11 Ocak 2020 Cumartesi

DİBE VURAN AKP





DİBE VURAN AKP DÖNEMİNDE;
ÖLÜMÜNDEN 81 YIL SONRA,
MUSTAFA KEMAL ATATÜRK’Ü 
YENİDEN ANLAMAK…
TARİHTEN DERS ALMAK,
AMERİKA VE RUSYA’DAN MEDET UMMAK YERİNE;
TÜRKİYE’NİN DE KENDİ TEKNOLOJİNİ ÜRETEN BİR DÜNYA DEVLETİ OLMASINI HEDEFLEMEK,
VE GELECEĞE UMUTLA BAKMAK!?...
Sevgili Okurlar,
 18Yıla yakın bir süredir Türkiye’yi idare etmekte olan Adalet ve Kalkınma Partisi AKP döneminde,
Siyaseten geldiğimiz, getirildiğimiz nokta,
İçeride ve dışarıda içinde bulunduğumuz zor durum;
Türkiye Cumhuriyeti’nin temel değerlerinden, ATATÜRK İlke ve İnkılâplarından sapmanın bir sonucu, bir parçasıdır.
Dolayısıyla bu gün içinde bulunduğumuz, böylesi zor durumu;
Başlıkta vurguladığımız hususları,
Değişik açılardan açarak,
Bu günü anlamaya çalışacağız,
Çözüm konusunda da önerilerde bulunacağız.
1)28 Aralık 2019 Cumartesi SÖZCÜ

HER ŞEYİ YAPAN SİZ
İHALE BİZE KALDI
Mustafa Kemal ATATÜRK’ün ölümünün 81.yılında;
AKP İktidarı döneminde,
Türkiye’de en çok satan,
Ve 6 Muhalif gazeteden biri olan SÖZCÜ’nün Yazarlarının başına gelenler.
Yine 6 Muhalif Gazeteden bir olan,
 Cumhuriyet Gazetesi’nin kaç yazarı, çizeri de hapse atıldı,
             YENİÇAĞ Gazetesinden Yavuz Selim DEMİRAĞ,
AYDINLIK’tan başka Muhalif Yazar Sebahattin ÖNKİBAR da ölesiye dövülmüştü.
Türkiye’de Muhalif Gazeteci, Yazar ya da Televizyoncu olmak, her geçen gün zorlaşıyor.
1-TÜRKİYE CUMHURİYETİ’NİN KURUCUSU MUSTAFA KEMAL ATATÜRK’E DUYULAN SEVGİNİN;
HER GEÇEN GÜN,
DAHADA ARTTIĞINI GÖRÜYORUZ.
Artarak devam eden bu saygı ve sevgiden de;
Türkiye Cumhuriyeti’nin Kuruluş Felsefesinin;
HALKIIMIZIN hafızasında yer ettiğini,
Ve HALKIMIZIN artık uyanmaya başladığını görüyoruz.
Böylesi bir husus;
Zor bir dönemden geçtiğimiz günümüz Türkiye’sinde,
Bizleri gelecek adına mutlu ediyor,
Ve bu zor günlerinde geride kalacağı yönünde,
Bizlerin umudunu artırıyor.
Ölümünün 81.yılında,
Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu Mustafa Kemal ATATÜRK’ü ve O’nun Silah Arkadaşlarını,
Rahmetle, minnetle anıyoruz.
Bu konuda şu hususlara vurgu yapmamız gerekiyor:
1)11Kasım 2019 Pazartesi YENİÇAĞ


İŞTE BURADAYIZ.
Mustafa Kemal ATATÜRK’ün ölüm yıl dönümünde,
Milli Bayramlarımızda,
Her sınıftan Vatandaşlarımızın, Anıtkabire koşmasını,
Anıtkabiri içeride ve dışarıda tıklım tıklım doldurmasını,
Kalabalığın yollara taşmasını,
HALKIMIZIN coşkusunu,
YENİÇAĞ Gazetesi, böylesi bir manşetle vermek istemiş…
İşte buradayız vurgusu ile
Bir taraftan,
Sürekli artan Mustafa Kemal ATATÜRK sevgisini ortaya koyuyor,
Cumhuriyet’in kazanımlarına, inanç ve bağlılığa işaret ediyor,
Parlamenter demokrasiye duyulan özlemi ortaya koyuyor,
Diğer taraftan da,
 Ülkemizin gidişatından memnun olmadıkları yönünde,
AKP’ye mesaj niteliğinde bir gönderme yaptığı da anlaşılıyor
2)Normal anma günlerinin dışında,
Örneğin bir miting yapılacağında,
Çoğu kez, önce ANITKABİR’e gidiliyor ve saygı duruşunda bulunuluyor.
Ya da Derneklerin ve Siyasi Partilerin;
Kongrelerinden önce, ya da göreve gelen yeni Yönetimler,
Önce ANITKABİR’i ziyaret edip, Özel deftere,
Ziyaretle ilgili bir şeyler yazıp, imzalıyorlar.
 3)Son zamanlarda Anıtkabir’i ziyaret edenlerin sayısındaki müthiş artışın nedenlerinden biri de şu:
AKP’nin son döneminde, ekonominin dibe vurması,
Geçim şartlarının zorlaşması,
İşsizliğin artması,
Başımıza büyük dertler açan ve açacak olduğu da anlaşılan Suriyeliler,
Ve diğer sığınmacılar sorunu,
Neticede siyaseten yapılan yanlışlıkların, herkesi olumsuz etkilemesinden dolayı;
AKP’ye oy verenlerin de,
 Anıtkabir’e koştukları anlaşılıyor.
4)HALKIMIZDAKİ böylesi bir tavır değişikliğini,
Kırpa kırpa 13 Bin küsur farka indiren, başkaca bir sorun bulamayınca da;
AKP Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan,
Bu kadar az bir farkla, İstanbul idare edilemez deyince de,
Seçim siyaseten iptal edildi ve tekrar yapılan İstanbul Büyük Şehir Belediye Başkanlığı seçiminde,
İstanbul HALKI inadına, Muhalefet Adayı Ekrem İMAMOĞLU’nu, destekleyip;
806 Bin küsur oy farkı ile kazandırmasında da gördük…
Halkımızdaki bu aydınlanma ve bu uyanış;
Türkiye’nin geleceği  açısından  çok önemli.
5)CHP+İYİ PARTİ birlikteliğinin oluşturduğu MİLLET İTTİFAKI’nın,
31 Mart 2019 Yerel seçimlerinde ve tekrarlanan İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı seçiminde;
Başta Ankara, İstanbul, İzmir, Adana, Mersin, Antalya olmak üzere kazandığı Büyükşehir Belediye Başkanlıkları ve diğer Belediyeler;
Türkiye’nin yeniden Parlamenter Demokrasiye geçmesi açısından, büyük bir fırsat yarattı.
Eğer Muhalefet İttifakının kazandığı belediyeler;
Verecekleri hizmet yoluyla Halkımızın yaşamlarını kolaylaştırırlarsa,
Ellerindeki büyük parasal potansiyeli, iyi kullanırlarsa,
Yapılan faydalı işlerin karşılığını,
CHP ve İYİ PARTİ;
Yapılacak bir normal, ya da erken bir seçimde, mutlaka görür.
 Yok eğer bu fırsat iyi değerlendirilmezse,
ÜLKEMİZ adına çok yazık olur.
6)Ankara’da Mansur YAVAŞ, iSTANBUL’da Ekrem İMAMOĞLU’nun, bazı konularda önemli hizmetler verdiğini söyleyebiliriz.
Ama ben yeterli görmüyorum. En azından şunu söyleyebilirim:
Mansur YAVAŞ ve Ekrem İMAMOĞLU’nun, üst yönetiminin, en azından bir kısmının;
Yeterli olmadığını, hatta sabote ettiklerini düşünüyorum…
7)Bu hususa, bundan önce yayınlanan Makalede de yer verdim.
Eğer 16.sıradaki CHP Lideri Kemal KILIÇDAROĞLU ve İYİ PARTİ Lideri Meral AKŞENER’in Dikkatlerine başlığını taşıyan bölümü okursanız;
Bilgilenmeniz açısından, çok yararlı olur.
KONU ŞU: iklimlerin değişmesi nedeniyle aniden bastıran yağışlarla oluşan sellerde;
CAN VE MAL KAYBINI, Türkiye çapında önleyeceğimi söylemiştim,
Ama kimse şu işi yap, Türkiye’yi şu sorundan kurtar demedi!
Ben Enerji Uzmanı bir Makine Yüksek Mühendisiyim,
Enerji sorununu Türkiye’de en iyi bildiğini iddia eden,
Termik Santrallerdeki işletme sorunlarını, hava kirliliğini de,
Önleyeceğimi, ortadan kaldıracağımı, yıllardan beri hep söyleyen ve yazan bir kişiyim.
AMA ŞU işi yap diyen yok.
Benim haricimde bu sorunları bilen de yok, yapacağım diyen de yok….
Türkiye’de adı uzman olan çok kişi var ama
Almanya, İngiltere, Fransa, Amerika, Japonya gibi,
Uygulaması iyi olan, tuttuğunu koparan elemanlar yok.
Bunun sebebi ise
Türkiye’nin yukarı da isimlerini saydığım Devletlerde olduğu gibi,
Türkiye’nin de kendi teknolojisin üreten,
Bir Devlet Politikası olmadığından;
Uygulama noksanlığından kaynaklanan bir sorunla karşı karşıyayız.
Muhalif TV Kanallarında ve birkaç Muhalif Gazetelerde;
Sorunlar, yapılan yanlış işler ortaya konuluyor ama
Teknik konularda,
Üretim sorunlarında,
Gençlere iş ve istihdam gibi konularda,
Eldeki imkânlar çerçevesinde, neler yapılabileceğine, kimse değinmiyor.
2-SOSYAL MEDYA PAYLAŞIMLARI VE BAZI ÖNEMLİ NOKTALARA VURGULAR

            
Burada birilerine bağlı olmak yerine; hayatımızda aklın, bilimin, ATATÜRK ilke ve inkilaplarının, ne kadar önemli olduğuna vurgu yapılıyor.
Bizde birileri yapıyor, sonraki gelenler ise, maalesef yıkıyor.
Diğer nedenleri ise,
NİÇİN OLMAMIZ GEREKEN YERDE DEĞİLİZ başlığını taşıyan Makaleden, okumanızı öneririm.,
Bu Makale en çok okunan yazılarımdan biridir
İlkini 18 Kasım 2011’de, diğerini ise18 Kasım 2017’de, yeni konularla tekrar yayınladım.
Burada, Türkiye Cumhuriyeti’nin kurulduğu 23 Nisan 1920’te Türkiye’nin durumunu,
Bu zor şartlara rağmen,
Örneğin daha Kayseri’de elektrik yokken, ya da yok denecek kadar azken,
Uçak fabrikasının kurulduğunu,
KÖY Enstitüleri’nin, daha birçok Kurum ve Kuruluşların,
 Mustafa Kemal ATATÜRK zamanında yapıldığını görüyoruz.
Sorun ne kadar çok ve zor olsa da;
Her şey gelip, Siyasete ve Siyasetçiye dayanıyor,
HALKIMIZIN alışkanlıklarına ve Kültür yapısına dayanıyor…
Bu gibi çok önemli konuların hepsi var,


Devleti Yönetenler,
Suriye ve Suriyeliler konusunda, her şeyi açıkça söylemeseler de;
HALKIMIZ yukarıdaki yazılanlarla
Siyaseten yapılan yanlış işleri, görüyor ve anlıyor.
AKP İktidara gelmeden önce;
Komşularımızla bir sorunumuz mu vardı?
 Sayın ERDOĞAN’ın Kardeşim dediği, Suriye Lideri Beşar ESAD,
Nasıl ESED oldu?
İşte gereksiz kavganın, gürültünün sonu bu!
Biz Suriye’ye gireceğiz derken,
Suriyeliler bize girdi!
Ticaretimiz kesildi, birde oradan gelenlerin masrafı!...
Biz Beşar ESAD’ı ve Suriye’yi, kendi ellerimizle Amerika’nın ve Rusya’nın kucağına attık.
Bundan sonrasında,
Çıkar, çıkarabilirsen Amerika’yı ve Rusya’yı, Suriye’den!..



LİBYA İLE YAPILAN DENİZ SINIRI ANLAŞMASI; YERİNDE VE DOĞRU BİR KARAR AMA ASKER GÖNDERME İŞİNİ ACELEYE GETİRMEMEK LAZIM BU KONUDA BAZI ENDİŞELERİMİZ VAR…
PEKİ;SURİYE,LÜBNAN, İSRAİL VE MISIR İLE NİYE BİR MEB ANLAŞMASI YOK!?...
 

Bu konuda önce, böylesi bir anlaşmanın faydasına değineceğiz. Sonrasında ise endişelerimizi ortaya koymaya çalışacağız
1)Bir Ülkenin kara sularından 200 Mil uzaklıktaki alana Münhasır Ekonomik Bölge MEB diyoruz.
Yukarıda ki resimde;
Libya ile Türkiye arasındaki, Münhasır Ekonomik Bölge MEB sınırı ile
Türkiye’nin Doğu Akdeniz’deki, Münhasır Ekonomik Bölgesini görüyorsunuz.
Burada dikkat ederseniz,
Libya ile Türkiye arasında ki MEB alanı,
Doğu Akdeniz’i ikiye bölüyor.
Bu hat ve bu anlaşma,
Öncelikle YUNANİSTAN’ın işine gelmiyor.
Zira Ege Adalarının kıta sahanlığı ve buralardaki yer altı zenginliklerinin paylaşımı sorunu ortaya çıkıyor,
                2)Sonra bu hattın doğusuna baktığımız da ise;
Türkiye’nin geniş bir alana yayılmış olan, Münhasır Ekonomik Bölge MEB’ın,
                180 Bin Kilometre Kare gibi geniş bir alana yayıldığını görüyoruz.
3)Burada Güney Kıbrıs Rum Yönetimi GKRY’nin küçücük mavi alana sıkışmış,
Deniz hâkimiyet alanını da görüyorsunuz.
Avrupa Birliği, Amerika ve İsrail;
Doğu Akdeniz’deki yer altı zenginliklerinde, aslan payını kapmak için;
Yunanistan’ın ve Güney Kıbrıs Rum Yönetimi GKRY’nin, yanında yer alıyorlar,
GKRY’yi tüm Kıbrıs Adasının temsilcisi gibi görüyorlar.
AKP döneminde ise,
Milli Kahramanımız, Kıbrıs davamızın yılmaz savunucusu, KKTC Lideri, rahmetli Rauf DENKTAŞ’ın, yalnız bırakıldığını,
Hatta dışlanıp, itibarsızlaştırılmaya çalışıldığını görüyoruz.
Eğer Birleşmiş Milletler Teşkilatı’nın Kıbrıs Özel Temsilcisi Kofi Annan’ın hazırladığı Kıbrıs Planı çerçevesinde,
Rumlarla Türkler bir çatı altında birleşsinler mi, birleşmesinler mi? Referandumunda,
Eğer Allah Rumları şaşırtıp ta hayır demeselerdi;
Bu gün, Kıbrıs davamız diye bir şey kalmazdı,
Kıbrıslı soydaşlarımızı da,
Batı Emperyalizminin kucağına atmış olurduk!
Bu husus aynı zamanda Türkiye’nin Doğu Akdeniz’deki çıkarlarına,
Ve Türkiye’nin güvenliğine de, büyük zarar verirdi.
Bu açıklamalardan sonra, MEB konusuna kaldığımız yerden devam ediyoruz.
4)Türkiye’nin Doğu Akdeniz’deki MEB alanı ile
 Suriye, Lübnan, İsrail ve Mısır’a da yaklaştığını ve Denizdeki çıkarların çakıştığını,
Ve bu Devletlerle de, iyi ilişkilerin başlatılması ve benzer anlaşmaların,
Bu gibi Devletlerle de yapılması gerekiyor.
Bu gibi konularda ise şu soruları, sormamız gerekiyor:
5)SURİYE, İSRAİL VE MISIR’DA NİYE BÜYÜKELÇİMİZ YOK!?
Bu sorunun cevabı şu:
Bilindiği üzere;
Mısır’ın eski Cumhurbaşkanı ve Müslüman Kardeşlerin Lideri Muhammed Mursi;
Şimdi Yönetimi elinde bulunduran, Mısır’ın Eski Genel Kurmay Başkanı, şimdinin Cumhurbaşkanı Sisi tarafından, askeri bir darbe ile görevden alınmış ve hapse atılmıştı…
Ve Muhammed Mursi, bir duruşma esnasında da, vefat etmişti.
AKP Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Sayın Recep Tayyip ERDOĞAN;
Müslüman Kardeşlere ve onun Lideri Muhammet Mursi’ye ideolojik olarak duyduğu sempati ve yakınlık sebebiyle;
Sisi’ye karşı…
O’na yönelttiği ağır eleştirilerden dolayı;
Mısır ile aramız açık,
Karşılıklı olarak, orada ve burada Büyükelçiler yok,
Ticaretimiz de en alt seviye’de,
Dolayısıyla Mısır’la Akdeniz’de MEB anlaşmamız da yok!...
6)İsrail’in yayılmacı politikasını,
Filistin’deki Araplara uyguladığı baskı ve katliamları tasvip etmemiz de mümkün değil,
AKP öncesinde Türkiye’yi idare edenler;
İsrail ile mesafeli idiler ama
Karşılıklı çıkarlar bağlamında;
İlişkileri devam ettirmeye çalışıyorlardı.
Türkiye, özellikle her yıl Amerika’da gündeme getirilen ve Türkiye’yi uluslar arası camiada, zorda bırakmayı amaçlayan Ermeni Soykırım Tasarılarında,
Ve Amerika’nın zaman zaman gündeme getirdiği, silah ambargolarında;
Türkiye,  İsrail’in de desteği ile Amerika’daki nüfuzlu Yahudi Lobisinden hep yararlanıyordu…
Ama şimdi Dünyada tek başımıza kaldık.
Sayın ERDOĞAN’ın gerilim politikası yüzünden;
Artık Yahudi Lobisi de İsrail’de yanımızda yok.
BU YÜZDEN daha önceki yıllarda, gündeme getirilen,
Türkler 1915’de Ermenilere soy kırım uyguladı iddiaları;
Yaşanan büyük felaket diye adlandırılıyor,
Ve işin boyutu ileri aşamaya taşınmak istenmiyordu.
AMA BU YIL, ÖYLE OLMADI. Tasarı ABD Senatosu’ndan da geçti.
Bundan sonrasında işimiz zor!...
Bu konuda sadece İsrail değil;
ABD ile de ilişkilerimizin bozulmasının etkisi var.
Bu hususa ayrıca değineceğiz.
7)Burada İsrail ile ilişkilerimizin niye bozulduğuna,
Açıklık getirmek istiyorum.
Daha önceki yıllarda AKP Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Sayın Recep Tayyip ERDOĞAN’ın;
Seçmene selam niteliğinde,
İsrail ile söz düellosuna girmesi,
Ağır eleştiriler de bulunması;
Türkiye ile İsrail arasında, karşılıklı çıkarlara dayalı bir iş birliğinin kurulmasına,
Bir engel teşkil ediyor.
İsviçre’nin Davos kasabasında, yapılan bir ekonomik toplantıda,
İsrail Cumhurbaşkanlarından Şimon PERES ile  ONE MİNUTE,
Türkçe okunuşu ile van minit, bir dakika çıkışını ve devamındaki sözlerini hatırlıyorsunuz:
Sizler insan öldürmesini çok iyi bilirsiniz…
Sonrasında Filistin’e gıda ve ihtiyaç maddeleri taşıyan İHH gemimiz Mavi Marmara’ya,
AKDENİZ’de uluslar arası sularda, baskın düzenleyip,
9 Vatandaşımızın İsrailli komandolar tarafından katledilmesini biliyorsunuz…
Devamında Telaviv Büyükelçimizi çağırıp,
Bilerek karşılarında alçak koltuğa oturtmalarını da biliyorsunuz.
Bu gibi olaylardan sonra İsrail ile ilişkilerimiz zora girdi.
Ve karşılıklı olarak, Büyükelçiler çekildi.
İşin ilginç yanı;
İsrail ile yaşanan gerginliklerden,
Hep Türkiye’nin zararlı çıktığını görüyoruz.
Mavi Marmara gemisinde katledilen insanlarımıza da, kan parası ödendi…
Mavi Marmara Gemisine bir baskın yapılacağı beklenirken,
Önlem alınmaması,
9 Vatandaşımızın katledilmesi,
Hayatını kaybedenlere de, kan parası ödenmesi,
Böylece konunun kapatılmış olması;
Kabul edilecek, sineye çekilecek bir durum değildir aslında!
Burada Türkiye Cumhuriyeti rencide edilmiştir!..
Stratejik olarak yapılan hatalar,
Seçmene selam niteliğindeki ağız kavgaları ile
İsrail ile de Akdeniz’de bir MEB anlaşmamız yok.
Dünya Yahudi Kuruluşları Teşkilatı CFR’nin verdiği cesaret madalyasını;
İsrail ile yaşanan gerginlikler nedeni ile Teşkilat geri istedi ama
Sayın ERDOĞAN’ın bu madalyayı, geri vermediği anlaşılıyor.
Zira yazılı ve görsel basında,
Bu madalyanın geri verildiğine dair, bir haber yer almadı.
8)SURİYE LİDERİ BEŞAR ESAD İLE NİYE KANLI BIÇAKLIYIZ!?...
Komşularımızla iyi geçinmek, iyi ilişkiler içinde olmak,
Yurtta Sulh, Cihan da Sulh,
Arapların kendi aralarındaki ihtilaflara, müdahil olmamak,
Kuzey Komşumuzla iyi geçinmek gibi konular;
Türkiye Cumhuriyeti’nin temel felsefesinden biriydi.
Bu gibi konular,
Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu Mustafa Kemal ATATÜRK’ün;
Bizlere aktardığı, çok önem verdiği,
Tarihsel önemi olan konulardı.
AKP iktidarı ile Türkiye Cumhuriyeti’nin bu gün, bu felsefeden,
Bilerek, ya da bilmeyerek uzaklaştığını görüyoruz.
Komşularımızla iyi ilişkiler içerisinde olmak,
Komşularımızın Toprak bütünlüğüne saygı göstermek;
Türkiye’nin de Toprak bütünlüğü,
Birlik ve beraberliğimizin devamı açısından, çok önemli
Bu kapsamda, Suriye ile ilişkilerimiz konusunda da,
Bir şeyler söylememiz gerekiyor.
Türkiye Cumhuriyeti,
Suriye ile güneyde sınır komşusu olduğumuzdan;
Suriye’deki iç savaştan kaçanların sığınabileceği,
En iyi, en uygun yerde Türkiye olduğundan,
Buraya akın ettiklerini,
Karınca gibi Türkiye’nin her tarafına dağıldıklarını görüyoruz…
Bunların içinde, masum insanlar olduğu gibi
İŞID ve benzeri Örgüt mensubu, insan kasaplarının ve her türlü ajanlarında bulunduğu,
Bunların sayısının 5 Milyon 300 Bin kadar olduğu düşünülürse,
Bunlara ilaveten 1-1,5 Milyon kadarda Afganistanlı, Iraklı sığınmacılarıda  ilave ederseniz,
Gereksiz yere başlatılan Suriye iç savaşından,
Türkiye’nin ne kadar büyük bir zarar gördüğünü,
Geleceğimizin tehdit altında olduğunu söyleyebiliriz.
 İDLİB, Muhalif güçlerin elindeydi.
Bunların içinde IŞİD gibi ihvan gibi insan kasapları olmak üzere,
Her türden terörist var.
 Rusya ve ESAD’a bağlı güçlerin;
 İDLİB’e saldırısı sonucunda,
120 Bin kişinin de sınırımıza dayandığını, ya da giriş yaptığını düşünürseniz;
Suriye ile siyaseten yaşanan gerginliğin,
Başımıza ne kadar büyük bir bela açtığını, daha da açacağını görmek için,
KÂHİN olmaya gerek yok…
AKP’nin kendi Halkımıza göstermediği, ilgi, destek ve kolaylıkları;
Suriyelilere tanıdığını,
Onları Memleketlerine göndermek niyetinde olmadığını da,
Gözlemliyoruz…
Buradan akla şöyle bir soru geliyor:
AKP İktidarı;
Türkiye’nin yapısını ve dokusunu,
Suriyeliler ve diğer sığınmacılarla değiştirmek mi istiyor?:
Sorusunu akıllara getiriyor.
Gözlemlediğimiz husus;
AKP İKTİDARININ,
Arkasındaki Halk desteğinin, her geçen gün azalmasını, erimesini;
Acaba bu sığınmacılara oy kullandırarak mı?
Telafi etmeyi düşünüyor, sorusunu çağrıştırıyor.
 YAKIN BİR GEÇMİŞTE Suriye ile ilişkilerimizin çok iyi olduğunu,
 Ticaretimizin de yüksek seviyede bulunduğunu,
2 Ülke arasında ortak Bakanlar Kurulunun toplandığını,
Suriye Lideri Beşar ESAD ve Eşi Esma Hanım’ın,
 Sayın ERDOĞAN’ın davetlisi olarak,
Türkiye’de birlikte tatil yaptıklarını düşünün!;
Nasıl oluyor da, beklenmedik bir şekilde,
Sayın ERDOĞAN’ın, Kardeşim dediği ESAD;
Birdenbire düşman ESED oluveriyor?…
İşin püf noktası da burada zaten!...
9)2011 Yılında, Suriye iç savaşına bir şekilde müdahil oluyoruz.
Sayın ERDOĞAN diyor ki, örneğin bir hafta sonra Şam’da Emevi Camii’nde,
Cuma namazı kılacağız.
Böylesi bir söz, Suriye topraklarını işgal anlamına gelir.
Neticede Sayın ERDOĞAN’ın bu gibi konulardaki söyledikleri gerçekleşmedi.
SONUÇ İTİBARIYLA BU GÜN, TÜRKİYE,
Suriye konusunda her açıdan zarar gördü…
10)ŞİMDİ TEKRAR MEB KONUSUNA geliyorum:
Türkiye’de Ana Muhalefet Partisi CHP, İYİ PARTİ, SADET PARTİSİ ve herkes;
Beşar ESAD ile anlaşılmasını,
Suriye iç savaşının bitmesini istiyor.
HATTA Türkiye’nin de yardımıyla
 Suriye Topraklarını,
Bütün teröristlerden temizlemek de mümkün.
 Böylesi bir durumda, Suriye ile her türlü iyi ilişkiler,
Yeniden kurulabilir.
Ama Sayın ERDOĞAN, buna yanaşmıyor.
EĞER TÜRKİYE BEŞAR ESAD İLE ANLAŞIR VE İÇ SAVAŞI SONLANDIRIRSA, O ZAMAN;
DOĞU AKDENİZ’DE, SURİYE İLE DE, MEB ANLAŞMASI YAPABİLİRİZ…,

11)Böylesi bir durumda;
En azından, Libya, Türkiye ve Suriye’nin MEB alanın da,
Petrol ve doğalgaz aramalarını,
Türk gemileri, rahatlıkla yapabilir.
Buna kimsede karışamaz!
Böylesi bir işbirliği ile Türkiye’deki Suriyeli sığınmacıların,
Memleketlerine dönmeleri açısından da,
Önemli bir adım atılmış olur.
Böylesi bir yol izlenmediği için,
Doğu Akdeniz’deki hak ve menfaatlerimizi koruduğumuzu, koruyabileceğimizi söyleyemeyiz.
12)MEB KONUSUNDA GEÇ KALDIĞIMIZ İÇİN;
Lübnan, İsrail ve Mısır ile MEB anlaşmaları yapmamız çok zor.
Zira Türkiye’nin elindeki imkânları,
EMPERYAL Devletlerin petrol arama şirketleri,
Çoktan kaptılar bile
Bundan sonrasında, gereksiz meydan okumanın da,
Bir faydası olmaz!...
 Bütün bu zorluklara rağmen, bu son saydığım Devletlerle de iş birliği yapılabilir ama
Ancak başka bir İktidarla olabilir, bu…
3)12 Aralık 2019 YENİÇAĞ,


 F-35 ALMASAK ÇOK DAHA İYİ.
Akar: S-400’ler,
2020’de faaliyette.
Burada günümüz siyasetini ve Türkiye’nin geleceğini ilgilendiren çok önemli konular var:
1)Emekli Hava Pilot Tümg. KARATAŞ: Her türlü şifre ve uçuş bilgisinin ABD’nin elinde olduğu bu uçakları,
Türkiye’nin bağrına saplanmış bir hançer gibi görüyorum.
2)ABD’ye İncirlik e Kürecik resti.
Dışişleri Bakanı Mevlüt ÇAVUŞOĞLU:
ABD’den F-35’ler için yaptırım kararı çıkarsa, Türkiye’deki üslerini kapatmayı gündeme getiririz.
3)Çavuşoğlu: Libya mutabakatı için de, Kıta Sahanlığımız da,
Kimse çalışma yapamaz; engelleriz, diye konuştu…
4)HAFTER’e bağlı donanmanın komutanı, Mehdevi ise;
Türk gemilerini batırma görev aldığını söyledi.
Burada HAFTER ve Mehdevi konusunda da,
Bir şeyler söylememiz gerekiyor.
Halife HAFTER;
TRABLUS’da ki, Libya Milli Mutabakat Hükümeti’ne Muhalif olan,
Bu Hükümeti tanımayan,
Amerika,  Rusya ve Fransa ve Birleşik Arap Emirlikleri BEA’nın desteklediği bir General.
HATER’e bağlı zayıf bir Hava Gücünün ve bir Donanmanın olduğunu biliyoruz.
Bu Donanmanın Komutanın da Mehdevi’iymiş.
Türkiye, Libya ile Deniz Sınırı anlaşmasını, Trablus’da ki Milli Mutabakat Hükümeti ile yapıyor.
Mehdevi diyor ki, biz bu Deniz anlaşmasını tanımıyoruz.
Çavuşoğlu diyor ki, MEB Bölgesinde, bizim petrol ve doğal gaz arama gemilerimize kimse müdahale edemez!
Mehdevi de diyor ki;
Bu gibi durumlar da Türk gemilerini batırmam için, emir aldım diyor.
Böylesi bir anlaşma ile
Libya’da işimizin zor olduğu anlaşılıyor.
EĞER LİBYA’ya Asker gönderirsek;
Libya çöllerinde, Muhalif güçlerle Türk Askerinin çarpışacağı anlaşılıyor.
Büyük ekonomik sorunlarla karşı karşıya bulunduğumuz bir dönemde
Çok zorlanacağımız anlaşılıyor.
BİLMEMİZ GEREKLİ önemli bir ayrıntı daha var:
 Rusya ve Amerika’nın, HAFTER ve Milli Mutabakat Hükümeti ile görüştükleri söyleniyor.
Ama Türkiye’nin sadece Müslüman Kardeşler, ya da Ihvan-ı Müslimin ile irtibat halinde olduğuna vurgu yapılıyor.
Bir inat ve bir hevesle Suriye bataklığına düştük;
Umarım ki 2.Bataklık, Libya olmaz!...
Sayın ERDOĞAN;
İçeride zor durumda olduğu,
Muhtemel bir erken seçiminde söz konusu olduğu bir zaman diliminde,
Puan toplamaya yönelik olarak,
Bu gibi dış müdahalelerle
Halkın dikkatini başka taraflara çekmek,
Bir Dünya lideri edası ile
Seçim yatırımı olarak düşündüğü de söylenebilir.
SON ALINAN BİLGİLERE GÖRE;
HAFTER’e bağlı güçlerin, Trablus’daki Milli Mutabakat Hükümet güçlerine yaklaştığı,
Milli Mutabakat Hükümeti’nin zor durumda olduğunu düşünürsek;
LİBYA için askeri teskere çıkarılmasının,
Niye aceleye getirilmek istendiği anlaşılıyor.
HAFTER ve diğer muhalif güçlerle Türk Askeri mi savaşacak?
Böylesi bir durumda;
Amerika, Rusya, Fransa, BEA ve Mısır’ı da karşımızda bulacağız.
Onun için bu konuda bazı kuşkularımız var diyorum.
CHP Lideri Kemal KILIÇDAROĞLU;
Libya Teskeresine Meclis’te onay vermeyeceklerini söyledi.
Sayın KILIÇDAROĞLU;
Sayın ERDOĞAN’ın Ihvan-ı Müslimin tutkusuna da dikkat çekiyor.
4)3 Ocak 2020 YENİÇAĞ


  MİLLET İTTİFAKİ TEZKEREYE HAYIR DEDİ
CHP, İYİ Parti ve Saadet Partisi, Libya’ya asker gönderilmesini kapsayan tezkereye Ret oyu verdi. AKP ve MHP Evet oyu verdi.
Burada başka önemli haberlerden biri de şu:
Şer Üçlüsü’nden karşı hamle.
İsrail, Yunanistan ve Rumlar, doğal gazın Avrupa’ya taşınması için anlaşma imzaladı.
5)3 Ocak 2020 CUMHURİYET


Tezkere geçti. Türkiye Akdeniz’deki çıkarları için diplomasiyi dışladı, zayıf UUH’ye bel bağladı.
 LİBYA KUMARI: Kabul:325, Ret: 184
KILIÇDAROĞLU VE CİNDORUK UYARDI ASKER SAVAŞIN ORTASINA GİDİYOR
MUHALEFET: FELAKET ÇAĞRISI UCU AÇIK TEZKERE
                                                                                          
Kimin kazanacağı belli olmayan savaş
Bu haberlerle ilgili olarak;
Şu açıklama ve yorumlar yapılabilir:
1)Burada Türkiye’nin Deniz Sınırı Anlaşması yaptığı,
Onu koruyup-kollamak için Tezkere çıkarttığı,
Libya Milli Mutabakat Hükümeti UUH diye adlandırılan,
Burada ise UUH’nın zayıf olarak tanımlanmasının nedeni, şu:
UUH hükümeti;
Libya’da ki İhvancıları temsil eden bir yapı.
Ve Libya’nın % 6’sına hükmettiğine işaret ediliyor.
Merkezi: Trablus.
Halife HAFTER’e bağlı güçlerin ise;
Libya’nın % 94’üne hükmettiği söyleniyor,
Ve Hobruk Hükümeti diye adlandırılıyor.
Şu anda Libya’da 3ayrı grubun çatıştığı,
Ve Libya’nın 3’e bölündüğü anlaşılıyor.
Libya için yapılacak en doğru iş;
Libya’nın Kaddafi döneminde olduğu gibi tek bir çatı altında birleşmesini sağlamak,
Bu konuda çaba sarf etmektir.
Türkiye’ye düşen görev de, bu olmalı!...
Muammer Kaddafi, Ülkesini düşünen, onun için, bir şeyler yapmaya çalışan,
Müteahhitlerimizin de para kazandığı bir Ülke idi.
Sonra Libya Arablar arasında en iyi Dostumuzdu.
O Muammer Kaddafi ki;
1974’te Kıbrıs harekâtında Amerika Türkiye’ye ambargo koyduğu bir zamanda,
Uçaklarımızın uçabilmesi için,
Kimsenin bize yakıt vermediği bir zamanda,
Kaddafi, bize yakıt verdi,
Türkiye’ye savaş uçaklarını gönderdi,
Bizler için, sırtında bir hamal gibi, cephane taşıdı.
Libya kendi çıkarları doğrultusunda Amerika ve DİĞER Batı’lı şirketlere kapısını kapalı tuttuğu için,
Bir bahane yaratıp, Libya’ya savaş açtılar.
Ve Türkiye böylesi bir savaşı tasvip etmediğini söyledi ama
Libya harekâtının merkezi, İzmir’di.
Libya’yı bombalayan uçaklar, İzmir’den havalandı.
Ve biz önce itiraz etsek de;
Sonradan Batı’nın yanında yer aldık.
Böylesi bir davranış;
Osmanlı’nın ve devamı niteliğindeki Türkiye Cumhuriyeti’nin,
Mazlum Ulusların ve haklı’nın yanında olma geleneğinden de uzaklaşmak, anlamındaydı…
BU GÜNKÜ LİBYA SAVAŞI;
Batılı Şirketlerin,
Libya’da bir yer kapma mücadelesidir.
Halife HAFTER’in arkasında, Amerika, Rusya, Fransa, Mısır ve BEA
Birleşik Arap Emirlikleri bulunuyor.
Bu Devletlerin HAFTER’e araç-gereç, silah, cephane,
 Hatta asker bile verdiklerine işaret ediyorlar.
Bu yüzden HAFTER güçlerinin;
Tüm LİBYA’YI ELE GEÇİRMEK ÜZERE OLDUĞUNA,
Trablus’u zorladıklarına vurgu yapılıyor.
Milli Mutabakat Hükümeti UUH’nın tek destekçisinin ise;
Türkiye olduğu anlaşılıyor.
Libya’ya asker sevkiyatı yapılırsa;
Askerlerimizin Milli Mutabakat Hükümeti UUH’yi korumak için, HAFTER güçleri ile savaşmak zorunda kalacağı ortada.
Zaten Tezkere’nin ucunun açık olmasından da,
Libya ile Deniz Sınırı Anlaşması MEB’ın yapılmasının dışında;
Askeri İşbirliği Anlaşmasının da yapıldığı anlaşılıyor.
TEZKERE ise bu anlaşmaların devamı niteliğinde,
Ve hukuki bir boyutta kazandıran, bir sonuçtur.
 Böylesi bir Tezkere ile
 Türkiye’ye tuzak kurulmak istendiğini söyleyenlerde var.
Bu işin zor tarafı şurada:
Libya;
İran, Irak, Suriye gibi sınır komşumuz değil.
Deniz yolu olarak, 1000 Km, hatta daha uzakta bir Ülke…..
Bir savaş ihtimali, ya da savaşın genişlenesi durumunda;
Libya’ya silah ve malzeme sevkiyatında,
Ya da Takviye güç konusunda sorunlar yaşanabilir.
Sınır ötesi bir harekât kolay bir şey değil!
3-LİBYA İLE MEB ANLAŞMASINI, ASKERİ İŞBİRLİĞİNİ VE TEZKERE’Yİ ANLADIK;PEKİ YUNANİSTAN TARAFINDAN İŞGAL EDİLEN 18 ADAMIZ;
LİBYA’DAN DAHA MI AZ ÖNEMLİ!?
Bu Adalar, Lozan Anlaşmasına göre, Türkiye’ye yakın olan,
Ve bu yüzden bize bırakılan Adalardır.
Aslında sayı, bununlada sınırlı değil.;
Adacık ve Kayalıkları da ilave edersek, sayının arttığını görüyoruz.
AKP İktidara gelmeden önce;
Bu 18 ada ve çok sayıdaki adacık ve kayalıklar da bizimdi ama
AKP İktidarı ile bu Ada ve Adacıkların, kayalıkların,
Birer birer, Yunanistan tarafından işgal edildiğini,
Buraların yerleşime açıldığını ve silahlandırıldığını görüyoruz.
Bu dönemde Milletvekillerinin ve Muhalefet Partilerinin itirazlarının,
Bir şeyler yapılması gerektiği konusundakli itirazların da,
İşe yaramadığını, dikkate alınmadığını görüyoruz.
Bu 18 ada, adacık ve kayalıkların;
Kendi kara suları, yer altı ve yer üstü zenginlikleri olduğundan;
Yunanistan bu Adalara, Adacıklara ve kayalıklara sahiplenmek suretiyle;
Türkiye’nin Ege Denizi’indeki haklarını gasp etmek,
Bizi Ege Denizi’ne çıkamaz hale getirmek istiyor.
Bu nedenle Libya konusu;
Yunanlılar tarafından işgal edilen 18 Adamızdan, Adacıklardan ve kayalıklardan,
Daha önemli değildir diyoruz.
4-KANAL İSTANBUL YERİNE; KANAL KARHAZ YAPILMALI!
6-24 Aralık 2019 Salı SÖZCÜ


SÖZCÜ araştırdı, RANT haritasına ulaştı
PARSEL PARSEL, KANAL İSTANBUL
Kanal İstanbul; herkesin malûmu…
Kanal Karhaz ise; Hazardenizi’nin, Karadeniz’e bir kanalla bağlanmasıdır.
Karadeniz’in kar’ını, Hazardenizi’nin haz’ı aldık,
Birleştirdiğimizde ise;
Kanal Karhaz oluyor.
Bu adı da ben koydum.
Bu konu ile ilgili açıklamalara aşağılarda değineceğim.
Burada, şu hususlara vurgu yapacağız:
1)Şu anda Türkiye’nin sıcak gündemi; KANAL İSTANBUL.
KANAL İSTANBUL, ilk defa 1994 yılında,
Eski Başbakanlardan Bülent ECEVİT zamanın da gündeme geliyor,
Uzmanların,
Bu Kanalın yapılmaması gerektiği, Türkiye’ye bir faydasının olmayacağı,
Üstelik başımıza büyük dertler açacağı uyarılarından sonra,
Bu konu kapanıyor.
2)AMA 27 Nisan 2011’de, Recep Tayyip ERDOĞAN, Başbakan iken,
KANAL İSTANBUL konusu;
Bu defasında ÇILGIN PROJE adı altında,
Tekrar Türkiye’nin gündemine giriyor.
Bir süre gündemde kaldıktan sonra, unutuluyor,
Ve aradan 8 yıl geçiyor.
3)Yakın bir zamanda, bizlerin bilgisi dışında,
Siyaseten neler yaşandı ki;
Bu konu tekrar Türkiye’nin gündemine,
Çok acil bir konuymuş gibi oturuverdi.
4)BU KONUDA ŞU HUSUS, ÇOK ÖNEMLİ:
Türkiye’de ekonomik bir kriz var,
Sonra Amerika ile F- 35 savaş uçakları ile
Rus yapımı Hava Savunma Sistemleri S-400 füzeleri konusunda,
Restleşmeler var.
Bu arada birde ABD Başkanı Donald TRUMP’ın gönderdiği,
Türkiye’ye tehdit içeren mektup var.
5)Sayın ERDOĞAN, bu iddiaları kabul etmek görüntüsü vermek istemiyor ama
Karşılık olarak;
Bu mektubu TRUMP’a takdim edeceğim diyor,
Sert bir ifade kullanmıyor…
Ve Sayın ERDOĞAN, böylesi bir ortamda Amerika’ya gidiyor.
6)Sayın ERDOĞAN’ın Amerika dönüşü ile
Aradan çok geçmeden,
KANAL İSTANBUL konusu, tekrar Türkiye’nin gündemine oturuyor.
7)KANAL İSTANBUL konusunda, ben de bir şeyler söylemek istiyorum.
Ülkemizin Sorunlarına ilgi duyan, bir Yazar, bir Siyasetçi, bir Yüksek Mühendis sıfatıyla,
Fırsat buldukça,
Küçük, büyük konferanslara da katılıyor,
Bir şeyler yapmaya da çalışıyorum.
Prof. Dr. Anıl ÇEÇEN,
5-6 Yıl kadar önce, KANAL İSTANBUL konusunda şöyle bir ifade kullandı:
KANAL İSTANBUL Projesi, Amerika’da John HOPKİNS Üniversitesinde hazırlandı.
Gerekçesi şöyle:
Amerika, Türkiye’nin Çanakkale ve İstanbul Boğazlarının statüsünü belirleyen MONDREO anlaşmasını imzalamayan, tek Ülke.
Bu anlaşma şartları çeçevesinde;
Amerika Karadeniz’e istediği gibi girip çıkamıyor,
Burada üsler kuramıyor…
Sıkıntıda burada başlıyor zaten.
Bu noktada Amerika,
MONTREUX anlaşması’nı delmenin yollarını aramaya başlıyor.
KANAL İSTANBUL, böylesi bir ihtiyaç ve böylesi bir arayışın sonucu ortaya çıkıyor.
  Sayın ÇEÇEN’in bu iddiası, akla yatkın görünüyor…
8)Amerika’da Düşünce Kuruluşlarının, Üniversitelerin görüş ve önerilerine çok önem verildiğini,
Amerika’da işlerin bu şekilde yürütüldüğünü biliyoruz.
Amerika’nın kendi çıkarları doğrultusunda hareket etmesinde;
Şaşılacak, yadırganacak bir şey yok!
Eğer bizlerde Türkiye’nin çıkarlarını koruyup, kollarsak;
Uluslar arası sorunlar ve ilişkilerimizde,
Karşılıklı çıkarlar çerçevesinde,
İster istemez, rayına oturur!...
9)Ben Orta Asya Türki Cumhuriyetleri ile
Türkiye arasındaki ilişkilerin güçlendirilmesi,
Aradaki sorunların giderilmesi,
Ve bir Türk Birliği’nin kurulmasını;
Türkiye’nin de bir Dünya gücü olmasını arzulayan birisiyim.
10)Türkiye’yi Yönetenlerin, Yönetmek isteyenlerin de;
Bu konuya çok önem vermeleri lâzım.
Rahmetli Süleyman DEMİREL ve Turgut ÖZAL,
Bu gibi konulara çok ilgi duyan ve bir şeyler yapma arzu ve gayreti içinde olan,
Devlet Adamlarıydı.
Turgut ÖZAL,
Son zamanlarda Türki Cumhuriyetlerine, çok gidip geliyordu,
Belli ki, bir şeyler yapmak istiyordu ama
Ama ömrü vefa etmedi.
Turgut ÖZAL’ın ölümü de şüpheli.
Kazakistan Devlet Başkanı Nur Sultan NAZARBAYEV,
Rahmetli Süleyman DEMİREL’in,
Bir Dostu, bir Arkadaşı gibiydi…
Bir defasında, Televizyonlarda,
Sayın DEMİREL’in şöyle bir beyanatını duydum:
Adriyatik Denizi’nden, Çindenizi’ne kadar;
Bizim nüfuz alanımızdır.
Bu gibi söz ve eylemlerin,
Amerika ve Rusya’nın hoşuna gitmediği anlaşılıyor…
YENİ SİYASETÇİLERDE, böylesi bir ruh, böylesi bir söz, böylesi bir hedefi,
Maalesef görmüyoruz…
Günümüz Türkiye’sinde; Türküm demek bile
Bir suçmuş gibi algılanmaya başlandı….
11)BURADA RAHMETLİ ATATÜRK’ün bir sözünü, bir vasiyetini, sizlere hatırlatmak isterim.
Bu yıl ATATÜRK’ün aramızdan ayrılışının 81. Yılını andık.
Demek ki bu söz 82, 83,84…yıl önce söylenmiş;
ATATÜRK diyor ki,
Bu gün Sovyetler Birliği’nin Egemenliği altında Yaşayan Soydaşlarımız;
Bir gün gelecek,
Sovyetler Birliği’nin dağılması ile serbest kalacaklar, bağımsızlıklarına kavuşacaklar.
Bizler, Sovyetler Birliği’nin dağılmasını beklemeden,
Şimdiden onlar için, bir şeyler yapmaya,
Hazırlanmaya çalışmalıyız!...
Ne kadar doğru, ne kadar güzel bir söz, bu!
12)Ben Alaska’dan, Vietnam’a kadar yazıları okunan bir Yazarım.
Yazılarım Türki Cumhuriyetlerindeki Soydaşlarımız tarafından da okunuyor,takip ediliyor.
Onların sorunlarını da biliyorum,
Ve bir şeyler yapmaya çalışıyorum.
13)ŞİMDİ BU KAPSAMDA KANAL KARHAZ konusuna geliyorum.
Şu an Türkiye’yi idare edenler,
Hep Osmanlı Hayali ile yaşıyorlar ya!
İşte sizlere bir Osmanlı hayali…
14)KANAL KARHAZ;
AMERİKA’NIN BOP PROJESİNİ ÇÖPE ATACAK,
VE YENİ BİR DÜNYA DENGESİ İÇİN,
ÇOK ÖNEMLİ BİR PROJEDİR.
TÜRKİYE’YE VE DÜNYA’YA BÜYÜK FAYDALAR SAĞLAR.
 KANAL KARHAZ, Hazar Denizi’nin Karadeniz’e bir kanal ile bağlanması projesidir.
Nasıl oluştuğunu da, başta anlattım.
Kanal İstanbul yerine Kanal Karhaz konusunu,
Daha önceleri,1 Aralık 2016’da Azerbaycan Eski Cumhurbaşkanı,
Haydar ALİYEV’i anma töreni vesilesi ile yayınladığım Makale ile
13 Şubat 2017’de Doğu Türkistan ve Uygur Türklerinin Sorunları,
Başlığını taşıyan Makalede değindim.
Ve bu tarihler arasında yapılan seçimlerde;
Muhalefet Liderlerinin bu konu ile
Türki Cumhuriyetlerinden gelen Soydaşlarımızın;
Diplomalarının denkliklerinin sağlanması,
Ayrıca Soydaşlarımıza Türkiye’ye giriş ve çıkışlarda,
Yaşadıkları sorunların çözümünde katkı koymalarını sağlamak açısından;
Bir şeyler yapmalarını istiyordum.
Ama ilgilenilmedi.
Bizde Muhalefet Partisi Liderleri;
İktidar Partisi Liderine laf yetiştirmekle ilgileniyorlar.
Sorun bu!..
Öncelikle bu Makaleleri, Site arşivinden bularak,
Okumanızı öneririm.Tarihlerini söyledim sizlere.
Şimdi konuya giriyorum.
 Kanuni Sultan Süleyman;
Orta Asya’da yaşayan Soydaşlarımız ile
Osmanlı İmparatorluğu arasındaki ilişkileri güçlendirmek açısından,
Hazardenizi’nin Karadeniz’e bir Kanalla bağlanmasını istiyor.
O zaman Sadrazam Sokullu Mehmet Paşa.
Rusya’dan çıkan 2 Nehir; biri Don, öbürü Volga.
Biri Karadeniz’e dökülüyor,
Diğeri ise Hazardenizi’ne dökülüyor.
Don ve Volga nehirleri arasındaki en kısa mesafeyi kazarak;
2 Nehri birleştirmek için,
30 Bin Amele bu en kısa mesafeyi kazmaya başlıyor.
Aradaki mesafenin, 3’te 1’i kazılıyor
Bu zaman, Rus Çarlığı’nın palazlanma dönemi.
Tabi ki Rus Çetecileri kanal inşasına saldırılar düzenliyorlar, engelleme yapıyorlar.
Bu arada Kanuni Sultan Süleyman, Macaristan’da Zigertvar Kalesi kuşatması devam ederken, vefat ediyor.
Kanal inşası na Sokullu Mehmet Paşa döneminde de, bir müddet devam ediyor ama sonu gelmiyor,
İş yarıda kalıyor.
Zaten Kanuni Sultan Süleyman’ın vefatından sonra,
Osmanlı İmparatorluğu, duraklama dönemine giriyor.
Bazı güzel şeyleri yapabilmek için,
İnsan ömrü, bazen kâfi gelmiyor.
Ben KANAL KARHAZ konusunu yayınladıktan sonra,
Bir yerde Kazakistan Cumhurbaşkanı Nur Sultan NAZARBAYEV’in,
Rusya Devlet Başkanı Viladimir PUTİN’e yaptığı teklifi okudum..
Nur Sultan NAZARBAYEY, PUTİN’e diyorki;
Rusya ve Kazakistan, yer altı zenginlikleri çok olan 2 Ülke.
Bu yer altı kaynaklarının Batı’ya taşınması için;
Hazardenizi’nin Karadeniz’e bir kanalla bağlanması,
Bizlere büyük imkânlar sağlar.
Bu doğru.
Şimdi meseleye, birde başka açıdan bakalım.
Japonya, Kore ve ÇİN’den yük alan gemilerin deniz yolundan Batı’ya ulaşmaları için,
Yol çok uzun.
Hint Okyanusu’ndan geçip,
Aden Boğazı’ndan, Kızıldeniz, Şüveyş Kanalı, Akdeniz’den, Cebeli Tarık Boğazından Atlas Okyanusu…
Atlas Okyanusu…
Mesafe  çok uzun.
Şimdi KANAL KARHAZ ile bu yol nasıl kısalıyor, bir görelim
Moskova’dan kalkan bir tren,
Orta Asya’dan, Doğu Türkistan’dan geçiyor,
 Rusya’nın Arhanlenks liman şehrinde, ÇİNDENİZİ’ine ulaşıyor.
Şimdi burada bir duralım.
Japonya, Kore ve Çin’den, vagonlara yüklenen mallar;
Trenle Çin, Doğu Türkistan, Orta Asya’dan geçiyor,
Hazardenizi’nin Doğu kıyısına geliyor,
Ve mallar orada gemilere yükleniyor,
Hazardenizi-Kanal Karhaz hattından, Karadeniz’e giriyor.
Küçük tonajlı gemiler, Tuna Nehrini takip edip,
Baltık Denizi’ne ulaşabiliyor.
Dünya Ekonomisinin yeni bir hız kazanması açısından bu,
Çok önemli bir Proje.
Tarihi İpek Yolu’nun, yeni bir uygulaması.
Daha da önemlisi;
Büyük ORTADOĞU PROJESİ BOP KAPSAMINDA Türkiye’yi de bölüp,parçalamaya çalışıyorlar ya!;
Kanal Karhaz;
BOP Projesini çöpe atacak,
Yeni bir Dünya Projesidir.
BURADA şu hususu da, söylememiz gerekiyor:
Hazadenizi’ne kıyısı olan Ülkeler;
Azerbaycan, Rusya, Kazakistan,Türkmenistan ve İran.
Bu 5 Ülkeden hiçbiri,
Bu Projenin gerçekleşmesine karşı çıkmaz.
Zira hepsinin de, çıkarına olan bir proje!
Tabi ki Türkiye’nin de çıkarına olan bir Proje.
Böylesi bir Projede,
Türkiye’nin Karadeniz kıyısındaki yerleşim yerlerinin ve limanların önemi çok artar.
Büyük gemilerle gelen petrol ve doğalgaz;
Karadeniz kıyısında yapılacak, büyük depolara boşaltılır,
Buradan boru hatlarıyla,
Batı’ya pompalanır.
Böylece yol kısalır ama
Türk boğazlarına da ilave yük binmez…
5-İSTANBUL, KİMSENİN ŞAHSİ MÜLKÜ 
OLMADIĞINA GÖRE;
KANAL İSTANBUL KONUSUNDAKİ ISRAR NİYE!?...
Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş felsefesi;
Yasama, Yürütme ve Yargı’nın bağımsızlığına dayanıyordu.
Bu temel felsefeye göre de;
Cumhurbaşkanı’nın tarafsız olması,
Bu sıfatla Devlet’in başında, Türkiye’nin çıkarlarını koruma noktasında,
Bir koordinasyon görevi yapıyordu...
B u itibarla Cumhurbaşkanlarının,
Parayla-pulla uğraşmaları istenmiyordu.
Eğer her iktidar değişiminde,
İktidarı elinde bulunduranlar;
Kendi anlayış ve ihtiyaçları doğrultusunda, Anayasayı, Rejimi,
Değiştirmeye kalkarsa,
Durum bundan farklı olmaz!...
KANAL İSTANBUL için;
Başta CHP olmak üzere Muhalefet Partileri, yapılmasın diyor,
 Bunun nedenlerini de ortaya koyuyor,
İstanbul Büyük Şehir Belediye Başkanı Ekrem İMAMOĞLU;
Devletin ilgili Kurumlarına ve Bilim Adamlarına hazırlattığı rapor çerçevesinde;
Bu Kanalın niçin yapılmaması gerektiğini,
Detaylı olarak, madde madde ortaya koyuyor,
Bu yüzden Belediye olarak süreçten çekildiklerini,
Katkı koymayacaklarını söylüyor ama
AKP Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Sayın Recep Tayyip ERDOĞAN;
Ekrem İMAMOĞLU’na sen kimsin?, sen bu işe karışma mealinde sözler sarf ediyor,
Ona fırça atıyor….
Kim ne derse desin! KANAL İSTANBUL, mutlaka yapılacak diyor…
CHP Lideri Kemal KILIÇDAROĞLU da diyor ki;
Sen bu Kanalı yapmaya başlasan bile
İktidar olduğumuzda,
Parayı ödemeyiz diyor.
Yeni Anayasadan kaynaklanan ve bir zorunluluk haline gelen,
Seçim ittifakları nedeniyle
 Muhtemel Ortaklar İYİ PARTİ, Saadet Partisi Liderleri,
Meral AKŞENER ile Temel KARAMOLLAOĞLU da benzer gerekçelerle,
Bu projeye karşı çıkıyorlar,
Onlarda eğer KILIÇDAROĞLU gibi,
Sen Kanalı yapmaya başlasan bile
İktidar olduğumuzda, parasını ödemeyiz derlerse;
Hangi Devlet, Hangi Uluslar arası finans kurumları kredi verecek?
Kanal nasıl yapılacak?
Sayın ERDOĞAN’ın bu konudaki ısrarını, nasıl yorumlamak lazım?
Bu Projenin, arazi üzerinden, birilerinin büyük paralar kazanmasının dışında;
Türkiye’ye bir faydasının olmadığı,
İklimin değişeceği,
Kanal çevresinde, ilave yerleşim nedeniyle nüfusun 7,5 Milyon artacağı öngörüldüğünden,
İstanbul’un yaşanmaz hale geleceği,
Deprem riskini artıracağı,
Binlerce dönüm kıymeti arazilerin su altında kalacağı,
Üstelik Montreux Boğazlar Anlaşması’nın ihlali gibi nedeniyle
Türkiye’nin başına büyük belalar açacağı da kesin!
Israr ise hem doğru değil, hem de yanlış!...
28 Aralık 2019 YENİÇAĞ


BENDE İTİRAZ EDİYORUM
7)28 Aralık 2019 Cumartesi BİRGÜN.


 KANAL’A KARŞI HALK İSYANI
Çekin kirli ellerinizi çocuklarımızın üzerinden.
Tarikat ve Cemaat Yurtları Kapatılsın.
19 Aralık 2019 Perşembe KORKUSUZ.


Ne diyordu değirmenci dayı bir gün:
NASIL BİR ÇARKTIR BU BE!
BUĞDAY BİZİM, EZİLEN BİZİZ
UN BİZİM, AÇ KALAN HEPİMİZ.
Dün o canlardan 4’ü daha yoksulluğa yenildi!
Toplumda artan yokluk ve yoksulluk nedeniyle
Toplu intiharların artığığını görüyor ve gözlemliyoruz.
Bu itibarla Türkiye’yi yönetenlerin;
Lüks ve israftan kaçınmalarını,
Yolsuzluklara ve Yandaş Şirketlere para aktarmamalarını,
Üretimi artırmalarını,
Yoksulluğa çare bulmalarını,
Hazine garantili yatırımlardan vazgeçmelerini,
KANAL İSTANBUL gibi sonunun nereye varacağı belli olmayan konularda;
HALKIMIZ ile inatlaşmamalarını,
Temenni ediyoruz.
6-ABD’NİN YAPTIRIM TEHDİTLERİNE KARŞILIK OLARAK,TÜRKİYE; İNCİRLİK VE KÜRECİK ÜSLERİNİ KAPATABİLİR Mİ?...GEÇMİŞTEN, GÜNÜMÜZE TÜRK-AMERİKAN İLİŞKİLERİ
 Burada öncelikle önemli bir hususu, vurgulamak isterim:
Türkiye’nin 2.Cumhurbaşkanı, ATATÜRK’ün Silah Arkadaşı, Milli Kahramanımız Sayın İsmet İNÖNÜ’nün şu sözü,
Türkiye’yi Yönetenlere, uyarı niteliğinde Tarihi bir tecrübedir:
Büyük devletlerle ittifak yapmak;
Ayı İle Yatağa Girmek gibidir.
Bu söze ben de bir ilave yapmak istiyorum.
Büyük Devletlerle ittifak yapmanın bir getirisi olduğu gibi;
Bir götürüsü, bir bedeli de vardır…
Buradan başlayarak, NATO’ya nasıl girdiğimiz konusunda,
Başlıkta vurguladığım hususlar konusunda bir şeyler söylemeye,
Konuyu açmaya çalışacağız…
1)Amerika Birleşik Devletleri, Ekonomik, Teknolojik ve Askeri açıdan,
Şimdi olduğu gibi 2. Dünya Savaşı’nda da bir Süper Dünya gücü idi.
Türkiye de bir Bağımsız Devletti ama
2.Dünya Savaşı’nda(1939-1945),
O ZAMAN Cumhurbaşkanı olan İsmet İNÖNÜ zamanında,
 Sovyetler Birliği Devlet Başkanı STALİN Türkiye’den Kars, Ardahan ve Artvin’i istemişti…
Bunun üzerine İsmet İNÖNÜ;
Askeri açıdan her türlü tedbiri almıştı ama
 Amerika’nın desteğine de ihtiyaç duymuş,
Amerika da Türkiye’yi imtiyazlı Devletler statüsüne almıştı.
Bu anlaşmanın bir sonucu olarak,
STALİN, Türkiye’ye savaş açma cesaretini gösterememiş,
Türkiye Cumhuriyeti böylece 2.Dünya Savaşına girmemiş ve savaşın yıkıcı etkilerinden uzak kalmıştı.
2)Amerika Birleşik Devletleri ile yapılan anlaşma;
STALİN’in Türkiye’den Toprak talebini ve Türkiye’ye saldırmasını da engellemiştir ama
Amerika’nın talebi üzerine Kayseri Uçak Fabrikası’nda üretim durdurulmuş,
Fabrika başka amaçlarda kullanılmaya başlanmış,
 Köy Enstitüleri’nin faaliyetleri önce yavaşlatılmış,
1950’de İktidara gelen Demokrat Parti-Adnan Menderes Döneminde ise
Faaliyetlerine son verilmiştir.
3)Demokrat Parti iktidara geldiğinde,
İNÖNÜ zamanında, Amerika ile yapılan aşlaşma devam ediyordu.
Adnan Menderes zamanında, detaylarını bilmediğimiz,
Muhtemelen başka ilavelerde yapılmış olabilir,
Sovyetler Birliği’nin, yeni bir tehdidine önlem almak maksadıyla olmalı ki,
Başbakan Adnan MENDERES;
NATO’ya girmeyi kolaylaştırmak için,
1950 yılında Kore’ye asker gönderilmiş,
 1954 Yılında da NATO’ya girilmitir.
4)Amerika’nın Türkiye ile yaptığı imtiyazlı Devletler anlaşması çerçevesinde,
İlk defa borçlanmada başlamış,
Türkiye’de üretilen bazı tarım ve hayvancılık ürünlerinin, ithalatının da,
Önü açılmıştır.
Ben çocukluğumdan hatırlıyorum,
İlkokula gidiyordum,
Teneke kutular içerisinde süt tozu, kırmızımsı renkte, tadına alışık olmadığımız,
Faklı kokuda peynirler dağıtılıyordu,
Orta Okul’a devam ettiğim yıllarda ise
Barış Gönüllüleri adı altında,
Amerika’dan gelen Öğretmenler, okullarda İngilizce dersi veriyorlardı.
Sonradan bu Barış Gönüllüsü Öğretmenlerin,
Doğu ve Güney Doğu’da Köylere kadar gittiklerini,
Kürt Vatandaşlarımızın, kafasını karıştırmaya çalıştıklarını,
Bu günkü terör eylemlerine zemin hazırladıklarını görüyoruz.
Onların birinden öğrendiğim, çok doğru ve yerinde bir söz var.
Şimdi sizlere bunu da aktarmak isterim.
Ben çocukluğumdan beri,
Lisan öğrenmeye de meraklı birisiyimdir.
İyi derecede Almanca ve İngilizce bilirim..
O zaman Lise 1.sınıftaydım.
Kahraman Maraş’ta hep PTT’de duran ama orada çalışmayan,
Para karşılığında dilekçe falan yazan, Almanya’dan emeklı, kılık-kıyafetine dikkat etmeyen ama kaç dil bilen,
Alman Ahmet lakabında bir yaşlı adam vardı.
Fransızcaya da kendiliğimden merek sarmıştım.
Alman Ahmet’ten Fransızca bir şeyler öğrenmeye çalışıyordum.
Bu arada bir Barış Gönüllüsü geldi yanımıza,
Ve Türkçe dedi ki bu çocuk sana ne soruyor?
Oda dedi ki Fransızca soruyor.
Barış Gönüllüsü dedi ki, örneğin İngilizce öğrenmek istiyor,
Newyork’ta 1 yıl kalsa,
İngilizceyi Anadili gibi öğrenir.
Genç yaşta fen ve bilim  öğrenmek lazım!
Bu söz günümüzde Türkçe eğitim vermek yerine,
Okullarda Anadolu Ortaokulu, Anadolu Lisesi gibi,
İngilizce özentisi içinde olanlara,
Önemli bir uyarı niteliğinde, bir sözdür.
Bu nedenle bu anımı, sizlerle paylaşmak istedim..
ŞİMDİ KALDIĞIMIZ YERDEN devam ediyoruz.
Amerika ile yapılan bu anlaşma ile
Üretimden kopmaya,
Her alanda Amerika’ya bağımlı olmaya başladık.
Bütün bunlar aslında ödenen bir bedeldir….
5)Adnan Menderes Hükümeti’nin bazı Sanayi Tesislerinin yapımına ve üretime yönelmesi, Amerika’nın hoşuna gitmemiş, krediye ihtiyaç duyması ve 300 Milyon Doları vermemesi üzerine de
Adnan Menderes, Rusya’ya yönelmişti.
6)Amerika’nın bir etkisi, bir yönlendirmesi olup, olmadığını tam bilmiyoruz ama
Türk Silahlı Kuvvetleri’nin alt kademesinden bir grup Subayın organizesi ile yapılan 27 Mayıs 1960 Askeri bir ihtilal ile
Adnan Menderes Hükümeti’nin devrildiğini,
Yassı Ada’da yargılamalar sonucunda,
Başbakan Adnan Menderes, Dış İşleri Bakanı Fatin Rüştü ZORLU, Maliye Bakanı Hasan POLATKAN’ın idam edildiklerini görüyoruz.
Cumhurbaşkanı Celal BAYAR’da idam cezasına çarptırılmıştı ama
Yaşı itibarı ile infaz edilmedi.
7)Amerika Birleşik Devletleri,
Türkiye’yi Sovyetler Birliği’nin güneyinde Karadeniz’de NATO’nun bekçisi olarak gördüğünden;
Türk Silahlı Kuvvetleri TSK’nın yapısının bozulmasını,
Türkiye’yi Yönetenlerin, Şeriat’a yönelmelerini istemiyordu.
 Türkiye’nin bir dereceye kadar ATATÜRK çizgisinde kalması,
O günün şartlarında Amerika’nın da çıkarlarına idi, bu
8)12 Mart Muhtırası ve 12 Eylül 1980 Askeri Darbesinin de,
Bu amaca yönelik yapıldığı söylenebilir.
9)3 Kasım 2002’de AKP iktidara gelinceye kadar,
 TÜRKİYE’’yi YÖNETEN İKTİDARLAR zamanında da;
İsmet İNÖNÜ döneminde Amerika ile yapılan Anlaşma yürürlükteydi ama
Türkiye’nin çıkarları doğrultusunda hareket ettiler,
Adana-İncirlik Hava Üssünü kapatırız demediler,
Amerika ile yapılan askeri anlaşmaları iptal ederiz demediler ama
Çıkarlarımız doğrultusunda, kimseye de boyun eğmediler.
Örneğin Kıbrıs konusunda, ABD Başkanı Lyndon Be JOHNSON’un,
1964 yılında zamanın Başbakanı İsmet İNÖNÜ’ya yazdığı tehdit içeren mektubunu,
İNÖNÜ’nün de benzer şekilde cevap yazdığını biliyorsunuz.
Kıbrıs’a müdahale edilmesi bir zaruret olduğu görülünce,
Başbakan Süleyman DEMİREL zamanında çıkarma gemileri yapılmaya başlandı,
Başbakan Bülent Ecevit ve Başbakan Yardımcısı Necmettin ERBAKAN döneminde,
20 Temmuz 1974 Kıbrıs çıkarması da;
Amerika’nın karşı çıkmasına rağmen yapılmıştır.
Bu gibi durumlarda Adana-İncirlik Üssü kapatılmamıştır ama
Kıbrıs Harekâtı ile Hava sahamız, askeri uçaklarımız haricinde,
Tüm uçaklara kapatıldığından,
İncirlik Üssü’ne de iniş ve çıkışlar yapılamamıştır.
Bu Devlet Adamlarımızı rahmetle minnetle anıyoruz.
Bu gibi örneklerde de,
 Amerika’nın bilgisi ve istekleri dışında hareket edilmesinden,
Türkiye’ye ambargo uygulanmış ve bu yüzden, biraz zarar da görülmüştür ama
Türkiye’yi Yönetenler,
Çıkarlarımız doğrultusunda,
Dik durmasını bilmişlerdir.
10)1990’da Sovyetler Birliği’nin dağılması,
Sonuçta Dünyanın tek kutuplu hale gelmesiyle
Amerika’nın Strateji Planları da değişmiş,
Türk Silahlı Kuvvetleri TSK’nın güçlü olması,
Mustafa Kemal ATATÜRK’ün kurduğu,Türkiye Cumhuriyeti’nin;
Demokratik, Laik ve Hukukun Üstünlüğüne dayalı çağdaş bir Cumhuriyet olması;
Amerika’nın çıkarları ile çatışacağı sonucuna varılmıştır.
11)BU YENİ STRATEJİ DOĞRULTUSUNDA,
AKP İKTİDARI İLE AMERİKAN EMPERYALİZMİNİN KUCAĞINA DÜŞMEK!
İşte bize garip gelen Ergenekon kumpasları ile
 TSK’nın yapısının bozulması,
ATATÜRKÇÜ Subayların tasfiye edilmesi,
Böylece TSK’nın vurucu gücünün azalması,
Başkanlık Sistemine geçilmesi,
Hep bu süreçle bu strateji ile ilgili.
BOP ile BOP Eş Başkanlığı ile ilgili…
12)BU GÜN GELİNEN NOKTADA,
AMERİKA – AKP ÇATIŞMASINI,
 ŞÖYLE ÖZETLEMEK MÜMKÜN:
Bu gün siyaseten gelinen noktada,
Şimdinin AKP Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Sayın Recep Tayyip ERDOĞAN’’nın
İhvan-ı Müslimin ısrarı,
Ve daha başka konulardaki farklı yaklaşımları ile
Amerika’nın çıkarlarına ters düştüğünü gözlemliyoruz.
Ayrıca aradan geçen 18 yıla yakın bir sürenin sonunda,
Halkımızın nezdinde oy kaybetmeye başlaması da;
Amerika, Sayın ERDOĞAN’ın üstünü çizdi,
Şeklinde de yorumlanabilir….
1)F-35 Amerikan savaş uçağı ile S-400 Rus Hava Savunma Sistemleri ve Füze sorunları ise;
  Sayın ERDOĞAN’ın Amerika ve Rusya arasında bir yalpalaması olarak düşünülebilir.
Böylesi bir yalpalamanın kimseye bir faydasının olmayacağıda, örneklerle ortada.
Biz PKK ve YPG’yi terörist olarak adlandırıyoruz.
Ama Amerika ve Rusya; PKK ve YPG konusunda bizim gibi düşünmüyor.
Libya konusunda da Amerika ve Rusya HAFTER’in yanında.
Sayın ERDOĞAN, İhvan Benzeri Milli MUTABAKAT Hükümeti’nin yanında.
 15 Temmuz 2016’daki FETÖ Askeri kalkışmasının, Amerikan destekli olduğu,
Adana –İncirlilik Hava Üssü’ndeki Tanker Uçaklarla, darbeye katılan Türk F-16 jet uçaklarına havada yakıt ikmali yaptıkları biliniyor.
O zamanda, Sayın ERDOĞAN,
ABD’ye tepki olarak, İncirlik Hava Üssünü kapatabiliriz demişti ama kapatmadı.
Fethullah GÜLEN’in Türkiye’ye iade edilmesini istedi ama Amerika bunu yapmadı.
Peki Sayın ERDOĞAN, İncirlik Hava Üssü’nü kapattı mı? Kapatmadı!
Amerikalılar Kuzey Irak’ta Askerlerimizin başına,
Çuval geçirdiler,
Sayın ERDOĞAN bir misilleme yaptı mı? Yapmadı!
Gazetecilerin, Amerika’ya bir nota verdiniz mi sorusu üzerine;
Ne notası? Müzik notası mı?
Büyük Devletlere nota verilmez!
Sonradan öğrendik ki;
Biz Amerika ile Müttefikiz ya!
Amerikan Askerleri bizim askeri birliğe doğru sözde ziyarete geliyorlar.
İçlerinde Peşmergelerin de olduğu insanların sayısı artarak devam ediyor.
Türk Birliği’nin komutanı, bu gelenlerin niyetinin iyi olmadığını düşünüyor ve durumu;
Ankara’ya Genel Kurmay Başkanlığı’na bildiriyor.
Genel Kurmay Başkanı Orgeneral
Hilmi ÖZKÖK, müdahale etmeyin diyor.
Askerlerimizin  başına çuval geçirilmesinin hikâyesi böyle.
Peki Hilmi ÖZKÖK, böylesi bir kararı,
Kimseye danışmadan v erebilir mi? Burasını bilmiyoruz…
Sayın ERDOĞAN,
Fırat’ın Doğusu’nda Güvenli Bölge inşa etmekten bahsediyor,
Bu iş için 23,5 Milyar Dolara ihtiyaç olduğunu söylüyor ama
Bu parayı nereden karşılayacağını açıklamıyor,
Burada yapılacak konutlarda 1 Milyon sığınmacı Suriyelileri yerleştireceğini söylüyor.
Ama Amerika buna karşı çıkıyor….
Ters düşülen örnekler çoğaltılabilir….
                4)BÖLÜNMÜŞ ORTADOĞU BOP HARİTASI.
               
             Bu konuda şu hususlara vurgu yapmamız gerekiyor:
1)Bu haritada Türkiye’nin Güney Doğusu’ndan,
Irak’ın Kuzeyi’nden ve İran’dan paça koparıldığını,
Ve bu parçaların birleştirilerek;
AKDENİZ’de kıyısı olan,
Büyük Kürdistan Devleti’nin kurulmasının hedeflendiğini görüyorsunuz.
2)Bu planın bir parçası olarak;
Türkiye’de Ulus Devlet yapısının çözülmesi gerekiyor.
Başkanlık Sistemine geçiş, bu işin bir parçası.
2)ABD’nin Dış İstihbarat Kurumu CİAE’nin Türkiye Masası Şefi Bernard Paul Hanse,
2006 Yılında Washington’a gönderdiği bir raporda,
Şöyle diyor:
Eğer Amerika’nın menfaati Türkiye’nin Federatif bir yapıya geçmesinde ise;
O zaman, tüm yetkilerin tek kişide toplandığı bir Başkanlık Sistemine geçmesi gerekiyor.
Bu Devleti kuranlar, kontrol mekanizmasını öyle sağlam yapmışlar ki;
Hükümeti ikna etseniz, Meclis’i ikna edemiyorsunuz,
Meclis’i ikna etseniz; Yargı’yı ikna edemiyorsunuz,
Yargı’yı ikna etseniz;
Türk Silahlı Kuvvetleri TSK’yı ikna edemiyorsunuz.
Bu gibi nedenlerle
Türkiye’nin Başkanlık Sistemine geçmesi  lazım.
Eğer o tek kişi,
Amerika’nın çıkarlarına uymakta bir tereddüt gösterirse;
O tek kişiyi tesirsiz hale getirmek,
Amerika için sorun olmaz…
Bu gibi bilgiler, daha önce basında yer aldı.
3)Bu itibarla bu gün Amerika ile Türkiye arasında yaşanan gerginliğin,
Ya da restleşme görüntüsünün asıl nedenlerinden birinin bu olduğu söylenebilir..
4) Suriye BOP Planının çok önemli bir parçası.
Hiç yoktan bahanelerle Suriye ile ilişkilerimizin bozulmasının,
Beşar ESAD’ın düşman ilan edilmesinin asıl nedeni bu olmalı….
5)Bu gün gelinen noktada;
Beşar ESAD’ın Suriye Halkı tarafından sevildiği,
Suriye’nin yapısı itibarıyla,
Diğer Arap Ülkelerinden farklı olduğu anlaşıldığından;
Beşar ESAD, hala yerinde duruyor,
Onu kimse yıkamadı.
Bunun diğer nedenlerinden biri;
Rusya Lideri Viladimir PUTİN’in;
Rusya’nın çıkarları doğrultusunda,
Beşar ESAD’ın yanında yer almasıdır.
6)Sayın ERDOĞAN Suriye konusunda, Beşar ESAD konusunda ısrarına devam ederken;
Amerika tutum değiştirip,
Rusya ile birlikte hareket etmenin, anlaşmanın yollarını arıyor.
7) Bu itibarla Amerika’nın FIRAT’ın Doğusu’nda Suriyeli Kürtler PYD’nin kontrolünde,
Bir Devlet kurmasına, Rusya itiraz etmiyor.
8)Sayın ERDOĞAN’ın ısrarla savunduğu GÜVENLİ BÖLGE de;
Adı ne olursa olsun;
Sonunda, Federatif bir yapıya dönüşecek olan bir Kürt Devleti dir..
10)Bu gibi sebeplerden Dolayı Sayın ERDOĞAN’ın,
Türkiye’nin menfaatleri açısından,
Beşar ESAD ile anlaşıp,
Amerika ve Rusya’nın oyununu bozması gerekir.
11)Muhtemelen Sayın ERDOĞAN’a BOP kapsamında şöyle bir söz de verilmiş olabilir:
Türkiye her şeye rağmen, tarihsel bağlar ile de,
Bölgede en güçlü ülke…
Eğer BOP projesi gerçekleşirse;
Büyük Kürdistan Devleti’nin kurulması halinde,
Bu devletin güvenliğinin sağlanması,
Devlet haline gelmesi için,
Türkiye’nin bir şeyler yapması gerekiyor.
Bu gibi sebeplerden Osmanlı’yı yeniden kurmak hayali olabilir…
12)ŞU GERÇEĞİ KİMSE UNUTMASIN!:
Emperyalist Devletler, amacına ulaştıktan sonra;
Kendilerine ayak bağı olacağını düşündükleri Yöneticileri,
Günü geldiğinde, yüzüstü bırakırlar!...
Bölgemizde bunun örnekleri var…
5)GÜNÜMÜZ TEKNOLOJİSİNDE ARTIK HİÇBİR BİLGİ,
 GİZLENEMİYOR.
1)Sayın ERDOĞAN, geçmişte defalarca söylemişti;
Biz Genişletilmiş Kuzey Afrika ve Orta Doğu Projesi Eş Başkanlarından Biriyiz,
            Ve Biz bu görevi yapıyoruz diyordu.
            EĞER, geogle’den BOP nedir?, BOP EŞ Başkanlığı nedir?, yazar ve enter’e basarsanız;
Cevabını  bulursunuz.
2)Eğer Geoogle’de;
AKP kim tarafından ve nasıl kuruldu? yazarsanız,
Cevabını bulursunuz.
3)Eğer Geoogle’de Siyasal İslam nedir? diye yazarsanız,
Cevabını bulursunuz.
Gerçek İslam ile Ilımlı İslam, aynı şeyler değildir.
PEKİ ŞİMDİ, Sayın ERDOĞAN;
            Hala BOP Eş Başkanı mı? Bunu bilmiyoruz.
            5)TÜRKİYE; AKDENİZDEKİ HAK VE MENFAATLERİMİZİ KORUMA NOKTASINDA;
                AMERİKA VE RUSYA İLE MUHTEMEL BİR ÇATIŞMAYI GÖZE ALABİLİR Mİ?
    ERGENEKON KUMPASLŞARI İLE TSK’YI NİYE ZAYIFLATTIK, YAPISI İLE NİYE OYNADIK?
Biz Askerlerimizin kendilerine verecekleri her görevi yerine getirmek için,
Ellerinden geleni yapacaklarına inanıyoruz ama
Eski TSK ile yeni TSK arasında mutlaka bir fark vardır.
TÜRKİYE AKP İKTİDARINDA,
Türk Silahlı Kuvvetleri TSK;
Balyoz, Ergenekon, Poyraz Köy, Askeri Casusluk gibi düzmece davalara maruz kalmış,
Vatansever ve çok değerli üst düzey komutanlar,
İçeri alınmış, ya da emekliye sevk edilmiş,
Bu yüzden Komuta Heyeti de zayıflamıştı.
Günümüzde özellikle Doğu Akdeniz’de, Kıbrıs açıklarında büyük miktarda,
Doğal gaz ve petrol kaynaklarının bulunduğu,
Bu yüzden AKDENİZ’de Türkiye’nin haklarının gasp edilmeye çalışıldığı bir dönemde;
ÖZELLİKLE Deniz Kuvvetleri’ndeki Subay ve Komutanların,
Niye hedef alındığını şimdi daha iyi anlıyoruz.
KULELİ Askeri lise kapatıldı,
 HARB OKULLARINA şimdi Lise ve dengi okullardan öğrenci alınıyor
 Böylece şimdi, TSK’nın siyasallaşması yönünde,
Büyük bir adım atılmış oluyor.
Bu yüzden Batılı Devletler;
Artık Türk Silahlı Kuvvetleri’nin,
Eskisi gibi kuvvetli olmadığını düşünüp,
Doğal gaz alanlarında Türk savaş gemileri,
Eğer bizlerin doğal gaz ve petrol arama ve çıkarma faaliyetlerini,
Engellemeye çalışırsa,
Gemilerinizi batırırız gibi tehditler savurabiliyorlar.
Şimdi işimizin çok daha zor olduğunu düşünüyorum…
Mustafa Kemal ATATÜRK ne demişti!?:
Camiye, Kışlaya, Okula siyaseti sokmayın!..
7-DEVLETİ YÖNETENLERİN TÜRKİYE CUMHURİYETİ İLE ONU KURAN MUSTAFA KEMAL ATATÜRK VE SİLAH ARKADAŞLARI İLEBİR SORUNUNUN, BİR TAKINTISININ OLMAMASI GEREKİR.
Burada şu hususlara vurgu yapmamız gerekiyor:
1)10 Kasım ATATÜRK’ü anma günlerinde,
Ve Milli Bayramlarımızda;
 ANITKABİR’e giden yolların, önceki dönemde, Ankara Büyükşehir Belediyesi’ne ait kum kamyonlarıyla kapatıldığını,
HALKIMIZIN Anıtkabire gitmesinin engellendiğini,
Zorlaştırıldığı günleri gördük.
Bu yüzden, yarı yolda otobüsten inmek zorunda kalan vatandaşlarımız, ben de bu gibi vatandaşlardan biriyim;
İnadına ANITKABİR’e onca yolu, yürüyerek gitmek zorunda kalıyordu.
Şimdi bu zorluk ve engelleme kalmadı…
Allah insanlara, vicdan merhamet versin! ATATÜRK ne kötülük yapış bu insanlara kı!?...
ATATÜRK,
Kurtuluş savaşı ile Türkiye’yi işgalci Emperyalist Devletlerden kurtaran,
Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran bir insan,
Bir Milli Kahraman.
Böylesi bir saygısızlık, böylesi bir vefasızlık,
Kabul edilemez, doğru da değil!
2)Devlet Erkânı ile Muhalefet Partilerinin Liderleri,
Şimdinin Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Sayın Recep Tayyip ERDOĞAN,
Bir kural, bir gelenek olduğu için;
10 Kasım’da ATATÜRK’ün ölüm yıldönümlerinde,
Ve Milli Bayramlarımız da,
ANITKABİR’e gidiyor ve ATATÜRK’ün manevi huzurunda,
Saygı duruşunda bulunuyor…
ANITKABİR özel defterine, günün anlam ve önemine dair bir şeyler yazıyor,
Sonrasında herkes kendi işine gidiyor.
Burada bir sorun yok.
Ama Sayın ERDOĞAN, Anıtkabir çıkışı sonrasında, bu özel günler vesilesi ile
Yazılı ve görsel basına röportajlar veriyor,
Osmanlı İmparatorluğu’nu yeniden kurmak, ihya etmek hayali ve özlemi içinde olsa gerek ki;
Mustafa Kemal ATATÜRK ve Silah Arkadaşlarını, yada  Türkiye Cumhuriyeti gibi konularda;
 Eleştirel anlamda, sözler sarf ediyor…
Bu yıl 10 Kasım’daki anma günü vesilesi ile verdiği demeçte şöyle dedi:
Mustafa Kemal ATATÜRK de bir Osmanlı Paşasıydı…
Elbette Osmanlı Paşası olacak!...
Böylesi bir yaklaşımda,
Önemli bir eleştiri ve suçlama derecesinde bir karşıtlık ta olduğu anlaşılıyor…
Bir defasında Mustafa Kemal ve İsmet İNÖNÜ’yü kast ederek, söylediği anlaşılan;
 2 Ayyaşın çıkardığı yasalar sözü ise;
             Kültürümüze göre ölen insanların ardından söylenecek sözler, hiç değil…
              Bu noktada Mustafa Kemal ATATÜRK ve Silah Arkadaşları, ne yapmışlar ki!? Sorusu nu sormak
Gerekiyor!..
3)ATATÜRK ve Silah Arkadaşlarına, Türkiye Cumhuriyeti’ne karşıt söz ve davranışların aşılandığı yerlerin;
İmam-Hatip Okulları olduğu anlaşılıyor.
ÖRNEĞİN, çok yakından tanıdığım, İmam-Hatip mezunu bir genç, bana şöyle dedi:
Okullarda, her sınıfta duvara asılı, çerçeveli ATATÜRK resimleri var ya!;
Bu resimler normal zamanlarda, duvarda ter yüz duruyorlarmış!,
Müfettiş geldiğinde, çevirip, düzeltiyorlarmış!
Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu Mustafa Kemal ATATÜRK’ün resmine bile tahammül edemeyen, Okul Yöneticileri,
Kendilerine emanet edilen çocukların, gençlerin beynini,
Nelerle ve nasıl yıkıyorlar?...
Bir tahayyül edin!...
4)Diyanet İşleri Başkanlığı’nı, Mustafa Kemal ATATÜRK kurdurmuş,
Ve Din’i insanlara doğru anlatsınlar diye,
Din görevlileri, başkalarına muhtaç olmasınlar diye!
Cumhuriyet’in Kurumlarından biri yapmış!
AMA o Diyanet ki;
Mustafa Kemal ATATÜRK’e ve Silah Arkadaşlarına;
Sene de bir gün bile Mevlüt okutmazlar?
5)Çoğunuz duymuşsunuzdur, Fesli Kadir Lakabında,
Kadir MISIRLIOĞLU diye birisi vardı,
Yakın zaman önce öldü.
Cumhuriyet ve ATATÜRK karşıtı bir insandı.
Şu sözünü bir hatırlayın:
KEŞKE KURTULUŞ savaşını, Türkler değil de,
Yunanlılar kazansaydı!
Şöyle bir de vasiyeti vardı:
ATATÜRK’e zerre muhabbeti olan, benim cenazeme gelmesin!
ÖLDÜĞÜNDE, Diyanet İşleri Başkanı, Prof. Dr. Ali ERBAŞ, onun cenazesine gitti.
Peki buna ne diyeceksiniz?
Prof. Dr. Ali ERBAŞ, Diyanet İşleri Başkanı olmasa;
Fesli Kadir’in cenazesine, gitmiş, gitmemiş; kimseyi ilgilendirmez.
Ama Prof. Dr. Ali ERBAŞ, Devletin bir görevlisi, bir Kurumun başı,
Ve maaşını da Halkımızdan toplanan vergilerden alıyor…
Üst Makamlar, buna ceza mı verdi, kınadı mı? Kınamadı…
Bu gibi örnekler çoğaltılabilir…
7- SONSUZA KADAR CUMHURİYET!...
MUSTAFA KEMAL ATATÜRK VE SİLAH ARKADAŞLARI; 23 NİSAN 1923’TE KURDUKLARI ÇAĞDAŞ TÜRKİYE CUMHURİYETİ İLE
YENİDEN BİR HAMLE BAŞLATMIŞLARDI…
Demokratik, Laik ve Hukukun Üstünlüğüne dayalı,
Bir yönetim şekli;
Her alanda gelişmiş Ülkelerin tercih ettikleri bir idare şekli.
Bu gün Türkiye Cumhuriyeti’nin bu temel prensiplerden sapmanın,
Yarattığı sorunları;
Hep birlikte görüyor ve yaşıyoruz…

10. YIL MARŞI
Çıktık açık alınla on yılda her savaştan;

On yılda on beş milyon genç yarattık her yaştan;

Başta bütün dünyanın saydığı başkumandan,

Demir ağlarla ördük anayurdu dört baştan.

Türk'üz: Cumhuriyet'in göğsümüz tunç siperi;

Türk'e durmak yaraşmaz, Türk önde, Türk ileri!

Bir hızda kötülüğü, geriliği boğarız,

Karanlığın üstüne güneş gibi doğarız.

Türk'üz, bütün başlardan üstün olan başlarız;

Tarihten önce vardık, tarihten sonra varız.

Türk'üz: Cumhuriyet'in göğsümüz tunç siperi;

Türk'e durmak yaraşmaz, Türk önde, Türk ileri!

Çizerek kanımızla öz yurdun hartasını,

Dindirdik memleketin yıllar süren yasını;

Bütünledik her yönden istiklâl kavgasını...

Bütün dünya öğrendi Türklüğü saymasını!

Türk'üz: Cumhuriyet'in göğsümüz tunç siperi;

Türk'e durmak yaraşmaz, Türk önde, Türk ileri!

Örnektir milletlere açtığımız yeni iz;

İmtiyazsız, sınıfsız, kaynaşmış bir kitleyiz:

Uyduk görüşte bilgi, gidişte ülküye biz.

Tersine dönse dünya yolumuzdan dönmeyiz.

Türk'üz: Cumhuriyet'in göğsümüz tunç siperi;

Türk'e durmak yaraşmaz, Türk önde, Türk ileri!

Söz : Faruk Nafiz ÇAMLIBEL
Behçet Kemal ÇAĞLAR
Müzik:Cemal Reşit REY
ATATÜRK  ZAMANINDA KURULAN  KURUM VE KURULUŞLAR:
1)      Anadolu Ajans: 6 Nisan 1920
2)      Ankara Hukuk Fakültesi: 5 Kasım 1925
3)      ATATÜRK Orman Çiftliği:5 Mayıs 1925
4)      Bursa Merinos Halı Fabrikası:2 Şubat 1938
5)      Çocuk Esirgeme Kurumu:
6)      Demir Yolları ve Limanlar Genel Müdürlüğü:1927.Devlet Demir Yolları ve Limanları İdare-i Umumiyesi adı altında kurulmuştur.
7)      Devlet İstratistik Enstitüsü:1926
8)      Elektrik İşleri Etüt İdaresi:24 Haziran 1935
9)      ETİBANK:2 Haziran 1935
10)   HALK Evleri
11)  MERKEZ BANKASI:
Osmanlı Bankası’nın bir devamı niteliğinde olup;
Haziran 1931’de, şimdiki hale dönüştürülmüştür.
12) Merkez Hıfzı Sıhha Enstitüsü:27 Haziran 1920
13)Sanayi ve Maadin Bankası:1925-1932 yılları arasında görev yapmıştır.
Liberal Ekonomi çerçevesinde sanayicileri desteklemiştir.
Bankacılık hizmetleri yapmıştır.
14) Türk Dil Kurumu:12 Temmuz 1932
15)Türk Kuşu:1935
Şimdiki Türk Hava Kurumu
16)Türk Tarih Kurumu:3 Ekim 1935
17) ZİRAAT bankası 1924’te 30 Milyon sermayeli bir Anonim Şirket haline dönüştürülmüştür
18)Şeker Fabrikaları: Nuri ŞEKER’in öncülüğünde başlatılmış olup;
26 Kasım 1926’da, Alpullu Şeker Fabrikası açıldı
17 Aralık 1926’da Uşak Şeker Fabrikası açıldı.
19) Uluslar arası İzmir Fuarı Müdürlüğü: 17 Şubat 1923’te açıldı.
20)Türkiye İş Bankası.26 Ağustos 1924’te açıldı.
21)Ziraat Okulları,Yüksek  Ziraat Enstitüsü.
22) SÜMERBANK:12 Temmuz 1932’de kuruldu..
23) Maden Tetkik ve Arama Kurumu MTA: 1935’te kuruldu.
 24) Kayseri’de Uçak Fabrikası ve Eğitimde çok önemli bir Reform;
Köy Enstitüleri’nin  kurulması.
Bu gibi konular,
Niçin Olmamız Gereken Yerde Değiliz başlığını taşıyan Makalede, etraflı olarak, incelenmiştir.
KISSADAN HİSSE İLE:
Türkiye Cumhuriyeti’nin de Kurucusu, Mustafa Kemal ATATÜRK;
Bütün yaptıklarına,
Kısacık ömründe,
Çok sayıda böylesi önemli Kurum ve Kuruluşların açılmasını da,
Sığdırabilmiştir….
Günümüz Türkiye’sinde,
Bu Kurumların çoğu, özelleştirilme adı altında elden çıkarılmış, ya da satılmış,
Ya da işlevi azaltılmış,
Eski etkinliğinden uzaklaştırılmıştır.
Şeker Fabrikalarını kapattık,şimdi Rusya’dan şeker ithal etmeye başladık!...
Devletin Kurucu Babalarını aşağılamak, küçültmeye çalışmak yerine;
Onlardan ilham alıp,
İlaveler yapmak, en doğru bir iştir.
Bu noktada HALKIMIZA da bir şeyler söylemek isterim:
Kuran-1 Kerim’n ilk sözü: İkra bi Rabbi Kellezi, seni yaratan Rabbi’nin aşkına oku.
 Kim ne derse desin!
Okuyarak, araştırarak, aklınızı kullanarak;
Doğruları önce, kendiniz bulmalısınız!...
8-OSMANLI İMPARATORLUĞU’NU ATATÜRK YIKMADI,ATATÜRK; BİTMİŞ, TÜKENMİŞ OLAN OSMANLI’NIN KÜLLERİNDEN, YENİ BİR TÜRK DEVLETİNİN DOĞMASINA VESİLE OLDU, ÇAĞDAŞ TÜRKİYE CUMHURİYETİ’Nİ KURDU…TÜRK MİLLETİ’Nİ YOK OLMAKTAN KURTARDI…
Burada şu hususa özellikle vurgu yapmamız gerekiyor:
Osmanlı İmparatorluğu’nu kuranlar;
 Osman Gazi ve Yanındakiler de Türk’tü,
Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran Mustafa Kemal ATATÜRK ve Yanındakilerde Türk’tü
Bu itibarla Osman Gazi’de Mustafa Kemal ATATÜRK’te;
Bizlerin atasıdır v e bizlerin gurudurlar…
Osmanlı İmparatorluğu’nun temelleri;
1299 Yılında Kayı Boyu’ndan Osman Gazi  tarafından,
Bilecik’in Söğüt kasabasında kurulduğunda,
Küçücük bir Beylikti.
Sonrasında ulu bir çınar gibi dallandı, budaklandı,
Ve bir Dünya İmparatorluğu haline geldi.
Osmanlı İmparatorluğu,
23 Nisan 1923’te Türkiye Cumhuriyeti kuruluncaya kadar,
Tarih sahnesinde 625 yıl kalmıştır.
Bu uzun bir süredir.
İmparatorluklarda, bir insan gibidir;
Doğarlar. Büyürler, gelişirler,
Günü geldiğinde;
Gelişmelere ayak uyduramadıklarından, ya da başka sebeplerden dolayı yıkılırlar.
Yıkılış sonunda ya tarih sahnesinden silinip giderler,
Ya da Türkiye Cumhuriyeti örneğinde olduğu gibi,
Bir şekilde başka bir ad altında yeniden doğarlar.
Osmanlı İmparatorluğu’nun uzun sürmesinin nedenleri;
Farklı ırk, Din, Mezhep ve her Milletten insanın;
Hak, hukuk, adalet esasına dayalı olarak yönetilmesi,
Ayrıca herkese kabiliyetleri çerçevesinde,
Yükselme imkânı verilmesinden,
Kimseye ayrımcılık, yapılmamasındandır.
AKP İKTİDARI, DEVRALDIĞI Türkiye’yi;
Osmanlı’nın izlediği, temel felsefeden ve eşitlik ilkesinden uzaklaştığı için,
18 Yıla yakın bir süre içerisinde, ne hale getirmiştir!
Bunu hep beraber görüyor ve yaşıyoruz….
Bir de şu hususa özellikle vurgu yapmamız gerekiyor:
Mustafa Kemal ATATÜRK’ü suçlayanlar;
Yukarıdaki Sosyal Medya Paylaşımını okusunlar.
           Şimdi Osmanlı İmparatorluğu’nun nasıl yıkıldığı konusunda da,
Kısaca bir şeyler söylemek istiyorum.
1)Osmanlı İmparatorluğu’nu da kuranlar Türk’tü ama
Osman Gaziden sonra Devleti idare eden Padişahların çoğunun annesi,
Türk değildi.
Zira Padişahlar eşlerini, daha çok Saraydaki cariyeler arasından seçiyorlardı.
Cariyeler ise güzel ve zeki bayanlardı ama
Tamamı, ya da tamamına yakını,
Sonradan Müslümanlığı kabul etseler bile,
Hıristiyan kökenliydiler.
Türklerde kızlarını bir yerlere Cariye olarak gönderme geleneği olmadığından ,
Haliyle Cariyelerde Başka Milletlerden ve başka Dinlerden oluyordu.
 Bu konuyu geçiyoruz.
Ayrıca Devlet idaresinde Liyakat önemli olduğundan,
Yönetim Kademesinde olanların da çoğu Türk kökenli değildi.
Çoğu Yeniçeri Ocağı’ından, kabiliyetlerine göre yükselenlerden seçiliyordu.
Vezir, Sadrazam…gibi.
Ayrıca Devlet görevinde olmayan, Hıristiyan ve Musevi kökenli olanlar,
İş-güç, meslek  sahibi ve ticaret yapan insanlardı.
Bu gibiler askere de alınmıyorlardı.
2)Yeniçeri Askerlerini ve bu dönemi hariç tutarsak;
Askerlik yapanlar, savaşa gidenler ve ölenler de;
Hep Türk ve Müslüman olanlardı.
YENİÇERİ OCAĞI’nın ve Yeniçeri Askerlerinin bozulmasının nedenleri de;
Buralara mesleği Askerlik olmayan, hokkabaz, düzenbaz,
Adına ne derseniz deyin, meslek dışı insanların, girmesi, alınmasıdır.
Bu şekilde Yeniçeri Ocağının bozulmasının bir sonucu olarak;
Görevleri Askerlik olan Yeniçerilerde;
Meslek dışı işlerle uğraşmaya başlamışlar,
 Sonunda zararlı hale geldiklerinden,
Ortadan kaldırılmış,
Buna bağlı olarak, Batı’dan da esinlenerek;
Bu gün Silahlı Kuvvetlerimizin ve Kuvvetli bir Ordunun temelleri de o zaman atılmıştı.
Kuleli Askeri Lisesi,
Görkemli Selimiye kışlası,
O dönem de yapılan işlerdir.
3)Şimdi AKP döneminde Ordu’nun siyasallaşmasının önünü tekrar açtık.
4)Osmanlı’nın duraklama döneminde de,
Bu gibi faydalı işler yapılmıştır ama
AKP iktidarı, Osmanlı hayali ile
Ancak kendi işine yarayacak olanları almak istiyor.
5)Türk ve Müslüman olanlar;
Çocuklarını ve özellikle de kız çocuklarını okutmadıkları için;
Genelde Devlet kademelerinde yer almıyorlardı,
Yoksul ve biraz da cahil kalmış insanlardı.
6) Özellikle duraklama döneminde yapılan yenilik hareketleri de,
Dinci gruplar tarafından, isyan hareketleri ile baltalanmıştır.
Bu gibi konulara kimse değinmiyor.
7)Avrupa Devletleri,
Rönesans’la başlayan aydınlanma dönemi ve yapılan buluşlarla,
Sanayileşme dönemine girip, zenginleşirken,
Matbaanın bulunması sonucu,
1453 Yılında kitapların basılması,
Böylece bilgilerin kullanımı ve paylaşımı yaygınlaşırken;
Osmanlı İmparatorluğu’na matbaa,
Kaç yıl sonra İbrahim Müteferrika ile Osmanlı’da kullanılmaya başlıyor.
Avrupa Devletleri ile Osmanlı İmparatorluğu arasındaki fark;
Her geçen gün açılmaya başlıyor.
Burada  El yazmasından para kazanan insanların engellemelerini de görüyoruz..
7)Sonuçta Osmanlı’nın Topraklarında gözü olan,
Sanayileşme ve bu yolla zenginleşen Batılı Emperyalist Devletler;
Birlik, beraberlik ve huzur içinde yaşayan gayrı Müslüm tebayı kışkırtarak,
Osmanlı İmparatorluğu’nu parçalamaya çalışıyor.
İşte yukarıdaki medya paylaşımı;
Bilim ve teknolojiye ayak uyduramayan Osmanlı İmparatorluğu’nun dağılma sürecine nasıl girdiğinin sonucunu ortaya koyuyor.
ŞİMDİ TEKRAR OSMANLI’nın son zamanlarına geliyoruz.
8) Böylesi bir ortamda, bazıları örneğin Ermenilerin bir kısmı;
Yukarıda da vurguladığım üzere,
İngilizlerin, Fransızların ve Rusların yanında yer alıyorlar,
Sonrasında da önlem olarak, tehcire uğruyorlar,
 Yerlerinden yurtlarından sürgün ediliyorlar.
 Keşke bölesi olaylar yaşanmasaydı!...
VE DEVAM EDİYORUZ.
9)Osmanlı İmparatorluğu,
1.Dünya savaşı öncesinde zaten, bağlı Topraklarını kaybetmiş,
Yanlış politika ve hayallerle, bir oldubitti sonucunda,
Kendini 1.Dünya savaşının içinde bulmuş,
SONUÇTA müttefiki Almanya’nın savaşı kaybetmesi ile
Osmanlı da yenik sayılmış,
Ve MONDROS Mütarekesi ile de
Osmanlı Ordusu terki silah etmiş, yani silah bırakmış, dağıtılmıştı,
10)ÖZ YURDU olan Anadolu Toprakları da
İTİLAF DEVLETLERİ tarafından işgal edilmişti,
Padişah Sultan Vahdettin de,
İstanbul’u işgal eden İngilizlerin kontrolündeydi.
Onların isteklerini yerine getirmek zorundaydı,
Dış borçları nedeniyle
ALACAKLI ÜLKELERİN, Duyun-u Umumi Teşkilatını kurdukları,
HALKA zulüm uyguladıkları bir zamandı…
Osmanlı İmparatorluğu da zaten fiilen çökmüş, yıkılmış bir görüntü içerisindeydi,
11)Böylesi bir zamanda,
HALK, ise
Topraklarını işgal eden Yabancılara karşı silahlanmaya
Ve karşı koymaya hazırlanıyordu.
Samsun ve çevresinde yaşayan PONTUS yanlıları ise
Yöre Halkının silahlanmasından ve bir isyan hareketinin başlamasından korkuyorlar,
Ve İngilizlerden yardım istiyordu.
12)İngilizler de, bu durumu Padişah Sultan Vahdettin’e iletip,
Önlem alınmasını istiyorlardı.
Bu gelişmelerin sonrasında,
Sadrazam olan Damat Ferit Paşa,
Böylesi bir işi;
Ancak Mustafa Kemal gibi bir Subayın yapabileceğine inandığından,
Mustafa Kemal’i;
Padişah Sultan Vahdettin’in de onayını alarak;
Samsun ve çevresinde, huzur ve güvenin sağlanması,
Silahların toplanması için;
Mustafa KEMAL’i,
30 Nisan 2019’da, 9.Ordu Müfettişi olarak, atıyor.
Mustafa Kemal 16 Mayıs 1919’ Bandırma Vapuru ile yola çıkıyor,
AMA İNGİLİZLER;
Mustafa KEMAL’ın başka şeyler yapacağından kuşkulanıyor olmalılar ki;
O’nu hep takip ediyorlar…
13)Mustafa Kemal,
Samsuna vardığında, rütbesini çıkartıyor ve görevinden istifa ettiğini,
Sadrazam Damat Ferit Paşaya bildiriyor.
Bundan sonrasında;
Sivil olarak, yerli Halkı silahlandırmaya ve örgütlemeye çalışıyor.
Yani kendisine söylenenin tersini yapıyor.
14)Bu yüzden, Padişah Vahdettin’in emrini yerine getirmediğinden,
Hakkında, yakalandığında idam fermanı çıkartılıyor.
15)Mustafa Kemal,hakkındaki idam kararına rağmen,
Çalışmalarına devam ediyor.
Samsun’u güvenli görmediğinden;
Havza üzerinden,Amasya’ya geçiyor.
Amasya Tamimi, Erzurum ve Sivas Kongreleri,
Müteakiben, Milletin Temsilcilerinin Ankara’da toplanması,
Kurtuluş savaşının yapılması,
Ve 23 Nisan 1923’te Türkiye Cumhuriyeti’nin kurulması ile
Sürecin tamamlanması.
Bu noktada Mustafa Kemal ATATÜRK’e karşı olanlara şunu sormak lazım:
Mustafa Kemal ATATÜRK,
 ÖZ YURDUMUZ, Anadolu’yu düşmanlardan temizleyip,
Türkiye Cumhuriyeti’ni kurduğu için,
Türkleri esaret altında yaşamaktan kurtardığı için;
Kötü bir şey mi yaptı!?...
Türbanlı genç bir bayan vatanı şöyle tanımlamış:
VATAN;
Seccadenin özgürce serilebildiği yerdir! Demiş.
Nasıl bir mantık bu!?...


 8-YENİ ANAYASA;
TÜRKİYE CUMHURİYETİ’NE KURULMUŞ BİR TUZAK GİBİ, DAHA ÇOK; İKTİDARIN İHTİYAÇLARINA CEVAP VERDİĞİNİ GÖRÜYORUZ…
Burada şu hususlara dikkat çekmemiz gerekiyor:
1)Cumhurbaşkanı yeni Anayasa’ya göre de tarafsız.
Ama Cumhurbaşkanı Sayın Recep Tayyip ERDOĞAN;
Aynı zamanda AKP’nin de Genel Başkanı.
Peki bir Siyasi Partinin Genel Başkanı, tarafsız olabilir mi? Olamaz!
Zira öncelikle kendi Partisinin çıkarlarını düşünür.
2)Diyelim ki bir erken seçim oldu,
Ve seçimi Muhalefet İttifakı kazandı.
İşte o zaman işler çok karışır ve 2 taraf arasında bir çatışma başlar.
3)Böylesi bir durumda, eski Bakanlar yerinde mi kalacak?
Seçimi kazanan Muhalefet ittifakının istediği kişileri;
Recep Tayyip ERDOĞAN, KABUL EDERMİ?...
4)Böylesi çetrefilli bir konunun, pratik çözümü şu:
Eğer Cumhurbaşkanının mensubu olduğu Siyasi Parti veya kurduğu ittifak;
Seçimi kaybederse,
Cumhurbaşkanı da istifa etmeli,
Ve Cumhurbaşkanlığı seçimi yeniden yapılmalı!
5)Muhalefet Partileri,
ZATEN Parlamenter Demokrasinin yeniden gelmesini istiyorlardı.
6)Milletvekillerinin seçildikten sonra,
Meclis’te göreve başlarken ettikleri yemin ile
Cumhurbaşkanı’nın göreve başlarken ettiği yemin;
Eskiden de, şimdi de aynı.
Bu itibarla burada bir takiye söz konusu.
Burada yeminin mecburiyetten ve kural gereği yapıldığı,
Asıl amacın gizlendiği anlaşılıyor.


Milletvekillerinin yemin metninde ne yazıyor?
Devletin varlığı ve bağımsızlığını, vatanın ve milletin bölünmez bütünlüğünü, milletin kayıtsız ve şartsız egemenliğini koruyacağıma; hukukun üstünlüğüne, demokratik ve lâik cumhuriyete ve Atatürk ilke ve inkılaplarına bağlı kalacağıma; toplumun huzur ve refahı, millî dayanışma ve adalet anlayışı içinde herkesin insan haklarından ve temel hürriyetlerden yararlanması ülküsünden ve Anayasa'ya sadakatten ayrılmayacağıma; büyük Türk milleti önünde namusum ve şerefim üzerine and içerim.

Cumhurbaşkanının Yemini de şöyle:
Cumhurbaşkanı sıfatıyla, Devletin varlığı ve bağımsızlığını, vatanın ve milletin bölünmez bütünlüğünü, milletin kayıtsız ve şartsız egemenliğini koruyacağıma, Anayasaya, hukukun üstünlüğüne, demokrasiye, Atatürk ilke ve inkılâplarına ve lâik Cumhuriyet ilkesine bağlı kalacağıma, milletin huzur ve refahı, millî dayanışma ve adalet anlayışı içinde herkesin insan haklarından ve temel hürriyetlerinden yararlanması ülküsünden ayrılmayacağıma, Türkiye Cumhuriyetinin şan ve şerefini korumak, yüceltmek ve üzerime aldığım görevi tarafsızlıkla yerine getirmek için bütün gücümle çalışacağıma Büyük Türk Milleti ve tarih huzurunda, namusum ve şerefim üzerine

B öylesi bir yemin ortada olduğu halde;
Her aşamasında bir dayatma, bir oldubitti ve şaibe olan,
16 Nisan 2017 Referandumu ile
Türkiye Cumhuriyeti;
Kurucu değerlerinden uzaklaştığı,
Tek kişinin hakimiyetine dayalı,
Adini da Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi olarak adlandırdıkları,
Bir idare şekline dönüşmüştür.
Ama bu gün de;
Milletvekili ve Cumhurbaşkanlığı yemini eskisi gibi
Aynen yerinde duruyor.
Buradan hareketle edilen yemine uymamakla;
Bir amacın gizlendiği anlaşılıyor.

GAZETE MANŞETLERİ

9)7 Kasım 2019 Perşembe Cumhuriyet.


4 Milyona yakın Suriyelinin kalıcı olduğunu kabullenen iktidarın, uyum stratejisini açıklıyoruz.
GİZLENEN BELGE.
10)9 Ocak 2020 Perşembe SÖZCÜ.


FETÖ’den kurtarılan okulda,şimdi de dinci toplantı.
KAFA AYNI KAFA

11)4 Ocak 2020 Cumartesi YENİÇAĞ,


CEHENNEMİN KAPISI AÇILDI.

12)22 Kasım 2019 Cuma SÖZCÜ.


Kalem tutacak ellere silah verdiler.
MİLLİ EĞİTİMDE SİLAHLI EĞİTİM.

13)10 Aralık 2019 Salı KORKUSUZ..


Kadına şiddeti protesto eden kadınlar, kelepçeyle götürüldü.
KADININ ADI YOK.

14) 22 Aralık 2019 Pazar SÖZCÜ


SATTIK, YEDİK, BU GÜNLERE GELDİK,

15) 8 Aralık 2019 Pazar BİRGÜN.


Lisede olması gereken 1Milyondan fazla genç nere?
KAYIP NESİL.

16) 4 Ocak 2020 Cuma BİRGÜN.




17) 31 Aralık 2019 Salı BİRGÜN.


Yerli ve Milli Kurumlar Battı

18)8 Aralık 2019 Pazar SÖZCÜ.




Erdoğan, eski takım arkadaşlarını topa tuttu.
YENİLİR YUTULUR GİBİ DEĞİL.

19) 11 Aralık 2019 Çarşamba CUMHURİYET.



Eski bakan, AKP’li vekiller,daire başkanı,arabulucu olamadı.
ADALET SINAVINI GEÇEMEDİLER.

20) 5 Ocak 2020 Pazar BİRGÜN.



Kapatılan Santrallere Milyarlık destek.
ZEHİRLİ TEŞVİK..



Termik Santraller ve Enerji Üretimi,
Doğrudan benim konum ve uzmanlık alanım olduğu için;
Başlıktaki haberle ilgili bir şeyler söylemek istiyorum.
SONRA, Enerji Bakanlığı’nda çalışmayanlar, bu Santrallerin evveliyatını
Bilmeyenler;
Bu gibi sorunlara da, cevap veremezler,
Bu gibi sorunları da çözemezler.
Ben hem aldığım Eğitim, hem de yaptığım en kapsamlı saha çalışmaları,
Hazırlayıp, en tepedeki Yetkili kişilere sunduğum raporlar nedeniyle
Bu gibi konular da konuşabilecek;
Tek kişiyim aslında!...
Bu araştırma raporları,
Sadece bu gibi sorunların çözümü ile değil;
Türkiye’nin gelişmiş Batı standartlarında, hatta daha ötesinde;
Enerji Santrallerinin kendi teknolojimizle Türkiye’de,
Nasıl üretilebileceğini de kapsayan önemli araştırmalardır.
Bu kapsamda;
Santrallerde ve Kömür ocaklarında, yıllarca araştırma yaptım,
Değişik konularda;
Yerli ve Yabancı Uzman Bilim Adamları ile
Eğitim Programları düzenledim,
Nihayetinde, 17-18 Temmuz 2001 yılında,
Enerji Bakanlığı – TEDAŞ konferans salonunda,
Santrallerdeki sorunların çözümüne yönelik olarak,
Birlikte çalışmalar yaptığımız, İTÜ’den gelen Profesörler ve İş ilişkileri içinde
olduğumunuz Alman firması, Grup’un gönderdiği Kömür konusunda Uzman bir Mühendis ile bir brifing verdik.
ŞİMDİ Gazetedeki haber konusuna geliyorum.
Termik Santrallerin bacalarından havaya zehir saçılması;
Baca gazı arıtma sistemi kurulmadan da,
Büyük ölçüde önlenebilir..
Bu gibi konuları,
Benim dışımda çözeceğini, çözebileceğini, iddia eden, söyleyen kişi, ya da kişiler;;
Maalesef eskiden de yoktu, şimdi de yok.
Eğer Muhalif Televizyon kanalları, bana ekranlarını açarlarsa,
Cevizkabuğu Programı da olabilir;
Sizlere çok önemli, çok faydalı bilgiler sunacağım.
Gazetenin haberine göre kapatılan Termik Santraller;
Özelleştirme kapsamında, birilerine devredilmişti,
Ve Milyar Dolarlar değerinde idi,
Devrettiler de ne oldu?
Kaç paraya almışlar?
Devlet, birde onlara para vermiş!
Biz eğer Termik Santralleri, teknik anlamda iyi çalıştırırsak;
Hava kirliliği de standartlar seviyesine iner,
Birim yakıtla daha fazla enerji de elde edebiliriz,
Böylece hem elektrik birim fiyatlarını aşağılara çekebiliriz.
Hem de hava kirliliği konusu da halledilmiş olur.
SORUN ŞURADA:
Eğer proje değerinde kömür hazırlanırsa,
Taşından toprağından temizlenirse,
Santrallerin bakımı iyi ve usulüne göre yapılırsa;
Baca gazı arıtma sistemine bile gerek kalmayabilir.
Böylesi bir durumda;
Bacadan çıkan dumanı, belli, belirsiz görürsünüz.,
Televizyonlarda gördüğümüz görüntülere göre;
Bacalardan, sadece,CO,,CO2, SO2 çıkmadığı anlaşılıyor.
Yanmamış kömür var, kül var, her şey var.
Örneğin İsrail’de kömür yok ama sadece CO2 elde edebilmek için,
Orada ithal kömürle çalışan bir Termik Santral kurmuşlar.
CO2’yi yosun yetiştirmede kullanıyorlar.
Yosunlar, başta gübre ve kozmetik sanayi olmak üzere, çok kullanım alanı var.
Almanya’da,SO2 Kükürt dioksit veN, azottan, tarımda kullanılan Amonyum Sülfat ve
Amonyum Nitrat gibi gübre çeşitlerinin denemelerin,
2001’de başlayacağı söyleniyordu.
, Uçucu küller ise. Çimentoda kullanıldığında,
Harcın akıcılığını ve mukavemetini artırıyor..
Yani zararlı atıkların, gazların nasıl faydalı hale getirildiğini,
Bunlardan kazanç sağlandığını da görüyorsunuz.
Konuyu uzatmak istemiyorum, daha çok şeyler yapılabilir.
İş dönüp, dolaşıyor, eğitim, bilgi, tecrübe ve donanıma dayanıyor.
Santral İşletmeciliğini Almanya’da da araştırdım.
Bu gibi önemli işleri, sadece benim bilmem yetmez!
Bu gibi bilgilerin bir devlet politikası haline gelmesi lazım
Durum maalesef bu!
Ben, Kurumdaki yolsuzluk üzerinde kafa yormadım, bu gibi konularda çalışmadım.
Ben teknik anlam da, neler yapabiliriz,
Mevcut sorunları nasıl ve hangi metotlarla çözebiliriz? Gibi
Teknik konular üzerinde çalıştım.
Ama Ticari çıkarlar nedeniyle. Eğer birileri işleri aksatmaya çalışıyorlarsa;
Bu gibi sorunları da çözmeye ve neşter vurmaya çalıştım.
Bu gibi konular da, sorunların bir parçası.
Bu gibi bilgiler ve raporlar da;
Silsile yoluyla, ilgili Birim yetkililerine aktarılmıştır.
Netice itibarıyla bu gibi bilgiler ve raporlar;
Eski Enerji Bakanlarından Cumhur ERSÜMER, Hilmi GÜLER, ve Zeki
ÇAKAN’a da iletilmiştir.
Buna benzer şekilde sorunlar çözülmediği,
Çözülmek istenmediği gibi nedenlerle
Bu gibi bilgi ve raporlar;
Başbakanlık Yüksek Denetleme Kurulu’na kadar intikal ettirilmiş ama
İletilen sorunların çözümü konusunda,
Bir işlem yapılmamış, bir gelişme olmamıştır.
Elektrik Mühendisleri Odasının düzenlemiş olduğu 3.Enerji Sempozyumu
Kitabında da,
Enerji sorunları ve üretim maliyetleri gibi konular,
20 Sayfalık bir Makale ile yer alıyor.
Durum böyle!
Bu Makalenin sonunda;
Sorunların çözümü konusunda, son zamanlar,
Kurum Yetkililerine ve daha yukarıdakilere sunmuş olduğum raporlar;
Konusu, Kime verildiği, tarih ve numaraları ile
2,5 sayfayı bulunuyor.
Bu husus;
Benim adıma, gelecek kuşaklara ışık tutacak,
Önemli bir hizmet niteliğindedir.
Eğer birkaç Muhalif Kanal bana ekranlarını açarlarsa;
Bilgi ve Tecrübelerimi, Halkımızla paylaşırım.
İklim değişikliği nedeniyle
Aniden bastıran yağışlarla oluşan sellerde,
Meydana gelen can ve mal kayıplarını,
Bütün betonlaşmaya rağmen,
Türkiye genelinde halledeceğim demiştim ama
Henüz şu işi hallet diyen de olmadı!
Sorun da burada zaten!...
Bu gibi konularda; Halkımızdan kaynaklanan sorunlar var,
Siyasetçilerden kaynaklanan sorunlar var,
Yazılı ve görsel basından kaynaklanan sorunlar var.
Bu gibi konularda, kimsenin, üzerine düşen görevi;
Lâyiki ile yaptığı, yerine getirdiği söylenemez.
Bunun kültürel, psikolojik, Sosyolojik, genetik ve tarih yönünden,
Çok nedenleri vardır.
Bu gibi nedenlerin özeti;
Niçin Olmamız Gereken Yerde Değiliz başlığını taşıyan kapsamlı Makalede var.
EĞER MUHALİF, Televizyon kanalları bana ekranlarını açarlarsa;
Daha önceleri söylemiştim, şimdi tekrar söylüyorum;
Çok tanınan bir Sosyal Bilimci, Türk Tarihi ve Türki Cumhuriyetlerini de çok iyi bilen,
Ve benim de katıldığım üçlü bir konuşmacı ile
Geçmişten günümüze ve geleceğe ışık tutan,
İlginizi çekeceğine de çok inandığım ve çokta yararları olacak,
Bir Program öneriyorum.
Böylesi bir konu CEVİZKABUĞU programı ve Hulki ÇEVİZOĞLU’na da çok uygun
bir konu.
Milletçe silkinip!,
Bütün sorunların üstesinden gelmemiz lazım!...

Saygılarımla.11 Ocak 2020 Cumartesi.
Makine Yüksek Mühendisi Ahmet YALVAÇ
Enerji Uzmanı – Gazeteci Yazar.

Wwwahmetyalvac1946blogspot.com.tr
a_yalvac@hotmail.com.tr

GAZETE MANŞETLERİ:
1) 28 Aralık 2019 Cumartesi SÖZCÜ.
2) 11 Kasım 2019 Pazartesi YENİÇAĞ.
3) 12 Aralık 2019 Perşembe YENİÇAĞ.
4) 3 Ocak 2020 Cuma YENİÇAĞ.
5) 3 Ocak 2020 Cuma CUMHURİYET.
6) 24 Aralık 2019 Salı SÖZCÜ.
7) 28 Aralık 2019 Cumartesi BİRGÜN..
8) 19 Aralık 2019 Perşembe KORKUSUZ.
9) 7 Kasım 2019 Perşembe CUMHURİYET.
10) 9 Ocak 2020 Perşembe SÖZCÜ..
11) 4 Ocak 2020 Cumartesi YENİÇAĞ.
12) 22 Kasım 2019 Cuma SÖZCÜ.
13) 10 Aralık 2019 Salı KORKUSUZ.
14) 22 Aralık 2019 Pazar SÖZCÜ.
15) 8 Aralık 2019 Pazar BİRGÜN.
16) 4 Ocak 2020 Cuma BİRGÜN.
17) 31 Aralık 2019 Salı BİRGÜN.
18) 8 Aralık 2019 Pazar SÖZCÜ.
19) 11 Aralık 2019 Çarşamba CUMHURİYET
20) 5 Ocak 2020 Pazar BİRGÜN..