24 Haziran 2017 Cumartesi

Şaibeli 16 Nisan 2017 Referandumunu Nasıl Okumalı?, Yüksek Seçim Kurulu, Ysk; İtirazlara Verdiği Red Kararı ile Seçim Güvenliğine Gölge Düşürdü, Bundan Sonrasında, Ne Yapılabilir?...

ŞAİBELİ 16 NİSAN 2017 REFERANDUMUNU NASIL OKUMALI?,
YÜKSEK SEÇİM KURULU, YSK; İTİRAZLARA VERDİĞİ RED KARARI İLE SEÇİM GÜVENLİĞİNE GÖLGE DÜŞÜRDÜ, BUNDAN SONRASINDA, NE YAPILABİLİR?...
Sevgili Okurlar, 22 Haziran 2017 tarihi itibarıyla; Referandumun yapıldığı,16 Nisan 2017 tarihi arasında, 2,5 Aya yakın bir zaman geçti.
Bu itibarla şimdi, Türkiye’nin geldiği, getirilmek istendiği nokta hakkında, daha sağlıklı analizler yapabileceğiz.
Bu referandum vesilesi ile şu hususu açık ve net bir şekilde, gördük ve anladık:
Uzun zamandır görmeye alışık olmadığımız, hatta hasret kaldığımız;
Farklı, hatta zıt görüşlere sahip Siyasi Partilerin ve Halkımızın büyük bir kısmının ilk defa, Sağ-Sol demeden, bir amaç etrafında kilitlendiklerini, dayanışma içinde olduklarını,
Mustafa Kemal ATATÜRK ve Silah Arkadaşlarının kurup, bizlere emanet ettiği;
Çağdaş Türkiye Cumhuriyeti’ni Koruma ve Kollama noktasında, O’na sahiplendiklerini,
Parlamenter Demokrasinin faydasına inandıklarını,
Bu yüzden, Kuvvetler ayrılığının devamını istediklerini,
Tek Adam yönetimine dayalı sistemin, Ülkemize fayda getirmeyeceğine inandıkları için;
HAYIR etrafında birleştiklerini,
Üzerlerine düşen görevi, yapmak istediklerini,
Büyük bir memnuniyetle gördük.
Ben bu hususu çok önemsiyorum,
Ve bu zor günleri de, atlatacağımıza inanıyorum.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip ERDOĞAN’ın;
PKK ve HDP Yöneticilerinin referandumda HAYIR oyu vereceklerini açıklamasından hareketle,
HAYIR oyu vereceğini açıklayan Herkesi ve bütün Siyasi Partileri,
Teröre destek veriyor benzetmesi ile suçlamasını da, doğru bulmuyorum.
Terörü ve teröre destek verenleri asla tasvip etmeyiz ama
HAYIR  oyu kullanacaklarını açıklayan herkesin, her Kesimin kendine göre gerekçeleri var….
Bu nedenler;
Yukarıda saydıklarımın tamamı, ya da bir kısmı olabilir…
Yeni Anayasa’ya göre;
Yasama, Yürütme ve Yargı bağımsızlığının ortadan kalkması, tüm yetkilerin bir Kişide, Cumhurbaşkanı’nında toplanmış olması; ortak noktalardan biri…
Bu noktaya nasıl gelindiğini anlamak için;
Daha önce yazılan Makalelere,yeni Anayasa metnine, önemli Kişilerin video kayıtlarına, bir göz atmak lazım….
Bu itibarla,
AKP Hükümeti’nin ve Cumhurbaşkanı’nın;
Devletin bütün imkânlarını kullanarak,
Eşit şartlar altında yapılmayan,
Akla hayale gelmeyen engellemeler in yaşandığı,
Yoğun bir algı operasyonunun yürütüldüğü bir ortamda;
HAYIR cephesinin aldığı sonucu,
Ben büyük bir başarı olarak görüyorum.
Bu nedenle;
HAYIR konusunda uğraş veren tüm siyasi Partilerin Genel Başkanlarını ve Yöneticilerini,
HAYIR oyu veren tüm taraftarlarını,
Ve kesin olarak bir Parti mensubu olmasalar bile mantıklarını kullanarak;
HAYIR oyu veren tüm vatandaşlarımızı, gönülden kutluyorum.
Bu itibarla ben, gelecek adına umutsuz değilim….
Her ne kadar yeni Anayasa, % 51,41 oranında EVET oyları ile kıl payı kabul edilmiş gözükse bile
Yaygın kanaat; HAYIR oylarının EVET’lerden daha fazla olduğu; % 52-53 gibi, hatta daha fazla olduğudur,
Mühürsüz zarf ve oy pusulalarının kabulü ile HAYIR oylarının dengelendiği,
Kıl payı da olsa öne geçtiği kanaatidir.
Bu itibarla bu yeni Anayasa’nın Türkiye’nin sorunlarına çözüm olamayacağı gibi,
İçeride ve dışarıda yeni sorunlar yaratacağı da, kesin!...
REFERANDUM’DA;
Ankara, İstanbul, İzmir, Adana, Mersin gibi Büyük Şehirlerde, HAYIR oylarının fazla çıkması;
AKP Hükümeti ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip ERDOĞAN açısından,
Bir oy kaybının yaşandığı, geriye gidişin söz konusu olduğudur.
Bu bir güvensizlik işaretidir…
Şaibelide olsa kabul edilen bu yeni Anayasa;
Tek adam Yönetimine dayandığından,
Ve AKP’nin iktidarı bırakmak istemediği de bilindiğinden,
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip ERDOĞAN’ın Partinin, başına geçip,
Bu oy kaybını, bir şekilde telafi etmek istediği de, anlaşılmaktadır.
Biz burada, bu başlık altında;
Bu ortama nasıl gelindiğine,
Referandum esnasında yaşananlara,
Referandum sonrasındaki uygulamalara,
Yaşanan iç ve dış gelişmelere ışık tutmaya çalışacağız…
Bu gibi konularda;
Basınımıza yansıyan ve haber özelliği olan hususlara da yer vererek,
Bir şeyler söylemeye çalışacağız,
Ele alacağımız başlıca konular şunlar.
1-% 51,41 EVET’LE KABUL EDİLEN YENİ ANAYASA; TOPLUMUN DEĞİŞİK KESİMLERİNE HİTABEDEN BİR ANAYASA DEĞİLDİR… BU YÜZDEN,BEN BU ANAYASA’NIN DİKİŞ TUTMAYACAĞINI DÜŞÜNÜYORUM….
Yeni Anayasa’nın % 51,41 ile kabul edilmesi;
Toplum’un ancak, yarısından biraz fazlası tarafından kabul edildiği anlamına gelir…
Zaten % 51,41 EVET’te şaibeli.
Anayasaların, Toplumun geneline hitap etmesi ve kalıcı olması için;
% 70-80 gibi nitelikli çoğunlukla kabul edilmesi lazım.
Bir Anayasa’nın Meclis’te doğrudan kabul edilmesi için; nitelikli çoğunluk 367 Milletvekilinin, EVET oyu vermesi şartı da;
Toplumsal mutabakat sağlanması ve kalıcı olmasına yöneliktir.
Bu itibarla % 51,41 EVET oyu, Toplumsal mutabakat mantığı ile çelişmektedir…
Kenan EVREN, ya da Darbe Anayasası diye yerden yere vurulan 1982 Anayasası bile;
Daha DEMOKRATİK bir ortamda ve usulüne göre hazırlanmış ve % 92’ye yakın EVET oyu ile kabul edilmiş,
Ve Orgeneral Kenan EVREN’de aynı sonuçla, Cumhurbaşkanı seçilmişti…
Ama bu gün; Türkiye’yi Yönetenlerin;
Türkiye uçacak, Çağ atlayacak gibi söylemleri ve algı operasyonları ile
Ve Devlet’in bütün imkânlarını kullanarak, Halkımıza sunulan yeni Anayasa;
Bütün zorlamalara rağmen, ancak % 51,41 EVET’le kabul edilebilmiş,
Şimdinin Cumhurbaşkanı da, Halkın ancak % 52’ye yakın bir kısmının EVET’ oyları ile seçilebilmiştir.
Bu sonuçlarla, yukarıda da vurguladığım üzere;
Eskiye nazaran, çok daha gerilerde olduğumuzu görüyoruz….
1982 Anayasası’nın nasıl bir ortamda ve nasıl bir yöntemle hazırlanıp, Halkımızın onayına sunulduğu gibi konulardaki detayları;
Daha önceki Makalelerde bulabilirsiniz…
2-BU YENİ ANAYASA’NIN ACELEYE GETİRİLMESİNDEN; ORTADA BÜYÜK BİR PLANIN, YA DA BÜYÜK BİR SORUNUN OLDUĞU ANLAŞILIYORDU ZATEN!…
BU VESİLE İLE ŞAİBELİ BİR REFERANDUM VE ŞAİBELİ BİR EVET, SÜRPRİZ DEĞİL….
Anayasalar, birlikte yaşama, Toplumsal mutabakat metinleridir.2 Hafta bibi çok kısa bir zamanda, yangından mal kaçırıyormuş gibi jet hızıyla hazırlanıp, kavga- gürültü ve siyasi oyunlarla, referanduma bırakılması da, bir tesadüf değil….
Bu süreci, şöyle sıralayabiliriz.
1)Eğer Milletvekillerinin Dokunulmazlıkları kaldırılmamış olsaydı,
Eş Başkanlar dahil, HDP’li 12 Milletvekili, yargılanmadan, aceleye getirilerek, apar-topar içeri alınmazdı…
Bu olayın dolaylı bağlantısı ve amacı şu dur:
Başta AKP kadrosunda yer aldığı iddia edilen 120-180 arasında, FETÖ’CÜ Milletvekillerine ve Diğerlerine korku salınmış olmasaydı,
Yeni Anayasa taslağının oylamasında, evet oyları 130 sayısının altında kalır,
Ve amaçlarına uygun bir Anayasa hayali de, daha başlangıçta reddedilir,
Ve referanduma da kalmazdı….
Milletvekillerinin dokunulmazlıklarının kaldırılması gündeme geldiğinde;
CHP Lideri Kemal KILIÇDAROĞLU, konuya balıklama atlamış ve bütün dokunulmazlıklar kaldırılsın demişti…
Peki bütün dokunulmazlıklar kaldırıldı mı? Kaldırılmadı…
Bu noktada CHP Lideri Kemal KILIÇDAROĞLU;
Kurulmak istenen tuzağı, tezgâhı göremedi ve dolayısıyla
Bu günlere gelinmesine de, vesile oldu….
2)MHP Lideri Devlet BAHÇELİ’nin durup, dururken, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip ERDOĞAN’ın  uygulamada bir Anayasa suçu işlediğini ve buna uygun bir Anayasa yapmak gereği ile
BAŞKANLIK SİSTEMİNİ ortaya atması ve bu günlere gelinmesinin;
Bir tesadüf olduğunu kimse söyleyebilir mi?...
3)Nasıl olduğunu tam olarak bilmediğimiz,15 Temmuz 2016 başarısız ve garip Darbe girişimi ile ilgili olarak;
Bu Darbe girişimi,engellenemez miydi?...
Yoksa engellenmek mi istenmedi gibi sorular;
Hala tam olarak, cevaplanmış değil…
Darbeyi araştırma Komisyonu kuruldu,
Darbeyle doğrudan ilgisi olmayan birçok kişi, Komisyona davet edilip dinlendi, soruları cevapladı ama 
Bu soruların asıl muhatabı durumundaki MİT Müsteşarı Hakan FİDAN ile Genelkurmay Başkanı Orgeneral Hulusi AKAR’ın da Komisyona davet edilip, dinlenmesi ve soruları cevaplaması istendiğinde;
Üst İrade, bu Kişilerin Komisyon da ifade vermelerine müsaade etmediği için;
Sorgulama da, yapılamadı…
Bu yüzden de, bazı önemli soruların cevabını bilemiyoruz ama
Başarısız Darbe girişimi vesilesi ile
AKP Hükümeti ve özellikle de Cumhurbaşkanı Recep Tayyip ERDOĞAN’ın siyaseten, büyük bir fırsat yakaladığını ve bundan istifade etmek istediğini söyleyebiliriz.
Şimdi Darbe gecesi ve sonraki süreçte yaşananlara bir göz atalım.
1)O gece saat 23’ten itibaren, minarelerden salalar okunduğunu, Halkın camilerde toplandığını,
2)Cumhurbaşkanı Recep Tayyip ERDOĞAN’’ın Halkı sokaklara çıkmaya çağırdığını,
3)Bundan sonraki günlerde,
 Ankara’nın değişik semtlerinden, Kızılay-Güven Park’a,EGO otobüsleri ile bir ay , bedava adam taşındığını,yiyecek-içecek verildiğini, konuşmalar yapıldığını,
Bayram havası estirildiğini,
4)Cadde ve sokaklardaki reklam panolarında, buna uygun söylemlerle donatıldığını,
Ve bu reklam panolarında hep, özellikle de Cumhurbaşkanı Recep Tayyip ERDOĞAN’ın, Darbeyi önleyen Lider imajı ile ön plana çıkartılıp, parlatıldığını,
5)Bir ay boyunca, yine Camilerden, hatırlatma babından olsa gerek, salalar okunduğunu,
Bir şekilde Cumhurbaşkanı Recep Tayyip ERDOĞAN’ın isminin geçtiğini görüyoruz.
Büyük işlerin başarılmasında katkı koyan Devlet Adamlarının, parlatılıp ön plana çıkarılmasında, bir sakınca yok ama
Böylesi bir tanıtım kampanyasını ve Dini figürlerin, siyaseten böylesine kullanıldığını, ilk defa görüyoruz….
Bütün bu yaşananlar;
Yakın bir gelecekte, siyaseten bir şeylerin olacağının habercisiydi…
Ama ne olacağını kimse tam bilmiyordu…
Sonrasında, Devlet BAHÇELİ’nin bilinen açıklaması,
Baskın bir Anayasa hazırlanması,
Referandum ve nihayet bu günlere gelinmesi,
Şaibeli de olsa, Referandumdan, az farkla EVET çıkması,
Ve böylece, Türkiye’de rejimin değişmesine yol açacak, yeni bir Anayasanın uygulamaya sokulması…
Bütün bu gelişmelerin tesadüf olduğu söylenebilir mi? Bence söylenemez…
Bir iktidar değişikliği olmadan, bu gibi sorulara, tam cevap bulmamız da, maalesef mümkün değil….
4)Böylesine kritik bir dönemece nasıl girdiğimizi anlayabilmek için;
Gerek bu konularda, gerekse başka konularda, daha önce yazmış olduğum makalelere bir göz atmanızı öneririm….
3-REFERANDUM İLE İLGİLİ RAKAMSAL BİLGİLER…
Referandum öncesinde, yayınlanan veriler şöyle:
Yurt içinde kayıtlı seçmen ayısı: 55Milyon 336 Bin 960
Yurt dışında kayıtlı seçmen sayısı: 2 Milyon 929 Bin 389
Toplam: 58 Milyon 266 Bin 349
Yurt dışı oylarının;
57 Ülke, 119 Temsilcilik ve 32 Gümrük kapısında kullanılacağına, işaret ediliyor.
16 Nisan 2017 Referandum sonrasında, YSK’nın 27 Nisan 2017 tarihinde yayınladığı, kesin sonuç:
EVET: % 51.41
Hayır: % 48.59
Katılım oranı: % 87.45
EVET oyları: 25 Milyon 157 Bin 463. % 51.41
HAYIR oyları: 23 Milyon 779 Bin 141. % 48.59
Oy kullanan seçmen sayısı: : 48 Milyon 374 Bin 576
Geçerli oy sayısı: 47 Milyon 528 Bin 949
Geçersiz oy sayısı: 862 Bin 251
Yurt içi kayıtlı seçmen sayısı; birleştirme tutanaklarına göre: 55 Milyon 319 Bin 222,
Referandum öncesi ve sonrasında, Yurt içi seçmen sayısında ki azalma:
55 Milyon 336 Bin 960-55 Milyon 319 Bin 222=17 Bin 738
Bu azalma şuradan kaynaklanıyor:
Yüksek Seçim Kurulu YSK;
Referandum tarihi, seçmen sayıları ve referandum ile ilgili diğer bilgilerin, Resmi Gazete’de yayınlanması ile
16 Nisan 2017 referandumun yapıldığı tarih arasında;
Vefat eden, ya da hastanelerde olup ta, oy kullanamayan vatandaşlarımızdan kaynaklanıyor. Bu itibarla, böylesi bir azalma olabilir….
Diğer bir kontrol:
EVET oyları: 25 Milyon 157 Bin 463,
HAYIR oyları: 23 Milyon 779 Bin 141,
Geçersiz oylar: 862 Bin 251,
Toplam: 49 Milyon 788 Bin 855
4-SEÇİM KANUNU’NA GÖRE; MÜHÜRSÜZ ZARF VE MHÜRSÜZ OY PUSULALARI GEÇERSİZ SAYILIYOR AMA….
19 Nisan 2017 Çarşamba, SÖZCÜ Gazetesi
YSK 12 Nisan’da mühürsüz olmaz dedi. Referandumdan 4 gün önce, bu uyarıyı yapan YSK,
Ne olduysa oldu,16 Nisan’da bu kararından çark etti.
CHP Milletvekili Erdal AKSÜNGER’in, bu konuda, 26 Nisan 2017’de,FOKS TV’de, İsmail KÜÇÜKKAYA ile yaptığı söyleşi de, ilginç ayrıntılar var.Haber özelliği de olduğu için, benim Web siteye koydum.Bir  izlerseniz, yararlı olur….
Şimdi SÖZCÜ Gazetesi’nin haberine devam ediyorum.
Silahla tehdit:
16 Nisan’da Türkiye’nin değişik bölgelerinde, usulsüz oy kullanan vatandaşlardan biri de Rıdvan İ…oldu.
Bu vatandaş,
MUŞ’un Dağdibi sandığında oy kullandı. Oy kullandığı sınıfın önünde, elinde silahla poz veren bu vatandaş, resmin altına şu notu yazdı:
Sandığımda 305 oy var.305’i de, EVET diye yazdı.
Yine MUŞ’tan bir başka vatandaşımız da, 40 EVET oyu kullandığını yazmış ve bunu Sosyal
medya da, paylaşmış.
MUŞ-HASKÖY’ de bir başka örnek.
Bu yerleşim yerinde bulunan 1031nolu sandıkta;
1 Kasım 2015 Milletvekili seçiminde: AKP 108, CHP 3, HDP ise 109 oy çıkmış.
16 Nisan referandumunda ise:
EVET 290, HAYIR’ a ise 2 oy çıkmış.
1022 No’lu sandıkta 1 Kasım 2015 Milletvekili seçiminde AKP’ye 212, CHP’ye 1, HDP’e ise,97 oy çıkmış.
16 Nisan referandumunda ise;
212 EVET, 2 HAYIR çıkmıştır.
1040 No’lu sandıkta ise,274 EVET ile 1 HAYIR çıkmış…
Halbuki bu sandıkta,1 Kasım 2015’te AKP 81, HDP ise 289 oy almıştı.
1039 No’lu sandıkta,402 EVET oyu çıktı.HAYIR hiç çıkmadı.
Hâlbuki bu sandıkta 1 Kasımda AKP 100, HDP’ ye 264 oy çıkmıştı.
Sandıklar açılıp, oylar sayılmaya başlandığında, AKP’li bir Temsilci’nin verdiği bir dilekçe ile Mühürsüz zarf ve oy pusulalarının da kabul edilmesi yönünde karar verildiği belirtilmektedir.
Çok sayıda mühürsüz oyun;
Sandıklar açılıp, sayılmaya başladığı esna da, damgalandığı anlaşılıyor.
Bu şekilde ki şaibeli oyların sayısının, 2,5 Milyon kadar olduğu iddia ediliyor.
5-REFRERANDUM SONUÇLARINA; YSK’DAN SONRA, DANIŞTAY NEZDİNDE YAPILAN İTİRAZLARA DA, RED CEVABI VERİLMİŞTİR…
Mühürsüz zarf ve oy pusulalarının olduğu gerekçesi ile
Yapılan referandumun yok hükmünde sayılması, ya da redde edilmesi için CHP, Vatan
Partisi ve HDP tarafından yapılan baş vuruya;
Yüksek Seçim Kurulu YSK, ret kararı vermiştir.
Halbuki seçim kanununda; mühürsüz zarf ve oylar; geçersiz sayılır gibi net bir ifade var.
Şöyle olursa, böyle olur. Böyle olursa şöyle olur diye, yorum şeklinde bir ifade yok.
Bu itibarla YSK Üyelerinden Cengiz TOPAKTAŞ, burada bir Anayasa ihlali olduğu gerekçesi ile
YSK tarafından alınan ret kararına katılmıyor ve şerh koyuyor.
Anayasa Mahkemesi Başkanı ‘da yapılan bir toplantıda, konuşma sırasında, YSK’nın aldığı karara bir gönderme yapar nitelikte bir cevapla şöyle diyor:
Kanunla açık bir şekilde, ne yapılacağı ortaya konan bir konuda, yorumla, tersi bir karar veremez,
Kimse kendini Yasa koyucunun yerine koyamaz….
SÖZCÜ gazetesinin haberine göre de;
12 Nisan’da YSK, mühürsüz zarf ve mühürsüz oy pusulaları kabul edilmez gibi verdiği doğru kararı:
Referandum  devam ederken, değiştirmiş olması, eski kararı yok gibi sayması, çok manidar!...
CHP’nin itiraz nedenlerinin bir sonuca bağlanıncaya kadar, Yürütmenin durdurulması konusunda;
Danıştay nezdinde yapılan başvuru da;
YSK örneğinde olduğu gibi, bir Üyenin karara itiraz şerhine rağmen,
Yapılan başvuru, reddedilmiştir.
6-CHP LİDERİ KEMAL KILIÇDAROĞLU, REFERANDUM SONUCUNA, AYM VE AİHM NEZDİNDE ŞİKÂYETTE BULUNACAKLARINI SÖYLEMİŞTİ… EĞER KEMAL KILIÇDAROĞLU, BUNU YAPMAZSA; BİR ÜST AKIL YÖNLENDİRMESİ Mi,  VAR? SORUSUNU, AKLA GETİRİR….
CHP’nin yeni Sözcüsü Bülent TEZCAN da, buna benzer sözler sarf etti ve gerekirse AYM ve AİHM’ye gideceklerini söyledi ama
Bu konuda Ajanslara düşen, Televizyonlarda söylenen, Gazetelerde yer alan bir haber yok.
Ama kesin olan husus şu;
CHP Trabzon Milletvekili Haluk PEKŞEN’in,AYM’ye bireysel baş vuru hakkı çerçevesinde,baş vurduğudur.
Sayın PEKŞEN’in vatansever olduğundan kuşkum yok ta;
Böylesi çok önemli bir konudaki, AYM’ye kişisel başvurunun tamamen kendi tercihi mi, yoksa, CHP Yönetimi’nin bir yönlendirmesi mi var? Bunu tam  bilmiyoruz.
Cumhuriyet Halk Partisi CHP’nin eski sözcüsü Prof. Dr. Selin( Sayek )BÖKE’nin, referandum sonrasında, Sözcülük görevinden istifa ettiğini açıklarken;
Sarf ettiği şu sözler çok manidar:
CHP Yönetimini kast ederek;
Şaibeli referandum sonuçlarını  kabullenmiş gibi görünerek, Hukuken bir şey yapılmadığını gördüğüm için ayrılıyorum anlamında yorumlanacak sözler sarf etti….
Eğer CHP, daha önce söylenildiği gibi Anayasa Mahkemesi AYM nezdinde, şaibeli referandum konusunda, şikâyette bulunmazsa
Sadece bu yüzden, son çare olarak, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi AİHM nezdinde, şikâyet etme hakkını da, kaybetmiş olur….
CHP eski Genel Başkanı ve Antalya Milletvekili Deniz BAYKAL’ın;
CHP Genel Başkanlığı koltuğunda oturan kişiyi kast ederek,
2019 Milletvekili seçiminde, Cumhurbaşkanlığına Aday olmayacak kişi,
CHP Genel Başkanlığı koltuğunda oturmamalı gibi,
Parti içinde şimdiden, çok önemli bir tartışma başlattı….
Kemal KILIÇDAROĞLU;
2019’da Cumhurbaşkanlığına Aday olmayacağını,
Cumhurbaşkanı Adayının Partiler üstü olması gerektiğini söylese de;
Ekmeleddin İHSANOĞLU’ nu, MHP lideri Devlet BAHÇELİ ile ortak Aday gösterdiği,
Ve sonuçta böylesi bir tercihin, Recep Tayyip ERDOĞAN’ın işine yaradığından ve bu günkü ortama zemin hazırlandığından hareketle;
CHP’de işlerin karışacağı,Liderlik yarışının kızışacağı, şimdiden anlaşılıyor….
Bu gibi tartışmalarda normal ama
CHP, AYM’ye Kurumsal başvuru yapmalıydı.
Eğer yapmadıysa, büyük bir hata olur ve bir fırsat daha, böylece heba olmuş olur…
Böylesi bir durum;
Akıllara ister istemez, bir Üst aklın baskısı mı var sorusunu, akıllara getirir…
Vatan Partisi ve HDP’nin, AYM nezdinde, referandum sonuçlarına itirazda bulunduklarını, bu vesile ile belirtmiş olalım.
Anayasa Mahkemesi AYM’ın kararını, merakla bekliyoruz…
7-SİYASİ PARTİLER, REFERANDUM VESİLESİ İLE OLAĞANÜSTÜ DE OLSA KONGRE YAPIP, BİR DURUM DEĞERLENDİRMESİ YAPMALI, GEREKİYORSA KADROLAR YENİLENMELİDİR…
Bu referandumda, HAYIR Cephesinde yer alan herkes;
Kendi değerlendirmesine göre, kendi imkânları dahilinde çok çalıştı, üzerine düşen görevi yaptı ama
Şaibeli bir şekilde EVET kazandı, en önemlisi de, yeni Anayasa uygulamalarına hemen başlandı…
Demokrasiye yeniden dönüş konusunda;
Zayıf bir ihtimalde olsa, AYM’nin referandum sonuçları konusunda vereceği bir iptal kararı, bir umut olabilir,
Ya da AYM’nin olumsuz kararı karşısında, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi AİHM’ye yapılan başvurudan da;
Büyük bir ihtimalle, adil davranılmadığı, kuralların bilerek ihlal edildiği gibi gerekçelerle olumlu bir sonuç çıkabilir.
Tabii bu da, bir umut ışığıdır.
Ama hukuki süreçte, herhangi bir şekilde, gecikme yaşanması,
Geriye dönüşü zorlaştırır…
AKP’nin bir acelesi olduğu kesin…
Bu itibarla, AKP dışında da, siyasetle uğraşan herkes elini çabuk tutmalıdır…
Eğer AKP ve o’nun fiili lideri konumundaki eskinin Başbakanı, şimdinin de Cumhurbaşkanı, Recep Tayyip ERDOĞAN’ın;
Hangi Dünya şartlarında iktidar olduğunu bilmezsek,
Merkez Sağ’ın, nasıl ve niye dağıtıldığını bilmezsek,
Deniz BAYKAL’ın, bir Kaset komplosu ile CHP Genel Başkanlığı’ndan, niye uzaklaştırıldığını,
O’nun yerine, Kemal KILIÇDAROĞLU’nun, nasıl geldiğini, ya da getirildiğini bilmezsek;
Milletçe İçine düştüğümüz, düşürüldüğümüz durumun, vahametini anlayamadığımız gibi,
İyi niyetli çabaların da, fazla işe yaramayacağını söyleyebiliriz.
Bu gün, ORTADOĞU’nun Emperyalist devletlerce, kendi çıkarları doğrultusunda,
Yeniden şekillendirilmek istendiğini,
Sınırların yeniden çizilmek istendiğini bilmez isek
Nihai hedefin, Türkiye’yi de bölüp, parçalamak olduğunu görmezsek, anlayamazsak;
Hiçbir sorunu, çözemeyiz….
Türkiye’de ve çevremizde yaşanan bu gelişmelerin;
Büyük Ortadoğu Projesi BOP kapsamında yaşandığını, söyleyebiliriz.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip ERDOĞAN  da;
BOP Eş Başkanlarından biri olduğunu, kendisi söylüyordu zaten…
Adalet ve Kalkınma Partisi AKP ile o’nun fiili lideri konumundaki, şimdinin de Cumhurbaşkanı Recep Tayyip ERDOĞAN’ın 15 yıldan beri iktidarda olmasının nedenleri artık biliniyor….
Bu gibi konularda, çok yazıldı, çizildi ve yazılıp çizilmeye de, devam ediyor.
Bu güne kadar alışık olmadığımız durum şu:
AKP ve o’nun fiili lideri konumundaki Recep Tayyip ERDOĞAN;
İktidarda kalmak, iktidarını devam ettirmek için, Sistemi sürekli zorluyor,
Kendi amacına uygun hale getirmek istiyor,
Bütün imkânlardan yararlanmakta kararlı olduğu da, her vesile anlaşılıyor.
Böylesi bir durum; AKP ve Cumhurbaşkanı açısından normal karşılanabilir ama
Bölesi bir durum karşısında, Muhalefet Partileri, ne yapıyor sorusuna da, cevap bulmamız gerekiyor.
MHP lideri Devlet BAHÇELİ’nin durumu malûm;
Önceden Recep Tayyip ERDOĞAN hakkında hep, atıp, tuttu ama zor zamanlarda hep, referandum örneğinde olduğu gibi,
Eski Başbakan, şimdinin Cumhurbaşkanı Recep Tayyip ERDOĞAN’ın yanın da yer aldı...
Cumhuriyet Halk Partisi CHP, Cumhuriyeti kuran Partidir. Bünyesinde çok sayıda bilgili, tecrübeli, donanımlı kişi barındırıyor…
CHP LİDERİ Kemal KILIÇDAROĞLU da;
Bilgili, tecrübeli, konusunda uzman ve düzgün birisi olmasına rağmen, Dersimli Kemal gibi, CHP’nin misyonu ile çatışan bazı söylem ve  tavırları ve uygulamaları ile
Yine aynı şekilde CHP’nin misyonuna uymayan, CİA’nın yan kuruluşlarından Strafor adına hizmet verdiği bilgisi basında da yer alan ve TR 705 kodu ile tanınan,HDP’nin politikalarına daha yakın olan, Sezgin Tanrıkulu gibi bazı kişileri de yanına aldığı,
Bunların dışında, Ana Muhalefet lideri sıfatıyla, Anayasa gereği kendine tanınan yasal hakları, yeterince kullanmadığından kaynaklanan bazı sorunlar var.
AKP’nin ve Cumhurbaşkanı’nın keyfi uygulamalarına, bilerek, ya da bilmeyerek, set oluşturamadığı, engelleyemediği de, hep ortada.
Bu gibi konularda çok örnekler verdim, çok yazdım.
Şimdi de örnekler vereceğim, bir şeyler söyleyeceğim.
HDP’nin durumu ise malûm…
Eş Başkanlardan Selahattin DEMİRTAŞ’ın, özellikle, Cumhurbaşkanlığı seçiminde,
Ortaya koyduğu performans ve olumlu yaklaşımları nedeniyle;
Kürt olmayan bazı vatandaşlarımız da, bu Partiye oy verdiler ama
Selahattin DEMİRTAŞ, PKK ile arasına mesafe koyamadığı, ya da koymasına müsaade edilmediği için;
HDP, Türkiye’nin Partisi olamadı…
Ve sonuçta bu günlere gelindi…
HDP’nin, referandumda HAYIR cephesinde yer almasının nedeni başka.
Bu gibi hususlara, daha önceleri de değindim ama şimdi tekrar söylüyorum.
HDP Yöneticileri de Tek adam yönetimine karşı olduklarını söylüyorlardı.,
Ayrıca, önceleri gizlenip, inkâr edilen, sonrasında  kabul etmek zorunda kalınan, Açılım-Saçılım sürecinde, iktidarla birlikte yapılan pazarlıklar ortada iken,
7 Haziran 2015 Milletvekili seçiminde;
AKP oy kaybedip, tek başına iktidar olma şartını yitirmesinden sonra,
Öküz Öldü, Ortaklık Bitti özdeyişi  örneğinde olduğu gibi
HDP ile köprülerin atılıp, yolların ayrıldığını,
Onların düşman ilan edildiğini görüyoruz…
Bu gibi sebeplerden dolayı HDP’nin
Referandumda, HAYIR oyu kullanacaklarını söyledikleri, anlaşıluyor….
Sonuç itibarıyla bu gün, Türkiye’nin içine düştüğü, düşürüldüğü zor durumda,
Muhalefet Partilerinin de, bir şekilde payının olduğunu,
Bilerek, ya da bilmeyerek, bazı Siyasilerin bu sürece katkı koyduklarını, düşünüyorum.
Bu itibarla, bu gün gelinen noktada,
Baş tarafta da, vurguladığım üzere;
Bizlerin dışında, Türkiye adına rol biçenlerin;
BOP kapsamında, Amaca uygun bir Siyasi ortam yaratmak adına;
Gerek Meclis içinde, gerekse Meclis dışındaki Muhalefet Partilerini de,
Yeniden şekillendirmek suretiyle önlem aldıkları da söylenebilir…
Böylesi bir Amaç doğrultusunda, zayıf ya da görevli bir Muhalefet yaratmak için;
Türkiye’nin menfaatlerini savunan, onları ön plana çıkaran, dik duruş sergileyen, siyaseten ağırlığı da olan lider Kişilerin,
Sistem dışında bırakıldıkları da söylenebilir.
Bu nedenle, referandum vesilesi ile ortaya çıkan durum bakımından;
Türkiye’de Siyasi istikrar ve Dengenin yeniden kurulması noktasında,
Nerelerde ve ne gibi hatalar yapıldığını anlamak ve bir durum değerlendirmesi yapmak ve önlem almak açısından;
Gerek Meclis içinde, gerekse Meclis dışındaki tüm siyasi Partilerde, Kongreler yapılmasında, büyük yararlar var.
Bu vesile ile
HAYIR kampanyasında en fazla katkı koyanlar, plan ve projesi olanlar, ön plana çıkartılıp,
Daha etkili yerlere getirilirse;
Böylece bütün Partilerde yeniden iyi bir başlangıç ve sıçrama yapılabilir.
Böylesi bir hareket tarzı;
Siyasi Partilerin, noksanlarını tamamlayıp, güçlenmeleri,
İktidar Partisine karşı;
Şimdiden bir blok oluşturmanın başlangıcı da, yapılmış olur…
Referandumdum kampanyasında, HAYIR cephesinde öne çıkan kişilerden biri de, Saadet Partisi’nin Genel Başkanı Temel KARAMOLLAOĞLU idi…
Bu isim, Din referanslı oyların, yeniden şekillenmesi açısından önemli.
Çok önemli diğer bir durum da şu:
Yeni Anayasa gereği Cumhurbaşkanı Recep Tayyip ERDOĞAN,
AKP’ye yeniden üye olup, Partinin başına geçti,
Ankara, İstanbul, İzmir, Adana gibi Büyük Şehirler de, niye oy kaybettikleri konusunda da,
bir durum değerlendirmesi yapıp,
İktidarını nasıl devam ettireceğinin yollarını aramaya başladığı anlaşılıyor.
Eğer baskın bir erken seçim olursa, kimse şaşırmasın!...
Bu bakımdan, tüm Siyasi Partilerde kongre yapılıp, kadroların yenilenmesinde, hazırlıklı olunmasında, büyük yararlar var….
MHP için bir şey, söyleyemem. Devlet BAHÇELİ’nin şimdi Kongre yapacağını da sanmıyorum
Zira MHP’deki keyfi ve maksatlı duruma isyan edip, kongre yapılmasında ısrar eden;
Başta Meral AKŞENER olmak üzere, Prof.Dr. Ümit ÖZDAĞ, Prof. Dr. Yusuf HALAÇOĞLU, Sinan OĞAN ve Koray AYDIN gibi muhaliflerin çabaları,
Değişik şekildeki engellemeler sonucu, bir fayda vermedi…
Üstelik bu gibi Muhaliflerin, bir şekilde MHP’den kopmalarına da, bir vesile oldu.
Eğer şu an, bir erken seçim olsa, Devlet BAHÇELİ yüzünden MHP’nin ;
Seçim barajı altında kalacağı, kesin….
MHP’den kopan Muhaliflerin;
Yeni bir Parti mi kuracakları, yoksa, bir şekilde, başka bir Partinin yanında mı yer alacakları, henüz belli değil….
Bu gibi Muhalifler, MHP’nin oylarını toplamak için, başka bir Parti kurmak isteseler bile
Böylesi bir girişimin faydası olmaz….
Bu itibarla eğer MHP’li Muhalifler, yeni bir Parti kurmak yerine
Başka bir Partinin yanında, iltihakla değil de, ittifakla yer alırlarsa, Türkiye açısından, daha yararlı olur.
Bence en doğru seçim;
İttifakla, Adalet Partisi AP’nin yanında yer almalarıdır.
Eğer bir seçim olur ve Adalet Partisi’nin Meclis’se girme imkânı olursa,
Bu Arkadaşlar, ister AP çatısı altında yollarına devam ederler,
İster AP’den ayrılıp,kendi yollarına, devam ederler….
Şimdi konuya yeniden CHP ve Kemal KILIÇDAROĞLU ile devan ediyorum.
Başta Genel Başkan Kemal KILIÇDAROĞLU olmak üzere, bütün CHP’liler;
Referandumda HAYIR cephesinde, Kurumsal olarak, en fazla katkı koyan kesim…
Herkes çok çalıştı, elinden geleni yaptı…
Kemal KILIÇDAROĞLU;
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip ERDOĞAN’ın referandum kampanyası süresince, hep kendisinden bahsettiği,
Terör dahil yaşanan bir çok sorundan onu sorumlu imiş gibi göstermesi,
Ağır ve sert sözlerle ona gönderme yapması karşısında,
Çok ağırbaşlı davrandı, ölçüyü kaçırmadı,
Referandum sonuçları açıklanırken de, ortamı germemeye, çok özen gösterdi…
Ben bu hususu, Kemal KILIÇDAROĞLU adına, bir artı puan olarak görüyorum.
Kemal KILIÇDAROĞLU,
Referandum kampanyası devam ederken, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip ERDOĞAN’a çok önemli ve iddialı bir teklifte bulundu ve dedi ki:
Gel, yeni Anayasa konusunu, istediğin bir Televizyon kananında tartışalım….
Ama böylesi bir teklifin kabul görmediği anlaşılıyor…
Kemal KILIÇDAROĞLU, karşılıklı tartışma konusunda, çok başarılı…
Geçmişte bunun 2 önemli örneğini gördük…
Keşke yeni Anayasa konusunu Cumhurbaşkanı Recep Tayyip ERDOĞAN;
Televizyon kanallarında, rakipleri ile tartışmış olsaydı,
Demokrasi ve inandırıcılık açısından çok yararlı olurdu…
Konuyu şuraya getiriyorum:
Aleviler aslında düzgün insanlardır….
Alacak-verecek, hak-adalet gibi konularda, Alevi vatandaşlarımızla, genelde bir sorun yaşanmaz…
Alevi Vatandaşlarımız, ATATÜRK İlke ve İnkilaplarına ve Cumhuriyet’in kazanımlarına, yürekten inanan insanlardır….
Ama siyasette sadece düzgün insan olmakta yetmiyor…
Karşınızda; iktidarı bırakmak istemeyen ve bu konuda kararlı olduğu anlaşılan,
Kendi amaçları doğrultusunda, mevcut bütün imkânlardan yararlanmak isteyen,
TÜRKİYE’NİN yönetim şeklini de değiştirmek isteyen, ki öyle oldu,
Bir Siyasi irade var.
Bu hususu, kimse görmezden gelemez…
Bu noktada ben;
Kemal KILIÇDAROĞLU’nu, Ana Muhalefet lideri olarak,
Anayasa ve Yasaların kendisine tanıdığı haklardan yararlanma noktasında, isteksiz davrandığını,
Ya da bu haklardan, yeterince istifade etmediğini,
Bunun nedenlerinin de, tam olarak bilinmediğini düşünüyorum.
Şu veya bu şekilde kurulan, kurulmak istenen siyasi tuzakları da görmediği, ya da göremediği gibi gerekçelerle bu güne gelindiğinden,
Ayrıca CHP’de de bir sıçrama yapamadığından;
Ben Kemal KILIÇDAROĞLU’nu kusurlu görüyorum, yetersiz buluyorum.
Bu itibarla, CHP’de de, bir Kongre yapılması ve bir Lider değişikliğinin olmasında yarar var.
Eğer Deniz BAYKAL, yeniden CHP’nin başına geçerse;
Hem Kaset komplosu ile uğradığı mağduriyet önlenmiş olur,
Hem de böylesi zor bir durumda, deneyimli bir siyasetçi olarak;
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip ERDOĞAN’a karşı,
Ciddi ve de etkili olabilecek bir rakipte, şimdiden, ortaya çıkmış olur.
Eğer Devlet BAHÇELİ ile Kemal KILIÇDAROĞLU;
Ekmeleddin İHSANOĞLU’nu Cumhurbaşkanlığına ortak Aday gösterme konusunda ısrarcı olmasalar,
Deniz BAYKAL dahil diğer Aday olabilecek kişilerin, önünü tıkamasalardı;
Recep Tayyip ERDOĞAN, Cumhurbaşkanı seçilemezdi ve bu günlere de, gelinmezdi.
Zira Prof.Dr.Ekmeleddin İHSANOĞLU’nun Adaylığına, ciddi itirazlar vardı.
Toplumda yeterince tanınmadığı,
Babasının ATATÜRK ve Cumhuriyet karşıtlığı,
Ya da Emperyalist devletlerin Adayı gibi şaibeli gerekçelerle karşı çıkılıyordu,
Ve kazanamayacağına inanılıyordu,
Nihayetinde de öyle oldu…
Kemal KILIÇDAROĞLU ile Devlet BAHÇELİ’nin;
Ekmeleddin İHSANOĞLU konusunda ısrarlarının perde arkasını ve detaylarını,
Bu gün bile tam olarak bilemiyoruz…
Eğer şöyle bir yöntem uygulansaydı,
Kimsenin bir itirazı olmaz ve Türkiye açısından da, daha iyi olurdu:
Gerekli şartları sağlayan herkes, Cumhurbaşkanlığı’na Aday olsalardı,
Ve bütün Adaylar, kura ile esleşip, Televizyonlarda tartışıp, performanslarını, bilgilerini ortaya koysalardı, soruları cevaplandırsalardı;
Birinci turda, az oy alanlar elenir,
2. Turda, 2 Aday olacağından;
Bunlarda yine, Televizyon ekranlarında kendi aralarında tartışır, soruları cevaplandırır,
Ve bu turda, en güçlü ve donanımlı olan kişi, Cumhurbaşkanı seçilirdi…
Gelişmiş Batı Demokrasilerinde, hep, böyle oluyor.
Ekmeleddin İHSANNOĞLU konusunda ısrarın, diğer Aadaylara yolların kapanması sonucunda,
CHP içinde de müşterek Adaya oy verme konusunda kırılmalar yaşandığını,
Az farkla da olsa, % 51,7 oyla, Recep Tayyip ERDOĞAN’ın Cumhurbaşkanı seçilebildiğini, söylememiz lazım.
Bu itibarla; Eşit olmayan şartlarda, hakkın ve adaletin gözetilmediği ve rekabete dayalı olmayan bir ortamda yapılan seçimlerde,
Sadece seçimin yapıldığı, söylenebilir!….
Eğer Deniz BAYKAL, ya da, başka Adayların önü bilerek tıkanmasaydı;
Deniz BAYKAL, büyük bir ihtimalle, Cumhurbaşkanı seçilmiş olurdu,
Ve dolayısıyla, bu günlere de gelinmezdi….
8-YENİ ANAYASANIN, BOP KAPSAMINDA; TÜRKİYE’YE BİR DAYATMA OLDUĞU SÖYLENEBİLİR…
Eğer Tepedeki bir Siyasetçi, Amerikan yapımı, BOP Projesi Eş Başkanlarından biri olduğunu, açıkça söylüyorsa;
Gün gelir önünüze bir Fatura koyarlar.
Ve siz bir tercih yapma durumunda kalırsınız….
Böylesi bir açmazdan kurtulmanın yolu;
Bir iktidar değişikliğidir.
O zaman, Cumhurbaşkanı açısından;
Topu Taç’a atma imkânı da hasıl  olur….
9-CİA TÜRKİYE ŞEFİ, PAUL BERNARD HENZE’NİN TÜRKİYE RAPORU:2006 YILI….
Başkanlıkla ilgili en çarpıcı ifadeler ise eski CIA Türkiye şefi Paul Bernard Henze'nin 2006'da Beyaz Saray'a sunduğu Türkiye raporunda yer almıştı.
Henze’nin başkanlığı açıkça savunduğu ifadeleri şöyleydi: "       Türkiye'nin bu şekliyle, Amerikan politikalarının yanında olacağından emin olamayız.
Ülkeyi kuranlar, denetim mekanizmasını çok sıkı tutmuşlar.
Hükümeti ikna ettiğimizde Meclis; Meclis'i ikna ettiğimizde, ordu; orduyu ikna ettiğimizde yargı karşımıza geçebiliyor.
Eğer Amerika'nın çıkarı Türkiye'de bir federal devlet kurulması ise mutlaka ve öncelikle yargı, ordu, Meclis ve hükümeti tek elde toplayan başkanlık rejimine geçilmelidir.
Bir kişiyi ikna etmek, birbirini denetleyen yapıyı ikna etmekten çok daha kolay olacaktır.
Eğer o bir kişi Amerikan çıkarlarına yardım etmek konusunda tereddüt ederse;
Bir kişi üzerine kurulmuş yapıyı yıkmak Amerika için sorun olmaz.”
Böylesi bir Raporun varlığı, artık çoğu kişi tarafından biliniyor ve her vesile dile getiriliyor.
Eğer mevcut durum bu ise, Türkiye büyük bir sorunla, karşı karşıyadır.
Kıssadan hisse ile bizim bilmemiz gereken husus şu:
Amerika, İngiltere, Fransa gibi gelişmiş Batı devletlerinde;
Basında özgür olduğundan, çoğu bilgiler gizlenemiyor.
Bazen de, bilerek sızdırılıyor.
ÖRNEĞİN;
BOP kapsamında, yeniden şekillendirilmiş, Türkiye’den de parça koparıldığı açıkça görülen haritanın;
Amerika Birleşik Devletleri Savunma Bakanlığı Pentagon tarafından hazırlandığı, biliniyor.
Peki, Amerika bunu inkâr ediyor mu, yalanlıyor mu? Hayır.…
Yani Batı devletleri, kendi çıkarları doğrultusunda hareket ettiklerini, gizlemiyorlar, bunu açıkça, belli ediyorlar.
Peki biz Milletçe, hak ve menfaatlerimizi, yeterince koruyup, kollayabiliyor muyuz?
Kurulan tuzakları görebiliyor muyuz?...
10-ANAYASA MAHKEMESİ AYM; SİSTEMİN BİR SİGORTASIDIR… PEKİ KEMAL KILIÇDAROĞLU, ANA MUHALEFET PARTİSİ LİDERİ OLARAK, ANAYASA İHLÂLLERİNDE; SİSTEMİ VE DEMOKRASİYİ KORUMAK ADINA, AYM  NEZDİNDE, KAÇ BAŞVURU DA BULUNDU?...
Eğer Sayın KILIÇDAROĞLU, bu gibi konularda titiz davranıp, görevini, yeterince yapmış olsaydı,
Kendisine, CHP’ye ve Sisteme kurulan, kurulmak istenen tuzakları  zamanında fark eder, bu günlere, gelinmezdi…
Bazı örnekler:
1)Örneğin, yeni Anayasa, tartışmalı bir şekilde, Meclis’te kavga- gürültü arasında, bir oldubitti ile kabul edildikten sonra;
Anayasa Mahkemesi’ne gidecek mi siniz diye sorulduğunda;
Dedi ki, Millet karar versin!...
Millet kararını verdi ama
Kanuna aykırı bir şekilde, mühürsüz oy ve mühürsüz zarfların YSK tarafından kabul edilmesi ile Seçime gölge düştü ve yeni Anayasa, % 51, 41 EVET’le kabul edilmiş oldu…
2)Eğer 7 Haziran 2015 Milletvekili seçimi sonrasında;
Bir Koalisyon Hükümetinin kurulmasının istenmediğinin farkına varıp, işi uzatmaya
bırakmadan geri çekilse,
Ve durumu Halkımıza açıklasaydı,
45 Günlük süre dolmaz ve Hükümet kurulamıyor gibi gerekçelerle, Cumhurbaşkanı Recep
Tayyip ERDOĞAN, erken seçim kararı alamazdı…
3)Burada işin püf noktası şu:
Eğer Cumhurbaşkanı Recep Tayyip ERDOĞAN, 45 günlük süreyi; CHP, MHP ve HDP arasında, uygun bir şekilde pay etseydi ve tarafsız davransaydı,
Bir Koalisyon Hükümeti, büyük bir olasılıkla, kurulabilirdi…
Bu noktada, bir hak ihlâlinin olduğu da, ortada…
Böylesi bir durumda, Hükümet kurulamıyor gibi gerekçelerle, muhtemelen bir erken seçim de, yapılamazdı…
Peki Sayın KILIÇDAROĞLU, bu noktada,Anayasa Mahkemesine, niye baş vurmadı?...
Şunu demek istiyorum:
YARGI, nasıl ki, Türkiye Cumhuriyeti’nin sigortalarından biri ise
Muhalefet Partileri ve özellikle de, Ana Muhalefet Partisi de, Türkiye Cumhuriyeti’nin
sigortalarından biri…
Bu nokta da, CHP’ye ve onun Genel Başkanı Kemal KILIÇDAROĞLU’na büyük bir görev ve sorumluluk düşüyor…
YARGI SİSTEMİ’nin harekete geçmesi için, Ana Muhalefet Partisi CHP’nin AYM’ye baş vurması gerekiyor…
4-Recep Tayyip ERDOĞAN,
Gerek, henüz Başbakanlık Makamında iken, Cumhurbaşkanı Adayı olarak ortaya çıktığında,
Gerekse, referandum kampanyası süresince,
Seçim yasaklarına uymadı, Devlet’in bütün imkânlarından tek taraflı olarak yararlandı,
Cumhurbaşkanlığı yeminine uymadı,
Yüksek Seçim Kurulu YSK’nın da, bu gibi konularda,
Recep Tayyip ERDOĞAN’a gerekli uyarılarda bulunmadığı, ya da gereğini yapmadığı da ortada iken;
Kemal KILIÇDAROĞLU, bu gibi konularda,
AYM’ye niye başvuru da, bulunmadı?...
Eğer başvursaydı;
Büyük bir ihtimalle, bu günlü ortama gelinmezdi…
5) Mevcut Anayasamıza göre, Cumhurbaşkanı’na;
Tarafsız olduğu, tarafsız olması gerektiği
Ve Yürütme ile de, doğrudan bir işinin, bir ilişkisinin olmadığı gibi gerekçelerle,
Örtülü ödenekte konulmamıştı.
Ama AKP Hükümeti, Anayasa’ya aykırı olmasına rağmen,
Cumhurbaşkanı’nın Halk tarafından seçildiğini gerekçe göstererek,
Cumhurbaşkanı’nın da Örtülü ödenek kullanmasına yol veren Kanun’un çıkartıldığını,
Muhalefet Milletvekillerinin itirazlarının dikkate alınmadığını, görüyoruz.
Bundan sonrasında Başbakanlık Örtülü ödenek bütçesinin,Cumhurbaşkanı ile ortaklaşa
kullanıldığını görüyoruz.
Özellikle referandum vesilesi ile Örtülü ödenekten, 1 Milyar TL kadar harcama yapıldığı bilgisi, basınımıza da, Yansıdı.
Burada sorulması gereken soru şu:
Ana Muhalefet Partisi Lideri olarak Kemal KILIÇDAROĞLU,
Gerek Cumhurbaşkanı’nın da Örtülü ödenekten yararlanmasının önünü açan yasanın iptali konusunda,
Gerekse Örtülü ödeneğin amacı dışında kullanıldığı hususunda,
AYM nezdinde, bir niye şikayette bulunmamıştır?
6)Hatırlanacağı üzere, Cumhuriyet Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Can DÜNDAR ile aynı
Gazetenin Ankara Temsilcisi Erdem GÜL’ün, MİT Tırları ile ilgili olarak, yaptıkları haber nedeni ile tutuklanmaları karşısında, Anayasa Mahkemesi    AYM’ye müracaatlarında;
Yargılanmadan tutuklandıkları için, bir hak ihlali olduğu kanaatine varmış,
Ve bu Kişilerin tutuksuz yargılanmaları konusunda, tahliyelerine karar vermişti.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip ERDOĞAN, böylesi bir durum karşısında, ne demişti?
AYM’nin aldığı karara uymuyorum, saygı da duymuyorum.
Hâlbuki hukuk, herkesi bağlar.
Başka bir örnek:
Cumhurbaşkanı bir defasında, dedi ki:
İsteseniz de, istemeseniz de; Türkiye’de sistem, artık değişmiştir.
Bizim sistemimiz: Demokratik, Laik bir Hukuk devleti idi.
Peki Kemal KILIÇDAROĞLU, bu gibi örnekler karşısında;
AYM’ye bir şikâyette bulundu mu? Bulunmadı…
Bu itibarla;
CHP Yönetiminde, mutlaka bir lider değişikliğinin olması, Yönetim kadrolarının yenilenmesi gerekiyor…
11-İLERİ DEMOKRASİ SÖYLEMLERİ İLE TÜRKİYE’NİN GELDİĞİ NOKTA…
Adalet ve Kalkınma Partisi AKP ve O’nun fiili lideri konumundaki, şimdinin de Cumhurbaşkanı
Recep Tayyip ERDOĞAN;
Fırsat buldukça her vesile eleştirdiği,
Türkiye Cumhuriyeti’nin Anayasa ve Yasalarının kendisine tanıdığı haklardan yararlanarak,
Milletvekili oldu, Başbakan oldu, Cumhurbaşkanı oldu.
AKP’nin iktidara geldiği, 3 Kasım 2003’ten başlayarak, aradan geçen 15 yıla yakın süre içerisinde;
İleri Demokrasi söylemleri ile….
Kendinden önce Türkiye’yi idare edenlerin yaptıkları çoğu önemli hizmetleri görmezden gelerek, eleştiriler yönelterek,
Mustafa Kemal ATATÜRK ve İsmet İNÖNÜ’yü kast ettiği anlaşılan,2 Ayyaş’ın çıkardığı yasallar diyerek…
Hatta Türkiye’yi yöneten ve mevcut sorunları çözmek ve Türkiye’yi daha ileri götürmek vaadi ile Halktan oy isteyenler, kendileri değilmiş gibi,
Meşrutiyet’e kadar uzanan,140-150 yıl gibi uzun bir zaman diliminde, görev yapan Devlet adamlarını, sorumlu tuttuklarını, suçladıklarını görüyoruz.
Yunanistan, 3 Kasım 2002 yılına kadar, bize ait olan 18 Adamızı işgal etti ama
Yetkililer, bir şeyler yapmak yerine,
LOZAN anlaşmasına imza koyanları suçladılar….
Şimdi Yunanlılar işgal edilen Adalarımızda, kuzu çevirmesi yapıyorlar,
Askeri tatbikat icra ediyorlar.
Her vesile kendilerinin daha büyük hizmetler yaptıklarını ve yapmaya devam edecekleri algısını yaratmaya çalıştılar.
Netice itibarıyla,
Geçen 15 yıllık bir süre içerisinde;
Cumhuriyet değerlerinden, ATATÜRK İlke ve İnkilaplarından adım adım uzaklaşmaya çalışıldığını, İran gibi, Suudi Arabistan gibi, İslami kurallara göre yönetilen bir Devlet yaratma özlemi içinde olduklarını ve bu yolda hayli mesafe alındığını,
Amaçlarına uygun olacak şekilde, mevcut kurallara uymadan ve bir dayatma ile hazırlanan yeni Anayasa’nın,
16 Temmuz 2017 tarihinde yapılan referandumda,
Mühürsüz zarf ve mühürsüz oyların, şaibeli bir şekilde kabul edilmesi neticesinde,
Amaca ulaşma yönünde, bir adım daha atıldığını görüyoruz.
Bu yeni Anayasa ile
Yasama-Yürütme –Yargı bağımsızlığına dayalı Parlamenter sistemin rafa kaldırıldığını,
Dolambaçlı yollarla, tek kişinin hükümranlığına bağlı, çoğunluk partisi dönemine girdik.
18 Maddelik Anayasa metnine, bir göz atıldığında, Türkiye’nin ne kadar zor bir döneme girdiği, kolayca anlaşılabilir….
Yeni Anayasa hükmüne göre;
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip ERDOĞAN,
AKP’ye üye oldu ve sonrasında, AKP Genel Başkanı oldu.
Recep Tayyip ERDOĞAN şimdi hem AKP Genel Başkanı, hem de Cumhurbaşkanı,
Üstelik, Cumhurbaşkanın, tarafsız olacağına dair ettiği yemin, yeni Anayasa’da da, yerinde duruyor.
Herhalde bunu kaldırmayı unutmuşlar.
Bu çelişen bir durum.Peki şimdi ne olacak?...
Hakimler ve savcılar Kurulu HSK,
Yine yeni Anayasa hükmüne göre1 ay sonra, yapılacak atamalarla, yeniden seçilecekti…
Bu yeni Anayasa’nın tam uygulamasına 2019 yılında başlanacak dense de,
Ağırlaşan iç ve dış sorunlar nedeniyle, baskın bir erken seçim olabilir….
Bu hususu tekrar hatırlatmak isterim.
Bu gün gelinen noktada,
Kabul edildiği şaibeli olan yeni Anayasa ile rtaya çıkan uygulamaları, sorgulamak durumundayız.
Hak ve Adalet’in hakim olmadığı,
Yargı bağımsızlığının zedelendiği,
İnsan hak ve hürriyetlerinin kısıtlandığı bir ortamda,
Gelecek günlerin şimdikinden daha iyi olacağını,
İnsanların huzur ve güven içinde yaşayacağını, kimse iddia edemez…
Dindar ve muhafazakâr görünümlü bazı vatandaşlarımızın,
Sadece Cumhurbaşkanı Recep Tayyip ERDOĞAN’n söylemlerinden etkilendikleri, ona inandıkları için,
Daha iyi bir Türkiye umudu ile
Referandumda, yeni Anayasa metnini okuyup, araştırmaya bile gerek duymadan, gözleri kapalı oy verdikleri,
EVET oyu kullandıkları da, bilinen bir gerçek.
Yeni sistemde,
Bu gibi vatandaşlarımızın da, yaşamlarında bir rahatlama olmadığını görmeleri,
İşsizlik sorununa çözüm bulunamadığı,
Çocuklarını okutamadıkları, ya da, istedikleri okula gönderemedikleri
Zeytinliklerinin ve arazilerinin talan edilmek istendiği,
Sularının, meralarının elinden alınmak istendiği bir ortamda,
Madenlerde ve çeşitli işlerde, gerekli önlem alınmadığı için, hayatını kaybedenlerin sayısında, artışlar devam ettikçe,
Özellikle artan terör faaliyetleri ve evlatlarını, şehit vermeleri ve bir şekilde zarar görmeleri neticesinde,
İktidara karşı güvenin azalacağını, huzursuzluğun artacağını söyleyebiliriz.
FETÖ’cü bahanesiyle bu gün, işinden atılanların sayısının 100 bin, hatta daha fazla olduğu söyleniyor.
Binlerce Muhalifin ve Akademisyeninde;
FETÖCÜ olmadıkları halde,FETÖCÜ  iddiasıyla işinden gücünden olduğu, içeri atıldığı da iddia ediliyor….
Sadece Muhalif olduğu için, 150’ye yakın Gazetecinin içeride olduğu bir ortamda,
Huzur ve güvenden kimse bahsedemez.
Bu gibi nedenlerle, Toplumda her geçen gün huzursuzluğun artacağını, güvenin azalacağını düşünüyorum.
12-MİT TIRLARI DAVASI’NIN SONUÇLANMASI, CHP İSTANBUL MİLLETVEKİLİ ENİS BERBEROĞLU’NUN TUTUKLANIP, İÇERİ ATILMASI, VE TÜRKİYE’NİN SURİYE POLİTİKASI…
Önce kısa bir bilgi verelim.
Hatırlanacağı üzere;
19 Ocak 2014 tarihinde, Suriye’deki Türkmenlere yiyecek, gıda ve ihtiyaç maddeleri taşıdığı iddia edilen MİT’e ait TIR’ların,
Adana’da Savcılık tarafından durdurulup, aranması neticesinde,
Çok miktarda silah ve cephane taşıdığı bilgisi, basınımıza yansımıştı.
Böylesi bir haber üzerine, Suriye Türkmen Meclis’i yetkilileri,
Kendilerine böylesi bir yardımın ulaşmadığını beyan ettikleri bilgisi de, yine basınımıza yansımıştı.
Bu yardımların kime gittiği konusunda, İnternette çok sayıda bilgi ve yorum var…
Ama ben, yukarıda sunduğum  kısa bilgiyi, yeterli görüyorum….
Zira bu konu,
AKP iktidarının, bu güne kadar uyguladığı, dış politika ile de, ilgili bir konu.
Bu konuda da, kısaca bir şeyler söyleyeceğim.
Bu TIRLARIN aranmasına müsaade eden 2 Savcı, açığa alınmıştı.
Diğer yandan konu ile ilgili olarak;
Devlet’e ait gizi bilgileri basına sızdırdığı iddiasıyla, CHP İstanbul Milletvekili Enis BERBEROĞLU ile
Böylesi bir bilgiyi haber yaptıkları gerekçesi ile de,
Cumhuriyet Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Can DÜNDAR ile aynı Gazetenin Ankara Temsilcisi Erdem GÜL hakkında da, dava açılmıştı.
Enis BERBEROĞLU, Milletvekili olduğu ve o günkü şartlarda dokunulmazlığı olduğu için,
İş, sadece dava aşamasında kalmıştı.
Ama Can DÜNDAR ile Erdem GÜL,
Henüz Yargılama tamamlanıp, mahkûmiyet kararı verilmeden,
içeri atılmışlardı.
Anayasa Mahkemesi’ne yaptıkları kişisel başvuru neticesinde de,
AYM, bu Gazetecilerin yargılanmadan tutuklanmalarında, hak ihlali olduğu kanaatine vararak,
Tutuksuz yargılanmak üzere, tahliyelerine karar vermişti…
Ve nihayet MİT Tırları ile ilgili olarak, İstanbul 14.Ağır Ceza Mahkemesi’nde açılan dava, 14 Haziran 2017tarıhinde sonuçlanıyor.
Buna göre, Enis BERBEROĞLU’na verilen müebbet hapis cezası, 25 yıl, ağır hapis cezasına çevriliyor, Can DÜNDAR ile Erdem GÜL’ün dosyaları ayrılıyor ve yargılamanın devamına karar veriliyor.
Can DÜNDAR, Türkiye’ye gelmeyip, Yurt dışında kaldığı için, yargılama, gıyabında devam ediyor. Ama Erdem GÜL, Türkiye’de kaldı…
Enis BERBEROĞLU’nun içeri alınması üzerine,
CHP Genel Başkanı Yetkili Kurulları topluyor ve ne yapılacağı konusunda, bir karar alınıyor,
Ve verilen mahkûmiyet kararını protesto etmek üzere,
Ankara-Güvenpark’tan, İstanbul-Maltepe Ceza Evine kadar,
21 Haziran 2017 Çarşamba günü sabahleyin FOX TV’yi izlerken,
MİT Tırları’ındaki malzemelerin kime gittiği konusunda,
Eski MHP’li, yeni AKP’li; Merhum Alparslan Türkeş’in oğlu, Tuğrul TÜRKEŞ’in de,
Televizyonda yaptığı açıklamalardan dolayı yargılanması için;
CHP Yönetimi’nin, Savcılığa suç duyurusunda, bulunacakları bilgisi, vardı.
Bilindiği üzere 2015 yılında, Tuğrul TÜRKEŞ;
Bir Televizyon kanalında, bu TIRLARDAKİ silahlar, Vallahi de, Billahi de, Türkmenlere gitmiyordu…
Bu programı, bende izledim, bu sözleri bende duydum…
Şimdi soru şu:
CHP’nin böylesi bir şikâyeti, resmen gerçekleşirse,
Devlet’e ait gizli bilgileri alenen ifşa ettiği için,
Savcı,Tuğrul TÜRKEŞ  hakkında, ne yönde karar verecek!?...
Şimdi AKP Hükümeti’nin, bu güne kadar, uyguladığı, dış siyaset konusunda, kısaca bir şeyler söylemek istiyorum.
Keşke, Amerika’nın Orta Doğu’ya, Bölgemize yerleşme ve Orta Doğu’yu yeniden şekillendirme kapsamında,
Buralarda, Demokrasiyi getireceğim görüntüsü ile
Irak’ı, Suriye’yi karıştırmak istemesini,
Türkiye’yi yönetenler, bu hususu, bir fırsatmış gibi algılayıp,
Beşar ESAD’ı düşman ilan edip, devirmeye çalışmasalardı,
Emevi Camii’nde Namaz kılacağız gibi ifadeler, kullanmasalardı,
Beşar ESAT Ülkesini korumak adına;
Rusya’dan yardım istemek zorunda kalmasaydı!?...
Bu gün gelinen noktada, Rusya, Suriye’ye iyice yerleşti,
Yeni Askeri üsler kurdu.,
Türkiye’yi de tehdit edecek S300 füzelerinin, daha gelişmişlerini,yerleştirdi.
Rusya, ABD ile anlaşmış olmalı ki;
Rusya’da Amerika ile birlikte;
PKK ve PYD’yi tehdit olarak görmediğini açıkladı…
Amerika’nı yeni Başkanı, Donald TRUMP;
PKK ve PYD’ye Tanksavar, Uçaksavar gibi ağır silahlar ve başka mühimmatlarda verdi.
Bütün bu silahlar ve 2 Süper güç arasındaki anlaşma ve verilen silahlar,
Türkiye için, büyük bir tehdit….
Suriye’de olduğu gibi, Irak’ta da dışlandık.
Eylül 2017’de Kuzey Irak Kürt Bölgesi Yönetimi Başkanı, Mesut BARZANI, Özerklik için, referandum yapılacağını söyledi.
ABD’nin Suriye’nin Kuzeyi’nde bir Kürt koridoru oluşturmasını önlemek için;
Türkiye FIRAT KALKANI adlı askeri operasyonu başlatarak, bu işi şimdi, önlemiş gibi görünse bile Suriye ve Irak, bölünüp, paylaşılmanın aşamasında…
Bu konuda, Türkiye’nin yapacağı, fazla bir şey kalmadı…
Şu hususu da, kimse aklından çıkarmasın:
Amerika bizden çok uzakta olduğu için, zorda kalırsa, bölgeden çekilebilir.
Ama Rusya bize yakın olduğu, Güney’e inmesi ve yerleşmesi, onun için tarihi bir strateji olduğundan,
Rusya’yı, Suriye’den Irak’tan çıkarmak çok zor, hatta imkânsız….
Bu gibi yanlışların bedelin, gelecek kuşaklar mutlaka ödeyeceklerdir…
Yanlışın neresinden dönülürse, kârdır derler ya!...
Eğer Türkiye;
Merkezi Irak Yönetimi ve Suriye’de Beşar ESAD ile anlaşma yoluna gider,
Rusya ve Iran gibi bölge ülkelerini de yanına alarak,
Bölgeyi teröristlerden temizlersek;
Türkiye’nin de, sınırlarını, güvence altına almış oluruz.
Yapacak, fazla bir şey kalmadı.
Üstelik 3,5 Milyon Suriyelinin yarattığı uyum sorunu ve 25 Milyar Dolar gibi, astronomik masraf, ekonomimize de, zarar vermeye başladı.
Eğer böylesi Akılcı bir yol izlenirse,
En azından Ülkemizin her tarafına dağılmış olan Suriyeli ve Iraklı göçmenlerin, kendi topraklarına gönderilme, imkânı da, ortaya çıkmış olur.
13-CHP GENEL BAŞKANI KEMAL KILIÇDAROĞLU’NUN; ANKARA- GÜVENPARK’TAN, İSTANBUL-MALTEPE’YE KADAR DEVAM EDECEK OLAN,
ADALET VE DEMOKRASİ YÜRÜYÜŞÜ…
1) 20 Haziran 2017 Salı SÖZCÜ Gazetesi 
yürüyüşün 5, gününde,
CHP Lideri, başlattığı yürüyüşle ne istediğini açıkladı: Adalet, Barış, Huzur.
Yeni Anayasa’nın bir şekilde kabul edildiğini göz önünde bulundurursak;
Demokratik hakları kullanmaktan başka bir alternatifin kalmadığını görürürüz.
Görüldüğü ve anlaşıldığı üzere;
21 Haziran 2017 Çarşamba günü itibarıyla, İstanbul yolunda, 120 Kilometre yok katedilip, Çamlıdere, yol ayrımından, Bolu’ya doğru ilerledikleri anlaşılıyor.
Kırma, dökme gibi taşkınlık hareketleri de yaşanmadığından,
Kimse bu girişimi, küçültücü ve tahrik edici beyanlarla geçiştirmeye,
Demokratik hak ve bu hakkın kullanılmasına müsaade edilmesini,
Bir lütufmuş gibi göstermemeli…
Yürüyüşe, ayrılık yanlısı bazı ı sol örgütlerin ve temsilcilerinin de katılımı,
Ve bu gibi katılımcılardan dolayı, Türk Bayrağı ve ATATÜRK Posterlerinin taşınmadığı gibi,
bilgiler var.
Eğer Türk Bayrağı ve ATATÜRK Posterleri de taşınırsa,
Toplumun genelinden katılımlar olur.
HAYIR kampanyasında olduğu gibi, bu Adalet ve Demokrasi yürüyüşü,
Birlik ve Beraberliğimizi perçinlemesi açısından,
Demokrasiye, Türkiye Cumhuriyeti’ne sahiplenme açısından, çok yararlı olur…
Demokrasi ve Adalet Yürüyüşü  ile ilgili olarak, basınımıza yansıyan bazı diğer haberler şöyle:
2)21 Haziran 2017 Çarşamba SÖZCU.
Deniz BAYKJAL, Adalet Yürüyüşü ‘yle ilgili konuştu.
ZORLAMA OLURSA MİLYONLAR YÜRÜR.
CHP ESKİ Genel Başkanı Deniz BAYKAL, henüz yürümeyen ama zorlamalara başvurulursa, kesinlikle yürüyecek olan milyonlar var dedi ve ekledi:
İKTİDAR, adalet konusunda  toplumsal tepkiyi, saygıyla karşılamalı. Adalet maalesef, korku kaynağı haline gelmiştir.
Böyle bir tabloda Ana Muhalefet, tabii ki yürüyecektir.
Dayatma, meydan okuma, kimseye fayda getirmez.
SÖZCÜ’ye vurgu:
SÖZCÜ ve CUMHURİYET’in inandırıcı olmayan iddialarla,darbe tartışmasınıniçine çekilmek istenmesi,
FETÖ ile mücadeleyi, ciddi şekilde inandırıcılıktan uzaklaştırıyor,
Şaşırtan tahliyeler ise, yrgıda tereddüt yaratıyor.S.10
3)21 Haziran 2017 Çarşamba Cumhuriyet.
Kılıçdaroğlu, Adalet Yürüyüşü’nün 6.gününde Erdoğan’a yanıt verdi:
Yargıya talimat verdiğini ispatlarsam, istifa edecek misin?
SARAY’A REST ÇEKTİ
Yargı’ya talimatı ispatlarım
Diğer bir önemli haber:
Avrupa Parlamentosu, Türkiye taslak raporunda OHAL tutuklamalarını kınadı:
SERBEST BIRAKIN
Avrupa Parlamentosu Türkiye Raportörü Kati Piri’nin hazırladığı 2016, Türkiye Rapor taslağı, AP Dış ilişkiler Komisyonu’nda kabul edildi.
Raporda Türkiye’ye ağır suçlamalar yöneltilirken;
Önceki Taslakta, müzakereler, askıya alınsın, olarak yapılan çağrı,
Bu defasında, gecikmeden askıya alınsın olarak değiştirildi.
RAPORDA OHAL MAĞDURİYETLER HATIRLATILARAK,
Yayın organlarının kapatılması,
Gazetecilerin, Akademisyenlerin, Yargıçların, İnsan Hakları savunucularının tutuklanması kınandı.
Herhangi bir suça karıştığı ispatlanmadan, içeri alınan bütün tutukluların,
Derhal ve koşulsuz olarak, serbest bırakılması çağrısı yapıldı.
Ben, AP Parlamentosu, Dış İlişkiler Komisyonu’nun bu raporu ile ilgili olarak şunları söylemek isterim.
Bu rapor ve içeriği göz ardı edilemez ve edilmemeli…
Cumhurbaşkanı Tayyip ERDOĞAN;
Dış kaynakların bu gibi raporları, açıklamaları karşısında;
Onlar kendi işne baksın…
Onlar olmasa da, olur,
Biz kendi yolumuza devam ederiz…
Ya da AP Parlamentosu Başkanı Marten Scuhulz’un, uyarı mahiyetindeki sözlşerine karşılık olarak; Cumhurbaşkanı Recep Tayyip ERDOĞAN’ın,
Sen sus, sen kim oluyorsun ya…………gibi ağır ve aşağılayıcı sözlerinin,
Türkiye’ye asla bir faydası olmaz, bilakis çok zararı olur….
Avrupa Birliği ülkeleri, en fazla ticari ilişkilerimizin olduğu topluluk.
Sadece Almanya’da,3 Milyonun üzerinde vatandaşımız var.
Diğer Avrupa Birliği ülkelerinde yaşayan vatandaşlarımızı da dahil edersek,
Avrupa’da 5 Milyon vatandaşımızın olduğunu ve bu vatandaşlarımızın ekmek parası kazandıklarını düşünürsek;
Bu gibi beyanlar, Avrupa’da yaşayan vatandaşlarımızı da, büyük bir sıkıntıya sokar…
4)21 Haziran 2017 Çarşamba YENİÇAĞ
İPTAL KARARINA REST
Zamanı gelmiş bir düşünceyi önlemeye
Ne Yargının, nede kimsenin gücü yetmez.
ANKARA 3.Asliye Hukuk Mahkemesince, MHP’nin 19 Haziran 2016’da yapılan Olağanüstü genel kurulunun iptaline.
Bu genel kurulda alınan tüm kararların yokluğununa karar vermesi tepki çekti.
Sosyal Medya hesabından açıklama yapan Meral AKŞENER, şu değerlendirmeyi yaptı:
Yargı yoluyla bir Partinin kongre yapması engellenebilir,
Yargı yoluyla, bir Partinin Genel Başkanının değişmesi, engellenebilir.
Ancak yargının da;
Yargıyı, Muhalif Partilere karşı kendi silahı olarak kullanan,
Ezici hakim gücün de, engelleyemeyeceği bir şey var.
O da, Milletimizin kötü gidişattan, duyduğu rahatsızlık ve bundan kurtulması yolunda,
Giderek artan istek ve arzusudur.
Bunu engelleyecek bir güç, Dünya da yok.
Sonuç olarak, zamanı gelmiş bir düşünceyi önlemeye;
Ne Yargının, ne de kimsenin gücü yetmez.
Diğer bir haberde şöyle:
ÇAMLIDERE SAPAĞINDA, GRUP TOPLANTISI
CHP Lideri KILIÇDAROĞLU;
Meclis yerine bu kez, yürüyüş güzergâhında kurulan kürsüye çıktı,
Adaleti savunmak için, kimseden izin alınmaz dedi.
Tüm Mağdurlar için yürüyoruz dedi…
14-CUMHUR BAŞKANI,  MUHALEFET LİDERİNE ELEŞTİRİLER YÖNELTMEK YERİNE; KILIÇDAROĞLU’NUN, TELEVİZYONDA TARTIŞALIM ÖNERİSİNİ KABUL EDERSE, ÇOK YARARLI OLUR….
Böylesi bir yöntem;
Özellikle 15 Temmuz 2016, Başarısız darbe girişiminden bu yana,
Yaşadığımız bir çok sorunları ve ortada dolaşan ve basına da yansıyan  bir çok spekülasyonları da, konuşmak açısından, büyük bir fırsat….
Cumhurbaşkanı , bence bu öneriyi ve fırsatı kaçırmamalı.
Zira CHP Lideri Kemal KILIÇDAROĞLU;
Her vesile, Cumhurbaşkanı’nı, Televizyonlarda, tartışmaya davet ediyor….
15-ASKER YEMEĞİ, BİR TİCARET ALANI HALİNE GETİRİLEMEZ….
Manısa’da üst üste yaşanan asker zehirlenmelerine, şaşırmıştık, nasıl oluyor bu iş diye.
Zira bizler biliyorduk ki, Asker yemeklerini, kışlalarda askerler, kendileri yaparlardı.
Ve bu güne kadar, Askerlerin toplu olarak, yemekten zehirlendikleri vakasına, rastlamamıştık.
Acaba yemekleri, taşeron firmalara mı yaptırıyorlar diye düşünürken, Manisa’daki son zehirlenme vakası sonrasında;
Bu işte de, Taşeron kullanıldığı anlaşıldı…
Her nasılsa Yetkililer, çok sayıda Askerin;
Yedikleri yemekten zehirlendiklerini söylüyorlardı ama
Her nasılsa, bu konuya kimse girmiyordu.
Böylesi bir rezalet, Batı ülkelerinde yaşansa, Hükümet düşerdi….
Maalesef, bizim ülkemizde oluyor, böyle şeyler…
Eğer bu iş, Türkiye genelinde;
Diğer Kışlalarda da uygulanıyorsa, durum çok vahim.
Emekli Koramiral Can ERENOĞLU, bu konuya şöyle vurgu yapıyor:
Askerin yemeğini, savaşta da, şirket mi getirecek?
Şimdi sizlere, bu konuda basında yer alan haberleri aktarıyorum.
19 Haziran 2017 Pazartesi, SÖZCÜ Gazetesi 
CHP, Askerlerin zehirlenmesi araştırılsın dedi, reddettiler. Askeri Hastahaneleri, Sağlık Bakanlığı’na bağladılar. Bu da yanlış tabı…
Eğer bir savaş olsa, durumumuz, nice olur!?...
Askeri Hekimlik, ayrı bir ihtisas konusu, ve de, bir Disiplin işli.
Sivil Doktorlar ve Sivil Persoelle, bu işi, asla yürütemezsiniz!...
16-ADAMINA GÖRE ADALET OLMAZ….
Burada vereceğim 2 örneğin;
Yandaş diye adlandırdığımız İktidar yanlısı bazı gazetelerin Yazarlarını bile, isyan noktasına getirdiğini,
Böylesi bir durumun, çoğu vatandaşlarımızı da rahatsız ettiğini,
Vicdanlarını sızlattığını,
Adalet Sistemine güvenlerinin azalmasına vesile olduğunu görüyoruz.
Eğer Adalet’in siyasallaştığı görüntüsü hakim olmaya başlamışsa;
Adalet Mekanizması’nın, İktidar tarafından, kendi amaçları doğrultusunda kullanıldığı, kullanabileceği  endişesini de, beraberinde getirir….
Bilindiği üzere; İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Kadir TOPBAŞ’ın damadı,
FETÖ’nün İş Adamları Teşkilatı TUSKON Üyesi ve Yöneticilerinden, İş Adamı Ömer Faruk KAVURMACI ile AKP’nin Kurucularından ve Meclis Eski Başkanı, Manisa Milletvekili Bülent ARINÇ’ın Damadı,
Yıldırım Beyazıt Üniversitesi, Dahili Tıp Bilimleri Kürsüsü Anabilim Dalı Öğretim üyesi, Doç.Dr. Ekrem YETER,
FETÖ’CÜLERİ Devlet’ten temizleme operasyonları kapsamında,
 2 Eylül 2016 Tarih ve 673 nolu KHK kapsamında ihraç edilmiş,
Her 2 sanıkta FETÖ kapsamda tutuklanmıştı ama sabit adresleri var, ya da adresleri belli, kaçma tehlikeleri yok gibi gerekçelerle tutuksuz yargılanmak üzere, aradan çok geçmeden tahliye edildiklerini görüyoruz.
Tahliyesi Toplumun daha fazla tepkisini çektiği anlaşılan Ömer Faruk KAVURMACI,
Bir süre önce, tekrar içeri alındı.
Ben burada özellikle, Ömer Faruk KAVURMACI’nın,
Tahliyesinin nedenlerinden biri olarak gösterilen sağlık raporu konusunda bir şeyler söylemek istiyorum.
6 Mayıs 2017 Cumartesi SÖZCÜ
Sağlık raporunu, özel hastaneden almışlar. Ayrıca hapiste yatan, 31 Epilepsi hastası var.
CHP’li Barış YARKADAŞ,fetö’den 8 ay hapis yatan ve 165 yıl hapsi istenen KAVURMACI’nın,, tahliyesindeki ilginçlikleri anlattı…
Bu 2 Damadın Kayınpederleri, Kadir TOPBAŞ ile Bülent ARINÇ’ın;
Damatlarının tahliyeleri konusunda, bir girişimleri olmayabilir….
Ama gerek Kayınpederlerin, gerekse bu Kişilerin;
FETÖ ile Siyasi İktidar arasında, geçmişe dair önemli bilgilere sahip oldukları ve bu bilgilerin açıklanması durumunda, işlerin karışacağı ve budan siyaseten zarar görüleceği endişesi, ya da gerçeğini, kimse inkâr edemez….
DAMATLARIN tahliye edilmesini;
13 Haziran 2017 Cumartesi SÖZCÜ, manşetten şöyle vermiş:
BİZDE DAMAT ADALETİ İSTİYORUZ…
Topbaş ve Arınç’ın FETÖ’den tutuklu damatlarının serbest bırakılması haberi yüzünden, tutuklanan Gökmen ve Mediha’yı, böyle isyan ettirdi…
SÖZCÜ Gazetesi ile Cumhuriyet Gazetesi, iktidarın baskısı altında,
Cumhuriyet’e daha önceleri saldırılar olmuş, operasyon başlatılmıştı,
Nihayetinde SÖZCÜ’de operasyona maruz kaldı. Gökmen ULU ile İnternet sorumlusu Mediha OLGUN,29 gündür içeride
Cumhuriyet Gazetesi’nin çok sayıda yazarı, 1 yıla yaklaşan bir zamandan beri, tutuklular…
Bu gün gelinen noktada, yapılan haksızlıkların, yanlış uygulamaların, farklı Adaletin;
Türkiye’de Muhalif Gazeteler ve Yazarlarına, Muhabirlerine,
Muhalif Sivil Toplum Liderlerine,
Muhalif Bürokratlara,
İktidar sopası olarak kullanıldığı görüntüsü, algısı hakim…
Böylesi bir durum ve manzara;
Batı demokrasilerinde, asla yaşanmayan, hoş görülmeyen şeylerdir…
Basımıza yansıyan, günümüzle de ilgili olan, diğer bazı haberler de şöyle:
4 Nisan 2017 Salı SÖZCÜ,
CHP lideri KILIÇDAROĞLU iddiasında ısrarlı
180 Vekilde ByLock var Neden korkuyorsunuz?!
15 Temmuz  2016 darbe girişimi aydınlatılmadı….
Çünkü darbenin siyasi ayağı,Hükümetin içinde….
Bu haberle ilgili olarak şöyle bir şey söylenebilir:
Bir erken seçim, ya da.2019’da yapılacak Milletvekili seçimine,
Damatlar örneğinde olduğu gibi,
Hesaplaşmanın başlayacağı,Meclis içindeki tüm FETÖ yanlılarının, liste dışı bırakılacağı anlaşılıyor….
2)27 Nisan 2017 SÖZCÜ,
Ne kadar AKP’li yönetici vara yargıya soktular.
900 Hakim alındı.800’ü AKP’li çıktı…
Yargıda benzeri görülmemiş kadrolaşmayı,CHP’li Barış YARKADAŞ,ortaya çıkardı….
YARKADAŞ, AKP, Yargı kurumlarına yerleşiyor dedi….
Sonuç itibarıyla şöyle bir şey söylenebilir:
Özellikle HAK ve ADALET konusundaki şaibelerin, ortadan kalkması lazım….
Bu vesile ile Şeker Bayramınızı da, kutlar,
Sağlık, Mutluluk ve Başarılarla,
Nice yeni Bayramlara ulaşmanızı dilerim.
Saygılarımla 24 Haziran 2017 Cumartesi.
                                        Makine Yüksek Mühendisi Ahmet YALVAÇ
                                                    Enerji Uzmanı-Gazeteci Yazar
Gazeteler (ekli ve içinde):
1) 04 Nisan 2017 Salı, SÖZCÜ
2) 19 Nisan 2017 Çarşamba, SÖZCÜ
3) 19 Haziran 2017 Pazar, SÖZCÜ
4) 20 Haziran 2017 Salı, SÖZCÜ

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder