24 Ekim 2018 Çarşamba

PARLÂMENTERLER KÜLTÜR-SANAT TÜRK MÜZİĞİ DERNEĞİNİN; İZMİR’DE İCRA EDECEĞİ TSM KONSERİNE, TÜM SANATSEVERLER DAVETLİDİR.


PARLÂMENTERLER KÜLTÜR-SANAT TÜRK MÜZİĞİ DERNEĞİNİN;
İZMİR’DE İCRA EDECEĞİ TSM KONSERİNE,
TÜM SANATSEVERLER DAVETLİDİR.

Sevgili Okurlar,
Ben bir Gazeteci – Yazar olarak, güzel Sanatlara ve Türk Sanat Müziğine de ilgi duyuyorum.
Parlamenterler Kültür Sanat ve Türk Müziği Derneği’nin de bir üyesiyim ve Türk Sanat Müziği Korosu’na devam ediyorum.
Daha önceleri başka korolara da katıldım.
Bir şeyler yapma arzusu ile bu gibi faaliyetlerin gelişmesi ve Türkiye’de yaygın hale gelmesi konusunda da,
Büyük bir gayret içerisindeyim.
Kısmet olursa,
Türkiye’de Ses Yarışmalarına da öncülük etmek istiyorum.
Bu vesile ile özellikle müziğe ilgi duyan kabiliyetli gençlerimizi
Erken yaşlarda tespit edip,
Türkiye’ye kazandırmak istiyorum.
Türkiye’de de Dünya çapında Seslerin yetişmesine vesile olmak istiyorum.
Bu itibarla ile bu etkinliğin gerçekleşmesinde katkı koyan herkesi kutluyorum.
Saygılarımla,
24 Ekim 2018 - Çarşamba

Makine Yüksek Mühendisi Ahmet YALVAÇ
Enerji Uzmanı – Gazeteci Yazar

16 Ekim 2018 Salı

AHMET YALVAÇ: "Akp ile Türkiye’in Geldiği Nokta…. Kime Güveneceğiz, Kime İnanacağız?... Eğitimde, Ekonomide, Sanayide, Tarımda ve Her Konuda Bir Gerileme Söz Konusu İse; Halkımız Ve Özel Teşebbüs; Devlet’in Mali Desteği Olmadan, Kendi Başına Bir Şeyler Yapamaz Mı?..." Gazeteci, Araştırmacı-Yazar, Makine Yüksek Mühendisi Ahmet Yalvaç

AKP İLE TÜRKİYE’NİN GELDİĞİ NOKTA….
KİME GÜVENECEĞİZ, KİME İNANACAĞIZ?...
EĞİTİMDE, EKONOMİDE, SANAYİDE, TARIMDA VE HER KONUDA BİR GERİLEME SÖZ KONUSU İSE;
HALKIMIZ VE ÖZEL TEŞEBBÜS;
DEVLET’İN MALİ DESTEĞİ OLMADAN, KENDİ BAŞINA BİR ŞEYLER YAPAMAZ MI?...

Sevgili Okurlar,
Bu günde;
Siyaseten içine düştüğümüz, ya da düşürüldüğümüz zor duruma değineceğiz,
Ekonomik, Sosyal, Siyasal çöküntünün nedenlerini,
Değişik açılardan ve başka örneklerle ortaya koymaya,
Ve bu zor dönemi nasıl atlatacağız gibi sorulara da, cevap bulmaya çalışacağız.
ANCAK Türkiye’de 15-20 Gündür, iç ve dış kaynaklı çok önemli gelişmeler oluyor.
Tam ekonomik krizin iç ve dış etkilerine odaklanmışken;
Her zaman olduğu gibi,
Türkiye’nin gündemine yeni konular düşüyor, ya da düşürülüyor.
Bu nedenle
Yeni gelişmelerle beraber bir güncelleme yapmak ta gerekiyor.
Sonrasında konuya kaldığımız yerden devam edeceğiz.
1)Detaylarına sonra gireceğiz ama
McKinsey konusu iç siyaset bakımından,
Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Recep Tayyip ERDOĞAN’ı çok tedirgin etmiş olmalı ki;
Bu projeden vazgeçtiğini açıklamak gereğini duydu.
Ama anlaşma yapıldıysa eğer;
Türkiye’nin Milyonlarca Dolar tazminat ödemesi gerekebilir
Bu konuda yapılmış, resmi bir açıklama yok!
2)NİHAYETİNDE Papaz kılığındaki Amerikalı Ajan Andrew Craig BRUNSON,
 Herkesin beklediği üzere serbest bırakıldı,
Ve Papaz, Amerika’ya uçtu….
Cumhurbaşkanı bizim Yargımız bağımsızdır gibi sözler sarf ediyor ama işin bilinen tarafı şu:
Daha Eylül ayında,
ABD Dış İşleri Bakanı POMPEİ,
Papaz BRUNSON’un 12 Ekim’deki duruşmada serbest kalacağına inanıyoruz demişti.
Böylesi bir duruma, The World Street Journal Gazetesi de yazmıştı
Yani Amerika’daki herkes bu konuyu biliyorsa,
Bizim Yargımız, nasıl bağımsız oluyor.
SÖZCÜ Baş Yazarı Rahmi TURAN da,
Kaç gün öncesinde, ABD’deki bu gelişmelere değiniyordu.
Herhalde yeni Anayasa’ da belirtilen bir madde ile
Cumhurbaşkanı’nın onayı ile serbest kalacağına işaret ediyordu.
Ama Cumhurbaşkanı,
Bu husus bizim Yargımızın verdiği karardır dedi.
Papaz gitti ya! Dış İşleri Bakanı POMPEİ,
Bu defasında da,
Türkiye’de tutuklu diğer Amerikalıları da isteriz diyor.
Papazın Mahkemede nasıl kurtulduğu da çok ilginç.
Papazı Mahkeme’de daha önce suçlayan Gizli Tanık, ya da Tanıkların;
Bu defasında, ifadelerini değiştirmeleri sonucunda,
Serbest bırakılmış
Bu konu da en çapıcı başlığı da, BirGün Gazetesi atmış:
14 Ekim 2018 Pazar, BİRGÜN Gazetesi
Gizli Tanıklarla kaç kişinin hayatı karardı
Bu örnek aslında, daha önceleri yaşadığımız,
Balyor, Ergenekon, Poyraz Köy, İzmir’de Deniz Kuvvetleri’nde Askeri Casusluk gibi
İsimlerle hafızalarda yer etmiş düzmece davaları hatırlatıyor.
Bu gibi davaların da,
Sonradan düzmece oldukları ortaya çıkmıştı.
Ama Papaz konusundaki gerçeği, bilmiyoruz.
Papaz konusundaki gizli tanık meselesi,
Eskilere de ışık tutması açısından çok önemli.
Konulara da ışık tutması niteliğinde olduğundan,
Aslında İlahi ADALET denen şey de, bu dur işte!...
3)Suudi Arabistanlı Gazeteci Cemal Kaşıkçı’nın;
İstanbul’da Suui Arabistan Konsolosluğu’nda öldürüldüğü iddiaları.
Suudi Arabistanlı ünlü zengin Adnan Kaşıkçı’nın Yeğeni Cemal KAŞIKÇI’dan,
2 Ekimden beri haber alınamıyor.
Hikâye şöyle:
Cemal KAŞIKÇI, BİR KONUDA GÖRÜŞME İSTEĞİ İLE Konsolosluğa çağrılıyor,
Aynı gün, Suudi arabistan’dan 15 kişi, Konsolosluğa geliyor.İddia,
Cemal KAŞIKÇI’nın bu şekilde tuzağa düşürüldüğü ve öldürüldüğü iddia ediliyor.
Cesedin nerede olduğu meçhul ama
Bu konuda da, İngiliz Middlle East Eye sitesi;
Cemal Kaşıkçı’nın cesedinin parçalar halinde Konsolosluk’tan çıkarıldığını ve bu parçaların,
Konsolos’un 400 Metre kadar uzaklıktaki, konutunun bahçesinde,
Gömülü olduğunu iddia ediyor.
KAŞIKÇI, adından da anlaşılacağı üzere,
Osmanlı zamanında, Suudi Arabistan’a giden ve orada yerleşip, zengin olan,
Bir Kayserili Soydaşımız.
KAŞIKÇI’nın, Müslüman Kardeşler Örgütü’ne mensup olduğuna da,
İşaret ediliyor.
12 Ekim 2018 Cuma, SÖZCÜ.
Bu cinayet konusunda,
Türkiye’nin ne gibi bir çalışma yaptığı gibi konularda,
Bir bilgi, bir sonuç,
Henüz yok ama
Bu gibi konular;
Türkiye’nin başını çok ağrıtacağa ve uluslar arası, camia da,
Bizi de çok zor durumda, bırakacağa benziyor.
4)Çok önemli bir İç Gelişme de şu:
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip ERDOĞAN;
Bütün yaşanan bu hengâmeler arasında,
Durup, dururken;
ATATÜRK’ün kendi parası ile aldığı ve CHP’ye bıraktığı,
İş Bankası’ndaki % 28’lik payın,
Hazineye devredilmesini istiyor,
MHP Lideri Devlet BAHÇELİ de,
Eğer bu konu Meclis’e gelirse destekleriz diyor.
Bu konu, dış kaynağa ihtiyacımız olduğu bir dönemde,
Yabancı yatırımcıların da, kafasını karıştıracak kadar çok önemli.
Uzmanlar, bu payın CHP tarafından kullanılmadığını,
Sadece İş Bankası Yönetimi’nde 4 kişi ile temsil edildiğine dikkat çekiyorlar.
Faiz gelirin de
Türk Tarih Kurumu’na aktarıldığına dikkat çekiyorlar.
Televizyonlardaki tartışmalarda, bazı uzman konuşmacılar,
İş Bankası’nı da birilerine vermek istiyor olmalılar ki,
ATATÜRK’ÜN HİSSELERİNİN ÖNCELİKLE Hazine’ye devredilmesine, zemin hazırlamak istiyorlar gibi, İddialarda bulunuyorlar.
Ve şu anda, Türk Bankalarının çoğunun yabancıların eline geçtiğine,
Ve Bankacılık Sektöründe,
Yabancı payının % 85’e ulaştığına dikkat çekiyorlar..
 İşte Türkiye’nin, geldiği noktanın özeti bu!
Kısa bir süre önce de,
McKİNSEY OLAYI,
Türkiye’nin gündemine düşmüştü.
Şimdi soru şu:
Bu kadar kısa zamanda;
Eğer bu kadar önemli olayın yaşandığı bir Ülkede;
İş konuşmaya, kendi sorunlarımızı çözmeye vakit kalır mı?
İşte 16 yıl;
Böylesi huzur ve güvenin olmadığı, bir ortamda,
İçeride ve dışarıda gerilimlerle geçti.
McKinsey konusuna da değindikten sonra,
Başka önemli konulara da değineceğim,
Bu arada, içine bulunduğumuz zor durumu,
Daha daha anlayabilmek açısından,
Bazı önemli konulara,
Özet halinde vurgu yapmak istiyorum,
McKİNSEY OLAYI:
 29 Eylül 2018 Cumartesi BirGün Gazetesi
Yerli ve Milliyiz diyen Hükümetin son hamlesi
Amerikan şirketini dümene oturttular.
Prof Dr. Karatepe: Uluslar arası yönetim şirketi ekonomimize onay verecek duruma geldi. İMF anlaşmalarına benziyor.
Gazetenin haberine göre;
Hazine ve Maliye Bakanı ALBAYRAK;
16 Bakanlığın temsilcisinin görev yapacağı Maliyet ve Dönüşüm Ofisi’nin;
 ABD’li uluslar arası yönetim şirketi McKinsey  ile çalışacağını söyledi..
Yani 16 Bakanlığın çalışmasını bu şirket denetleyecek ve yönlendirecek.
Eğer böyle bir şey;
 AKP döneminde değil de, başka bir iktidar döneminde yaşanmış olsaydı;
Başta Cumhurbaşkanı Recep Tayyip ERDOĞAN ve AKP yetkilileri olmak üzere,
Yandaş Televizyonlar ve Gazeteler, söylemediklerini bırakmazlar,
Ve büyük ihtimalle Hükümet istifa etmek zorunda kalırdı…
En azından, Kabine de mutlaka değişiklik yapılırdı!...
Şimdi bu nokta da şu soruyu soralım:
Amerika ile ilişkilerde,
 Eyyy…Amerika diye başlayıp, kendince Amerika’ya meydan okuyan, tehdit eden Cumhurbaşkanı Recep Tayyip ERDOĞAN;
Nasıl oldu da, 16 Bakanlığın kontrolünü, ABD’li uluslar arası şirketin kontrolüne bırakıyor?...
Bunun Halkımıza anlatıması lazım…
Mademki böyle olacaktı! Başkanlık Sistemi’ne niye geçtik?
O kadar masraf, o kadar toplumsal gerilim!...
Hanı Başkanlık Sistemi ile Türkiye uçacaktı?....
Türkiye acil döviz ihtiyacını karşılamak için;
Niye Uluslar arası Para Fonu İMF değil de;
ABD’li McKinsey Danışmanlık Şirketi ile çalışmayı tercih etmiştir?
Öncelikle bu konu üzerinde, bir şeyler söylememiz lazım.
Bir defa İMF;
Türkiye’nin de parasal katkısı olan, Birleşmiş Milletler’in bir kuruluşu.
Parasal sorunları olan üye ülkelere borç vermek ve paranın nerelerde kullanıldığını kontrol etmek,
Borç verilen Ülkeye;
Ekonomik sorunlardan kurtulması için, öneriler de bulunmak.
Zaten İMF;
İhtiyaç duyulan krediyi onaylasa bile
Parayı hemen eline teslim etmiyor.
İMF’nin önerileri yerine getirildikçe,
Buna bağlı olarak;
Kredi parçalar halinde serbest bırakılıyor.
Türkiye’nin Ekonomisi, İMF’nin kontrolünde olduğundan;
Böylesi bir güvenle
Yabancılar gönül rahatlığı ile Türkiye’de yatırım yapıyorlar.
Tabi ki Amerika, İngiltere, Almanya, Fransa gibi zengin devletlerin,
Hisseleri de fazla olduğundan;
İMF’nin büyük devletlerin kontrolünde olduğu söylenebilir.
Tabi ki Türkiye İMF’ye borç verecekmiş gibi bir havaya girdiğinden,
Hanı İMF’’ye borcumuzu a ödemiştik ya;
Bu sebepten,
İMF’nin kapısını çalmayı, siyaseten doğru bulmamış olmalılar.
McKinsey, bir Danışmanlık Şirketi olduğundan Para vermeyecek; üstelik para alacak.
Sözde Denetleme görevine bağlı olarak;
Para verebilecek Devletlere, Bankalara ve Türkiye’de yatırım yapmak isteyen, yabancı şirketlere güven gelecek,
Bunun sonunda Türkiye’ye para gelecek,
Ya da Türkiye’de yabancı firmalar, yatırım ya da üretim yapacaklar gibi…
Türkiye’nin bir yabancı Şirket tarafından yönetilmesi, yönlendirilmesi, daha kötü bir şey!...
McKinsey’in CİAE’ye ve İsrail’e danışmanlık ettiği biliniyor.
Bu durumda Türkiye ile ilgili gizli ve önemli ekonomik bilgileri,
Başkalarına aktaramaz mı?
Asıl sorun da, burada zaten!...
Bu yolla
Türkiye’nin Emperyalist Devletlerin tuzağına düşeceğine, dikkat çekiliyor.
 ABD’li McKinsey konusunda;
Sadece Muhalefet Kesiminde değil,
Dinci Kesim ve Dinci basında da, büyük tepkiler olduğu anlaşılıyor.
Bu itibarla bu konunun;
Türkiye’de iç siyaseti çok gereceği, büyük tartışmaların yaşanacağı anlaşılıyor.
Bu nokta da şu soruyu sormamız lazım:
Eğer iktidar,
Muhalefet Partilerinin ve konusunda Uzman kişilerin uyarılarını, önerilerini dinleyp,
Hesapsız-kitapsız işler yapmasaydı,
Yanlış, ya da doğru o0lmayan işlerde ısrarcı olmasaydı;
Ekonomik açıdan da, iflas noktasına gelir miydik!? Gelmezdik….
Sorunda bura da zaten!...
 Bu husus;
Osmanlı’nın son döneminde,
Alacaklı durumdaki Batılı Devletlerin;
Paralarını tahsil etmek amacıyla, Osmanlı’ya dayattıkları;
Duyunu Umumi Heyeti’ne benziyor.
 Bu gibi örneklerden, kıssadan hisse ile
Vurgulamak istediğim husus şudur:
Devleti yönetirken;
İşleri hesaba-kitaba uygun yapmalı,
Türkiye’yi muhtaç ve zor duruma düşürüp,
Taviz verme konumuna düşürmemeli,
Bizleri Dış dünya karşısında,
Utandırmamalıdır.
Vurgulayacağımız diğer konular şunlar:
 1)Adalet ve Kalkınma Partisi AKP ve O’nun fiili Lideri konumundaki,
ESskinin AKP Genel Başkanı ve Başbakanı,
Şimdinin Cumhurbaşkanı ve yine AKP Genel Başkanı Recep Tayyip ERDOĞAN;
3 Kasım 2002’den beri kesintisiz iktidarda.
Aradan geçen 16 yılın sonunda;
Ekonomi de, Sanayi de, Tarım da, Hayvancılık ta, Eğitim de…her alanda eskiye nazaran bir geriye  gidiş söz konusu.
Yanlış iç ve dış politikalar nedeniyle
İçeride huzursuzluk, gelecek adına umutsuzluk,
Dış Dünya ile de;
Eyyy’ler le başlayan meydan okumalar sonucu, yaşanan gerginlik ve iplerin kopma noktasına gelmiş olması…
Nihayetinde bütün uyarılara rağmen, dikkate alınmayan öneriler,
Ve sonrasında;
Dünyanın her tarafından canlı hayvan, ya da et ithal ediyor hale gelmemiz,
Buğday, patates, soğan, sarımsak, nohut, mercimek,
Hatta besiciler için saman ve ot ithal etmek durumuna düşmüş olmamız,
Geçiş garantili, Yap-işlet-devret gibi pahalı,  hesapsız- kitapsız yatırımların neticesinde,
Hazinenin gelirlerinin çarçur edilmesi,
Ve eskiye nazaran büyük boyutlara ulaşan ve dışarıdan alınan kredilerin,
Aylık taksitlerinin ödenemez hale gelmesi;
Ve bunun için dış kaynağın gerekli olması,
Ekonomik krizi de kaçınılmaz hale getirdi.
2)Böylesi bir çıkmazın parasal boyutlarını,
Ekonomi eski Bakanlarından, Ufuk SÖYLEMEZ’in;
23 Eylül 2018 Pazar günü, ULUSAL KANAL’da yayınlanan,
Gazeteci – Yazar Sebahattin ÖNKİBAR’ın yönettiği ALTERNATİF Programından da,
İzleyebilirsiniz.
Bu Programda, Sebahattin ÖNKİBAR’ın, siyasete dair önemli açıklamaları var
Bu bilgiler de çok önemli.
3)İşin en ilginç tarafı da şurada:
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip ERDOĞAN,
Dolar’da önlenemeyen artışın nedenini,
 Bunun sonucunda yaşanan ekonomik krizi,
Ve bu sorunun, her alana yansımasını,
Halkımızın yaşantısını da olumsuz etkilemesini,
Şöyle açıklıyor:
Bu, Yabancıların bir manipülasyonudur!...
Devamında ise;
 Bizi diz çöktüremeyeceksiniz!,
Yıldıramayacaksınız!,
Başaramayacaksınız!,
Gibi anlamlara gelen sözler, meydan okumalar!.
 Bu gibi söz ve yaklaşımlar;
Aslında seçmene selam niteliğindedir.
İşin garip tarafı şurada:
Bazı vatandaşlarımız da,
Herkes gibi ortaya çıkan bu son durumdan olumsuz etkilendikleri halde;
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip ERDOĞAN’ın, ortaya koyduğu teşhisten hareketle
Bu, Amerika gibi, İsrail gibi yabancı Devletlerin bir manipülasyonu olduğuna inanıyorlar.
Batı Toplumlarında,
Halk okuyup, araştırdığı ve geliri de yeterli olduğu ve bu yüzden,
Dış ülkelere de gittiğinden, işin doğrusunu biliyor,
Bu yüzden siyasetçilerin her söylediğine, sorgulamadan inanmıyor ve oy da vermiyor!
İşte Batı ile aramızdaki, en önemli fark bu!...
4)Cumhurbaşkanı Recep Tayyip ERDOĞAN;
 Bu defasında da, Ekonomik kriz yok! diyor.
Peki, buna ne diyeceğiz!?
Bu söz de; siyaha, beyaz demek gibi bir şey!
Böylesi bir açıklamayı da;
Yaklaşan Yerel seçimler vesilesi ile
Seçmene selam niteliğinde değerlendirebiliriz….
5)Şu hususu özellikle vurgulamak isterim:
Politik yaklaşımlarla, amaca uygun söylemlerle
 Bazı vatandaşlarımızın oylarını da alıp, iktidarınızı devam ettirebiliyorsunuz ama
Eğer işe göre Adam değil de,
Adama göre iş mantığı hakim oluyorsa,
 Uygun Eğitim, Liyakat, Tecrübe ve Donanım Dikkate alınmıyorsa;
Ekonomik kriz ve çöküş, kaçınılmaz hale gelir.
6)İmam-Hatip Okulları, bir Meslek Okuludur.
Halkımızın Dini ihtiyaçlarını karşılamaktır.
Halkımızda zaten;
İmam-Hatip Okulu mezunlarının, yapacağı işleri biliyor.
İmam-Hatip Okullarına, başka anlamlar yüklemenin;
İnsanların çocuklarını,
Bir şekilde bu Okullara göndermek zorunda bırakılması, ya da zorlanması da doğru değil!
Bu yüzden;
Parası olan çoğu Vatandaşımız çocuklarını, yurt dışında okutmaya çalışıyorlar.
Biraz daha durumu müsait olan, çocukları vesilesi ile
Yurt ışına gitmek ve oralarda ev almak, yerleşmek durumunda kalıyorlar.
11 Eylül 2018 Salı, Cumhuriyet
Tarikatların istediği oldu. Kız ve erkeklerin ayrı okullarda eğitim görmesinin önü açıldı.
Laik eğitim bitiyor.
Koşullar esnetildi
İmam -Hatip’lerin açılışında kolaylık.
Burada üzerinde durulması gereken husus şu:
İmam – Hatip dayatması, ya da zorlaması olmasa,
Bu yüzden bazı aileler;
Çocuklarını yurt dışında okutmak zorunda kalmasalar,
Ya da bu yüzden, yurt dışında ev alıp, oralarda yerleşme gereğini duymasalar,
Daha doğru olmaz mı!?...
Şimdi de, Yüksek Öğretim de yaşananlar için bir örnek vermek istiyorum
Ayşe’yi 44 yıl sonra yine tatile çıkardılar.
Harward’da ders veriyor ama
Türkiye’de seçildiği halde Dekan olamıyor.
Uluslar arası bilim insanlarımızdan, Prof. Ayşe GÜNEŞ Ayata;
ODTÜ’deki seçimde 53 oy aldı. Ama YÖK; 20 OY ALAN ADAYI, Dekan yaptı.
Bu da, yanlış bir uygulama
Babası Prof. Dr. Turan GÜNEŞ;
Ecevit Hükümeti’nde Dış İşleri Bakanıydı,
Ve 20 Temmuz 1974 Kıbrıs Barış Harekatı öncesinde ve sonrasında,
Dış İşleri Bakanı olarak, çok büyük hizmetler yapmıştır.
Kendisini rahmetle, minnetle ve saygıyla anıyoruz.
Şimdinin Cumhurbaşkanı Recep Tayyip ERDOĞAN;
Önceden YÖK’ün uygulamalarından, hep şikâyet ederdi,
Ve İktidara geldiklerinde kaldıracağını söylerdi ama
İktidar olduğunda; YÖK’le ilgili şikâyetler, neredeyse hiç olmadı,
Daha da önemlisi YÖK;
Hâlâ yerinde duruyor…
7)İktidarlar,  Halka hizmet için vardır.
Yönetimi elinde bulunduranlar,
 İş yapmak, Halkın sorunlarını çözmek,
Hayatı daha güzel, daha yaşanır hale getirmek yerine,
Eğer Dini inançlarını ve buna uygun yaşam felsefesini,
Tüm Kamu Kurumlarına yansıtırlar,
Bu değişiklikleri kalıcı hale getirmeye çalışırlarsa,
 Ve Halkın tamamını bu kalıba uydurmaya zorlarlarsa, olmaz!..
 Buna ilaveten şunu da söylememiz lazım:
Ülkeyi Yönetenler;
Her etnik köken ve her inançtan insanın bir arada ve huzur içinde yaşamasını sağlamak açısından,
Her gruba eşit mesafede olmalı,
Kendine oy verenlerle vermeyenler arasında, hizmette ayrımcılık yapmamalıdır.
Faydalı olur düşüncesiyle,
Konuyu burada biraz açmam gerekiyor.
Halkımızda okuma, araştırma merakı henüz ileri safhada olmadığından;
Sağ nedir, Sol nedir, Alevilik nedir, Sünnilik nedir?
Kürt’ler kimdir, ayrı bir ırk mıdır?...
Bu gibi konularda, işin aslını bilmediklerinden,
Kafalar biraz karışık.
29 Eylül 2018 Cumartesi, SÖZCÜ.
Siyasiler de, bu gibi konulardan, siyaseten bir fayda sağlamak için yararlanıyorlar, yararlanmak istiyorlar.
Kürtler Türk’ün bir koludur.
Bu konuyu merak edenler;
Benim sitemde,
Türkiye’nin Etnik Kökeni başlığını taşıyan araştırma yazısına,
Bir göz atsınlar.
İktidarı elinde bulunduranlar;
Bu gibi önemli konuları, tüm iletişim imkânlarını kullanıp, Halkımıza duyursalar,
Bu gün, yıllardır uğraştığımız terör belası da olmazdı.
Türkiye jeopolitik olarak, çok önemli, çok kritik bir yerde olduğundan;
Bizleri bölüp-parçalamak isteyen Emperyalist Güçler,
Etnik köken, Din ve Mezhepler konusunu,
Kendi çıkarları açısından,
Önemli bir istimrar alanı olarak görüyorlar,
Ve bundan istifade ediyorlar ve edeceklerdir de!...
Etnik köken, Din ve Mezhepler konusu;
Maalesef, bazı siyasi partiler açısından da;
 Çıkar amaçlı önemli bir kullanım alanıdır….
Şimdi de Aleviler konusunda, bir şeyler söylemek istiyorum.
Örneğin ben Sünni’yim,
Aleviler, özbeöz Türk’türler.
Aleviler, hakka ve hukuka saygılı insanlardır,
ATATÜRK İlke ve İnkilapları’na, Cumhuriyet’in değerlerine, yürekten bağlı ve kültürlü insanlardır…
Alevilik nedir, Sünnilik nedir gibi konularda,
Ayrı bir yazı konusudur…
Bizim Halkımız, duygusaldır,
Genelde dindar ve muhafazakâr eğilimlidir.
Siyasetçiler açısından da,
Eğer çok iyi kullanılırsa;
Çabuk netice alınabilen,
Önemli bir siyasi alandır…
Bu itibarla, öncelikle,
Halkımızın doğru bilgilendirilmesi,
Okuma ve araştırma alışkanlığının artırılması gerekir.
Bu gibi konularda,
Muhalefet Partilerine önemli görevler düşüyor.
Eğer, her iktidara gelen Parti;
Devleti kendi ideolojisi ve yaşam tarzına uydurmaya çalışırsa;
Toplumda kargaşa olur,
Birinin yaptığını, yeni gelen bozarsa olmaz!...
Eğer Din eksenli bir Parti değil de;
Marksist, Leninist, aşırı sol bir Parti iktidara gelse;
Hiç şüphe yok ki,
O da Devleti ve bütün Kurumlarını;
Kendi ideolojisine göre, yeniden şekillendirmek ister.
Bu gün yaşadığımız bütün sorunlar;
Bu gibi ideolojik yaklaşımlardan kaynaklanıyor.
Şunu demek istiyorum:
Aşırı uç Partiler;
Türkiye’nin sorunlarını çözemezler,
Bilakis yeni sorunlar yaratırlar.
İşte Türkiye Cumhuriyeti, kurulurken;
Bu gibi mahsurlar görülmüş olmalıdır ki;
Türkiye’nin idare şekli;
Demokratik, Laik, Hukukun üstünlüğü ne
Ve Kuvvetler Ayrılığına dayalı bir Cumhuriyet’tir denilmiştir.
Toplumun büyük bir kesiminde,
Cumhuriyet Mayası’nın tuttuğunu görüyoruz.
Yönetimi elinde bulunduranlar;
 İçeride rahat ve huzuru sağlarlar,
 Dışarı da ise;
Dosta güven, Düşmana korku veren,
Her alanda gelişmiş bir Dünya Devleti olma konusunda,
Her gelen iktidarın bir taş koymasıdır.
Bizim çalışmaya, üretmeye, Bilim ve Teknolojiye ihtiyacımız var.
Türkiye’yi Yönetenler;
Öyle bilgili, öyle tecrübeli, öyle donanımlı olmalılar, öyle güzel işler yapmalılar ki;
Bu Topraklarda yaşayan herkes,
Bir zorlama olmadan,
Hangi görüşten, hangi etnik kökenden olurlarsa olsunlar,
Türkiye’nin altını oyacak hale gelmemeli,
Türk Askerine silah çekmemeli,
Bu Devleti Kuranlara küfretmemeli
Amerika’da Almanya’da, İngiltere ve Fransa’da olduğu gibi;
Yaşadığı topraklara sahiplenmeli,
 Türkiye Cumhuriyeti’nin mensubu olmaktan gurur duyar hale gelmeli,
 Ve geleceğe umutla ve güvenle bakar hale gelmeli!...
ÖNCELİKLE DEVLETİ YÖNETENLER TUTUMLU OLMALI,
İSRAFTAN KAÇINMALIDIRLAR!...
21 Eylül 2018 Cuma, SÖZCÜ
Bahçeli Katar’ın hediyesi uçan saray hakkında konuştu:
Türkiye hediye ve hibe kabul etmez.
Bahçeli’nin diğer sözleri şöyle:
Türkiye’nin uçak ihtiyacı varsa, kendi kaynaklarıyla almalı,
İhtiyaç yoksa almaya gerek yok.
Hibe, Türk Milleti’nin kabul edeceği bir durum değil dedi ve gündeme dair önemli açıklamalar yaptı.
Burada haber niteliğinde başka bir konu daha var.
CHP’li Vekil Yasa Teklifi Verdi:
Cumhurbaşkanları da hediyeleri geri vermeli.
Teklifi veren Ankara Milletvekili Taşçıer.
Gazetelerde daha önceleri vurgu yapılıyor,
 Bu Gazete de önemli başka bir haber daha var:
Bu tasarruf günlerinde,
TRT’ye 200 araç alınmış.
Daha önceki başka Gazete haberlerinde:
Uçağın fiyatının 400 Milyon Dolar olduğu,
Parasının da ödendiği iddiaları var.
Ama bu gibi konularda, resmi bir açıklama yok.
Bu son alınan dev yolcu uçağı, 2 katlı olup,
Asansörü de var.
Ve her türlü konfora sahip, bütün ihtiyaçları da karşılayacak nitelikte…
Cumhurbaşkanlığı için alınan, ya da hibe edilen bu uçakla beraber;
Cumhurbaşkanlığı’nın toplamda 10 Hava Ulaşım Aracı olmuş oluyor.
Bunlardan 3’ü Skorsky helikopteri
Diğerleri Jet uçağı…
Bu noktada şu soruları da, sormamız lazım:
Bu hava ulaşım araçlarını kullanmak için, kaç tane pilot hazır tutuluyor?
Bunların bakım, onarım ve kontrolleri için, özel bir ekip mi var?
Varsa, bunlara ödenen para ne kadar?
Eğer filodaki büyük kapasiteli uçaklar,
Örneğin bu son dev uçak,
Havalandığında, ne kadar yakıt yakıyor?
Toplam da 10 Hava ulaşım aracının,
Bir yılda toplam masrafı ne kadar?
Ben inanıyorum ki, sözü edilmeyen bu gibi masraflar da,
Çok yüksek rakamlara ulaşacaktır.
Türk Tarih  Kurumu’ndan, kurucusu Atatürk’e büyük ayıp.
1 Ekim 2018 Pazartesi, SÖZCÜ
Tarih’ini unutan Tarih Kurumu.
Kurum, 18.Türk Tarih Kongresi’nin programına önce Anıtkabir ziyaretini koydu.Sonra ne olduysa çıkardı. Kongrenin açılışını da Beştepe’ye aldı.
BAŞKANLIĞA DOĞRU; ADIM ADIM!..
Bu konuda ki aşamaları, şu başlıklar altında özetlemek mümkün:
1)Başkanlık Sisteminin hazırlık safhası niteliğindeki;
Cumhurbaşkanının Halk tarafından seçilmesi konusu da,
Ancak referandumla ve zorlama ile geçirilmiştir.
Sonuç itibariyle
Cumhurbaşkanının Halk tarafından seçilmesi ve Başkanlık Sistemi’ne geçiş de;
Halkımızın talebi değildi.
Bu hususun;
Şimdinin Cumhurbaşkanı Recep Tayyip ERDOĞAN’ın ihtiyaçlarından kaynaklandığı anlaşılıyordu.
Böylesi bir Anayasa değişikliği ile
Rejimin değiştirilebileceğini kimse fark etmedi, ya da fark edemedi!...
2)Böylesi bir Anayasa değişikliğine;
 Meclis’te yeterli destek olmadığından,
 Halkımızın talebi de değildi.
3)Bu itibarla.
 AKP ve onun fiili Lideri konumundaki Recep Tayyip ERDOĞAN’ın,
Hangi Dünya şartlarında iktidar olduğuna,
Ve bu konu da, MHP Lideri Devlet BAHÇELİ’nin;
Bir şekilde katkısına da değinmiştim.
4)Aynı BAHÇELİ;
Yine beklenmedik bir zamanda,
Başkanlık Sisteminin gündeme getirilmesinde,
Referanduma kalmasında,
Başkanlık Anayasası’nın referandumda kabul edilmesinde,
24 Haziran 2018’de bir erken seçim çağrısını yapmasında,
Ve Cumhur İttifakında yer alıp,
Yine bir şekilde AKP ve Recep Tayyip ERDOĞAN’ın kazanmasında önemli bir rolü olduğunu görüyoruz.
Bu gibi katkılar, çok önemli ipuçları.
Bu gibi konulara, daha önceki Makalelerde de, değinmiştim.
 5)Neticede;
 Recep Tayyip ERDOĞAN ve Partisi AKP;
 O ZAMANKİ Türkiye Cumhuriyeti’nin kendisine tanıdığı hak ve imkânlardan yararlanarak iktidara geldi ama
Recep Tayyip ERDOĞAN,
Mevcut Anayasa ve Yasaların özüne uygun davranmak,
İşleri de bu çerçeve de yürütmek yerine;
Artan bir tempo ile
Kendi anlayış ve İdeolojisine uygun bir Yönetim biçimini ortaya koymaya çalıştı.
Laikliğe aykırı yönetim anlayışı sebebiyle,
Cumhuriyet Baş Savcılığı tarafından, Anayasa Mahkemesi’nde açılan kapatma davasında;
Anayasa Mahkemesi, AKP’yi suçlu buldu ama
İşi para cezasına çevirdi…
Ve kapatılmadan, böylece kurtulmuş oldu….
6)Bundan sonraki zamanda da;
Değişen bir şey olmadı!...
Cumhurbaşkanının Halk tarafından seçilmesi ve bu konuda yapılan referandumdan sonra,
Aradan bir süre geçtikten sonra,
Nihayetinde kendi anlayışına uygun bir kadro da kurduktan sonra ve kendini sağlama aldıktan sonra olmalı ki;
İsteseniz de, istemeseniz de artık rejim değişmiştir dedi.
Muhalefet Partileri ise
Etkili muhalefet yapmak yerine;
AKP ve Recep Tayyip ERDOĞAN’a laf yetiştirmeye çalıştılar.
Ve bu işin nereye kadar gideceğini tahmin edemediler.
 7)CHP’nin önceki Lideri Deniz BAYKAL,
Kadın ilişkisine dayalı bir kaset komplosu ile CHP Genel Başkanlığı’ndan istifa etmek zorunda bırakıldıktan sonra;
CHP engeli de, böylece aşılmış oldu.
Deniz BAYKAL’ın yerine geçen Kemal KILIÇDAROĞLU içinde bir şeyler söyleyeceğim ama
Sonuç itibariyle şu husus çok önemli:
8)Eğer Deniz BAYKAL, kaset komplosu ile CHP’nin başından ayrılmak zorunda bırakılmasaydı;
Muhtemelen,
Recep Tayyip ERDOĞAN;
Cumhurbaşkanı da seçilemezdi,
Başkanlık Anayasası, referanduma kalamazdı, Meclis’te reddedilirdi,
Sonuçta Parlamenter Rejim değişmezdi,
Recep Tayyip ERDOĞAN’ DA Başkan seçilemezdi!...
Milli Konularda Deniz BAYKAL’ın ne kadar düzgün ve etkili olduğu,
Herkesin malumu.
2003’te, Irak’ın işgal edilmesi öncesinde,
Türkiye’nin Amerika’nın yanında yer alması,
Amerikan Askerlerinin Türkiye üzerinden geçmesine,
Tüm limanların Amerika’nın istifadesine sunulmasına,
100 KÜSUR BİN Amerikan askerinin güney sınırımızda konuşlanmasına karşı çıktığı,
Bu konuda başkalarını da ikna ettiğinden,
AKP’nin bütün gayretli çabalarına rağmen,
1 Mart Teskeresi’nin reddedilmesinden,
Sorumlu tutulduğu da, çoğu kişinin ortak kanaatidir.
Sayın BAYKAL’ın bu gibi özelliklerinden dolayı;
Bir operasyona maruz kaldığı,
Bu konuda da,
Bir dış yönlendirme ve bir dış katkının olduğu kanaatini güçlendiriyor…
9)Deniz BAYKAL’ın yerine geçen Kemal KILIÇDAROĞLU’nun;
Düzgün birisi olduğunu,
Maliye konusunda deneyimli ve bir Hesap Uzmanı olduğunu biliyoruz.
Her vesile söylediğim gibi,
Aleviler aslında düzgün insanlardır.
Hak ve hukuk gibi konulara çok dikkat ederler ama
Ben Kemal KILIÇDAROĞLU’un CHP’nin başına getirilmesinde,
Deniz BAYKAL örneğinde de değindiğim gibi,
Bir dış yönlendirmenin olduğunu düşünüyorum.
Bu gibi değişim ve düzenlemeleri yapmak ihtiyacı;
 Önceden planlanmış bir amacın gerçekleşmesinin gereği olarak,
Düşünülebilir…
10)Kemal KILIÇDAROĞLU;
Demokrasiye de inanan birisi aslında ama Dersim konusunda bizlere göre;
Doğru bulmadığımız ve CHP’nin vizyonunada uymayan bazı saplantılarının olduğunu gördük.
AKP’ye ve şimdinin Cumhurbaşkanı Recep ERDOĞAN karşısında,
Etkili bir muhalefet yapamadığını, tesirsiz kaldığını biliyoruz ama
Gerektiği zamanlarda, Muhalefet Lideri olarak,
Yargı’ya ve Anayasa Mahkemesine Başvuruda bulunmadığını,
Ya da bulunmak istemediğini görüyoruz.
Hatta bilerek, ya da bilmeyerek,
AKP’ye ve Şimdinin de Cumhurbaşkanı Recep Tayyip ERDOĞAN’a bir şekilde yardımcı olduğunu,
Türkiye’de sonuçta rejimin değişmesine,
Bir şekilde vesile olduğu da, söylenebilir.
11)Bu gibi konularda, aşağıdaki örnekler verilebilir.
Cumhurbaşkanlığı seçiminde,
Muhalefet Partisi Lideri olarak, MHP ile ortak çatı Adayının belirlenmesinde;
Halkımızın tanımadığı, ya da çok az tanıdığı,
Oy olarak ta bir karşılığı olmayan, İslam Konferansı Başkanlığı yapmış olan Prof. Dr. Ekmeleddin İHSANOĞLU’nu Aday göstermeleri,
Ve CHP Teşkilatlarının da karşı çıkmalarına rağmen;
Ekmeleddin İHSANOĞLU konusunda, niye bu kadar ısrarcı olduğu,
Anlaşılır gibi değil!...
Eğer birden fazla Adayın çıkmasına müsaade edilseydi,
Birinci turda kıran kırana bir mücadele olur,
Cumhurbaşkanı’nın ikinci turda seçilmesi daha sağlıklı olurdu.
Eğer Deniz BAYKAL, Cumhurbaşkanlığına Aday gösterilseydi;
Toplumun her kesiminden oy alır,
Birinci turda rahatlıkla Cumhurbaşkanı seçilebilirdi.
Ve bu günlere de gelinmezdi!...
Ama maalesef bu gibi yollara başvurulmadı!
 Başvurulmak ta istenmedi!..
Cumhurbaşkanı seçilebilir ve bu günlere gelinmezdi!...
Sonuçta kazanan hep, şimdinin Cumhurbaşkanı Recep Tayyip ERDOĞAN oluyor.
Recep Tayyip ERDOĞAN’ın, hep kazanma ve iktidarda kalma konusunda çok çaba harcadığını,
Ve bütün imkânlardan yararlandığını, biliyoruz.
Ama Muhalefet Partileri de,
Bir şekilde ona yardımcı oluyorlar…
12)MHP Lideri Devlet BAHÇELİ’nin zor ve önemli zamanlarda hep,
AKP’nin ve şimdinin Cumhurbaşkanı Recep Tayyip ERDOĞAN’nın yanında yer aldığı görüntüsünü,
Yaşanan örneklerden biliyoruz ama
Ekmeleddin İHSANOĞLU konusunda;
Kemal KILIÇDAROĞLU’na da bir yönlendirme olduğu kanaati ağır basıyor.
13)Başkanlık Anayasası’nın Meclis’ten geçemeyeceği ortadaydı.
Böylesi bir zamanda;
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip ERDOĞAN;
Milletvekillerinin dokunulmazlığının kaldırılmasını ortaya attı.
Kemal KILIÇDAROĞLU;
Bütün dokunulmazlıklar kaldırılsın dedi,
Ve bütün itirazlara rağmen, tasarıyı destekleyeceklerini beyan etti.
Sonuçta Anayasa değişikliği tasarısı,
CHP’nin de katkısı ile Meclis’ten geçerek yasalaştı.
Ama bütün dokunulmazlıklar kaldırılmadı.
İlk uygulama olarak;
HDP’li bazı Milletvekilleri, tutuklanarak cezaevine konuldu,
FETÖ yanlısı olanlar da, işin ucu kendilerine de gelecek korkusuyla evet oyu vermiş olmalılar ki;
Başkanlık Sistemine yol veren Anayasa,
Referanduma kalmış oldu.
Gerisi malûm…
14)CHP Lideri Kemal KILIÇDAROĞLU;
24 Haziran 2018 Erken Seçiminde, seçim güvenliğinin sağlanması,
Bu konuda Halkımızın endişelerini de gidermesi bakımından şöyle demişti:
Seçim için, bir sistem kurduk.
Seçim güvenliği konusunda, gerekli önlemleri aldık.
Hiçbir vatandaşımızın bu konuda bir endişesi olmasın.
Oyların çalınmasına müsaade etmeyeceğiz.
Herkes bu konuda çok umutlanmıştı…
Ama seçim günü ve seçimden sonraki günlerde;
CHP Yönetimi;
İktidarın ortaya koyduğu ve basınımıza da yansıdığı şekliyle şaibelerle dolu seçim sonuçları konusunda,
Bizim ortaya çıkardığımız sonuçlar,
Islak imzalarla işte ortada, diyemedi.
Bu nokta da kazanacağına kesin gözüyle bakılan Muharrem İNCE’eye,
Eline bir A4 kâğıdını dolduracak kadar, seçim sonuçları içeren bir bilgi sunulamadığından,
HALKIMIMIZ da uyanan umutlar sönmüş,
 İNCE’ye verilen oylar da, yerini bulmamıştır.
Bilerek, ya da bilmeyerek yapılan bu gibi yanlışların bir bedeli olmalı!
Ve Kemal KILIÇDAROĞLU’nun Genel Başkanlığı bırakması,
Yerine de Muharrem İNCE, ya da bir başkasının geçmesi lazım.
İşlerin düzelmesini isterken;
İşe önce Muhalefet’ten başlamak lazım.
15)AKP, iktidara geldiği, 3 Kasım 2002 seçimi dahil,
Günümüze kadar yapılan bütün seçimlerde;
Seçim güvenliği gibi sorunların yaşandığı,
Mükerrer oy kullanıldığı,
Ya da oyların çalındığı gibi iddialar, şaibeler, hep olmuştur.
Üstelik Muhalefet Partileri de,
Bir şekilde AKP’nin ve o’nun fiili Lideri konumundaki Recep Tayyip ERDOĞAN’ın değirmenine şu taşıyorlarsa;
Ortada detaylarını tam bilmediğimiz,
Çok ciddi bir durum var demektir.
Bu da, zorlama ile Yasama-Yürütme-Yargı bağımsızlığına dayalı,
Parlamenter sistemin yerine;
Tek kişinin hükümranlığına dayalı,
Başkanlık Sistemi’ne geçilmiş olmasıdır!...
16)Bu kadar planlı, bu kadar organizeli işleri;
Bir Siyasi İktidarın tek başına yapması, çok zor,
Hatta imkânsız gibi bir şey!?..
Aşağıda vereceğim birkaç örnekle
Konuyu biraz daha açmak,
Başkanlığa giden yolda;
Farkına varmadan, daha önceleri Mecliste kabul edilen bazı kritik yasalarına değineceğiz.
CİAE TÜRKİYE MASASI ŞEFİ PAUL BERNARD HANSE’NİN WASHİNGTON’A GÖNDERDİĞİ RAPOR
Bu konuya daha önceleri değinmiştim.
Çok önemli olduğu için, hatırlatmak babından, şimdi tekrar özetliyorum
2006 Yılında,
Paul Bernard HANSE;
Başkanlık Sistemi’ne geçiş konusunda,
Washington’a yazdığı raporda şöyle diyor:
Çok önemli bir konuya tekrar değinmek istiyorum.
Türkiye Cumhuriyetini kuranlar;
Kontrol Mekanizmasını öyle sağlam kurmuşlar ki,
Hükümeti ikna etseniz;
Meclis’i ikna edemiyorsunuz.
Meclis’i ikna etseniz;
Yargı’yı ikna edemiyorsunuz.
Yargı’yı ikna etseniz;
Türk Silahlı Kuvvetleri TSK’yı ikna edemiyorsunuz.
Eğer Amerika’nın menfaati Türkiye’nin Eyaletler Sistemi’ne geçmesinde ise;
O zaman,
Bütün yetkilerin tek kişide toplanması lâzım.
Eğer o tek kişi Amerika’nın çıkarlarına hizmet etmede tereddüt ederse;
O tek kişiyi tesirsiz hale getirmek,
Amerika için sorun olmaz.
CUMHURBAŞKANI RECEP TAYYİP ERDOĞAN’IN EYALETLER SİSTEMİNİ ÖVEN, ÖZENDİREN SÖZLERİ.
 Tarihinde yayına koyduğum makalenin başında,
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip ERDOĞAN’ın;
Eyaletler Sistemi’ni öven, özendiren sözlerini, görüşlerini, izleyebilirsiniz.
Aslında Türkiye’nin de Eyaletler Sistemi’ne geçmesinden korkmaması gerektiğini de vurgulayan bu sözler;
Eski Anayasa’mıza göre suçtur.
Bu husus, Milletvekili, Bakanlar, Başbakanlar ve Cumhurbaşkanlarının da,
Meclis’de ki yemin törenin de var.
Bu yeminler;
Vatan’ın ve Millet’in bölünmez bütünlüğünü koruyacağıma ile başlıyor ve devam ediyor,
Nihayetinde namusum ve şerefim üzerine ant içerim ile bitiyor.
Eyaletler Sistemi’nin mahsurlarını, Türkiye açısından şöyle bir örnekle izah edebiliriz:
PKK Terör Örgütünü kim kurdu?,Amerika!
Kimler destekliyor?, Amerika ve bölgemizde çıkar hesapları olan Emperyalist Devletler!
Peki, 30 yılı aşkın bir süreden beri,
Mücadele ettiğimiz halde, niye kökünü kazıyamıyoruz?
Bölgemizde çıkarı ve gözü olan, Emperyalist Devletler;
Her açıdan PKK’yı koruyup, kolladıkları için,
Kökünü bir türlü kazıyıp, atamıyoruz!
PKK’’nın açılımı ise şöyle:
Partiya  Krakene Kürdistan,
Kürdistan İşçi  Partisi.
Terör Örgütünün, işçi ile ne ilgisi, ne alakası var?
Adı Parti işte!...
HDP’nin Kongrelerinde,
Kongre salonunda, Türk Bayrağı olmuyor,
PKK Terör Örgütü’nün hapisteki Lideri Abdullah ÖCALAN’ın, posterleri asılıyor,
Açılışta İstiklal Marşı da okunmuyor!
Eğer Eyalet Sistemi’ne geçilse;
Aradan çok geçmeden, ayrı bir Devlet kurmak isterler.
Çünkü böylesi bir amaç,
PKK’yı kuran ve o’nun siyasi kanadı HDP’nin de istediği bir şey.
Bunlar hep; danışıklı dövüş!...
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip ERDOĞAN;
Reklam Panolarında;
SIKLIKLA,
Tek Vatan, Tek Millet, Tek Bayrak diyor ama
Bu sözler aslında seçmene selam niteliğindedir.
Eğer Türkiye Eyaletler Sistemine bir geçse;
Ortada, ne tek Vatan, ne tek Millet, ne de tek Bayrak kalır?
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip ERDOĞAN’IN
Eyaletler Sistemini öven ve özendiren sözleri ile
Burada Paul Bernard Hanse’nin, Türkiye için ön gördüğü Sistem arasında,
Büyük bir benzerlik var.
Paul Bernard  Hanse’nin Türkiye için Amerika’ya önerisi var,
Recep Tayyip ERDOĞAN da,
Buna uygun ortamı hazırlamaya çalışıyor.
Aslında böylesi bir benzerliğe de şaşmamak lazım.
Zira, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip ERDOĞAN;
Geçmişte,
Biz Büyük Ortadoğu Projesi BOP’un Eş Başkanlarından biriyiz diye,
Defalarca söylemiştir.
BOP, Türkiye’nin de bölünüp-parçalanmasını ön gören, bir Amerikan yapımı bir Projedir.
Zaten BOP Eş Başkanlarından biriyiz ifadesi ile
Bir görevli olduğunu kabul ediyor zaten!
Şimdi gelinen noktada,
BOP Eş Başkanı, sözünü tekrar eder mi?
Bu konuda, bir şey söyleyemeyiz.
Eğer bir Devletin Başbakanı, ya da Cumhurbaşkanı,
İktidar olurken;
Yabancı bir Devlete, ya da Devletlere;
Türkiye konusunda, bazı vaatlerde bulunursa,
Ve bir süre sonra verdiği sözleri yerine getirmezse,
Ya da artık sizinle çalışmak istemiyorum derse;
Hem kendisinin önüne, hem de mensubu olduğu ülkenin önüne,
Kolay kolay kalkamayacağı bir fatura koyarlar.
Ben bu gün geldiğimiz nokta da,
Böylesi bir durum olduğunu da, düşünüyorum.
ÖNCEKİ ADI İLE KAÇAK SARAY,
GÜNÜMÜZDE Kİ ADI İLE CUMHURBAŞKANLIĞI KÜLLİYESİ’NİN;
BAŞKANLIK SİSTEMİ İÇİN YAPILDIĞINI,
KİMSE TAHMİN EDEMEDİ…
Bazıları, 1000 oda, bazıları 1250 gibi değişik iddialarda bulunurken;
Böylesi büyük ve kapsamlı, aynı zamanda çok para harcanan bu yapının,
Planlaması olmadığı, bütçeden para ayrılmadığı,
Harcamaların keyfi olduğu tartışılırken;
Kimse bu günkü Başkanlık Sistemi için inşa edildiğini,
Bilmiyordu,
 Ya da fark edemedi!...
Türkiye Basın Konseyi Başkanı,
Eski CHP Milletvekili Memduh EKŞI de,
Bir Televizyon Programında bu konuya değiniyor,
Ve şöyle devam ediyordu,
Demek ki;
Recep Tayyip ERDOĞAN;
Milletvekili olmayı,
Başbakan ve Cumhurbaşkanı olmayı,
Başkan olmayı,
Yıllar öncesinden kafasına koymuş!..
 Gelinen noktada kimsenin kendisine engelo olamayacağını düşünmüş olmalı ki,
Bütün eleştirileri, nazarı itibara almayıp,
Yapımına ve donatılmasına devam edilmiş,
Yeni Anayasa ve Başkanlık Sistemi’nin de bir şekilde uygulamaya sokulması ile
Bu Saraya oturmuştur…
 Çankaya Köşkü yerine,
Böylesi bir Mekan değişikliği ile
29 Ekim 1923’te Mustafa Kemal ATATÜRK’le başlayan,
Türkiye Cumhuriyeti döneminin bittiğine,
Vurgu yapılmak istendiği de,
Düşünülebilir!...
İTHAL BAŞKANLIK SİSTEMİ
Eğer web sitede, baştan geriye doğru giderseniz,
Bundan 3 önceki yayında;
Televizyon Programcısı Banu AVAR’ın İTHAL BAŞKANLIK adını taşıyan videobandını, görürsünüz.
Banu AVAR;
Özellikle Az Gelişmiş, ya da Gelişmekte Olan Ülkelerdeki Başkanlık Sisteminin,
Amerika Birleşik Devletleri çıkışlı olduğuna, dikkat çekiyor.
Netice itibarı ile
Bizdeki Başkanlık Sisteminin de,
Bir ABD talebi olduğuna, vurgu yapıyor.
Eğer bütün iç sorunlarını çözmüş,
Bilim ve teknolojide ve hayatın bütün alanlarında büyük aşamalar yapmış,
Almanya, İngiltere, Fransa, Amerika, Rusya, Japonya ve ÇİN gibi bir Dünya Devleti olmak,
Ve bu yüzden dışarıya açılma gereği duyar hale gelmek için;
Öncelikle okuma, araştırma ve sorgulama alışkanlığını,
Milletçe öğrenmemiz,
Önümüze konan tuzaklara düşmememiz lazım!...
MHP LİDERİ DEVLET BAHÇELİ’NİN;
BAŞKANLIK SİSTEMİ HAKKINDA;
YILLAR İTİBARIYLE SÖYLEDİKLERİ…
MHP Lideri Devlet BAHÇELİ,
AKP’nin iktidara geldiği, 3 Kasım 2002 öncesinden başlayarak,
Günümüze gelinceye kadar,
Türk Siyasi Hayatı’nda üstlendiği görev, ya da rol, çok önemli
Nedenlerini de tam bilemiyoruz!...
Fikir jimnastiği olması ve bilgilenmek açısından;
İnternette de, rahatça ulaşabileceğiniz,
Videobandını da,  izlemek lazım.
Devlet BAHÇELİ ve şimdinin Cumhurbaşkanı Recep Tayyip ERDOĞAN;
Siyaseten ayrı cephelerde olmasına,
Bu yüzden geçmişte, eleştirinin ötesinde,
Birbirlerine söylemediklerini bırakmayan,
Bu 2 Liderin,
Şimdi siyaseten bir araya gelmeleri çok ilginç,
Ve akıllarda çok soru işaretleri var.
Devlet BAHÇELİ’nin geçmişte ki söylemlerini içeren videobandını,
 Makalenin sonun da,
Ayrı bir sayfa içinde izleyebilirsiniz.
Alevi Yazar Rıza ZELYURT,
Bir Makalesinde, Devlet BAHÇELİ’nin;
Başkanlık Sistemi’ne desteğini,
Recep Tayyip ERDOĞAN’a bir siyasi tuzak olarak değerlendiriyordu.
Bu konuda da, bir şey, söyleyemiyoruz.
GEÇMİŞTE SİYASETEN RECEP TAYYİP ERDOĞAN’A KARŞI OLAN;
ŞİMDİ ONUN YANINDA YER ALAN,
DİĞER ESKİ SİYASİ PARTİ GENEL BAŞKANLARI…
Devlet BAHÇELİ’ye, özel durumu nedeniyle yukarıda, ayrı değindik.
Devlet BAHÇELİ, hala MHP’nin genel Başkanı.
Ben burada Cumhurbaşkanı Recep Tayyip ERDOĞAN’ın yanında yer alan,
Diğer Parti Genel Bşkanları için, bir şeyler söylemek istiyorum
1))Demokrat Parti eski Genel Başkanlarından Süleyman SOYLU.
Genel Başkan iken;
Recep Tayyip ERDOĞAN için, ağzına geleni söylüyordu.
Hatta son Kongrede konuşması esnasında şöyle diyordu:
Tayyip;benden kork, kork!...
Sonra ne olduysa oldu, şimdinin Cumhurbaşkanı, Recep Tayyip ERDOĞAN’ın yanında yer aldı ve en gözde Adamlarından biri oldu.
Şimdi 2.defa, İç İşleri Bakanı
2)HAS PARTİ eski Genel Başkanı Prof. Dr. Numan KURTULMUŞ.
Bu da, şimdinin Cumhurbaşkanı Recep Tayyip ERDOĞAN’a ağır eleştiriler yönelten Parti Genel Başkanlarından biriydi.
Numan KURTULMUŞ’ta nihayetinde,
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip ERDOĞAN’ın yanında yer aldı.
3)Büyük Birlik Partisi Genel Başkanı Mustafa DESTİCİ.
Siyaseten Türk Milliyetçiliği  felsefesine inanan, bir Parti.
Dolayısıyla siyaseten, ayrı cephede yer almasına rağmen,
Recep Tayyip ERDOĞAN’ın Listesinden Milletvekili seçildi.
Siyaseten de, RECEP Tayyip ERDOĞAN’ın yanın da yer alıyor.
Bu ve buna benzer örnekler,
Ya da, siyasetçilerin söylediklerinin tersini yapmaları;
İnsanların siyasetçilere güvenini azaltıyor.
Bu gibi konularda, Mevlana’nın şu sözünü hatırlatmak lazım:
Ya Dediğin Gibi Ol,
 Ya da Olduğun Gibi Görün!...
Halkımızın Siyasetçilere olan güvenini azaltıyor.
BİR REJİMİN ADI NE OLURSA OLDUN;
ÖNCELİKLE DENETLENEBİLİR,
HESAP VERİLEBİLİR  OLMASI LAZIM!...
16 Yıldan beri Türkiye’yi idare etmekte olan AKP Yönetimi ile ilgili yaşadığımız sorunlar;
Bu gibi hususlardan kaynaklanıyor.
4 Ekim 2018 Perşembe, SÖZCÜ
Abdülaziz’den şok rapor.
Bu haberde;
Sözde Sayıştay’ın kurucusu’nun Sultan Abdülaziz olduğu gerekçesiyle;
Salona,
Abdülaziz’in resmini koymuşlar!
Bu Sayıştay, Osmanlı Dönemi’nin Sayıştay’ı değil!
Mustafa Kemal ATATÜRK’ün Kurduğu Sayıştay değil mi?
Niye ATATÜRK’ün resmi yok?
Bura da çok önemli bir haber şu:
Sarayın 1 yıllık masrafı 658 Miilyon TL. olmuş!
Mutfak masrafı, sadece 2, 6 Milyon TL.
Diğer önemli rakamsal bilgileri Gazeteden okuyabilirsiniz.
Yapılan çok yanlış işler var.
Bura da hazine’nin içinin nasıl boşaltılığının ve ekonominin nasıl, çöktüğünün, önemli ip uçları var.
Tasarruf tedbirlerine uyulmadığı da orta a!
Bu gibi sorunlardan,
İşlerin iyi gitmediği anlaşılıyor!...
TÜRKİYE’NİN GELDİĞİ NOKTADA;
YENİ ANAYASA VE BAŞKANLIK SİSTEMİ’NİN ÇÖZÜM OLMADIĞI, OLMAYACAĞI ANLAŞILDIĞI,
ÜSTELİK YENİ SORUNLAR YARATTIĞI GÖRÜLDÜĞÜNDEN,
MECLİS’İN BİR DURUM DEĞERLENDİRMESİ YAPMASI GEREKİYOR…
Eğer maksat,
İllaki Başkanlık Sistemi ise;
Niye Amerika’da ki gibi değil!?...
Kontrol edilemeyen, denetlenemeyen bir sistemle, bir yere varılamaz!
Öncelikle Cumhurbaşkanı’nın Partisi ile ilişkisini kesmesi ve tarafsız konuma geçmesinde,
Büyük bir yarar var.
TARİHTEN DERS ALMAK:
16 YILDIZ, NEYİ İFADE EDİYOR?
BİZDEN ÖNCEKİ 15 TÜRK İMPARATIORLUĞU NASIL KURULDU,?
NASIL YIKILDI?...
Bu konuya, bu güne kadar, çok değindim,
Kısaca tekrar, bazı konulara vurgu yapmak istiyorum.
Cumhurbaşkanlığı Forsundaki 16 Yıldız’dan 15’i
Bizden önce Tarihte kurulup, yıkılmış olan 15 büyük Türk Devletini, yada Türk İmparatorluklarını sembolize ediyor.
16. Yıldız ise;
Türkiye Cumhuriyeti’dir.
Ne yazık ki,
Dağılmış olan Osmanlı İmparatorluğu’nun küllerinden;
Büyük yokluk ve imkânsızlıklara rağmen,
Mustafa Kemal ATATÜRK ve Silah Arkadaşlarının öncülüğünde kurulan,
Çağdaş temellere oturtulan ve bu günlere gelinen, Türkiye Cumhuriyeti’ni de,
Ne hallere getirdik?
Bunu da, yaşayarak görüyoruz!.
Ben, bu zor günleri de, geride bırakacağımızı düşünüyorum.
Bu  zor günleri anlamak açısından;
Bizden önce kurulup, yıkılan 15 büyük Türk Devleti, ya da Türk İmparatorluğunun,
Nasıl kurulup, nasıl yıkıldıklarını anlamadan,
Bu gün geldiğimiz noktayı anlayamayız.
Bu noktada Psikologlara, Sosyologlara, Tarihçilere, Genetik uzmanlarına,
Önemli görevler düşüyor.
En azından, yandaş olmadığını bildiğimiz, birkaç Televizyonnun bu gibi konuları,
Yayınlarında, inceleme altına almaları lazım
Bu gibi konulara yazılarımda,
Bundan sonrasında, ben de yer vermeye çalışacağım.
Burada vurgulamak istediğim, bazı önemli konular şunlar:
1)Babadan; oğla, anadan; kızına aktarılan,
Kültür yapımızı, alışkanlıklarımızı,
Genetik yapımızı, zaaflarımızı göz önünde bulundurmadan,
Ne geçmişte yaşananları,
Ne de bu gün içinde bulunduğumuz zor durumu anlayamayız!,
Atılım, ya da sıçrayış yapamayız.
NİÇİN OLMAMIZ GEREKEN YERDE DEĞİLİZ?
Başlığını taşıyan, kapsamlı analiz yazısını,
Web Sitemden bulup, okumadınızsa,
Okumanızı öneririm.
2)Bizim insanımız da, her meslekte, her kademede;
Yönetici olmak, idareci olmak,
Bir İşin Başı, yada Bir İşin Başında Olmak,
Nerdeyse vazgeçilmez bir tutku, bir özelliktir.
Türk Milleti olarak,
Genlerimizde idarecilik olması;
Yadırganacak bir şey değildir aslında!...
Ama bir bardağı düşünün;
Bardak su ile dolmadan taşmaz!
Bir insanın faydalı olması, faydalı işler yapması için de;
İşinde belli ve gerekli eğitimi alması,
Belli bir tecrübeye ulaşması,
Belli bir olgunluğa erişmesi gerekir ki;
Bardağın taşması misalinde olduğu gibi,
Başkalarına faydalı olsun!.
3)Bazıları, Akıl yaşta değil, Başta diyebilir!
Fatih İstanbul’u aldığında, kaç yaşındaydı diye sorabilir?
Fatih, ana ve babadan gelen üstün genetik özellikler nedeni ile
Ayrıca Padişah çocuğu olması dolayısıyla,
Eğitim olarak ta, başkalarının göremediği,
En iyi hocalardan aldığı eğitimi,
Ve Allah vergisini de ilave ederseniz;
Burada şaşılacak bir şey yok aslında!
Fatih Sultan Mehmet, Mustafa Kemal ATATÜRK, Timur,Cengiz Han,
Bunlar dahi insanlar.
Belki de ilahi bir maksatla,
Tanrı’nın ön gördüğü bir planın parçası olarak,
Yaratılmış, gönderilmiş insanlar olabilir.
Normal hayat ile bu gibi istisnaları karıştırmamak,
Böylesi mukayeseler yapmamak lazım.
4)Değiştirme merakı.
Bu konu da, önemli zaaflarımızdan biri.
Bizdeki çoğu Yönetici,
Kendisi yeni ve güzel şeyler yapacakları yerde,
Çoğu zaman işe;
Başkalarının yaptığını yıkmak, ya da şeklini değiştirmekle başlıyor.
Bu yüzden eskiye ait yapılan önemli işleri,
Önemli yapıları, maalesef koruyamıyoruz.
Böylesi bir husus;
Aslında bizden önce yaşamış önemli insanları ve yaptıklarını da,
Gerekli ve yeterli saygıyı göstermiyoruz,
Skiye ait önekleri,
Gelecek kuşaklara aktarmada sorunlar yaşıyouz.
Ben Almanya’da gördüm;
1700’lü yıllarda yapılmış ahşap evler var ama
Hepsi bakımlı, hepsi güzel.
Örneğin Paris’te eski kente kimse dokunmamış,
Sonra gelenler, yeni bir şeyler yapmışlar.
Bizlerin de böyle olması lazım.
Örneğin Ankara’da eski Gençlik Parkı vardı,
Sonraki Belediye Başkanı Melih GÖKÇEK zamanın da,
Çoğu yerler yıkılıp, sözde modernleşmek adına,
Bambaşka bir hale sokuldu.
Bence önceki güzeldi
Sanki Ankara’da başka bir yer kalmamış ta, Eskinişn şekli bozuluyor!
Bu gibi gereksiz değişiklikle,
Geçmişe ve onları yapanlara da saygısızlıktır aslında.
5)Gereksiz yere;
Otobüs duraklarının yeri değişir;
Yenisinin yerini buluncaya ve alışıncaya kadar, epeyce zaman harcarsınız.
Yeni gelen de, çok geçmeden, kendine göre değişiklik yapar,
Yine öğreninceye ve alışıncaya kjadar, epeyce zaman geçer.
Cadde ve sokak isimlerini değiştirirsiniz;
Böylece eski bilgilere ve eski yerleşim yeri isimlerine ulaşmakta zorlanırsınız,
Her şey arab saçına döner.
Eğer Yöneticiler işinin ehli değilse ve konularında yeterli eğitimi de almamışlarsa,
Bu gibi gereksiz değişiklikler,
Bir problem halini alıyor.
6) Halkımız da duygusal olduğundan,
Okuma araştırma merakı da yeterli düzeyde olmadığından,
Süreç bu şekilde devam ediyor,
Bizleri bölüp-parçalamak isteyen emperyalist güçler de;
Bizim bu gibi zaaflarımızdan maalesef yararlanıyorlar.
Bu yüzden Mehter Takımı gibi yürürken,
Selam vermek ihtiyacıyla,
Yürürken biraz duraklayıp, sağdaki ve soldaki seyircilere selam vermek gibi
Şeylerle uğraşmak zorunda kalıyoruz maalesef!
HALKIN ŞEKER FABRİKALARI, HALKIN KÂĞIT FABRIKALARI,
Cumhuriyet’in kuruluşundan bu yana,
Ekonomimize, sanayimizin kalkınmasına, işsizliğin önlenmesine büyük katkıları olan,
Şeker Fabrikaları,
Kağıt fabrikaları,
Çimento fabrikaları,
Elektrik Santralleri ve daha birçok fabrika,
Özelleştirme kapsamın da elden çıkarıldı.
Burada borç aldığımız İMF ve başka kuruluşların ve ilişki içerisinde olduğumuz başta Amerika gibi büyük Devletlerin de önerileri doğrultusunda,
Ekonomik olarak ta çöküntü yaşadığımız bu günlere geldik.
Bu gibi konulara, başta Muhalefet Partileri olmak üzere,
Sendikalar ve Meslek Kuruluşları ve bazı Gazete ve Yazarlar olarak ta, çok karşı çıkıldı ama
İktidar, bildiği yolda yürümeye devam etti.
Benim önerim şudur.
Halkımız, kendi arasında örgütlenir ve ortaklık şeklinde,
Hisse Payayı esasına göre bir araya gelir ve
Örnek bir Şeker Fabrikası,
Örnek bir Kağıt Fabrikası kurup, işletebilir.
Ben yakın zaman da kurulup, üretime başlayan,
TORKU ismi ile güzel ve kaliteli yiyecek-içecek ürettiğini görüyorum.
Böylesi bir yapılanma,
Çoğu alanlarda, yaygın hale getirilmeli!
HALKIN EĞİTİM KURUMLARI
Günümüzde, Eğitim de de kalite düştü
Dayatmalar yüzünden de varlıklı Aileler, çocuklarını,
Yabancı bir Ülkede okutmak ve oralara yerleşmek zorunda kalıyorlar ya;
Eğer Eğitimciler ve Halkımız da bir araya gelir ve bir araştırma ve planlama ile
Gelişmiş Ülkelerdekine benzer paralı ama kaliteli,
Ve ortaklık şeklinde,
Herkesin okuyabileceği okulların açılmasına vesile olurlarsa,
Yararlı olur diye düşünüyorum.
KÖY Enstitülerini de bu formatta yeniden ve daha gelişmiş haliyle
Türkiye’ye yeniden kazandırabiliriz.
Bu gibi konulara Muhalefet Partilerin de destek olmaları halinde,
İş daha da kolaylaşır.
Eğer Televizyon Kanalları bana ekranlarını açarlarsa;
Başta enerji sorununun nasıl halledilebileceği,
Enerji birim fiyatlarının nasıl düşürülebileceği husun daki teknik bilkgileri de,
Halkımıza aktarmak isterim.
Saygılarımla.
16 Ekim 2018 Salı.
                                                     Makine Yüksek Mühendisi Ahmet YALVAÇ
                                                               Enerji Uzmanı – Gazeteci Yazar

WEB      : ahmetyalvac1946.blogspot.com

Gazete Manşetleri:
1. 14 Ekim 2018 Pazar,BirGün,
2. 12 Ekim 2018 Cuma, SÖZCÜ,
3. 29 Eylül 2018 Cumartesi, BirGün,
4. 11 Eylül 2018 Salı, Cumhuriyet,
5. 29 Eylül 2018 Cumartesi SÖZCÜ,
6. 21 Eylül 2018 Cuma, SÖZCÜ,
7. 1 Ekim 2018 Pazartesi, SÖZCÜ,
8. 4 Ekim 2018 Perşembe, SÖZCÜ.