10 Ekim 2020 Cumartesi

KISSADAN HİSSE

          

 


KISSADAN HİSSE İLE:

           GÜNÜMÜZ TÜRKİYE’SİNDE SİYASETEN 

GELİNEN NOKTADA,

      BUNUN NEDENLERİNİ;

            YENİ ÖRNEKLERİN DE IŞIĞI ALTINDA, 

          ANLAMAYA ÇALIŞMAK…

Sevgili Okurlar,

Bu başlık altında, bu gün yaşadığımız sorunların nedenlerini;

Kültür yapımız, alışkanlıklarımız ve genetik sebepler bağlamında anlamaya çalışacağız.

Çözüm konusunda, somut önerilerde bulunacağız.

Bizler kuvvetli ve zayıf yönlerimizi iyi bilirsek;

Tedbiri ona göre alır,

Sorunları daha kolay, daha çabuk çözeriz.

Bu noktada iktidar Partisine,

Meclis içinde ve Meclis dışındaki Muhalefet Partilerine

Ve bütün Vatandaşlarımıza söyleyeceklerim var.

BU GÜNKÜ KONUYU,

Şu başlıklar altında açmaya çalışacağız:

1-UNUTMAMAMIZ GEREKENLER:

1)Adalet ve Kalkınma Partisi AKP;

18 Yıldan beri iktidarda.

Bu yüzden zamanım yoktu gibi bahane de üretemez.

2)Buradaki başarısızlığın nedenini;

Bilgi ve tecrübeye önem vermemek,

Türkiye Cumhuriyeti’nin Kurucu Değerlerinden uzaklaşmak,

Mustafa Kemal ATATÜRK ve Silah Arkadaşlarının,

Yaptıkları büyük işlerden ders almak yerine;

Bildiği yolda yürümeye devam etmek gibi,

Sebeplere bağlayabiliriz.

Buradan başlayarak,

Günümüz Türkiye’sinde gelinen noktayı anlamaya çalışacağız,

Önerilerde bulunacağız.

3)Bu gibi hususların;

Sadece söylemlerde kalmadığını,

Başta Eğitim hizmetleri olmak üzere,

Uygulama olarak, hayatın her alanına yansıdığını, yansıtıldığını görüyoruz.

Fırsat buldukça,

Örneğin 2 Ayyaş’ın çıkardığı yasalarla diye başlayarak;

Ki buradan kimin kast edildiği belli,

Mustafa Kemal ATATÜRK ve Silah Arkadaşlarının itibarsızlaştırılmaya çalışıldığını,

Milli Bayramlarımızın kutlanmasının;

Her defasında bir bahane ile engellendiğini görüyoruz.

4)Cumhuriyet, Mustafa Kemal ATATÜRK ve Silah Arkadaşları,

Ve Milli Bayramlarımız;

Bizlerin varoluş nedenleridir,

Toplumun ortak değerleridir…

Gelişmiş Ülkelerde böylesi durumlar asla olmaz,

Olmasına da müsaade edilmez.

5)Buralarda Devleti Yönetenler;

Devletin Kurucu Babalarıyla,

Devletin Sistemiyle oynamazlar, oynayamazlar,

Mevcut Anayasa ve Yasalar çerçevesinde hizmet vermeye çalışırlar,

Başarısız olanlar gider,

Yerine yenileri gelir,

Süreç bu şekilde, işlemeye devam eder.

6)Bu gün, Türkiye Cumhuriyeti kurulduğundan bu yana;

Her açıdan Tarihinin en zor günlerini yaşıyor.

Bu zor günler;

Tarihte büyük İmparatorluklar kurmuş, önemli işler başarmış,

 Büyük Türk Milletinin,

Tarihle sınavıdır.

7)Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu Mustafa Kemal ATATÜRK

97 Yıl öncesinden bu günleri görmüş olmalı ki;

Herkese ders niteliğinde;

ATATÜRK’ÜN GENÇLİĞE HİTABESİ, olarak bildiğimiz,

Veciz sözlerle, nasihatlerde bulunmuştur..

8))AKP öncesinde Türkiye’yi idare eden Devlet Adamlarını,

Saygıyla, rahmetle, minnetle anıyoruz.

Türkiye Cumhuriyeti’nin 29 Ekim 1923’te, Mustafa Kemal ATATÜRK ve Silah Arkadaşları tarafından kurulmasından,

AKP’nin iktidara geldiği,3 Kasım 2002 öncesine kadar;

Aradan geçen 79 Yıl içerisinde,

Türkiye’yi idare eden, bu Devlet Adamlarının,

Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucu felsefesi ile

Mustafa Kemal ATATÜRK ve Silah Arkadaşları ile

Bir sorunları yoktu.

İster Sağ, ister Sol, isterse Darbe ve Muhtıra dönemlerinde olsun,

Türkiye’yi idare edenler;

Kendi eğitim, bilgi, tecrübe ve donanımları çerçevesinde,

Türkiye Cumhuriyetini;

Mevcut Anayasa ve Yasalar kapsamında yönetmeye,

Halkın sorunlarını çözmeye,

Türkiye’yi yüceltmeye çalışmışlardır.

9)Günü geldiğinde, ya da seçimi kaybettiklerinde,

Görevi bırakmasını da bilmişlerdir.

10)Arada bir laiklik ve demokrasi karşıtı kıpırdanmalar olsa bile

Türkiye Cumhuriyeti’ni koruma ve kollama görevi çerçevesinde,

Türk Silahlı Kuvvetleri TSK;

Bir Sigorta görevi görmüş,

Yerine göre siyasetçileri uyarma, ya da müdahale gereğini duymuştur.

11)Türk-Amerikan ilişkilerini incelerken;

Bu gibi konuların nedenlerini de, ortaya koymaya çalıştım.,

Ama bu konu,

Günümüzle de çok ilgili olduğu için;

Burada kısaca, tekrar değineceğim.

TSK, darbelerde bile, bir süre sonra, geri çekilmesini bilmiştir

12)TSK’nın arada bir, bu gibi çıkışlarını;

AKP öncesindeki İktidarlar ve Halkımız,

Sükûnet ve olgunlukla karşılamıştır.

Zira Halkımızın TSK’ya karşı,

Her zaman bir saygısı, sevgisi ve bir güveni olmuştur.

Örneğin Eski Başbakan ve Cumhurbaşkanlarından, rahmetli Süleyman DEMİREL;

Asker’in müdahalesi ile 6 defa gitmiş ama

Demokrasiye inancı ile

7.Defa tekrar gelmesini bilmiştir.

13)Sonuçta AKP öncesinde Türkiye’yi idare edenler;

Bir şekilde Askerlerden zarar görmüş olsalar bile;

Türkiye’nin çok kritik bir coğrafyada bulunması nedeniyle,

TSK’nın yapısıyla oynamamışlar,

Vurucu gücünü azaltma gayreti içinde olmamışlardır.

Sonunda kazanan hep, Türkiye Cumhuriyeti olmuştur.

14)AKP döneminde,

TSK’nın yapısıyla oynanması,

Dik duruşları ile tanınan Subayların, tasfiye edilmesi gibi nedenlerle

GÜNÜMÜZDE sivil HALKIN, korumasız durumda olduğunu söyleyebiliriz.

Temenni etmeyiz ama

Bu gün siyaseten çok gerilen bir ortamda,

Muhtemel bir iç çatışmada;

Bizleri kimin, nasıl koruyacağına dair kuşkularımız var…

15)AKP’nin iktidara gelmesiyle beraber;

            Amerika’nın kontrolü ve hizmetinde olan,

Şeriatçı Fethullah GÜLEN, Cemaati;

Devletin her kademesine,

Bu arada TSK’nın da içine sızması, yerleşmesi,

Hazırlıkların tamamlanması sonucunda,

15 Temmuz 2016’da TSK içindeki Fethullahçı Subaylar,

Darbe girişiminde bulundu.

16)Detaylara girmek istemiyorum.

Bu darbe girişiminde,

TSK’nın üst kademesindeki çoğu Subayın, yer almadığını,

Bir kısmının da, kendi imkânlarıyla mücadele ettiklerini görüyoruz,

17)Darbe bastırıldıktan sonra,

Uyduruktan kumpas davaları ile TSK’daki çoğu ATATÜRKÇÜ, Cumhuriyet’e bağlı Subaylar,

TSK’dan uzaklaştırıldı,

Yeni atamalarda, siyasi tercihlerin , ön plana çıktığı anlaşılıyor.

Bunun bir çok örnekleri var.

18)Günümüzdeki, YAŞ Toplantısında,

2 Önemli Komutana yer verilmediğini,

Çok manidar görüyoruz.

1/Örneğin 15 Temmuz Kahramanı,

Darbenin gerçekleşmesini önleyenlerden,

Özel Kuvvetler Komutanı, Tüm General Zekai AKSAKAL;

Cesareti ve başarısı ile Korgeneralliğe terfi ettiriliyor ama

Sözde kadrosuzluk nedeniyle emekliye sevk ediliyor.

2/Tüm Amiral Cihat YAYCI

Yakında,

FETÖCÜLERİN, kullandıkları haberleşme sistemini deşifre edip,

TSK içindeki FETÖCÜLERİN tespit edilmesini sağlıyor.

Mavi Vatan Projesi ile

Doğu Akdeniz ve Libya çıkışı ile

Gelecek adına herkesi umutlandırıyor,

YAŞ Toplantısına birkaç ay kala;

Deniz Kuvvetleri Komutanlığı’nda,

Halen bulunduğu önemli görevden alınıp,

 Genel Kurmay’da pasif bir göreve verilmesi sonucu;

Bunu gururuna yediremeyip,

İstifa ettiğini görüyoruz.

Böylesi bir görev değişikliğinin de,

Bilinçli yapıldığı, önünün, kesilmek istendiği,

Anlaşılıyor.

Bunun da TSK adına büyük bir kayıp olduğunu düşünüyoruz.

19)Günümüzde, Doğu Akdeniz’de;

Doğal gaz, muhtemelen petrolünde bulunduğu bir bölgede,

Emperyalist Devletlerin, enerji kaynaklarının üstüne oturabilmek için;

Yıllar öncesinden TSK’yı özellikle de Deniz Kuvvetlerini,

Zayıflatmak için,

Uyduruk kumpas davalarının;

Niöin kurgulandığı anlaşılıyor.

Siyasetçilerde böylesi bir oyuna;

Bilerek ya da bilmeyerek,

Alet olmuşlardır…

20) Önemli olan;

 Yaşanan bunca olumsuz gelişmelerden,

 Türkiye adına,

Kendimize, yeterli dersler çıkarabilmektir.

2-BU GÜNE KADAR,

TÜRKİYE’DE YAŞANAN BÜTÜN DARBE VE MUHTIRALARIN ARKASINDA;

ŞU VEYE BU ŞEKİLDE,

HEP AMERİKA’NIN OLDUĞUNU GÖRÜYORUZ.

Durumu kısaca şöyle özetleyebiliriz:

1)Türkiye’nin, 2.Cumhurbaşkanı Sayın İsmet İNÖNÜ zamanında,

2.Dünya savaşında,

Sovyetler Birliği Devlet Başkanı STALİN’in,

Türkiye’den Kars Ardahan ve Artvin’i talep etmesi üzerine;

Sayın İNÖNÜ, gerekli hazırlıkları yapıyor,

Alabilirsen gel al diyor ama

Bu arada Amerika’nın desteğine de ihtiyaç duyuyor.

Türk Amerikan ilişkileri de,

Bu şekilde başlamış oluyor.

2)1950’de, çok partili döneme geçmemizin sonucunda,

İktidara gelen DEMOKRAT PARTİ,

Türkiye’nin NATO’ya girmesini hızlandırmak amacıyla, Kore’ye asker gönderiyor.

Ve böylece Türkiye NATO üyesi oluyor.

3)Amerika Türkiye’yi;

Sovyetler Birliği’ne karşı, Karadeniz’in güneyinde,

NATO’nun bir bekçisi olarak görüyor.

4)Böylece Türkiye’ de;

 Kendisini Sovyetler Birliği’nden gelecek tehditlere karşı,

Güven içinde hissediyor,

Hem de Amerikan yardımlarından yararlanmış oluyor.

Ama bu ekonomik ve askeri yardımların;

Bizim teknolojik ve ekonomik bağlamda,

Gelişmemize, engel teşkil ettiğini de vurgulamamız lazım.

5)Türkiye,

Nüfus yapısı olarak,, % 99’u Müslüman olan bir ülke.

Bu nedenle Amerika, yine kendi çıkarları doğrultusunda;

 O günün şartlarında;

Türkiye Cumhuriyeti’nin Mustafa Kemal ATATÜRK çizgisinde,

Demokratik, Laik ve Hukukun üstünlüğüne dayalı bir Ülke olarak kalmasını,

Bu noktada TSK’nın yapısının korunmasını da;

Kendi çıkarları doğrultusunda,

Doğru buluyor.

6)İşte zaman zaman Türkiye’de şu veya bu şekilde yaşanan,

Bütün Askeri Muhtıra ve Darbelerin arkasında,

Amerika’nın olduğunu,

Bu Yöntemle, Siyasilere ve Siyasete bir ayar verme gereği duyduğunu,

Görüyoruz.

7)Sovyetler Birliği’nin 1990’da çökmesi sonucu,

Dünya’nın tek kutuplu hale gelmesi ile

Türkiye’nin ve Türk Silahlı Kuvvetleri TSK’ nin;

Mustafa Kemal ATATÜRK çizgisinde,

Demokratik, Laik ve Hukukun üstünlüğüne dayalı olması;

Bu defasında,

Amerika’nın çıkarlarına uymuyor.

ENERJİ KAYNAKLARININ üstüne oturabilmek için;

BOP kapsamında,

Lider Ülke Türkiye’nin ATATÜRK çizgisinden çıkartılması,

Bölünüp-Parçalanması gerekiyor.

BUNDAN SONRASI;

Bildiğimiz hikâye!

3-BOP VE BOP EŞ BAŞKANLIĞI İLE

YENİDEN EMPERYALİZMİN PENÇESİNE DÜŞMEK!

Bu gün burada,

Siyaseten ve ekonomik açıdan içine düştüğümüz,

Düşürüldüğümüz zor duruma ve çözüm yollarına odaklandığımız için;

Detaylara girmeyeceğiz.

Ama işin özü ve özeti şu:

1)Amerika Birleşik Devletleri ABD,

 Büyük Orta Doğu Projesi BOP kapsamında,

Kendileri ile çalışabilecek Siyasetçiler aramaya başlıyor.

2)Şimdinin Cumhurbaşkanı ve aynı zamanda AKP’nin de Genel Başkanı,

Sayın Recep Tayyip ERDOĞAN’ın

Refah Partisi-İstanbul-Beyoğlu İlçe Başkanı iken,

Siyasette Tepe noktaya ulaşmak için;

Bir arayış içerisinde olduğu anlaşılıyor.

HER İKİ TARAFIN irtibatı da,

Bu kapsamda başlıyor ve gelişiyor.

 3)Sayın ERDOĞAN’ın BOP ve BOP Eş Başkanlığı konusunda söyledikleri ile

Demokrasi’nin tarifi ve amacına ulaşmak için, söyledikleri de ortada!

Bu gibi söz ve Stratejiler;

Aslında Sayın ERDOĞAN yönetiminde;

Türkiye’nin bu gün geldiği, getirildiği noktanın;

Özü ve özetidir.

 Sayın ERDOĞAN’ın geçmişte saf ettiği bu söz ve beyanlara;

İnternette herkes ulaşabilir.

Ve nihayet, Sayın ERDOĞAN ile

Türkiye’ye için, yeni bir dönem de,

Böylece başlamış oluyor.

4-DEVLET BAHÇELİ’NİN; ZAMAN AYARLI OLARAK,

GÜNÜMÜZDE DE, BİR ANAHTAR GÖREVİ GÖRMESİ;

BİR TESADÜF MÜ?

Bu husus, çok ilginç bir konu ve biz burada,

Değişik örneklerle;

Bu konuyu özet olarak, biraz açmaya çalışacağız.

1)Bu gün,

 Tarihi belli olmayan, bir erken seçim sürecine girmiş bulunuyoruz.

Bu seçimin tarihini belirleyecek olanlar da;

Cumhurbaşkanı Sayın ERDOĞAN ile Sayın Devlet BAHÇELİ dir.

Eğer Sayın BAHÇELİ;

Kendine göre bir neden ortaya koyar ve seçime gidilmeli derse;

Buna Sayın ERDOĞAN karşı koyamaz,

Ve Türkiye apar topar seçime gider.

2)EKONOMİ UZMANLARI;

Ekonomik şartların ağırlaştığına,

Bu yüzden normal seçim tarihi olan, 2023’e kadar beklenemeyeceğine vurgu yapıyor,

2021’İn Mart ayından itibaren,

Her an bir erken seçimin yapılabileceğine işaret ediliyorlar.

3)Devlet BAHÇELİ,

AKP öncesinde, rahmetli Bülent ECEVİT Hükümeti’nde,

Koalisyon ortağı idi.

Başbakan Bülent ECEVİT,

ABD Başkanı Georgy W. BUSH’un;

Amerikan Askerlerinin, Irak’a Türkiye üzerinden girmesi, önerisine karşı çıkıyor,

Bu gibi konularda, işbirliğini de reddediyor.

Bu zaman diliminde, ekonomi de biraz zorda.

Bu arada itilaflı bir konuda,

Cumhurbaşkanı Sayın Ahmet Necdet SEZER,

Sayın ECEVİT’in önüne, al da oku anlamında;

Anayasa kitapçığını atıyor.

 Sonrasında ekonomik kriz derinleşiyor.

Bu tartışmanın;

Ekonomik krize nedenj olduğunu söyleyenler olsa bile,

Bu yaklaşım doğru değil!

 ZİRA İŞLER, yolunda olmuş olsa;

Kitap fırlatma ile

Ekonomik kriz olmaz!

3)Tamda bu sırada,

Sayın BAHÇELİ, ortaya, bir seçim yapılmalı sözü yuvarlıyor,

Böylece ECEVİT Hükümeti’ne İktidar yolu, kapanırken;

AKP ve Sayın ERDOĞAN’a, iktidar yolu açılmış oluyor.

4)AKP ile MHP;

Siyaseten birbirine zıt, 2 ayrı ideolojide siyaset yapan,

Partilerdir.

Sayın ERDOĞAN, Siyasal İslamcı,

Sayın BAHÇELİ ise;

Türk Milliyetçiliğini,ön plana çıkaran bir Parti.

BU İTİBARLA,Sayın BAHÇELİ ile Sayın ERDOĞAN’ın;

Geçmişte, birbirlerine sarf ettikleri,

Hakaret derecesine varan sözlerde ortada!

5)Ama nasıl oluyorsa,

Sayın BAHÇELİ;

Beklenmedik bir zamanda, Meclis’te şöyle bir konuşma yapıyor,

Ve diyor ki;

Sayın ERDOĞAN, Anayasayı takmıyor, Anayasa ihlâlleri yapıyor,

Bunları yasal hale getirecek anlamında;

Başkanlık Sistemi’ne geçilmesi lazım diyor,

Nihayet, yeni bir Anayasa hazırlanıyor, sonrasında Referandum,

Ve nihayet bu nzor günlere, geliyoruz...

5)Alevi kökenli Yazar Rıza ZELYURT,

Bir Makalesinde, bu çelişkili duruma şöyle bir yorumda bulunuyor:

Sayın Devlet BAHÇELİ;

Cumhurbaşkanı Sayın Recep Tayyip ERDOĞAN’a tuzak kuruyor.

Böylesi bir husus;

Sayın ERDOĞAN’a, günü geldiğin de;

Siyaset kapısını kapatmak için;

Bir anahtar da olabilir,

Bekleyip göreceğiz.

4-BOP KAPSAMINDA,

BÖLÜNMÜŞ-PARÇALANMIŞ ORTA DOĞU HARİTASI.

 


 

Bu harita 2006 yılında Amerika Birleşik Devletleri ABD-Savunma Bakanlığı,

PENTAGON tarafından yayınlanmış,

Resmi bir belge niteliğindedir.

1)Bu haritada;

Türkiye’nin Güneydoğusundan, Suriye’den, Irak’tan, İran’dan parça kopartılıp;

Akdeniz’e açılan,

Büyük Kürdistan Devleti’nin kurulduğunu görüyorsunuz.

2) Ve Sayın ERDOĞAN’ın sözleri:

Biz Büyük Orta Doğu ve Genişletilmiş Kuzey Afrika Projesi BOP,

Eş Başkanlarından Biriyiz,

Ve biz bu görevi yapıyoruz.

Sayın ERDOĞAN;

Bu sözleri, Meclis’te de söyledi,

Televizyonlarda konuştu,

Beyanatlar verdi,

3)Bu gibi sözlere, internetten kolayca ulaşabilirsiniz.

Bu nedenle başkaca bir teferruata gerek yok.

Sayın ERDOĞAN,

Başbakan ve Türkiye’yi idare ediyor,

Türkiye’nin Birlik ve beraberliğini korumaktan,

Topraklarını, muhafaza etmekten de sorumlu ama

BOP haritasında Türkiye’den de;

Koparılan topraklar var!

Buna ne diyeceğiz?

4)Sayın ERDOĞAN, HEDEF 2023 için;

Şunları söylüyor;

Eyaletler sisteminin faziletlerinden bahsederek;

Osmanlı İmparatorluğu’nda Eyaletler Sistemi ile idare edildiğine vurgu yaparak;

Kürdistan ve Lazistan Eyaletlerinin olduğuna,

Dikkat çekiyor.

Halbuki Osmanlı’da bu ad altında,

Bir oluşumun olmadığı biliniyor.

Sonunda, AKP ve HDP arasında, açık, ya da kapalı kapılar arkasında, yürütülen,

               KÜRT AÇILIMI, faaliyetlerinin;

                 BOP Haritası ile de ilgili olduğu, anlaşılıyor.

                 BEN TARİHE DE, meraklı bir kişiyim.

                TÜRKİYE’NİN ETNİK KÖKENİ

                En çok okunan yazılarımdan biridir.

Bu ARAŞTIRMA, aslında bir Türk tarihidir.

Emperyalist Güçlerin yönlendirmeleri ile

Kendisini başka bir ırka mensupmuş gibi gören, KÜRT vatandaşlarımız da

Aslında TÜRK türler.

Kürtlerin ana dili Gök Türkçe dir.

Şu an kullandıkları Kürtçe lisanı,

Farsça’nin bir lehçesidir.

Kullanılan 8 bin kelimenin içinde, 3 binin üzerinde,

Öz Türkçe kelimeler vardır.

Bunların içinde, Moğolistan’da bulunan Orhun Hitabelerinde ki 600 kadar kelime, vardır.

Türkçeden sonra 2000’in biraz üzerindeki sayı ile FARÇA,

1000 Kadar Arapça,

45 Kadar da Ermenice kelime bulunmaktadır.

Bu nedenle Kürtler ile Ermeniler arasında,

Bir ilişki, bir kaynaşma olduğu da,

Söylenemez.

BİRİNCİ DÜNYA SAVAŞINDA;

Emperyalist Güçlerin Ermenileri kışkırtmaları ile

OSMANLI’NIN zor anında, Türk ve Müslüman Halkı katletmeye başlamaları sonucunda,

Alınan bir kararla Ermenilerin bir kısmı;

Yine bir Osmanlı toprağı olan,

Suriye gibi, Lübnan gibi yerlere sürgün edilmişlerdir.

Anadolu'yu terk ederken bazıları,

Kızlarını, Türk erkekleri ile evlendirmişler,

Hatta bazıları çocuklarını komşuya emanet etmişler,

TEHCİRE, sürgüne maruz kalmak istemeyen bazı Ermeniler ise;

Kürt-Alevi görüntüsü içinde,

Kendilerini gizlemek istemişlerdir.

Bu itibarla Terör Örgütü PKK mensuplarının ve liderlerinin;

Hepsinin Kürt olduğu da söylenemez.

Bunların bir kıs mı, açık, ya da gizli Ermenilerdir.

Yukarı da vurguladığım üzere,

PKK saflarına katılan bazı Kurt gençlerimizin ise; beyin yıkama, telkin gibi yöntemlerle

Kürtlerin ayrı bir ırkmış gibi gösterilmeleri, sonucudur.

HDP İÇİNDE DE kimliğini gizleyen, Emperyalist güçlerin yönlendirmesinde olan,

Bazı Ermeni vatandaşlarımız olabilir.

GÜNÜMÜZDE, Ermenistan’ın, Azerbaycan’a saldırısıyla başlayan ama

Azerbaycan’ın üstünlüğü ile devam eden savunma neticesinde;

İşgal altında bulunan, DAĞLIK KARABAĞ bölgesinin büyük bir kısmının kurtarılmış olması;

Bizleri çok mutlu etti ama

TÜRKİYE’DEKİ ERMENİ Vatandaşlarımızın,

Can ve Malları da, Türkiye Cumhuriyetinin, korumasına emanettir.

Bu itibarla

GÜNÜMÜZDE, HDP’ye ve HDP’li Belediye Başkanlarına, siyasi çıkar amaçlı olduğu anlaşılan,

 Operasyonlarda da,

HAK-HUKUK ve ADALET içinde olmamız gerekiyor.

Zira Açılım-Saçılm çalışmalarını da AKP;

HDP ile birlikte yapmıştı.

           5-SAYIN ERDOĞAN,

BOP VE BOP EŞ BAŞKANLIĞI İLE

HEM KENDİNİ, HEMDE TÜRKİYE’Yİ;

BÜYÜK BİR RİSKE SOKMUŞ OLUYOR.

1) BOP ve BOP Eş Başkanlığı ile

Sayın Recep Tayyip ERDOĞAN’a,

Ortadoğu ve Kuzey Afrika’da kurulacak yeni düzende;

 Buraların bekçiliğini,

Bir süreliğine vermiş olabilirler.

2)Sayın ERDOĞAN’ da,

Osmanlı’yı yeniden canlandırmak, kurmak adına;

Böylesi bir görevi kabul etmiş olabilir…

3)Ama kimse unutmasın ki;

Emperyalist devletler, amacına ulaştıktan sonra,

Kendisine yardımcı olanları;

İlk fırsatta, kâğıt gibi örseler atar!

4)ŞU ANDA GELİNEN NOKTADA,

Sayın ERDOĞAN’nın;

BOP konusunda, Türk-Amerikan ilişkileri konusunda ne düşündüğünü bilemeyiz ama

Bu noktada 2.Cumhurbaşkanı rahmetli Sayın İsmet İNÖNÜ’nün,

Kulaklara küpe olacak nitelikteki, şu sözlerini hatırlatmak isterim:

Büyük Devletlerle ittifak yapmak,

Ayı ile yatağa girmek gibidir.

5)BU GÜN BOP PROJESİNİN,

Uygulama aşamasında çok önemli bir noktaya geldiğini;

Suriye’nin Kuzey Doğusunda;

YPG ve PYD’nin kontrolünde bir Kürt Devleti’nin temellerinin atıldığını,

Kurulduğu görüyoruz.

Bu Kürt Devletini;

Rusya’nın da tanığını, onlarla görüşmeler yaptığını biliyoruz.

6)AMERİKA VE RUSYA,

Bu gün Suriye’nin Kuzeyine yerleşmiş durumda.

Bundan sonrasında Sayın ERDOĞAN;

Ne Amerika, ne de Rusya’yı Suriye’den çıkarabilir,

Ne de kurulan bu Kürt Devletini engelleyebilir.

ÇÜNKÜ AMERİKA. ,böylesi bir durumda;

Sayın ERDOĞAN’a karşı, kullanabileceği çok önemli konuları,

Ortaya sürer,

Bundan Sayın ERDOĞAN ve Türkiye de ,

Bir şekilde zarar görür…

Örneğin ABD Başkanı Donald TRUMP;

Bir vesile ile Sayın ERDOĞAN’ın ABD’deki mal ve para gibi varlıklarının,

Araştırılabileceğini, ima ederek;

Sayın ERDOĞAN’a gözdağı vermeye çalışmıştı,

Üstelik Sayın ERDOĞAN’a, diplomatik teamüllere uymayan,

Bir de ağır bir mektup yazmıştı.

Sayın ERDOĞAN, NE YAPTI?

Aynı sertlikte cevap vereceği yerde;

Dedi ki,

Bu mektubu, Sayın TRUMP’a takdim edeceğim dedi,

Ve Amerika’ya gitti.

Ama Amerika’da neler konuşulduğunu, bilmiyoruz.

1)22 Eylül 2020 Salı YENİÇAĞ.

 


Kürtçe konuşuyor, okuyor, yazıyor ve yöresel kıyafetle geziyor.

KÜRDİSTAN KURULMUŞ, GÜNEY KORELİ’NİN BİLE HABERİ OLMUŞ!

Orduda görevliyken, 15 yıl önce geldiği Erbil’e

Bu kez Güney Kore’nin Başkonsolosu olarak dönen Çoi Kvang CİN;

Peşmergenin resmi internet sitesi,

RUDAV’a verdiği röportaj da;

Kürdistan doğru yolda ilerliyor ve iyi adımlar atıyor dedi.

6-F-35 SAVAŞ UÇAKLARI İLE S-400 HAVA SAVUNMA SİSTEMİ VE FÜZELERİ;

TÜRKİYE’NİN;

AMERİKA VE RUSYA ARASINDAKİ YALPALAMALARIDIR,

ÇARESİZLİĞİDİR.

Türkiye F-35 Savaş uçaklarının parasını ödediği halde,

AMERİKA;

Teslim etmiyor, PATRİOT hava savunma füzelerini vermiyor.

Türkiye böylesi bir duruma hamle olarak,

Peşin para ile 2 Milyar 500 Milyon Dolara,

RUS yapımı, S-400 Hava savunma sistemlerini, füzelerini alıyor ama

Bir türlü aktive edemiyor.

Bu noktada Amerika ile ilişkiler ağır basıyor,

Ve Amerika’nın dediği oluyor.

7-AMERİKA’DA KASIM AYINDA YAPILACAK BAŞKANLIK SEÇİMİ;

SAYIN ERDOĞAN’I,

BU VESİLE TÜRKİYE’Yİ DE ÇOK ETKİLEYECEK.

BU HUSUS;

MUHTEMELEN BİR ERKEN SEÇİMİ DE TETİKLEYEBİLİR!

Amerika’da 3 Kasım 2020’de Başkanlık seçimi yapılacak.

Bu seçimi Joe BİDEN’ın kazanma ihtimalinin;

Daha yüksek olduğuna işaret ediliyor.

AMA SEÇİMİ;

İster Joe BİDEN,                                                   İsterse Donald TRUMP kazanmış olsun,


Türkiye açısından;

Bunun fazla bir şey fark etmeyeceğine de

İşaret ediliyor.

Daha önceleri gündeme gelen Rıza ZARRAP ve HALK BANK olayının;

Daha geniş boyutlarda Amerika’nın gündemine oturduğunu görüyoruz.

Rıza ZARRAP aracılığı ile

Amerika ve Avrupa’nın tanınan büyük bankalarına,

Çok miktarda, şüpheli bir şekilde,  para transferlerinin yapıldığına,

Bu gibi konularda 17-25 Aralık 2013’de rüşvet ve yolsuzluklar da,

Adı geçen bazı Siyasetçilere de yer veriliyor,

Ayrıca kara para aklamada, HALK BANK’a ceza kesilmesi de gündemde…

Meseleye bu gibi açılardan baktığımızda,

Durum çok vahim!

Bu itibarla, Amerika’daki bu Başkanlık seçiminin;

Sayın ERDOĞAN’ı çok zorda bırakacağı,

 HALK BANK üzerinden Türkiye’ye kesilen para cezasının,

Ekonomiyi daha da zora sokacağı gibi nedenlerle

Muhtemelen bir erken seçime gidilmesi gereğini de;

Zorunlu hale getirebilir.

2)22 Eylül 2020 Salı SÖZCÜ.

 


Milyarlarca dolarlık para trafiği ve fotoğrafı ortaya çıktı.

HAYIRSEVER ZARRAB’IN KARA PARA POZU!

ABD’de itirafçı olan Reza ZARRAB’ın kuryesi, kirli ilişkileri anlattı…

ZARRAB’ın transfer ettiği altın ve nakit için;

% 8 Komisyon aldığını,

Bunun yarısının, siyasilere gittiğini söyledi.

ABD Hazinesi-Mali Suçları Araştırma Ağı, FinCEN’e ait bilgiler sızdı.

CHP Sözcüsü Faik ÖZTRAK;

Kuryenin itiraflarında,

Yüce Divanda yargılanmayan Bakanların;

Hepsinin ismi geçiyor dedi:

TÜRKİYE’DE 800 MİLYON DOLAR RÜŞVET DAĞITILDI.

ŞİMDİ BU GİBİ HABER ve gelişmelerden sonra,

Şu soruyu sormak lazım:

Bu şartlar altında, Sayın ERDOĞAN;

Türkiye’nin hak ve menfaatleri,

Nereye kadar savunabilir?

8-BERNARD PAUL HANSE’NİN TÜRKİYE RAPORU:

Bu konu daha öncede basınımıza yansıdı ve bende,

Bu konuya değinmiştim.

Önemli olduğu için, hatırlatmak açısından,

Tekrar değiniyorum.

2006 Yılı’nda, CİAE’nin Ankara sorumlusu, Bernard Paul HANSE;

Washington’a yazdığı raporda şöyle diyor:

Eğer Amerika’nın menfaati Türkiye’nin federatif bir yapıya geçmesinde ise;

O zaman,

Tüm yetkilerin Tek kişide toplandığı, Başkanlık Sistemi’ne geçmek lazım.

Bu Devleti kuranlar;

Kontrol Mekanizmasını öyle sağlam kurmuşlar ki;

Hükümeti ikna etseniz; Meclis’i ikna edemiyorsunuz,

Meclis’i ikna etseniz;

Yargı’yı ikna edemiyorsunuz,

Yargı’yı ikna etseniz; Türk Silahlı Kuvvetleri TSK’yı ikna edemiyorsunuz.

Bu itibarla,

Demek ki eskiye nazaran, Türkiye’yi her açıdan geriye götüren,

Tek kişinin hükümranlığına dayalı Başkanlık Sistemi’nin gerçek sahibi;

Amerika Birleşik Devletleri’dir.

Ve yaşadığımız tüm gelişmelerin tesadüfi olmadığı anlaşılıyor…

9-ŞİMDİKİ SİSTEM BİZE UYMUYOR.

1)Yukarıda ki paragrafta;

Bize uymayan, gelişmiş Ülkelerde bir benzeri olmayan bu ucube sistemle

Türkiye’nin bir yere varamayacağı,

Yaşanan örneklerle görülmüş ve anlaşılmıştır.

2)Bu Sistemin önerilmesinden başlayarak,

Her kademesindeki, zorlamaların,

İşin oldubittiye getirilmesinin nedenini de;

Bu vesile ile öğrenmiş olduk.

3)Bundan sonrasında yapılacak, en önemli iş;

Yasama, Yürütme ve Yargı’nın bağımsızlığına dayalı,

Parlamenter Sisteme nasıl, geri geçileceğidir.

Amerika’daki Başkanlık, ya da Fransa’da olduğu gibi,

Yarı Başkanlıkta olmaz.

Neticede bu 2 Sistem de,

Bize uymaz.

4)Muhalefet Partileri,

Mevcut Başkanlık Sistemi ile seçime girmek zorunda kalsalar bile

Şimdiden. Kuvvetler ayrılığına dayalı, eski Sisteme,

Geri döneceklerini, şimdiden yazılı olarak,

Beyan etmelidirler.

5)Cumhurbaşkanlığı yarışına giren Adaylarda;

Kampanya öncesinde;

Seçimi kazandıklarında;

Aynı şekilde, eski Parlamenter Sisteme geri döneceklerini,

Yazılı olarak, ortaya koymalıdırlar.

6)Anayasa Profesörü Sayın Süheyl BATÜM’un ifadelerinden;

Sayın ERDOĞAN’ın 3.defa Cumhurbaşkanı seçilemeyeceğine,

Dolayısıyla;

 Önümüzdeki bir seçimde, yarışa katılamayacağı yönünde,

Yorumlar var.

6)Böylesi bir durumun;

Ancak, TBMM’nin nitelikli bir çoğunlukla,

 Seçim yapılmasına karar verdiği zaman,

Mümkün olabileceğine işaret ediliyor.

7)Sayın BATUM’un ifadesine göre;

Anayasanın tümüyle değişmediğini,

Değişmeyen maddelerin aynen yerinde durduklarına işaretle;

3.Defa yarışa giremeyeceğine, vurgu yalıyor.

8)Bu itibarla Sayın ERDOĞAN’ın;

3.Defa Cumhurbaşkanlığı yarışına,

Girip-giremeyeceği,

Şimdiden tartışmaya açılmalıdır.

10-AKP TÜRKİYE’Yİ İDARE EDEMİYOR.

Sayın ERDOĞAN;

Adalet ve Kalkınma Partisi AKP’nin kurucusu,

Fiili Lideri, ideoloğu,

Şimdinin Cumhurbaşkanı ve aynı zamanda AKP’nin de,

Genel Başkanıdır.

2)Hiçbir AKP’li, Makamı ve Ünvanı ne olursa olsun,

Sayın ERDOĞAN’ın bilgisi dışında,

Kendi başına bir uygulama yapamaz!

Her konuda başarısızlığın nedenlerinden biri,

Bu dur aslında!

 3)Bir kişinin her şeyi bilmesi;

Mümkünde değil; gerekli de değil.

4)Bu itibarla Sayın ERDOĞAN,

Hemen her gün, ekranlarda,

Her konuda görüş bildiriyor,

Yapılacak işleri söylüyor.

5)BUNUN YERİNE;

  İlgili Bakanlar konuşsa;

İşinde başarılı olamayanları,

Görevden alsa,

Başkalarını atasa;

Bu gün yaşadığımız çoğu sorunlar,

Başarısızlık, ya da ihmaller asla olmaz!

6) AKP ve onun Genel Başkanı Sayın Recep Tayyip ERDOĞAN da,

Mevcut Anayasa ve Yasalar çerçevesinde,

Halkın iradesi ile iktidara geldi ama

Aradan geçen süre içerisinde,

Adım adım Türkiye’yi kendi İslam anlayışına göre idare edilen,

Bir Din Devletine dönüştürme çabaları içerisinde olduğunu,

Görüyoruz.

Sorun da burada başlıyor zaten!

7)Her gelen iktidar,

 Aklın, Bilimin ışığı altında;

Tüm vatandaşlarımızın huzur ve güven içinde yaşamasını sağlamak,

Türkiye’yi muasır Medeniyetler seviyesine çıkarmak yerine;

Kendi Dünya görüşüne uygun bir yönetim oluşturmaya çalışırsa;

Bir yere varılamaz,

Hiçbir sorun çözülemez,

Ülkede huzur ve güven kalmaz, kargaşa olur

Bağımsızlığımız da, tehlikeye düşer.

Bu gün, böylesi bir durumla karşı karşıyayız.

8) 16 Nisan 2017’de’

Bir oldubitti ile şaibeli bir şekilde geçirilen Yeni Anayasa referandumu ile

Yasama, Yürütme ve Yargı’nın bağımsızlığına dayalı

Parlamenter Sistem de,

Böylece Sonlandırılmış oldu.

Bu gün her şeyin;

 Tek kişinin 2 dudağı arasında olduğu bir yönetim şekli ile

Karşı karşıyayız.

Ve şimdi böylesi bir yönetimden kurtulmanın yollarını arıyoruz.

9))Bu gün AKP’ye oy verip, bu günlere gelmesini sağlayan vatandaşlarımızın çoğu;

AKP ile gelinen noktadan memnun değil.

10)Bu memnuniyetsizliğin derecesini,

Her sınıftan vatandaşımız;

Zaten ekonomik kriz ile boğuştuğumuz bir dönemde;

Hazırlıksız yakalandığımız, Korona Virüs salgını ile

Katlanarak artan sorunların nedenini;

Daha kolay gördü ve anladı.

11)Sayın ERDOĞAN’ın bunca başarısızlığa rağmen;

İktidarda kalmanın yol ve yöntemlerini aramaya başladığını görüyoruz.

Bu gibi yollara yönelmenin;

Ne Sayın ERDOĞAN’a,

Ne de Türkiye’ye bir faydasının olmayacağını,

Söylememiz lazım.

Samanı bile, Sırbistan’dan, Gürcistan’dan Dolarla almaya başlamışsak,

Geriye ne kalıyor ki?

Kasa boşalmış,

Ekonomi de;

İflas noktasına gelmişse,

Daha önce Türkiye’yi idare eden İktidarlar döneminde yapılanları da,

Bir şekilde, elimizden çıkarmışsak,

Bütçe açığını kapatmak,

Ya da acil borçları ödemeye yönelik olmalı ki;

Türkiye’nin Topraklarını da, parsel, parsel satmaya başlamışsak,

Durumun ciddiyeti ortada!

12)Sayın ERDOĞAN’ın, böylesi zor bir durumda,

Yapacağı en doğru iş, şudur:

Sayın ERDOĞAN;

 İktidarını devam ettirmenin yollarını aramak,

Şartları zorlamak yerine;

Kendiliğinden, Cumhurbaşkanlığına yeniden aday olmayacağını açıklamalı,

Türkiye’yi rahatlatmalı,

Ve yeniden Parlamenter demokrasiye dönmenin yolunu açmalıdır.

 3)10 Eylül 2020 Perşembe SÖZCÜ.

 


Devletin liselilere dağıttığı ders kitabında bunlar var

KEFENLİ, KABİRLİ, TABUTLU, CEHENNEMLİ EĞİTİM.

11.Sınıf Din kitabındaki 37 sayfalık ünitede,

Tabut, cenaze mezarlıkla ilgili, 9 fotoğraf yer alırken,

Kefenleme ayrıntılı anlatıldı,

Veliler, şaştı kaldı.

AKP iktidarının, Orta Eğitimde velilerin;

Çocuklarını, İmam-Hatip Okullarına göndermeye mecbur bıraktığı ortada.

Böylesi bir zorlama ile

Eğitimde kalitenin de düştüğü ortada.

Ama Eğitimde kalitenin düşmesinin;

AKP açısından önemli olmadığı anlaşılıyor.

Böylesi zorlamalı bir Eğitim Sistemi ile

Gençlerimizin fizik, kimya, matematik, felsefe mantık gibi zihin açan, sorgulayan,

Gençler yetiştirilmesini;

Kendi siyasi geleceği açısından doğru bulmuyor.

Kendi siyasi anlayışına uygun,

Sorgulamayan gençler yetiştirilmesini istiyor.

İmam-Hatip Okulları ve Dini Cemaat ve Vakıfların;

Yapabildikleri, başarabildikleri kadar,

Cumhuriyet ve ATATÜRK karşıtı,

Yerler olduğunu görüyoruz.

Çok yakından tanıdığım, İmam-Hatip mezunu, bir gencin söylediklerini,

Burada sizlere aktarmak isterim:

Bu gençte aslında bir AKP ve Sayın ERDOĞAN sempatizanı.

Bu genç şöyle diyordu:

Her sınıfta çerçeveli, camlı,  Atatürk resmi var ama

Normal zamanlarda, yüzü duvara dönük duruyor,

Ancak Müfettiş geldiğinde,

Resmi çeviriyor, düzeltiyorlar.

Bazen tesadüfen,

 Dini vakıf ve Cemaatlerin, sitesine girdiğinizde;

Neler anlatıyorlar, neler!

Mustafa Kemal ATATÜRK’e, anasına, babasına,

Söylemedikleri söz, çalmadıkları iftira kalmıyor.

Bu yakıştırmalar, aklın, vicdanın kabul edeceği şeyler değil?

Ne hallere geldik, ne durumlara düştük!?

Bu gibi Dernek ve Vakıflar,

Bilerek, ya da bilmeyerek;

Bizlerin birlik ve beraberliği bozmaya çalışan,

Yabancı devlet istihbarat birimlerinin de

Çok işine yarar.

İmam-Hatip Okulları bir Meslek Okuludur.

Gerçek anlamda, duyulan ihtiyaca göre,

Öğrenci alınmalıdır,

Yüksek Lisans ve Doktora yapmak isteyenlerle,

Üniversitede kalmak isteyenler;

Bu okullardan geçmelidir.

Mühendis, Doktor ve buna benzer,

Fen bilgisine dayalı Meslekleri seçenler;

Mutlaka normal liselere, ya da Fen Liselerine,

Gitmelidir.

Gelişmiş, Batılı ülkelerde, uygulanan yöntem de budur.

4)14 Eylül 2020 Pazartesi CUMHURİYET.

 




Tarikat araştırması nedeniyle hakkında soruşturma başlatılan Prof. BALCI,

Cumhuriyet’e konuştu:

1 MİLYON ÇOCUK, tarikatların elinde.

YAZARLARIMIZ YORUMLUYOR:

ATATÜRK görmüştü.

İnsanları kuı, köle yapan tarikat ve cemaatleri kapatmıştı.

Türkiye hızla,

İhvancı, İslam Devleti’ne doğru, yol almaktadır.

ÖĞRENCİLERLE GÖRÜŞTÜK.

Açık kaynakları taradık. MGK’nın 25 Aralık 2004 tarih/481 sayılı kararına istinaden;

Tarikatların yapılanmalarına dair, faaliyetleri yürüten,

Güvenlik Birimleriyle konuştuk.

Tarikat yurt ve okullarına gelen öğrenciler ve velileriyle,

Görüşmeler yaptık.

ZEKİLERE, AYRI BİR EĞİTİM.

Türkiye’de 1 Milyon civarında çocuğun;

Tarikatların elinde olduğu, sonucuna ulaştık.

Zeki olanları,

Ayrı bir eğitime tabi tutuluyor,

Tarikata en faydalı olacağı, kuruma yerleştiriliyor,

Yahut tarikat hiyerarşisinde görevlendiriliyor.

ÇOCUKLAR TESLİM EDİLMİŞ.

Yoksulluk ve sahipsizlik nedeniyle

Aileler çocuklarını, tarikatlara teslim etmişler.

Doğu ve güneydoğu Anadolu’daki medreseler;

Irak, İran ve Suriye’deki gibi yapılarla,

Bağlantı halinde.

Bunun için,

Tarikat Erasmus’u ifadesini kullandık.

BUZ DAĞININ ARDI.

Battaniyeden tahrik olan,

Bu konuda fetva veren şeyhler var.

İstanbul’da bir Kuran kursunda. çocuklara,

Sakarya’da 12 yaşındaki bir kız çocuğuna, tecavüz edildi gibi haber,

Ve bunlara ilişkin tutuklamalar;

Buz dağının görünen kısmı.

BU VESİLE BURADA,

 Şu hususa vurgu yapmamız gerekiyor:

Cumhuriyet’in kurulmasıyla beraber;

Mahzurları görüldüğünden, tekke ve zaviyeler kapatılmıştı,

Medreselerin yerine;

Çağdaş üniversiteler, kurulmuştu.

Bu gibi haberler vesilesi ile

Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucu değerlerinden,

Ne kadar uzaklaştığımızı görüyoruz.

 DEVLET;

Cemaat ve Tarikatlarla böylesine içli-dışlı olmamalı!

Öğrenci yurtlarını, kendisi yapmalı,

Bu amaçla, Dernek ve Vakıflara para aktarmamalı,

Devlete ait olan, mal-mülk devri yapmamalıdır.

Devlet,

Siyasal bir amaçla değil;

Dünya standartlarında kaliteli çağdaş bir eğim sistemi ortaya koymalı,

Bütün Vatandaşlarımıza iş imkânı ve yeterli bir kazanç sağlamalı,

Böylesi bir yöntemle veliler,

Çocuklarını;

Cemaat ve Tarikatların Yurtlarına, Okullarına,

Göndermek zorunda bırakmamalıdır.

 AMERİKA’NIN KONTROL VE HİZNETİNDE OLAN,

Fethullah GÜLEN Cemaatinin;

Yakın bir geçmişte,

Öğrencilere yurt ve eğitim imkânı sağlayıp,

Onların beynini yıkaması,

Ayrıca Devletin bütün kademelerine sızması sonucunda;

Başımıza ne kadar büyük dertler açıldığını gördük!

AMA bu yaşananlardan ders almadık…

Bu gün öğrencilere yurt ve eğitim konusu ile

Devletin Kurum ve Kuruluşlarına sızma, yerleşme konusunda;

Başka Dernek, Vakıf ve Cemaatlerin olduğunu görüyoruz.

5)23 Eylül 2020 Çarşamba BİRGÜN.

 


SİSTEM ÇÖKTÜ, BAKAN MUTLU.

Tartışmalarla başlayan uzaktan eğitim sistemi EBA, yoğun giriş nedeniyle çöktü.

Bakan Selçuk, çöküşü olumlu olarak yorumladı.

BU NASIL BİR İŞ?

Yani Sayın Bakanın kurdurduğu sisteme ilgi büyük olmuş da;

Sistem onun için çökmüş!

Bütün yaz günü geçmiş! Hazırlıkları iyi yapsaydı,

Sistemi ona göre kursaydı,

Kimse perişan olmasaydı!

Daha iyi daha doğru olmaz mıydı?

Biz her şeyi yarım yapıyoruz,

Yüzümüze, gözümüze bulaştırıyoruz!

10-FELSEFE, MANTIK,

FİZİK, KİMYA, MATEMATİK,  SPOR VE SANATSAL FAALİYETLER;

NE İŞE YARAR?

1)Felsefe ve Mantık;

Bizlere söylenenlerin, empoze  edilmeye çalışılanların;

Doğru mu, yanlış mı olduğunu anlamanın yollarını gösterir,

Ufkumuzu açar,

Dünyayı, kâinatı, varoluşun nedenlerini,

Doğru anlamamıza yardımcı olur.

2)Din’i de doğru anlamak için, felsefe ve mantık bilmek gerek.

3)Dünya ve Tüm Kâinat,

Çekim kuvveti, matematik ve fizik kuralları çerçevesinde,

Uzayda boşlukta duruyor.

4)Bilim Adamlarının yaptıkları çalışmalar;

Tanrının sırlarını keşfetmektir.

Örneğin İngiliz Bilim Adamı Sır İsag NEVTON,

Bir gün elma ağacının altında, sırtını ağaca yaslamış, oturuyor,

Bu arada, NEVTON’nun başına ağaçtan bir elma düşüyor,

Ve bu durum karşısında, NEVTON;

Kendisine şu soruyu soruyor:

Bu elma, neden yere düşüyor da,

Havaya yükselmiyor?

Sıradan insanların aklına böyle şeyler gelmez!

Sonuçta böylesi bir soru karşısında,

Sir Isag NEVTON;

Yer çekimi kanununu buluyor,

Tüm gezegenlerin uzayda, çekim esasına göre boşlukta durduklarını,

Birbirlerini dengelediklerini anlıyoruz.

Uzaya, Aya, başka gezegenlere gönderilen roketler ve füzelerin hesapları;

Hep NEVTON’un bulduğu çekim kanunundan yararlanarak,

Yapılıyor,

Bu nedenle, Bilim Adamlarının yaptıkları buluşlar;

Bu buluşu yapanlara bir itibar kazandırdığı gibi

Mensubu olduğu Millet ve Devletlere de itibar kazandırıyor.

 5)Başta Mühendislik ve pozitif bilimlerde;

Matematik, fizik, kimya çok önemlidir.

Ben kaç tane, kara kaplı, yüksek Matematik bitirdim.

Bu konuda sizlere bir anımı anlatmak isterim;

Bir gün Yüksek Matematik hocası ders anlatırken şunları söyledi:

Burada yüksek matematikte anlattıklarımın,

Normal hayatta nerede, kullanılacağı gibi soruları olan varsa;

Şunları söylemek isterim:

Vücudun sağlıklı kalması için,

Spor ve hareket, ne kadar önemliyse;

Bütün organların ve düşünmenin de merkezi,

Beyindir.

Spor yapılmazsa, hareketsiz kalınırsa;

Eklemler kireçlenmeye başlar,

Vücut hantallaşır.

Beyin komuta merkezidir.

İnsanlar kendisin, işten-güçten, düşünmekten, okumaktan geri çekerse,

Beyin hantallaşır.

Böylesi bir duruma, diğer hastalıklar başlar.

Bu gibi ince detaylar;

Bize tüm kâinatın,

Hareket üzerine kurgulandığı gerçeğini, hatırlatıyor.

Bu noktada, bulmaca çözmenin bile beyinin sağlıklı kalmasında,

Faydası var.

6)Bazıları, müzik, opera, bale, tiyatro gibi

Sanatsal faaliyetlerin gereksiz olduğuna inanabilir.

Bu da doğru bir yaklaşım değil!

Bu gibi faaliyetler de;

Bizleri düşünmeye sevk eden,

Ruhumuza hitabeden, dinlendiren,

Çok önemli faaliyet alanlarıdır.

Müzik ve sanatsal faaliyetlere ilgi duyan insanlardan;

Kolay kolay,

Kanlı-katil birileri çıkmaz!

7)Hayatın her alanında başarılı olabilmek,

Muasır medeniyetler seviyesine çıkabilmek için;

Bu gibi konulara da çok önem vermemiz;

Eğitimi de siyasete alet etmememiz lazım.

11-HALKIMIZ PARLAMENTER DEMOKRASİYE,

GERİ DÖNÜLMESİNİ İSTİYOR!

1)HALKIMIZ,

Bir başkasının;

Kendi dinine, inancına, mezhebine,

Giyimine, kuşamına, yaşam tarzına karışmasını, müdahale etmesini istemiyor,

2)HALKIMIZ;

Geçimini rahatça sağlayacak bir işi olmasını,

Rahat ve huzur içinde yaşamasını istiyor.

3)İSTEYEN HERKES,

Çocuklarını İmam-Hatip Okullarına gönderebilir,

Buna kimse bir şey diyemez!

4)AMA HALKIMIZIN büyük bir kısmı;

Çocuklarının İmam –Hatip Okullarına zorlanmasını,

Beyinlerinin yıkanmasını istemiyor.

5)EĞİTİMDE,

Kalitenin düşmesinden de rahatsız.

HALKIMIZ, çocuklarına kaliteli bir eğitim verilmesini,

Eğitim sonrasında, iş imkânı sağlanmasını istiyor.

6)İŞÇİ, MEMUR, ESNAF, SANAYİCİ, KÖYLÜ, ÇİFTÇİ, HERKES;

Sorunlarının çözülmesini,

Refah ve huzur içerisinde, yaşamak istiyor.

7)HALKIMIZ;

Demokrasi, Hak, Hukuk, Adalet istiyor.

8)HALKIMIZ;

Devlet işlerinde, harcamalarda şeffaflık istiyor,

Toplanan vergilerin çarçur edilmesini istemiyor.

                Örnekler çoğaltılabilir…

                12-NOBEL ÖDÜLÜ BAĞLAMINDA;

                DİNLERE GÖRE GELİŞMİŞLİK ORANI,

                VE MÜSLÜMANLAR, NİYE ÇOK GÜÇSÜZ?

Bu konu en çok okunan yazılarımdan biri olan;

Niçin Olmamız Gereken Yerde Değiliz?

Başlığını taşıyan Makalenin içinde bir bölüm

Bu araştırmayı, Pakistanlı bir Bilim Adamı Faruk SALEEM yapmış.

Şimdi bu önemli araştırma konusunda,

Tekrar, bir şeyler söylemek istiyorum.

1)Yahudiler, ya da Museviler,

NOBEL bağlamında, bilime hizmet konusun da Dünyada 1.sırada,

Hıristiyanlar ise, 2.sırada,

Müslümanlar, çok gerilerde…

2)Yahudilerin, Dünyadaki toplam nüfusu 14 Milyon,

Müslümanların, toplam nüfusu ise, 1,4 Milyar.

BUNA GÖRE, 1Yahudiye;

100 Müslüman tekabül ediyor.

2)100 Yıllık süre içerisinde Yahudi Bilim Adamları, 104 NOBEL ödülü kazanıyorlar,

Müslüman Bilim Adamları, 7 NOBEL ödülü kazanıyorlar.

3)BU GÜN ekonomide, sağlıkta ve teknoloji deki, önemli buluşların çoğunu;

Yahudi Bilim Adamları yapmış,

Ve bütün Dünya, bu buluşlardan istifade ediyor,

4) Yahudiler Bizden daha dindar, daha tutucu insanlar ama

Eğitimde Dini, siyasete alet etmiyorlar,

Eğitimde bilimsellik esas!

Zengin, fakir, herkesin çocuğu, kabiliyeti derecesinde,

En iyi eğitimi alabiliyor.

 Yahudiler, Dünyanın her tarafında var.

Yahudiler arasındaki yardımlaşma ve dayanışma,

Başka Ülkelerle mukayese edilemeyecek kadar,

Çok mükemmel.

5)Birde Yahudiler çocuklarını, daha çok küçük yaşlarda ticarete alıştırıyorlar.

Bu nedenle Yahudiler, hem tüccar insanlar, hem de iyi eğitimli olduklarından,

Dünya siyasetin de de, çok etkin insanlar.

6)Ben Kahraman Maraşlıyım,

 Kahraman Maraş’ta, Yahudi Mahallesi diye bilinen bir yer,

Ve burada uzunca bir sokak vardı.

Burada oturanların bir kısmının, İsrail’e göç ettikleri,

Bir kısmının da, Büyük şehirlere yerleştikleri anlaşılıyor.

Ben bir vesile

İstanbul’da, Yahudi bir İş Adamının yanında çalışan ve Soyadında da

Maraş ile ilgili bir ifade bulunan, bir Yahudi ile karşılaştım.

 Bunu geçiyoruz.

Şimdi rahmetli Annemin Yahudilerle ilgili olarak anlattığı bir hikâyeyi,

Burada sizlere aktarmak isterim.

Biliyorsunuz, Yahudiler;

Ticareti çok seven insanlar.

Çocuklarını da,  ticarete küçük yaşlarda, alıştırmaya başlıyorlar.

Yahudi aileler;

Yarım daire şeklinde, hafif malzemeden yapılmış, çerçi tezgahını,

Günün şartlarında, para edecek,

Sabun, iğne, iplik gibi ihtiyaç maddeleri ile donatıp;

Tablayı, çocuklarının boynuna asar,

Ve satışa gönderirlermiş.

Bizim Müslüman çocukları;

Bu gibi şeylere alışık değiller ya!

Satış için dışarı çıkan Yahudi çocuklarının, boynun da asılı,

Çerçi tablasını ve içindeki malzemeleri, yerlere atarlarmış,

Çaresiz durumdaki Yahudi çocukları,

Ağlayarak, evlerine geldiklerinde;

Anne ve babaları,

Satış tablasını, yeniden malzeme ile donatıp;

Çocuklarını, tekrar satışa gönderirlermiş.

Şimdi anladınız mı?

Yahudilerin tüm Dünya da,

Nasıl ve niye egemen olduklarını?

Bence de İnsanlara balık vermek yerine;

Balık tutmasını öğretmek;

Daha doğru bir yaklaşım.

13-SİYASETİ EĞİTİME ALET ETMEYEN,

EĞİTİMDE BİLİMİ VE ÜRETMEYİ ESAS ALAN, ARGEYE ÖNEM VEREN,

İLERİ TEKNOLOJİYİ, KENDİLERİ ÜRETEN GELİŞMİŞ ÜLKELER,

ZENGİNLEŞİRKEN;

BİZİM GİBİ ÜLKELERİ, KENDİ EMPERYALİST AMAÇLARI DOĞRULTUSUNDA,

KULLANMAYA, YÖNLENDİRMEYE ÇALIŞIYORLAR.

Bu konularda İsrail sadece bir örnek!

Ve yukarıda ki paragrafta kaldığımız yerden, devam ediyoruz.

1))Buraya kadar anlatmaya çalıştığım üzere;

Yahudiler zengin ve iyi eğitimli insanlar.

Teknolojiye de çok önem verdikleri ve ondan her alanda yararlandıklarından;

Dünya siyasetin de de çok etkili oluyorlar.

2)Bu yüzden tüm Arap Ülkeleri;

Bir Avuç Yahudi’ye karşı koyamıyorlar.

Bu husus;

Herkese ders niteliğinde,

Çok önemli bir sonuçtur.

3)Burada şu hususa da vurgu yapmamız lazım:

İSRAİL devleti,1949 yılında,

Araplardan;

O günün şartlarındaki fiyatlardan, daha yüksek bedellerle satın aldıkları,

Topraklar üzerinde kurulmuştur.

Burada i su kıtlığına rağmen, damlama yöntemi kullanarak,

Verimsiz toprakları, tarıma elverişli hale getirmek suretiyle,

Buralarda ürün yetiştirmeye başlamışlar.

Buralarda modern tarım yapıyorlar.

4) Biz kendini yerli tohumlarımızı,

Ve tohum geliştirme çalışmalarını ihmal ettik,

Ve İsrail’den gelen tohumlara bağımlı hale geldik.

Bu gün, hazırcılığın sonunda;

Samanı bile, yurt dışından, Dolar ile ithal eder duruma geldik!

Böylesi bir durumla,

Nereye kadar ayakta durabiliriz?

5)Yahudiler,

Nazi Almanya’sında, soy kırıma uğramış bir toplumdur ama

Bu gün gelinen noktada, İSRAİL Devleti;

Geçmişte yaşadıkları soy kırımı unutup;

Yayılmacı politikalarla,

 Filistinlilere, soy kırım uygulamaktadır,

1967, Arap-İsrail Savaşında, Suriye’nin GOLAN Tepelerini işgal etmiş,

Ve nihayet Amerika’nda desteği ile

Bu topakları, ilhak etmiştir.

6)KISADAN, HİSSE İLE şunları söylemek isterim.

Allaha çok şükür, hepimiz Müslümanız ama

Dünya ile Ahiret arasında sıkışmakla,

Hiçbir sorunu çözemeyiz,

Kuvvetli de olamayız!

Bu anlattıklarımdan,

Kendi adımıza, dersler çıkarmamız lazım.

7)Bu kadar darda mıyız, bu kadar zorda mıyız ki!

Vatan toprakları, parsel parsel satılıyor,

Topraklarımız, yabancıların eline geçiyor,

Elimizde neredeyse, Devlete ait, para edecek, Kurum da kalmadı!

Durum çok vahim!

Bu gibi durumlar;

İleri de başımıza büyük işler açacak!

14-TÜRKİYE’Yİ DİĞER İSLAM ÜLKELERİNDEN FARKLİ VE ÇOK DEĞERLİ YAPAN ŞEY;

LAİK, DEMOKRATİK VE HUKUKUN ÜSTÜNLÜĞÜNE DAYALI,

BİR CUMHURİYET OLMASYDI…

1)Bu sebepten olmalı ki;

29 Ekim 1923’te kurulan Türkiye Cumhuriyeti’nin,

Mayası tutmuştur.

2)Bu sebepten olmalı ki;

İçeriden ve dışarıdan, bütün kışkırtmalara rağmen;

Kimse birlik ve beraberliğimizi bozamadı!

3)Bu husus;

Bir Millet olmanın, olabilmenin, bir tezahürüdür.

4)Birde komşularımıza ve etrafımıza bakalım.

İnsanlar, Din ve Mezhep farklılığı yüzünden,

Birbirlerini öldürüyorlar.

Tabi ki bu hususta;

BOP’un da çok etkisi var ama

Türkiye bu güne kadar,

Bu tuzağa düşmemiştir.

5)Onun için diyoruz ki;

Türkiye Cumhuriyeti’nin, kuruluş felsefesi, büyük ölçüde benimsenmiştir,

Cumhuriyetin mayası tutmuştur.

6)Gerçi şimdi savaş halidir ama

Savaş hali olmasa bile

Ortadoğu’da ki insanların gelmek istedikleri,

Daha ötesi, burada yerleşmek istemelerinin nedeni de;

Türkiye’nin gelişmişlik,

Hak, hukuk Adalet ve huzur açısından;

Kendi Ülkelerinden, daha iyi durumda olmasındandır.

7) Türkiye;

Nüfusunun % 99’u Müslüman olan bir Ülkedir,

Ama Laiklik, temel prensibidir.

Bazıları LAİKLİĞİ;

Maalesef dinsizlik olarak anlıyorlar ama

Bu doğru değil.

Devlet her Din, inanç ve etnik gruba mensup vatandaşlarımıza, eşit mesafede olacak,

Devletin imkânlarından yararlanmada,

Ayrımcılık yapmayacak,

İnsanlarımızın;

Kendi Din ve inançlarını özgürce yaşamalarına yardımcı olacak ama

Devlet idaresinde Dini kurallar, semboller, ön plana çıkarılmamalıdır.

8) Türkiye şu an itibarıyla da,

 Afganistan, İran, Irak, Suriye gibi İslam Ülkelerinde yaşayan insanlar için,

Cazip bir yer olmasına karşın;

9)AKP döneminde, laiklik prensibinden sapma,

Hak, Hukuk Adalet gibi temel kavramlardan uzaklaşma gibi nedenlerle

Bu gün bazı zengin iş adamları ve kabiliyetli gençlerimiz,

Türkiye’yi kendileri açısından güvenli görmüyorlar.

Daha özgür bir ortamda yaşamak, oralarda iş kurmak,

Daha iyi bir eğitim almak,

Ya da oralarda yerleşmek amacıyla

Gelişmiş Batı Ülkelerini tercih ediyorlar.

Formaliteleri yerine getirebilenlerin,

Türkiye’den çıkış yaptıklarını görüyoruz.

9)Bu nedenle acilen,

 Cumhuriyet’in kurucu değerlerine;

Yeniden dönmek lazım!

10)Devlet idaresi, Cemaatlerin, Tarikatların;

Yuvalandığı yerler de olmamalı!

15-EĞER BİZİM ORTA HALLİ, YA DA DÜŞÜK GELİRLİ VATANDAŞLARIMIZ DA,

AVRUPALI TURİSTLER GİBİ;

İSTEDİKLERİ ÜLKELERİ GEZEBİLSEYDİ,

HER ŞEY DAHA FARKLI OLURDU!

1)Almanya, İngiltere, Fransa, Amerika gibi zengin ülkelerde yaşayan insanların büyük bir kısmının;

 Kazandıkları para ile yaşamsal ihtiyaçlarını karşıladıktan başka,

Yılda, 1-2 yabancı bir ülkeyi gezme, ya da tatil yapma imkânı var.

2)Örneğin her yıl dışarı çıkma, gezme ve görme alışkanlığı,

Bir Alman için;

Olmazsa, olmaz derecesinde bir tutkudur.

Böylesi bir alışkanlık ve böylesi bir tutku;

Aslında çokta faydalı bir şey!

 İnsanlar hem değişik yerleri görmek, hem farlı milletleri tanımak,

Hem de bir tatil yapma ve rahatlama imkânına sahip oluyorlar.

3)BİZİM İNSANLARIMIZ DA;

Batıdaki insanlar gibi, normal yaşamın dışında,

Yurt içinde ve yurt dışında geçirebilecekleri,

8-10 Gün, ya da biraz daha fazlası için, ayırabilecekleri gelirleri, paraları olsa,

Edindikleri bilgi ve tecrübe dolayısıyla

Çoğu siyasetçilerin söylediklerine kanmaz, inanmazlardı.

 Örneğin bizim vatandaşlarımızın;

Çanakkale ve Gelibolu yarımadasındaki şehitlikleri görmelerini, gezmelerini çok isterdim.

EĞER;

İngiliz, Fransız askerlerinin bakımlı ve görkemli anıt mezarlarını görseler,

Televizyonlarda, kitaplarda ismini duyduğumuz kahramanlarımızın mezarlarının;

Yan yatmış taşlarını, otlar içinde bakımsızlığını görseler,

Yürekleri sızlar!

 4)ÖRNEĞİN BEN,

Merak edip, bunları sorduğumda;

İngiltere-Mezarlıklar Bakanlığı’nın, bu iş için, para gönderdiğini,

Dolayısıyla bu işlerin, görevliler tarafından aksatılmadan, yürütüldüğünü, söylüyorlar.

5)Ben buraları gezdiğimde;

Şöyle bir algı oluştu:

SANKİ, Türkiye’yi işgale gelmiş, İngiliz, Fransız ve Anzak askerleri, masum;

Bizim kahramanlarımız ise;

Onları öldürmeye gelmiş olanlar!

 6)İŞGALCİ ASKERLERİN,

Mezarlık ve Anıtlarının bakımlı olmalarının dışında;

İsimleri de var.

Bizim şehitlerimiz ve kahramanlarımızın mezarları ise

Kendi topraklarımızda, hem bakımsız, hem de adsız birer kahraman!

7)EĞER CHP’Lİ BELEDİYELER;

Vatandaşlarımızın buraları gezip, görmeleri için,

İmkânlar hazırlarlarsa, çok yararlı olur.

8)BENİM yeşil pasaportum vardı. Almanya’ya 2 defa gittim.

İkisinde de otobüsle!

Gümrük kapılarından geçerken,

Memurlar, yeşil pasaportumu görünce,

Biraz şaşırıyorlardı;

Herhalde niye otobüsle gittiğimi, merak ediyorlardı…

Yugoslavya’dan, 10 saatte geçiyorsunuz.

Yol boyunca, her taraf mısır tarlası.

Şunu demek istiyorum:

ATALARIMIZIN atla geçtiği bu toprakları;

Nasıl ve niçin kaybettiğimizi, bilmemiz lazım!

BALKAN SAVAŞLARINI,

Niye kaybettiğimizin nedenlerini bilmemiz lazım!

9)Neticede bilim ve teknolojiden, üretimden geri kalmak,

Ve yoksullukla ,emperyalizmin pençesine düşmek!

 16-TÜRKİYE’DE BİR İÇ SAVAŞ TEHLİKESİ.

 Bu konuda şu hususlar çok önemli:

1)Cübbeli Ahmet Hoca lakabıyla bildiğimiz,

Ahmet Mahmut ÜNLÜ;

11 Eylül 2020 Cuma SÖZCÜ Gazetesinde, şöyle bir uyarıda bulunuyor:



SELEFİ DERNEKLER SİLAHLANIYOR.

Ahmet Mahmut ÜNLÜ,

IŞİD’in alt yapısı olarak tanımladığı, selefi guruplar için,

2000 Dernek var, silahlanıyorlar.

İç savaş hazırlanıyor.

12 Ağustos 2020 Çarşamba SÖZCÜ Gazetesinde başka önemli bir haber:



Türkiye’de 25 Milyon kişide silah var.

Bunun % 85’i ruhsatsız.

Buna ne diyeceğiz?...

2)DİĞER BİR POTANSİYELDE,

BOP kapsamın da Suriye’de çıkartılan iç savaş sonucu;

Savaştan kaçan, evlerinden, yurtlarından ayrılmak zorunda bırakılan,

Suriyelilerin;

Türkiye’nin sınır kapılarını açması,

 Girişleri kolaylaştırması,

Neredeyse, her gelenin elini, kolunu sallaya sallaya,

Türkiye’ye giriş yapmasıyla,

Türkiye bir mülteci Ülkesi haline geldi.

Neredeyse,

Suriyelilerin Türkiye’ye gelmelerinin özendirildiği, söylenebilir.

Prof. Dr. Ümit ÖZDAĞ,

Resmi Makamların söylediklerinin aksine,

Türkiye’deki Suriyelilerin sayısının 5Milyon 300 Bin olduğuna işaret ediyor,

Buna ilaveten, 2 Milyon, muhtemelen daha fazla da olabilir;

Afganistanlı, Iraklı ve İranlı sığınmacının olduğunu düşünürsek;

Türkiye’deki toplam mülteci, ya da sığınmacının sayısının;

7 Milyon 500 Bin kadar olduğunu söyleyebiliriz.

Türkiye’ye giriş yapan sığınmacılar konusunda,

Gerekli ve yeterli istihbarat yapılmadığından;

Bunların içinde masum insanların yanında,

Suriyeli adı altında terörist guruplarda, giriş yapmış olabilir.

IŞİD militanlarının,

Türkiye’de Ankara garında, Hatay-Reyhanlı’da, Gaziantep’te,

Kanlı, bombalı saldırılar yaptıklarını gördük.

Bu Örgütün,

Türkiye’de de bağlantısının, sempatizanlarının olduğuna dikkat çekiliyor.

Sayın Prof. Dr. Ümit ÖZDAĞ;

100 Bin, şimdi muhtemelen daha fazla Suriyelilere Türk vatandaşlığı verildiğine,

Bunların kalıcı olduğuna da,

Dikkat çekiyor.

Bu sığınmacıların;

Muhtemel bir normal, ya da zamanında yapılacak bir seçimde,

AKP adına bir oy potansiyeli olduğunu, olacağını da,

 Düşünebiliriz.

3)DİĞER YANDAN,

Sayıları çok artan Dini Dernek, Cemaat, Tarikat ve Vakıf mensuplarının büyük bir kısmı;

Türkiye Cumhuriyeti’nin, temel felsefesine, Mustafa Kemal ATATÜRK’e saygı ve sevgi gösterenleri,

Sonuçta AKP’nin dışındaki Muhalefet Partilerinin mensuplarını,

Düşman, ya da kâfir gibi gördüklerinden;

Bir kıvılcım halinde;

Çatışmayı, başlatabilecek yapılardır.

4)Cumhurbaşkanı, aynı zamanda AKP’nin de Genel Başkanı olan Sayın Tayyip ERDOĞAN’ın;

Muhalefet yapma şekli, sert ve ayrıştırıcı üslubu,

Özellikle Ana Muhalefet Partisi Sayın Kemal KILIÇDAROĞLU’nu sürekli aşağılaması,

O’nu Terör Örgütü PKK’nın bir destekçisiymiş gibi göstermesi,

Diğer Muhalefet Parti Liderlerine de,

Başka yakıştırmalarda bulunması nedeniyle

Toplum çok gergin halde…

Böylesi bir kutuplaştırma siyasetinin sonucu olmalı ki;

Sayın KILIÇDAROĞLU,

Kaç defa saldırıya maruz kaldı, ölüm tehlikesinden döndü,

Suçlular cezasını çekmedi,

Sayın KILIÇDAROĞLU’nu, ölümden kurtaran başarılı koruma polisi,

Haber verilmeden değiştirildi.

Türkiye’nin hak ve menfaatlerini savunan muhalif Gazetecilere,

Saldırılar yapıldığını, darp edildiklerini,

Bir kısmının da hepse atıldığını görüyoruz.

5)Halkımızın geçim derdinde olduğu,

  Zaten ekonomik açıdan çok zorda olan Türkiye’de,

  Korona virüs salgını vesilesiyle şartların daha da zorlaşması,

Hak, Hukuk ve Adaletten uzaklaşılması gibi durumları da ilave ettiğimizde,

Türkiye her an,

Patlamaya hazır bir bomba durumunda!

6)27 Eylül 2020 Pazar SÖZCÜ.

 


Cübbeli Ahmet, SÖZCÜ yazarı, Saygı ÖZTÜRK’e konuştu.

           EMNİYET’E BAZI İSİMLER VERDİM,

          Anlattıklarım karşısında şaşırmadılar.

7) 24 Eylül 2020 Perşembe EVRENSEL

 


IŞİD KATLİAM ÖRGÜTLERKEN, DEVLET ADIM ADIM İZLEMİŞ.

IŞİD Antep Emiri Yunus DURMAZ’ın bombalama planlarından,

Haberdar olunmasına,

Örgütlediği bombalı saldırılardan sonra,

Adım adım izlenip, 19 kez yeri tespit edilmesine rağmen;

Yakalanmadığı, ortaya çıktı.

BU NASIL İZLEME?

IŞİD’in Diyarbakır, Suruç, Ankara ve Taksim’deki bombalı saldırıları nedeniyle,

Yunus DURMAZ hakkında;

2016 Yılında izleme kaarı alındı.

DURMAZ’ın HDP İstanbul İl Başkanlığı,

Cumhuriyet Gazetesi Ankara bürosu,

Antalya G20 Zirvesi, Anıtkabirde 19 Mayıs etkinlikleri,

Ve AKP kongresine saldırı planladığı tespit edildi.

SALDIRIYA RAĞMEN!

29 NİSAN-19 Mayıs 2016 tarihleri arasında,

DURMAZ’ın görüşmelerinin dinlenmesinin yanı sıra,

Telefon sinyali üzerinden yeri;

19 Kez tespit edildi.

Buna rağmen planlayıcısı olduğu, Gazi Antep Emniyeti’ne, 1 Mayıs 2016 günü,

Bombalı araçla yapılan ve 3 polisin hayatını kaybetmesine yol açan saldırıdan sonra bile,

Yakalanmadı.

ŞÜPHELİŞEKİLDE ÖLLDÜ.

DURMAZ’ı yakalamak için, Emniyet’i harekete geçiren AKP Kongresi ile

19 Mayıs etkinliklerine, saldırılar planlandığına dair,

İstihbaratlar oldu.

Gazi Antep’te bulunan hücre evine yapılan baskında;

Kendisini patlatan DURMAZ’ın, ölümüne ilişkin şüpheler,

Ortadan kalkmadı.

DURMAZ’ın ölmesi üzerine;

Eldeki bilgiler de imha edildi.

DURMAZ’I KİM KORUDU?

Dava Avukatlarından Enver ÜNÜVAR;

DURMAZ’a neden dokunulmadığını, bilmiyoruz.

Yaptıkları, yapacakları bilinmesine, yeri tespit edilmesine rağmen,

DURMAZ’ın eylemlerine devam etmesine,

Bir nevi izin verildiğini görüyoruz.

Biz sanıklarla ilgili bilgilere ulaşamıyoruz;

Ya imha edilmiş oluyor, ya da GÖNDERİLMİYOR.

8) 27 Eylül 2020 Pazar EVRENSEL.

 


KARARTMA GÜNLERİ.

Siyasi operasyon eleştirisi yapıldığı göz altılara,

HALK TV’nin 5 gün süreyle karartılması,

Ve Yeni Yaşam Gazetesi’ne ulaşım engeli de eklendi.

Yaşananlar Rıfat İLGAZ’ın;

Ülkedeki kapkaranlık günleri anlattığı,

Karartma Geceleri romanını, hatırlattı.

9) 26 Eylül 2020 Cumartesi YENİÇAĞ.

 


2014’te çıkarılan Kobani olayları ile ilgili soruşturma genişletildi.

    HDP’Lİ 7 MİLLETVEKİLİ HAKKINDA FEZLEKE DÜZENLENECEK.

                             20 KİŞİ GÖZALTINA ALINDI.

Ankara Cumhuriyet Baş Savcılığı, o dönem MYK üyesi olan 7 HDP’linin dokunulmazlığının düşürülmesini istedi.

Gözaltı kararı verilen 83kişden, 20’i de yakalandı.

YORUMLAR;

1/HALK TV’ye;

ATATÜRK ilke ve İnkilaplarına aykırı yayıncılık yapmaktan dolayı;

RÜTÜK tarafından verilen 5 günlük ekran karartma cezası,

İnandırıcı değil.

2/HALK TV;

İktidarın çoğu uygulamalarına, eleştirel yönden bakan,

Muhalefet Partileri’nin ve her görüşten insanın;

Türkiye’nin Birlik ve Beraberliğine,

ATATÜRK İlke ve İnkilaplarına, karşı olmamak kaydıyla,

Konuşulabileceği, bir Kanaldır.

3/Toplumun her kesiminden, AKP’ye oy veren insanlardan bir kısmının da;

Bu kanalı izler hale gelmesinin;

Oy kaybı vesilesi ile

İktidarı rahatsız ettiği anlaşılmaktadır.

4/Kobani olaylarına karıştıkları gerekçesi ile

 6 yıl sonra başlatılan HDP davasının,

Ve bu kapsamda,7 HDP Milletvekilinin;

Dokunulmazlıklarının kaldırılmasına yönelik olarak,

Yakalanıp, tutuklanmalarını da

Manidar buluyoruz.

5/İlk uygulama ile önce,

HDP’li Belediye Başkanları;

Teröre destek veriyorlar gibi gerekçelerle görevlerinden alınıp,

Yerlerine Kayyum atandı ama

Buralarda yeniden seçim de yapılmadı,

Ve Kayyumlarla bu günlere gelindi…

6/ ŞUNU DEMEK İSTİYORUM:

HDP’nin ve bu Partinin Yöneticilerinden, Milletvekillerinden,

Veya Belediye Başkanlarından, her hangi biri;

Terör ve teröre destek suçu işlemişler ise

;Böylesi bir suçun gereğinin yapılması gerekirdi.

Ama bu güne kadar yapılmadığını görüyoruz.

7/AKP ve HDP’nin, açılım çalışmalarını da

2015 Seçimi öncesine kadar birlikte yürüttüklerini biliyoruz.

AKP bu yüzden oy kaybına uğradı,

Ve böylece iş yürütme ortaklığı da bitti,

Ve HDP düşman ilan edildi.

Bu nedenle günümüzde, zaman ayarlı olarak,

 HDP’li Milletvekillerine yapılan operasyonları da;

Seçim öncesinde yapılan hazırlıklardan biri olarak düşünmek,

Daha doğru bir yaklaşım olur.

8/AKP ZOR BİR DÖNEMEÇTE OLDUĞUNDAN;

 HDP’ye giden oylara çok ihtiyacı var

 AKP’nin;

Bu oyları, özelliklede Kürt oylarını, kendi tarafına yönlendirmek istediği,

Anlaşılıyor…

9/HALKIMIZIN, geçim derdinden ve ağırlaşan ekonomik sorunlardan bunaldığı

Ve nihayet Korona Virüs salgını ile şartların daha da zorlaştığı bir dönemde;

Herkesin, canı burnun da zaten!

Bu nedenle Toplumu gereksiz yere daha fazla germemek lazım!

17-CÜPBELİ AHMET HOCA’IN UYARDIĞI ÜZERE

SELEFİ GRUPLAR, BİR İÇ SAVAŞ GİRİŞİMİ BAŞLATIRSA;

SİLAHSIZ İNSANLARI KİM VE NASIL KORUYACAK?

Böylesi tehlikeli ve riskli bir durum;

Türkiye için,

En acil bir meseledir.

Sorumluluk Makamında olanların;

Gereğini yapmaları,

Halkımızı rahatlatmaları gerekir.

18-30 AĞUSTOS ZAFER BAYRAMI;

CUMHURİYET’E GİDEN YOLDA ÇOK ÖNEMLİ BİR ADIMDIR,

 NİCE 30 AĞUSTOS ZAFRER BAYRAMLARINA!

Bu vesile ile burada, şu konulara değinmek istiyorum:

1)Bu Milli Bayram niçin çok önemli?

Öncelikle bu konuda bir şeyler söylememiz gerekiyor.

Bir oldubitti ile Osmanlı İmparatorluğu’nun,

1.Dünya savaşına sokulması,

Savaşı müttefikimiz Almanya kaybettiği için;

Türkiye’de yenik sayılmıştı.

2)Savaşı Almanya başlatmıştı ama

Sonuçta Almanya’nın Toprakları değil;

Osmanlı’nın elimizde kalan son Toprağı, öz yurdumuz,  Anadolu’ da

İtilaf Devleri tarafından işgal edilmişti.

Osmanlı İmparatorluğu’nun Orduları dağıtılmış, silahları da toplatılmıştı.

Padişah Sultan Vahdettin ise;

Emperyalist devletlerin, taleplerini yerine getirmenin dışında;

Başkaca bir kurtuluş yolunun olmadığını düşünüyordu.

3)Bir Osmanlı Subayı olan Mustafa Kemal Paşa,

Böylesi bir ortamda, durumdan bir vazife çıkartıp,

Padişah Sultan Vahdettin’in,

Mustafa Kemal Paşa için çıkarttığı;

Görüldüğü yerde yakalanıp, idam edilmeli fermanına rağmen,

Türk Halkını örgütlemiş,

Emperyalist Devletlerin topladığı silahların bir kısmı,

Baskınlar neticesinde geri alınmış,

Bir kısmı da,

Sovyetler Birliği’nden yardım şeklinde temin edilmişti,

Toplama askerlerle bir ordu oluşturulmuş,

29 Ekim 1923’te;

Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşuna giden yol da,

Bu şekilde açılmıştı.

4)İngilizlerin kışkırtması sonucunda, İzmir’e çıkan işgalci Yunan kuvvetleri,

Ege Bölgesi’ndeki yerleşim yerlerini işgal ettikten sonra,

Ankara-Polatlı’ya kadar gelmiş,

Müslüman Türk Halkına, kadın ve kızlara tecavüz dahil olmak üzere,

Yapmadıklarını bırakmamıştı.

Yunan kuvvetlerinin Polatl’ıya kadar gelmiş olması,

Top seslerinin Ankara’dan duyulur hale gelmesi üzerine;

Türkiye Büyük Millet Meclisi, büyük taarruz için Mustafa Kemal paşayı görevlendirmişti

İsmet İNÖNÜ’nün komutasında,

Birinci ve ikinci İNÖNÜ savaşlarından sonra,

Bu defasında daha büyük bir organizasyon ile

Bu defasında son darbeyi vurmak gerekiyordu.

 Baş Komutanlık Meydan Muharebesi, ya da Büyük Taarruz diye tarihe geçen bu savaş ile

 30 Ağustos1922’te

Yapacak başka bir şeyleri kalmadığını anlayan,

TRİKOPİS komutasındaki Yunan kuvvetleri,

Panik halinde kaçmaya başladığında;

Türk askeri,

Onları kovalamaya başlamış,

TRİKOPİS esir düşmüştü.

Bu kovalamaca;

9 Eylül 19232’de, İzmir’ e ulaşan Yunan kuvvetlerinin,

Gemiye binemeyen bir kısmının;

Denize dökülmesi ile sonuçlanmıştı.

5)Böylesi bir organizasyon ve böylesi bir savaş;

Şanlı Türk Milletinin kazandığı büyük zaferlerden biridir.

Anadolu’nun işgal edilen diğer yelerinin;

Düşman işgalinden,

Daha önceki tarihlerde, Halkımızın direnişi sayesinde kurtulmuş olması da;

Mustafa Kemal Paşa’nın başlattığı direniş hareketinin;

İnsanlarımızda bir umut, bir heyecan yaratmasındandır.

Örneğin Maraş ve Antep’in Fransızlardan geri alınması gibi…

6)Bu gibi konulara, daha önceleri de değindim.

 Osmanlı’nın bilim ve teknolojiden uzaklaştığına,

Batı’daki gelişmelere ayak uyduramadığına vurgu yaparak zayıfladığına,

Dini akımların artmasına,

Bu gibi akımların, Yönetimleri etkilemesine,,

Ve nihayet,

Aşırı borçlanma nedeniyle,

Emperyalist Devletlerin etki alanına girip, zayıflaması,

Ve nihayet, 1.Dünya Savaşı’na sokulması,

Topraklarının işgal edilmesi ile

Dağılma sürecine girdiğini vurgulamıştım.,

Bu gibi konuların;

Bu gün siyaseten yaşadıklarımızla da,

Büyük benzerlikleri var.

Ama ben, zor olsa da;

Bu zorlukları da atlatacağımıza inanıyorum.

7) Bu gibi konulara,

Daha önce yayına koyduğum;

Ölümünden 81 Yıl sonra,

Mustafa Kemal ATATÜRK’ü Yeniden Anlamak başlığını taşıyan makalede,

 Biraz daha detaylı olarak değindim.

İsteyenler bu Makaleye yeniden bir göz atabilir.

8)Buraya kadar anlattıklarımdan sonra,

Mustafa Kemal ATATÜRK’e gereken saygıyı göstermeyenlere,

‘nu itibarsızlaştırmaya çalışanlara,

Şu soruyu sormak lazım:

Yani Mustafa Kemal ATATÜRK;

Anadolu’yu emperyalist Devletlerin işgalinden kurtarmasa mıydı?

 Çağdaş Türkiye Cumhuriyeti’ni kurmasa mıydı?,

Yabancıların esareti altında mı, yaşamalıydık?,

9)Bu gibi sorulara günümüzde, çok ilginç yaklaşımlar, cevaplar buluyoruz.

AKP döneminde, kaç yıl önceydi;

Türbanlı bir genç kız, Vatan’ın tanımını şöyle yapıyordu:

Vatan;

Seccadenin özgürce, serildiği yerdir.

Düşman işgali altında olan bir yerde;

Özgürce seccade, açılabilir mi?

 Kadir Mısırlıoğlu’nu tanırsınız, öldüğüne çok olmadı.

Kadir Mısırlıoğlu diyordu ki;

ATATÜRK’e zerre-i miktar muhabbeti olan;

Benim cenazeme gelmesin!

Bu söz ortada duruyorken,

Maaşını bizim verdiğimiz vergilerden alan, Düyanet İşleri Başkanı,

Prof. Dr. Ali ERBAŞ;

O’nun cenazesine gitti.

Peki, buna ne diyeceksiniz?

10)24 Ağustos 2020 Pazartesi SÖZCÜ.

 


350 bin kişilik namazla Ayasofya’yı ibadete açmak serbest.

3,5 milyon öğrenciyi pandemide sınavlara sokmak serbest

100binlerce kişinin katılımıyla 15 Temmuz’u anmak serbest.

Milyonlarca vatandaşı bu salgında tatile göndermek serbest.

Malazgirt Zaferi’nin 949’uncu yıldönümünü anmak serbest.

AMA 30 AĞUSTOS ZAFER BAYRAMI’NI KUTLAMAK YASAK! NİYE?

İktidar,

Kurtuluş Savaşı sırasında ATATÜRK’ün başkomutanlığında gerçekleşen,

Ve düşmanlarımızın topraklarımızı terk etmesiyle sonuçlanan,

30 Ağustos Zaferi’nin 98.yıldönümü kutlamalarına,

Pandemi nedeniyle kısıtlama getirdi,

Tepki büyük!...

3)29 Ağustos 2020 Cumartesi SÖZCÜ.

 


İktidar,

30 Ağustos için, sınırlı kutlama olacak diyor….

VATANDAŞ SİZE NASIL İNANSIN Kİ.

Çünkü AKP’nin, ATATÜRK’ün millete emanet ettiği bayramları kutlamada,

Sicili bozuk…

Bu güne kadar çeşitli bahanelerle 13 bayramı iptal ettiler.

İşte AKP’nin iptal ettiği bazı milli bayramlarımız:

2011’de 30 Ağustos’u terör bahanesi ile iptal ettiler.

2011’de 29 Ekim’i deprem bahanesiyle iptal ettiler.

2012’de 19 Mayıs’ı soğuk bahanesi ile iptal ettiler.

2012’de 30 Ağustos’u, GÜL’ün kulağından iptal ettiler.

2013’te 19 Mayıs’ı Reyhanlı bahanesi işle iptal ettiler.

2014’te 19 Mayıs’ı Soma bahanesi ile iptal ettiler.

2015’te 30 Ağustos’u terör bahanesi ile iptal ettiler.

2016’da 19 Mayıs’ı IŞİD bahanesi ile iptal ettiler.

2016’da 30 Ağustos’u darbe bahanesi ile iptal ettiler.

11)30 Ağustos 2020 Pazar SÖZCÜ

 


İNADINA VATAN, İNADINA BAYRAK, İNADINA CUMHURİYET, İNADINA ATATÜRK.

30 Ağustos Türk Milleti için ATATÜRK demektir, bağımsızlık ve zafer demektir.

Bu yüzden yasaklasanız da, kısıtlasanız da

Zafer Bayramı’nı, coşkuyla, gururla kutlayacağız.

Bu gün yine kabadayılıkla karşımıza dikilen,

98 Yıl önce denize döktüğümüz, Yunan ve Avrupa’daki yandaşlarına,

Milli birlik ve beraberliğimizi göstereceğiz.

O gün nasıl bağımsızlık ruhuyla vatanımızı kurtardıysak,

Cumhuriyeti kurduysak, Bayrağımızı diktiysek;

Bu kahramanlık destanını,

Bu günde Dünyaya haykıracağız.

NE MUTLU TÜRKÜM DİYENE

30 AĞUSTOS ZAFER BAYRAMI KUTLU OLSUN.

12)31 Ağustos 2020 Pazartesi SÖZCÜ.

 


30 Ağustos Zafer Bayramı buruk kutlandı.

Devlet ve Millet, Ata’nın huzurunda.

GÖREV SÜRESİNCE HER MİLLİ BAYRAMDA RAHATSIZLANAN,

ABDULLAH GÜL…

HAYIRDIR İNŞALLAH, ATATÜRK’Ü HATIRLADI.

Böylesi bir hususu;

CHP Lideri KILIÇDAROĞLU’nun,

Millet ittifakı adına,

 Cumhur Başkanı Adayı olarak GÜL’ü göstereceği,

İddiasına dayandıranlar var.

Böylesi bir iddiayı en başta;

CHP’nin Cumhurbaşkanı Adayı Sayın Muharrem İNCE’nin,

Dile getirdiğini görüyoruz.

Böylesi bir hususun;

Millet İttifakında ve Halkımız nezdinde tepki yaratacağı,

Kabul görmeyeceği anlaşılıyor.

Bazıları kendilerine göre nedenlerden dolayı,

Abdullah GÜL’ün adaylığını düşünseler bile;

Bunun bir yarar sağlamayacağını,

Ben de vurgulamak isterim.

Bu konuda,

Başka bir yöntem ve başka kişiler aramak lazım!

BU GAZETELERDE HABER DEĞERİ OLAN DİĞER KONULAR:

5)Milli Bayramlarını Kutlamayan Milletler;

Dini Bayramlarını Kutlayacak Vatan Bulamazlar!

6)Devlet okulunda AKP kongresi:

Rize Kalkandere’de AKP İl kongresi;

ATATÜRK İlkokulu’nda yapıldı.

AKP İl başkanı;

Bu kongre, Partimize hayırlı olsun dedi.

CHP ise okulda kongreye izin veren,

İlçe Milli Eğitim Müdürünü istifaya çağırdı.

Bu gibi örnekleri günümüz siyasetinde,

Maalesef sıkça görüyoruz.

Ama bu gibi şeyler, asla yapılmamalı!

7)Milletin 8 milyonu,13 yılda buharlaştı.

TCDD,

İnönü-Eskişehir Tren Hattı’nı yapan firmaya,

2007’de 6,4 milyon fazla ödeme yaptı.

Faizi ile 8 milyonu aşan parayı geri alamadı.

8)Giresun’da felaket… Selde 2şehit, 4 can kaybı,10 kayıp var.

                                  DOĞANIN GAZABI

Dere üzerlerine kurulan Hidroelektrik Santralleri HES’ler ve yanlış imar uygulamaları,

Doğanın dengesini bozdu.

Her yağmur sele dönüşüyor.

Bu gibi konular, benim ilgi alanım içinde.

 Elbette ağaçları kesmemek, ormanları yok etmemek lazım,

Dere yataklarına ev yapmamak lazım.

 GİRESUN’DA YAŞANAN, bu sel felaketinden sonra

 İstanbul’da ve başka yerlerde,

Yine benzer konular yaşandı.

EĞER TALEP EDİLİR VE BU SORUNU, çözmem istenirse;

Bana ait Yağmur Tutma Projeleri ile

Bu sorunu Türkiye genelinde;

Halledeceğim, sorun olmaktan çıkaracağım.

AYRICA gençlerimize meslek edindirme,

Halkımızın bütçesini zorlayan, elektrik ve doğalgazın, niye pahalı olduğunu,

Nasıl ucuzlatılabileceği,

Termik Santrallerden kaynaklanan hava kirliliğini de, önleyeceğim.

Bu gibi konularda da burada,

Ayrı bir paragraf altında bir şeyler söylemek istiyorum.

 Herkesi yararına olan, bu gibi konularda;

Yaşadığım, karşılaştığım zorlukları konusunda da,

 Anlatacaklarım var.

 19-AZERBAYCAN’DA NELER OLUYOR?

1)Azerbaycan’a ait Dağlık Karabağ Bölgesi,

30 Yıla yakın bir süreden beri, ERMENİSTAN’ın işgali altında.

 Bu yüzden Ermenistan ile Azerbaycan arasında,

Sınır ihlali gibi bahanelerle arada bir küçük çatışmalar oluyordu nama

Kısa bir süre sonra, işler normale dönüyordu.

2)Nihayet 27 Eylül 2020’de, Ermeniler tarafından başlatılan bu son saldırı neticesinde;

Başlayan çatışmanın genişlediğini,

Azarbaycan Ordusunun;

Ermenistan mevzilerini dağıttığını,

Ermenistan Silahlı Kuvvetleri’nin büyük zayiatlar verdiğini,

Ermenistan askerlerinden bir kısmının,

Silahlarını ve sancağı bırakarak kaçtıkları gibi bilgilerin de,

Basınımızda yer aldığını görüyoruz.

3)1990’da Sovyetler Birliği’nin dağılması sonucunda;

Azerbaycan ve Ermenistan’da bağımsızlığına kavuşmuştu ama

Ermenistan buna karşın;

Rusya açısından çok önemliydi.

Bize komşu olan NAHÇİVAN da, bir Azeri toprağı idi ama

Azerbaycan ile irtibatın koparılması için,

Aradaki 50-60 Km gibi kısa bir mesafe, maksatlı olarak,

Ermenistan toprağı olması sağlanmıştı.

Rusya’nın, Ermenistan’da Askeri üssü vardı.

4)Rusya Ermenistan’da pozisyonunu korumak niyetinde idi.

ERMENİSTAN Rusya’nın korumasında ve kontrolünde idi ama

Azerbaycan etnik kölen olarak Türk’tü,

Petrol ve doğalgaz zengini olmasına karşın;

Yoksuldu ve eğitimli bir ordusu da yoktu.

Türkiye ile Orta Asya Türki Cumhuriyetleri arasında bir tampon bölgeydi.

5)Bu itibarla Rus Silahlı Kuvvetlerinin desteği ile

Ermenistan Azerbaycan’a saldırdı,

Saldırmakla da kalmadı, katliamlar da yaptı,

Ve bir Azeri toprağı olan Dağlık KARABAĞ bölgesini işgal etti,

Bu güne kadar da, bu işgal devam ediyordu.

6)AZERBAYCANLI KARDEŞLERİMİZİN bu defasında Ermenistan’a karşı üstünlük sağlamasının nedenini;

1992’den başlayarak, TSK mensubu, muvazzaf ve Emekli Uzman Subayların;

Azerbaycan Ordusunu eğitmeleri sonucunda,

Bu günlere gelinmiş,

Ve bu günkü Askeri başarılara ulaşılmıştır..

7)Azerbaycan Ordusunun, 6-7 köyü geri aldığı,

Stratejik önemdeki yerleri, 4000 Metre yükseklikteki Murat dağı’nı da ele geçirerek üstünlük sağladığını görüyoruz.

8)Azerbaycan Ordusunun DAĞLIK KARABAĞ ‘da işgal edilen toprakların hepsinin geri alınmasını;

Ve Ermenistan-Azerbaycan savaşının;

Bu şekilde sonlandırılmasını,

Bölgeye yeniden huzur gelmesini diliyorum.;

9)AZERBAYCAN MİLLİ ORDUSU;

1992’de kuruldu.

Bu tarihten öncesinde hazırlık aşamasından başlayarak;

Bu konuda emeği geçen tüm Yetkilileri,

Özel Kuvvetlerden Binbaşı Kâşif KOZİNOĞLU’nu,

Yüzbaşı Levent GÖKTAŞ’ı,

Korgeneral Engin ALAN’ı,

Emekli Askerlerden Tüm General Yaşar BULAK,

Emekli Tuğ General Osman İLGAZ’ı

Eski Genel Kurmay Başkanlarından Orgeneral Doğan GÜREŞ’i ,

Ve bu işte emeği geçen diğer Subay Askerlerimizi,

Ve Cumhurbaşkanlarından Sayın Turgut ÖZAL’ı,

Saygıyla, rahmetle ve minnetle anıyoruz.

10)BU NOKTADA ŞU HUSUSA DA vurgu yapmak isterim:

Bizlerinde göğsünü kabartan, Azerbaycan’ın bu başarısında,

Büyük emek ve katkıları olan Binbaşı Kâşif KOZİNOĞLU ile

Korgeneral Engin ALAN GİBİ Kahraman Subaylarımız;

Uyduruk Ergenekon davaları ile itibarsızlaştırmaya çalışılıp,

Hapse atıldılar.

Kâşif KOZİNOĞLU, şaibeli bir şekilde, hayatını kaybetti.

Nereden, nereye!?

11)Ermenistan’nın nüfusu, 3 Milyon kadar ,ekonomik açıdan da zayıf.

Azerbaycan’ın ise 9 Milyon.

Azerbaycan, hem nüfus, hem ekonomik, hem de eğitimli askerleri ve teçhizat açısından,

 Ermenistan’a nazaran daha avantajlı.

Eğer Büyük Devletler araya girip,

Azerbaycan’ın işgal altındaki toprakları tamamen geri almasına engel olmazlarsa;

Bu iş biter!.

20-ERMENİSTAN’IN BU SON SALDIRISININ;

BOP İLE BİR İLGİSİ VAR MI?

13)1 Ekim 2020 Perşembe SÖZCÜ.

 

KARABAĞ üzerinden Türk Dünyası hedefe kondu.

İŞTE ERMENİLERLE PKK’YI AYNI SAFTA BULUŞTURAN,

EMPERYALİST PLANLAR.

ABD,NATO üzerinden Suriye’den Kafkaslara,,

Buradan da ÇİN’e uzanan, enerji yoluna hakim olmak.için;

Kürdistan koridoru oluşturuyor.

KUKLA KÜRDİSTANLA KAFKASLARA ERİŞİM.

ABD, koparılmış topraklarda kurulacak, kukla Kürdistan ile

Kafkaslara erişimi sağlayıp, bölgdeki petrol ve doğal gaz kaynaklarını,

Kontrol altına alacak, Bu projeyle İRAN’ın;

Suriye ve Türkiye’ye ulaşması,

Doğu Akdeniz üzerinden Avrupa’ya ,petrol ve doğal gaz satmasının, önünü kesecek.

BÜYÜK ORTADOĞU PROJESİ İLE,sınırları değiştirip;;

Kürdistan ve Ermenistanı komşu yapmak isteyen ABD,

Türkiye’yi hedef alan, hamleler kurguluyor.

KİRLİ OYUNUN BAŞ  ROLÜNDE, yine ABD var.

Büyük Ortadoğu Projesi(BOP) ve genişletilmiş Ortadoğu   projelerinde;

Ermenistan’ın içinde olduğu,

Suriye, Türkiye, ,İran ve Irak’ın parçalanması sonucu,

Oluşan topraklarda;

Bir Kürt koridoru kuruluyor.

Bunun için, KARABAĞ üzerinden;, Kafkaslarda ki Türk yurdu hedef alınıyor.

KARABAĞ’Kİ SAVAŞ KONUSUNDA şu hususlara da vurgu yapmamız gerekiyor:

1)Ermenistan Ordusu,

Azerbaycan’a saldırmadan 1 gün önce ABD;

Ermenistan ve Azerbaycan’daki vatandaşlarını;

Güvenlik nedeniyle buralardan ayrılmalarını söylüyor.

Böylesi bir uyarıdan;

Amerika’nın bu işin içinde olduğu anlaşılıyor.

2) Şu an Ermenistan’ı idare edenlerin, Batı yanlısı bir görüntü vermelerinden;

Rusya rahatsız.

Bu yüzden Rusya Devlet Başkanı Viladimir PUTİN;

Ermenistan Cumhurbaşkanı’nın burnunun sürtülmesini,

Ve ona bir ders vermeyi düşündüğünden olmalı;

 Ermenistan’a arka çıkmadığı, askeri destek vermediği anlaşılıyor.

3) Eğer işler böyle devam ederse;

Azerbaycan, Karabağ’ın tamamını geri almalmdan,

Araya birilerinin girmesiyle savaş dursa bile

Bu durumda Ermenistan’da büyük ihtimalle, bir iktidar değişikliği olur.

4) Rusya Lideri PUTİN’in;

Türkiye’ye çok önem verdiği,

Bu yüzden Türkiye’ye karşı bir tutum içinde olmak istemediği de,

Anlaşılıyor,

Gerisini bekleyip, göreceğiz.

5)ABD’nin otobüslerle, Suriye’den Ermeni kökenli milisleri,

Ermenistan’a taşıdığı iddia ediliyor ama

Taşıma su ile değirmenin döndürülemeyeceği anlaşıldı.

6) Benzer şekilde,

Türkiye’nin Azerbaycan’a yardım etmeleri için;

Suriye’den cihatçı gönderdiğini iddia edenler olsa bile;

Azerbaycan’ın buna ihtiyacı olmadı anlaşılıyor.

Ayrıca Azerbaycan Cumhurbaşkanı İlham ALİYEV;

Ülkesinde Cihatçı görmek istemediğini,

 Söyledi.

7) Biz Türk Milleti olarak, elbette hep;

Azerbaycan’ın,,Soydaşlarımızın yanın da olacağız ama

Yandaş Basına ve Sayın ERDOĞAN’ın ifadelerine baktığımızda;

İlginç manşetler, ilginç söylemler var!

8) Türkiye Azerbaycan Ordusu’nu eğitmiş, bu günlere gelmesini sağlamış,

Silah ve mühimmat desteği de yapabilir.

Buna da kimse bir şey diyemez ama

Türkiye Azerbaycan’a doğrudan yardım ediyormuş, bu savaşın içindeymiş gibi,

Bir algı, bir görüntü vermemeli!

21-DOĞU AKDENİZ’DE NE DURUMDAYIZ?

 Cumhurbaşkanı Sayın ERDOĞAN;

Doğu Akdeniz’de komşu Ülkelerin, münhasır ekonomik bölgesi MEB’te petrol ve doğal gaz aramalarında,

 Türkiye’nin dışlanması ve yaşanan gerginlik neticesinde;

Türkiye’nin kendi arama ve sondaj gemileri ile

Türkiye’ye ait bölgede, savaş gemilerimizin korumasında,

Sondaj çalışmalarına başladık.

Haklarımızı koruyacağımıza dair,

En üst perdeden, mesajlar verdik,

Fransa Cumhurbaşkanı Macron’a ;

Sen kimsin ya! dedik,

Başkalarına da değişik şeyler söyledik.

Sonunda, Fransa, Yunanistan, Kıbrıs Rum kesimi, Amerika, Rusya ve daha başkaları,

Doğu Akdeniz’de tatbikat yapmaya başladılar,

Avrupa Birliği bize yaptırım uygulamasını, konuşmaya başladı,

Ve sonunda Almanya’nın girişimi ile

Taraflar arasındaki gerilimin düşürülmesi,

Sorunun barışçıl yollarla çözümü girişimi başlatıldı,

Bizde bu sebepten olmalı;

ORUÇ REİS sondaj gemimizi, Antalya limanı’na  çektik.

Ve beklemedeyiz.

DOĞU AKDENİZ’DE;

İsrail, Kıbrıs Rum Kesimi, Mısır ,ya da başkaları adına sondaj çalışmaları yapan gemiler;

Buralarda büyük miktarda, doğal gaz rezervi buldular.

Nasıl oluyorsa,

Bizim gemilerimizin, bu güne kadar buralarda petrol, ya da doğal gaz bulduğunu,

Hiç duymadık.

Tam da bu sırada, gündeme KARABAĞ konusu düşüvedi,

Ve Doğu Akdeniz’de unutuluverdi.

BİZ EGE DENZİ’NDE;

Burnumuzun dibinde, 18 Adamıza bile sahip çıkamadık!

Yunanistan buraları yerleşime açıyor, silahlandırıyor ama

Yetkililer sessiz!

Eski Genel Kurmay Başkanlarından, Orgeneral İlker BAŞBUĞ,

Milli Savunma Bakanlığı Eski Müsteşarı Kurmay Albay Ümit YALIM ile

Daha başkaları;

Bu adalar bizim diyorlar ama

İKTİDARDAN bir ses yok…

22-İHVAN, YA DA MÜSLÜMAN KARDEŞLER TUTKUSU İLE

BÜTÜN KOMŞULARIMIZLA DÜŞMAN OLDUK.

Aslında bu gün, yaşadığımız bütün sorunların temelinde;

Böylesi bir siyasi yaklaşımın, böylesi bir ideolojinin etkili olduğu,

Anlaşılıyor…

BU NEDENLE;

Gereksiz yere Suriye ile, İsrail ile, Mısır ile Diğerleri ile düşman olduk,

Bu sebepten buralarda, karşılıklı olarak;

Büyükelçilerimizde yok.

EĞER BİZ;

Karşılıklı çıkarlar esasına dayalı olarak, ilişkilerimizi yürütmeye çalışsaydık;

Bu gün MEB anlaşmasını, bu Ülkelerle yapar,

Kendi payımıza düşen, doğal gaz, payını da alırdık,

Bu günkü zor durumla da, karşılaşmazdık!

23-BİZ HEP OSMANLI’YI HAYAL EDİYORUZ YA;

O ZAMAN KANAL İSTANBUL YERİNE,

 KANAL KARHAZ YAPILMALI!

KANAL KARHAZ;

Karadeniz’in Hazar Denizi’ne bir kanalla bağlanması, irtibatlandırılması dır.

Karadeniz’den kar’ı, hazar Denizi’nden, haz’ı alıyoruz ,

Ve KANAL KARHAZ diyoruz..

4-5 Yıldan beri, değişik vesilelerle bu konuya değiniyorum,

Sözlü olarak ta çoğu Milletvekili ve siyasetçiyi de bilgilendirdim ama

Kimse bunu Türkiye’nin gündemine taşımadı,

Televizyonlara çıkıp ta, bir şey söylemedi!

 EĞER BİRİLERİ,

Özelliklede Muhalefet Parti Liderlerinden biri,

Bu konuya değinse,

Çok etkili olur, siyasetin gündemi de değişir.

Cumhurbaşkanı Sayın ERDOĞAN;

Ortaya bir laf yuvarlıyor,

En alttakinden, en üste kadar herkes;

Bu konuda bir şeyler söylemeye, laf yetiştirmeye çalışıyor.

Türkiye’de günümüzdeki kısır döngünün,

Önemli konularda yol alamamanın, nedenlerinden biri de;

Bu!

KANAL İSTANBUL’un niye yapılmaması gerektiğini;

Herkes kendi bilgi, tecrübe ve donanımları çerçevesinde ortaya koymaya çalışıyor,

Bilim Adamlarının hazırladığı raporlarda da,

Bu Kanalın yapılmasına gerek olmadığına, yaratacağı ilave so0runlara, tehlikelere işaret ediyorlar ama

Sayın ERDOĞAN;

Bu proje benim en büyük hayalim diyor,

İsteseniz de, istemeseniz de yapılacak diyor.

Bir Cumhurbaşkanı’nın böylesi bir durumda ısrarcı olmaması gerekir ama

Oluyor işte!

Sayın Prof.Dr Anıl ÇEÇEN, bir konferansında;

KANAL İSTANBUL Projesi’nin Amerika’da John HOPKİNS Üniversitesi’nde hazırlandığını söyledi.

Kanal güzergâhında ki arazilerin, parsel parsel, yabancılara, Katarlılara satıldığı da orta da iken;

Geriye söylenecek ne kalıyor ki?

20 Ağustos 2020 Perşembe SÖZCÜ-Hafta sonu’nun haberine göre



İstanbul Büyük Şehir Belediye Başkanı Ekrem İMAMOĞLU’nun  hazırlattığı;

Ya Kanal ya İstanbul pankartı,

Gece, sivil giyimli olduğu belirtilen kişiler tarafından sökülmüş.

Deprem uzmanları ısrarla söylüyor.;

Yakın bir zamanda, İstanbul’da büyük bir deprem bekliyoruz,

Böylesi bir durumda;

Eğer Kanal İstanbul yapılırsa;

Denize yakın yerlerde,

Depremin şiddeti daha da artar, büyük yıkımlar olur!.

Burada sorulması gereken soru şu:

Sayın ERDOĞAN;

İsteseniz de, istemeseniz de Kanal İstanbul yapılacak diyor ama

Yaşanacak ölümlerin sorumluluğunu,

Kim yüklenecek?

OSMANLI PADİŞAHI, Kanuni Sultan SÜLEYMAN;

Osmanlı İmparatorluğu’nun Orta Asya’daki Soydaşlarımızla,

Aramızdaki bağların güçlendirilmesi için;

Hazar Denizi’nin, Karadeniz’e bir kanalla bağlanmasının, çok yararlı olacağını düşünüyor.

O zaman Sadrazam; Sokollu Mehmet Paşa.

Rusya’dan çıkan 2 büyük nehir;

Biri Don, öbürü Volga.

Bunlardan biri, Karadeniz’e, öbürü de Hazar Denizi’ne dökülüyor.

Bu 2 nehrin arasındaki en kısa mesafeden,

30 Bin amele ile kazılmaya başlıyor ve mesafenin 3’te biri kazılıyor.

Bu zaman dilimi;

Rus Çarlığı’nın palazlanma dönemi.

Rus çarlığı’nın gerillaları;

Kazı bölgesine saldırılar düzenliyorlar, engellemeye çalışıyorlar.

Kazı çalışmaları,

Kanuni’den sonra, Sokullu ile devam ediyor ama

Sokullu’dan sonra işler duruyor.

Zaten bundan sonrasında, İmparatorluk, duraklama dönemine,

Daha sonra gerileme dönemini müteakiben çöküş dönemine giriyor,

Ve çöküyor.

Nihayetinde, Kurtuluş savaşı ve Türkiye Cumhuriyeti’nin kurulması ile

Günümüze geliniyor.

SONUNDA KARABAĞ savaşı ile

Amerika’nın BOP kapsamında, Kafkaslarda Türk yurduna,

Buradan da Orta Asya Türki Cumhuriyetlerine ve ÇİN’e ulaşmak istiyor.

Şimdi anladınız  mı,

KANAL KARHAZ’ın önemini,

Ve niye yapılmasının gerektiğini?

 BU PROJE; BOP’un çöpe atılmasını,

Yeni bir Dünya düzeni kurulmasını,

V e Türkiye’nin öneminin daha da artmasını, sağlayacaktır.

Bu Proje ABD’nin dışında;

Rusya, Kazakistan, Türkmenistan, Azerbaycan ve İran’ın da,

Çok işine yarar.

Bu ipek yolunun yeni bir versiyonu

Ve bir Dünya Projesidir.

Bu proje ile Orta Asya’daki Soydaşlarımızla ilişkilerimizi ve bağlarımızı da

Daha da kuvvetlendirecektir.

24-ANLAŞILAN ŞUDUR Kİ:

AKP, İKTİDARI BIRAKMAK NİYETİNDE DEĞİL;

İKTİDARINI DEVAM ETTİRECEK, ÖNLEMLER ALMAYA ÇALIŞIYOR.

1)Cumhurbaşkanı ve AKP’nin de Genel Başkanı olan Sayın Recep Tayyip ERDOĞAN;

Artık normal şartlarda iktidarını devam ettiremeyeceğini,

Sorunlara çözümde yetersiz kaldığını,

Ankara, İstanbul, İzmir, Adana, Mersin olmak üzere 11 Büyükşehir Belediyesini, Muhalefet İttifakı, ya da başka adıyla CHP’ye kaptırması,

Korona Virüs salgınının da etkiyle;

Zaten mevcut olan ekonomik krizin, daha da derinleşmesi,

Dış kaynak bulamaması gibi nedenlerle;

Bundan sonrasında, yapılacak, normal, ya da erken bir seçimde;

Başarılı olamayacağını, net bir şekilde gördü ve anladı ama

İktidarını devam ettirmek, hayal ettiği yönetim şeklini oluşturmak, Toplumu dönüştürmek için;

HALKIMIZIN, büyük çoğunluğunun, kabul etmeyeceği, benimsemeyeceği,

Radikal kararlar almak ve uygulamak istediği anlaşılıyor.

Bu noktada şu hususlara vurgu yapacağız:

1)Son zamanlarda Anayasa Mahkemesi AYM’nin, verdiği kararlardan;

AKJP İktidarı niye rahatsız?

Burada bunun nedenlerini anlamaya çalışacağız.

Anayasa Mahkemesi, ihtilaflı durumlarda, müracaat halinde;

Diğer Mahkemelerin verdiği kararların,

Anayasa’ya uygun olup olmadıklarına karar verir.

Anayasa Mahkemesi’ne hangi Kurum ve Kuruluşların;

Nasıl baş vuru yapacakları da bellidir.

Türk Vatandaşlarının, son merci olarak;

Anayasa Mahkemesi’ne, kişisel hak ihlali, hukuk ihlâli yapıldığı gibi gerekçelerle,

Anayasa Mahkemesine, başvuru da, bulunabilirler.

 ANAYASA MAHKEMESİ’NİN, verdiği kararlar eleştirilebilir ama

 Son karar mercii olarak;

HERKESİN, bu kararlara uyma mecburiyeti vardır.

ANAYASA MAHKEMESİ’NE son şekli veren,

Üye sayısı ile kimin, kaç üyeyi tayin edebileceği de;

AKP’nin istediği doğrultuda yapılmıştır ama

BU GÜN, AYM’NİN;

Verdiği kararları beğenmiyorlar, bundan rahatsızlık duyuyorlar.

BU KONUYU, şöyle açmaya çalışalım:

Herkesin bildiği üzere, Yargı Sistemi ve Mahkemeler,

Büyük ölçü de siyasallaştı,

Ve genelde, siyasi iktidarın ihtiyaçlarına cevap verecek şekilde kararlar veriyor.

ÖRNEKLER:

İktidar Partisi AKP;

Kendisini eleştiren, yanlışlarını ortaya koyan Basın Mensuplarını, Gazeteciler hakkında şikâyette bulunuyor.

Kaçma tehlikesi olmadığı halde,

Çoğu kez apar topar yakalayıp içeri atılıyorlar,

İddianameleri hazırlanmadan, günlerce aylarca , hapiste kalıyorlar.

BAROLAR, TÜRK TABİPLER BİRLİĞİ gibi,

Anayasal Sivil Toplumları, kendi konuları ile ilgili olarak,

Yanlış uygulamaları, hak ihlâllerini, protesto etmek için,

Eylem yapıyorlar.

İktidar buna da engel olmak istiyor

CHP İstanbul Milletvekili, Gazeteci-Yazar Enis BERBEROĞLU,

Cumhuriyet Gazetesi’nde yaptığı bir haberden dolayı,

Önce dokunulmazlığı kaldırılıp, yargılanıyor,

Sonrasında içeri atılıyor

Sonrasında Meclis, Sayın BERBEROĞLU’nun;

Milletvekilliğini düşürüyor.

Sonunda AYM’ye yapılan kişisel başvuruda;

Anayasa Mahkemesi AYM;

Kişisel hak ihlâli, hukuk ihLâli gerekçesi ile

Yapılanları esastan bozuyor.

Sayın BERBEROĞLU’nun;

Meclis’te yeniden görevine başlaması gerekiyor ama

Bekleyip göreceğiz.

Örnekler çoğaltılabilir.

AKP İktidarı, Yargı’yı bir sopa olarak kullanmak istiyor ama

AYM bu uygulamaya kendi adına karşı çıkıyor,

HAK, HUKUK, ADALET ADINA;

Doğru kararlar veriyor.

İçişleri Bakanı Sayın Süleyman SOYLU,

Cumhur İttifakı’nın Ortağı Sayın Devlet Bahçeli ile

Cumhurbaşkanı Sayın Recep Tayyip ERDOĞAN;

 Değişik biçim ve tonlarda, Anayasa Mahkemesi AYM’nin, verdiği kararlara,

Karşı çıkıyorlar, sanki tehdit ediyorlar,

 Sayın BAHÇELİ, Anayasa Mahkemesi kapatılmalı diyor,

Sayın ERDOĞAN’DA;

Meclis’e gelirse, desteklerim diyor.

2)AKP İKTİDARI;

Kendisine büyük bir engel olarak gördüğü,

AVUKATLARIN, SAVUNMANIN Teşkilatı,

BAROLAR BİRLİĞİ’ni,

Yandaş Barolar kurabilmek için;

Bölüp-parçalamayı başaramadı.

Muhtemelen böylesi bir teşebbüsü;

Türk Tabipler Birliği için de deneyecekler..

3)Muhalif TV Kanallarına RTÜK sopası:

Başta Tele-1 ve HALK TV olmak üzere,

3-4 Muhalif kanala engel olmak için,

Sıklıkla verilen RTÜK’ün para cezaları ve ekran karartmaları ile

HALKIMIZIN doğru haber alma hakkı engellenmek isteniyor.,

4)MUHALİF Sosyal Medya paylaşımlarını, kontrol altında tutmak,

Kısıtlamalar getirmek,

FACEBOOK, TWETTER gibi sosyal medya şirketlerine,

Ceza kesme uygulamalarını da içeren Kanunun,

AKP ve MHP’nin oyları ile Meclis’ten geçmesi,

5)SOSYAL MEDYA sansür kanunu ile de

AKP’nin, İktidar olduğu günden başlayarak,

Günümüze dek gelen, sosyal medya paylaşımlarında;

Aleyhte kullanılabilecek olanları,

Görünmez hale getirmek mümkün.

25- HER GEÇEN GÜN, DAHADA AĞIRLAŞAN EKONOMİK SORUNLAR NEDENİYLE

  BİR ERKEN SEÇİM İÇİN,

AKP’NİN HAZIRLIKLARINI BEKLEMEK;

TÜRKİYE İÇİN, HERKES İÇİN,

ÇOK GEÇ OLABİLİR!

Bir an için ekonomik zorlukları hesaba katmasak bile

Seçimin güvenli ve huzur içinde yapılabileceğini,

Bundan önceki seçimlerde ve referandum da yaşadığımız üzere;

Hile ve hurda işleri,

Mühürsüz oyların kabulü gibi işler yaşanacak mı?

Şimdiden bunları konuşmak, gerekli alt yapıyı hazırlamak lazım,

Yöntem geliştirmek lazım.

ZİRA Sayın ERDOĞAN;

7 Haziran 2015’te yapılan Milletvekili seçiminde,

AKP tek başına iktidar olma şansını yitirdiği halde,

CHP Lideri Kemal KILIÇDAROĞLU’na Hükümeti kurma görevini verdi ama

KILIÇDAROĞLU’nu oyalama taktiği ile

45 Günü doldurttu,

Hükümet kurulamıyor gibi gerekçelerle

Yeniden bir seçim kararı aldı,

Ve 1 Kasım 2015’te yapılan seçimde,

Yine tek başına iktidar oldu.

Bu konuda detaylara girmek istemiyorum.

Sayın ERDOĞAN, seçim sonuçlarını eleştiren Muhalefete,

Çoğu zaman alaylı bir şekilde;

ATI ALAN, Üsküdar’ı geçti ifadesini kullanıyor.

AMA böyle olmamalı.

31 Mart 2019’daki Yerel seçimlerde ve tekrarlanan, 23 Haziran 2019’daki İstanbul Büyük Şehir Belediye Başkanlığı seçiminde,

Sahibinden başkası Atı alamadı, Üsküdar’ı da geçemedi.

İşleri hem Kanun ve Yönetmeliklerle,

Hemde iyi ve organizeli bir ekiple;

Sorunların çözülebileceğini, herkes gördü ve anladı.

BU DEFASINDA, daha fazlasını yapmak lazım.

BU GİBİ KONULARI, şimdiden gündeme getirmek,

İşin püf noktalarını, şimdiden Televizyonlarda, tartışmak lazım!

EĞER ERKEN SEÇİM İŞİNİ;

AKP’nin insiyatifine bırakırsak,

Haydi seçime denildiğinde;

Ne gibi sorunlarla karşılaşacağımızı,

Şimdiden kestiremeyiz,

Vakit çok geç olabilir!

26-CHP LİDERİ KEMAL KILIÇDAROĞLU’NUN, ÇOK ÖNEMLİ BİR İDDİASI:

AKP 18 YILDA NE KADAR PARA HARCADI?

Bu konu, yenir, yutulur cinsten bir iddia değil!

Bu husus aslında;

Ekonominin çöküş hikâyesi olduğu kadar,

Araştırmanın derinleştirilmesi ile

Nasıl düzlüğe çıkacağımızın da,

İpuçlarını. Bulmuş olacağız.

 RAKAMSAL BİLGİLER:

Sayın KLILIÇDAROĞLU;

18 Yıla varan AKP İktidarı döneminde, harcanan paralar konusunda,

CHP Kurultayında, şunları söyledi:

Türkiye Cumhuriyeti’nin 29 Ekim 1923’te kurulduğundan,

3 Kasın 2002’de Adalet ve Kalkınma Partisi AKP iktidara gelinceye kadar,

79 Yıl içerisinde,

Bütün Hükümetlerin harcadığı toplam para;

714 Milyar Dolar.

 Devlete ait bütün fabrikalar, işletmeler bu para ile yapılmıştır.

Son kuruşuna kadar ödenen Osmanlı’nın borçları da,

Bunun içindedir

AMA 18 yıla yakın bir süreden beri, Türkiye’yi idare eden,

Adalet ve Kalkınma Partisi AKP’nin tek başına harcadığı para;

2 Trilyon 400 Milyar ABD Doları.

Ve KILIÇDAROĞLU, soruyor; nerede bu paralar?

Cumhuriyet döneminde kurulan fabrikaların, işletmelerin;

Özelleştirme kapsamında,

Devir, ya da satışından elde edilen paralar;

Yukarıdaki miktara dahil değil.

 AKP öncesinde Hükümetler ile AKP döneminde kullanılan dış kredilerin miktarını,

Ve yorumlarını ise;

MERKEZ SAĞ ile ilgili Makalenin baş tarafındaki,

CHP’nin Ekonomist Milletvekili Sayın İlhan KESİCİ’nin, videolarından,

İzleyebilirsiniz.

GAZETE MANŞETLERİ:

14)3 Ekim 2020 Cumartesi BİRGÜN.

 


Sayıştay denetim raporları, çürümeyi belgeledi.

                  TEPEDEN TIRNAĞA ÇÖKÜŞ

1)Sağlık Bakanlığı:

ŞEHİR HASTANELERİ, SAĞLIĞA ZARARLI.

RANT kapısı olarak nitelendirilen şehir hastaneleriyle,

Kamunun milyonlarca lirasının, çöpe atıldığına, dikkat çekildi.

YAP-KİRALA-DEVRET modeliyle yaptırılan hastanelerde;

Şirket tarafından temin edilmesi gereken malzemelerin,

Temin edilmediği belirtildi.

Bakanlık ise, aksayan işlerde;

Şirkete yaptırım uygulamadı.

2)EĞİTİM BAKANLIĞI:

Personel liyakatsız, Fatih Projesi batık.

TAŞIMALI eğitimden, FATİH projesindeki başarısızlığa;

Görevlendirmelerdeki liyakatsızlıktan,

Destek kurslarının işlevsizliğine, pek çok sorun sıralandı.

Asrın Projesi olarak lanse edilen FATİH’in atıl  kaldığı,

Bakanlık atamalarının % 70’inin liyakatsız olduğu,

Ve 130 bine ulaşan öğretmen açığının, parasızlık nedeniyle,

Kapatılamadığı, kaydedildi.

3)AİLE BAKANLIĞI:

118 Kişiye usulsüz yardım,

BAKANLIK bütçesinden, sisteme kayıtlı engelli raporu olmayan;

95 917 Kişiye,

Raporu olan, ancak gerekli şartları taşımayan,22 bin kişiye engelli aylığı ödendiği,

Ortaya çıktı.

Engellilere destek amacıyla yapılan ödemelerdeki, sorunlara ilişkin;

Şu tespitler yapıldı:

Kayıtlı evi,arabası, arsası olanlara;

Engelli evde bakım ödemeleri yapıldığı,

Görülmüştür.

4)GENÇLİK BAKANLIĞI:

Aladağ faciasından ders çıkarılmadı,

YANGIN algılama sistemi olmayan ve yangına dayanıklı kapısı, bulunmayan konutların;

Yurt binası olarak kullanıldığı, ortaya çıktı.

Öğrenci yurtlarının, tehlikeye davetiye çıkardığı, bu raporlarda;

Yurtların, fiziki ve teknik yapısının uygunsuz olduğu,

Konut, ya d iş yeri olarak planlanan ve yapılan ,binaların;

Yurt olarak kullanıldığı, tespit edildi.

15)4 Ekim 2020 Pazar EVRENSEL.

 


İZMİR OTO YOLUNDA GİDİŞ VAR, GELİŞ YOK.

Bu yılın ilk 6 ayında, Devletten 1 Milyar  750 Milyon, garanti ödemesi alan;

Gebze-İzmir Otoyolu işletmecisi firmalar;

Devlete olan.568 TL’lik borçlarını,

9 Yıldır ödemediler.

16)5Ekim 2020 Pazartesi SÖZCÜ.

 


Makam aracı saltanatı, Sayıştay raporlarında ortaya çıktı.

1.DEVLETTEN ESKİ BAKANLARA, LÜKS ARABA,

Çevre Bakanlığı’nın, daha önce kurumda görev yapmış, eski Bakanlara;

Makam aracı verdiği, ,yakıt dahil,

Tüm masrafların karşılandığı, kaydedildi.

2. Yerliyiz, milliyiz diyorlar; yabancı arabaya biniyorlar.

3.Devlet aracıyla 1 yıl içinde, toplam;

57 Bin km. yapmış.

4.Osman Gazi’yi işletenler;

Devlete borcunu ödemiyor.

ÖZET VE SONUÇ:

Bu gibi kontrolsüz, hesapsız-kitapsız, ya da maksatlı olarak yapılan yanlış işlere;

Daha önceleri de değindik,

Başka örneklerde verdik.

BU GİBİ USÜLSÜZ VE YANLIŞ İŞLERE, ÇÜRÜMÜŞLÜĞE;

Hiçbir Ülke, hiçbir iktidar;

Uzun süre dayanamaz!

EĞER ACİLEN;

Gereği yapılmaz, tedbir alınmazsa,

ORTADA, ne Bağ kalır; ne de, Bağbancı!

27-EKONOMİNİN RAHATLAMASI VE ÖNÜMÜZÜ GÖRMEK AÇISINDAN;

ÜRETİME DAYALI OLMAYAN YATIRIMLAR, DURDURULMALI,

HAZİNE GARANTİLİ YATIRIMLAR DA;

MECLİS MUTABAKATI GETİRİLMELİDİR.

Siyasi İktidarlar;

Belli bir süre için, Devlet işlerini yönetmek ve Halkımıza hizmet etmek için,

Göreve gelen, yapılardır.

Bu itibarla görev sürelerini aşan, ya da nasıl olursa iktidarda kalırız gibi yaklaşımlarla;

20-25 Yıl gibi üzün bir süre için,

Gelecek kuşakların yaşamını,

İpotek altına almaları,

Doğru bir yaklaşım değildir.

Bu itibarla Yap-İşlet-Devret gibi uzun süreli yatırımlar gerekiyorsa;

SADECE iktidarın değil Muhalefet’in de onay vermesi,

Konunun Meclis’te tartışılması gerekir,

BURADA şu hususa da vurgu yapmak isterim.

ORTAYA DÖKÜLEN BİLGİLERDE;

Hazine garantili, yatırımlarda;

Şu kadar arç geçecek, şu kadar uçak inecek gibi şartların,

Gerçekle bağdaşmadığını, Ülkemiz için, bir felaket, bir yıkım haline dönüştüğünü,

Pandemi döneminde değil;

Hizmete girdiklerinde de,

Araç ve uçak sayısının;

Ön görülen sayının gerisinde kaldığını,

Görüyoruz!

Bu husus, kabul edilebilir bir durum değil!

BU İTİBARLA;

Bu hesapları kim ve nasıl yaptıysa;

Meclis’te çıkıp anlatmalı,

Soruları cevaplandırmalıdır.

ACİL SORUNLARIN BAŞINDA;

Hazine Garantili Yatırımlar;

Devletleştirilmek amacıyla programa alınmalı,

Bu işin nasıl gerçekleşeceği gibi,

Detay çalışmaları ortaya konulmalıdır.

28-GEREKLİ VE FAYDALI BİR ÖNERİ;

GELİŞMİŞ BATI ÜLKELERİNDE, ÖRNEKLERİ VAR:

CUMHURBAŞKANI SAYIN ERDOĞAN,

ANA MUHALEFET LİDERİ, SAYIN KILIÇDAROĞLU İLE

BİR TELEVİZYON PROGRAMINDA TARTIŞIRSA;

ÇOK YARARLI OLUR.

Böylece sorunları ve çözüm önerilerini,

İlk elden öğrenmiş oluruz.

Cumhurbaşkanı Sayın ERDOĞAN;

Her vesile ABD Başkanı Sayın TRUMP ile Rusya Lideri PUTİN ile Aman Şansölyesi,

Merkel ile sık sık telefonda konuşuyor,

Ya da bu Liderlerin ayaklarına gidiyor,

Ve biz bazı bilgileri, bu ülkelerin basınından, öğreniyoruz.

Bu noktada şunu sormak lazım:

Bu gibi Yabancı Liderler;

Türkiye’yi, bizlerden daha mı çok düşünüyorlar?

Sayın ERDOĞAN;

Türkiye’nin iç ve dış sorunlarını,

Muhalefet liderleri ile de paylaşmalı;

Özelliklede Ana Muhalefet Partisi CHP Lideri ile

Bir Televizyon Programında tartışmalıdır.

Böylesi bir yöntem, sorunların ortaya konulması,

Bu sorunların çözümü konusunda da,

En kestirme bir yoldur.

29-MUHALEFET PARTİLERİ;

GÖLGE KABİNE KURMALI, SORUNLARIN ÇÖZÜMÜ KONUSUNDA,

DETAY ÇALIŞMALARI YAPMALIDIR.

Burada şunu demek istiyorum:

Başta CHP olmak üzere Muhalefet Partileri;

İktidarın yanlış uygulamalarını eleştirsinler ama

Konusunda Uzman Kişilerden oluşturacakları, Gölge Kabine ile

Her konuda, gelişmiş Ülkelerden örneklerle

Detay çalışmaları yapmaları gerekiyor.

ÖRNEĞİN hep, Köy Enstitüleri’nden bahsediyoruz, özlemle anıyoruz ama

Niye günümüzde gelişmiş halini,

Ortaya koymaya çalışmıyoruz.

Sorunların en uygun çözümü araştırmalarla,

Bu gibi konularda kafa yormakla çözülebilir.

Aşağıda değindiğim konu;

Önemli bir örnek.

Burada anlattıklarımdan herkes;

Kendi adına dersler çıkarmalı!

30-BAZI ÖNEMLİ SORUNLARIN ÇÖZÜMÜ VE HALKIMIZIN RAHATLATILMASI NOKTASINDA;

ÖNERİLER:

                                                1)KARADENİZ BÖLGESİ İLE BÜTÜN TÜRKİYE’DE,

                                                ANİDEN BASTIRAN YAĞIŞLARDA,

                                          MEYDANA GELEN CAN VE MAL KAYBINI,

                                               BÜTÜN BETONLAŞMAYA RAĞMEN;

                                                                   İSTENİRSE,

                               BANA AİT YAĞMUR TUTMA PROJELERİ İLE ÖNLEMEK,

                                           VE TÜRKİYE’Yİ, BU GİBİ FELAKETLERDEN,

                                                            KURTARMAK İSTERİM.

Ayrıca, Karadeniz Bölgesi’ndeki heyelanları,

Ve bu nedenle yaşanan can ve mal kayıplarını da önlemek istiyorum.

İşin özü şu::

Yağmuru daha yere düşmeden, yukarılarda yakalarsak;

Sorun kalır mı? Kalmaz!

Gerisi Mühendislik işi…

2)Burada önce,

KARADENİZ BÖLGESİ İÇİN, hazırladığım proje konusunda,

Bir şeyler söylemek istiyorum.

Kaç yıl önce KANAL B’ de çıktığım, 25 dakikalık bir haber programında,

Açıklamıştım ama

Bu kadar kısa süre içerisinde, işin detaylarına girmeye,

Vakit kalmamıştı.

Dünyanın kuraklığa doğru gittiği,

Suyun çok önem kazandığı bir dönemde,

Böylesi bir Proje;

Aslında bütün Dünya için bir umut niteliğinde idi.

Burada anlattıklarımda web sitemde var

3)Yeni olan diğer bir yağmur tutma projesi de şu:

Başta Ankara, İstanbul, İzmir gibi Büyükşehirlerimiz olmak üzere,

Aniden bastıran yağışlarda, oluşan can ve mal kaybını,

Bütün betonlaşmaya rağmen,

Türkiye genelinde,

Önleyebileceğimizi, söylemek istiyorum.

Bu proje de, 1 yılı aşkın bir süredir, yayında,

31 Mart 2019 Yerel seçimleri vesilesi ile kaleme almıştım.

Bundan sonrasında,

Aradan geçen süre içerisinde,

Birkaç defa tekrar hatırlattım ama

İlgilenen, gereğini yapan olmadı.

4)Yağmuru önce çatılarda tutacaktım,

Arıtmadan geçirecektik,

Evlerde çamaşır ve bulaşık makinelerinde, tuvalette banyoda,

Bedava su kullanacaktık.

Yağmur suyu saf olduğundan deterjan sarfiyatı da azalacaktı,

Yola ve caddelere düşen yağmurları da

Sele dönüşmeden tutacaktık.

5)Şehir ve kasabalar, yakında olanlardan başlayarak;

Birbirlerine borularla irtibatlandırılacak,

Sistemde toplanan yağmur suları;

Duruma göre,

Bir yerden, başka bir yerleşim yerine akıtılabilecek,

Konya ovası dahil, sulanamayan arazi kalmayacaktı,

Susuzluktan kurumak üzere olan, ya da suları azalan Burdur Gölü gibi başka gölleri de,

Yağmur suları ile doldurulacaktı.

Buralardaki canlı yaşamı, yeniden artıracak,

İklimi normale döndürecekti.

6)6. Ve son aşamada ise

İhtiyaç fazlası yağmur sularını,

Borularla, güneyimizdeki Ülkelere akıtıp,

 Türkiye’ye para kazandıracaktık.

Burada akla yatmayan bir taraf var mı? Yok!

Tekrar söylüyorum;

Detaylar, mühendislik işi! Benim işim!

Bu gibi konularda yazdıklarımda yayında,

7) Ama her nasılsa!

Aradan geçen 1,5 yılı aşkın, bir süre içerisinde;

Ne Ekrem İMAMOĞLU’na, ne Mansur YAVAŞ’a,

Ne CHP Lideri Kemal KILIÇDAROĞLU’na,

Ne de, İYİ PARTİ Lideri Meral AKŞENER’e ulaşabildim!

Birçok Milletvekilinin ve Üst Düzey Parti Yöneticilerinin de haberleri var.

Ekrem İMAMOĞLU ile Mansur YAVAŞ’ın, Basın Danışmanları, Özel Kalem Müdürleri ve başka Yetkililerinde haberi var ama

Maalesef Üst Makama ulaşamıyorum.

Bunun gibi çok önemli ve acil konular;

Yetkililer tarafından da Tepedekilere ulaştırılmıyorsa, ulaştırılamıyorsa;

Gereği yapılmıyorsa;

Sorunlar, nasıl çözülecek?

Örneğin Sayın KILIÇDAROĞLU ile görüşmek için,

Özel Kalem Müdürünü arıyorum;

Özel Kalem Müdürü,  bana telefon ediyor,

Ve diyor ki;

Basından sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Falanca kişi ile görüşecekmişsin.

O falanca kişiyi, cep telefonundan arıyorum, açmıyor.

Genel Merkezden sekreteri ile irtibat kurup,

Haber bırakıyorum,

Yine arayan soran yok.

Bu gibi sorunlar;

Bütün Partilerde, her kademede ve her Kurumda var,

Ve bu husus, Türkiye’nin en büyük sorunu!

Bu gibi sorunları şöyle tanımlamak lazım:

YETKİLİLER; İLGİSİZ,

 İLGİLİLER; YETKİSİZ!

Benzer sorunlar;

Bütün muhalif TV kanallarında da var.

Bu gibi aksaklıkları, yanlış işleri;şöyle ortaya koymak lazım:

DEVEYE DEMİŞLER Kİ BOYNUN EĞRİ;

O DA DEMİŞ;

NEREM DOĞRU Kİ?

Muhalif Kanalların Program Yapımcılarına ve Genel Yayın Yönetmenlerine de ulaşmakta sorunlar yaşıyorum.

Örneğin HALK TV’nin irtibat telefonu var ama

Telefona bakan yok!

Durum böyle olunca,

Sorunlar nasıl çözülecek?

Bu gibi konularda, internet ortamında;

İzleyicilerin şikâyetleri, yakınmaları olduğunu da görüyoruz.

Batıda, özellikle Almanya’da bu ve buna benzer sorunlar, asla yaşanmaz!

8)Almanya’da, İngiltere’de Fransa’da, Amerika’da,

Benim gibi birileri ortaya çıkıp, şu sorunları halledeceğim dese;

Aşırı ilgi gösterirler, bir kahraman muamelesi yaparlar,

Yılın Adamı olursun!

İşte Batı ile aramızdaki fark burada!

9)Benim burada bahsettiğim projelerin her biri,

Bir Dünya projesidir, aslında.

Böylesi bir vurdumduymazlığın nedeni,

Bence şu:

9)Bizler Türk Milleti olarak;

Yüzyıllardır, teknoloji Batı’da, bilgi tecrübe, Batı’da,

Bizler bir şey yapamayız gibi

Batı hayranlığı ve Batı’ya karşı bir eziklik, duygusu içinde,

Büyüdüğümüz, yetiştirildiğimiz için;

Benim gibi nadiren bir Türk Mühendisi ortaya çıkıp ta,

Şu önemli sorunu çözeceğim iddiasında bulunduğunda,

Maalesef anlamak, kabullenmek istemiyoruz,

Şu işi yap diyemiyoruz, destek olmuyoruz.

10) Başka bir neden daha var;

Hangi kademede olursa, olsun, açıktan söylemesek bile

Biz kendimizden daha bilgili, daha tecrübeli, daha kabiliyetli birisini gördüğümüzde;

Yardımcı olmaktan da,

Pek hoşlanmıyoruz.

Bu gibi nedenlerle olsa gerek;

Görevimiz icabı, yapmamız gerenleri de yapmadığımızı,

Düşünüyorum.

11)Bu gibi konular, bu gibi sorunlar;

Televizyon kanallarında, çözüm önerileri ile de,

Uzman kişiler tarafından, tartışılmalıdır.

12)Televizyonlara çıkan konuşmacıların çoğu,

Sorunları ortaya koyuyorlar ama

Çözüm konusunda, yetersiz kalıyorlar

13)Televizyon programcıları, konuşmacıları seçerken,

İşin kolayına kaçıyorlar;

Milletvekili misin? Gel,

Profesör müsün? Gel!

Bir Siyasi Parti de, Üst Yönetici misin? Gel! Gibi.

Televizyonlara çıkanlarda;

Genelde hep, aynı kişiler!

Toplumda hiç, başka konuşmacılar yok mu?

Benim burada söylediklerim;

Profesör olmanın da ötesinde,

Özel yetenek isteyen konulardır.

14)GÜNÜMÜZDE;

Elektrik ve doğal gaz fiyatları çok yüksek!

Bu gibi konularda da,

Bir şeyler söylemek isterim.

Örneğin bu konuda, benim dışımda, birilerini davet etseniz;

Dışa bağımlılıktan başlar,

Sudan yararlanmak lazım,

Rüzgârdan yararlanmak lazım,

Güneşten yararlanmak lazım der,

Ve devam eder…

Anlatılanların çoğu, meli, malı gibi,

Daha çok istatistikçilere yarayacak bilgilerdir.

.BEN BATI standartlarında, uygulaması da iyi olan,

Enerji Uzmanı, bir Makine Yüksek Mühendisiyim.

              30 Yıla yakın bir süre,

Termik Santrallerde ve kömür ocaklarında,

 Araştırma yapmak ve sorunları çözmekle uğraştım.

Ben bir Termik Santralin sorunlarını çözmenin dışında;

Yeni bir Termik Santrali, projelendirebilecek,

Bilgi, tecrübe ve donanıma sahibim.

 Saha çalışmaları yapmadan,

Bu gibi sorulara doğru cevaplar vermek,

Maalesef mümkün değildir.

Ben bilinenlerin dışında,

Farklı şeyler söylüyorum.

Bir insanın kendinden bahsetmesi, iddialı sözler sarf etmesi;

Doğru değildir ama

Mecburen bir şeyler söylemek zorunda kalıyoruz.

15)Termik Santrallerin Dünya standartlarında, usulüne uygun çalıştırıldığını,

Sorunlarının çözüldüğünü söyleyemem.

Ve diyorum ki;

Elektrik birim fiyatları minimum % 50 ucuzlatılabilir,

Bunu teknik anlamda söylüyorum,

Fon ve ilave kesintileri hariç tutuyorum.

16)Eğer elektrik fiyatları % 50 ucuzlatılsa,

Ekonomik krizde olduğumuz bir dönemde,

Sihirli değnek misali,

Her şey düzelmeye başlar,

Herkes rahat ederdi!...

17)Hava kirliliği yaratıyor gibi gerekçelerle 5 Termik Santral kapatılmıştı.

Şunu söylemek istiyorum:

Eğer Termik Santrallere proje değerinde harmanlanmış kömür verilse,

Yanma iyi yapılsa,

Bacadan çıkan dumanı, belli belirsiz görürsünüz,

Dolayısıyla hava kirliliği de,

Minimum seviye de kalır!

Baca gazı arıtma sitemine de, gerek kalmaz!

Bunları benim haricimde söyleyen de yok,

Bilende yok,

Yaparım diyen de yok.

18)2009 Yılında, İstanbul Teknik Üniversitesi İTÜ –Maden Fakültesi’nden bir Profesörle,

CEM TV’de, Termik Santraller ve sorunları için,

Programa çıkmıştık.

Canlı yayın, 3 saatten fazla sürdü.

Son söz olarak şunu söyledim:

Devlet’in elinde 11 Kömür Santrali ile 3 Doğal Gaz Santrali var.

Bu Santraller Türkiye’nin enerji ihtiyacının büyük bir kısmını karşılıyorlar.

Ben bu Santrallerin,

Bakım, onarım ve İşletme ile sorunlarını,

6 Ay gibi kısa bir sürede,

Dünya standartlarında halledeceğim.

Ama sorun şurada:

Ben konusunda uzman bir kişiyim ve bu işi halledeceğim diyorum ama;

Bu işin, Müdürü, Daire Başkanı, Genel Müdürü, Bakanı var!

Ve şu işi yap diyen yok!

Bu gibi konuların;

Sağ görüş, sol görüş ilre bir ilgisi yok.

Bu gibi konular, Milletçe genel hastalığımız.

Hangi kademede olursa olsun;

Bizim insanımız;

Bir işin başına Yönetici olarak geçtiği zaman;

Kendisinden daha bilgili, daha donanımlı birisine,

Açıktan söylemese bile,

Bir şekilde kulak kapatıyor,

İş yapılmasını, sorun çözülmesini istemiyor!

Bu gibi konularda,

Ders niteliğinde, çok anlatacaklarım var aslında.

19)17-18 Temmuz 2001’de,

Enerji Bakanlığı-TEDAŞ Konferans salonunda,

Enerji Bakanlığı Müsteşar Yardımcısı Sayın Ali TÜRKOĞLU’nun öncülüğünde,

Ve benim koordinatörlüğümde;

 İstanbul Teknik Üniversitesi Maden Fakültesinden,

Daha önce birlikte Eğitim çalışmaları yaptığımız Profesörler ve Almanya Grup Firması’ndan gelen Doktor ünvanlı Elemanla;

Sorunlara muhatap olan TKİ ve EÜAŞ Üst Düzey Yöneticilerinin katılımı ile

Kişilere özel, kapsamlı bir sunum yaptık.

20)Daha sonra yaptığım araştırmalar,

Yeni ilavelerle;

Aynı yılın sonuna doğru,

Elektrik Mühendisleri Odası’nın tertiplediği, 3. Enerji Sempozyumu kitabına;

ENERJİ SORUNU VE ÇÖZÜM ÖNERİLERİ,

Başlığı altında, yerini aldı.

En sonunda 2,5 Sayfa da ise;

Taa Başbakanlık Yüksek Denetleme Kurulu’na kadar intikal ettirilen, Raporların;

 Konusu, tarihi, numarası, kime verildiği, kaç sayfa olduğu gibi,

 Bilgiler var.

Bu yolsuzlukları içeren bir rapor değildir;

Tamamen teknik konulardır,

Tarihe düşülen bir nottur!.

İsteyenler,

İnternetten bu bilgilere ulaşabilirler.

Bu rapor;

Enerji Üretimi, enerji fiyatları,

Termik Santraller ve sorunlarının çözümü konusunda;

 Türkiye’de en kapsamlı bir rapordur.

31-MUHALEFET İTTİFAKI, YA DA CHP’Lİ BELEDİYELER;

İŞSİZLİK VE İSTİHDAM GİBİ KONULARDA DA,

NE GİBİ ÇALIŞMALAR YAPABİLİRLER?

Muhalefet İttifakı, ya da CHP’li Belediyelerin;

Özellikle bu Salgın döneminde,

Halkımızın acil ihtiyaçlarının karşılanmasında,

Zor durumdaki vatandaşlarımızın,

Askıda fatura yöntemiyle,

Elektrik ve su borçlarının ödenmesindeki çalışmalarından dolayı:

Başta Ankara, İstanbul, İzmir, Adana ve diğer Belediyeleri kutluyorum.

Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı,

Sayın Mansur YAVAŞ’ın,

Ankara-Gölbaşı’nda boş tarım arazilerini kiralayıp, ürün yetiştirdiği,

ATATÜRK Orman Çiftliği arazisinde de yine toprak kiralayıp,

Yem bitkileri ürettiği,

Hasat edilen yem bitkilerinin ihtiyaç sahiplerine dağıtıldığı bilgileri de,

Basınımıza yansıdı.

Bu gibi hizmetlerin karşılığını ve memnuniyetini,

HALKIMIZ;

Muhtemel bir ilk seçimde,

Oylarıyla mutlaka ortaya koyacaktır.

Benim ilaveten söyleyeceklerim şunlar.

1)SANAYİMİZİN KALİTELİ elemanlara ihtiyacı var!

Çokta işsiz genç var!...

Mesleksiz ve işsiz gençlerimize,

Meslek edindirme kursları çerçevesinde,

Tornacı, tesviyeci, kaynakçı kursları açılabilir,

Çalışanlar içinde;

Benzer konularda, takviye kursları tertip edilebilir,.

Yer olarak ta, Beştepe’deki Eğitim Fakültesi;

Talaşlı İmalat atölyelerinden ve diğer birimlerinden,

Yararlanılabilir.

Oto tamircisi kursları açılabilir.

Bilgisayar tamirciliği,

Saat ve telefon tamirciliği kursları açılabilir,

Örnekler de çoğaltılabilir.

Bu gibi konularda istenirse,

Ben iyi bir başlangıç yapabilirim, yardımcı olabilirim.

2)ALMANYA’DA HER MESLEĞİN bir okulu var.

Bu noktada pratik ve uygulamanın;

Vazgeçilmez bir önemi, bir yeri var.

Ayakkabı Tamirciliğinin bile bir Okulu var..

Hiçbir Meslek grubu,

Uygulamalı okuldan sertifika almadan,

Mesleki faaliyette bulunamaz.

Almanya’nın her konuda gelişmiş bir Ülke olmasının nedenlerinden biri bu!...

3)Türkiye’de de Almanya’dakine benzer Meslek Okulları kurulabilir.

AKP döneminde,

Mesleki Okullarda da kalitenin nasıl düştüğü ortada olunca;

Biz daha kaliteli kurslarla,

Bu boşluğu, önemli ölçüde,

Telafi edebiliriz, doldurabiliriz..

Burada göstereceğimiz başarı ve elde edilen fayda;

Devlet ve Özel özel eğitim kurumlarına da,

İyi bir örnek olacak,

Ve böyle bir husus;

Gerçek anlamda bir kalkınmanın da,

Başlangıcı olacaktır.

4)Benim üzerinde durduğum,

Çok önemli bir konu daha var:

Aşçılık,  Kebapçılık, Pidecilik Okulu.

Adana Kebabının bir standardı var.

Kıymalı pidenin birkaç çeşidi var.

 Çorum Pidesi ile Samsun Pidesi arasında da fark var.

Standardı olmayan pide, kebap ve yemeklerin de

Uzmanlar tarafından özelliklerinin belirlenip, standartlarının

Çıkartılması lazım.

Ben Akçaabat Köftesinin standardının çıkartıldığını biliyorum.

Özellikleri, baştan sona, detaylı olarak belirtilmiş.

Diyelim ki Adana Kebabı yarışması:

Kebapçılar Cemiyeti ile irtibat haline geçilir.

Jüri Üyesi olarak,

Bu işi Türkiye’de en iyi kim yapıyorsa,

Bulunması konusunda yardım istenir.

Gerekli ortam hazırlanır ve hazırlıklarda tamamlandıktan sonra,

Diyelim ki Ankara’da bir yarışma düzenleneceği,

Kendisine güvenen Kebap Ustalarının,

Bu yarışmaya katılmaları istenir.

Sonuçta yarışmayı kazananlara,

Cazip para ikramiyesi verildiği gibi,

Bu yarışmayı kazananlara,

Paraya ilaveten;

Açılacak Okulda, hocalık yapma imkânı da sağlanır.

BURADAN hareketle

Açılacak Kebap Okulu’nda, görev yapacak Uygulama Hocalarının;

Yarışma kazanma şartı da getirilir.

Sonuç itibarı ile gün gelir, Kebapçı dükkânlarında,

Okuldan sertifika almış elemanların, belgeleri de,

Görünür yere asılır.

Kaliteli bir Kebap, bir yemek isteyen meraklı bir kişi;

Önce dükkânda, böylesi bir sertifika alan bir usta olup, olmadığına bakar.

Eleman böyle yetişir, kalite böyle yükselir.

İşin teorisi yönünde de,

Avrupa da görüldüğü üzere, iyi eğitim almış,

Diğer Hocaların da olması lâzım.

Eğer böyle yapılırsa,

Kalite Avrupa standartlarına da çıkar,

Dünya standartlarına da çıkar!

Uyduruk sertifikalarla bir yere varılamaz!

Ankara-Beşevler semtinde,

Turizm Meslek Okulu vardı,

Ben Enerji Bakanlığı-EÜAŞ Genel Müdürlüğü’nde,

KESK, Kmu Emekçileri Sendikasında, İş Yeri Temsilçiliği’nde görevliyken; görevliyken;

Mutfak Hizmetlerinin özel kesime devredilmesi düşünüldüğü bir zamanda;

Yaptığım bilimsel içer,ikli araştırmalar kapsamında;

Bu işin mahzurlarını ortaya koymak süretiyle,

Özelleştirme işini nin iptal edilmesini sağladım,

Hem de Enerji Bakanlığı çalışanlarının daha sağlıklı, daha kaliteli bir yemek yemelerinin önünü açtım.

Beştepe’de, Turizm Meslek Lisesi Yönetici ve Hocalarıyla tanışma vesilemiz de,

Bu vesile ile başlamış oldu.

Burası kaliteli ve uygun fiatta yemek yenilebileceği bir yer.

Şu anda ne durumda olduklarını, bilmiyorum.

HANİ özelleştirme ve güzelleştirme kapsamında,

Bu günden, yarına,

Beklenmedik değişiklik ve uygulamalar yapıyorlar ya!

Bunu kast ediyorum.

31-KARADENİZ’DE KEŞFEDİLEN DOĞAL GAZIN;

SEÇİM KAZANMAKLA BİR İLGİSİ VAR MI?

17)22 Ağustos 2020 Cumartesi YENİÇAĞ.

 

          DOLAR, MÜJDEYİ BEĞENMEDİ.

7,22'den başlayan Dolar; 7,35’i gördü.

Ekonominin çok zorda olduğu bir dönemde,

Şapkasından tavşan çıkaran bir sihirbaz gibi,

Tamda AKP’nin ihtiyaç duyduğu bir zamanda,

Halkımıza ve Dünya ya servis edilen bu haber;

Oldukça önemli…

Burada Doların TL karşısında değer kazanmasından,

Sayın ERDOĞAN’ın verdiği müjdenin;

Beklenen etkiyi yaratmadığını görüyoruz.

Burada şu hususlara vurgu yapacağız:

1)Hazine ve Maliye Bakanı Sayın ERDOĞAN’ın Damadı Berat ALBAYRAK ta;

Bir hafta kadar öncesinden,

Müjdenin ne olduğunu, tam söylememişti ama

Bu konunun;

 Muhtemelen Karadeniz, ya da Doğu Akdeniz’de keşfedilmiş bir doğal gaz rezervi ile ilgili olduğu, tahmin ediliyordu.

Bakan Sayın ALBAYRAK,

Böylesi bir müjdeyi;

Türkiye’de eksen kaymasına da vesile olacak diye, nitelendirmişti…

Sayın ERDOĞAN;

Bir hafta öncesinden, bu müjdeyi,

21 Ağustos Cuma günü, açıklayacağını ilan etmişti

Sonunda bu müjdenin;

KARADENİZ’de, bizim Münhasır Ekonomik Bölgemiz MEB’te,

Doğal gaz rezervi bulduğumuzu anladık.

Bu tarihte Sayın ALBAYRAK;

Sondaj gemisi FATİH üzerinden, 2.açıklamasını yaptı,

Ve bu açıklamada ise;

KARADENİZ’de bulunan bu 320 Milyar M3’lük doğal gaz rezervinin;

Cari açığı kapatacağı gibi,

Cari fazlalıkta vereceği gibi abartılı sözler sarf etti.

 Bu sözlerin doğru mu, yanlış mı olduğunu anlamak için;

Şöyle bir hesap yapalım:

Bu 320 Milyar M3’lük doğal gaz rezervinin,

Servis edilebilmesi için,

Harcanacak parayı,

Bir an için düşünmeyelim.

 Rusya’dan aldığımız doğal gazın,

1000 M3‘ü için, 190 Dolar ödediğimize göre;

320 MilyarM3 doğal gazı paraya çevirsek,

60,8 Milyar Dolar yapar

BİRİLERİ,

 Doğal gazı çıkarmak için, muhtemel masrafları da düşmüş;

Elde 8-10 Milyar Dolar gibi bir para kalmış.

Bu 2 rakamsal bilgiyi,  sizlere bir kıstas olsun diye verdim.

 Bu rakamsal bilgilerden;

 Maliye ve Hazine Bakanı Damat, Sayın Berat ALBAYRAK’ın,

Sarf ettiği abartılı sözleri;

Destekleyecek, doğrulayacak nitelikte,

Bir durumun söz konusu olmadığını,

Anlıyoruz ve görüyoruz, maalesef…

Biz 60,800 Milyar Dolardan daha fazlasını,

Suriyelilere sarf ettik; etmeye de devam ediyoruz.

Paraların doğru yönde kullanılmadığından,

Savurganlık yapıldığından dolayı;

Bu gün,

Ekonomik açıdan da, bir çöküntü içindeyiz!

Sayın Bakan ALBAYRAK’ın;

Siyaseten söylediği anlaşılan bu sözlerle

Gerçekleri gizlemeye,

Hoş bir algı ile

İnsanları yanıltmaya çalıştığı, söylenebilir.

Sayın ALBAYRAK,

Hürriyet Gazetesi Genel Yönetmeni, Gazeteci-Yazar Ahmet HAKAN’ın bir televizyon programında,

Doların sürekli değerlenmesinin,

Ekonomiyi olumsuz etkilediğini,

Gözlerini kırpıştırarak,

Ağzı da biraz açık halde ve bir tebessümle dinlerken,

Herkes merakla bekliyordu.

Verdiği cevap, çok ilginç:

Siz Dolarla mı maaş alıyorsunuz?

Dolar borcunuz mu var?  Gibi sözler;

Bu gibi sözler ve böylesi bir yaklaşım tarzı;

Herkesi şoke etti!

Her türlü tarım ve hayvancılık ürünlerinin,

Hatta samanın bile ithal yoluyla karşılandığı bir zamanda;

Doların etkilemediği,

Bir sektör mü var?

Başka bir iktidar zamanın da olsa, Sayın ALBAYRAK;

Maliye ve Hazine Bakanlığı gibi

Çok önemli bir Makamın başında olamazdı, herhalde!

 Sayın Berat ALBAYRAK’ın Aileden biri olduğu,

Parasal işlerinde çok önemli olduğu gibi gerekçelerle

Cumhurbaşkanı Sayın ERDOĞAN’ın;

Birazda mecburiyetten olsa gerek,

Sayın Berat ALBAYRAK’ı bu görevde tutuyor.

 Şimdi bunları geçiyoruz ve tekrar,

Doğal gaz rezervi konusuna giriyoruz..

Eğer daha fazla kuyu açılır, benzer rezervler,

Ya da daha fazlası tespit edilirse;

 Ortak kullanım nedeniyle

Servis edilme maliyetleri azalır;

Böylece elimize geçecek para, 8-10 Milyar Dolar değil de,

Bunun katları şeklinde olur.

Bu konuda bir de şu hususa değinmek isterim:

Eğer doğal gazın servis edilme işi,

Yabancı bir şirkete değil de,

Bizim firmamız Türkiye Petrolleri TPO’ya verilirse;

TPA0 bu konuda, kendini geliştirir ve tecrübe kazanırsa,

Para Devlette kalır,

 Bu konuda Türkiye’de de bir sanayi gelişir,

Türk firmaları, başka Denizlerde de, benzer işleri yapar,

Ve Türkiye’ye para kazandırır.

2) KARADENİZDE,

Ekonomik Münhasır Bölgemizde, Tuna-1 Havzasında bulunan bu rezervde,

Emeği geçen herkesi kutluyorum.

Ama kimse bu gazın hemen çıkarılabileceğini, ekonomiye katkı sağlayacağını,

Doğal gaz fiyatlarının ucuzlayacağını da düşünmesin!

3)KARADENİZ’de bulunan bu doğal gaz rezervinin,

Servis edilebilir hale gelmesi için;

4-5 Yıllık bir zamana ihtiyaç var,

 Bu hazırlık süresinin,

 6-7 yıl, ya da daha fazla süreceğini,

Söyleyenler de var.

4)Sayın ERDOĞAN;

Buradaki doğal gazın 2023’te servis edilebileceğini söyledi ama

Diyelim ki hızlı çalışılacak, yeni metotlar uygulanacak,

Ve bu iş başarılacak!

 Bunun içinde para lazım!

Şu anda elimizde, bu iş için ayırabileceğimiz,

Bir parada yok!

5)DİĞER BİR ÖNEMLİ KONUDA ŞU:

Doğal gaz bulunan bu ilk kuyuda, delme işleminin devam ettiğine,

Bu noktanın hedeflenen derinliğe inildiğinde,

Bu rezervin artıp, eksilebileceğine;

Sahanın belirlenmesi noktasında,

Bir kuyunun yeterli olmayacağına;

Başka kuyuların açılması gerektiğine,

Vurgu yapılıyor…

Her kuyu için 4 ay bir süre gerektiğine işaret ediliyor.

6)FACEBOOK’ta paylaşılan şu haber çok ilginç;

Doğal gazı buldukları yere işaret koysalar da,

Seçimden sonra kaybolmasa!

TARAKYA’DA Hamidabat’ta bir miktar doğal gaz çıkıyor ve Termik Santralde kullanılıyor,

Bunu biliyoruz.

CEVİZKABUĞU Programında da izledim,

Konuşmacılarda söylediler;

Daha önceleri de Türkiye’de petrol ve doğal gaz bulundu haberlerine yer verdiler.

Hatta bunların içinde,

600 Milyar M3 kapasiteli doğal gaz rezervinin bulunduğu haberini de söylediler.

Enerji sorunlarına ve özelliklede elektrik üretimi ve Santraller konusuna yoğunlaşan, Uzman bir kişi olarak,

Şunu söylemek isterim:

Türkiye’de de doğal gaz ve petrol yatakları var ama

Bunlar çok derinde, 3500 Metreden başlıyor.

Bu konuda bazı teknik zorluklar var,

Bu yüzden maliyetler de yüksek.

Ama örneğin Suudi Arabistan’da 1000 Metre derinlikten petrol çıkıyor.

Bu yüzden Suudi Arabistan, Petrol firmaları açısından,

Çok cazip bir Ülke.

7)Müjdeye ilave olarak,

Şu soruyu da sormamız gerekiyor:

Doğu Akdeniz’de ve Kıbrıs Adası çevresinde zengin doğal gaz yataklarının olduğu biliniyor.

Pe ki sondaj gemilerimiz, buralarda niye bir petrol, ya da bir doğal gaz rezervi bulamadı?

Bu konularda;

Buralarda petrol ve doğal gaz bulunmak istenmiyor,

Müsaade edilmiyor gibi

Algılar ve İddiaları da var.

8)KARADENİZ’de doğal gaz bulunduğu bölge,

Romanya’ya çok yakın ve bizim Münhasır Ekonomik Bölgemiz, MEB’e de

Yakın olduğu ortada.

Bu konuda bir sıkıntı, bir ihtilaf ta yok!

Zaten Romanya’nın kendine ait bölgede doğal gaz aramaları ve işletmeciliği yaptığı biliniyor,

Ama ekonomik olmadığı gibi gerekçelerle,

Bir Avusturya Firmasının;

Bu işi bıraktığı söyleniyor.

Türkiye’nin ise 10 yıldan beri,

Şimdiki bu bölgede bir Amerikan firması ile çalışmalar yaptığına;

Ceviz Kabuğu Programı’nda,

Konuşmacılardan biri değindi.

SONUÇ İTİBARIYLE; BU SON HABERİN DE

 Aslında yeni olmadığına,

AKP’nin İhtiyacı olduğu bir zamanda;

Bir algı yaratma ve seçim kazanmaya yönelik olduğu da

Anlaşılıyor.

Neredeyse her hafta yeni bir konunun gündeme geldiği Türkiye’de;

 Örneğin Ayasofya Müzesi’nin ibadete açılması,

 Kasım Ayı’nda Amerika’da yapılacak Başkanlık seçiminde,

DEMOKRATLARIN Adayı, BİDEN’ın;

Sayın ERDOĞAN hakkında, Ocak 2020’nin başlarında sarf ettiği sözlerin,

Niçin7-8 Ay sonrasında gündeme getirilmesinin de;

Zaman ayarlı olarak,

Böylesi bir ihtiyaçtan kaynaklandığı söylenebilir.

9)EKONOMİK ZORLUKLARLA KARŞI KARŞIYA BULUNDUĞUMUZ BU DÖNEMDE,

Mevcut rezervle

SWAP anlaşmaları çerçevesinde, para bulmak ta çok zor.

Yıllık doğal gaz ithalatımızın, 45 Milyar M3 olduğunu göz önünde bulundurursak;

TUNA-1 Havzasında bulunan 320 Milyar M3 doğal gaz rezervinin hepsi çıkarılmış olsa bile

Ancak 6-7 Yıllık ihtiyacımızı karşılayacağı anlaşılıyor.

Bu 320 Milyar M3’lük doğal gaz rezervinin parasal karşılığının 60,800 Milyar Dolar tuttuğunu,

Servis edilebilmesi içinde,

6-7 Yıl gibi uzunca bir zamana ihtiyaç duyulduğuna vurgu yapmıştım.

SWAP anlaşması çerçevesinde;

Bekleme zamanının uzun olması,

Para miktarının onlar açısından büyük olması,

TL’nin, DOLAR karşısında sürekli değer kaybetmesi,

İşi zorlaştırdığı gibi,

Maliyetleri de artırıyor.

Bu yolla bulabileceğimiz paranın,

Astarın yüzünden pahalıya olacağı için;

Türkiye’nin yararına olmayacağı da orta da!

Günümüzde kısa vadeli SWAP anlaşmaları çerçevesinde;

Doların maliyetinin;

1 Dolar=10 TL, ,hatta daha yüksek olduğuna işaret ediliyor.

Böylesi bir risk altında,

 6-7 yıl sonrası için, kimse beklemez!

Dolayısıyla para da vermez!

 Verirse de, Türkiye’nin yararına olmaz!

BU NEDENLE,

KANAL İSTANBUL konusundaki ısrar ile

Yabancılara Toprak ve Mülk satışları,

Bizleri endişelendiriyor.

32-MADEMKİ PARAYA, DIŞ KAYNAĞA İHTİYACIMIZ VAR;

DOĞALGAZ DIŞINDA, BAŞKA YOLLAR ARAMAMIZ,

 ÖNCELİKLE DE,

ŞEFFAF OLMAMIZ, BİLGİLERİ GİZLEMEMEMİZ GEREKİYOR!

Bu konuda şu hususlara vurgu yapmamız gerekiyor:

1))Doğal gazı bile;

Kimden, ne kadar fiyata aldığımızı da

Kimse bilmiyor;

Yetkililer ticari sır gerekçesiyle

Bu konuda bir bilgi vermiyorlar…

Parasını bizlerin ödediği doğal gazın fiyatı;

Nasıl bir Devlet sırrı olabilir ki?

 Rusya ve diğer Eneji Ülkeleri,

Türkiye’ye daha yakın,

Boru hatları da, Türkiye’den geçiyor,

Nasıl oluyor da;

Türkiye Avrupa Ülkelerinden,

Doğal gazı, daha pahalıya kullanıyor?

Bu gibi konulardaki gerekçeler, inandırıcı olamaz!

Avrupa Devletlerinde herkes;

Doğalgazı, ne kadara kullandıklarını biliyor.

Buradaki Hükümetler;

Doğalgazı daha ucuza alabilmek için,

Sıkı pazarlık yapıyorlar.

Avrupa’da ki doğal gaz fiyatları da,

Bunun için Türkiye’den daha ucuz!

2)Almanya’da doğal gazın 1000 M3’ünün, 90-100 Dolar arasında olduğu söyleniyor.

Türkiye’nin 1000 M3 doğal için 190 Dolar ödediği bilgisini ise

Moldavya’da Halkın, doğal gaza ödenen 130 Doları fazla bulmaları yüzünden,

Çıkan tartışmaların, büyümesi sonucunda öğreniyoruz.

Sanıyorum Moldavya Cumhurbaşkanı, diyor ki;

Siz 130 Doları fazla buluyorsunuz ama

Türkiye aynı doğal gaz için Rusya’ya 190 Dolar ödüyor…

Bu hususu da,

CEVİZKABUĞU Programı’na katılan konuşmacılardan biri anlattı.

3)Sayın KILIÇDAROĞLU ise,

Bu konuda şöyle söyledi:

Biz Rusya’dan doğal gazı, 190 Dolardan alıyoruz,

Vatandaşa, 250 Dolardan satıyoruz,

Almanya doğal gazı,

Sanıyorum 60 Dolar, belki de biraz daha üzerinde olduğunu söyleşti,

Peki buna ne diyeceğiz?

Biz Almanya’dan daha mı zenginiz?

Doğalgazı, başkalarından daha pahalıya alıyor olmamız ise

Elektrik fiyatlarının niye pahalı olduğunun,

Nedenlerinden biridir.

4)Ben konusunda uzman bir kişi olarak;

Elektrik birim fiyatlarının, minimum % 50 aşağılara çekilebileceğini,

Hesapla ortaya koyan bir kişiyim.

Bu gibi konular da,

YAĞMUR TUTMA PROJELERİMİ anlatırken,

Bir şeyler söylemeye çalıştın.…

EĞER MUHALİF, Televizyon Kanalları;

 Bu gibi konuları tartışmaya açarlarsa;

Ben kendi payıma düşen katkıyı, koymaya hazırım.

Şimdi tekrar müjde konusunda,

Kaldığımız yerden devam etmek istiyorum

18)23 Ağustos 2020 Pazar SÖZCÜ.

 


İnşallah 9.gaz müjdesi de gerçekleşir

AYNI MÜJDEYİ DAHA ÖNCE 8 KEZ VERMİŞLERDİ.

SÖZCÜ Yazarı Yılmaz ÖZDİL, iktidarın açıkladığı doğal gaz müjdesinin ardından,

Başlıktaki yorumu yaptı. Örnekler verdi.

Bu haberi paylaştı, tarihlerine dikkat çekti.

2004-2006-2007-2009-2010-2011-2012-2013.

Burada diğer bir önemli haberde şu:

Tarımı ve üreticiyi, işte bu politikalar baltalıyor.

TÜRK ÇİFTÇİSİNE İTHALAT DARBESİ.

Peynir, pirinç, yulaf, ayçiçeği tohumu, yer fıstığı, susam…

Bunlar Türkiye’de yetişmiyormuş gibi

10 Bin kilometre uzaktaki Venezuela’dan, gümrüksüz ithalatın önünü açtılar.

Bizim çiftçimiz en iyisini üretiyor ama

İthalat sevdalılarının, rant aşkı bitmiyor.

Bu konuya 25 Ağustos 2020 Salı EVRENSEL de,



Geniş olarak yer vermiş,

Peynir ithal, süt ithal.

Tarım Yazarı Ali Ekber YILDIRIM, bu konuda şöyle diyor:

Süt üreticisinin saman, yem, yonca ve diğer girdi maliyetleri artarken;

Çiğ süt fiyatı, 14 aydır sabit tutuluyor,

Üretici, üretimden koparılıyor.

HER ŞEYE ZAM GELDİ, ÜRETİCİYE YOK.

Çiğ süt fiyatları 14 aylık bir süre için,2 Lira 14 Kuruşa sabitlendi.

14 Ayda yem fiyatları, % 15,4,saman % 12,9, mısır silajı % 21,1,yonca otu % 15,2,zamlandı.

Dolar kuru ise 5,75’ten; 7,352e fırladı.

TZOB Başkanı Şemsi BAYRAKTAR;

Yeni fiyat belirlenmesini istedi.

Tarım ürünlerinde ve yem bitkilerinde samanda bile

Dışa bağımlı hale getirildiğimizden,

Çiftçimiz desteklenmediği için zarar ediyor,

Zarar süreklilik arz edince de,

Üretimden kopuyor ve olan hepimize

Ve Türkiye’ye oluyor.

Ali Ekber YILDIRIM;

Hayvan üreticisinin de bu gibi nedenlerden dolayı,

Sürekli zarar ettiği,

Zararının karşılanmadığı için, hayvancılıktan koptuğuna,

İneklerini kesime gönderdiğine işaret ediyor.

İşte canlı hayvan ve et konusunda da, dışa bağımlı hale gelmemizin asıl nedeni bu.

BU KONUNUN asıl sorumlusu kim?

Sayın ERDOĞAN mı, Sayın Tarım ve Orman Bakanı mı?

19)22 Ağustos 2020 Cumartesi KORKUSUZ.

 


Türk Çiftçisine destek olması gereken kurum böyle dedirtti:

                    BERABER BATTIK BİZ BU YOLLARDA,

Çiftçinin Tarım Kredi Kooperatifi’nden aldığı krediler, fahiş faizlerle;

 3 Katına çıktı.

Çaresiz kalan vatandaşlar,

Kurumun önünde toplanıp, faizler silinsin diye haykırdı.

Burada haber niteliğinde olan 2 konuda şöyle:

Bir genç maske takmadığı gerekçesiyle çıkan bir tartışma da,

2 Polis bir genç kıza orantısız güç uyguluyor,

Sonunda bu 2 Polis, medya tepkisi üzerine, görevden alınıyor ama

Valilik kararı ile sonradan,

Göreve iade ediliyor.

KÖŞE YAZARI Ahmet TAKAN ise

Hangi Müjde toprak işgalini unutturur? Başlığı ile

Bir yerlere gönderme yapmış!

Malûmlarınız olduğu üzere,

Bize ait olan 18 Adamız;

2004’ten itibaren,

Teker teker işgal edilmeye başlanıyor,

Yerleşime açılıp, silahlandırılmaya çalışılıyor.

Ama bu konuda AKP’nin bir şey söylemediğini,

Gereğini yapmadığını görüyoruz.

Bunun nedenini de

Kimse bilmiyor aslında…

ÇOK ÖNEMLİ DEĞER BİR KONUDA ŞU:

Üretime bir şekilde kredi çekerek devam etmek isteyen çiftçilerimiz;

 Ticari Bankalardan, yüksek faizle borçlanmak durumunda kaldıklarında

 Borçlarını ödeyemediklerinde,

Topraklarına el konuyor.

Özel Bankaların bu gün %  70’inin, yabancıların eline geçtiğinden;

Buna bağlı olarak,

Bu toprakların, zaman içerisinde bir şekilde,

Elimizden çıkabileceğini de,

Göz önünde bulundurmamız lazım.

BÖYLESİ BİR HUSUS;

Türkiye’nin geleceği açısından, büyük bir tehlike

Ziraat Bankası, Vakıf Bankası, Halk Bankası gibi Devlet Bankalarının,

Siyası baskılar nedeniyle olsa gerek,

Kuruluş amacı dışında,

Birilerine kredi vermek durumunda kaldıklarından;

Bu gibi Devlet Bankalarının,

Çiftçimize, Esnafımıza verecek yeterli parasının kalmadığı anlaşılıyor.

 

33-MİLLET İTTİFAKI’NIN GENİŞLEMESİ AÇISINDAN,

MERKEZ SAĞ’IN;

MUTLAKA BİR ÇATI ALTINDA TOPLANMASI LAZIM.

Bundan önce yayınlanmış olan bu konudaki Makaleyi,

Merkez Sağ görüşte olmayanlar da mutlaka okumalı.

 Türkiye Siyasetinde Merkez Sağ Niçin Çok Önemli?

Merkez Sağ Bir Çatı Altında Nasıl Toplanabilir?

Bu Makale,

Değişik açılardan, önemli ipuçlarını içeren,

Herkesi ilgilendiren önemli bir siyasi analizdir.

Bu Makalede, Türkiye’nin siyaseten nasıl kilitlendiği,

Sonuç olarak ta;

Bu kilitlenmenin nasıl çözüleceği konusunda,

Bir şeyler söylemeye çalıştım,

Özetle şöyle:

 Adalet ve Kalkınma Partisi AKP’nin iktidar olmasında,

18 Yıl gibi uzun bir süre iktidarda kalmasını ise;

Merkez Sağ’ın, seçim barajı altında bırakılmasına,

Yeniden toparlanmasına müsaade edilmemesine,

Bağlamıştım,

Halkımızın büyük çoğunluğunun dindar, muhafazakâr,

Ama kimsenin din ve inancına karışmayan,

Merkez Sağ görüşte olduğuna vurgu yapmış,

Türkiye’de Merkez Sağ’ın bir çatı altında toplanmadan,

Türkiye’de istikrarın yeniden sağlanamayacağına da,

Vurgu yapmıştım,

Merkez Sağ ‘ın bir çatı altında toplanabilmesi içinde

Şu an CHP Milletvekili olan Ekonomist İlhan Kesici’yi önermiştim.

Burada şu hususa vurgu yapmamız lazım:

Bu öneriyi yapan benim.

Eğer Sayın İlhan KESİCİ,

Kendiliğinden ortaya çıkıp,

Ben Merkez Sağ’ı bir çatı altında toparlamak istiyorum derse, olmaz.

Öncelikle ortam hazırlamak ve bir yerden başlamak lazım.

Sayın İlhan KESİCİ’yi önermemin nedeni şu:

Sayın İlhan KESİCİ,

Şu anda, her ne kadar CHP Milletvekili ise de;

Merkez Sağ gelenekten gelen, Halkımız tarafından da sevilen,

 Rahmetli DEMİREL Ailesinden gelen bir kişi.

Merkez Sağ’ın yaşayan Büyükleri ile de yaptığım görüşmelerde,

Buna itiraz eden olmadı ama

DEMOKRAT PARTİ Genel Başkanı Sayın Gültekin UYSAL’ın,

Kaç yıldan beri Partinin başında olduğu halde,

Demokrat Parti’yi bir yere getiremediğini,

İYİ PARTİ kadrosundan ancak bir Milletvekili olabildiğini,

DEMOKRAT PARTİ’yi bırakmak istemediğine vurgu yaptılar.

 Ben Gültekin UYSAL’ın Genel Başkan seçildiği, kongrede vardım.

Sayın Nevzat ERCAN,

Birinci turda en fazla oyu almıştı ve seçim 2.tura kalmıştı.

Eğer Sayın Nevzat ERCAN,

2.Turda devam etmek isteseydi;

Gültekin UYSAL kazanamazdı.

Kulislerde Sayın Nevzat ERCAN’a bir telefon geldiği,

Gültekin UYSAL lehine seçimden çekilmesi istendiği iddiaları

 Ortada dolaşıyordu.

Tekrar şimdiye geliyorum.

Şu anki Merkez Sağ partiler;

DEMOKRAT PARTİ, ADALET PARTİSİ, DOĞRUYOL PARTİSİ, ANAVATAN PARTİSİ,

Birde Çoban Ateşi Hareketi Lideri Sayın Rıfat SERDAROĞLU’nu,

Mesaj yoluyla,

Bu Makaleden bilgilendirdim, okumalarını istedim…

Sayın Rıfat SERDAROĞLU,

Bir itirazda bulunmadı ama

Diğer Parti Liderleri, geri dönüş yapmadı….

DİYECEĞİM şudur:

Adlarını saydığım bu Partilerin seçmenlerinin,

 İl ve İlçe Başkanlarının, Delegelerinin,

Duruma el koymaları,

Genel Başkanlarını ikna etmeye çalışmaları,

Hatta zorlamaları gerekiyor.

Ben hepsini tanıyorum.

Şu an bu Partilerin hiçbiri,

Mevcut Genel Başkanları ile tek başlarına,

Bir yere varamazlar.

Türkiye’nin çıkarları doğrultusunda,

Merkez Sağ’ın bir çatı altında,

Mutlaka toparlanması lâzım.

 MERKEZ SAĞ ile ilgili Makalenin,

CHP Lideri Sayın Kemal KILIÇDAROĞLU’na ulaştırılması,

 Sözlü olarak ta ilave destek vermeleri için;

Tanıdığım bazı Milletvekillerine,

Bazı Üst Düzey CHP yetkililerine de talepte bulundum ama

Bir sonuç alamadığımı gördüm.

DİYECEKSİNİZ Kİ;

CHP Liderinin Merkez Sağ ile ne ilgisi var?

İlgi şurada:

Sayın KILIÇAROĞLU,

Cumhur İttifakı’nın oyunlarını bozmak için

İYİ PARTİ’ye Milletvekili verip,

Meral AKŞENER’in önünü açmamış mıydı?

GERÇEK Lider tavrı, yapılması gereken de budur!...

Ben burada insanımızın genel yapısını da ortaya koymak,

Bu tıkanıklığın nasıl aşılacağına da,

Işık tutmak istiyorum.

Şimdi buradan hareketle şuraya geliyorum.

EĞER Sayın KILIÇDAROĞLU,

Bir heyecan, bir cesaret vermek adına,

İlhan KESİCİ’yi görevlendirse,

Televizyon Kanalları da bu konuda birkaç yayın yapsa,

Sorunlar daha çabuk çözülür.

MERKEZ SAĞ’ın şimdiki liderleri,

Halkımıza rağmen inatlaşmaya daha fazla devam edemezler...

Ve sonuçta sorun, bir şekilde aşılır…

Vatanseverlik budur,

Görev yapmak, bu dur!

34-BASIN YAYIN ÖZGÜRLÜĞÜ KONUSUNDA;

ESKİYE NAZARAN DAHA GERİDEYİZ.

AKP ÖNCESİNDE,

DEVLETİ YÖNETENLER DE;

DAHA HOŞ GÖRÜLÜ İNSANLARDI…

Ben 68 Kuşağı bir kişiyim.

Bu yıllarda Yüksek Öğrenim için bulunduğum İstanbul’da,

Basın Yayın ile ilgili olarak,

Sizlere bir şeyler söylemek istiyorum.

Milliyet Gazetesi,

En çok okuduğum Gazetelerden biriydi.

O zaman, çok okunan Gazetelerin akşam baskıları da çıkardı.

Akşam üzeri işlerinden evlerine dönen, okumaya meraklı olan vatandaşlarımız;

              Seyyar Gazetecilerden, bu ihtiyaçlarını karşılarlardı.

Ben Kahraman Maraşlıyım.

Kahraman Maraş’ta, Orta Okul ve Lise yıllarımda,

Muhtemelen 35-40 Yaşlarında, herkesin tanığı Gazeteci Ahmet adında,

Seyyar bir Gazeteci vardı.

Her SABAH, omzunda asılı,10-15 kg ağırlığında gazete ile

Hızlı bir şekilde,

Şehrin önemli çarşı, Pazar ve caddelerinde, gazteee diye dolaşır,

Satış yapardı…

                Çoğu insan gazetesini de, ondan alırdı.

Gazeteci Ahmet dendi mi? Herkes tanırdı.

Şimdi tekrar İstanbul’a dönüyorum.

BURHAN FELEK:

MİLLİYET Gazetesi’nin Baş Yazarı idi.

Şeyh-ül Muharririn lakabı ile anılırdı.

Ben onun yazılarını çok beğenirdim,

Bazı Makalelerini de keser, saklardım.

 ÖDENEĞİN, Türkiye Cumhuriyeti’nin kurulduğuna 97 yıl olmuş,

Günümüz Türkiye’sinde;

Hala Mustafa Kemal ATATÜRK’ün, O’nun Silah Arkadaşlarının,

Ve Türkiye Cumhuriyeti’nin değerini, kıymetini, bilmeyenler,

Var!

Bunlarda bilecekler ama

Biraz zamana ihtiyaç var!

Sayın Burhan FELEK;

Bu gibi durumlar için, şöyle bir benzetme yapıyor:

Milletlerin hayatında;

Yıllar bir, dakika gibi dir.

Bu benzetmeye göre, aradan geçen 97 yıl; 97 dakika gibidir.

Yani sözün özü;

Toplumdaki değişim, doğruları görme,

Hemen olmuyor, biraz zaman gerekiyor,

Bu konuda herkese görev düşüyor.

Öyle anlaşılıyor ki;

Bu gibi değişimler;

100 Yıldan az bir sürede, tamamlanamıyor!

Türkiye Cumhuriyeti’nin 100.yılını kutlamaya,

3 Yıl kaldı.

HASAN PULUR:

Bu da MİLLİYET Gazetesi’nin Yazarıydı.

 Olaylar ve İnsanlar Köşesi ile Hasan PULUR da,

Çok beğendiğim, yazılarını okuduğum, Yazarlardandı.

Köşesinin adı;

OLAYLAR VE İNSANLARDI.

Sayın Hasan PULUR’un;

Amerika Birleşik Devletleri’nin en önemli Başkanlarından;

Abraham LİNCOLN hakkında yazdıklarını da;

Burada sizlere, aktarmak istiyorum.

BEDRİ KORAMAN:

Bu da MİLLİYET Gazetesinin Karikatüristi idi.

Her gün Gazetenin başında,

Onun, gündemle ilgili, çizdiği karikatür ve bununla ilgili, mizahi sözler de;

Çok önemli, çok anlamlı olurdu.

Sayın Bedri KORAMAN;

Günün siyasetçilerini,

Şekilden, şekile sokardı ama

Siyasetçiler, buna tepki göstermezlerdi,

Hep, olgunlukla karşılarlardı.

GÜNÜMÜZ Türkiye’sinde, böylesi usta Karikatüristler hem yok,

Hem de hiçbir Karikatürist;

Bu tip karikatürler yapamaz, öyle mizahi sözler, sarf edemez!

YAZARLAR DA, kimseye hakaret etmemek kaydıyla;

İstedikleri, her şeyi yazarlardı.

BU GÜN;

Öylesi güzel günleri ve Siyasetçilerin hoş görülerini,

Özlemle arıyoruz!

ÖZGÜRLÜĞÜN, olmadığı bir ortam da;

İyi karikatüristlerde yetişmiyor maalesef!

BEN, Cumhurbaşkanı Adaylarından Prof. Dr. Vecdet ÖZ’ün kurduğu,

ADALET PARTİSİ’nin hem kurucularındandım,

Hem de Genel Sekreter Yardımcısıydım,

6 Yıl kadar oldu;

Cumhuriyet Döneminden başlayarak, günümüze kadar gelen;

Karikatür sanatçılarının eserlerini sergilemek için,

Bir girişim başlattım..

O zaman, Cumhuriyet’in Karikatüristi Musa kart, hapisteydi,

Eşi ile telefon da irtibat kurduğumda;

Siyasi ortam nedeniyle

Sayın Musa KART’ın eserlerinin;

Sergide yer almasını istemediğini söyledi.

Ankara Gazeteciler Cemiyeti ile İstanbul’daki Gazeteciler Cemiyeti’nin,

Yetkilileri ile görüştüm ama

Fazla ilgilenmediklerini gördüm.

Kimse olmaz demedi ama

Herkesin kendi adına, gereken katkıyı yapacağını söylemesi,

Ve hemen işin ucundan tutması gerekiyordu

Böylesi bir ortam göremedim.

Benim de tek başıma yapacak, yeterli vaktim yoktu,

Ve böylece kaldı.

Ama yeniden girişimde bulunmak istiyorum.

,BİR TOPLUMUN, gelişe bilmesi için;

Her konu da, hamle yapması lazım!

35-ABD’NİN ÖNEMLİ BAŞKANLARINDAN, ABRAHAM LİNCOLN’UN;

ÇOK İLGİNÇ HİKÂYESİ:

MİLLİYET’in eski Yazarlarından rahmetli Hasan PULUR’un anlattığına göre,

Hikâye şöyle:

Abraham LİNCOLN, 1809’da doğuyor,

Yoksul bir aileden geldiğinden;

Diğer çocuklar gibi zamanında, ilk okul dahil okula gidemiyor,

Hayatı zorluklarla ve hep çalışarak geçiyor.

1842’de H

Siyasete de eğitimini bitirdikten sonra başlıyor,

1860’Ta ABD Başkanı seçiliyor.

Şimdi Abraham LİNCOLN’un, çocukluğuna dönelim ve hikâyemize başlayalım.

Abraham LİNCOLN;

Bir gün Pazar ayini için, kiliseye gider.

Herkes, sıralara oturmuş, papazın vaazını dinliyor.

Papaz,

Konuşmasının bir yerinde;

Şöyle diyor:

İçinizde Cennete gitmek isteyen var mı? diye soruyor.

Evet anlamında, herkes elini kaldırıyor ama

Tek elini kaldırmayan, LİNCOLN.

Bu durum, ,papazın dikkatini çekiyor,

Soruyu, birde başka türlü soruyor,

Ve papaz diyor ki;

Cehenneme gitmek isteyenler, elini kaldırsın!

Tabi ki kimse el kaldırmıyor,

LİNCOLN’de el kaldırmıyor.

PAPAZ şimdi daha çok meraklanıyor,

Biraz de sinirli bir şekilde, LİNCOLN’e şöyle diyor:

Oğlum sen, cennete de gitmek istemiyorsun, cehenneme de gitmek istemiyorsun,

Sen ne yapmak istiyorsun!?

LİNCOLN, sakin bir şekilde şu cevabı veriyor:

BEN, Amerika Birleşik Devletleri’nin Başkanı olmak istiyorum!

Gün geliyor, Abraham LİNCOLN;

ABD Başkanı seçiliyor, Kabinesini kurup,

İcraatlara başlıyor ama

Birileri, bazı Bakanların uygulamalarından rahatsız!

LİNCOLN’den; bu Bakanları değiştirmesini istiyorlar.

Ama LİNCOLN, bunun sebebini araştırmaya başlıyor.

Araştırmalarının sonunda,

Görüyor ve anlıyor ki;

Şikâyet edilen Bakanlar, işlerinin ehli,

Birde işlerini;

Kanun ve Yönetmelikler dahilinde, düzgün yapan insanlar!

Bazı kesimlerin rahatsızlığı ve şikâyetleri de;

Bu noktada başlıyor.

Sonunda LİNCOLN;

Şikâyet edilen bu Bakanlara dokunmuyor ve çalışmalarına devam ediyorlar.

AMA İşte Amerika Birleşik Devletleri ABD;

Bu gibi Başkanlar sayesinde,

Her açıdan gelişmiş bir teknoloji devi, bir süper güç,

Bir Dünya Devleti.

AMERİKAN Halkı da;

Siyasetçilerin çıkar amaçlı, Yasalarla oynamasına da, müsaade etmiyorlar.

Bu nedenle ABD Başkanları,

Mevcut Anayasa ve Yasalar çerçevesinde,

Ülkeyi yönetmeye,

Amerika’nın çıkarları doğrultusunda,

Hareket etmeye çalışıyorlar.

DURUM BU!

DURUM BU!

20)3 Ekim 2020 Cumartesi SÖZCÜ.

 




Sağlık Bakanı Fahrettin Koca’ya çağrımızdır:

        VAKA SAYISI TABLOYA KONULSUN

                HALK GERÇEĞİ GÖRSÜN!

Madem, her vaka hasta değildir dediniz,

O zaman korona pozitif olup;

Hasta sayılmayanları da açıklayın,

Virüsün kaç kişiye bulaştığı ortaya çıksın!

BU KONUDA, şunu söylemek isterim:

Testi pazitif çıkıpta, hasta sayılmayan ve serbestçe dolaşan insanlar;

Hep evde hapis kalmıyorlar ya!

Virüsü, başkalarına da bulaştırırlar.

Sağlık Bakanı Fahrettin KOCA;

Diğer Bakanlardan farklı bir durum ortaya koyuyordu,

Sakin ve uzlaşmacı kimliği ile

Halkın beğenisini kazanmıştı ama

Son kararı, son sözü, Cumhurbaşkanı Sayın ERDOĞAN’a bırakıyor idi.

Bir CHP’linin araştırmaları sonucunda, ortaya çıkan bu skandalın;

Maruz görülecek bir yanı yok!

Sayın KOCA açıktan söylemese bile

Sayın ERDOĞAN’ın, talimatı ile

Ekonomik kaygılarla, böylesi bir uygulamaya gidildiği anlaşılıyor.

 Sebebi ne olursa olsun. Böylesi bir durum;

Sağlık Bakanı Fahrettin KOCA açısından,

Bir güven kaybı niteliğindedir.

Öncesinde 5 maskeyi dağıtamamamak,

Sonrasında, ekonomik kaygılarla, grçek bilgileri saklamak,

Ve Halkımızın sağlığını riske sokmak!

BÖYLESİ BİR GÖRÜNTÜ, ortada iken;

Daha büyük sorunları nasıl çözeceğiz!?

 

Saygılarımla. 8 Ekim 2020 Çarşamba.

                                                                Makine Yüksek Mühendisi Ahmet YALVAÇ,

                                                                           Enerji Uzmanı-Gazeteci-Yazar.

a_yalvac@hotmail.com

wwwahmetyalvac1946blogspot.com.tr

Gazete Manşetleri:

1)22 Eylül 2020 Salı YENİÇAĞ

2)22 Eylül 2020 Salı SÖZCÜ.

3)10 Eylül 2020 Perşembe SÖZCÜ.

4)14 Eylül 2020 Pazartesi CUMHURİYET.

5)23 Eylül 2020 Perşembe BİRGÜN.

6)27 Eylül 2020 Pazar SÖZCÜ.

7)24 Eylül 2020 Perşembe EVRENSEL.

8)27 Eylül 2020 Pazar EVRENSEL.

9)26 Eylül 2020 Cumartesi YENİÇAĞ.

10)24 Ağustos 2020 Pazartesi ÖZCÜ.

11)30 Ağustos 2020 Pazar SÖZCÜ.

12)31 Austos 2020 Pazartesi SÖZCÜ

13)1 Ekim 2020mPerşembe SÖZCÜ.

14)3 Ekim 2020 Cumartesi BİRGÜN.

15)4 Ekim 2020 Pazar EVRENSEL.

16)5 Ekim Pazartesi 2020 SÖZCÜ.

17)22 Ağustos 2020 Cumartesi YENİÇAĞ.

18)23 Ağustos 2020 Pazar SÖZCÜ.

19)22 Ağustos 2020 Cumartesi KORKUSUZ.

20)3 Ekim 2020 Cumartesi SÖZCÜ

.

 

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder