17 Haziran 2019 Pazartesi

İSTANBUL’DA OYLAR ÇALINMADI



SEÇİMLE GELENLER; SEÇİMLE GİTMESİNİ DE BİLMELİDİRLER…

MORATORYUM İLAN ETME RİSKİNDEN SÖZ EDİLİYOR!...
DEVLETİ YÖNETENLER EKONOMİ VE DIŞ SORUNLARA ODAKLANMALI,
İSTANBUL’DA OYLAR ÇALINMADI,
ÇALINAN ŞEY;
HALKIN İRADESİDİR, EKREM İMAMOĞLU’NUN MAZBATASIDIR!...
ÖNCE BİR ÖZET:


Sevgili Okurlar,
Adalet ve Kalkınma Partisi AKP;
O günün Dünya şartlarında ve Türkiye Cumhuriyeti’nin kendisine tanıdığı haklar,
Ve imkânlardan yararlanarak,
3 Kasım 2002’de yapılan bir erkem seçim sonucunda, iktidara geldi,
Ve 17 yıldan beri de iktidar da.
Bu noktada şu soruları sormamız lazım:
Adında Adalet ve Kalkınma olan böylesi bir Parti;
Aradan geçen bu 17 yıl gibi uzun bir iktidar süresince,
İnsanlar ötekileştirilip, Toplum patlama noktasına getirilmiş ise,
Ekonomik açıdan da, dibe vurmuş ise
Savunulacak bir şey mi kalmış ortada!?...
Cumhurbaşkanı ve AKP’nin de Genel Başkanı Sayın Recep Tayyip ERDOĞAN’ın geçmişte söylediği sözler ortada;
Demokrasi bir amaç değil, araçtır,
Demokrasi bir tramvay gibidir; istediğimiz durağa geldiğimizde ineriz!...
Bu gibi sözlere internetten, herkes ulaşabilir.
Bu gün gelinen nokta da;
AKP İktidarının Toplumu kendi siyasi görüşü doğrultusunda değiştirmek istediği de ortada…
Ekonomik, sosyal, siyasal her alan da bir çöküş, bir geriye gidiş söz konusu ise
En önemlisi de;
Ne pahasına olursa olsun, iktidarı bırakmak niyetinde olmadığı da anlaşılıyorsa;
İstanbul seçimini kazanan Ekrem İMAMOĞLU’nun Mazbatasının elinden alınmasında,
İstanbul ‘da Büyükşehir Belediye Başkanlığı seçiminin yenilenmesin de,
Şaşırılacak bir şey yok!...
Burada bilhassa şu hususlara vurgu yapmamız gerekiyor:

1)İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığını Ekrem İMAMOĞLU değil de;

AKP+ MHP ortaklığı, Cumhur İttifakı’nın Adayı, Binali YILDIRIM kazanmış olsaydı;
Seçim yeniden yapılmak istenir miydi? İstenmezdi!...
İşin en garip tarafı da şurada:
Aynı zarfın içinde;
Muhtar Adayı var, İlçe Belediye Başkan Adayı var, Belediye Encümen Adayları var, Büyük Şehir Belediye Başkanı ve İl Genel Meclisi üyeleri var,
Ama bunların içinde sadece, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı seçiminin yeniden yapılması isteniyor,
Ve bu talep de, YSK tarafından kabul ediliyor.
Eğer bu seçimin herhangi bir aşamasında,
Seçimin yenilenmesini gerektirecek bir kanunsuzluk olsa, İstanbul’da Tüm seçimlerin yeniden yapılması gerekirdi. 
Yanlışlık zaten burada başlıyor…
İstanbul Büyük Şehir Belediyesi, İl Genel Meclisi Üyelerinde sayısal çoğunluk;
Cumhur İttifakı’nın elinde olduğundan olmalı ki;
İstanbul’da tüm seçimlerin yenilenmesi istenmiyor.
Eğer İl Genel Meclisi üyelerinde de, sayısal çoğunluk,
CHP+ İYİ PATİ İşbirliği, Millet İttifakı’nda olsaydı,
Herhalde seçim, İstanbul genelinde yenilenirdi….

2)Şimdi şu; şunu dedi. Bu; bunu dedi, gibi sözleri bir tarafa bırakıp, Halkımızın ne dediğine bir bakalım.

İstanbul Büyük Şehir Belediye Başkanlığı seçiminin yenilenecek olması;
Sadece İstanbul Halkının değil, tüm Milletimizin vicdanın da;
Kabul görmemiştir.
Öyle anlaşılıyor ki, 23 Haziran’da da Binali YILDIRIM, seçimi yine kaybedecek,
Ekrem İMAMOĞLU ise, muhtemelen çok daha büyük bir farkla,
Seçimi tekrar yeniden kazanacak,,
Ve belki de AKP’nin gerileyip, İktidarı kaybetmesine kadar varacak bir sürecin,
Başlamasına vesile olacaktır.

3)Yüksek Seçim Kurulu YSK’nın;

Gerekçeli kararında da;
Dağ fare doğurdu,
250 sayfalık gerekçeli kararında,
İstanbul seçimi için, oylar çalındı, yolsuzluk yapıldı gibi ifadelere yer verilmedi,
Yalnız 754 sandıkta, sandık Başkanlarının, Kamu görevlisi olmadığı gibi nedenler ile 
Kanuna aykırı iş yapıldığına dikkat çekti,
Topu İl ve İlçe Seçim Kurulu Başkanlarına attı ama
Bunun da doğru olmadığı, yeteri kadar Devlet memuru temin edilemediğinden,
Örneğin Banka çalışanlarının istekleri dışında, sandık başkanı yazıldıkları,
Eğer görev almak istemezseniz, ceza alırsınız gibi yaklaşım tarzı ile
İstek dışında, bazı kişilere görev verildiği haberi,
Daha önce basınımıza yansımıştı.
Bu gibi haberleri, bundan önce yayına koyduğum, Makalede, Gazete manşetlerinden bulabilirsiniz.

4)YSK oyların çalındığı yönünde, tek bir söz sarf etmediği halde

Sayın ERDOĞAN ve Sayın Binali YILDIRIM’ın;
Israrla gittikleri yerlerde oylar çalındı iddiasını kullandıklarını görüyoruz.
Bu sözler ve böylesi yaklaşımlar, ne anlama geliyor?;
Böylesi bir yaklaşım tarzına bazı, AKP ve Sayın ERDOĞAN yandaşları inanabilir ama
Türkiye dışında;
Hiçbir Batılı devlet, ya da finans kuruluşlarının, ya da yatırımcıların;
Türkiye’de Yargı kararlarının işlemediği, uygulanmadığı hususundaki görüşlerini,
Bu yöndeki bir algıyı,
Türkiye’nin Demokrasiden, Hukukun üstünlüğünden, Hak ve Adaletten her geçen gün,
Daha da uzaklaştığı inancını kuvvetlendirir ki;
Bu da her açıdan, Türkiye’nin hak ve menfaatlerine zarar verir,
Türkiye dış kaynak bulmakta zorlanır,
Yabancı yatırımcılar, Türkiye’de yatırım yapmak için gelmek istemezler.

5)Tarım ve hayvancılık gibi temel ihtiyaç maddelerinin temininde bile dışa bağımlı hale gelmiş olmamız

İnsanların, tarımdan, hayvancılıktan koparılması,
Döviz fiyatlarındaki artışın, hayatımızın her alanına yansımış olması,
Artan maliyetler sonucu, fabrikaların işçi çıkartmaya başlaması ile
İşsizlik sorunu da her geçen gün artarken,
Fabrikalar kapanırken,
Çalışma yaşına gelen gençlere iş veremezken,
Üniversite mezunları iş bulamazken,
Öğretmen açığı olduğu halde, çok sayıda öğretmen atanamazken,,
İçeride gerginlik ve huzursuzluk artarken,
Muhalif Gazeteciler, darp edilip, ölesiye dövülürken,
Failleri yakalandığı halde serbest bırakılırken,
Hatta Muhalefet Lideri CHP Genel Başkanı Kemal KILIÇDAROĞLU’da,
Bundan nasibini alıyor, yumruk atan serbest bırakılıyorsa,
Eğitimde kalite yerlerde sürünüyorsa,
Etrafımız ateş çemberi haline gelmişse;
Cumhurbaşkanı ve AKP’nin de Genel Başkanı Sayın Recep Tayyip ERDOĞAN’ın;
İçeri de ve dışarıda yaşanan bu ve daha birçok konuda sorunlar varken,
İstanbul seçimine odaklanmasını,
Bu konuyu, kendisi açısından olsa gerek, bir beka sorunu gibi algılamasını,
Doğru bulmuyoruz.

6)Başarısız Bakanlar görevlerinden alınıp,

Yerlerine liyakat sahibi bilgili, tecrübeli ve konusunda uzman kişiler getirilse, Kabine de bu yönde bir değişiklik yapılsa;
Türkiye açısından daha yararlı olmaz mı?
Örneğin, soğan, gibi, patates gibi temel gıda maddelerinin teminin de,
Et, ya da canlı hayvan temininde dışa bağımlı hale geldiysek?...
Yapılacak en doğru iş, Tarım ve Hayvancılık Bakanı’nı değiştirmek.
Bu gibi basit işleri düzene sokmak, yoluna koymak için,
Ziraat Mühendisi olmaya da gerek yok.
Tarım ve Hayvancılık Bakanı, PAKDEMİRLİ, Miillet Vekili de değil,
Ama seçim kampanyasında, karşı tarafın seçmenlerini kastederek dedi ki;
Adiler!...
Yaa Arkadaşlar bir Bakan, kendi Halkına, nasıl olurda, böylesi bir söz sarf eder!...
İç İşleri Bakanı Süleyman SOYLU,
Sürekli birilerini tahrik ediyor…
Damat Berat ALBAYRAK,
Türkiye’de Ekonomiyi, Parasal konuları, en iyi bilen kişi mi?
Diğer Bakanlıklar için de, benzer şeyler söyleyebiliriz.
Eğer Türkiye’de her konuda bir geriye gidiş söz konusu ise;
Yukarıda da, vurgulamaya çalıştığım üzere, 
Yapılacak en önemli iş;
Kabine’de kapsamlı bir değişikliğe gitmektir…

7)Bu gün Sayın Cumhurbaşkanı’nın, ettiği tarafsızlık yeminine rağmen, taraflı olması,

AKP’nin de Genel Başkanı olması;
Tarafsızlık yemi ile çelişen bir durumdur.
Türkiye öncelikle bu çelişkili durumdan kurtulmalıdır.
Cumhurbaşkanı Sayın ERDOĞAN;
AKP ile ilgisini kesmeli, AKP Genel Başkanlığı’nı bırakmalıdır…

8)Malûmunuz olduğu üzere,

Yunanistan’da yayınlanan bir Gazetenin,
İstanbul seçimini, Trabzonlu olmasından hareketle, Ekrem İMAMOĞLU’nun kazanması hususunu,
Memnuniyetle karşıladıklarını yazmasının,
Bizim bir Yandaş Gazetemiz tarafından
Siyasi malzeme olarak yansıtılmasını, kullanılmasını da, doğru bulmuyoruz.
Malûmunuz olduğu üzere, geçmişte 
Trabzon’da kurulmuş olan, Pontus Rum Devleti’nden hareketle
Bu Yandaş Gazetemizin
Ekrem İMAMOĞLU’nu, bir şeylerle ilişkilendirmeye çalışması da, yanlış bir şey…
Ekrem İMAMOĞLU, Aile geçmişi hakkında detaylı bilgiler verdi…
Dedesi’nin bir İstiklal Harbi gazisi olduğunu söyledi,
Halkımız da Ekrem İMAMOĞLU’nun bu şekilde bir şeylerle ilişkilendirilmek istenmesine kızmış, tepki göstermişti…
Sayın ERDOĞAN’ın;
Siyaseten olsa gerek, bu konuyu, 
Nasıl kullandığına bir göz atalım.
BBC NEWS/ Türkçe yayını, 2 Haziran 2019 Pazar.
Sayın ERDOĞAN, Ekrem İMAMOĞLU’na doğrudan bir gönderme yapmıyor ama
Şu sözleri çok manidar:
ERDOĞAN: İstanbul’u Konstantinopol olarak görmek isteyenlere karşı,
22 Günümüz var, diyor.
Bu konuyu, başka Televizyonlar da verdi. 
Sayın ERDOĞAN,
Bu sözleri; Diyanet İşleri Başkanlığı ve Türkiye Diyanet Vakfı’nın,
İstanbul’un fethinin 566.yılı kutlamaları kapsamında,
Açık havada Yenikapı’da düzenlediği
Ve Enderun diye adlandırılan Teravih namazında söylüyor.
Bu teravih namazına, 300 Bin Vatandaşımızın katılacağına vurgu yapılıyordu…
Bu teravih namazının ve Sayın ERDOĞAN’ın bu sözlerinin,
Seçim kazanmak amacına yönelik olduğu, da,
Sayın ERDOĞAN’ın böylesi bir beyanından anlaşılıyor zaten….
Bizlerde bu konuda şunu söylemek isteriz:
Burayı eğer kim, Konstantinopol yapmak isterse;
İster Sağcısı, ister Solcusu, ister Kürt, ister Türk, Laz’, Çerkez herkes karşı çıkar…
Dolayısıyla hiçbir kimsenin siyaseten de olsa,
Ayrıştırıcı, ötekileştirici bir ifade kullanmaması lazım.
Bu itibarla Cumhurbaşkanlığı Makamı’nın tekrar tarafsız hale gelmesinde, getirilmesinde;
Birlik ve beraberliğimizin sağlanması açısından,
Çok ihtiyaç var..

9)Başta Ankara ve İstanbul olmak üzere, 

Bazı Büyük şehir Belediyelerinin, ya da başka yerleşim yerlerinin Belediye Başkanlıklarının, Muhalefet kanadının eline geçmesi ile
İsraf ve usulsüz harcamaların hat sayfaya vardığını,
Bu gibi Belediyelerden, siyasi amaç doğrultusunda,
Bazı Cemaat ve bazı Vakıflara para aktarıldığı gibi hususlar da da
Basınımıza yansıyan çok örnekler var.
Bu itibarla, Devlet’in her kademesinde, lüks ve israftan kaçınmak,
Halkın parasını, ilgisiz işlerde kullanmamak lazım.

9)Bu itibarla başta Ankara ve İstanbul Belediyeleri’nin el değiştirmesi,

AKP tarafından, kendileri için, bir tehditmiş gibi algılansa da,
Ülkemiz açısından,
Faydalı sonuçları olacaktır.

10)Bundan öncende yayına koyduğum, seçimle ilgili konuları içeren Makale ile

Seçim öncesinde yayına koyduğum Makalelere ve haber değeri de olan Gazetelere bir bakarsanız;
Bu günü anlamak açısından çok yararlı olur.

1-KONULARLA İLGİLİ BAZI GAZETE MANŞETLERİ:


1)3 Haziran 2019 Pazartesi, KORKUSUZ


Şeytanın bile aklına zor gelecek, geçersiz oy oyunu.
YSK, bundan önceki seçimlerde geçersiz oyların sayılmasına, asla izin vermemişti.
Ancak bu kez itiraz AKP’den gelince kural bozuldu ve geçersiz oylar, yeniden sayıldı.
Gazeteci-Yazar Can ATAKLI bu konuyu araştırmış,
Edindiği İntibaları ve duyumları, bizlere aktarıyor.
Yapılan tekrar tekrar sayımlarda AKP, geçersiz oyların sayılmasından, bir miktar kazanç sağlamış ama,
İMAMOĞLU ile Binali YILDIRIM arasındaki fark, azalsa bile, yine de kapanmamıştı.

2)1 Haziran 2019 Cumartesi, SÖZCÜ




Gazeteci kelepçeleyenler için Adalet Bakanı’na çağrı
Bu kelepçeyi taktırana, neden hesap sormuyorsunuz?
Bakan Kadri GÜRSEL’e kelepçe takılılmasını eleştirip, bu kabul edilemez dedi.
Öyleyse gereğini yapın, kelepçecinin hesabını sorun.
Burada işin ilginç yanı şurada:
Yargı salıverilen bazı Gazetecilerin, yeniden içeri atılmasına karar veriyor.
Bu karar gereğince Cumhuriyet Yazarı Kadri Gürsel’de Karakol’a gidip teslim oluyor ama
Gelip teslim olan bir Gazeteciye her nasılsa, kelepçe takılıyor.
Diğer taraftan;
CHP Lideri Kemal KILIÇDAROĞLU’nu yumruklayan Osman SARIGÜN ile
YENİCAĞ Yazarı Yavuz Selim DEMİRAĞ’ı,
Gazeteci Yazar Sebahattin ÖNKİBAR’ı darp edip ölesiye döven saldırganlar yakalandığı halde; Maalesef serbest bırakılıyorlar.
Bu gibi yanlı tutum ve davranışları,
Aklı başında kimse tasvip etmez!...
Bu örnekler;
Muhalif Liderlerin, muhalif Gazeteci Yazarların,
Muhalif hiç kimsenin;
Türkiye’de can ve mal güvenliğinin olmadığının,
Emniyet ve Yargı’nın;
Adamına ve duruma bağlı olarak, karar verdiğinin,
Uygulama yapıldığının önemli göstergeleridir.

3)26 Mayıs 2019 Pazar, KORKUSUZ 



İstanbul’da sonra, sıra Ankara’ya gelecekmiş..
Burada Mansur YAVAŞ ile eğer yeniden kazanırsa Ekrem İMAMOĞLU’na görevlerini yapmada, zorluk çıkarılacağına vurgu yapılmak isteniyor.
Başka bir haber;
İzmit’in CHP’li Belediye Başkanı Fatma Kaplan;
AKP’li eski Başkan Nevzat DOĞAN’dan devraldığı borçları baylaşmış.
ESKİ Başkan iftar içn, geçen yıl,1 milyon TL harçamış,
Mehter Takımına da 163 bin TL harcamış.

4)3 Haziran 2019 Pazartesi SÖZCÜ,



AKP’li belediyeler Halkın parasını bol keseden harcamış…
Bu ne israf, biraz insaf
El değiştiren belediyelerde para saçma, adam kayırma,israf,yandaşa torpil, her şey, ortaya döküldü..İşte bunlara birkaç örnek.

1/ Belediyeye ait 3 tesisi işleten kim? Belli değil.
2/32 Milyon TL’ye ithal ağaç ve 5 Milyona top.
3/ Devlet parasıyla 1500 Km’de iftar.
4/ 430Bin TL’lik patlamış mısır ve pamuk şeker.

5)30 Mayıs 2019 Perşembe, SÖZCÜ


Millet hak, hukuk, adalet istiyor ama durum bu…
Adaletin derdi, etek boyu
Hakim, duruşmada kadın avukatın etek boyunun kısa olduğunu söyledi. Bu eteğin fotoğrafının çekilmesini istedi. Hatta tutanak bile tutturdu.

6)31 Mayıs 2019 Cuma, MİLLİ GAZETE


Önceki gece yarısı, Papaz Bronson sürecinin bir benzeri yaşandı.
FETÖ’den 7,5 yıl ceza alan, Türk asıllı ABD vatandaşı serbest bırakıldı.
İkinci Papaz Adımı
Bu örnek de Yönetimin Yargı’ya Müdahalesi’nin başka bir örneği.
ABD Başkanı TRAMP;
Bunun için Recep Tayyip ERDOĞAN’a teşekkür etti.
Kuvvetlinin talebini yerine getirmek;
Yargı’nın bağımsız olmadığı gibi,
Türkiye’nin kuvvetliye karşı, farklı muamele ettiği anlamını taşır.
Bu da bizim, kültürümüze ve Devlet geleneğimize aykırıdır.
Bizim dış Dünyaya karşı, güven ve itibarımızı zedeler…

7)6 Haziran 2019 Perşembe, KORKUSUZ.


Trabzonluya PONTUS İFTİRALARI.
Esenler Belediye Başkanı ‘nın Ekrem İMAMOĞLU’na attığı Pontus imasını, dillerine sakız edenler,
Bütün Trabzonlular için, aynı iftirayı kullanmaya başladı.

8)6 Haziran 2019 Perşembe SÖZCÜ.


Trabzon, Ordu, Gresun Ekrem İMAMOĞLU’na koştu.
Karadenizlilerden Pontus iftirasına tokat gibi cevab
İncelemeye alacağımız diğer konular şunlar:

1-YÜKSEK SEÇİM KURULU YSK,İSTANBUL SEÇİMİNİN İPTALİ KARARIYLA;
KENDİ GEREKÇESİNİ ÇÜRÜTTÜ

9)4 Haziran 2019 Salı SÖZCÜ.


Madem ortada suç yok; 
O zaman seçim niye iptal edildi?
İstanbul seçimini, sandık kurullarının oluşumundaki usulsüzlük gerekçesiyle iptal eden YSK,
23 Haziran’da yenilenecek olan İstanbul seçiminde de,
Bu görevlendirmeyi yapan, seçim kurullarını değiştirmedi, kafalar iyice karıştı.
YSK’nn bu çelişkili ve birilerini zan altında bırakan, böylesi bir kararına karşı;
Bazı İlçe Seçim Kurulu Başkanları ve İlçe Seçim Kurulu Müdürleri ile
İstekleri dışında sandıklarda Başkan olma görevi verilen bazı kişiler, ne diyorlar?
Şimdi bu konuda da, bir şeyler söylemek istiyorum.

1)İlçe Seçim Kurulları’nın başında bir Hakim bulunuyor,
İlçe seçim Kurulu Müdürü ise mevzuatı bilen bir memur.
Eğer İlçe Seçim Kurulu Başkanı bir usulsüzlük yapmakla suçlanıyorsa;
YSK’nın gereğinin yapılması için,
HSYK’ya müracaatla, bir suç duyurusunda bulunması gerekiyor ama
YSK’nın bu konuda bir şey yapmadığı anlaşılıyor.
Böyle bir suçlama karşısında İstanbul-Şişli İlçe Seçim Kurulu Başkanı diyor ki;
Mademki, ben zan altında bırakılıyorum;
O zaman gereğini yapın ve beni görevden muaf tutun anlamında sözler söylüyor,
Yapması gereken doğru bir davranışı ortaya koyuyor….
Bir Hakim’in, yargılanacağı yer;
Hakimler ve Savcılar Kurulu HSYK, yeni adıyla HSK dır…
Biz böylesi bir Hakim sayesinde, işin aslını da öğrenmiş oluyoruz…

2) Sandık Kurullarında görev verilen bazı Banka çalışanlarının ise,
İstekleri dışında görevlendirildikleri,
Eğer verilen görevi kabul etmezseniz ceza alırsınız diye, korkutuldukları da,
Basınımıza yansıyan örneklerdir.
Bu gibi örnekleri;
Bundan önce yayına konulan Makalede, Gazete manşetlerinde, bulabilirsiniz.

3)Cumhurbaşkanı ve AKP’nin de Genel Başkanı Sayın Recep Tayyip ERDOĞAN’ın,
Kendi değerlendirmesi ile İstanbul’da seçiminin, yenilenmesi gerektiği açıklamaları ile
Bu şekilde YSK ‘nın kendini aklaması gerekir gibi benzetmesi;
Bir yönlendirme anlamı da taşıyan, böylesi bir durumda;
YSK’nın bazı Üyelerinin;
Kendi başlarına değil de,
Yukarıdan aldıkları emirle hareket ettikleri hususu,
Ağır basıyor.
Zira değişim süreleri gelen Üyelerin yerlerine yenilerinin atanması gerekirken;
Cumhurbaşkanı ve AKP’ Genel Başkanı Sayın Recep Tayyip ERDOĞAN;
Gelinen noktada YSK’yı suçluyor ve Topu onlara atıyor ama
Bir önceki seçimde görev yapan YSK asil ve yedek Üyelerinin aynen devam etmesi yönünde, 
Bir kararname çıkarıyor…
Siyasi Partilerin bu yöndeki itiraz ve uyarılarını da,
Dikkate almadığını görüyoruz…
Şimdi YSK’nın Hukuki yönden çelişkili, ya da yanlış kararını,
Başka yönlerden incelemeye almamız gerekiyor.

2-YSK’NIN İSTANBUL SEÇİMİNİ İPTAL KARARININ;ANAYASA’YA AYKIRI OLDUĞU İDDİA EDİLİYOR.

Bildiğiniz üzere,
YSK, İstanbul seçiminin yeniden yapılıp, yapılmayacağını oylamaya sunarken;
4 Üye, AKP’nin talebinin reddi yönünde, yani seçimin yenilenmemesi yönünde,
7 Üyenin ise, yenilenmesi yönünde oy kullanmışlardı,
Bir de, 7 Üyenin, hiçbir görüş beyan etmeden, kaldır parmak, indir parmak yaptıkları da,
Basınımıza yansımış ve çoğu kişinin dikkatini çekmişti.
Burada garip bir durum var.
Şimdi öncelikle bu konuda bir eyler söylemek istiyorum.
YSK; 7 Asil ve 4 Yedek Üye olmak üzere,
11 Yüksek Yargıç’tan oluşuyor.
Böylesi bir oylamanın;
7 Asil Üye ile yapılması gerekirken;
4 Yedek Üyenin de, oy kullandığı anlaşılıyor.
Gariplik burada başlıyor.
Ve bu konuda bazı Hukukçuların itirazı var ve burada Anayasa ihlali yapıldığı konusunda,
Bir vurgu var.
Burada sizlere, bu konuyu izah edip, duruma açıklık getirmek istiyorum. 

1)CHP Trabzon eski Milletvekili ve CHP Parti Parti Meclisi PM Üyesi,
Hukukçu Haluk PEKŞEN’in, Sosyal Medyaya da yansıyan görüşleri şöyle:
Anayasa’nın 79.Maddesi’ne göre 
Öncelikli olarak, Asil Üyelerin kullanılması gerektiğine vurgu yapılıyor,Asil Üyelerden bazıları, eğer acil ve beklenmedik sağlık sorunları, yada ölüm gibi hallerde, Yedek Üyelerin devreye sokulabileceğinden hareketle
YSK’nin bir Anayasa ihlali yapıldığına vurgu yapıyor.

2)CHP Başak Şehir İlçe Başkanlığı-Hukuk Komisyonu Üyesi,
Avukat Deniz BAKIR’ın söyledikleri ve değerlendirmeleri de;
Haluk PEKŞEN’in anlatmak istediği hususa,
Başka açılardan açıklık getiren,
Çok önemli bilgiler, çok önemli yaklaşımlar…
İşin püf noktası şurada:
Asil Üyelerin sayısı 7 idi ya!;
Bu Üyelerden 4’ü karar vermeyecekleri yönünde görüş bildiriyorlar.
Bu da çekimser kalmak anlamına geliyor ki;
Bu da;
AKP tarafından talep edilen İstanbul seçiminin yeniden yapılması talebinin ret edilmesi anlamına geliyor ama
Kitabına uydurma noktasında;
Yedek Üyelerin devreye sokulduğu anlaşılıyor..
Yoksa burada Asil Üyelerden bir kısmının toplantıya gelmemek gibi bir durumlarının olmadığı anlaşılıyor.
Bu itibarla Yedek Üyelerin devreye sokulmasının zorlama ve Siyasi baskılar sonucu olduğu hususu,
Biraz ağır basıyor.
Bu nedenle İstanbul seçiminin, YSK tarafından iptal edilmesinin;
Anayasa’ya aykırı olduğuna vurgu yapılarak,
Anayasa Mahkemesi’ne müracaat edilmesi gerekir di,,
Hususuna vurgu yapılıyor.
Umarız ki, 23 Haziran 2019’da Mazbatası elinden alınan Ekrem İMAMOĞLU’nun,
Ve onun şahsında,
16 Milyon İstanbullu seçmenin, mağduriyeti önlenir,
Ve gecikmeli de olsa, hak yerini bulur…
Şimdi de YSK Üyelerinin nasıl seçildiği ve kaç Üyeden oluştuğu konusunda bir şeyler söyleyelim.
YSK’nın 6 Asil Üyesi, Yargıtay,
5 Üyesi de, Danıştay’ın Genel Kurulları tarafından,
Kendi Üyeleri arasından seçimle belirleniyor.
Buradan anlaşıldığı üzere çıkan sonuç şu:
Danıştay’dan seçilen 5 Üyeden en çok oy alan 1 Üye Asil oluyor,
Geri kalan 4 Üye ise Yedek oluyor.
YSK Üyelerinin süresi 6 yıl olup,
Sürei dolanların yerine yenileri atanıyor.
Günümüzde, tek kişinin egemenliğine dayalı bir sistem görüntüsü olduğundan;
Yargı’nın da Siyasetin baskısı altında olduğu, Yargı’nın siyasallaştığı görüşü hakim.
Türkiye böylesi bir görüntü ve algıdan, süratle kurtulmalıdır!...
Eğer Devlet’in Kurumları, kendi hallerine bırakılsa;
Muhtemelen, böylesi görüntüler de olmayacak!...
Cumhurbaşkanı ve AKP’nin de Genel Başkanı Sayın Recep Tayyip ERDOĞAN;
Görev sürelerini tamamlayan YSK Üyeleri’nin görev sürelerini, bir Kararname ile uzatmış,
Bu da özellikle Muhalefet Partilerinin itirazlarına neden olmuştu… 

3-ŞU AN TÜRKİYE’NİN EN ÖNMLİ SORUNU;ÇOK ACİL OLARAK DIŞ KAYNAĞA İHTİYACI OLMASI…


Bu konuda şu hususlara da vurgu yapmamı lazım:

1)Dış kaynak temini konusunda en ucuz en uygun yöntem,
Devletten Devlet’e verilen kredilerdir ama
Başta İMF ve Dünya Bankası olmak üzere,
Türkiye’ye kredi açarken,
Al şu istediğin parayı, keyfine göre kullan demez!...
Nerelere harcayacağın konusunda, senden plan, proje ister,
Fizibilite raporu ister,
İşler tamamlandıkça, krediyi dilimler halinde verir.
Tabi ki İMF ve Dünya Bankası Amerika’nın söz sahibi olduğu kurumlar olduğundan,
Öne sürdüğü her şart, bizim çıkarlarımıza uygun gelmeyebilir örneğin;
Şu gibi alanlarda üretim yapmayı durduracaksın,
Bizden şu ürünleri alacaksın,
Yabancı sermayeye kolaylık sağlayacaksın, kapılarını açacaksın…gibi
Eğer başkaca bir çare yoksa
Ya da kendin bir alternatif üretemiyorsan;
Şartlara mecburen uyarsın!.
Hem onlara bağırıp, çağıracaksın, onlara meydan okuyacaksın,
Hem de olara muhtaç olacaksın;
Böylesi bir yaklaşım tarzı, doğru bir yol değil…
Gerçek olan şudur:
Biz üretmeyi, çalışmayı unuttuğumuz, için,
Türkiye eskiye nazaran,
Her alanda geriye gitmiştir.
Ekonomik kriz, böylesi bir yolda, kaçınılmaz bir sonuçtur.
Yabancı Emekli fonları gibi bazı kuruluşlar,
Müşterilerinin paralarını değerlendirmek açısından,
Ellerindeki kâğıtlar karşışılığında,
Türkiye’ye para aktarmak isteyebilirler ama
Şu anda Yabancı kredi değerlendirme kuruluşlarının,
Türkiye için, risk değerlendirme notu şu anda çok düşük…
Sayın ERDOĞAN, Türkiye’nin kredi notunu düşüren bu gibi yabancı kuruluşlara da,
Ağzına geleni söylüyor ama
Bunun olumlu bir etkisi olmaz, hatta çok zararı da olur.
Bu gibi yaklaşımlar, olsa olsa;
İçeride kendi seçmenine bir selam yollamaktan öteye gidemez!...
Uluslar arası Finans kuruluşları ile Kredi değerlendirme notu vere kuruluşlar;
Öncelikle o Ülkede, Demokrasi var mı?
Hukuk sistemi ve Yargı güvenilir mi? Gibi konular da çok önemli.
Basın özgür mü?,
Gazeteciler özgürce yazabiliyorlar mı? Gibi sorular da çok önemli.
İçeride çok sayıda Gazeteci ve Yazarın olmasını,
Dünya ya anlatamayız!
Devleti yönetenler, kendi Vatandaşları ile de kavgalıysa,
Hiçbir konuda;
Bu günden yarına, kimsenin ve hiçbir şeyin garantisi olmadığı algısı, yaygın bir kanaat ise
Yargı sisteminin bağımsız olduğu konusunda şüpheler varsa;
Böylesi bir ortamda, Türkiye’ye kimse, kolay kolay kredi vermez,
Kimse Türkiye’ye yatırım yapmak için gelmez!...
Böylesi bir durumu, şu Atasözü ile de özetlemek mümkün
Aile içinde kavga olan bir evden, kimse kızda almak istemez,
Böylesi bir Aileye kimse Kız da vermek istemez!...
Başta Osman Gazı Köprüsü,
Boğaz tüneli, 3.Boğaz köprüsü,
İstanbul 3.Hava Limanı gibi projelerin, 

Yap-İşlet-Devret MODELİYLE YAPILMAK DURUMUNDA KALINMASININ NEDENİ;
Dış kredi, bulunamamasından kaynaklanıyor.
Kredi bulma konusundan yaşanan zorluklardan olmalı ki;
Burada Devlet Bankalarından zorlama ile olsa gerek;
Amaçları dışında, kredi kullandırıldığını görüyoruz.
Böyle devam ederse, Devlet Bankaları da,
Siyasi müdahaleler sebebiyle,
Yönetim kurullarına uzmanlık alanları Bankacılık olmayan eski Siyasetçiler atanırsa ki, bunun örnekleri var,
Devlet Bankalarının da batacağını söylemek;
Bir kehanet olmayacak!..
Yanlış yapılan işlerden dolayı, Devlet Bankalarının geri dönmeyen kredilerini,
Görev zararı altında,
Yine Halkımıza yükleyecekler…
Devlet Bankalarının Üst Yönetimlerine atanan eski AKP’liler:

1)Eski İçişleri Bakanlarından Abdülkadir AKSU;
VAKIFBANK Yönetim Kurulu Başkanlığı’na,

2)Eski İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Mevlüt UYSAL;
Halkbank Yönetim Kurulu Üyeliğine,

3)Meclis Eski Başkan Vekili Yakup UYSALK;
VAKIFBANK Yönetim Kurulu Üyeliği’ne getirilmişlerdir.

Şimdi sorulması gereken soru şu:
Bu isimlerin Bankacılıkla ne ilişkileri var?
Bu noktada örnek olması açısından,
Bir kriter söylemek istiyorum.
Bir kişinin bir Bankada Genel Müdür olması için;
Bu Makama kadar ki ara kademelerde en az 12 yıl görev yapmış olması gerekiyor.
Yönetim Kurulu Üyelikleri içinde;
Bankacılık ve parasal konularda, belli kriterlere uygunluğunun olması gerekir.
Şimdi birde, Eski Meclis Başkanı Bülent ARINÇ’ın;
Cumhurbaşkanlığı, Yüksek İstişare Kurulu’na atanması konusunda bir şeyler söylemek istiyorum.
Bülent ARINÇ, AKP’nin de Kurucu Üyelerinden biri.
Epeyce bir süreden beri,
Eski Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Melih GÖKÇEK’e,
Eleştirinin ötesinde suçlama mahiyetinde iddialarda bulunuyordu,
Sonrasında, uygulama hataları, ya da yanlışlar konusunda, AKP Yönetimi’ne,
Ve Sayın ERDOĞAN’a eleştiriler yöneltmeye başladı.
Sayın ERDOĞAN’ın Bülent ARINÇ’ı yakınına almasının nedenini,
Şöyle açıklayabiliriz:
Bilindiği üzere, AKP içindeki kıpırdanma ve huzursuzluktan dolayı,
Eski Başbakanlardan, Ahmet DAVUTOĞLU ile
Eski Ekonomi Bakanlarından Ali BABACAN’ın;
Ayrı 2 Parti kurma çalışmaları içinde oldukları da bilinen hususlar.
Eğer bu Partiler kurulursa, AKP’nin Milletvekillerinden kopma olabilir,
AKP çoğunluğu kaybetme, ya da dağılma aşamasına geleceğinden,
Cumhurbaşkanı ve AKP’nin de Genel Başkanı Sayın Tayyip ERDOĞAN;
Bu gibi atamalarla bir yandan AKP içinde muhalefet oluşmasını engellemek açısından,
Önlem alma babında, bir çaba olarak değerlendirilebilir.
Ama Banka Yönetimine yapılan atamalar konusunda,
En önemli faktörlerden biri şu:
Bankaların parasal imkânlarından, azami bir şekilde, yararlanabilmek.
Bankaların Üst Yöneticileri,
Eğer Bankacılıktan gelen ve liyakat sahibi kişiler olsa,
Bu gibi kişilere, siyasi zorlamalarla, isteğe bağlı işler yaptıramazsınız!...
Eğer;
Devlet kadrolarında liyakat a önem verilmiyorsa,
Yapılan işler verimlilik esasına dayanmıyorsa,
Siyasal amaçlar ön planda tutuluyorsa,
Lüks ve israf merakı varsa;
Sonuçta ekonomide bu yüzden duvara toslamışsa;
Bunun sorumluluğu da, 17 yıldır Türkiye’yi tek başına idare etmekte olan AKP iktidarına aittir.

4-MORATORYUM NEDİR?, TÜRKİYE 200 MİYAR DOLAR’I BULAMAZSA NE OLUR?


Moratoryum şu;
Devletlerin, ekonomik açıdan iflas ettiklerini,
Borçlarını ödeyecek durumda olmadıklarını,
Alacaklı olan Devletlere ya da, dış Kuruluşlara beyan ederek;
Şirketlerin iflası, ya da ödeme güçlüğüne düştüğü örneklerinde görüldüğü üzere,
Nasıl ki, Devlet’e müracaatla Konkordato istiyor, 
Borçları için bir yapılandırma talebinde bulunuyorsa,
Bu şekilde borçlarını ödeyeceğini taahhüt ediyorsa;
Konkordato da,
Buna benzer bir şeydir,
Bir niyet mektubu gibidir,
Önerilerinize uyacağım demektir.
Komşumuz Yunanistan’da iflas etmiş,
Memurların maaşlarını bile ödeyemez hale gelmiş,
AB’nin söylediklerini yapmak zorunda kalmıştı.
Umarım, Türkiye’de de böylesi bir sorun yaşanmaz!...
Şimdi Moratoryum konusu ile ilgili olarak,
Türkiye açısından taşıdığı riskler ile
Gazeteci Yazar Sebahattin ÖNKİBAR’ın bu konudaki söylemleri,
Ve başına gelenler konusunda da,
Bir şeyler söylemek istiyorum. 
Gazeteci Yazar, Sebahattin ÖNKİBAR,
youtube’de, Türkiye’nin ödemesi gereken borcun faizini bile ödeyecek durumda olmadığına dikkat çekerek,
MORATORYUM ilan etme riski ile karşı karşıya olduğuna vurgu yapmak gereğini duyuyor,
Türkiye’nin acilen 200 Milyar Dolar sıcak paraya ihtiyacının olduğuna değiniyor,
Bu para bulunmazsa eğer;
Türkiye’den alacaklı olan yabancı finans kuruluşlarının baskısı ile
Türkiye’nin MORATORYUM ilan etmek zorundan da kalacağına vurgu yapıyor,
Aldığı duyumlardan olsa gerek,
Önlem alınması, bir şeyler yapılması umudu ile
Yetkilileri uyarmak, Halkımızı da, bilgilendirmek istiyor….
Sebahattin ÖNKİBAR sözlerine şöyle devam ediyor:
Osmanlı İmparatorluğu, 1854 yılında,
Kırım savaşı nedeni ile Batı’nın desteğine ve paraya ihtiyaç duyuyor.
Ve bu arada birde borçlanıyor.
1885’te ise resmen borçlarını ödeyemeyeceğini söyleyip,
MORATORYUM ilan ediyor.
Alacaklı durumdaki Batılı devletler ve Kuruluşlar,
Alacaklarını tahsil etmek için, İstanbul’da kendi idarelerini kuruyorlar.
Buna DUYUN-İ UMUMİ diyoruz.
Yabancıların bu gibi konularda, fakir Türk Halkına yapmadıkları eziyet, işkence kalmıyor.
Borç yüzünden insanları dövüyorlar, hapse atıyorlar,…
Bu tarihten sonra yapılan savaşların da etkisi ile
Osmanlı İmparatorluğu, daha fazla toprak kaybediyor,
Anayurdumuz, ana toprağımız da;
Emperyalist Devletler tarafından işgal ediliyor.
Ama Mustafa Kemal ATATÜRK ve Silah Arkadaşlarının çabalarıyla,
Dağılan Osmanlı İmparatorluğu’nun küllerinden Türkiye Cumhuriyeti kuruluyor.
Bu gün aradan geçen 100 yıla yakın bir süre sonra,
Tarihten ders almamışçasına;
17 Yıldan beri Türkiye’yi idare eden, AKP İktidarı sonucunda,
Bu gün maalesef, böylesi bir tehlike ile yine karşı karşıya kalmış bulunuyoruz.
Bu açıklamalar, günümüz Türkiye’si içinde, uyarı niteliğinde ders alınacak konularla dolu ama
Her nasılsa, bu gibi yayın ve söylemler, birilerinin hoşunu gitmemiş olmalı ki;
Ramazan pidesi almak için, evinden çıkıp, fırına giderken,
Takip ettikleri anlaşılan eli sopalı birileri tarafından darp edilip, ölesiye dövüldüğünü görüyoruz.
Böylesi bir saldırının, sıradan bir iş, olduğu söylenebilir mi?,
Daha da önemlisi,
Sebahattin ÖNKİBAR’ı darp edip, ölesiye döven saldırganlar da yakalandığı halde
Her nasılsa, serbest bırakılıyor.
Türkiye’nin dış borçları yüzünden MORATORYUM ilan etmek durumunda kalmasını, asla temenni etmeyiz,.
Alacaklı durumdaki yabancı Devletler, ya da Kuruluşlar,
Alacaklarını tahsil etmek için, 
OSMANLI’da olduğu, Duyun-i-Umumi gibi Tahsilat İdareleri kurmasalar bile
Kendi lehlerine, Türkiye aleyhine tavizler isteyeceklerini söyleyebiliriz.
Türkiye’nin acil olarak ihtiyaç duyduğu 200 Milyar Dolar,
Çok büyük bir para.
Başta Suriye ve Irak konusunda, Ege’de Akdeniz’de, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti konusunda,
Bizlerden büyük tavizler isteyeceklerdir.
İngiltere’nin Kıbrıs’ta 2 Hava üssü bulunuyor.
Son zamanlarda İngiltere bu 2 Hava üssünü uçak, asker ve mühimmat ile takviye ettiğini,
Güney Kıbrıs Rum Devleti’nin Larnaka’da Fansızlara, askeri üs kurdurmak istedikleri de,
Basınımıza yansıyan bilgiler arasında.
Doğu Akdeniz ve Kıbrıs’ın çevresinde zengin doğalgaz yataklarının bulunduğu,
Başta Amerika ve Müttefiklerinin bu doğal gaz zenginliğinden yararlanabilmek açısından,
Fırsat kolladıkları da, görülüyor, anlaşıyor.
Bu itibarla, özellikle Cumhurbaşkanı ve AKP’nin de Genel Başkanı Sayın Recep Tayyip ERDOĞAN,
İstanbul seçimleri yerine,
Aslı görevi olan Devlet işlerine yoğunlaşmalı,
Bilhassa Türkiye’nin âli menfaatleri,
Ve dış tehlikelere odaklanmalıdır.
Ekonomik ve parasal krizin önlenmesi noktasında;
Başta Cumhurbaşkanı ve AKP’nin de Genel Başkanı Sayın Recep Tayyip ERDOĞAN olmak üzere,
Devlet’in tüm Kurumları israftan kaçınmalı ve tasarrufa yönelmelidir…
Başta Ankara ve İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlıkları ile başka önemli yerleşim yerlerinde de, Muhalefet İttifakı’nın kazanmış olması ile
Belediyeler üzerinden, yapılan gereksiz harcamaların, siyasi amaç doğrultusunda olduğu anlaşılan, yandaş kuruluşlara para ve mülk transferinin boyutu da,
Bu vesile ile anlaşılmış oldu.
Bu itibarla savurganlığın önlenmesi,
Halkın parasının doğru yönde kullanılması,
Başta işsizliğin önlenmesi ve başka konularda da, sorunların çözülmesi noktasında,
Seçimi kazanan Millet İttifakı’nın Belediye Başkanlarına önemli görevler düşlüyor.
Bu noktada İstanbul seçimini kazandığı halde,
Sudan bahanelerle Mazbatası elinden alınan Ekrem İMAMOĞLU’nun,
23 Haziran’da yeniden yapılacak olan seçimde,
Desteklenmesi, kazanılmış hakkın yeniden iade edilmesi gerekiyor.

5-GAZETECİ – YAZAR YAVUZ SELİM DEMŞRAĞ’A YAPILAN SALDIRINİN ARAŞTIRLMASI İÇİN,


MECLİS’E VERİLEN ÖNERGE;
AKP VE MHP’NİN OYLARI İLE REDDEDİLDİ.
İYİ PARTİ;


Yeniçağ Gazetesi Yazarı Yavuz Selim DEMİRAĞ’a yapılan saldırının araştırılması için,
14 Mayıs 2019’da bir Meclis’e bir önerge veriyor.
Araştırma önergesi;
AKP ve MHP Milletvekillerinin oyları ile red ediliyor.
Devlet bütün vatandaşlarının can ve mal güvenliğinı korumakla yükümlü.
Ama bundan öncesinde,
CHP Lideri Kemal KILIÇDAROĞLU’na,
Sonrasında ise yine muhalif Gazeteci Yazar Sebahattin ÖNKİBAR’da saldırıya uğramış ama
Her nasılsa, saldırganlar yakalanıp, Yargıya teslim edildiği halde,
Her nasılsa Savcının,
İfadesini alıp serbest bıraktığını görüyoruz….
Saldırıya uğrayan kişilerin, Muhalefet Lideri ve Muhalif Gazeteci – Yazarlar olunca;
Bu işlerin dikkate alınmayacak bir yanı var mı?
Bu saldırıların, belli bir yerden yapıldığı, bir amaca yönelik olduğu da kesin…
SÖZCÜ Baş Yazarı Rahmi TURAN,
Bu hususu köşesine taşımış ve şöyle bir başlık atmış
Suç var ama ceza yok!
Bu konunun araştırılmasını niye istemiyorlar?,
Bu işin arkasında kim, ya da kimlerin olduğunun bilinmesini niye istemiyorlar?
Peki böylesi bir durumda,
AKP ve MHP Milletvekilleri,
Bu gibi işlere niye alet oluyorlar gibi, uyarılarda bulunuyor.
Bu saldırıların,
İstanbul seçimleri esnasında ve yeniden yapılması öncesinde gerçekleşmiş olması,
Ülkemiz açısından, şaibe yaratacak, önemli konulardır.

9 Haziran 2019 Pazar SÖZCÜ


Gerilim ve kavga siyasetinin ülkeyi getirdiği nokta…
Soylu vur derse vururuz, öl derse ölürüz.

6-GÜNDEME GETİRİLEN YARGI REFORMU KONUSUNDA, NELER SÖYLENEBİLİR?...


10)5 Haziran 2019 Çarşamba, SÖZCÜ,



İktidarın hazırladığı Yargı Reform Paketi’ne CHP’eleştiri
Sözcü davası varken, Yargı Reformu boştur.
Burada haber değeri olan başka bir konu daha var.
Ünlü sanatçı ALPAY, İstanbul’daki konserinde, Deniz GEZMİŞ ve Arkadaşları ile
Gezide öldürülen Berin ELVAN ve diğer gençlere ithaf etti,
TAKSİM Gezi olayları;
Terör kapsamında mütalaa edildiğinden suç sayıldı,
Ve ALPAY Savcılığa çağırıldı.
Şimdi şunu demek istiyorum:
Gerek buradaki örnek, gerekse CHP Lideri Kemal KILIÇDAROĞLU ve 2 Gazeteciyi darp edip, yumruklayan, döven saldırganlar yakalanıp, ifadeleri alındıktan sonra serbest bırakılıyorsa,
Yargıya güven kalmadıysa,
Reformdan bahsetmenin anlamı ne?
Önce can ve mal güvenliği,
Hak ve Adalet’in yerini bulması lazım.
Yargı konusunda elbette bir şeyler yapılması lazım ama
Sayın ERDOĞAN’ın da söylediği gibi
Öncelikle kızgın demirin soğutulması, Toplumdaki gerilimin düşürülmesi lazım…
Eğer bu şartlar altında Yargı Reform Paketi’nden bahsediliyorsa;
Bu Yargı Reformu Paketi’nin YSK’nin İstanbul seçimini iptal etmesi zamanına raslamış olması,
Sizce ilginç değil mi?
Sayın ERDOĞAN,
Bu konuda YSK’yı suçladı ya!
Bu paketle YSK’nın yaptığı hatalar da, bundan böyle sanki engellenecekmiş,
Algısı yaratılmak isteniyor gibi.
YSK Üyeleri sıkıştırılmasa,
Talimat veriyormuş gibi suçlamalar yapılmasa;
Belki bu üyeler, İstanbul seçimini, iptal etmezlerdi.
Böylesi bir görüntüde varda,
Asıl amaç;
AKP’nin kendi düşüncesine uygun bir Hukuk sistemi inşa etmenin, temel taşlarını döşemek,
İstiyor olma durumu, söz konusu olabilir.

11)27 Mayıs 2019 Pazartesi SÖZCÜ,


Bu haber, Yargı’nın işine akıl sır ermiyor, dedirtecek.
Şaşkın Adalet
FETÖ sanığı Hacca gitmek için izin istedi,
Mahkeme kaçabilir diye reddetti.

12)13 Haziran 2019 Perşembe, MİLLİ GAZETE



Saadet Partisi Genel Başkanı Temel KARAMOLLAOĞLU,
Yaşanan pasaport krizi ve İçişleri Bakanı Süleyman SOYLU’nun açıklamalarıyla ilgili konuştu
DEVLET AŞİRET GİBİ YÖNETİLİYOR….
Burada konunun özü şu:
Örneğin Pasaport almak istiyorsunuz,
Ya da Pasaportunuz için, süre uzatım ı için,
İlgili birime başvuruyorsunuz;
İçişleri Bakanlığı’na bağlı olan, Emniyet’in ilgili brimine müracaat ettiğinizde;
Görevli kişi bilgisayarı açık, Temel KARAMOLLAOĞLU’nun ismini yazdığında,
Yurt dışına çıkmasında sakınca olduğu anlamına gelen, terörle ilişki şüphesi gibi kısıtlayıcı bir ifadenin, bir şerhin olduğunu görüyor.
Böylesi bir muamele,
Rengi ve yapıcı tarafı toplum tarafından da bilinip, takdir gören,
Temel KARAMOLLAOĞLU gibi birisine, bir Siyasi Parti Genel Başkanı’na,
Asla yapılmaması gerekir.
İşte bu husus,
Türkiye’nin siyaseten geldiği, getirildiği noktanın da, özetidir.

13)13 Haziran 2013 Perşembe SÖZCÜ,


Yargı Reformu sözde mi kalacak, özde mi?....göreceğiz.
ATATÜRK NE DİYOR?
ANAYASA NE DİYOR?

7-DARON ACEMOĞLU’NDAN EKONONOMİ KONUSUNDA UYARILAR

AGOS Gazetesi Yazarı, Ekonomi Profesörü Daron ACEMOĞLU,
Ermeni asıllı bir Türk Vatandaşı olup,
Bu topraklar da yetişen, uluslar arası ödülleri olan ve Dünyanın görüşlerine başvurulan 10 Ekonomistten biri olduğuna dikkat çekiliyor.
Halen Amerika’da MİT (Massachusetts İnstitute of Tehnologi )’de görev yaptığına işaret ediliyor.
Ben de bu Makale ve yorumu, AGOS Gazetesi’nden aldım ve sizlerin bilgisine arz etmek istedim.
Ben Prof. Dr. Daron ACEMOĞLU’nu şahsen tanımam.
Yakın bir zaman önce, FOX TV-İsmail Küçükkaya İle Çalarsaat Programı’nda Gazete manşetleri arasında gördüm.
Merak ettim İnternetten AGOS Gazetesi’nde ilgili Makaleyi okudum.
Dış Dünyada Türkiye’nin imajını ve ekonomik açıdan, Türkiye’nin uluslar arası, kredi notunu da öğrenme açısından,
Nasıl göründüğümüzü faydalı olur düşüncesiyle sizlere aktarmak istedim.
Ben, hangi görüşten olursa olsun, hangi etnik kökenden olursa olsun,
Bilgiye, tecrübeye, liyakata önem veren ve bu gibi bilgilerden ve bu bilgilerin sahibi uzman kişilerden, 
Eğer bizler, etnik kökeni ne olursa olsun,
Bilgili, tecrübeli, konusunda uzman olan, Türkiye Cumhuriyeti Vatandaşı olan,
Bilim Adamlarından da, azami bir şekilde yararlanır,
T.C Mensubu olmanın gururunu, bu gibi Bilim Adamlarına da yaşatırsak,
Tüm sorunlarımızı daha kolay çözeriz ve bizler de,
Gelişmiş Batı Devletleri seviyesine daha kısa zaman da çıkarız…
Şimdi Prof. Dr. Daron ACEMOĞLU’nun Makalesini, sizlerin bilgilerine sunuyorum.
Acemoğlu'ndan uyarılar: "Büyük ihtimalle henüz en kötü kısmı başlamadı"
Yetvart Danzikyan 31.05.2019

Türkiye ekonomisinin içinde bulunduğu çalkantı sürüyor. Açıklanan işsizlik yüzde 15’lere yaklaşırken, açıklanan enflasyon da yüzde 20’ler civarına yerleşmiş durumda. Dolar/TL uzun süre 6 TL civarında ve üzerinde seyretti. Uluslararası raporlar Türkiye ekonomisinin geleceğine dair olumlu öngörülerde bulunmuyor. Öte yandan bilhassa son üç yıldır Türkiye’ye dair “Hukukun üstünlüğü kurulmazsa ekonomi de iyiye gitmez” uyarıları yapılmaktaydı. Tüm bu tabloyu MIT’de (Massachusetts Institute of Technology) iktisat profesörü olan ve uluslararası ödüllere sahip Daron Acemoğlu ile konuştuk. “Dünyada en çok alıntı yapılan 10 ekonomist” arasında gösterilen Acemoğlu’nun önemli uyarıları var.

Türkiye’nin zaten zayıf olan ekonomik durumu, pek çok kişiyi ikna etmeyen İstanbul seçimlerinin tekrar edilmesi kararıyla yeni bir görünüm kazandı. Dolar/TL, 6 liranın üzerine yerleşmiş görünüyor. Uzun süredir “Hukukun üstünlüğü kurulmazsa ekonomi de sağlıklı yürümez” uyarıları yapılıyordu Türkiye için. Bu son gelişmeyle Türkiye dışarıdan nasıl görünüyor, Türkiye’yi neler bekliyor?

İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı seçimlerinin iptal edilmesi kararı uluslararası kamuoyunu şoke etti. Türkiye demokrasisi, sahip olduğu azıcık inandırıcılığı da kaybetti. Bu durum ekonomi açısından kötüye işarettir.
Birkaç yıldır Türkiye’yi, her şeye rağmen, gelişmekte olan ekonomiler portföyü içinde değerlendirerek ‘idare eden’ yabancı yatırımcılar, bu tutumlarını gözden geçirmeye başladılar bile.
Fakat mesele yabancı yatırımcıların görüşlerinden ibaret değil. Ancak sağlam ekonomi kurumları, hukukun üstünlüğünü ayakta tutan yasal kurumları ve bu kurumları destekleyen güvenilir demokratik bir yönetimi olan ülkeler uzun vadeli olarak sürdürülebilir bir büyüme yakalayabilirler. Türkiye hiçbir zaman geniş, kapsayıcı ekonomi kurumlarına sahip bir ülke olmadı ve hiçbir zaman tamamıyla demokratik bir siyasi sistem inşa edemedi. Fakat on yıldır işler daha da kötüye gidiyor. Bu da her şeyden önce Türkiye şirketlerinin sağlığı ve potansiyeli ile Türkiye vatandaşlarının refahı açısından önem taşıyor.

Dolar/TL’nin yükselmesi ekonomi yönetimini de zorluyor. Önceki hafta Türkiye bankaları uluslararası piyasalarda 4,5 milyar ABD Doları sattı. Merkez Bankası’nın döviz rezervlerinin hızla eridiği belirtiliyor, bütçe de açık veriyor. 2018 ve 2019’un ilk dört ayı karşılaştırıldığında, toplam giderlerin yüzde 29 arttığı görülüyor. Bu sağlıklı bir gidişat mı?
Türkiye’de neredeyse beş yıldır bir “aşırı sıcak seçim ekonomisi” söz konusuydu. Bu, devlet harcamalarında ve kredilerde ekonominin ihtiyacını ötesinde bir genişleme anlamına geliyordu. Cari işlem açığı ve liranın değerinin düşmesi, bunun sonuçları. Kamu maliyesinin durumu daha da sorunlu; orada durum, kamu kuruluşları aracılığıyla verilen örtük garantiler nedeniyle, göründüğünden bile kötü olabilir. Her şey sağlıksız ve çok riskli görünüyor.

Türkiye’nin bir krize doğru sürüklendiği söylenebilir mi? 
Vaziyet pek iyi görünmüyor. Büyük ihtimalle henüz en kötü kısmı başlamadı. Yerel seçimler yaklaşırken hükümet çok harcama yaptı ve devlet bankaları kredileri genişletti – o kadar ki, özel bankaların uyguladığı sıkı politika, devlet bankalarının kredilerindeki artış nedeniyle reel sektörü etkilemedi. Fakat bu geçici bir durum. Kredi genişlemesi durduğunda –ki eninde sonunda bu olacak–, özellikle inşaat sektöründeki birçok şirketin bilançosundaki sorunların ne kadar derin olduğu ortaya çıkacak. O noktada Türkiye’nin orta ölçekli mi yoksa büyük bir sorunla mı karşı karşıya olduğu daha kolay görülebilecek (sorunun küçük olması ihtimalinin sıfıra yakın olduğunu varsayabiliriz).
Orta ölçekli bir sorunla, yabancı sermaye girişleriyle baş edilebilirdi. Fakat şimdi, Türkiye siyasetine ve ekonomisine yönelik güven dibe vurmuşken, bu ihtimal çok düşük.

ABD ile Çin arasındaki ekonomik gerilim yükseliyor, ABD-İran ilişkileri de gerilmiş durumda. Bu iki gerilim global ekonomiyi ve bu çerçevede Türkiye’yi nasıl etkiler? 
Türkiye bir çok başka gelişmekte olan ülke gibi şu anda çapraz ateş altında. Hem siyasi, hem de iktisadi açıdan bir belirsizlik döneminden geçiyoruz.
Birçok konuda berbat bir performans sergileyen Trump yönetiminin Ortadoğu’ya, özellikle İran’a yönelik politikaları da çok sorunlu. İzlediği saldırgan politikalar, uluslararası, küresel ve finansal sistemde riskler ve tehditler oluşturuyor.
Bununla birlikte, ABD-Çin ilişkilerinde Trump’ı da aşan sorunlar var. Trump, o tipik, abartılı –ve bilgi eksikliğiyle malul– üslubuyla ticaret açığına odaklansa da, asıl mesele o değil. Asıl mesele, fikrî mülkiyet haklarının korunması ve teknoloji hırsızlığının engellenmesi. Neredeyse 20 yıldır süren bu meselenin üstüne gitmediği için ABD’nin önceki yönetimi de kabahatli. Çin’le yaşanan bütün gerginliğe rağmen, Trump da açık bir şekilde uğraşmıyor bu konuyla. Çin’in teknoloji hırsızlığı yani ABD ve Avrupa teknolojisini çalması ise Çin’den kaynaklanıyor; müzakerelerin merkezinde de bu mesele yer almalı. Fakat Çin’in tutumunu değiştirmeye yanaşmadığı tek konu bu. Çünkü söz konusu olan, Çin için varoluşsal bir mesele. Hakkında coşkulu –ve yine, genellikle bilgi eksikliğiyle malul– yorumlar yapılmasına ve araştırma-geliştirme ve benzer faaliyetlere yüz milyarlarca dolar akıtıyor olmasına rağmen, inovasyon ve teknoloji yaratma konusunda başarısız olan Çin, bu açığını, uluslararası şirketlerin fikrî mülkiyet haklarını ihlal ederek ve teknolojilerini çalarak kapatıyor. Bu konuda geri adım atmak, Çin’de bir krize yol açabilir. Geri adım atmamak ise ABD-Çin ilişkilerini çetrefilleştirecektir. Trump yönetiminin meseleleri net olarak kavramakta zorluk çektiği göz önünde bulundurulursa, müzakerelerin sonucu, fikrî mülkiyet hakları ve teknoloji hırsızlığı meselelerine el atılmadan, ABD-Çin ticaret açığını kapamaya dönük birtakım yetersiz önlemler alınması olabilir. Fakat daha büyük bir ihtimalle, bu müzakereler, Türkiye ve birçok diğer gelişmekte olan pazarı çok belirsiz bir konuma sokacak olan, artan gerilimlerle sonuçlanacak. Belirsizliklerle dolu zamanlardan geçiyoruz.

GAZETE MANŞETLERİ

12)13 Haziran 2019 Perşembe, KORKUSUZ.


Bedellinin parası lüks araçlara gitti.

13)13 Haziran 2019 Perşembe CUMHURİYET


Esenler Belediyesi’nin İMAMOĞLU’nun mazbatasını aldığı gün, İBB’den istediği belgeleri açıklıyoruz.

SON DÖNEMEÇTE, FARKLI İKİ STRATEJİ,

14)16 Haziran 2016 Pazar KORKUSUZ,



Dedesinin İstiklâl Gazisi olduğunu bile bile Pontus dedi
BÖYLE DÜŞMANLIK GÖRÜLMEDİ.

15)16 Haziran Pazar CUMHURİYET.



Referandum’da ki skandala imza atan YSK Üyeleri için dava açıldı.

MÜHÜRSÜZ OY’BOMBASI

16)17 Haziran 2029 Pazartesi CUMHURİYET.



8-31 MART 2019 YEREL SEÇİMLERİ;TÜRKİYE’NİN GELECEĞİ AÇISINDAN,
YENİ BİR UMUT KAYNAĞI OLDU….
BAZI ÖNEMLİ İŞLER,
BELEDİYELERİN İMKÂNLARI VE ÖNCÜLÜĞÜNDE DE BAŞLATILABİLİR YAPILABİLİR.
EĞER TALEP EDİLİRSE;
KİŞİSEL OLARAK ,
BU SÜREÇTE,
TÜRKİYE AÇISINDAN DA ÇOK ÖNEM TAŞIYAN, PLAN VE PROJELERİMLE
KATKI DA KOYMAK İSTERİM.

Bu gibi konuları şu başlıklar altında açabiliriz.

1)Gelişmiş Batı Devletleri ile 
Türkiye arasında en büyük fark şurada:
Eğer örneğin Almanya, İngiltere, Fransa, Amerika gibi Devletlerde,
Herhangi bir konuda sorun yaşansa,
Yetkililer, bu sorunu çözecek uzman kişileri arar, bulur,
Ve sorunlar da, bu şekilde çözülmüş olur.
Türkiye’de ise;
Sanki sorunları çözebilecek, eğitim, bilgi, tecrübe ve donanımlı kişilerin sayıları çok muş gibi,

SORUNLARI ÇÖZEBİLECEK KİŞİ;

Yetkilileri arayıp, bulmaya ve şu sorunu bana verin de çözeyim gibi
Ricacı duruma düşer.
Burada sizlere Mansur’ YAVAŞ’a sorunların çözümü konusunda yardımcı olabilmek, plan ve projelerimi anlatabilmek için verdiğim uğraşıyı da anlatmaya çalışacağım.
İşte Türkiye’de böylesi bir ortam olmadığı için, sorunlar çözülemiyor,
Kapasiteli insanlar, ya da kabiliyetli kişiler, yurt dışına gidiyor, ya da Yabancılar kapıyor,
Parası olan aileler de, çocuklarını yurt dışında okutmak istiyorlar.
Aslında bu gibi sorunların hepsi çözülür ve çözülmelidir de!...

2)Türkiye’nin karşı karşıya olduğu temel sorun şurada:
Bizim gelişmiş Batı Devletleri standartlarında ve kendi teknolojisini üreten bir Dünya Devleti, bir Süper güç olma yönünde bir amacımız, bir niyetimiz olmadığı için,
Uygulama noksanlığından kaynaklan,
Bir Uzmanlık sorunumuz var….
Önümüze böylesi bir hedef koymadan, gerçek anlamda kalkınamayız,
Refah ve mutluluğu yakalayamayız!...
Tarihimize yakışır bir duruma da, yeniden gelemeyiz!... sorunlarımızı çözemeyiz.

3)Bizde sıradan bir insanla, tepedeki eğitimli insana varıncaya kadar herkes de,
İdareci olmak özlemi var…
Örneğin prestijli bir Üniversiteyi birincilik ile bitirse bile fark etmez,
Bir işe girdiğinde hemen şef, Baş Mühendis, ya da Müdür olmak ister.
Ama Batı Devletlerinde durum böyle değil.
Bizim insanımız önce, tecrübesini de artırmak için, bir şeyler yapıp, daha faydalı olmak yerine;
İdareci olmayı seviyor,
İşleri, birilerine şunu yap, bunu yap gibi emirlerle geçiştirmek istiyor.
Bizim insanımızda idareci olmak zaafı var.
Böylesi bir şey, genlerimizle ilgili, kültür yapımızla ilgili bir husus….
Bu gibi hususlarda genetik zaaflarımızla ilgili bir konu.
Bu gibi konuların detylarını NİÇİN OLMAMIZ GEREKEN YERDE DEĞİLİZ başlığını taşıyan Makalede bulabilirsiniz.
Bu Makale Psikolojik, Sosyolojik, Genetik ve Tarihsel bakımdan, çok önemli analizler içeriyor…

4) Eğer Muhalif Televizyon kanalları ekranlarını açarlarsa,

Tek başıma, ya da Prof.Dr İlber ORTAYLI, Prof Dr.Emre KONGAR ile birlikte sunacağımız bir Program;
Halkımızın, Türkiye’yi Yönetenlerin bilgilenip, aydınlanmaları açısından,
Çok yararlı olur.

5)Ben Teorisi ve Uygulaması da iyi olan Enerji Uzmanı bir Yüksek Mühendisim,

Sanatsal faaliyetlere de ilgi duyan,
Bu gibi konularda da,
Türkiye’ye katkı koymaya çalışan,
Çalışmayı, araştırmayı, bir şeyler yapmayı da seven bir kişiyim,
Siyasetle de uğraşan,
Tarım, Sanayi, Eğitim dahil,
Her konu hakkında bilgisi olan,
Sorunların nerede ve nasıl tıkandığı noktasında fikir yürütebilen,
Bir yönüm var.
Tarım, Sanayi, Eğitim, her şey çözülebilir…
Öncelilikle her kademede Türkiye’yi yönetenlerin ve Halkımızın,
Bu ibi konularda doğru bilgilenmeleri,
Gelişmiş Batı hayranlığını, yüzyıllar boyunca oluşan aşağılık kompleksini,
Öncelikle herkesin üzerlerinden atmaları,
Bizlerinde, kendi insan gücümüz ve kendi imkanlarımız ile bir şeyler yapmaları, karar ve azmi içerisinde olmaları gerekir.

6)Almanya’da her işin b, her mesleğin bir okulu var.

Bir kasap, bir ayakkabı tmircisini bile belli bir uygulama eğitimini alması gerekir.
Başta Ankara ve İstanbul Büyükşehir Belediyeleri,
Böylesi bir Meslek Okullarının açılmasına öncülük edebilirle.
Şu an Türkiye’deki Meslek Okulları, ya da Mesleki Kursların,
Dünya standartlarında olduğu iddia edilemez…
Ben bu gibi konularda da, yardımcı olabilirim…
Örneğin torna, tefsiye, kaynakçı eğitimleri ile gençlere meslek dindirme, kursları verilebilir.
Böylece sanayimizin de kaliteli teknik eleman ihtiyacı giderilebilir….
Bu gibi konular da,Teknik Okullarda ve bazı Kamu Kuruluşlarında ki alet, edevat, makine ve techizat potansiyelden yararlanılabilir.
Bu gibi konular Devlet’in Bakanlıklarının görevi görünse bile
Belediyeler bu konuda,
Kendi payına düşen bir katkı yapabilir.
Kimsede bu işlere niye burnunu sokuyorsun diyemez…

7)Ben Almanya’da 1986’da gördüm,

Belediye Emeklilere kira karşılığında, bir miktar toprak vermiş,
Emekliler bahcede, sebze yetiştiriyorlar.
Böylece hem çalışıp, spor yapmış oluyorlar,
Hem kendi ihtiyaçlarını karşılıyorlar,
Hem de ürettiklerini satıp, para kazanıyorlar.

8)Mesleki açılardan yarışmalar düzenlenip,

Her konuda kalite ve standartların yükselmesine katkı da bulunulabilir.
Örneğin Adana Kebabı, Pide çeşitleri ve diğer yemekler konusunda,
Türkiye çapında,
Standartları belirlendikten, jüri Üyeleri tespit edildikten sonra,
Ankara, İstanbul’dan başlayarak,
Yarışmalar tertip edilebilir,
Yarışmayı kazananlara cazip para ikramiyeleri verildiğinden başka;
Açılacak Meslek Okullarında,
Uygulama Hocası olarak görev yapabilir.
Böylesi bir yöntem sayesinde Türkiye;
Her Meslek dalında süper insanlar yetiştirebilir.
Her iş kolunu bir rekabet, bir yarışma ortamına sokarsak,
Kaliteli ve sağlam bir alt yapı oluşturulmasında,
Çok önemli bir adım atmış oluruz.

9)Ben.4 Yıldan beri Türk Sanat Müziği korolarına gidiyorum.

Korist ve Solist olarak ta, bir şeyler yapmaya çalışıyorum.
Web sitemde Konser yayınlarına da yer veriyorum,
Yazdığım Makalelerle de, bu konuda görev yapanları, hizmet edenleri onurlandırıyorum,
Bu konuda da, Türkiye’nin de,
Her türlü müzik aletlerinin yapımına kadar uzanan bir süreçte,
Türkiye’nin de bir söz sahibi olması gerektiğine vurgu yapıyorum,
Yaşanan sorunları ortaya koymaya çalışıyorum.
Özellikle yazdığım Makaleleri okumanızı öneririrm.
Müzik yayınlarına da yer vermek suretiyle
Türkiye’de de Dünya çapında, ses sanatçılarının yetişmesine vesile olunak,
Özellikle de müziğe kabiliyetli gençlerin,
Erken yaşlarda tespit edilip,
Sonrasında daha üst eğitime alınmalarına, vesile olmak istiyorum.
Dünya çapında ses sanatçılarının yetişmesi,,
Ancak böylesi bir ortam da, ortaya çıkar
Almanya’da 384 Bin amatör koroların olduğu söyleniyor.
İşte Motzart gibi Bethoven gibi Dünya çapında Müzisyenlerin çıkmasının asıl nedeni bu^
Örnekler çoğaltılabilir….
Ben sorunların çözümü konusunda bir LOKOMOTİF, bir yönlendirici olmak istiyorum.

10)Şimdi Mansur YAVAŞ ile görüşme talebinden başlayarak,

Karşılaştığım zorlukları, yaşadığım sorunları sizlere aktarmak istiyorum.
Mansur YAVAŞ, koltuğuna oturdu.
Umarım ki Ekrem İMAMOĞLU’da,
23 Haziran 2019’ da yeniden yapılacak olan İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığını tekrar kazanır ve yeniden koltuğuna oturur.
Mansur YAVAŞ ve Ekrem İMAMOĞLU,
Ve Millet İttifakı’nın kazandığı diğer Belediyelerin Başkanları,
Düzgün ve kabiliyetli insanlar olabilir…
Ama tek çiçekle bahar gelmez!...
Danışmanlar ve Yardımcılarının da iyi eğitimli, konusunda uzman, doğru ve hızlı karar verebilen,
Sorun çözmeyi, hizmet etmeyi seven pratik insanlardan oluşması lazım….
Diğer çalışanların da, danışmadaki görevliler dahil, herkes;
Görev ve sorumlulukları ile davranış biçimleri bakımından;
Gelişmiş Batı devletlerindeki benzerleri gibi olabilmeleri açısından,
Bilmeleri gereken bilgileri edindirmek açısından,
Bu konuda, Eğitim veren Kurum ve Kuruluşlarca, 
Eğitim seminerlerine alınmalıdır.
Böylesi bir yöntem, Türkiye’nin her konuda hamle yapması konusunda,
Çok önemli bir adımdır.
Böylesi bir eğitim süreci sonunda, yeterli olmayanlar,
Yapabilecekleri başka işlere konulmalıdır.
Mansur YAVAŞ ile Ekrem İMAMOĞLU’na,
Plan ve Projelerimle
Sorunların çözümü noktasında yardımcı olmak,
Bu yolla Halkımıza etkin bir hizmet yolu açılmasında,
Halkın yaşamının kolaylaştırılmasında,
Plan ve Projelerimi sunmak, bilgilerimi aktarmak istiyordum.
Ama aradan uzunca bir zaman geçmesine rağmen, bu görüşme, maalesef, daha gerçekleşmedi.
Kendi payıma düşen katkıyı yapmak istiyorum.
MANSUR YAVAŞ İLE GÖRÜŞEBİLMEK amacıyla verdiğim uğraş,
Özetle şöyle:
Aslında bu husus,
Türkiye genelinde işlerin niye yavaş gittiği, sorunların niye çözülemediği,
İnsanların nasıl, canından bezdirildiğinin de bir hikâyesidir.
Aslın da işe burada başlamak lazım…
Nihayetinde ben, Halkımızın yaşadığı çoğu sorunları çözebilecek Eğitim, Bilgi, Tecrübe ve donanımda olan bir kişiyim,
Yurt içinde ve Yurt dışında da, çok okunan bir Yazarım,
Ve bu ziyaret herhangi bir vatandaşımızın, yapmak istediği ve kişisel istekleri iletme konusunda bir talep de değil…
Benim ziyaretimin asıl amacı, bilgi, tecrübe ve önerilerimi,
Sahsen de çözmeye yönelik bir ziyaret talebidir.
Böylesi bir ziyaret talebinin önemini,
Her kademedeki görevlinin bilmesi ve anlaması gerekir.
Eğer her kademedeki göreli;
Yapması gerekenleri doğru bilse,
Görüşme talebi ile yığılmalar da olmaz,
Vatandaşlarımız da canlarından bezdirilmezler.
Şimdi konuyu bu noktadan başlayarak, açmaya çalışalım.
Ben Ankara’da oturduğum için,
Mansur YAVAŞ’a ulaşmam daha kolaymış gibi görünse de
Henüz Mansur Bey ile irtibat kurma imkânım olmadı.
Mansur YAVAŞ İngiltere’de olduğundan,
Ankara’ya dönmesini bekliyorum…
Şimdi başa dönüyorum.
Mansur Bey, Mazbatasını alıp, yerine oturduktan bir hafta sonra, görüşme talebi ile
Belediye’ye gittim.
Herkes gibi ben de, danışmaya vardım ve kendimi tanıttım, kartımı verdim, 
Nihayetinde Mansur YAVAŞ ile görüşmek istiyorum ama
Öncelikle, Danışmanlarından biri, ya da Özel kalem Müdürü ile görüşüp,
Bu görüşmenin nedenini anlatmak,
Sonrasında Mansur YAVAŞ’a ulaşmak, istiyorum dedim
Bana bir form verdiler…
Kimlik bilgileri dahil, görüşme nedenini ve bütün soruların karşılığını yazdım.
Aradan bir hafta daha geçti, arayan olmadı
Sonunda tekrar Belediye’ye gittim, yine form doldurmamı söylediler,
Bu defasında kızdım. Bunun üzerine, bir güvenlikçi beni aldı, Mansur YAVAŞ’ın katına götürdü.
ÖZEL KALEM müdürünün odasının önünde bir salonda, 10-15 kişi sıra bekliyordu.
Nihayetinde2 saat kadar salonda bekledikten sonra,
Sıra bana geldiğinde, içeri girdim.
Ona da kartımı verip, kendimi tanıttıktan sonra,
Mansur Beyle görüşmek istediğimi, plan ve projelerimle ona yardımcı olmak istediğimi tekrarladım
Kestirmeden meramımı da anlatabilmek açısından,
Öncelikle birkaç dakikasını ayırıp,
Benim web siteme bir göz atmasını söyledim. Ama
Ellerini kaldırıp, başını tuttuktan sonra,
Başım şişti dercesine bir hareketle
Şimdi bakamam dedi ve beni sekretere gönderdi.
Sekreter hanıma da kartımı verdim.Ona da plan ve projelerimle Mansur Beye yardımcı olmak istiyorum dedim…
Bilgisayara, verdiğim bilgileri not aldıktan sonra oradan ayrıldım.
Aradan bir hafta daha geçti, tekrar vardığımda, yine Danışman ile görüşeceğimi söyledim.
Bu defasında yine Özel Kalem Müdürü ile görüşmek istedim ama
Yerinde miydi, yerin de değimliydi bilmiyorum.
Yine görüşemedim.
Mansur Beyin, İngilere’den dönmediğini söylediler.
Bunun üzerine,görüşme nedenini oradakilere de anlattım ve mutlaka birileri ile görüşmem lazım.
Gerekçesini de şöyle izah etmeye çalıştım.
2 Gün önce Ankara’da yağan yağışlar dolayısıyle
3 Vatandaşımız hayatını kaybetti,
Tekrar yağersa 3 kişi da mı ölsün istiyorsun?
Her nasılsa bizim insanımız bu gibi konularla fazla ilgilenmiyor,
Tarn kazalarında, yollarda açılan çukurlarda, her yıl çok sayıda insanımız, yaralanıyor, hayatını kaybediyor.
İnsanlarımıza görev bilincini aşılamak lazım.
Israr edince de;
Sonuçta beni CHP il Genel Meclis’i Üyesine yönlendirdiler.
Nihayetinde, ona da konuyu anlattım.
Görüşme talebimi Mansur YAVAŞ’a iletmesini söyledim.
Size anlatmaya çalıştığım bu manzara, normal vatandaş için olduğu kadar,
Gazeteci Yazarların da her zaman karşılaşacakları bir manzara….

9- BAŞTA ANKARA İSTANBUL GİBİ YERLEŞİM YERLERİNİ; YAĞMUR TUTMA PROJESİ İLE SEL FELAKETLERİNDEN VE ÖLÜMLERDEN KURTARMAK MÜMKÜN.;

Malumunuz olduğu üzere
Yeşil alanların, her geçen gün azalması,
Yerleşim yerleri açmak, fabrika kurmak, maden sahaları açmak gibi çeşitli nedenler dolayısıyla
Yapılan ağaç katliamları sonucu, iklimler değişti.
Bu yüzden beklenmedik zamanlarda, aşırı yağışlar sonucu,
Çoğu yerleşim yerlerini su basıyor,
Caddeler sokaklarda sel suları,
Bir nehir gibi oluyor ve önüne ne gelirse, sürüklüyor, alıp götürüyor.
Sonuçta can ve mal kaybı oluyor.
Ben, bütün betonlaşmaya ve alt yapı yetersizliğine rağmen,
Aniden bastıran sağınak yağışların,
Yollarda ve caddelerde toplanıp,
Sele dönüşmelerinin önleneceği bir proje ortaya koymak istiyorum.
Örneğin Ankara’yı düşünün; binlerce ev ve iş yeri var.
Bu ev ve iş yerlerinin Ankara genelinde çatı alanlarını düşünürseniz;
Binlerce dönüm, on binlerce m2 alan yapar.
Yağmur sularını,
Bina ve işyerlerinin çatısından aşağı inerken;
Alt katta veya zeminde, bir depoda, yada bir hidraforun deposunda toplayıp, Bu suları, gerekiyorsa arıtıp, binadaki dairelere , ya da işyerlerinin birimlerine basabilir,
Bu suyu, en azından, banyo ve çamaşırda, temizlik işlerinde kullanabiliriz.
Yağmur suları kireçsiz olduğundan,
Çamaşır makinesinde kullanıldığında, detarjan maliyeti de tüşer,
Her şey, tertemiz olur.
Ankara genelinde yağmur sularını, bölge bölge bir depoda toplamak mümkün.
Örneğin Ankara’da Keklik Pınarı ve Dikmen bölgesini düşünün.,..
Keklik Pınarı’ndan, Dikmen’den aşağı doğru inerken,
Öveçler Caddesi’nde sıfır kotuna gelirsiniz.
Yukarıdan, aşağı doğru inerken, Cadde ve sokaklardaki, pis su kanallarının haricin de,,
Birde Binalaların çatılarından, borularla aşağı inen suları,
Her cadde ve sokakların sağından ve solundan geçen, çelik borularla irtibatlandırırsınız.
Böylece Keklik Pınarı ve Dikmen’den geçek,
Öveçler’e ulaşan sular,
Burada inşa edilen, yer altı depolarında toplarsınız.
Burada bir arıtma sistemi de kurulabilir,
Yada doğrudan tarımda kullanılmak için, sisteme pompalanır.
Böylece bölge depoları ile binlrce m3 su toplanır,
Bu iş aynı zamanda Belediye’ye bir gelir kaynağı olduğu gibi,
Vatandaşlarımıza da, daha ucuza su verme mkanı olur.
Hem de yağışlar çok kuvvetli olsa bile,
Yağmurun büyük bir kısmı çatılarda tutulduğundan,
Doğrudan cadde ve sokağa düşen yağmurların miktarı az olduğundan,
Sel de oluşmaz.

10-BAŞKA BİR YAĞMUR TUTMA PROJESİ İLE AYDER YAYLASI’NIN TEPESİNDE ELEKTRİK ÜRETİLEBİLİR,
KARADENİZ BÖLGESİNDE, HEYELANLAR ÖNLENEBİLİR, KURUYAN GÖLLER SU İLE DOLDURULABİLİR,

Türbinlerden çıkan sular da,
ANKARA, İSTANBUL, KONYA GİBİ SUYA İHTİYAÇ OLAN YERLERE GÖNDERİLEBİLİR.
Bu aslında bir Dünya Projesidir.
Kuraklığın artarak devam ettiği, suyun petrolden daha kımetli olacağı anlaşılan yakın bir gelecekte,
Dünya için, susuzluğa önlem için,
Yeni bir umut kaynağıdır.
Bu projenin insa, hayvan, bitki sağlığı, görüntü kirliliği gibi,
Olumsuz yönleri de yoktur.
Bu Projeyi 2016’da Ankjara’da Kanal B televizyonunda açıkladım.
Bu projenin adını soyadını söyledim ama
Vakit darlığı yüzünden,
Resimler ve Proje bazında detaylara giremedim.
Belki bundan sonrasında,
ÇOK izlenen bir Televizyon kanalında,
Bu Proje ile ilgili detayları da anlatma fırsatım olur.
Konuyu şöyle izah etmek mümkün:
Karadeniz Bölgesi yaz mevsiminde çok yağış alan bir bölgemiz.
Meteoroloji raporlarından,
Haziran, Temmuz, Ağusto yağış raporlarını aldım.
3 ay içerisinde yağan yağmur, 346 mm.
Yani 35 Cm diyelim.
Sadece Rize Bölgesi’nde, binlerce dönüm, dağ, tepe, arazi düşünün,
3100 Metre yükseklikte 40 m.çapında, 150 metre yüksekliğinde, dev beton arme su depoları inşa ediyoruz..
Bileşik kap örneği,
Bu depolar, alt taraftan birbirileri ile irtibatta.
Yağmur sularını, 250 metreden daha yükseklrde, değişik bir teknoloji ile tutuyoruz.
Diyelim ki dağın tepesinden aşağı doğru 1000 metre indik.
Aşağıda, normal HES’lere göre elde edilen enerjiden, 10 kat daha fazla enerji elde ediyoruz.
Eğer 1500 metre aşağı inersek,
Normal HES’lere nazaran, aynı su ile 15 misli fazla enerji elde ediyoruz.
Böylesi bir proje ile
Kimsenin ne toprağını elinden alıyoruz,
Ne suyunu elinden alıyoruz…
Bu projenin,
Bitki ve hayvan, insan sağlığına,görüntü kirliliğine,
Herhangi bir olumsz etkisi, bir zararı da yok….
Bu PROJE,
Değişen iklim şartları ve yaşanan kuraklık nedeniyle
Özellikle ileri zamanlar için,
Büyük bir umuttur.
1000-1500 METRE AŞAĞIDA, türbinlerden çıkan suyu,
Boşa akıtmıyoruz.
Tabii akışla gidebildiği yere kadar gidiyor,
Sonrasında pompa takviyesi ile
Ankara, İstanbul, İzmir, Konya gibi suya ihtiyaç olan yerlere göndeiyoruz.
Burdur gölü, Meke gölü, ya da susuzluktan kurumaya yüz tutan başka gölleri su ile dolduruyoruz.
Bu bir Dünya Projesi dir

11-ELEKTRK BİRİM FİYATLARI MİNİMUM % 50 UCUZLATILABİLİR.
NİMUM.


Türkiye’nin ALMANYA,İngiltere, Frana, Amerika, Japonya, Rusya ÇIN gibi kendi teknolojini üreten bir Dünya Devleti, bir Süper Güç olma yönünde bir niyeti, bir planı, bir Projesi olmadığından,
Bu gün uygulama noksanlığından kaynaklanan bir tecrübe noksanlığı ile karşı karşıya.
Termik Sanraller usulüne uygun çalıştırılmadığı için;
Aynı miktar kömürden daha az enerji elde ediyoruz.
Yani Termik Santraller verimli çalıştırılmadığı,
Bakımlarının iyi yapılmadığı için, sık sık devre dışı kaldığı,
Hava kirliliği olduğu,
Bu yüzden Termik Santral bölgelerinde, toprak kirliliğinin olduğunu, kanser vakalarının arttığını, hep söylüyorum
2009’da CEM TV’e Devlet’in elindeki 14 Termik Santral’in bakım, onarım ve işletme ile ilgili sorunlarını,
6 Ay gibi kısa bir zamanda, Dünya standartlarında halledebileceğimi söyledim ama
Yetkililer dahil, Kimsenin şu işi yap demediği için,
Sorunları n çözülemediğini hep söyledim.
Böylesi sözler Batı devletlerinde söylenmiş olsa,
Yer yerinden oynar!...
Sözde Devlet bu Santralleri iyi çalıştıramıyor gerekçesi ile
Özel kesime devretti ama
Onlarda bu işin nasıl yapılacağını bilmiyor.
Bu gibi önemli bilgileri, Televizyonda söyledim, sürekli yazıyorum ama
Bu işi benim haicimde yaparım diyen de yok,
Yap diyen de yok.
Bu da ayrı bir sorun.
Bizde eğer ileri gidersen, başkalarındn farklı olursan,
Birileri yardımcı olmak, destek olmak yerine,
Hep ayağını çekmeye çalışıyorlar.
Batı da, eğer herhangi bir konuda bir sorun varsa;
Yetkililer,
Bu sorunları çözebilecek düzeyde, iyi eğitimli, bilgili, tecrübeli, donanımlı kişileri arar, bulur ve böylece sorun çözülür.
Türkiye’de ise
Sanki sorunları çözebilecek eğitim, bilgi, tcrübe ve donanımlı kişiler çokmuş gibi
Benm gibi kişilerde,
Yetkililere ulaşmaya çalışı,,
Ricacı durumuna düşüyor.
Sorunda burada başlıyor zaten.

12-TÜRKİYE’NİN ETNİK KÖKENİ.

Bu da en çok okunan Makalelerimden biri.
Web Sitemden bu Makaleyi bulup okuyun…
Bu Makale, en çok okunan Makalelerimden biri
Bu aslında bir Türk Tarihidir.
Bazılarının sandığı gibi Türkleri’in Anadolu’ya geliş tarihini, 1071’ Malazgirt Savaşında, Selçuklu Sultanı, Alparslan’ın,
Bizans İmparatoru Romen Diogen’i yenmesi sonucunda geldiğini sanır.
2071 Tarihi,
Oğuz Boylarının Anadolu’ya büyük kitleler ile giriş yaptığı tarihtir.
Anadolu’nun adını Türkiye olarak değiştirenler de,
Biz Türkler değiliz,
İTALYANLARDIR.
Turchia, Turcho Mania; Türklerin yoğun olarak yaşadığı topraklar….
Türklerin Anadolu’ya geliş tarihleri,
M.Ö 8-10 Bin yıl öncesine dayanıyor.
Bu Makalenin diğer bir önem de şu:
Kürtlerin Türk’ün BİR KOLU OLDUĞUDUR.
Kürtlerin asıl dili, Gök Türkçe dir.
Şu an kullanılan Kürtçe,
Farsçanın bir lehçesidir.
Kullanılan 8 Bin kelimeden,
600 kadarı, Orhun Anıtlarındaki kelimeler,
3000 ‘İN ÜZERİNDE Türkçe kelime,
2000’in üzerinde Farsça kelime,
1000 KADARDA, Arapça kelime,
45-50 kadar da, ERMENİCE KELİME VRDIR.
Kürtçe sonradan oluşan bir lisandır.
Bu gibi önemli bilgilerinde,
Halkımıza ulaşırılması,
Birlik ve beraberliğimizin sağlanması açısın dan da,
Çok önemli konulardır.
Eğer bizler,
Babadan oğla, anadan kıza aktarılan kültür yapımız, alışkanlıklarımızı bilmezsek,
Genetik zaaflarımızı bilmezsek,
Cumhurbaşkanlığı’nın forsunda da, 16 yıldızla ifade edilen, büyük Türk Devleti, ya da Türk İmparatorluğunun,
Nasıl kurulup, nasıl yıkıldıklarını bimezsek,
Bu günü anlayamayız.
16.Yıldız, Türkiye Cumhuriyeti idi.
Bunu da kendi ellerimizle ne hale getirdik, görüyorsunuz işte!...
Bu gibi konularında,
Televizyonlar da işlenmesi lazım.

TÜRKİYE’DE SAYILARI AZ DA OLSA TARAFSIZ KANALLAR VE İYİ GAZETECİLER VAR AMA ÇÖZÜM ÖNERME KONUSUNDA;
BİR EKSİKLİK VAR, BİR YETERSİZLİK VAR.

Bzim insanımız detaylara grmek yerine,
İşin laf kısmını daha çok seviyorlar.
İşte bizim insanın bu yapısının;
Yukarı da vurgulamaya çalıştığım üzere;
Kültür yapımızla, alışkanlıklarımızla, genetik zaaflarımızla ilgi var.
Bunları bilmeden sorunları anlamadn,
Çözümlerini de bilmeyiz.,
Sayıları azda muhalif Televizyon Kanalları ve Muhalif Gazeteler için söylüyorum,
Şu an yaşadığımız sorunları,
İktidar tarafından yapılan yanlış işleri,
Devlet’in ve Belediyelerin hortumlanan paralarlını,
Yapılan tüm yanlışlıkları gündeme getiren yayınlar yapılıyor, yazılıyor ama
Çözüm konusunda benim vurgulamaya çalıştığım gibi plan ve proje gibi konularda, detaylı bilgiler yok.
Bir Ülkenin gelişmiş bir seviyeye gelmesi için;
Tarımda, Sanayi de,
Her türlü alet ve MAKİNE YAPIMIN DA,
Hayatın bütün alanların da gelişmesi lazım.

EĞER YANDAŞ OLMAYAN BÜYÜK KANALLAR EKRANLARINI AÇARLARSA;
TEK BAŞIMA YADA, İLBER ORTAYLI VE EKREM KONGAR GİBİ BİLİM ADAMLARIYLA,
SOSYAL, TARİHSEL VE TEKNİK AÇIDAN ANALİZLER, YAPABİLİRİZ.

Sayın Prof. Dr. Ekrem KONGAR ile Prof..Dr. İlber ORTAYLI ile şahsen tanışmıyoruz ama
Böylesi bir Proğram gerçekleşmesi halinde,
Detayları birlikte konuşuruz.
Yaşadığımız sorunları, 
Psikolojk, Sosyolojik, Tarihsel ve Teknik açıdan masaya yatırmış olacağız.
Böylesi bir Programın,
Türkiye açısından,
Çok önemli etkisinin olacağını düşünüyorum….
23 Haziran 2019 Pazar günü İstanbul’da yapılacak olan Büyükşehir Belediye Başkanlığı seçiminin,
İstanbullulara ve bütün Türkiye’ye hayırlı olmasını dilerim.

Saygılarımla.17 Haziran 2019 Pazartesi.

Makine Yüksek Mühendisi Ahmet YALVAÇ
Enerji Uzmanı – Gazeteci Yazar.

Wwwahmetyalvac1946blogspot.com.tr
a_yalvac@hotmail.om.tr

GAZETE MANŞETLERİ;
1)3 Haziran 2019 Pazartesi KORKUSUZ.,
2)1 Haziran 2019 Cumartesi SÖZCÜ,
3)26 Mayıs 2019 Pazar KORKUSUZ,
4)3 Haziran 2019 Pazartesi,SÖZCÜ,
5)30 Mayıs 3019 Perşembe SÖZCÜ,
6)31 Mayıs 2019 Cuma MİLLİ GAZETE,
7)6 Haziran 2019 Perşembe KORKUSUZ,
8)6 Haziran 2019 Perşembe SÖZCÜ,
9)4 Haziran 2019 Salı SÖZCÜ,
10)5 Haziran 2019 Çarşamba SÖZCÜ,
11)27 Mayıs 2019 Pazartesi SÖZCÜ,
12)13 Haziran 2019 Perşembe MİLLİ GAZETE,
13)13 Haziran 2019 Perşembe SÖZCÜ.
14)13Haziran 2019 Perşembe CUMHURYET.
15)16 Haziran 2019 Pazar CUMHURİYET,
16)17 Haziran 2019 Pazartesi Cumhuriyet