TÜRKİYE’DE SİYASETEN GELİNEN NOKTA DA; ÇÖZÜM ÖNERİLERİ…
Bu gün yaşadığımız temel
sorunlar;
Adalet ve kalkınma Partisi
AKP’nin, 3 Kasım 2002 tarihinde iktidara taşınması ile başlamıştır.
Taşınma konusu üzerinde ayrıca
duracağız.
Dolayısı ile sorunun temel
kaynağı ile
Her konuda geriye gidiş ve çöküş,
Hatta Türkiye Cumhuriyeti’nin
bölünüp, parçalanma noktasına gelmiş olması da
AKP iktidarı ve onun uygulamaları
neticesinde ortaya çıkmıştır…
Hukukun üstünlüğünün ve yargı
bağımsızlığının yeniden sağlanması,
Devletin tüm kurum ve
kuruluşlarının görevlerini tekrar yapar hale gelmeleri;
Ancak bir iktidar değişikliği ile
mümkün gözükmektedir…
Bu itibarla eğer AKP’nin hangi
şartlarda ve nasıl iktidar olduğunu,
Kimlerden ve nasıl oy aldığını
iyi analiz edip, ortaya koyarsak;
Sonrası biraz kolay…
2015’de yapılacak olan
Milletvekili seçimi, bu konuda bir fırsattır.
Bu seçim normalde, Haziran’da
yapılacak ama
Nisan sonu, Mayıs başına da
alınabileceğı söyleniyor…
Bu seçimde eğer AKP;
2 inci ya da daha gerilerde
olursa,
Sorun önemli ölçüde çözülür…
Yok eğer AKP;
Yine kazanırsa,
İş o zaman çok zora girer…
Tabi ki ben bu analizler
neticesinde, siyasi partilerin mevcut durumları hakkında da bir şeyler söyleyerek;
Siyasi dengenin yeniden nasıl
kurulacağı hakkında, görüşlerimi de ortaya koymaya çalışacağım…
Şimdi şu soruya cevap vermemiz
gerekiyor.
AKP üst üste 3 seçimi, acaba bileğinin gücü ile mi
kazandı?...
Bakınız, AKP’den istifa eden
Balıkesir Milletvekili Prof. Dr. İdris BAL, bir TV kanalında 13-14 gün kadar
önce, bu konuda neler demiş:
Bu güne kadar yapılan seçimlerde AKP'nin aldığı oyların;
Bu güne kadar yapılan seçimlerde AKP'nin aldığı oyların;
Gerçeği yansıtmadığını belirterek;
Gerçek oranın daha aşağılarda olduğuna vurgu yapmış...
Gerçek oranın daha aşağılarda olduğuna vurgu yapmış...
Hatta bir rakam bile telaffuz etmiş...
Gerçeğin üstündeki üstündeki oyların kaynağı;
Gerçeğin üstündeki üstündeki oyların kaynağı;
Sandık çalıp, içlerine AKP oyu
doldurma,
Mükerrer oy kullandırma,
Ölmüş insanları seçmen yazdırma
Ve Sandık listelerinde karışıklık
yaratma gibi seçim hileleri…
Devamında ise şöyle söylemiş:
Aslında bu gibi hususları AKP’de
herkes biliyor ama
Partide iken açıklarlarsa;
Partilerine ihanet etmiş durumuna
düşeceklerinden susuyorlarmış…
Buna benzer hileler seçimlerde
Muhalefet Partileri tarafından tespit edilip, ilgili makamlara gereğinin
yapılması için şikâyet te bulunuluyordu ama
Devletin tüm kurum ve
Kuruluşları;
AKP’nin amacına uygun hale
getirildiğinden, bir sonuç alınamıyordu…
Hemen her seçim dönemde bunun
gibi çok örnekler gördük, yaşadık…
İdris BAL’ın bu itirafının bizler
açısından da çok mantıklı yanı var.
Zira herkes biliyor ve görüyordu
ki;
İşçi memnun değil,
Memurlar, emekliler memnun değil,
Şehit aileleri memnun değil,
Esnaf, sanatkâr, Köylü memnun
değil;
O halde AKP, bu oyları nereden ve
kimden alıyor diye, herkes merak ediyordu…
İşte sorunun cevabı çıktı…
Sorunun çözümü, ancak bir iktidar
değişikliği ile mümkün gözüküyor dedik ama
Eğer verilen oylar çalınıyorsa,
Şikâyet edildiğinde;
Görevli Makamlar tarafsız
davranıp, gereğini yapmıyorlarsa;
Ve de AKP, iktidarı bırakmak
niyetinde değilse;
İktidar değişikliği nasıl
olacak?...
Şimdi bu konuda başka bir hususa
daha dikkatinizi çekmek istiyorum.
Bundan önceki iktidarlar
zamanında da bazı sorunlar yaşanıyordu ama
Siyasiler yasal ve anayasal
sınırları zorladıkları, ya da aştıklarında;
Türk Silahlı Kuvvetleri TSK,
İç hizmet kanunu gereğince,
kendine verilen, Cumhuriyeti Koruma ve Kollama görevi adı altında;
Bir sigorta görevi olarak devreye
girer ve uyarırdı…
Cumhuriyet döneminde, bu
uyarıların dışında TSK;
1960 ve 1980’de 2 defa da darbe yapıp,
iktidarı değiştirmiştir…
Biz burada askeri vesayeti ve
darbeleri savunmuyoruz ama
Uyarı ve darbeler yapılırken;
Ortada hiçbir haklı gerekçe
olmadığını da söyleyemeyiz…
Örneğin yakın tarihimizde
Necmettin ERBAKAN döneminde, baş gösteren bazı irticai faaliyet girişimleri…
ERBAKAN’ın şu sözleri çok önemli…
Değişim kanlı mı olacak, kansız
mı olacak? gibi
Şimdi bunlar unutuldu mu?..
Günümüzde ki mevcut durum ise şu:
AKP Askeride kendi amacına uygun
hale getirdiğinden, korkuda kalmadı…
Pe ki böylesi bir durumda;
Siyasi iktidar, anayasa ve
yasaları da tanımıyorsa, buna kim engel olacak?...
Cumhuriyet rejimini kim koruyacak?...
Şimdi Halkımız ve Türkiye
Cumhuriyeti;
Zor anlar için, korumasız ve
sigortasız durumda…
Eğer bu sebepten dolayı;
Halkımız bir gün sokaklara
dökülmek zorunda kalırsa;
Muhtemelen çok analar babalar
ağlayacak…
Umarım ki öyle olmaz!...
Siyasi Partiler, Sivil Toplum
Kuruluşları, Devlet’in Makamları,
Bu gibi sorunların nasıl
aşılacağını şimdiden düşünmeleri lazım…
AKP BİR DIŞ OPERASYON NETİCESİNDE
İKTİDARA HAZIRLANIRKEN;
MERKEZSAĞ’DA BAŞKA BİR
OPERASYONLA ÇÖKERTİLMİŞTİR…
Bu dış operasyonlardan, öncelikle
birincisini anlatarak işe başlamak istiyorum…
Amerika Birleşik Devletleri ABD;
Irak’daki enerji kaynaklarına el
koymayı, dolayısı ile de Saddam Hüseyin’i devirip, Irak’ı işgal etmeyi kafasına
koyduğunda;
Türkiye’de kendisine yardımcı
olacak bir yönetimin olmasını istiyordu…
Ama Demokratik Sol Parti DSP,
Refah Partisi RP ile Milliyetçi Hareket Partisi MHP’den oluşan koalisyon
Hükümetinin başı;
DSP lideri ve Başbakan Sayın
Bülent ECEVİT,
Yandaş olmayı, ABD’nin emellerine
alet olmayı istemiyordu.
Bu sebepten ECEVİT Hükümeti’nin
yıkılması ve yerine yandaş bir Hükümetin iş başına gelmesi isteniyordu…
Bu maksatla bir ekonomik kriz
yaratıldı
Ve MHP Lideri Devlet BAHÇELİ,
Kendi yetkili kurullarına da
danışmadan bir erken seçim konusu ortaya attı
Dolayısı ile Türkiye hızla seçim
ortamına girdi ve nihayetinde, AKP seçimi kazandı ama
AKP’nin lideri Recep Tayyip
ERDOĞAN, bölücülük yaptığı gerekçesi ile hapis yattığından,
Milletvekili de olamamıştı…
Ama Recep Tayyip ERDOĞAN,
ABD Başkanı George W BUSH’un davetlisi
olarak ABD’ye gitmişti.
Böylesi bir husus, ABD’nin
protokol kurallarına da aykırı olan bir husustu…
Recep Tayyip ERDOĞAN ile BUSH
arasında nelerin konuşulduğunu bilmiyoruz.
Ama bu görüşmede Türkiye adına
bazı taahhütlerde bulunulduğu muhakkak…
Türkiye adına ne gibi
taahhütlerde bulunulduğu, ne gibi tavizler verildiğini,
Siyasiler ve Halkımız bilmiyor
ama
ABD tarafında görüşmenin kayıt
altına alındığı muhakkak…
ABD tarafına ne gibi tavizler
verildiğini;
Bu gün Türkiye’nin aşama aşama
bölünme noktasına nasıl geldiğinden, getirildiğinden görerek, yaşayarak
anlıyoruz…
Recep Tayyip ERDOĞAN’ın
Milletvekili seçilmesi konusunda önünü açan ise;
O zaman CHP’nin başında bulunan
Sayın Deniz BAYKAL.
Bu konuda yapılan bir Anayasa
değişikliği ile
Recep Tayyip ERDOĞAN’ın önünü
açtı ve Milletvekili olarak Meclis’e girmesine vesile oldu…
Sonrası malûm…
Bu noktada Sayın BAYKAL’ı
işbirlikçi olarak suçlayanlar belki olabilir ama
Ben aynı kanıda değilim…
Şu an itibarı ile CHP’nin de
çökertilip, AKP’ nin2015 seçiminde;
Önünde dikenli bir tarla gibi
gördüğü engellerin temizlenmesi noktasında;
Tertiplerin kurgulandığı bir
dönemde,
Sayın BAYKAL’ın
Devreye girmesinin ve bir şeyler
yapmasının, şart olduğunu düşünüyorum…
Tabi ki CHP konusunda
söyleyeceklerim henüz bitmedi…
ABD’nin hamleleri;
AKP iktidara taşındıktan sonra da
devam etti…
Irak’ı işgal öncesinde;
ABD ve koalisyon güçlerinin
Türkiye üzerinden geçmesi konusunda;
Türkiye Büyük Millet Meclisi
TBMM’nin onayının alınması gerekiyordu.
Hazırlanan fezlekeye baktığımızda;
Şimdi Türkiye’nin bölünüp
parçalanma noktasına gelmesini de göz önünde bulundurduğumuzda;
Şimdiki durumla da ilişkili
olabilecek çok önemli, çok vahim bazı ipuçlarını da görebiliyoruz…
ABD ve koalisyon güçlerinin
Türkiye üzerinden Irak topraklarına geçmesini anladık da;
Yanılmıyorsam ağır silahlarla
donatılmış 120 Bin ABD askerinin Güneydoğu sınırımızda sürekli konuşlanmasının,
Nerede ise tüm hava ve deniz
limanlarının ABD’nin kullanımına açılması gibi şartların bulunmasına ve de bu
gibi konularda, diretilmesine ne demeli?...
Bu hususu nasıl yorumlamalı?...
AKP Hükümeti ve de dolayısı ile o
zamanki Başbakan Recep Tayyip ERDOĞAN;
1 Mart 2003 Tezkeresinin
Meclis’den geçirilmesi konusunda olağanüstü bir gayret sarf edip, bütün
imkânları kullanmasına rağmen;
AKP içinden de bazı
Milletvekillerinin hayır oyu kullanmaları neticesinde;
Tezkere reddedildi...
Teskerenin reddedilmesi konusunda
tüm halkımız, sivil toplum örgütleri STK lar ve Türk Silahlı Kuvvetleri TSK’da
karşı çıkıp, katkıda bulundu ama
Bu konuda en büyük katkıyı CHP
lideri Deniz BAYKAL yaptı…
Fiili olarak gelinen bu noktada
yapılacak bir şey yoktu ama
ABD böyle bir neticenin
alınmasında kilit rol oynayanlar konusunda bir şeyler yapma gereğini duydu…
Ve bazı tasfiye operasyonlarına
başlandı…
Bu kapsamda CHP lideri Deniz
BAYKAL, bir kaset operasyonu ile
Ki bu kaset operasyonunda
Başbakan Tayyip ERDOĞAN’ın da;
Basına sızdırılması konusunda
bilgi ve katkısının olduğu, sonradan anlaşıldı ve bu husus da basına yansıdı…
TSK’nın bu Tezkereye direnen
vatansever Komutanlarına da
Bu kapsamda BALYOZ, ERGENEKON,
POYRAZKÖY ve ASKERİ CASUSLUK gibi çok vahim suçlama ve tertiplerle
Tutuklanıp, Silivri, Hasdal…gibi
ceza evlerine konulması
Ve de en önemlisi TSK’dan
koparılmaları;
Gelinen noktanın bir öç alma
girişimi olmasının dışında;
Türk Silahlı Kuvetleri’nin vurucu gücünün ve bölgesel etkinliğinin
azalmasına yönelik olduğu da;
Sonraki gelişmelerden
anlaşılmaktadır…
Özellikle Deniz Kuvvetleri’ne mensup
üst düzey bazı komutanların;
Askeri casusluk gibi uyduruk
iddialarla içeri atılmalarının asıl nedeni;
Sonradan anlaşıldı.
Türk Deniz Kuvvetleri’nin açık
denizlerde bile, belirleyici bir güç haline gelmeleri, MİLGEM gibi bir yapılanma ile
olmaya başlamıştı.
Böyle bir yapılanma sayesinde;
Büyük ve tam donanımlı savaş gemilerinin
Türkiye’de Türk mühendislerinin katkı ve çalışmaları ile yapılabiliyor hale
gelmesi
Birilerini çok rahatsız etmiş
olmalı ki;
MİLGEM’e katkı koyan, proje
üreten, mühendis, bilim adamı ve Komutanlar,
Askeri casusluk gibi uyduruk
suçlamalarla, içeri alındılar.
Böylesi insanların,
Casusluk iddiaları ile içeri
alındığı, Türkiye’den başka bir yer var mı acaba?...
MİLGEM’e katkı koyan destek veren
bu Komutanlar;
Aynı zamanda ABD’nın Karadeniz’i
kullanmalarına,
Montrö boğaz anlaşmaları
gereğince engel olmak istemişler…
Birde sonradan gördük ve anladık
ki;
Bu Komutanlar içeri alındıktan ve
Türk D eniz Kuvvetleri’nin vurucu gücü, bir şekilde zaafa uğratıldıktan sonra;
Kıbrıs Rum Yönetimi, Yunanistan
ve ABD’’yi de arkasına alarak;
Başta İsrail olmak üzere bazı
devletler ve şirketlerle anlaşmalar yaparak,
Akdeniz’de Kıbrıs açıklarında petrol ve doğal
gaz aramalarına başlamışlar
Ve sonuçta önemli miktarda doğal
gaz rezervlerine ulaşmışlardır…
Türk Silahlı Kuvvetleri
mensuplarına,
Önemli bilim adamlarına, bazı
siyasetçilere, bazı gazetecilere tertipler hazırlayıp, 4-5 yıl, hatta daha uzun
süre içeride kalmalarına vesile olunduktan sonra;
Tayyip ERDOĞAN’ın Baş Danışmanı
Ankara Milletvekili Yalçın AKDOĞAN’ın;
Cemaat Milli Ordumuza kumpas
kurdu gibi itirafları sonucunda…
Ve yaşanan hukuki girişimlerinde
neticesinde,
Serbest kalmışlardır…
Hâlbuki bu insanların çoğu,
müebbetle yargılanıyordu…
Ama kim, ya da kimler hangi
nedenlerle bir şeyler yapmış olurlarsa olsunlar;
Bu gibi konularda asıl sorumlu;
Siyasi iktidarın kendisidir…
BAŞLANGIÇDA ABD İLE AKP’NİN
ÇIKARLARI UYUŞMUŞ OLSA BİLE; BU GÜN İÇİN ABD; AKP’Yİ VE TAYYİP ERDOĞAN’I GÖZDEN
ÇIKARMIŞ GİBİ GÖZÜKÜYOR…
Bunun temel nedeni, kendisine
verilen ev ödevini zamanında yerine getirememesi, ya da başarısız olması,
En önemlisi de, Suriye lideri
Beşar ESAD devrildikten sonra;
Yerine gelecek İslami yönetimin,
Beşar ESAD’ı aratacağının ABD
tarafından fark edilmesi
Ve Rusya’nın bölgedeki çıkarları
nedeni ile askeri gücünü de ortaya koyarak, Esad’ı desteklemesi,
Yaşanan örneklerle de
görüldüğünden;
ABD Ortadoğu politikasında bazı
değişiklikler yapma gereğini duymuştur…
Sonradan IŞİD belasının da ortaya
çıkması ve ABD’nin IŞİD’le mücadelesi söz konusu olduğunda;
Yeni Cumhurbaşkanı Tayyip
ERDOĞAN’ın yan çizmesi
Ve her defasında işi dönüp,
dolaşıp Esad şartına bağlaması gibi hususlar,
Bardağı taşıran son damlalar
olmuştur…
Bu gün için özellikle
Cumhurbaşkanı Tayyip ERDOĞAN;
Amerika ve Batı basınında;
Yolsuzluk iddiaları, Aksaray
konusu ve lükse düşkünlüğü, baskıcı bir rejim uygulamaya doğru gidişatın ortaya
çıkması, en basit konularda bile eleştirilere tahammül edemeyip, zora ve
şiddete başvurması,
Amerika’yı Müslüman denizciler
keşfetti gibi iddialar,
Kadınlarla erkeklerin fıtrat
gereği eşit olmadıkları gibi hususlar, hep eleştiri konusu olduğu gibi
Alay konusu da olmaktadır.
Amerika’ da bir Televizyon
kanalında yayınlanan ve internete de düşen bir video görüntüsünden bahsetmek
istiyorum
Televizyoncu Aksaray konusunu ve
1000 odalı olmasını, kendine göre gerekçelerle eleştiriyor
Ve bir yerinde de Tayyip
ERDOĞAN’ın attan düşüşünü gösteriyor…
Ve sen çok yaşa be at diye de
vurgu yapıyor…
Tabi ki bizler bazı konularda
eleştiriler yöneltsek bile
Türkiye’nin ve Türkiye
Cumhuriyeti’nin Cumhurbaşkanı’nın, böyle bir duruma düşmesinden üzüntü
duyuyoruz…
ABD, TÜRKİYE’DE BİR ILIMLI İSLAM
DEVLETİNİN KURULMASINI İSTİYORDU…
Biz yukarıda ABD’nin Irak’ı işgal
öncesinde;
Türkiye’de kendisine yardımcı
olacak yandaş bir Hükümetin bulunmasını istediğini ve sonrasını yukarıda
anlattık ama
Böylesi bir planın hazırlığı,
daha önceleri,1990’lı yıllarda başlamıştı…
ABD Türkiye’de ılımlı İslam
modeli bir siyasi parti kurmak istiyordu…
İçinde Necmettin ERBAKAN’’ın
bulunmadığı siyasi bir oluşum…
Böylesi bir hususun varlığını,
Demokrat Parti Genel Başkanlarından Namık Kemal ZEYBEK bir örnekle şöyle anlatıyor:
ABD’nin Ankara Büyük
Elçiliği-Siyasi İşler Müsteşarı ona gelip, şöyle demiş:;
Türkiye’de Necmettin ERBAKAN’sız
ılımlı bir siyasi parti kurulmasını istiyoruz.
Sizde bu oluşuma katılmak ister mi siniz?...
O da hayır cevabını vermiş…
Eski başbakanlardan Tansu
ÇİLLER’de daha görevde iken, başkaca bir söz etmiş ve şöyle demiş:
ABD Irak’ı işgal edecek, ama ben
o zaman başbakan olmayacağım…
GAZETECİ HULKİ CEVİZOĞLUNA BİR
ÇAĞRI;
MERKEZSAĞ NASIL ÇÖKERTİLDİ?...
Ceviz kabuğu Programı Yapımcısı
Hulki CEVİZOĞLU, yakın bir tarihte benim söylediğime benzer şeyler söyleyerek
şöyle dedi:
Bir operasyonla Tayyip ERDOĞAN ve onun partisi
AKP, iktidara hazırlandı ama
En büyük operasyon, Merkez Sağa
yapıldı…
Yine yakın zamanlarda bir anket
şirketi sahibi Hakan BAYRAKÇI şöyle dedi:
2007 Milletvekili seçimlerinde;
Demokrat Parti, anketlerde % 17’yi
gösteriyordu…
Nasıl oldu da Demokrat Parti ile
Anap birleşemedi?...
Ben bunu hâlâ anlamış değilim…
Onun için, Hulki CEVİZOĞLU, CEVİZ
KABUĞU programında bu konuyu mutlaka incelemeli diyorum…
Bu husus, Türkiye’de tıkanan
siyasetin önünün açılması konusunda çok önemli bir fırsattır…
Ben, 2007’de Demokrat Parti’den
Kahraman Maraş Milletvekili Adayıydım.
Bizlerde kazanacağımıza
inanıyorduk ama son anda bir şeyler oldu…
Şimdi ilginç bir durum ve ilginç
bir soru:
Demokrat Parti Genel
Başkanlarından Süleyman SOYLU ile
HAS Parti Genel Başkanı Prof. Dr.
Numan KURTULMUŞ;
Her ikisi de, AKP ve Tayyip
ERDOĞAN için söylemediklerini bırakmıyorlardı. Ses ve görüntü kayıtları ile
durum ortada…
Ama şimdi;
Her ikisi de AKP’de genel başkan
yardımcıları
Sizce bu işte bir gariplik yok
mu?...
Ben Süleyman SOYLU’nun
uygulamalarını yakından bildiğim için, onun hakkında bir şeyler söylemek
istiyorum:
Demokrat Parti’ye 2inci defa
adaylığını koyduğunda;
Kaliteli pet bardaklarının üstüne
birde çıkartma resmini hazırlatıp, yapıştırmış…
Böyle binlerce pet düşünün, büyük
para, büyük israf…
Onun lüks otellerde Parti adına
yemekli toplantılar yaptığını biliyorum…
Sonrasında iç çamaşırlarını bile,
Partinin kasasından ödediği iddiaları ortaya atıldı.
Ama gerçek olan şu ki;
Önceki yönetimden devir aldığı
paraları bitirdikten sonra, Partiyi birde borçlandırdı
Ve sonuçta Ankara’da Selânik
Caddesi’nde ki Genel Merkez binası
satılmak zorunda kaldı.
Şimdi sorulması gereken soru şu:
Yoksa Demokrat Parti’yi
zayıflatıp bitirme konusunda, birileri ona bir görev mi vermişti?...
Demokrat Parti’nin şimdiki Genel
Başkanı Gültekin UYSAL içinde bir şeyler söylemek istiyorum
30 Mart Yerel Seçimlerinde % 0.40
oy almış.
Başarısız olduğu ortada
İstifada etmiyor…
Üstelik bilgili, tecrübeli
kişilerin önerilerini de dinlemiyor…
Buradan da anlaşılıyor ki
Demokrat Parti’yi güçlendirip Meclis’e sokmak gibi bir niyetinin olmadığı da
anlaşılıyor.
Ama Demokrat Parti’nin gayrı
menkulleri teker teker satılmaya devam ediyor…
ANAP’tan kalan Genel Merkez
binası da birkaç defa satılmak istendi ama
Bazen sorunlar çıktı,
Bazanda satışa engel olundu…
Şimdi buradaki soru şu:
Acaba birileri Demokrat Parti’yi
mallarını da satıp, batırma konusunda ona da bir görev mi verdi?...
Son durumu merak edenler, benim
web siteme girip, yazdıklarımı okuyabilirler.
Siz okurlar Demokrat Partili
olmayabilirsiniz ama
Türkiye’de siyaset cephesinde
neler olduğunu anlamanız açısından çok mühim bir örnek…
Bir de internet gazetesi Demokrat
Zafer’de Yekta YAKTI’nın yazılarına da bir göz atabilirsiniz…
Eğer Türkiye’de siyasi dengenin
yeniden kurulması isteniyorsa;
Demokrat Parti mutlaka ayağa
kalkmalı
Ve siyasette ben de varım demeli…
Zira Türkiye’de Halkımızın büyük
çoğunluğu, Merkez Sağ eğilimlidir.
Ve AKP’yi iktidar yapan da,
Merkez Sağ seçmenlerin oylarıdır.
Bu gün için AKP saflarında yer
almış olan Merkez Sağ kökenli 58 Milletvekili var…
DP’de küçük bir kıpırdanmada;
Önce bu Milletvekilleri AKP’yi
terk eder, sonrası malûm…
AKP İKTİDARI İLE TÜRKİYE’NİN GELDİĞİ
NOKTA; BİR KARŞI DEVRİM Mİ DİR?
Bu sorunun cevabını birkaç
örnekle ortaya koymaya çalışalım
1-Yüksek Öğretimde Türban
yasağının bir insan hakları ihlali olduğunu savundular
Bu gibi konularda çok tartışmalar
yaşandı…
Milliyetçi Hareket Partisi MHP,
bu konuda hep AKP’nin yanında yer aldı
Hatta Atatürk’ün Partisi CHP’nin
lideri Kemal KILIÇDAROĞLU;
Meseleye insan hakları açısından
bakarak;
Eğer iktidara gelirsek, Türban
yasağını biz kaldıracağız dedi…
Bir kere yasak delindi, yol
açıldı ya;
Bu gün Türban, Anaokuluna kadar
indi…
2-Orta öğretimde neredeyse bütün
okulları, İmam-hatip şekline soktular…
Çoğu veli bu duruma isyan edip,
çocuklarını bu ad altın anılan okullara göndermek istemiyorlar ama
Çocuklarını paralı okullarda
okutacak kadar imkânı olmayanların;
Başka çareleri yok…
Alevi vatandaşlarımız çok
rahatsız…
Hatta yeni sistemin uygulaması
neticesinde;
Ermeni bir vatandaşımızın çocuğu,
ikamet ettiği şehrin dışında başka bir yerdeki İmamhatip lisesine çıkıyor…
Aynı şekilde bir Musevi
vatandaşımızın çocuğunun gideceği yer de, yine bir İmam-hatip Lisesi olarak
çıkıyor…
Bu gibi konularda basına çok
örnekler yansıdı…
Yapılan şikâyetlerde Avrupa İnsan
Hakları Mahkemesi AİHM, Türbanı bir Dini simge olarak kabul edip, laiklik prensibinin
uygulandığı alanlarda konulan yasağı doğru buldu
Zorunlu Din dersi uygulamalarını
da insan haklarına aykırı buldu…
Ama AKP bildiği yolda devam
ediyor, yasak falan tanımıyor…
Şimdi sorulması gereken soru şu:
Laikliği ve demokrasiyi yönetim
biçimi olarak benimseyen ülkelerde böyle bir uygulama olur mu?
Böylesi bir uygulama, bizim
Anayasa ve Yasalarımıza göre de yasak değil mi?
Bu gibi uygulamalar ancak Şeriat
esaslarına göre yönetilen, Müslüman ülkelerde var…
Bazı vatandaşlarımız, Türbanda,
İmam-hatipleştirme de ne zarar var diyebilir ama
1-2 Örnekle açıklamak istiyorum
Örneğin Türbanlı bir bayan
doktorun, Dini anlayışıma aykırıdır diye,
Acil bir durumda ki erkek hastaya
, müdahale etmediği gibi örnekler mevcuttur.…
Din referanslı AKP İktidarı;
Hayalindeki Dini kurallara dayalı
bir yönetim kurmak için
,İmam-hatip okullarını bir arka
bahçe olarak görmektedir…
Öyle anlaşılıyor ki;
Bu yolla Alevi çocuklarını, hatta
Hıristiyan çocuklarını bile
Kendi tarafına çekeceğini
düşünüyor…
3-İleri Demokrasi dediler ama
Kulağa hoş gelen bu gibi sözlerle
Demokrasiyi,
İnsan haklarını, hak ve adaleti,
Eskisinden daha gerilere
götürdüler…
Demek ki ileri demokrasi sözleri
ile
Ülkeyi kendi kafalarına göre
yönetecekleri bir ortamın oluşturulması özgürlüğünü
Kastediyorlarmış…
Türkiye Cumhuriyeti kurulurken de,
Cumhuriyet’e karşı olan ve bir Şeriat Devleti kurma özlemi içinde olan insanlar
vardı ve bu güne kadarda, bu faaliyetler bir şekilde devam etmiştir.
Şimdi sizlere bu konuda kısa bir
özet sunmak istiyorum.
Bazı insanların Cumhuriyet
karşıtlığı ile
Atatürk düşmanlığı eş anlamdadır…
Bu gibi insanlar her nasılsa;
Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu
Mustafa Kemal ATATÜRK’ü, bir Din düşmanı, Müslümanlık karşıtı gibi
göstermişler,
Bu güne kadar da hep öyle
olmuştur…
Başta İskilipli Atıf Hoca gibi
bazı Din adamlarının asılmış olması;
ATATÜRK’ün Din düşmanı imiş gibi
gösterilmesinde çok önemli bir etkendir.
Özellikle Ceviz Kabuğu
Programında, işin aslının öyle olmadığı, tarihi gerçekler ve belgelerle ortaya
konmuştur.
Meğerse İskilipli Atıf Hoca;
Henüz işin olgunlaştırılmasında
ki aşamasında, şapka giyilmesi gibi hususları;
Din düşmanlığı mertebesinde
gördüğünden, tabi ki böylesi bir husus, sadece bir vesilede olabilir;
İskilipli ATIF Hoca,
İngilizlerle iş birliği içine
girerek, Kurtuluş Savaşını engellemeye çalışıyor.
Sonuçta vatana ihanetten
yargılanarak, idama mahkûm ediliyor.
Şimdi başka bir örnek:
Kurtuluş Savaşı öncesinde,
Yunanlıların İzmir’i işgali öncesinde;
İzmir Müftüsü, Yunanlılara karşı
konulmaması konusunda, Halka fetva veriyor…
Tabi ki böylesi bir emir, Padişah
tarafından verilmiş olsa bile yerine getirilmemesi gereken bir husus…
Tabi ki Kurtuluş Savaşı öncesinde
ve Cumhuriyet’in kuruluş aşamasında, çoğu Din adamının Mostafa Kemal Atatürk’ün
yanında yer aldığını biliyoruz…
Çoğunuz bilirsiniz;
İstanbul Şişli’de Halâskâr Gazi
caddesinde ATATÜRK Evi var. Orası bir müze.
Bu ev, Kurtuluş Savaşı öncesinde;
ATATÜR’ün strateji belirlediği,
planlar yaptığı bir mekân…
Bazı Din Adamları;
Mustafa Kemal ATATÜRK’ü kurtarıcı
olarak gördüklerinden;
Ona sen bizim halâskârımızsın
diyorlar
Ve bundan böyle, o Evin bulunduğu
cadde, Halâskâr Gazi adını alıyor.
Şimdi de Köy Enstitüleri’nin
neden kapatıldığı konusunda bir şeyler söylemek istiyorum:
Şimdilerde bile Köy
Enstitüleri’nin ne kadar faydalı ve üretime dönük eğitim kurumları olduğuna
vurgu yapılıyor…
Ve bence geliştirilmiş hali ile
yeniden kurulmalı…
Şimdi AKP Hükümeti’de
kızlı-erkekli eğitime karşı çıkıyor ya…
O zaman da bu kafadaki insanlar,
kızlı-erkekli eğitime karşı çıkıp,
Baskınlar yapıyorlar,
kütüphaneleri dağıtıyor, zarar veriyorlar vs.
Neticede Siyasilere de baskı
yaparak, bu eğitim kurumlarının kapatılmasına vesile oluyorlar…
Bu gibi konularında Halkımıza iyi
anlatılması lâzım…
ATATÜRK’ün Din karşıtı biri
olmadığı gibi daha bir çok hususlar;
Bu gün yapılan araştırmalar ve
yazılan kitaplar vesilesi ile
Önemli ölçüde anlaşılır hale
gelmiştir.
Bazı televizyon kanallarında
ATATÜRK kitapları adı altında, çok da ucuz fiyatla ve uygun ödeme koşulu ile
Bu kitapları Halkımızın
istifadesine sunuyorlar.
Bu konuda araştırıp, kitapları
hazırlayan yazarları
Ve cazip fiyatlarla bu kitapları
Halkımızın istifadesine sunanları,
Yürekten kutluyorum…
Ama salon toplantıları ve yerel
televizyonlardan da yararlanarak,
Bu bilgilerden daha fazla insanın
yararlanması sağlanmalıdır…
BEN GELECEK ADINA UMUTLUYUM
Bu gün;
AKP İktidarının uygulamalarından
ve Türkiye’yi getirildiği noktadan rahatsızlık duyan
Ve oranı % 60’a varan bilinçli ve
kaliteli bir Halk topluluğu vardır.
Bu hususu;
Gezi eylemlerinde,
Cumhuriyet Mitinglerinde,
Silivri boykotların da,
Valide Bağ direnişinde
Ve daha birçok toplumsal
hareketlerde gördük,
Gençlerimizin ve bazı
vatandaşlarımızın böylesi duyarlılığı;
Bizleri gelecek adına çok
umutlandırdı…
Demek ki Cumhuriyet’in mayası,
önemli ölçüde tutmuş…
En makul en haklı konularda bile
AKP Hükümeti’nin birilerine çıkar
sağlama girişimleri neticesinde
Yaşanan maden kazaları, iş
kazaları, Termik Santral kurma vesilesi ile zeytin ağaçlarının kesilmesi
girişimleri
HES Projeleri nedeni ile;
Köylü vatandaşlarımızın
topraklarının su altında kalması,
Su kaynaklarının ellerinden
alınması gibi nedenlerle de;
Hükümetin uygulamalarına karşı
muhalefet artmaktadır..
Bu gibi ilave gelişmeler AKP’nin
işini her geçen gün, biraz daha zora sokmaktadır…
DÜŞMANIN ATTIĞI TAŞ DEĞİL;
DOSTUN ATTIĞI GÜL YARALAR BENİ SÖZÜ MİSALİ
CHP’DE UYGULANAN SİYASET…
CHP Lideri Kemal KILIÇDAROĞLU,
dürüst ve çalışkan birisi
Bu gibi konularda çoğu insan benim gibi düşünüyor…
Ama bazı konularda duygusal davranıp, hatalar yapıyor.
Kritik bir zamanda, dikkatli olursa;
CHP ve Türkiye adına daha yararlı olur…
1-Olağanüstü Kongre de, ben Dersimli Kemal vurgusu ile
Dersim konusunun, başka taraflara çekilmesine
Ve yeni tartışmaların başlamasına vesile oldu…
2-Ardından, akrabası olduğunu öğrendiğimiz Hüseyin AYGÜN;
Dersim’de zehirli gaz kullanıldı, katliam yapıldı gibi
gerekçelerle
Birleşmiş Milletler’e başvurdu…
Böylesi bir hususun;
CHP Teşkilatı ve CHP’li çoğu vekil arasında da rahatsızlık
yarattığını düşünüyorum…
Başbakan DAVUTOĞLU bu husus bir fırsat bilip, hemen bir
açıklama yaptı:
Dersim, 2inci bir Kerbelâ dır.
Ben Başbakan Ahmet DAVUTOĞLU’nun böylesi bir açıklamayı;
Alevi vatandaşlarımızdan en azından bir kısmının oylarını
almaya yönelik,
Siyasi bir manevra olduğunu düşünüyorum..
Halk TV’de, sanıyorum Tuncelili bir Alevi vatandaşımız şöyle
dedi:
Biz Seyid Rıza’nın suçlu bulunup, idam edildiğine
inanmıyoruz gibi anlama gelen laflar etti ve ona;
İade-i itibar tanınmasının ve adının bir okula verilmesi
gibi şeylerde söyledi
Seyit Rıza ;
Bu gibi konuların üzerinde duran, gündeme getiren
siyasilerin akrabaları da olabilir.
Onların bu sebeple duygusal davrandıkları da düşünülebilir…
Daha önceden de bilindiği gibi aşırı söylemleri olan Hüseyin
AYGÜN gibiler;
CHP’den Milletvekili yapılmamalıydı…
Demek istediğim husus şudur:
Son anketlerde CHP’nin oylarında bir düşüş görülmesinin asıl
nedeni;
CHP’nin 6 Ok, dolayısı ile
Atatürk ilkelerinden sapma gösterdiği
Ve nihayetinde Dersim tartışmalarının;
Bu oy düşüşünde etkili olduğu anlaşılıyor…
DERSİM’DE ZEHİRLİ GAZ KULLANILDIĞI, KATLİAM YAPILDIĞI
İDDİALARI DOĞRU MU DUR?
Ceviz Kabuğu Programına katılan Cengiz ÖZAKINCI;
İngiliz Arşiv belgelerine de dayanarak, söz konusu
iddiaların doğru olmadığını ortaya koydu…
Dersim harekâtlarının yapıldığı 1937-1938 yıllarında;
Türk Silahlı Kuvvetlerinin envanterinde henüz zehirli gaz
bulunmuyormuş…
Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti;
Yaklaşan 2inci Dünya Savaşını da göz önünde bulundurarak,
İngiliz Hükümetinden bir uzman istemiş.
Buradaki amaç, başka devletlerin zehirli gaz kullanmaları
halinde;
Alınacak önlemler konusunda bilgi sahibi olmak ve koruyucu
malzeme temin etmek…
Ama İngiliz Hükümeti gaz uzmanı talebine;
1939’da karşılık vermiş.
1939 İkinci Dünya Harbinin başladığı tarih.
1inc. Dünya Harbinde, Türk Silahlı Kuvvetleri’ne ALMAN
Generaller kumanda ediyorlardı.
Söylendiğine göre;
Alman generaller, Anzaglara, .İngiliz ve Fransız askerlerine
karşı kullanılmak üzere;
Zehirli gaz kullanılmasını önermişler.
Ama Türk Komutanlar demişler ki:
Bizler, kurşun atarız ama zehirli gaz kullanmayız…
Dersim’de sivil Halka karşı katliam uygulandığı iddialarının
doğru olmadığı da anlaşıldı
Harekat, Devlete isyan eden Derebeylere karşı yapılmış…
Ama 2inci harekâtta, sivillerden de çok ölenler olmuş…
Bizde geçerli olan bir söz var:
Ya Devlet başa, ya kuzgun leşe…
Meseleye bu açıdan bakarsak, olup, biteni daha kolay
anlarız…
Eski yaraları kaşımanın kimseye faydası olmaz…
Cengiz ÖZAKINCI çok önemli bir hususa daha parmak bastı:
Bu güne kadar ki ayrılıkçı hareketi ve Kürt isyanlarının
arkasında,
Hep dış güçlerin olduğunu, belgelerle ortaya koydu.
Sonra Dersim harekâtının sonrasındaki gelişmeler sonucunda;
Musul’daki haklarımızdan vaz geçmek zorunda kaldığımıza da
işaret etti…
KÜRTLER, TÜRK’ÜN BİR KOLUDUR.
Bu sorunun cevabı;
Kürtleri ayrı bir Soydan sayıp,
İnsani değerler ve haklar açısından onların yanında olduğunu
savunanlar,
Ya da siyası çıkar sağlama açısından sürekli bu konu
üzerinde duranlar açısından,
Bu konudaki bilimsel araştırmalardan bahsetmek istiyorum.
Bu konunun anlaşılması;
Kendini başka bir soydanmış gibi sananların da
aydınlatılması açısından, birlik ve beraberliğimizin sağlanması açısından da
çok büyük bir önemi vardır…
Ben bu
konu da, Anayurt Gazetesi’nde Köşemde 21 makale yayınladım
Bu makalelere Anayurt Gazetesi’nin arşivine girerek
ulaşabildiğiniz gibi,
Bu makaleleri benim web sitemden de okuyabilirsiniz.
Konunun başlığı; Türkiye’nin Etnik Kökeni
Bakınız, Soyadı Ensari, ya da Ensarioğlu olanların asıl
kökeni neymiş?
Bunlar Ensari Türkmeni
Biliyorsunuz ki, örneğin;
AKP’nin Diyarbakır Milletvekili olan Galip ENSARİOĞLU,
PKK’nın savunucularından, ya da ayrılıkçı Kürt hareketinin
yanında olanlardan biri…
Bu itibarla; Soyadı ENSARİ, ya da ENSARİOĞLU olanlar, bu
konunun üzerinde mutlaka durmalı…
Şimdi sizlere ilginç bir anımı anlatmak istiyorum:
Bu konuyu merak eden okuyuculardan biri ile telefonda
konuştum.
Bana şöyle dedi:
Ben 64 yaşında üniversite mezunu, matematik öğretmeni ve
emekli birisiyim.
Siyasi görüş olarak MHP’liyim…
Sizin yazılarınızı kesip saklıyorum.
Bir süre önce, Ağrıdaki akrabalarıma telefon edip, sizin bu
yazılarınızdan onları haberdar ettim ve dedim ki;
Bu yazıları okuyun ve ola ki;
Yanlış yollara sapmayın…
Demek ki bu vatandaşımız Kürt,
Ve yazılanlardan etkilenmiş…
Aslında bu gibi bilgileri;
Türkiye Cumhuriyeti’nin birlik ve bütünlüğünü korumak ve
kollamakla görevli olan Hükümetin;
Tüm iletişim imkânlarından yararlanarak, Halkımıza duyurması
gerekirken,
Kendisi Türkiye’nin bölünüp parçalanması yönünde bir yol
açıyor.
Tabiki onun öncelikli sorunu, oy koparabilmek…
Şimdi asık konuya giriyorum.
Kürtler;
Türk’ün yüksek rakımlı dağlarda ve karlık bölgelerde yaşayan
ve genellikle hayvancılıkla uğraşan kısmı…
Bu gün bile Kürt vatandaşlarımızın yaşantısı genelde böyle.
Kürt ismini;
Oğuz Boylarının Başı; Oğuz Kağan koymuş.
Kürt ismi; karla kışla, soğukla eş anlamlıdır.
Bu gün Afganistan’da Herad nehri kenarında Timurlenk’in Kürt
Neşin adını taşıyan bir kış evi vardır.
Aynı şekilde Oğuz Kağan’ın da Kürt Tag adlı yine bir kışlık
kar evi vardır…
Şimdi bu bağlamda Güneydoğu bölgemizdeki duruma geliyorum.
1071 Malazgirt Muharebesinden öncede;
Anadolu’da ve Güneydoğu bölgemizde Türkler ve Kürtler vardı.
1071 Malazgirt Muharebesi ile Anadolu topraklarına, Doğudan
Batıya doğru, büyük kitleler halinde Oğuz Boyundan Türkler giriş yaptılar.
Giriş yapan bu Türk Boylarından bir kısmı Güneydoğu
bölgemizde kalıp yerleşti
Bu durum; zaten orada daha önce yaşayan Türk ve Kürtlerin,
kız alıp vermeleri neticesinde daha da kaynaşmalarına vesile oldu…
1071’den sonra Güneydoğu bölgemizde;
17 Türk Beyliği ile;
Akkoyunlu ve Karakoyunlu adlarında 2 de Devlet kuruldu
Akkoyunlu ve Karakoyunlu Devletleri İran kökenli olmalarına
rağmen;
Aslında bunlarda Türk asıllı devletlerdir.
Sonuç itibarı ile şunu söylemek istiyorum:
Sanıldığı gibi bu gün;
Nüfus yoğunluğu Kürt değil,
Konuşulan hakim dilde Kürtçe değil…
Merak edip, Diyarbakır’a gittim ve yazdıklarımın doğru
olduğunu orada da gördüm…
Bu gün ayrılıkçı Kürt hareketini savunanlar;
Muhtemelen % 1-2 kadardır.
Bunların bir kısmı vurguladığım üzere;
Aslını bilmeyen, ama özünde Türk olan Kürt vatandaşlarımız
olsa bile;
Ayrılık yanlısı olanların bir kısmının Kürt değil de
Gizlenmiş Ermeniler olduğunu da söylemek mümkün…
Dolayısı ile
Ayrılıkçı Kürt hareketi ve PKK Terör Örgütünün;
Kürt vatandaşlarımızı temsil ettiklerini de söyleyemeyiz…
PKK ve PYD li Kürtlerle, Barzani’nin Peşmergelerinin büyük
bir güç olmadıklarını;
Kobani’de IŞİD’le mücadelede hep beraber gördük…
Pe ki mevcut durum böyle iken;
Sanki başka bir çare yokmuş ta, analar ağlamasın gibi
sloganlarla
Ve barışı sağlama gibi gerekçeler ile
PKK Yöneticileri ve onun Lideri Abdullah ÖCALAN ile yapılan
pazarlıklara,
Verilen tavizlere ne demeli…
Ben öncelikle bu konuyu;
Özellikle de
Siyasi çıkar sağlamak amacı ile
Bölücülerle pazarlık yapanlara;
2015’de yapılacak Milletvekili seçimlerinde;
Bu gibilere oyları ile gerekli cevabı, umarım verirler…
Saygılarımla 4 Aralık 2015 Perşembe
Makine Yüksek Mühendisi Ahmet YALVAÇ
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder