DİBE
VURAN AKP DÖNEMİNDE;
ÖLÜMÜNDEN 81 YIL SONRA,
MUSTAFA KEMAL ATATÜRK’Ü
YENİDEN ANLAMAK…
TARİHTEN DERS ALMAK,
AMERİKA
VE RUSYA’DAN MEDET UMMAK YERİNE;
TÜRKİYE’NİN DE
KENDİ TEKNOLOJİNİ ÜRETEN BİR DÜNYA DEVLETİ OLMASINI HEDEFLEMEK,
VE GELECEĞE UMUTLA BAKMAK!?...
Sevgili Okurlar,
18Yıla yakın bir süredir Türkiye’yi idare
etmekte olan Adalet ve Kalkınma Partisi AKP döneminde,
Siyaseten geldiğimiz,
getirildiğimiz nokta,
İçeride ve dışarıda içinde
bulunduğumuz zor durum;
Türkiye Cumhuriyeti’nin temel değerlerinden,
ATATÜRK İlke ve İnkılâplarından sapmanın bir sonucu, bir parçasıdır.
Dolayısıyla bu gün içinde
bulunduğumuz, böylesi zor durumu;
Başlıkta vurguladığımız
hususları,
Değişik açılardan açarak,
Bu günü anlamaya çalışacağız,
Çözüm konusunda da önerilerde
bulunacağız.
1)28 Aralık 2019 Cumartesi SÖZCÜ
HER ŞEYİ YAPAN SİZ
İHALE BİZE KALDI
Mustafa Kemal ATATÜRK’ün ölümünün
81.yılında;
AKP İktidarı döneminde,
Türkiye’de en çok satan,
Ve 6 Muhalif gazeteden biri olan
SÖZCÜ’nün Yazarlarının başına gelenler.
Yine 6 Muhalif Gazeteden bir
olan,
Cumhuriyet Gazetesi’nin kaç yazarı, çizeri de hapse
atıldı,
YENİÇAĞ Gazetesinden Yavuz Selim DEMİRAĞ,
AYDINLIK’tan başka Muhalif Yazar
Sebahattin ÖNKİBAR da ölesiye dövülmüştü.
Türkiye’de Muhalif Gazeteci,
Yazar ya da Televizyoncu olmak, her geçen gün zorlaşıyor.
1-TÜRKİYE CUMHURİYETİ’NİN
KURUCUSU MUSTAFA KEMAL ATATÜRK’E DUYULAN SEVGİNİN;
HER GEÇEN GÜN,
DAHADA ARTTIĞINI GÖRÜYORUZ.
Artarak devam eden bu saygı ve
sevgiden de;
Türkiye Cumhuriyeti’nin Kuruluş
Felsefesinin;
HALKIIMIZIN hafızasında yer
ettiğini,
Ve HALKIMIZIN artık uyanmaya
başladığını görüyoruz.
Böylesi bir husus;
Zor bir dönemden geçtiğimiz
günümüz Türkiye’sinde,
Bizleri gelecek adına mutlu
ediyor,
Ve bu zor günlerinde geride
kalacağı yönünde,
Bizlerin umudunu artırıyor.
Ölümünün 81.yılında,
Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu
Mustafa Kemal ATATÜRK’ü ve O’nun Silah Arkadaşlarını,
Rahmetle, minnetle anıyoruz.
Bu konuda şu hususlara vurgu
yapmamız gerekiyor:
1)11Kasım 2019 Pazartesi YENİÇAĞ
İŞTE BURADAYIZ.
Mustafa Kemal ATATÜRK’ün ölüm yıl
dönümünde,
Milli Bayramlarımızda,
Her sınıftan Vatandaşlarımızın,
Anıtkabire koşmasını,
Anıtkabiri içeride ve dışarıda
tıklım tıklım doldurmasını,
Kalabalığın yollara taşmasını,
HALKIMIZIN coşkusunu,
YENİÇAĞ Gazetesi, böylesi bir
manşetle vermek istemiş…
İşte buradayız vurgusu ile
Bir taraftan,
Sürekli artan Mustafa Kemal ATATÜRK
sevgisini ortaya koyuyor,
Cumhuriyet’in kazanımlarına, inanç
ve bağlılığa işaret ediyor,
Parlamenter demokrasiye duyulan
özlemi ortaya koyuyor,
Diğer taraftan da,
Ülkemizin gidişatından memnun olmadıkları
yönünde,
AKP’ye mesaj niteliğinde bir gönderme
yaptığı da anlaşılıyor
2)Normal anma günlerinin dışında,
Örneğin bir miting yapılacağında,
Çoğu kez, önce ANITKABİR’e
gidiliyor ve saygı duruşunda bulunuluyor.
Ya da Derneklerin ve Siyasi
Partilerin;
Kongrelerinden önce, ya da göreve
gelen yeni Yönetimler,
Önce ANITKABİR’i ziyaret edip,
Özel deftere,
Ziyaretle ilgili bir şeyler
yazıp, imzalıyorlar.
3)Son zamanlarda Anıtkabir’i ziyaret edenlerin
sayısındaki müthiş artışın nedenlerinden biri de şu:
AKP’nin son döneminde, ekonominin
dibe vurması,
Geçim şartlarının zorlaşması,
İşsizliğin artması,
Başımıza büyük dertler açan ve
açacak olduğu da anlaşılan Suriyeliler,
Ve diğer sığınmacılar sorunu,
Neticede siyaseten yapılan
yanlışlıkların, herkesi olumsuz etkilemesinden dolayı;
AKP’ye oy verenlerin de,
Anıtkabir’e koştukları anlaşılıyor.
4)HALKIMIZDAKİ böylesi bir tavır
değişikliğini,
Kırpa kırpa 13 Bin küsur farka
indiren, başkaca bir sorun bulamayınca da;
AKP Genel Başkanı ve
Cumhurbaşkanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan,
Bu kadar az bir farkla, İstanbul
idare edilemez deyince de,
Seçim siyaseten iptal edildi ve tekrar
yapılan İstanbul Büyük Şehir Belediye Başkanlığı seçiminde,
İstanbul HALKI inadına, Muhalefet
Adayı Ekrem İMAMOĞLU’nu, destekleyip;
806 Bin küsur oy farkı ile
kazandırmasında da gördük…
Halkımızdaki bu aydınlanma ve bu
uyanış;
Türkiye’nin geleceği açısından çok önemli.
5)CHP+İYİ PARTİ birlikteliğinin
oluşturduğu MİLLET İTTİFAKI’nın,
31 Mart 2019 Yerel seçimlerinde
ve tekrarlanan İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı seçiminde;
Başta Ankara, İstanbul, İzmir,
Adana, Mersin, Antalya olmak üzere kazandığı Büyükşehir Belediye Başkanlıkları
ve diğer Belediyeler;
Türkiye’nin yeniden Parlamenter
Demokrasiye geçmesi açısından, büyük bir fırsat yarattı.
Eğer Muhalefet İttifakının kazandığı
belediyeler;
Verecekleri hizmet yoluyla
Halkımızın yaşamlarını kolaylaştırırlarsa,
Ellerindeki büyük parasal
potansiyeli, iyi kullanırlarsa,
Yapılan faydalı işlerin
karşılığını,
CHP ve İYİ PARTİ;
Yapılacak bir normal, ya da erken
bir seçimde, mutlaka görür.
Yok eğer bu fırsat iyi değerlendirilmezse,
ÜLKEMİZ adına çok yazık olur.
6)Ankara’da Mansur YAVAŞ,
iSTANBUL’da Ekrem İMAMOĞLU’nun, bazı konularda önemli hizmetler verdiğini
söyleyebiliriz.
Ama ben yeterli görmüyorum. En
azından şunu söyleyebilirim:
Mansur YAVAŞ ve Ekrem
İMAMOĞLU’nun, üst yönetiminin, en azından bir kısmının;
Yeterli olmadığını, hatta sabote
ettiklerini düşünüyorum…
7)Bu hususa, bundan önce
yayınlanan Makalede de yer verdim.
Eğer 16.sıradaki CHP Lideri Kemal
KILIÇDAROĞLU ve İYİ PARTİ Lideri Meral AKŞENER’in Dikkatlerine başlığını taşıyan
bölümü okursanız;
Bilgilenmeniz açısından, çok
yararlı olur.
KONU ŞU: iklimlerin değişmesi
nedeniyle aniden bastıran yağışlarla oluşan sellerde;
CAN VE MAL KAYBINI, Türkiye
çapında önleyeceğimi söylemiştim,
Ama kimse şu işi yap, Türkiye’yi
şu sorundan kurtar demedi!
Ben Enerji Uzmanı bir Makine
Yüksek Mühendisiyim,
Enerji sorununu Türkiye’de en iyi
bildiğini iddia eden,
Termik Santrallerdeki işletme
sorunlarını, hava kirliliğini de,
Önleyeceğimi, ortadan
kaldıracağımı, yıllardan beri hep söyleyen ve yazan bir kişiyim.
AMA ŞU işi yap diyen yok.
Benim haricimde bu sorunları
bilen de yok, yapacağım diyen de yok….
Türkiye’de adı uzman olan çok
kişi var ama
Almanya, İngiltere, Fransa,
Amerika, Japonya gibi,
Uygulaması iyi olan, tuttuğunu
koparan elemanlar yok.
Bunun sebebi ise
Türkiye’nin yukarı da isimlerini
saydığım Devletlerde olduğu gibi,
Türkiye’nin de kendi teknolojisin
üreten,
Bir Devlet Politikası olmadığından;
Uygulama noksanlığından kaynaklanan
bir sorunla karşı karşıyayız.
Muhalif TV Kanallarında ve birkaç
Muhalif Gazetelerde;
Sorunlar, yapılan yanlış işler
ortaya konuluyor ama
Teknik konularda,
Üretim sorunlarında,
Gençlere iş ve istihdam gibi
konularda,
Eldeki imkânlar çerçevesinde,
neler yapılabileceğine, kimse değinmiyor.
2-SOSYAL MEDYA PAYLAŞIMLARI VE
BAZI ÖNEMLİ NOKTALARA VURGULAR
Burada birilerine bağlı olmak yerine; hayatımızda aklın, bilimin, ATATÜRK ilke ve inkilaplarının, ne kadar önemli olduğuna vurgu yapılıyor.
Bizde birileri yapıyor, sonraki
gelenler ise, maalesef yıkıyor.
Diğer nedenleri ise,
NİÇİN OLMAMIZ GEREKEN YERDE
DEĞİLİZ başlığını taşıyan Makaleden, okumanızı öneririm.,
Bu Makale en çok okunan
yazılarımdan biridir
İlkini 18 Kasım 2011’de, diğerini
ise18 Kasım 2017’de, yeni konularla tekrar yayınladım.
Burada, Türkiye Cumhuriyeti’nin
kurulduğu 23 Nisan 1920’te Türkiye’nin durumunu,
Bu zor şartlara rağmen,
Örneğin daha Kayseri’de elektrik
yokken, ya da yok denecek kadar azken,
Uçak fabrikasının kurulduğunu,
KÖY Enstitüleri’nin, daha birçok
Kurum ve Kuruluşların,
Mustafa Kemal ATATÜRK zamanında yapıldığını
görüyoruz.
Sorun ne kadar çok ve zor olsa
da;
Her şey gelip, Siyasete ve
Siyasetçiye dayanıyor,
HALKIMIZIN alışkanlıklarına ve
Kültür yapısına dayanıyor…
Bu gibi çok önemli konuların
hepsi var,
Suriye ve Suriyeliler konusunda,
her şeyi açıkça söylemeseler de;
HALKIMIZ yukarıdaki yazılanlarla
Siyaseten yapılan yanlış işleri,
görüyor ve anlıyor.
AKP İktidara gelmeden önce;
Komşularımızla bir sorunumuz mu
vardı?
Sayın ERDOĞAN’ın Kardeşim dediği, Suriye
Lideri Beşar ESAD,
Nasıl ESED oldu?
İşte gereksiz kavganın,
gürültünün sonu bu!
Biz Suriye’ye gireceğiz derken,
Suriyeliler bize girdi!
Ticaretimiz kesildi, birde oradan
gelenlerin masrafı!...
Biz Beşar ESAD’ı ve Suriye’yi,
kendi ellerimizle Amerika’nın ve Rusya’nın kucağına attık.
Bundan sonrasında,
Çıkar, çıkarabilirsen Amerika’yı
ve Rusya’yı, Suriye’den!..
LİBYA İLE YAPILAN DENİZ SINIRI ANLAŞMASI; YERİNDE VE DOĞRU BİR KARAR AMA ASKER GÖNDERME İŞİNİ ACELEYE GETİRMEMEK LAZIM BU KONUDA BAZI ENDİŞELERİMİZ VAR…
PEKİ;SURİYE,LÜBNAN,
İSRAİL VE MISIR İLE NİYE BİR MEB ANLAŞMASI YOK!?...
Bu konuda önce, böylesi bir
anlaşmanın faydasına değineceğiz. Sonrasında ise endişelerimizi ortaya koymaya
çalışacağız
1)Bir Ülkenin kara sularından 200
Mil uzaklıktaki alana Münhasır Ekonomik Bölge MEB diyoruz.
Yukarıda ki resimde;
Libya ile Türkiye arasındaki,
Münhasır Ekonomik Bölge MEB sınırı ile
Türkiye’nin Doğu Akdeniz’deki,
Münhasır Ekonomik Bölgesini görüyorsunuz.
Burada dikkat ederseniz,
Libya ile Türkiye arasında ki MEB
alanı,
Doğu Akdeniz’i ikiye bölüyor.
Bu hat ve bu anlaşma,
Öncelikle YUNANİSTAN’ın işine
gelmiyor.
Zira Ege Adalarının kıta
sahanlığı ve buralardaki yer altı zenginliklerinin paylaşımı sorunu ortaya
çıkıyor,
2)Sonra
bu hattın doğusuna baktığımız da ise;
Türkiye’nin geniş bir alana
yayılmış olan, Münhasır Ekonomik Bölge MEB’ın,
180 Bin
Kilometre Kare gibi geniş bir alana yayıldığını görüyoruz.
3)Burada Güney Kıbrıs Rum
Yönetimi GKRY’nin küçücük mavi alana sıkışmış,
Deniz hâkimiyet alanını da
görüyorsunuz.
Avrupa Birliği, Amerika ve
İsrail;
Doğu Akdeniz’deki yer altı
zenginliklerinde, aslan payını kapmak için;
Yunanistan’ın ve Güney Kıbrıs Rum
Yönetimi GKRY’nin, yanında yer alıyorlar,
GKRY’yi tüm Kıbrıs Adasının
temsilcisi gibi görüyorlar.
AKP döneminde ise,
Milli Kahramanımız, Kıbrıs davamızın
yılmaz savunucusu, KKTC Lideri, rahmetli Rauf DENKTAŞ’ın, yalnız bırakıldığını,
Hatta dışlanıp,
itibarsızlaştırılmaya çalışıldığını görüyoruz.
Eğer Birleşmiş Milletler
Teşkilatı’nın Kıbrıs Özel Temsilcisi Kofi Annan’ın hazırladığı Kıbrıs Planı çerçevesinde,
Rumlarla Türkler bir çatı altında
birleşsinler mi, birleşmesinler mi? Referandumunda,
Eğer Allah Rumları şaşırtıp ta
hayır demeselerdi;
Bu gün, Kıbrıs davamız diye bir
şey kalmazdı,
Kıbrıslı soydaşlarımızı da,
Batı Emperyalizminin kucağına
atmış olurduk!
Bu husus aynı zamanda Türkiye’nin
Doğu Akdeniz’deki çıkarlarına,
Ve Türkiye’nin güvenliğine de,
büyük zarar verirdi.
Bu açıklamalardan sonra, MEB
konusuna kaldığımız yerden devam ediyoruz.
4)Türkiye’nin Doğu Akdeniz’deki MEB
alanı ile
Suriye, Lübnan, İsrail ve Mısır’a da yaklaştığını
ve Denizdeki çıkarların çakıştığını,
Ve bu Devletlerle de, iyi
ilişkilerin başlatılması ve benzer anlaşmaların,
Bu gibi Devletlerle de yapılması
gerekiyor.
Bu gibi konularda ise şu
soruları, sormamız gerekiyor:
5)SURİYE, İSRAİL VE MISIR’DA NİYE
BÜYÜKELÇİMİZ YOK!?
Bu sorunun cevabı şu:
Bilindiği üzere;
Mısır’ın eski Cumhurbaşkanı ve
Müslüman Kardeşlerin Lideri Muhammed Mursi;
Şimdi Yönetimi elinde bulunduran,
Mısır’ın Eski Genel Kurmay Başkanı, şimdinin Cumhurbaşkanı Sisi tarafından,
askeri bir darbe ile görevden alınmış ve hapse atılmıştı…
Ve Muhammed Mursi, bir duruşma
esnasında da, vefat etmişti.
AKP Genel Başkanı ve
Cumhurbaşkanı Sayın Recep Tayyip ERDOĞAN;
Müslüman Kardeşlere ve onun
Lideri Muhammet Mursi’ye ideolojik olarak duyduğu sempati ve yakınlık
sebebiyle;
Sisi’ye karşı…
O’na yönelttiği ağır
eleştirilerden dolayı;
Mısır ile aramız açık,
Karşılıklı olarak, orada ve
burada Büyükelçiler yok,
Ticaretimiz de en alt seviye’de,
Dolayısıyla Mısır’la Akdeniz’de
MEB anlaşmamız da yok!...
6)İsrail’in yayılmacı
politikasını,
Filistin’deki Araplara uyguladığı
baskı ve katliamları tasvip etmemiz de mümkün değil,
AKP öncesinde Türkiye’yi idare
edenler;
İsrail ile mesafeli idiler ama
Karşılıklı çıkarlar bağlamında;
İlişkileri devam ettirmeye
çalışıyorlardı.
Türkiye, özellikle her yıl
Amerika’da gündeme getirilen ve Türkiye’yi uluslar arası camiada, zorda
bırakmayı amaçlayan Ermeni Soykırım Tasarılarında,
Ve Amerika’nın zaman zaman
gündeme getirdiği, silah ambargolarında;
Türkiye, İsrail’in de desteği ile Amerika’daki nüfuzlu
Yahudi Lobisinden hep yararlanıyordu…
Ama şimdi Dünyada tek başımıza
kaldık.
Sayın ERDOĞAN’ın gerilim
politikası yüzünden;
Artık Yahudi Lobisi de İsrail’de
yanımızda yok.
BU YÜZDEN daha önceki yıllarda,
gündeme getirilen,
Türkler 1915’de Ermenilere soy
kırım uyguladı iddiaları;
Yaşanan büyük felaket diye
adlandırılıyor,
Ve işin boyutu ileri aşamaya
taşınmak istenmiyordu.
AMA BU YIL, ÖYLE OLMADI. Tasarı
ABD Senatosu’ndan da geçti.
Bundan sonrasında işimiz zor!...
Bu konuda sadece İsrail değil;
ABD ile de ilişkilerimizin
bozulmasının etkisi var.
Bu hususa ayrıca değineceğiz.
7)Burada İsrail ile
ilişkilerimizin niye bozulduğuna,
Açıklık getirmek istiyorum.
Daha önceki yıllarda AKP Genel
Başkanı ve Cumhurbaşkanı Sayın Recep Tayyip ERDOĞAN’ın;
Seçmene selam niteliğinde,
İsrail ile söz düellosuna
girmesi,
Ağır eleştiriler de bulunması;
Türkiye ile İsrail arasında,
karşılıklı çıkarlara dayalı bir iş birliğinin kurulmasına,
Bir engel teşkil ediyor.
İsviçre’nin Davos kasabasında,
yapılan bir ekonomik toplantıda,
İsrail Cumhurbaşkanlarından Şimon
PERES ile ONE MİNUTE,
Türkçe okunuşu ile van minit, bir
dakika çıkışını ve devamındaki sözlerini hatırlıyorsunuz:
Sizler insan öldürmesini çok iyi
bilirsiniz…
Sonrasında Filistin’e gıda ve
ihtiyaç maddeleri taşıyan İHH gemimiz Mavi Marmara’ya,
AKDENİZ’de uluslar arası sularda,
baskın düzenleyip,
9 Vatandaşımızın İsrailli
komandolar tarafından katledilmesini biliyorsunuz…
Devamında Telaviv Büyükelçimizi
çağırıp,
Bilerek karşılarında alçak
koltuğa oturtmalarını da biliyorsunuz.
Bu gibi olaylardan sonra İsrail
ile ilişkilerimiz zora girdi.
Ve karşılıklı olarak,
Büyükelçiler çekildi.
İşin ilginç yanı;
İsrail ile yaşanan
gerginliklerden,
Hep Türkiye’nin zararlı çıktığını
görüyoruz.
Mavi Marmara gemisinde katledilen
insanlarımıza da, kan parası ödendi…
Mavi Marmara Gemisine bir baskın
yapılacağı beklenirken,
Önlem alınmaması,
9 Vatandaşımızın katledilmesi,
Hayatını kaybedenlere de, kan
parası ödenmesi,
Böylece konunun kapatılmış olması;
Kabul edilecek, sineye çekilecek
bir durum değildir aslında!
Burada Türkiye Cumhuriyeti
rencide edilmiştir!..
Stratejik olarak yapılan hatalar,
Seçmene selam niteliğindeki ağız
kavgaları ile
İsrail ile de Akdeniz’de bir MEB
anlaşmamız yok.
Dünya Yahudi Kuruluşları
Teşkilatı CFR’nin verdiği cesaret madalyasını;
İsrail ile yaşanan gerginlikler
nedeni ile Teşkilat geri istedi ama
Sayın ERDOĞAN’ın bu madalyayı, geri
vermediği anlaşılıyor.
Zira yazılı ve görsel basında,
Bu madalyanın geri verildiğine
dair, bir haber yer almadı.
8)SURİYE LİDERİ BEŞAR ESAD İLE
NİYE KANLI BIÇAKLIYIZ!?...
Komşularımızla iyi geçinmek, iyi
ilişkiler içinde olmak,
Yurtta Sulh, Cihan da Sulh,
Arapların kendi aralarındaki
ihtilaflara, müdahil olmamak,
Kuzey Komşumuzla iyi geçinmek gibi
konular;
Türkiye Cumhuriyeti’nin temel
felsefesinden biriydi.
Bu gibi konular,
Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu
Mustafa Kemal ATATÜRK’ün;
Bizlere aktardığı, çok önem
verdiği,
Tarihsel önemi olan konulardı.
AKP iktidarı ile Türkiye
Cumhuriyeti’nin bu gün, bu felsefeden,
Bilerek, ya da bilmeyerek
uzaklaştığını görüyoruz.
Komşularımızla iyi ilişkiler
içerisinde olmak,
Komşularımızın Toprak bütünlüğüne
saygı göstermek;
Türkiye’nin de Toprak bütünlüğü,
Birlik ve beraberliğimizin devamı
açısından, çok önemli
Bu kapsamda, Suriye ile
ilişkilerimiz konusunda da,
Bir şeyler söylememiz gerekiyor.
Türkiye Cumhuriyeti,
Suriye ile güneyde sınır komşusu
olduğumuzdan;
Suriye’deki iç savaştan kaçanların
sığınabileceği,
En iyi, en uygun yerde Türkiye
olduğundan,
Buraya akın ettiklerini,
Karınca gibi Türkiye’nin her
tarafına dağıldıklarını görüyoruz…
Bunların içinde, masum insanlar
olduğu gibi
İŞID ve benzeri Örgüt mensubu,
insan kasaplarının ve her türlü ajanlarında bulunduğu,
Bunların sayısının 5 Milyon 300 Bin
kadar olduğu düşünülürse,
Bunlara ilaveten 1-1,5 Milyon
kadarda Afganistanlı, Iraklı sığınmacılarıda
ilave ederseniz,
Gereksiz yere başlatılan Suriye
iç savaşından,
Türkiye’nin ne kadar büyük bir
zarar gördüğünü,
Geleceğimizin tehdit altında olduğunu
söyleyebiliriz.
İDLİB, Muhalif güçlerin elindeydi.
Bunların içinde IŞİD gibi ihvan
gibi insan kasapları olmak üzere,
Her türden terörist var.
Rusya ve ESAD’a bağlı güçlerin;
İDLİB’e saldırısı sonucunda,
120 Bin kişinin de sınırımıza
dayandığını, ya da giriş yaptığını düşünürseniz;
Suriye ile siyaseten yaşanan
gerginliğin,
Başımıza ne kadar büyük bir bela
açtığını, daha da açacağını görmek için,
KÂHİN olmaya gerek yok…
AKP’nin kendi Halkımıza
göstermediği, ilgi, destek ve kolaylıkları;
Suriyelilere tanıdığını,
Onları Memleketlerine göndermek
niyetinde olmadığını da,
Gözlemliyoruz…
Buradan akla şöyle bir soru
geliyor:
AKP İktidarı;
Türkiye’nin yapısını ve dokusunu,
Suriyeliler ve diğer sığınmacılarla
değiştirmek mi istiyor?:
Sorusunu akıllara getiriyor.
Gözlemlediğimiz husus;
AKP İKTİDARININ,
Arkasındaki Halk desteğinin, her
geçen gün azalmasını, erimesini;
Acaba bu sığınmacılara oy kullandırarak
mı?
Telafi etmeyi düşünüyor, sorusunu
çağrıştırıyor.
YAKIN BİR GEÇMİŞTE Suriye ile ilişkilerimizin
çok iyi olduğunu,
Ticaretimizin de yüksek seviyede bulunduğunu,
2 Ülke arasında ortak Bakanlar
Kurulunun toplandığını,
Suriye Lideri Beşar ESAD ve Eşi
Esma Hanım’ın,
Sayın ERDOĞAN’ın davetlisi olarak,
Türkiye’de birlikte tatil
yaptıklarını düşünün!;
Nasıl oluyor da, beklenmedik bir
şekilde,
Sayın ERDOĞAN’ın, Kardeşim dediği
ESAD;
Birdenbire düşman ESED oluveriyor?…
İşin püf noktası da burada
zaten!...
9)2011 Yılında, Suriye iç
savaşına bir şekilde müdahil oluyoruz.
Sayın ERDOĞAN diyor ki, örneğin
bir hafta sonra Şam’da Emevi Camii’nde,
Cuma namazı kılacağız.
Böylesi bir söz, Suriye
topraklarını işgal anlamına gelir.
Neticede Sayın ERDOĞAN’ın bu gibi
konulardaki söyledikleri gerçekleşmedi.
SONUÇ İTİBARIYLA BU GÜN, TÜRKİYE,
Suriye konusunda her açıdan zarar
gördü…
10)ŞİMDİ TEKRAR MEB KONUSUNA
geliyorum:
Türkiye’de Ana Muhalefet Partisi
CHP, İYİ PARTİ, SADET PARTİSİ ve herkes;
Beşar ESAD ile anlaşılmasını,
Suriye iç savaşının bitmesini
istiyor.
HATTA Türkiye’nin de yardımıyla
Suriye Topraklarını,
Bütün teröristlerden temizlemek de
mümkün.
Böylesi bir durumda, Suriye ile her türlü iyi
ilişkiler,
Yeniden kurulabilir.
Ama Sayın ERDOĞAN, buna
yanaşmıyor.
EĞER TÜRKİYE BEŞAR ESAD İLE ANLAŞIR
VE İÇ SAVAŞI SONLANDIRIRSA, O ZAMAN;
DOĞU AKDENİZ’DE, SURİYE İLE DE,
MEB ANLAŞMASI YAPABİLİRİZ…,
En azından, Libya, Türkiye ve
Suriye’nin MEB alanın da,
Petrol ve doğalgaz aramalarını,
Türk gemileri, rahatlıkla
yapabilir.
Buna kimsede karışamaz!
Böylesi bir işbirliği ile
Türkiye’deki Suriyeli sığınmacıların,
Memleketlerine dönmeleri
açısından da,
Önemli bir adım atılmış olur.
Böylesi bir yol izlenmediği için,
Doğu Akdeniz’deki hak ve
menfaatlerimizi koruduğumuzu, koruyabileceğimizi söyleyemeyiz.
12)MEB KONUSUNDA GEÇ KALDIĞIMIZ
İÇİN;
Lübnan, İsrail ve Mısır ile MEB anlaşmaları
yapmamız çok zor.
Zira Türkiye’nin elindeki
imkânları,
EMPERYAL Devletlerin petrol arama
şirketleri,
Çoktan kaptılar bile
Bundan sonrasında, gereksiz
meydan okumanın da,
Bir faydası olmaz!...
Bütün bu zorluklara rağmen, bu son saydığım Devletlerle
de iş birliği yapılabilir ama
Ancak başka bir İktidarla
olabilir, bu…
3)12 Aralık 2019 YENİÇAĞ,
F-35 ALMASAK ÇOK DAHA İYİ.
Akar: S-400’ler,
2020’de faaliyette.
Burada günümüz siyasetini ve
Türkiye’nin geleceğini ilgilendiren çok önemli konular var:
1)Emekli Hava Pilot Tümg. KARATAŞ:
Her türlü şifre ve uçuş bilgisinin ABD’nin elinde olduğu bu uçakları,
Türkiye’nin bağrına saplanmış bir
hançer gibi görüyorum.
2)ABD’ye İncirlik e Kürecik resti.
Dışişleri Bakanı Mevlüt
ÇAVUŞOĞLU:
ABD’den F-35’ler için yaptırım
kararı çıkarsa, Türkiye’deki üslerini kapatmayı gündeme getiririz.
3)Çavuşoğlu: Libya mutabakatı
için de, Kıta Sahanlığımız da,
Kimse çalışma yapamaz; engelleriz,
diye konuştu…
4)HAFTER’e bağlı donanmanın
komutanı, Mehdevi ise;
Türk gemilerini batırma görev
aldığını söyledi.
Burada HAFTER ve Mehdevi
konusunda da,
Bir şeyler söylememiz gerekiyor.
Halife HAFTER;
TRABLUS’da ki, Libya Milli Mutabakat
Hükümeti’ne Muhalif olan,
Bu Hükümeti tanımayan,
Amerika, Rusya ve Fransa ve Birleşik Arap Emirlikleri
BEA’nın desteklediği bir General.
HATER’e bağlı zayıf bir Hava
Gücünün ve bir Donanmanın olduğunu biliyoruz.
Bu Donanmanın Komutanın da Mehdevi’iymiş.
Türkiye, Libya ile Deniz Sınırı
anlaşmasını, Trablus’da ki Milli Mutabakat Hükümeti ile yapıyor.
Mehdevi diyor ki, biz bu Deniz
anlaşmasını tanımıyoruz.
Çavuşoğlu diyor ki, MEB
Bölgesinde, bizim petrol ve doğal gaz arama gemilerimize kimse müdahale edemez!
Mehdevi de diyor ki;
Bu gibi durumlar da Türk
gemilerini batırmam için, emir aldım diyor.
Böylesi bir anlaşma ile
Libya’da işimizin zor olduğu
anlaşılıyor.
EĞER LİBYA’ya Asker gönderirsek;
Libya çöllerinde, Muhalif
güçlerle Türk Askerinin çarpışacağı anlaşılıyor.
Büyük ekonomik sorunlarla karşı
karşıya bulunduğumuz bir dönemde
Çok zorlanacağımız anlaşılıyor.
BİLMEMİZ GEREKLİ önemli bir
ayrıntı daha var:
Rusya ve Amerika’nın, HAFTER ve Milli
Mutabakat Hükümeti ile görüştükleri söyleniyor.
Ama Türkiye’nin sadece Müslüman
Kardeşler, ya da Ihvan-ı Müslimin ile irtibat halinde olduğuna vurgu yapılıyor.
Bir inat ve bir hevesle Suriye
bataklığına düştük;
Umarım ki 2.Bataklık, Libya olmaz!...
Sayın ERDOĞAN;
İçeride zor durumda olduğu,
Muhtemel bir erken seçiminde söz
konusu olduğu bir zaman diliminde,
Puan toplamaya yönelik olarak,
Bu gibi dış müdahalelerle
Halkın dikkatini başka taraflara
çekmek,
Bir Dünya lideri edası ile
Seçim yatırımı olarak düşündüğü
de söylenebilir.
SON ALINAN BİLGİLERE GÖRE;
HAFTER’e bağlı güçlerin,
Trablus’daki Milli Mutabakat Hükümet güçlerine yaklaştığı,
Milli Mutabakat Hükümeti’nin zor
durumda olduğunu düşünürsek;
LİBYA için askeri teskere
çıkarılmasının,
Niye aceleye getirilmek istendiği
anlaşılıyor.
HAFTER ve diğer muhalif güçlerle
Türk Askeri mi savaşacak?
Böylesi bir durumda;
Amerika, Rusya, Fransa, BEA ve
Mısır’ı da karşımızda bulacağız.
Onun için bu konuda bazı
kuşkularımız var diyorum.
CHP Lideri Kemal KILIÇDAROĞLU;
Libya Teskeresine Meclis’te onay
vermeyeceklerini söyledi.
Sayın KILIÇDAROĞLU;
Sayın ERDOĞAN’ın Ihvan-ı Müslimin
tutkusuna da dikkat çekiyor.
4)3 Ocak 2020 YENİÇAĞ
MİLLET İTTİFAKİ TEZKEREYE HAYIR DEDİ
CHP, İYİ Parti ve Saadet Partisi,
Libya’ya asker gönderilmesini kapsayan tezkereye Ret oyu verdi. AKP ve MHP Evet
oyu verdi.
Burada başka önemli haberlerden
biri de şu:
Şer Üçlüsü’nden karşı hamle.
İsrail, Yunanistan ve Rumlar,
doğal gazın Avrupa’ya taşınması için anlaşma imzaladı.
5)3 Ocak 2020 CUMHURİYET
Tezkere geçti. Türkiye
Akdeniz’deki çıkarları için diplomasiyi dışladı, zayıf UUH’ye bel bağladı.
LİBYA KUMARI: Kabul:325, Ret: 184
KILIÇDAROĞLU VE CİNDORUK UYARDI ASKER SAVAŞIN ORTASINA
GİDİYOR
MUHALEFET:
FELAKET ÇAĞRISI UCU AÇIK TEZKERE
Kimin kazanacağı belli olmayan savaş
Bu haberlerle ilgili olarak;
Şu açıklama ve yorumlar
yapılabilir:
1)Burada Türkiye’nin Deniz Sınırı
Anlaşması yaptığı,
Onu koruyup-kollamak için Tezkere
çıkarttığı,
Libya Milli Mutabakat Hükümeti
UUH diye adlandırılan,
Burada ise UUH’nın zayıf olarak
tanımlanmasının nedeni, şu:
UUH hükümeti;
Libya’da ki İhvancıları temsil
eden bir yapı.
Ve Libya’nın % 6’sına
hükmettiğine işaret ediliyor.
Merkezi: Trablus.
Halife HAFTER’e bağlı güçlerin
ise;
Libya’nın % 94’üne hükmettiği
söyleniyor,
Ve Hobruk Hükümeti diye
adlandırılıyor.
Şu anda Libya’da 3ayrı grubun
çatıştığı,
Ve Libya’nın 3’e bölündüğü
anlaşılıyor.
Libya için yapılacak en doğru iş;
Libya’nın Kaddafi döneminde olduğu
gibi tek bir çatı altında birleşmesini sağlamak,
Bu konuda çaba sarf etmektir.
Türkiye’ye düşen görev de, bu
olmalı!...
Muammer Kaddafi, Ülkesini
düşünen, onun için, bir şeyler yapmaya çalışan,
Müteahhitlerimizin de para
kazandığı bir Ülke idi.
Sonra Libya Arablar arasında en
iyi Dostumuzdu.
O Muammer Kaddafi ki;
1974’te Kıbrıs harekâtında
Amerika Türkiye’ye ambargo koyduğu bir zamanda,
Uçaklarımızın uçabilmesi için,
Kimsenin bize yakıt vermediği bir
zamanda,
Kaddafi, bize yakıt verdi,
Türkiye’ye savaş uçaklarını
gönderdi,
Bizler için, sırtında bir hamal
gibi, cephane taşıdı.
Libya kendi çıkarları
doğrultusunda Amerika ve DİĞER Batı’lı şirketlere kapısını kapalı tuttuğu için,
Bir bahane yaratıp, Libya’ya
savaş açtılar.
Ve Türkiye böylesi bir savaşı
tasvip etmediğini söyledi ama
Libya harekâtının merkezi,
İzmir’di.
Libya’yı bombalayan uçaklar,
İzmir’den havalandı.
Ve biz önce itiraz etsek de;
Sonradan Batı’nın yanında yer
aldık.
Böylesi bir davranış;
Osmanlı’nın ve devamı
niteliğindeki Türkiye Cumhuriyeti’nin,
Mazlum Ulusların ve haklı’nın
yanında olma geleneğinden de uzaklaşmak, anlamındaydı…
BU GÜNKÜ LİBYA SAVAŞI;
Batılı Şirketlerin,
Libya’da bir yer kapma
mücadelesidir.
Halife HAFTER’in arkasında,
Amerika, Rusya, Fransa, Mısır ve BEA
Birleşik Arap Emirlikleri bulunuyor.
Bu Devletlerin HAFTER’e
araç-gereç, silah, cephane,
Hatta asker bile verdiklerine işaret
ediyorlar.
Bu yüzden HAFTER güçlerinin;
Tüm LİBYA’YI ELE GEÇİRMEK ÜZERE
OLDUĞUNA,
Trablus’u zorladıklarına vurgu
yapılıyor.
Milli Mutabakat Hükümeti UUH’nın
tek destekçisinin ise;
Türkiye olduğu anlaşılıyor.
Libya’ya asker sevkiyatı
yapılırsa;
Askerlerimizin Milli Mutabakat
Hükümeti UUH’yi korumak için, HAFTER güçleri ile savaşmak zorunda kalacağı
ortada.
Zaten Tezkere’nin ucunun açık
olmasından da,
Libya ile Deniz Sınırı Anlaşması
MEB’ın yapılmasının dışında;
Askeri İşbirliği Anlaşmasının da
yapıldığı anlaşılıyor.
TEZKERE ise bu anlaşmaların
devamı niteliğinde,
Ve hukuki bir boyutta kazandıran,
bir sonuçtur.
Böylesi bir Tezkere ile
Türkiye’ye tuzak kurulmak istendiğini
söyleyenlerde var.
Bu işin zor tarafı şurada:
Libya;
İran, Irak, Suriye gibi sınır
komşumuz değil.
Deniz yolu olarak, 1000 Km, hatta
daha uzakta bir Ülke…..
Bir savaş ihtimali, ya da savaşın
genişlenesi durumunda;
Libya’ya silah ve malzeme
sevkiyatında,
Ya da Takviye güç konusunda
sorunlar yaşanabilir.
Sınır ötesi bir harekât kolay bir
şey değil!
3-LİBYA İLE MEB ANLAŞMASINI,
ASKERİ İŞBİRLİĞİNİ VE TEZKERE’Yİ ANLADIK;PEKİ YUNANİSTAN TARAFINDAN İŞGAL
EDİLEN 18 ADAMIZ;
LİBYA’DAN DAHA MI AZ ÖNEMLİ!?
Bu Adalar, Lozan Anlaşmasına
göre, Türkiye’ye yakın olan,
Ve bu yüzden bize bırakılan
Adalardır.
Aslında sayı, bununlada sınırlı
değil.;
Adacık ve Kayalıkları da ilave
edersek, sayının arttığını görüyoruz.
AKP İktidara gelmeden önce;
Bu 18 ada ve çok sayıdaki adacık
ve kayalıklar da bizimdi ama
AKP İktidarı ile bu Ada ve
Adacıkların, kayalıkların,
Birer birer, Yunanistan
tarafından işgal edildiğini,
Buraların yerleşime açıldığını ve
silahlandırıldığını görüyoruz.
Bu dönemde Milletvekillerinin ve
Muhalefet Partilerinin itirazlarının,
Bir şeyler yapılması gerektiği
konusundakli itirazların da,
İşe yaramadığını, dikkate
alınmadığını görüyoruz.
Bu 18 ada, adacık ve
kayalıkların;
Kendi kara suları, yer altı ve
yer üstü zenginlikleri olduğundan;
Yunanistan bu Adalara, Adacıklara
ve kayalıklara sahiplenmek suretiyle;
Türkiye’nin Ege Denizi’indeki
haklarını gasp etmek,
Bizi Ege Denizi’ne çıkamaz hale
getirmek istiyor.
Bu nedenle Libya konusu;
Yunanlılar tarafından işgal
edilen 18 Adamızdan, Adacıklardan ve kayalıklardan,
Daha önemli değildir diyoruz.
4-KANAL İSTANBUL YERİNE; KANAL
KARHAZ YAPILMALI!
6-24 Aralık 2019 Salı SÖZCÜ
SÖZCÜ araştırdı, RANT haritasına
ulaştı
PARSEL PARSEL, KANAL İSTANBUL
Kanal İstanbul; herkesin malûmu…
Kanal Karhaz ise; Hazardenizi’nin,
Karadeniz’e bir kanalla bağlanmasıdır.
Karadeniz’in kar’ını, Hazardenizi’nin
haz’ı aldık,
Birleştirdiğimizde ise;
Kanal Karhaz oluyor.
Bu adı da ben koydum.
Bu konu ile ilgili açıklamalara
aşağılarda değineceğim.
Burada, şu hususlara vurgu
yapacağız:
1)Şu anda Türkiye’nin sıcak
gündemi; KANAL İSTANBUL.
KANAL İSTANBUL, ilk defa 1994
yılında,
Eski Başbakanlardan Bülent ECEVİT
zamanın da gündeme geliyor,
Uzmanların,
Bu Kanalın yapılmaması gerektiği,
Türkiye’ye bir faydasının olmayacağı,
Üstelik başımıza büyük dertler
açacağı uyarılarından sonra,
Bu konu kapanıyor.
2)AMA 27 Nisan 2011’de, Recep
Tayyip ERDOĞAN, Başbakan iken,
KANAL İSTANBUL konusu;
Bu defasında ÇILGIN PROJE adı
altında,
Tekrar Türkiye’nin gündemine
giriyor.
Bir süre gündemde kaldıktan
sonra, unutuluyor,
Ve aradan 8 yıl geçiyor.
3)Yakın bir zamanda, bizlerin
bilgisi dışında,
Siyaseten neler yaşandı ki;
Bu konu tekrar Türkiye’nin
gündemine,
Çok acil bir konuymuş gibi
oturuverdi.
4)BU KONUDA ŞU HUSUS, ÇOK ÖNEMLİ:
Türkiye’de ekonomik bir kriz var,
Sonra Amerika ile F- 35 savaş
uçakları ile
Rus yapımı Hava Savunma
Sistemleri S-400 füzeleri konusunda,
Restleşmeler var.
Bu arada birde ABD Başkanı Donald
TRUMP’ın gönderdiği,
Türkiye’ye tehdit içeren mektup
var.
5)Sayın ERDOĞAN, bu iddiaları
kabul etmek görüntüsü vermek istemiyor ama
Karşılık olarak;
Bu mektubu TRUMP’a takdim
edeceğim diyor,
Sert bir ifade kullanmıyor…
Ve Sayın ERDOĞAN, böylesi bir
ortamda Amerika’ya gidiyor.
6)Sayın ERDOĞAN’ın Amerika dönüşü
ile
Aradan çok geçmeden,
KANAL İSTANBUL konusu, tekrar
Türkiye’nin gündemine oturuyor.
7)KANAL İSTANBUL konusunda, ben
de bir şeyler söylemek istiyorum.
Ülkemizin Sorunlarına ilgi duyan,
bir Yazar, bir Siyasetçi, bir Yüksek Mühendis sıfatıyla,
Fırsat buldukça,
Küçük, büyük konferanslara da
katılıyor,
Bir şeyler yapmaya da
çalışıyorum.
Prof. Dr. Anıl ÇEÇEN,
5-6 Yıl kadar önce, KANAL
İSTANBUL konusunda şöyle bir ifade kullandı:
KANAL İSTANBUL Projesi,
Amerika’da John HOPKİNS Üniversitesinde hazırlandı.
Gerekçesi şöyle:
Amerika, Türkiye’nin Çanakkale ve
İstanbul Boğazlarının statüsünü belirleyen MONDREO anlaşmasını imzalamayan, tek
Ülke.
Bu anlaşma şartları çeçevesinde;
Amerika Karadeniz’e istediği gibi
girip çıkamıyor,
Burada üsler kuramıyor…
Sıkıntıda burada başlıyor zaten.
Bu noktada Amerika,
MONTREUX anlaşması’nı delmenin
yollarını aramaya başlıyor.
KANAL İSTANBUL, böylesi bir
ihtiyaç ve böylesi bir arayışın sonucu ortaya çıkıyor.
Sayın ÇEÇEN’in bu iddiası, akla yatkın görünüyor…
8)Amerika’da Düşünce
Kuruluşlarının, Üniversitelerin görüş ve önerilerine çok önem verildiğini,
Amerika’da işlerin bu şekilde
yürütüldüğünü biliyoruz.
Amerika’nın kendi çıkarları
doğrultusunda hareket etmesinde;
Şaşılacak, yadırganacak bir şey
yok!
Eğer bizlerde Türkiye’nin
çıkarlarını koruyup, kollarsak;
Uluslar arası sorunlar ve
ilişkilerimizde,
Karşılıklı çıkarlar çerçevesinde,
İster istemez, rayına oturur!...
9)Ben Orta Asya Türki
Cumhuriyetleri ile
Türkiye arasındaki ilişkilerin
güçlendirilmesi,
Aradaki sorunların giderilmesi,
Ve bir Türk Birliği’nin
kurulmasını;
Türkiye’nin de bir Dünya gücü
olmasını arzulayan birisiyim.
10)Türkiye’yi Yönetenlerin,
Yönetmek isteyenlerin de;
Bu konuya çok önem vermeleri lâzım.
Rahmetli Süleyman DEMİREL ve
Turgut ÖZAL,
Bu gibi konulara çok ilgi duyan
ve bir şeyler yapma arzu ve gayreti içinde olan,
Devlet Adamlarıydı.
Turgut ÖZAL,
Son zamanlarda Türki
Cumhuriyetlerine, çok gidip geliyordu,
Belli ki, bir şeyler yapmak
istiyordu ama
Ama ömrü vefa etmedi.
Turgut ÖZAL’ın ölümü de şüpheli.
Kazakistan Devlet Başkanı Nur
Sultan NAZARBAYEV,
Rahmetli Süleyman DEMİREL’in,
Bir Dostu, bir Arkadaşı gibiydi…
Bir defasında, Televizyonlarda,
Sayın DEMİREL’in şöyle bir
beyanatını duydum:
Adriyatik Denizi’nden,
Çindenizi’ne kadar;
Bizim nüfuz alanımızdır.
Bu gibi söz ve eylemlerin,
Amerika ve Rusya’nın hoşuna
gitmediği anlaşılıyor…
YENİ SİYASETÇİLERDE, böylesi bir
ruh, böylesi bir söz, böylesi bir hedefi,
Maalesef görmüyoruz…
Günümüz Türkiye’sinde; Türküm
demek bile
Bir suçmuş gibi algılanmaya
başlandı….
11)BURADA RAHMETLİ ATATÜRK’ün bir
sözünü, bir vasiyetini, sizlere hatırlatmak isterim.
Bu yıl ATATÜRK’ün aramızdan
ayrılışının 81. Yılını andık.
Demek ki bu söz 82, 83,84…yıl
önce söylenmiş;
ATATÜRK diyor ki,
Bu gün Sovyetler Birliği’nin
Egemenliği altında Yaşayan Soydaşlarımız;
Bir gün gelecek,
Sovyetler Birliği’nin dağılması
ile serbest kalacaklar, bağımsızlıklarına kavuşacaklar.
Bizler, Sovyetler Birliği’nin
dağılmasını beklemeden,
Şimdiden onlar için, bir şeyler
yapmaya,
Hazırlanmaya çalışmalıyız!...
Ne kadar doğru, ne kadar güzel
bir söz, bu!
12)Ben Alaska’dan, Vietnam’a
kadar yazıları okunan bir Yazarım.
Yazılarım Türki
Cumhuriyetlerindeki Soydaşlarımız tarafından da okunuyor,takip ediliyor.
Onların sorunlarını da biliyorum,
Ve bir şeyler yapmaya
çalışıyorum.
13)ŞİMDİ BU KAPSAMDA KANAL KARHAZ
konusuna geliyorum.
Şu an Türkiye’yi idare edenler,
Hep Osmanlı Hayali ile yaşıyorlar
ya!
İşte sizlere bir Osmanlı hayali…
14)KANAL KARHAZ;
AMERİKA’NIN BOP PROJESİNİ ÇÖPE
ATACAK,
VE YENİ BİR DÜNYA DENGESİ İÇİN,
ÇOK ÖNEMLİ BİR PROJEDİR.
TÜRKİYE’YE VE DÜNYA’YA BÜYÜK
FAYDALAR SAĞLAR.
KANAL KARHAZ, Hazar Denizi’nin Karadeniz’e bir
kanal ile bağlanması projesidir.
Nasıl oluştuğunu da, başta
anlattım.
Kanal İstanbul yerine Kanal
Karhaz konusunu,
Daha önceleri,1 Aralık 2016’da
Azerbaycan Eski Cumhurbaşkanı,
Haydar ALİYEV’i anma töreni vesilesi
ile yayınladığım Makale ile
13 Şubat 2017’de Doğu Türkistan
ve Uygur Türklerinin Sorunları,
Başlığını taşıyan Makalede
değindim.
Ve bu tarihler arasında yapılan
seçimlerde;
Muhalefet Liderlerinin bu konu
ile
Türki Cumhuriyetlerinden gelen Soydaşlarımızın;
Diplomalarının denkliklerinin
sağlanması,
Ayrıca Soydaşlarımıza Türkiye’ye
giriş ve çıkışlarda,
Yaşadıkları sorunların çözümünde
katkı koymalarını sağlamak açısından;
Bir şeyler yapmalarını
istiyordum.
Ama ilgilenilmedi.
Bizde Muhalefet Partisi
Liderleri;
İktidar Partisi Liderine laf
yetiştirmekle ilgileniyorlar.
Sorun bu!..
Öncelikle bu Makaleleri, Site
arşivinden bularak,
Okumanızı öneririm.Tarihlerini
söyledim sizlere.
Şimdi konuya giriyorum.
Kanuni Sultan Süleyman;
Orta Asya’da yaşayan
Soydaşlarımız ile
Osmanlı İmparatorluğu arasındaki
ilişkileri güçlendirmek açısından,
Hazardenizi’nin Karadeniz’e bir Kanalla
bağlanmasını istiyor.
O zaman Sadrazam Sokullu Mehmet
Paşa.
Rusya’dan çıkan 2 Nehir; biri
Don, öbürü Volga.
Biri Karadeniz’e dökülüyor,
Diğeri ise Hazardenizi’ne
dökülüyor.
Don ve Volga nehirleri arasındaki
en kısa mesafeyi kazarak;
2 Nehri birleştirmek için,
30 Bin Amele bu en kısa mesafeyi
kazmaya başlıyor.
Aradaki mesafenin, 3’te 1’i
kazılıyor
Bu zaman, Rus Çarlığı’nın
palazlanma dönemi.
Tabi ki Rus Çetecileri kanal
inşasına saldırılar düzenliyorlar, engelleme yapıyorlar.
Bu arada Kanuni Sultan Süleyman,
Macaristan’da Zigertvar Kalesi kuşatması devam ederken, vefat ediyor.
Kanal inşası na Sokullu Mehmet
Paşa döneminde de, bir müddet devam ediyor ama sonu gelmiyor,
İş yarıda kalıyor.
Zaten Kanuni Sultan Süleyman’ın
vefatından sonra,
Osmanlı İmparatorluğu, duraklama
dönemine giriyor.
Bazı güzel şeyleri yapabilmek
için,
İnsan ömrü, bazen kâfi gelmiyor.
Ben KANAL KARHAZ konusunu
yayınladıktan sonra,
Bir yerde Kazakistan
Cumhurbaşkanı Nur Sultan NAZARBAYEV’in,
Rusya Devlet Başkanı Viladimir
PUTİN’e yaptığı teklifi okudum..
Nur Sultan NAZARBAYEY, PUTİN’e
diyorki;
Rusya ve Kazakistan, yer altı zenginlikleri
çok olan 2 Ülke.
Bu yer altı kaynaklarının Batı’ya
taşınması için;
Hazardenizi’nin Karadeniz’e bir
kanalla bağlanması,
Bizlere büyük imkânlar sağlar.
Bu doğru.
Şimdi meseleye, birde başka
açıdan bakalım.
Japonya, Kore ve ÇİN’den yük alan
gemilerin deniz yolundan Batı’ya ulaşmaları için,
Yol çok uzun.
Hint Okyanusu’ndan geçip,
Aden Boğazı’ndan, Kızıldeniz,
Şüveyş Kanalı, Akdeniz’den, Cebeli Tarık Boğazından Atlas Okyanusu…
Atlas Okyanusu…
Mesafe çok uzun.
Şimdi KANAL KARHAZ ile bu yol
nasıl kısalıyor, bir görelim
Moskova’dan kalkan bir tren,
Orta Asya’dan, Doğu Türkistan’dan
geçiyor,
Rusya’nın Arhanlenks liman şehrinde,
ÇİNDENİZİ’ine ulaşıyor.
Şimdi burada bir duralım.
Japonya, Kore ve Çin’den,
vagonlara yüklenen mallar;
Trenle Çin, Doğu Türkistan, Orta
Asya’dan geçiyor,
Hazardenizi’nin Doğu kıyısına
geliyor,
Ve mallar orada gemilere
yükleniyor,
Hazardenizi-Kanal Karhaz
hattından, Karadeniz’e giriyor.
Küçük tonajlı gemiler, Tuna
Nehrini takip edip,
Baltık Denizi’ne ulaşabiliyor.
Dünya Ekonomisinin yeni bir hız
kazanması açısından bu,
Çok önemli bir Proje.
Tarihi İpek Yolu’nun, yeni bir
uygulaması.
Daha da önemlisi;
Büyük ORTADOĞU PROJESİ BOP
KAPSAMINDA Türkiye’yi de bölüp,parçalamaya çalışıyorlar ya!;
Kanal Karhaz;
BOP Projesini çöpe atacak,
Yeni bir Dünya Projesidir.
BURADA şu hususu da, söylememiz
gerekiyor:
Hazadenizi’ne kıyısı olan
Ülkeler;
Azerbaycan, Rusya,
Kazakistan,Türkmenistan ve İran.
Bu 5 Ülkeden hiçbiri,
Bu Projenin gerçekleşmesine karşı
çıkmaz.
Zira hepsinin de, çıkarına olan
bir proje!
Tabi ki Türkiye’nin de çıkarına
olan bir Proje.
Böylesi bir Projede,
Türkiye’nin Karadeniz kıyısındaki
yerleşim yerlerinin ve limanların önemi çok artar.
Büyük gemilerle gelen petrol ve
doğalgaz;
Karadeniz kıyısında yapılacak,
büyük depolara boşaltılır,
Buradan boru hatlarıyla,
Batı’ya pompalanır.
Böylece yol kısalır ama
Türk boğazlarına da ilave yük
binmez…
5-İSTANBUL, KİMSENİN ŞAHSİ MÜLKÜ
OLMADIĞINA GÖRE;
KANAL İSTANBUL KONUSUNDAKİ ISRAR
NİYE!?...
Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş
felsefesi;
Yasama, Yürütme ve Yargı’nın
bağımsızlığına dayanıyordu.
Bu temel felsefeye göre de;
Cumhurbaşkanı’nın tarafsız
olması,
Bu sıfatla Devlet’in başında,
Türkiye’nin çıkarlarını koruma noktasında,
Bir koordinasyon görevi
yapıyordu...
B u itibarla Cumhurbaşkanlarının,
Parayla-pulla uğraşmaları
istenmiyordu.
Eğer her iktidar değişiminde,
İktidarı elinde bulunduranlar;
Kendi anlayış ve ihtiyaçları
doğrultusunda, Anayasayı, Rejimi,
Değiştirmeye kalkarsa,
Durum bundan farklı olmaz!...
KANAL İSTANBUL için;
Başta CHP olmak üzere Muhalefet
Partileri, yapılmasın diyor,
Bunun nedenlerini de ortaya koyuyor,
İstanbul Büyük Şehir Belediye
Başkanı Ekrem İMAMOĞLU;
Devletin ilgili Kurumlarına ve
Bilim Adamlarına hazırlattığı rapor çerçevesinde;
Bu Kanalın niçin yapılmaması gerektiğini,
Detaylı olarak, madde madde
ortaya koyuyor,
Bu yüzden Belediye olarak
süreçten çekildiklerini,
Katkı koymayacaklarını söylüyor ama
AKP Genel Başkanı ve
Cumhurbaşkanı Sayın Recep Tayyip ERDOĞAN;
Ekrem İMAMOĞLU’na sen kimsin?,
sen bu işe karışma mealinde sözler sarf ediyor,
Ona fırça atıyor….
Kim ne derse desin! KANAL
İSTANBUL, mutlaka yapılacak diyor…
CHP Lideri Kemal KILIÇDAROĞLU da
diyor ki;
Sen bu Kanalı yapmaya başlasan
bile
İktidar olduğumuzda,
Parayı ödemeyiz diyor.
Yeni Anayasadan kaynaklanan ve
bir zorunluluk haline gelen,
Seçim ittifakları nedeniyle
Muhtemel Ortaklar İYİ PARTİ, Saadet Partisi
Liderleri,
Meral AKŞENER ile Temel
KARAMOLLAOĞLU da benzer gerekçelerle,
Bu projeye karşı çıkıyorlar,
Onlarda eğer KILIÇDAROĞLU gibi,
Sen Kanalı yapmaya başlasan bile
İktidar olduğumuzda, parasını
ödemeyiz derlerse;
Hangi Devlet, Hangi Uluslar arası
finans kurumları kredi verecek?
Kanal nasıl yapılacak?
Sayın ERDOĞAN’ın bu konudaki
ısrarını, nasıl yorumlamak lazım?
Bu Projenin, arazi üzerinden,
birilerinin büyük paralar kazanmasının dışında;
Türkiye’ye bir faydasının
olmadığı,
İklimin değişeceği,
Kanal çevresinde, ilave yerleşim
nedeniyle nüfusun 7,5 Milyon artacağı öngörüldüğünden,
İstanbul’un yaşanmaz hale
geleceği,
Deprem riskini artıracağı,
Binlerce dönüm kıymeti arazilerin
su altında kalacağı,
Üstelik Montreux Boğazlar
Anlaşması’nın ihlali gibi nedeniyle
Türkiye’nin başına büyük belalar
açacağı da kesin!
Israr ise hem doğru değil, hem de
yanlış!...
28 Aralık 2019 YENİÇAĞ
BENDE İTİRAZ EDİYORUM
7)28 Aralık 2019 Cumartesi
BİRGÜN.
KANAL’A KARŞI HALK İSYANI
Çekin kirli ellerinizi
çocuklarımızın üzerinden.
Tarikat ve Cemaat Yurtları
Kapatılsın.
19 Aralık 2019 Perşembe KORKUSUZ.
Ne diyordu değirmenci dayı bir
gün:
NASIL BİR ÇARKTIR BU BE!
BUĞDAY BİZİM, EZİLEN BİZİZ
UN BİZİM, AÇ KALAN HEPİMİZ.
Dün o canlardan 4’ü daha
yoksulluğa yenildi!
Toplumda artan yokluk ve
yoksulluk nedeniyle
Toplu intiharların artığığını
görüyor ve gözlemliyoruz.
Bu itibarla Türkiye’yi
yönetenlerin;
Lüks ve israftan kaçınmalarını,
Yolsuzluklara ve Yandaş
Şirketlere para aktarmamalarını,
Üretimi artırmalarını,
Yoksulluğa çare bulmalarını,
Hazine garantili yatırımlardan
vazgeçmelerini,
KANAL İSTANBUL gibi sonunun
nereye varacağı belli olmayan konularda;
HALKIMIZ ile inatlaşmamalarını,
Temenni ediyoruz.
6-ABD’NİN YAPTIRIM TEHDİTLERİNE
KARŞILIK OLARAK,TÜRKİYE; İNCİRLİK VE KÜRECİK ÜSLERİNİ KAPATABİLİR
Mİ?...GEÇMİŞTEN, GÜNÜMÜZE TÜRK-AMERİKAN
İLİŞKİLERİ
Burada öncelikle önemli bir hususu, vurgulamak
isterim:
Türkiye’nin 2.Cumhurbaşkanı,
ATATÜRK’ün Silah Arkadaşı, Milli Kahramanımız Sayın İsmet İNÖNÜ’nün şu sözü,
Türkiye’yi Yönetenlere, uyarı
niteliğinde Tarihi bir tecrübedir:
Büyük devletlerle ittifak yapmak;
Ayı İle Yatağa Girmek gibidir.
Bu söze ben de bir ilave yapmak
istiyorum.
Büyük Devletlerle ittifak
yapmanın bir getirisi olduğu gibi;
Bir götürüsü, bir bedeli de
vardır…
Buradan başlayarak, NATO’ya nasıl
girdiğimiz konusunda,
Başlıkta vurguladığım hususlar
konusunda bir şeyler söylemeye,
Konuyu açmaya çalışacağız…
1)Amerika Birleşik Devletleri,
Ekonomik, Teknolojik ve Askeri açıdan,
Şimdi olduğu gibi 2. Dünya Savaşı’nda
da bir Süper Dünya gücü idi.
Türkiye de bir Bağımsız Devletti
ama
2.Dünya Savaşı’nda(1939-1945),
O ZAMAN Cumhurbaşkanı olan İsmet
İNÖNÜ zamanında,
Sovyetler Birliği Devlet Başkanı STALİN Türkiye’den
Kars, Ardahan ve Artvin’i istemişti…
Bunun üzerine İsmet İNÖNÜ;
Askeri açıdan her türlü tedbiri
almıştı ama
Amerika’nın desteğine de ihtiyaç duymuş,
Amerika da Türkiye’yi imtiyazlı
Devletler statüsüne almıştı.
Bu anlaşmanın bir sonucu olarak,
STALİN, Türkiye’ye savaş açma
cesaretini gösterememiş,
Türkiye Cumhuriyeti böylece 2.Dünya
Savaşına girmemiş ve savaşın yıkıcı etkilerinden uzak kalmıştı.
2)Amerika Birleşik Devletleri ile
yapılan anlaşma;
STALİN’in Türkiye’den Toprak
talebini ve Türkiye’ye saldırmasını da engellemiştir ama
Amerika’nın talebi üzerine
Kayseri Uçak Fabrikası’nda üretim durdurulmuş,
Fabrika başka amaçlarda
kullanılmaya başlanmış,
Köy Enstitüleri’nin faaliyetleri önce yavaşlatılmış,
1950’de İktidara gelen Demokrat
Parti-Adnan Menderes Döneminde ise
Faaliyetlerine son verilmiştir.
3)Demokrat Parti iktidara
geldiğinde,
İNÖNÜ zamanında, Amerika ile
yapılan aşlaşma devam ediyordu.
Adnan Menderes zamanında,
detaylarını bilmediğimiz,
Muhtemelen başka ilavelerde
yapılmış olabilir,
Sovyetler Birliği’nin, yeni bir
tehdidine önlem almak maksadıyla olmalı ki,
Başbakan Adnan MENDERES;
NATO’ya girmeyi kolaylaştırmak
için,
1950 yılında Kore’ye asker
gönderilmiş,
1954 Yılında da NATO’ya girilmitir.
4)Amerika’nın Türkiye ile yaptığı
imtiyazlı Devletler anlaşması çerçevesinde,
İlk defa borçlanmada başlamış,
Türkiye’de üretilen bazı tarım ve
hayvancılık ürünlerinin, ithalatının da,
Önü açılmıştır.
Ben çocukluğumdan hatırlıyorum,
İlkokula gidiyordum,
Teneke kutular içerisinde süt
tozu, kırmızımsı renkte, tadına alışık olmadığımız,
Faklı kokuda peynirler
dağıtılıyordu,
Orta Okul’a devam ettiğim
yıllarda ise
Barış Gönüllüleri adı altında,
Amerika’dan gelen Öğretmenler,
okullarda İngilizce dersi veriyorlardı.
Sonradan bu Barış Gönüllüsü
Öğretmenlerin,
Doğu ve Güney Doğu’da Köylere
kadar gittiklerini,
Kürt Vatandaşlarımızın, kafasını
karıştırmaya çalıştıklarını,
Bu günkü terör eylemlerine zemin
hazırladıklarını görüyoruz.
Onların birinden öğrendiğim, çok
doğru ve yerinde bir söz var.
Şimdi sizlere bunu da aktarmak
isterim.
Ben çocukluğumdan beri,
Lisan öğrenmeye de meraklı
birisiyimdir.
İyi derecede Almanca ve İngilizce
bilirim..
O zaman Lise 1.sınıftaydım.
Kahraman Maraş’ta hep PTT’de
duran ama orada çalışmayan,
Para karşılığında dilekçe falan
yazan, Almanya’dan emeklı, kılık-kıyafetine dikkat etmeyen ama kaç dil bilen,
Alman Ahmet lakabında bir yaşlı
adam vardı.
Fransızcaya da kendiliğimden
merek sarmıştım.
Alman Ahmet’ten Fransızca bir
şeyler öğrenmeye çalışıyordum.
Bu arada bir Barış Gönüllüsü
geldi yanımıza,
Ve Türkçe dedi ki bu çocuk sana
ne soruyor?
Oda dedi ki Fransızca soruyor.
Barış Gönüllüsü dedi ki, örneğin
İngilizce öğrenmek istiyor,
Newyork’ta 1 yıl kalsa,
İngilizceyi Anadili gibi öğrenir.
Genç yaşta fen ve bilim öğrenmek lazım!
Bu söz günümüzde Türkçe eğitim
vermek yerine,
Okullarda Anadolu Ortaokulu,
Anadolu Lisesi gibi,
İngilizce özentisi içinde
olanlara,
Önemli bir uyarı niteliğinde, bir
sözdür.
Bu nedenle bu anımı, sizlerle paylaşmak
istedim..
ŞİMDİ KALDIĞIMIZ YERDEN devam
ediyoruz.
Amerika ile yapılan bu anlaşma
ile
Üretimden kopmaya,
Her alanda Amerika’ya bağımlı
olmaya başladık.
Bütün bunlar aslında ödenen bir
bedeldir….
5)Adnan Menderes Hükümeti’nin
bazı Sanayi Tesislerinin yapımına ve üretime yönelmesi, Amerika’nın hoşuna
gitmemiş, krediye ihtiyaç duyması ve 300 Milyon Doları vermemesi üzerine de
Adnan Menderes, Rusya’ya yönelmişti.
6)Amerika’nın bir etkisi, bir
yönlendirmesi olup, olmadığını tam bilmiyoruz ama
Türk Silahlı Kuvvetleri’nin alt
kademesinden bir grup Subayın organizesi ile yapılan 27 Mayıs 1960 Askeri bir
ihtilal ile
Adnan Menderes Hükümeti’nin
devrildiğini,
Yassı Ada’da yargılamalar
sonucunda,
Başbakan Adnan Menderes, Dış
İşleri Bakanı Fatin Rüştü ZORLU, Maliye Bakanı Hasan POLATKAN’ın idam
edildiklerini görüyoruz.
Cumhurbaşkanı Celal BAYAR’da idam
cezasına çarptırılmıştı ama
Yaşı itibarı ile infaz edilmedi.
7)Amerika Birleşik Devletleri,
Türkiye’yi Sovyetler Birliği’nin
güneyinde Karadeniz’de NATO’nun bekçisi olarak gördüğünden;
Türk Silahlı Kuvvetleri TSK’nın
yapısının bozulmasını,
Türkiye’yi Yönetenlerin, Şeriat’a
yönelmelerini istemiyordu.
Türkiye’nin bir dereceye kadar ATATÜRK
çizgisinde kalması,
O günün şartlarında Amerika’nın
da çıkarlarına idi, bu
8)12 Mart Muhtırası ve 12 Eylül
1980 Askeri Darbesinin de,
Bu amaca yönelik yapıldığı
söylenebilir.
9)3 Kasım 2002’de AKP iktidara
gelinceye kadar,
TÜRKİYE’’yi YÖNETEN İKTİDARLAR zamanında da;
İsmet İNÖNÜ döneminde Amerika ile
yapılan Anlaşma yürürlükteydi ama
Türkiye’nin çıkarları
doğrultusunda hareket ettiler,
Adana-İncirlik Hava Üssünü
kapatırız demediler,
Amerika ile yapılan askeri
anlaşmaları iptal ederiz demediler ama
Çıkarlarımız doğrultusunda,
kimseye de boyun eğmediler.
Örneğin Kıbrıs konusunda, ABD
Başkanı Lyndon Be JOHNSON’un,
1964 yılında zamanın Başbakanı
İsmet İNÖNÜ’ya yazdığı tehdit içeren mektubunu,
İNÖNÜ’nün de benzer şekilde cevap
yazdığını biliyorsunuz.
Kıbrıs’a müdahale edilmesi bir
zaruret olduğu görülünce,
Başbakan Süleyman DEMİREL
zamanında çıkarma gemileri yapılmaya başlandı,
Başbakan Bülent Ecevit ve
Başbakan Yardımcısı Necmettin ERBAKAN döneminde,
20 Temmuz 1974 Kıbrıs çıkarması
da;
Amerika’nın karşı çıkmasına
rağmen yapılmıştır.
Bu gibi durumlarda Adana-İncirlik
Üssü kapatılmamıştır ama
Kıbrıs Harekâtı ile Hava sahamız,
askeri uçaklarımız haricinde,
Tüm uçaklara kapatıldığından,
İncirlik Üssü’ne de iniş ve
çıkışlar yapılamamıştır.
Bu Devlet Adamlarımızı rahmetle
minnetle anıyoruz.
Bu gibi örneklerde de,
Amerika’nın bilgisi ve istekleri dışında
hareket edilmesinden,
Türkiye’ye ambargo uygulanmış ve
bu yüzden, biraz zarar da görülmüştür ama
Türkiye’yi Yönetenler,
Çıkarlarımız doğrultusunda,
Dik durmasını bilmişlerdir.
10)1990’da Sovyetler Birliği’nin
dağılması,
Sonuçta Dünyanın tek kutuplu hale
gelmesiyle
Amerika’nın Strateji Planları da
değişmiş,
Türk Silahlı Kuvvetleri TSK’nın
güçlü olması,
Mustafa Kemal ATATÜRK’ün
kurduğu,Türkiye Cumhuriyeti’nin;
Demokratik, Laik ve Hukukun
Üstünlüğüne dayalı çağdaş bir Cumhuriyet olması;
Amerika’nın çıkarları ile
çatışacağı sonucuna varılmıştır.
11)BU YENİ STRATEJİ
DOĞRULTUSUNDA,
AKP İKTİDARI İLE AMERİKAN
EMPERYALİZMİNİN KUCAĞINA DÜŞMEK!
İşte bize garip gelen Ergenekon
kumpasları ile
TSK’nın yapısının bozulması,
ATATÜRKÇÜ Subayların tasfiye
edilmesi,
Böylece TSK’nın vurucu gücünün
azalması,
Başkanlık Sistemine geçilmesi,
Hep bu süreçle bu strateji ile
ilgili.
BOP ile BOP Eş Başkanlığı ile
ilgili…
12)BU GÜN GELİNEN NOKTADA,
AMERİKA – AKP ÇATIŞMASINI,
ŞÖYLE ÖZETLEMEK MÜMKÜN:
Bu gün siyaseten gelinen noktada,
Şimdinin AKP Genel Başkanı ve
Cumhurbaşkanı Sayın Recep Tayyip ERDOĞAN’’nın
İhvan-ı Müslimin ısrarı,
Ve daha başka konulardaki farklı
yaklaşımları ile
Amerika’nın çıkarlarına ters
düştüğünü gözlemliyoruz.
Ayrıca aradan geçen 18 yıla yakın
bir sürenin sonunda,
Halkımızın nezdinde oy kaybetmeye
başlaması da;
Amerika, Sayın ERDOĞAN’ın üstünü
çizdi,
Şeklinde de yorumlanabilir….
1)F-35 Amerikan savaş uçağı ile
S-400 Rus Hava Savunma Sistemleri ve Füze sorunları ise;
Sayın ERDOĞAN’ın Amerika ve Rusya arasında bir yalpalaması olarak
düşünülebilir.
Böylesi bir yalpalamanın kimseye
bir faydasının olmayacağıda, örneklerle ortada.
Biz PKK ve YPG’yi terörist olarak
adlandırıyoruz.
Ama Amerika ve Rusya; PKK ve YPG
konusunda bizim gibi düşünmüyor.
Libya konusunda da Amerika ve
Rusya HAFTER’in yanında.
Sayın ERDOĞAN, İhvan Benzeri
Milli MUTABAKAT Hükümeti’nin yanında.
15 Temmuz 2016’daki FETÖ Askeri kalkışmasının,
Amerikan destekli olduğu,
Adana –İncirlilik Hava Üssü’ndeki
Tanker Uçaklarla, darbeye katılan Türk F-16 jet uçaklarına havada yakıt ikmali
yaptıkları biliniyor.
O zamanda, Sayın ERDOĞAN,
ABD’ye tepki olarak, İncirlik
Hava Üssünü kapatabiliriz demişti ama kapatmadı.
Fethullah GÜLEN’in Türkiye’ye iade
edilmesini istedi ama Amerika bunu yapmadı.
Peki Sayın ERDOĞAN, İncirlik Hava
Üssü’nü kapattı mı? Kapatmadı!
Amerikalılar Kuzey Irak’ta
Askerlerimizin başına,
Çuval geçirdiler,
Sayın ERDOĞAN bir misilleme yaptı
mı? Yapmadı!
Gazetecilerin, Amerika’ya bir nota
verdiniz mi sorusu üzerine;
Ne notası? Müzik notası mı?
Büyük Devletlere nota verilmez!
Sonradan öğrendik ki;
Biz Amerika ile Müttefikiz ya!
Amerikan Askerleri bizim askeri
birliğe doğru sözde ziyarete geliyorlar.
İçlerinde Peşmergelerin de olduğu
insanların sayısı artarak devam ediyor.
Türk Birliği’nin komutanı, bu
gelenlerin niyetinin iyi olmadığını düşünüyor ve durumu;
Ankara’ya Genel Kurmay
Başkanlığı’na bildiriyor.
Genel Kurmay Başkanı Orgeneral
Hilmi ÖZKÖK, müdahale etmeyin
diyor.
Askerlerimizin başına çuval geçirilmesinin hikâyesi böyle.
Peki Hilmi ÖZKÖK, böylesi bir
kararı,
Kimseye danışmadan v erebilir mi?
Burasını bilmiyoruz…
Sayın ERDOĞAN,
Fırat’ın Doğusu’nda Güvenli Bölge
inşa etmekten bahsediyor,
Bu iş için 23,5 Milyar Dolara
ihtiyaç olduğunu söylüyor ama
Bu parayı nereden karşılayacağını
açıklamıyor,
Burada yapılacak konutlarda 1
Milyon sığınmacı Suriyelileri yerleştireceğini söylüyor.
Ama Amerika buna karşı çıkıyor….
Ters düşülen örnekler
çoğaltılabilir….
4)BÖLÜNMÜŞ ORTADOĞU BOP HARİTASI.
Bu
konuda şu hususlara vurgu yapmamız gerekiyor:
1)Bu haritada Türkiye’nin Güney
Doğusu’ndan,
Irak’ın Kuzeyi’nden ve İran’dan
paça koparıldığını,
Ve bu parçaların birleştirilerek;
AKDENİZ’de kıyısı olan,
Büyük Kürdistan Devleti’nin kurulmasının
hedeflendiğini görüyorsunuz.
2)Bu planın bir parçası olarak;
Türkiye’de Ulus Devlet yapısının
çözülmesi gerekiyor.
Başkanlık Sistemine geçiş, bu
işin bir parçası.
2)ABD’nin Dış İstihbarat Kurumu
CİAE’nin Türkiye Masası Şefi Bernard Paul Hanse,
2006 Yılında Washington’a
gönderdiği bir raporda,
Şöyle diyor:
Eğer Amerika’nın menfaati
Türkiye’nin Federatif bir yapıya geçmesinde ise;
O zaman, tüm yetkilerin tek
kişide toplandığı bir Başkanlık Sistemine geçmesi gerekiyor.
Bu Devleti kuranlar, kontrol
mekanizmasını öyle sağlam yapmışlar ki;
Hükümeti ikna etseniz, Meclis’i
ikna edemiyorsunuz,
Meclis’i ikna etseniz; Yargı’yı
ikna edemiyorsunuz,
Yargı’yı ikna etseniz;
Türk Silahlı Kuvvetleri TSK’yı
ikna edemiyorsunuz.
Bu gibi nedenlerle
Türkiye’nin Başkanlık Sistemine
geçmesi lazım.
Eğer o tek kişi,
Amerika’nın çıkarlarına uymakta
bir tereddüt gösterirse;
O tek kişiyi tesirsiz hale
getirmek,
Amerika için sorun olmaz…
Bu gibi bilgiler, daha önce
basında yer aldı.
3)Bu itibarla bu gün Amerika ile
Türkiye arasında yaşanan gerginliğin,
Ya da restleşme görüntüsünün asıl
nedenlerinden birinin bu olduğu söylenebilir..
4) Suriye BOP Planının çok önemli
bir parçası.
Hiç yoktan bahanelerle Suriye ile
ilişkilerimizin bozulmasının,
Beşar ESAD’ın düşman ilan
edilmesinin asıl nedeni bu olmalı….
5)Bu gün gelinen noktada;
Beşar ESAD’ın Suriye Halkı
tarafından sevildiği,
Suriye’nin yapısı itibarıyla,
Diğer Arap Ülkelerinden farklı
olduğu anlaşıldığından;
Beşar ESAD, hala yerinde duruyor,
Onu kimse yıkamadı.
Bunun diğer nedenlerinden biri;
Rusya Lideri Viladimir PUTİN’in;
Rusya’nın çıkarları
doğrultusunda,
Beşar ESAD’ın yanında yer
almasıdır.
6)Sayın ERDOĞAN Suriye konusunda,
Beşar ESAD konusunda ısrarına devam ederken;
Amerika tutum değiştirip,
Rusya ile birlikte hareket
etmenin, anlaşmanın yollarını arıyor.
7) Bu itibarla Amerika’nın
FIRAT’ın Doğusu’nda Suriyeli Kürtler PYD’nin kontrolünde,
Bir Devlet kurmasına, Rusya
itiraz etmiyor.
8)Sayın ERDOĞAN’ın ısrarla
savunduğu GÜVENLİ BÖLGE de;
Adı ne olursa olsun;
Sonunda, Federatif bir yapıya
dönüşecek olan bir Kürt Devleti dir..
10)Bu gibi sebeplerden Dolayı
Sayın ERDOĞAN’ın,
Türkiye’nin menfaatleri
açısından,
Beşar ESAD ile anlaşıp,
Amerika ve Rusya’nın oyununu
bozması gerekir.
11)Muhtemelen Sayın ERDOĞAN’a BOP
kapsamında şöyle bir söz de verilmiş olabilir:
Türkiye her şeye rağmen, tarihsel
bağlar ile de,
Bölgede en güçlü ülke…
Eğer BOP projesi gerçekleşirse;
Büyük Kürdistan Devleti’nin
kurulması halinde,
Bu devletin güvenliğinin
sağlanması,
Devlet haline gelmesi için,
Türkiye’nin bir şeyler yapması
gerekiyor.
Bu gibi sebeplerden Osmanlı’yı
yeniden kurmak hayali olabilir…
12)ŞU GERÇEĞİ KİMSE UNUTMASIN!:
Emperyalist Devletler, amacına
ulaştıktan sonra;
Kendilerine ayak bağı olacağını
düşündükleri Yöneticileri,
Günü geldiğinde, yüzüstü
bırakırlar!...
Bölgemizde bunun örnekleri var…
5)GÜNÜMÜZ TEKNOLOJİSİNDE ARTIK
HİÇBİR BİLGİ,
GİZLENEMİYOR.
1)Sayın ERDOĞAN, geçmişte
defalarca söylemişti;
Biz Genişletilmiş Kuzey Afrika ve
Orta Doğu Projesi Eş Başkanlarından Biriyiz,
Ve Biz bu görevi yapıyoruz diyordu.
EĞER, geogle’den BOP nedir?, BOP EŞ
Başkanlığı nedir?, yazar ve enter’e basarsanız;
Cevabını bulursunuz.
2)Eğer Geoogle’de;
AKP kim tarafından ve nasıl
kuruldu? yazarsanız,
Cevabını bulursunuz.
3)Eğer Geoogle’de Siyasal İslam
nedir? diye yazarsanız,
Cevabını bulursunuz.
Gerçek İslam ile Ilımlı İslam,
aynı şeyler değildir.
PEKİ ŞİMDİ, Sayın ERDOĞAN;
Hala
BOP Eş Başkanı mı? Bunu bilmiyoruz.
5)TÜRKİYE; AKDENİZDEKİ HAK VE
MENFAATLERİMİZİ KORUMA NOKTASINDA;
AMERİKA VE RUSYA İLE MUHTEMEL BİR
ÇATIŞMAYI GÖZE ALABİLİR Mİ?
ERGENEKON KUMPASLŞARI İLE TSK’YI NİYE ZAYIFLATTIK, YAPISI İLE NİYE OYNADIK?
Biz Askerlerimizin kendilerine
verecekleri her görevi yerine getirmek için,
Ellerinden geleni yapacaklarına
inanıyoruz ama
Eski TSK ile yeni TSK arasında
mutlaka bir fark vardır.
TÜRKİYE AKP İKTİDARINDA,
Türk Silahlı Kuvvetleri TSK;
Balyoz, Ergenekon, Poyraz Köy,
Askeri Casusluk gibi düzmece davalara maruz kalmış,
Vatansever ve çok değerli üst
düzey komutanlar,
İçeri alınmış, ya da emekliye
sevk edilmiş,
Bu yüzden Komuta Heyeti de
zayıflamıştı.
Günümüzde özellikle Doğu
Akdeniz’de, Kıbrıs açıklarında büyük miktarda,
Doğal gaz ve petrol kaynaklarının
bulunduğu,
Bu yüzden AKDENİZ’de Türkiye’nin
haklarının gasp edilmeye çalışıldığı bir dönemde;
ÖZELLİKLE Deniz Kuvvetleri’ndeki
Subay ve Komutanların,
Niye hedef alındığını şimdi daha
iyi anlıyoruz.
KULELİ Askeri lise kapatıldı,
HARB OKULLARINA şimdi Lise ve dengi okullardan
öğrenci alınıyor
Böylece şimdi, TSK’nın siyasallaşması yönünde,
Büyük bir adım atılmış oluyor.
Bu yüzden Batılı Devletler;
Artık Türk Silahlı
Kuvvetleri’nin,
Eskisi gibi kuvvetli olmadığını
düşünüp,
Doğal gaz alanlarında Türk savaş
gemileri,
Eğer bizlerin doğal gaz ve petrol
arama ve çıkarma faaliyetlerini,
Engellemeye çalışırsa,
Gemilerinizi batırırız gibi
tehditler savurabiliyorlar.
Şimdi işimizin çok daha zor
olduğunu düşünüyorum…
Mustafa Kemal ATATÜRK ne
demişti!?:
Camiye, Kışlaya, Okula siyaseti
sokmayın!..
7-DEVLETİ YÖNETENLERİN TÜRKİYE
CUMHURİYETİ İLE ONU KURAN MUSTAFA KEMAL ATATÜRK
VE SİLAH ARKADAŞLARI İLEBİR SORUNUNUN, BİR TAKINTISININ
OLMAMASI GEREKİR.
Burada şu hususlara vurgu
yapmamız gerekiyor:
1)10 Kasım ATATÜRK’ü anma
günlerinde,
Ve Milli Bayramlarımızda;
ANITKABİR’e giden yolların, önceki dönemde,
Ankara Büyükşehir Belediyesi’ne ait kum kamyonlarıyla kapatıldığını,
HALKIMIZIN Anıtkabire gitmesinin
engellendiğini,
Zorlaştırıldığı günleri gördük.
Bu yüzden, yarı yolda otobüsten inmek
zorunda kalan vatandaşlarımız, ben de bu gibi vatandaşlardan biriyim;
İnadına ANITKABİR’e onca yolu,
yürüyerek gitmek zorunda kalıyordu.
Şimdi bu zorluk ve engelleme
kalmadı…
Allah insanlara, vicdan merhamet
versin! ATATÜRK ne kötülük yapış bu insanlara kı!?...
ATATÜRK,
Kurtuluş savaşı ile Türkiye’yi
işgalci Emperyalist Devletlerden kurtaran,
Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran bir
insan,
Bir Milli Kahraman.
Böylesi bir saygısızlık, böylesi
bir vefasızlık,
Kabul edilemez, doğru da değil!
2)Devlet Erkânı ile Muhalefet
Partilerinin Liderleri,
Şimdinin Cumhurbaşkanı ve AKP
Genel Başkanı Sayın Recep Tayyip ERDOĞAN,
Bir kural, bir gelenek olduğu
için;
10 Kasım’da ATATÜRK’ün ölüm
yıldönümlerinde,
Ve Milli Bayramlarımız da,
ANITKABİR’e gidiyor ve ATATÜRK’ün
manevi huzurunda,
Saygı duruşunda bulunuyor…
ANITKABİR özel defterine, günün
anlam ve önemine dair bir şeyler yazıyor,
Sonrasında herkes kendi işine
gidiyor.
Burada bir sorun yok.
Ama Sayın ERDOĞAN, Anıtkabir
çıkışı sonrasında, bu özel günler vesilesi ile
Yazılı ve görsel basına
röportajlar veriyor,
Osmanlı İmparatorluğu’nu yeniden
kurmak, ihya etmek hayali ve özlemi içinde olsa gerek ki;
Mustafa Kemal ATATÜRK ve Silah
Arkadaşlarını, yada Türkiye Cumhuriyeti gibi
konularda;
Eleştirel anlamda, sözler sarf ediyor…
Bu yıl 10 Kasım’daki anma günü
vesilesi ile verdiği demeçte şöyle dedi:
Mustafa Kemal ATATÜRK de bir
Osmanlı Paşasıydı…
Elbette Osmanlı Paşası olacak!...
Böylesi bir yaklaşımda,
Önemli bir eleştiri ve suçlama
derecesinde bir karşıtlık ta olduğu anlaşılıyor…
Bir defasında Mustafa Kemal ve
İsmet İNÖNÜ’yü kast ederek, söylediği anlaşılan;
2 Ayyaşın çıkardığı yasalar sözü ise;
Kültürümüze göre ölen insanların ardından
söylenecek sözler, hiç değil…
Bu
noktada Mustafa Kemal ATATÜRK ve Silah Arkadaşları, ne yapmışlar ki!? Sorusu nu
sormak
Gerekiyor!..
3)ATATÜRK ve Silah Arkadaşlarına,
Türkiye Cumhuriyeti’ne karşıt söz ve davranışların aşılandığı yerlerin;
İmam-Hatip Okulları olduğu
anlaşılıyor.
ÖRNEĞİN, çok yakından tanıdığım,
İmam-Hatip mezunu bir genç, bana şöyle dedi:
Okullarda, her sınıfta duvara
asılı, çerçeveli ATATÜRK resimleri var ya!;
Bu resimler normal zamanlarda,
duvarda ter yüz duruyorlarmış!,
Müfettiş geldiğinde, çevirip,
düzeltiyorlarmış!
Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu
Mustafa Kemal ATATÜRK’ün resmine bile tahammül edemeyen, Okul Yöneticileri,
Kendilerine emanet edilen
çocukların, gençlerin beynini,
Nelerle ve nasıl yıkıyorlar?...
Bir tahayyül edin!...
4)Diyanet İşleri Başkanlığı’nı,
Mustafa Kemal ATATÜRK kurdurmuş,
Ve Din’i insanlara doğru
anlatsınlar diye,
Din görevlileri, başkalarına
muhtaç olmasınlar diye!
Cumhuriyet’in Kurumlarından biri
yapmış!
AMA o Diyanet ki;
Mustafa Kemal ATATÜRK’e ve Silah
Arkadaşlarına;
Sene de bir gün bile Mevlüt
okutmazlar?
5)Çoğunuz duymuşsunuzdur, Fesli
Kadir Lakabında,
Kadir MISIRLIOĞLU diye birisi
vardı,
Yakın zaman önce öldü.
Cumhuriyet ve ATATÜRK karşıtı bir
insandı.
Şu sözünü bir hatırlayın:
KEŞKE KURTULUŞ savaşını, Türkler
değil de,
Yunanlılar kazansaydı!
Şöyle bir de vasiyeti vardı:
ATATÜRK’e zerre muhabbeti olan,
benim cenazeme gelmesin!
ÖLDÜĞÜNDE, Diyanet İşleri
Başkanı, Prof. Dr. Ali ERBAŞ, onun cenazesine gitti.
Peki buna ne diyeceksiniz?
Prof. Dr. Ali ERBAŞ, Diyanet
İşleri Başkanı olmasa;
Fesli Kadir’in cenazesine,
gitmiş, gitmemiş; kimseyi ilgilendirmez.
Ama Prof. Dr. Ali ERBAŞ, Devletin
bir görevlisi, bir Kurumun başı,
Ve maaşını da Halkımızdan
toplanan vergilerden alıyor…
Üst Makamlar, buna ceza mı verdi,
kınadı mı? Kınamadı…
Bu gibi örnekler çoğaltılabilir…
7- SONSUZA KADAR CUMHURİYET!...
MUSTAFA KEMAL ATATÜRK VE SİLAH
ARKADAŞLARI; 23 NİSAN 1923’TE KURDUKLARI
ÇAĞDAŞ TÜRKİYE CUMHURİYETİ İLE
YENİDEN BİR HAMLE BAŞLATMIŞLARDI…
Demokratik, Laik ve Hukukun
Üstünlüğüne dayalı,
Bir yönetim şekli;
Her alanda gelişmiş Ülkelerin
tercih ettikleri bir idare şekli.
Bu gün Türkiye Cumhuriyeti’nin bu
temel prensiplerden sapmanın,
Yarattığı sorunları;
Hep birlikte görüyor ve
yaşıyoruz…
10. YIL MARŞI
Çıktık açık alınla on yılda her savaştan;
On yılda on beş milyon genç yarattık her yaştan;
Başta bütün dünyanın saydığı başkumandan,
Demir ağlarla ördük anayurdu dört baştan.
Türk'üz: Cumhuriyet'in göğsümüz tunç siperi;
Türk'e durmak yaraşmaz, Türk önde, Türk ileri!
Bir hızda kötülüğü, geriliği boğarız,
Karanlığın üstüne güneş gibi doğarız.
Türk'üz, bütün başlardan üstün olan başlarız;
Tarihten önce vardık, tarihten sonra varız.
Türk'üz: Cumhuriyet'in göğsümüz tunç siperi;
Türk'e durmak yaraşmaz, Türk önde, Türk ileri!
Çizerek kanımızla öz yurdun hartasını,
Dindirdik memleketin yıllar süren yasını;
Bütünledik her yönden istiklâl kavgasını...
Bütün dünya öğrendi Türklüğü saymasını!
Türk'üz: Cumhuriyet'in göğsümüz tunç siperi;
Türk'e durmak yaraşmaz, Türk önde, Türk ileri!
Örnektir milletlere açtığımız yeni iz;
İmtiyazsız, sınıfsız, kaynaşmış bir kitleyiz:
Uyduk görüşte bilgi, gidişte ülküye biz.
Tersine dönse dünya yolumuzdan dönmeyiz.
Türk'üz: Cumhuriyet'in göğsümüz tunç siperi;
Türk'e durmak yaraşmaz, Türk önde, Türk ileri!
Söz : Faruk Nafiz ÇAMLIBEL
Behçet Kemal ÇAĞLAR
Müzik:Cemal Reşit REY
Behçet Kemal ÇAĞLAR
Müzik:Cemal Reşit REY
ATATÜRK ZAMANINDA KURULAN KURUM VE KURULUŞLAR:
1)
Anadolu Ajans: 6 Nisan 1920
2)
Ankara
Hukuk Fakültesi: 5 Kasım 1925
3)
ATATÜRK
Orman Çiftliği:5 Mayıs 1925
4)
Bursa
Merinos Halı Fabrikası:2 Şubat 1938
5)
Çocuk
Esirgeme Kurumu:
6)
Demir
Yolları ve Limanlar Genel Müdürlüğü:1927.Devlet Demir Yolları ve Limanları
İdare-i Umumiyesi adı altında kurulmuştur.
7)
Devlet
İstratistik Enstitüsü:1926
8)
Elektrik
İşleri Etüt İdaresi:24 Haziran 1935
9)
ETİBANK:2
Haziran 1935
10)
HALK
Evleri
11)
MERKEZ BANKASI:
Osmanlı Bankası’nın bir
devamı niteliğinde olup;
Haziran 1931’de, şimdiki
hale dönüştürülmüştür.
12) Merkez Hıfzı Sıhha
Enstitüsü:27 Haziran 1920
13)Sanayi ve Maadin
Bankası:1925-1932 yılları arasında görev yapmıştır.
Liberal Ekonomi çerçevesinde
sanayicileri desteklemiştir.
Bankacılık hizmetleri yapmıştır.
14) Türk Dil Kurumu:12
Temmuz 1932
15)Türk Kuşu:1935
Şimdiki Türk Hava Kurumu
16)Türk Tarih Kurumu:3 Ekim
1935
17) ZİRAAT bankası 1924’te
30 Milyon sermayeli bir Anonim Şirket haline dönüştürülmüştür
18)Şeker Fabrikaları: Nuri
ŞEKER’in öncülüğünde başlatılmış olup;
26 Kasım 1926’da, Alpullu
Şeker Fabrikası açıldı
17 Aralık 1926’da Uşak Şeker
Fabrikası açıldı.
19) Uluslar arası İzmir
Fuarı Müdürlüğü: 17 Şubat 1923’te açıldı.
20)Türkiye İş Bankası.26
Ağustos 1924’te açıldı.
21)Ziraat
Okulları,Yüksek Ziraat Enstitüsü.
22) SÜMERBANK:12 Temmuz
1932’de kuruldu..
23) Maden Tetkik ve Arama
Kurumu MTA: 1935’te kuruldu.
24) Kayseri’de Uçak Fabrikası ve Eğitimde çok
önemli bir Reform;
Köy Enstitüleri’nin kurulması.
Bu gibi konular,
Niçin Olmamız Gereken Yerde
Değiliz başlığını taşıyan Makalede, etraflı olarak, incelenmiştir.
KISSADAN HİSSE İLE:
Türkiye Cumhuriyeti’nin de
Kurucusu, Mustafa Kemal ATATÜRK;
Bütün yaptıklarına,
Kısacık ömründe,
Çok sayıda böylesi önemli
Kurum ve Kuruluşların açılmasını da,
Sığdırabilmiştir….
Günümüz Türkiye’sinde,
Bu Kurumların çoğu,
özelleştirilme adı altında elden çıkarılmış, ya da satılmış,
Ya da işlevi azaltılmış,
Eski etkinliğinden uzaklaştırılmıştır.
Şeker Fabrikalarını
kapattık,şimdi Rusya’dan şeker ithal etmeye başladık!...
Devletin Kurucu Babalarını
aşağılamak, küçültmeye çalışmak yerine;
Onlardan ilham alıp,
İlaveler yapmak, en doğru
bir iştir.
Bu noktada HALKIMIZA da bir
şeyler söylemek isterim:
Kuran-1 Kerim’n ilk sözü:
İkra bi Rabbi Kellezi, seni yaratan Rabbi’nin aşkına oku.
Kim ne derse desin!
Okuyarak, araştırarak,
aklınızı kullanarak;
Doğruları önce, kendiniz
bulmalısınız!...
8-OSMANLI İMPARATORLUĞU’NU
ATATÜRK YIKMADI,ATATÜRK; BİTMİŞ, TÜKENMİŞ OLAN OSMANLI’NIN
KÜLLERİNDEN, YENİ BİR TÜRK DEVLETİNİN
DOĞMASINA VESİLE OLDU, ÇAĞDAŞ TÜRKİYE CUMHURİYETİ’Nİ
KURDU…TÜRK MİLLETİ’Nİ YOK OLMAKTAN
KURTARDI…
Burada şu hususa özellikle vurgu
yapmamız gerekiyor:
Osmanlı İmparatorluğu’nu kuranlar;
Osman Gazi ve Yanındakiler de Türk’tü,
Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran
Mustafa Kemal ATATÜRK ve Yanındakilerde Türk’tü
Bu itibarla Osman Gazi’de Mustafa
Kemal ATATÜRK’te;
Bizlerin atasıdır v e bizlerin
gurudurlar…
Osmanlı İmparatorluğu’nun
temelleri;
1299 Yılında Kayı Boyu’ndan Osman
Gazi tarafından,
Bilecik’in Söğüt kasabasında
kurulduğunda,
Küçücük bir Beylikti.
Sonrasında ulu bir çınar gibi
dallandı, budaklandı,
Ve bir Dünya İmparatorluğu haline
geldi.
Osmanlı İmparatorluğu,
23 Nisan 1923’te Türkiye
Cumhuriyeti kuruluncaya kadar,
Tarih sahnesinde 625 yıl kalmıştır.
Bu uzun bir süredir.
İmparatorluklarda, bir insan
gibidir;
Doğarlar. Büyürler, gelişirler,
Günü geldiğinde;
Gelişmelere ayak
uyduramadıklarından, ya da başka sebeplerden dolayı yıkılırlar.
Yıkılış sonunda ya tarih
sahnesinden silinip giderler,
Ya da Türkiye Cumhuriyeti
örneğinde olduğu gibi,
Bir şekilde başka bir ad altında
yeniden doğarlar.
Osmanlı İmparatorluğu’nun uzun
sürmesinin nedenleri;
Farklı ırk, Din, Mezhep ve her
Milletten insanın;
Hak, hukuk, adalet esasına dayalı
olarak yönetilmesi,
Ayrıca herkese kabiliyetleri
çerçevesinde,
Yükselme imkânı verilmesinden,
Kimseye ayrımcılık,
yapılmamasındandır.
AKP İKTİDARI, DEVRALDIĞI
Türkiye’yi;
Osmanlı’nın izlediği, temel
felsefeden ve eşitlik ilkesinden uzaklaştığı için,
18 Yıla yakın bir süre içerisinde,
ne hale getirmiştir!
Bunu hep beraber görüyor ve
yaşıyoruz….
Bir de şu hususa özellikle vurgu
yapmamız gerekiyor:
Mustafa Kemal ATATÜRK’ü
suçlayanlar;
Yukarıdaki Sosyal Medya
Paylaşımını okusunlar.
Şimdi
Osmanlı İmparatorluğu’nun nasıl yıkıldığı konusunda da,
Kısaca bir şeyler söylemek
istiyorum.
1)Osmanlı İmparatorluğu’nu da
kuranlar Türk’tü ama
Osman Gaziden sonra Devleti idare
eden Padişahların çoğunun annesi,
Türk değildi.
Zira Padişahlar eşlerini, daha
çok Saraydaki cariyeler arasından seçiyorlardı.
Cariyeler ise güzel ve zeki
bayanlardı ama
Tamamı, ya da tamamına yakını,
Sonradan Müslümanlığı kabul
etseler bile,
Hıristiyan kökenliydiler.
Türklerde kızlarını bir yerlere
Cariye olarak gönderme geleneği olmadığından ,
Haliyle Cariyelerde Başka
Milletlerden ve başka Dinlerden oluyordu.
Bu konuyu geçiyoruz.
Ayrıca Devlet idaresinde Liyakat
önemli olduğundan,
Yönetim Kademesinde olanların da
çoğu Türk kökenli değildi.
Çoğu Yeniçeri Ocağı’ından,
kabiliyetlerine göre yükselenlerden seçiliyordu.
Vezir, Sadrazam…gibi.
Ayrıca Devlet görevinde olmayan, Hıristiyan
ve Musevi kökenli olanlar,
İş-güç, meslek sahibi ve ticaret yapan insanlardı.
Bu gibiler askere de
alınmıyorlardı.
2)Yeniçeri Askerlerini ve bu
dönemi hariç tutarsak;
Askerlik yapanlar, savaşa
gidenler ve ölenler de;
Hep Türk ve Müslüman olanlardı.
YENİÇERİ OCAĞI’nın ve Yeniçeri
Askerlerinin bozulmasının nedenleri de;
Buralara mesleği Askerlik
olmayan, hokkabaz, düzenbaz,
Adına ne derseniz deyin, meslek
dışı insanların, girmesi, alınmasıdır.
Bu şekilde Yeniçeri Ocağının
bozulmasının bir sonucu olarak;
Görevleri Askerlik olan
Yeniçerilerde;
Meslek dışı işlerle uğraşmaya
başlamışlar,
Sonunda zararlı hale geldiklerinden,
Ortadan kaldırılmış,
Buna bağlı olarak, Batı’dan da esinlenerek;
Bu gün Silahlı Kuvvetlerimizin ve
Kuvvetli bir Ordunun temelleri de o zaman atılmıştı.
Kuleli Askeri Lisesi,
Görkemli Selimiye kışlası,
O dönem de yapılan işlerdir.
3)Şimdi AKP döneminde Ordu’nun
siyasallaşmasının önünü tekrar açtık.
4)Osmanlı’nın duraklama döneminde
de,
Bu gibi faydalı işler yapılmıştır
ama
AKP iktidarı, Osmanlı hayali ile
Ancak kendi işine yarayacak
olanları almak istiyor.
5)Türk ve Müslüman olanlar;
Çocuklarını ve özellikle de kız
çocuklarını okutmadıkları için;
Genelde Devlet kademelerinde yer
almıyorlardı,
Yoksul ve biraz da cahil kalmış
insanlardı.
6) Özellikle duraklama döneminde
yapılan yenilik hareketleri de,
Dinci gruplar tarafından, isyan
hareketleri ile baltalanmıştır.
Bu gibi konulara kimse
değinmiyor.
7)Avrupa Devletleri,
Rönesans’la başlayan aydınlanma
dönemi ve yapılan buluşlarla,
Sanayileşme dönemine girip,
zenginleşirken,
Matbaanın bulunması sonucu,
1453 Yılında kitapların
basılması,
Böylece bilgilerin kullanımı ve
paylaşımı yaygınlaşırken;
Osmanlı İmparatorluğu’na matbaa,
Kaç yıl sonra İbrahim Müteferrika
ile Osmanlı’da kullanılmaya başlıyor.
Avrupa Devletleri ile Osmanlı
İmparatorluğu arasındaki fark;
Her geçen gün açılmaya başlıyor.
Burada El yazmasından para kazanan insanların engellemelerini
de görüyoruz..
7)Sonuçta Osmanlı’nın
Topraklarında gözü olan,
Sanayileşme ve bu yolla
zenginleşen Batılı Emperyalist Devletler;
Birlik, beraberlik ve huzur
içinde yaşayan gayrı Müslüm tebayı kışkırtarak,
Osmanlı İmparatorluğu’nu
parçalamaya çalışıyor.
İşte yukarıdaki medya paylaşımı;
Bilim ve teknolojiye ayak
uyduramayan Osmanlı İmparatorluğu’nun dağılma sürecine nasıl girdiğinin sonucunu
ortaya koyuyor.
ŞİMDİ TEKRAR OSMANLI’nın son
zamanlarına geliyoruz.
8) Böylesi bir ortamda, bazıları
örneğin Ermenilerin bir kısmı;
Yukarıda da vurguladığım üzere,
İngilizlerin, Fransızların ve
Rusların yanında yer alıyorlar,
Sonrasında da önlem olarak,
tehcire uğruyorlar,
Yerlerinden yurtlarından sürgün ediliyorlar.
Keşke bölesi olaylar yaşanmasaydı!...
VE DEVAM EDİYORUZ.
9)Osmanlı İmparatorluğu,
1.Dünya savaşı öncesinde zaten, bağlı
Topraklarını kaybetmiş,
Yanlış politika ve hayallerle,
bir oldubitti sonucunda,
Kendini 1.Dünya savaşının içinde
bulmuş,
SONUÇTA müttefiki Almanya’nın
savaşı kaybetmesi ile
Osmanlı da yenik sayılmış,
Ve MONDROS Mütarekesi ile de
Osmanlı Ordusu terki silah etmiş,
yani silah bırakmış, dağıtılmıştı,
10)ÖZ YURDU olan Anadolu
Toprakları da
İTİLAF DEVLETLERİ tarafından
işgal edilmişti,
Padişah Sultan Vahdettin de,
İstanbul’u işgal eden İngilizlerin
kontrolündeydi.
Onların isteklerini yerine
getirmek zorundaydı,
Dış borçları nedeniyle
ALACAKLI ÜLKELERİN, Duyun-u Umumi
Teşkilatını kurdukları,
HALKA zulüm uyguladıkları bir
zamandı…
Osmanlı İmparatorluğu da zaten fiilen
çökmüş, yıkılmış bir görüntü içerisindeydi,
11)Böylesi bir zamanda,
HALK, ise
Topraklarını işgal eden
Yabancılara karşı silahlanmaya
Ve karşı koymaya hazırlanıyordu.
Samsun ve çevresinde yaşayan
PONTUS yanlıları ise
Yöre Halkının silahlanmasından ve
bir isyan hareketinin başlamasından korkuyorlar,
Ve İngilizlerden yardım
istiyordu.
12)İngilizler de, bu durumu
Padişah Sultan Vahdettin’e iletip,
Önlem alınmasını istiyorlardı.
Bu gelişmelerin sonrasında,
Sadrazam olan Damat Ferit Paşa,
Böylesi bir işi;
Ancak Mustafa Kemal gibi bir
Subayın yapabileceğine inandığından,
Mustafa Kemal’i;
Padişah Sultan Vahdettin’in de
onayını alarak;
Samsun ve çevresinde, huzur ve
güvenin sağlanması,
Silahların toplanması için;
Mustafa KEMAL’i,
30 Nisan 2019’da, 9.Ordu
Müfettişi olarak, atıyor.
Mustafa Kemal 16 Mayıs 1919’
Bandırma Vapuru ile yola çıkıyor,
AMA İNGİLİZLER;
Mustafa KEMAL’ın başka şeyler
yapacağından kuşkulanıyor olmalılar ki;
O’nu hep takip ediyorlar…
13)Mustafa Kemal,
Samsuna vardığında, rütbesini
çıkartıyor ve görevinden istifa ettiğini,
Sadrazam Damat Ferit Paşaya
bildiriyor.
Bundan sonrasında;
Sivil olarak, yerli Halkı
silahlandırmaya ve örgütlemeye çalışıyor.
Yani kendisine söylenenin tersini
yapıyor.
14)Bu yüzden, Padişah
Vahdettin’in emrini yerine getirmediğinden,
Hakkında, yakalandığında idam
fermanı çıkartılıyor.
15)Mustafa Kemal,hakkındaki idam
kararına rağmen,
Çalışmalarına devam ediyor.
Samsun’u güvenli görmediğinden;
Havza üzerinden,Amasya’ya
geçiyor.
Amasya Tamimi, Erzurum ve Sivas
Kongreleri,
Müteakiben, Milletin
Temsilcilerinin Ankara’da toplanması,
Kurtuluş savaşının yapılması,
Ve 23 Nisan 1923’te Türkiye
Cumhuriyeti’nin kurulması ile
Sürecin tamamlanması.
Bu noktada Mustafa Kemal
ATATÜRK’e karşı olanlara şunu sormak lazım:
Mustafa Kemal ATATÜRK,
ÖZ YURDUMUZ, Anadolu’yu düşmanlardan
temizleyip,
Türkiye Cumhuriyeti’ni kurduğu
için,
Türkleri esaret altında
yaşamaktan kurtardığı için;
Kötü bir şey mi yaptı!?...
Türbanlı genç bir bayan vatanı
şöyle tanımlamış:
VATAN;
Seccadenin özgürce serilebildiği
yerdir! Demiş.
8-YENİ ANAYASA;
TÜRKİYE CUMHURİYETİ’NE KURULMUŞ
BİR TUZAK GİBİ, DAHA ÇOK; İKTİDARIN İHTİYAÇLARINA CEVAP
VERDİĞİNİ GÖRÜYORUZ…
Burada şu hususlara dikkat
çekmemiz gerekiyor:
1)Cumhurbaşkanı yeni Anayasa’ya
göre de tarafsız.
Ama Cumhurbaşkanı Sayın Recep
Tayyip ERDOĞAN;
Aynı zamanda AKP’nin de Genel
Başkanı.
Peki bir Siyasi Partinin Genel
Başkanı, tarafsız olabilir mi? Olamaz!
Zira öncelikle kendi Partisinin
çıkarlarını düşünür.
2)Diyelim ki bir erken seçim
oldu,
Ve seçimi Muhalefet İttifakı
kazandı.
İşte o zaman işler çok karışır ve
2 taraf arasında bir çatışma başlar.
3)Böylesi bir durumda, eski
Bakanlar yerinde mi kalacak?
Seçimi kazanan Muhalefet
ittifakının istediği kişileri;
Recep Tayyip ERDOĞAN, KABUL
EDERMİ?...
4)Böylesi çetrefilli bir konunun,
pratik çözümü şu:
Eğer Cumhurbaşkanının mensubu
olduğu Siyasi Parti veya kurduğu ittifak;
Seçimi kaybederse,
Cumhurbaşkanı da istifa etmeli,
Ve Cumhurbaşkanlığı seçimi
yeniden yapılmalı!
5)Muhalefet Partileri,
ZATEN Parlamenter Demokrasinin
yeniden gelmesini istiyorlardı.
6)Milletvekillerinin seçildikten
sonra,
Meclis’te göreve başlarken
ettikleri yemin ile
Cumhurbaşkanı’nın göreve
başlarken ettiği yemin;
Eskiden de, şimdi de aynı.
Bu itibarla burada bir takiye söz
konusu.
Burada yeminin mecburiyetten ve
kural gereği yapıldığı,
Asıl amacın gizlendiği
anlaşılıyor.
Milletvekillerinin yemin metninde ne yazıyor?
Devletin varlığı ve bağımsızlığını, vatanın ve milletin bölünmez bütünlüğünü, milletin kayıtsız ve şartsız egemenliğini koruyacağıma; hukukun üstünlüğüne, demokratik ve lâik cumhuriyete ve Atatürk ilke ve inkılaplarına bağlı kalacağıma; toplumun huzur ve refahı, millî dayanışma ve adalet anlayışı içinde herkesin insan haklarından ve temel hürriyetlerden yararlanması ülküsünden ve Anayasa'ya sadakatten ayrılmayacağıma; büyük Türk milleti önünde namusum ve şerefim üzerine and içerim.
Cumhurbaşkanının Yemini de şöyle:
Cumhurbaşkanı sıfatıyla, Devletin varlığı ve bağımsızlığını, vatanın ve milletin bölünmez bütünlüğünü, milletin kayıtsız ve şartsız egemenliğini koruyacağıma, Anayasaya, hukukun üstünlüğüne, demokrasiye, Atatürk ilke ve inkılâplarına ve lâik Cumhuriyet ilkesine bağlı kalacağıma, milletin huzur ve refahı, millî dayanışma ve adalet anlayışı içinde herkesin insan haklarından ve temel hürriyetlerinden yararlanması ülküsünden ayrılmayacağıma, Türkiye Cumhuriyetinin şan ve şerefini korumak, yüceltmek ve üzerime aldığım görevi tarafsızlıkla yerine getirmek için bütün gücümle çalışacağıma Büyük Türk Milleti ve tarih huzurunda, namusum ve şerefim üzerine
B öylesi bir yemin ortada olduğu halde;
Her aşamasında bir dayatma, bir oldubitti ve şaibe olan,
16 Nisan 2017 Referandumu ile
Türkiye Cumhuriyeti;
Kurucu değerlerinden uzaklaştığı,
Tek kişinin hakimiyetine dayalı,
Adini da Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi olarak adlandırdıkları,
Bir idare şekline dönüşmüştür.
Ama bu gün de;
Milletvekili ve Cumhurbaşkanlığı yemini eskisi gibi
Aynen yerinde duruyor.
Buradan hareketle edilen yemine uymamakla;
Bir amacın gizlendiği anlaşılıyor.
GAZETE MANŞETLERİ
9)7 Kasım 2019 Perşembe Cumhuriyet.
4 Milyona yakın Suriyelinin kalıcı olduğunu kabullenen iktidarın, uyum stratejisini açıklıyoruz.
GİZLENEN BELGE.
10)9 Ocak 2020 Perşembe SÖZCÜ.
FETÖ’den kurtarılan okulda,şimdi de dinci toplantı.
KAFA AYNI KAFA
11)4 Ocak 2020 Cumartesi YENİÇAĞ,
CEHENNEMİN KAPISI AÇILDI.
12)22 Kasım 2019 Cuma SÖZCÜ.
Kalem tutacak ellere silah verdiler.
MİLLİ EĞİTİMDE SİLAHLI EĞİTİM.
13)10 Aralık 2019 Salı KORKUSUZ..
Kadına şiddeti protesto eden kadınlar, kelepçeyle götürüldü.
KADININ ADI YOK.
14) 22 Aralık 2019 Pazar SÖZCÜ
SATTIK, YEDİK, BU GÜNLERE GELDİK,
15) 8 Aralık 2019 Pazar BİRGÜN.
Lisede olması gereken 1Milyondan fazla genç nere?
KAYIP NESİL.
16) 4 Ocak 2020 Cuma BİRGÜN.
17) 31 Aralık 2019 Salı BİRGÜN.
Yerli ve Milli Kurumlar Battı
18)8 Aralık 2019 Pazar SÖZCÜ.
Erdoğan, eski takım arkadaşlarını topa tuttu.
YENİLİR YUTULUR GİBİ DEĞİL.
19) 11 Aralık 2019 Çarşamba CUMHURİYET.
Eski bakan, AKP’li vekiller,daire başkanı,arabulucu olamadı.
ADALET SINAVINI GEÇEMEDİLER.
20) 5 Ocak 2020 Pazar BİRGÜN.
Kapatılan Santrallere Milyarlık destek.
ZEHİRLİ TEŞVİK..
Termik Santraller ve Enerji Üretimi,
Doğrudan benim konum ve uzmanlık alanım olduğu için;
Başlıktaki haberle ilgili bir şeyler söylemek istiyorum.
SONRA, Enerji Bakanlığı’nda çalışmayanlar, bu Santrallerin evveliyatını
Bilmeyenler;
Bu gibi sorunlara da, cevap veremezler,
Bu gibi sorunları da çözemezler.
Ben hem aldığım Eğitim, hem de yaptığım en kapsamlı saha çalışmaları,
Hazırlayıp, en tepedeki Yetkili kişilere sunduğum raporlar nedeniyle
Bu gibi konular da konuşabilecek;
Tek kişiyim aslında!...
Bu araştırma raporları,
Sadece bu gibi sorunların çözümü ile değil;
Türkiye’nin gelişmiş Batı standartlarında, hatta daha ötesinde;
Enerji Santrallerinin kendi teknolojimizle Türkiye’de,
Nasıl üretilebileceğini de kapsayan önemli araştırmalardır.
Bu kapsamda;
Santrallerde ve Kömür ocaklarında, yıllarca araştırma yaptım,
Değişik konularda;
Yerli ve Yabancı Uzman Bilim Adamları ile
Eğitim Programları düzenledim,
Nihayetinde, 17-18 Temmuz 2001 yılında,
Enerji Bakanlığı – TEDAŞ konferans salonunda,
Santrallerdeki sorunların çözümüne yönelik olarak,
Birlikte çalışmalar yaptığımız, İTÜ’den gelen Profesörler ve İş ilişkileri içinde
olduğumunuz Alman firması, Grup’un gönderdiği Kömür konusunda Uzman bir Mühendis ile bir brifing verdik.
ŞİMDİ Gazetedeki haber konusuna geliyorum.
Termik Santrallerin bacalarından havaya zehir saçılması;
Baca gazı arıtma sistemi kurulmadan da,
Büyük ölçüde önlenebilir..
Bu gibi konuları,
Benim dışımda çözeceğini, çözebileceğini, iddia eden, söyleyen kişi, ya da kişiler;;
Maalesef eskiden de yoktu, şimdi de yok.
Eğer Muhalif Televizyon kanalları, bana ekranlarını açarlarsa,
Cevizkabuğu Programı da olabilir;
Sizlere çok önemli, çok faydalı bilgiler sunacağım.
Gazetenin haberine göre kapatılan Termik Santraller;
Özelleştirme kapsamında, birilerine devredilmişti,
Ve Milyar Dolarlar değerinde idi,
Devrettiler de ne oldu?
Kaç paraya almışlar?
Devlet, birde onlara para vermiş!
Biz eğer Termik Santralleri, teknik anlamda iyi çalıştırırsak;
Hava kirliliği de standartlar seviyesine iner,
Birim yakıtla daha fazla enerji de elde edebiliriz,
Böylece hem elektrik birim fiyatlarını aşağılara çekebiliriz.
Hem de hava kirliliği konusu da halledilmiş olur.
SORUN ŞURADA:
Eğer proje değerinde kömür hazırlanırsa,
Taşından toprağından temizlenirse,
Santrallerin bakımı iyi ve usulüne göre yapılırsa;
Baca gazı arıtma sistemine bile gerek kalmayabilir.
Böylesi bir durumda;
Bacadan çıkan dumanı, belli, belirsiz görürsünüz.,
Televizyonlarda gördüğümüz görüntülere göre;
Bacalardan, sadece,CO,,CO2, SO2 çıkmadığı anlaşılıyor.
Yanmamış kömür var, kül var, her şey var.
Örneğin İsrail’de kömür yok ama sadece CO2 elde edebilmek için,
Orada ithal kömürle çalışan bir Termik Santral kurmuşlar.
CO2’yi yosun yetiştirmede kullanıyorlar.
Yosunlar, başta gübre ve kozmetik sanayi olmak üzere, çok kullanım alanı var.
Almanya’da,SO2 Kükürt dioksit veN, azottan, tarımda kullanılan Amonyum Sülfat ve
Amonyum Nitrat gibi gübre çeşitlerinin denemelerin,
2001’de başlayacağı söyleniyordu.
, Uçucu küller ise. Çimentoda kullanıldığında,
Harcın akıcılığını ve mukavemetini artırıyor..
Yani zararlı atıkların, gazların nasıl faydalı hale getirildiğini,
Bunlardan kazanç sağlandığını da görüyorsunuz.
Konuyu uzatmak istemiyorum, daha çok şeyler yapılabilir.
İş dönüp, dolaşıyor, eğitim, bilgi, tecrübe ve donanıma dayanıyor.
Santral İşletmeciliğini Almanya’da da araştırdım.
Bu gibi önemli işleri, sadece benim bilmem yetmez!
Bu gibi bilgilerin bir devlet politikası haline gelmesi lazım
Durum maalesef bu!
Ben, Kurumdaki yolsuzluk üzerinde kafa yormadım, bu gibi konularda çalışmadım.
Ben teknik anlam da, neler yapabiliriz,
Mevcut sorunları nasıl ve hangi metotlarla çözebiliriz? Gibi
Teknik konular üzerinde çalıştım.
Ama Ticari çıkarlar nedeniyle. Eğer birileri işleri aksatmaya çalışıyorlarsa;
Bu gibi sorunları da çözmeye ve neşter vurmaya çalıştım.
Bu gibi konular da, sorunların bir parçası.
Bu gibi bilgiler ve raporlar da;
Silsile yoluyla, ilgili Birim yetkililerine aktarılmıştır.
Netice itibarıyla bu gibi bilgiler ve raporlar;
Eski Enerji Bakanlarından Cumhur ERSÜMER, Hilmi GÜLER, ve Zeki
ÇAKAN’a da iletilmiştir.
Buna benzer şekilde sorunlar çözülmediği,
Çözülmek istenmediği gibi nedenlerle
Bu gibi bilgi ve raporlar;
Başbakanlık Yüksek Denetleme Kurulu’na kadar intikal ettirilmiş ama
İletilen sorunların çözümü konusunda,
Bir işlem yapılmamış, bir gelişme olmamıştır.
Elektrik Mühendisleri Odasının düzenlemiş olduğu 3.Enerji Sempozyumu
Kitabında da,
Enerji sorunları ve üretim maliyetleri gibi konular,
20 Sayfalık bir Makale ile yer alıyor.
Durum böyle!
Bu Makalenin sonunda;
Sorunların çözümü konusunda, son zamanlar,
Kurum Yetkililerine ve daha yukarıdakilere sunmuş olduğum raporlar;
Konusu, Kime verildiği, tarih ve numaraları ile
2,5 sayfayı bulunuyor.
Bu husus;
Benim adıma, gelecek kuşaklara ışık tutacak,
Önemli bir hizmet niteliğindedir.
Eğer birkaç Muhalif Kanal bana ekranlarını açarlarsa;
Bilgi ve Tecrübelerimi, Halkımızla paylaşırım.
İklim değişikliği nedeniyle
Aniden bastıran yağışlarla oluşan sellerde,
Meydana gelen can ve mal kayıplarını,
Bütün betonlaşmaya rağmen,
Türkiye genelinde halledeceğim demiştim ama
Henüz şu işi hallet diyen de olmadı!
Sorun da burada zaten!...
Bu gibi konularda; Halkımızdan kaynaklanan sorunlar var,
Siyasetçilerden kaynaklanan sorunlar var,
Yazılı ve görsel basından kaynaklanan sorunlar var.
Bu gibi konularda, kimsenin, üzerine düşen görevi;
Lâyiki ile yaptığı, yerine getirdiği söylenemez.
Bunun kültürel, psikolojik, Sosyolojik, genetik ve tarih yönünden,
Çok nedenleri vardır.
Bu gibi nedenlerin özeti;
Niçin Olmamız Gereken Yerde Değiliz başlığını taşıyan kapsamlı Makalede var.
EĞER MUHALİF, Televizyon kanalları bana ekranlarını açarlarsa;
Daha önceleri söylemiştim, şimdi tekrar söylüyorum;
Çok tanınan bir Sosyal Bilimci, Türk Tarihi ve Türki Cumhuriyetlerini de çok iyi bilen,
Ve benim de katıldığım üçlü bir konuşmacı ile
Geçmişten günümüze ve geleceğe ışık tutan,
İlginizi çekeceğine de çok inandığım ve çokta yararları olacak,
Bir Program öneriyorum.
Böylesi bir konu CEVİZKABUĞU programı ve Hulki ÇEVİZOĞLU’na da çok uygun
bir konu.
Milletçe silkinip!,
Bütün sorunların üstesinden gelmemiz lazım!...
Saygılarımla.11 Ocak 2020 Cumartesi.
Makine Yüksek Mühendisi Ahmet YALVAÇ
Enerji Uzmanı – Gazeteci Yazar.
Wwwahmetyalvac1946blogspot.com.tr
a_yalvac@hotmail.com.tr
GAZETE MANŞETLERİ:
1) 28 Aralık 2019 Cumartesi SÖZCÜ.
2) 11 Kasım 2019 Pazartesi YENİÇAĞ.
3) 12 Aralık 2019 Perşembe YENİÇAĞ.
4) 3 Ocak 2020 Cuma YENİÇAĞ.
5) 3 Ocak 2020 Cuma CUMHURİYET.
6) 24 Aralık 2019 Salı SÖZCÜ.
7) 28 Aralık 2019 Cumartesi BİRGÜN..
8) 19 Aralık 2019 Perşembe KORKUSUZ.
9) 7 Kasım 2019 Perşembe CUMHURİYET.
10) 9 Ocak 2020 Perşembe SÖZCÜ..
11) 4 Ocak 2020 Cumartesi YENİÇAĞ.
12) 22 Kasım 2019 Cuma SÖZCÜ.
13) 10 Aralık 2019 Salı KORKUSUZ.
14) 22 Aralık 2019 Pazar SÖZCÜ.
15) 8 Aralık 2019 Pazar BİRGÜN.
16) 4 Ocak 2020 Cuma BİRGÜN.
17) 31 Aralık 2019 Salı BİRGÜN.
18) 8 Aralık 2019 Pazar SÖZCÜ.
19) 11 Aralık 2019 Çarşamba CUMHURİYET
20) 5 Ocak 2020 Pazar BİRGÜN..