TÜRKİYE
ZOR BİR DÖNEMECE GİRDİ…
EĞER
REFERANDUMDAN HAYIR ÇIKARSA;
2017’NİN
SONUNA DOĞRU, MUHTEMELEN BİR ERKEN SEÇİM OLABİLİR…
VE
GÖZARDI EDİLEN BAZI ÖNEMLİ SORUNLAR
Sevgili Okurlar, Nihayet Referandum tarihi belli oldu; 16
Nisan 2017 Pazar.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip ERDOĞAN’ın, Başkanlık Sitemine
yol verecek Anayasa Taslağını,
15 gün niye tuttuğunun sebebini tam bilmiyoruz….
Ama muhtemelen yaptırdığı anketlerde, HAYIR oylarının fazla
çıktığı, bu itibarla biraz zaman
kazanıp, önlem almak istediği şeklinde yorumlamak da mümkün.
Eğer oylamada HAYIR çıkarsa, Parlamenter Demokrasiyi yok
etme ve Türkiye Cumhuriyeti’ni,
bölüp parçalama hamlesi de akamete uğramış olacak,
Cumhurbaşkanı ve AKP Yönetimi de, mevcut Anayasa ve Yasalara
uyma yönünde, Halktan
Kırmızı kart görmüş olacaktır.
Böylesi bir durumda, aradan çok geçmeden, bir erken
Milletvekili seçiminin olacağını da
düşünüyorum.
Zira Ekonomik zorluklara, uygulanan yanlış iç ve dış
siyasete,Türkiye daha fazla dayanamaz..
Aslında bir erken seçimin, Türkiye için olduğu kadar,
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip ERDOĞAN
İçin de daha yararlı olacaktır.
Bu hususu, ayrı bir başlık altında inceleyeceğiz.
AKP İktidarının artık Türkiye’ye vereceği bir şey
kalmamıştır. Bunu şu Atasözü ile de
özetlemek mümkün:
Takke Düştü, Kel göründü…
Sanki 15 Yıldan beri, Türkiye’yi tek başına idare edenler,
kendileri değilmiş gibi;
Mevcut Anayasa ve Yasaları sorumlu tutmaya çalışıyorlar…
Birazcık aklı olan, kim inanır buna?...
Ama öyle anlaşılıyor ki;
Adalet ve Kalkınma
Partisi AKP ve onun fiili lideri konumundaki, şimdinin de Cumhurbaşkanı
Recep Tayyip ERDOĞAN’ın;
İktidarı bırakmak
istemediği de ortada…
Buna uygun bir Anayasa istiyor,
İşlenen Anayasa suçlarından dolayı, ne şimdi, nede görevi
bittikten sonra yargılanmak
istemiyor,
Ve kafasına uygun bir Rejim değişikliği de istiyor.
Bu rejim değişikliğinin, sözde İslami kurallara göre
yönetilen, İran, Afganistan, Suudi Arabistan
gibi Din esaslı bir yönetim şekli olduğu da ortada…
Dolayısıyla Başkanlık
Sistemine yol verecek Anayasa değişikliği, Türkiye’nin ihtiyacı ve talebi
değildir;
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip ERDOĞAN’ın ihtiyacı ve talebinden
kaynaklanmaktadır.
Böylesi bir Anayasanın ısrarında;
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip ERDOĞAN’ın: BOP Eş
Başkanlığı’ndan kaynaklanan, bir
Sıkışıklığın da söz konusu olduğunu düşünüyorum.
Bu konuya da BOP Eş Başkanlığı altında bir şeyler söyleme
çalışacağız….
Eğer Referandumda es kaza, evet çıkacak olursa;
Bundan sonrasında Muhalif seslerin, Toplumsal itiraz, ya da
Toplumsal patlamaların;
Yeni yasalar çerçevesinde sert tedbirler alınarak, önlenmek
isteneceği de, göz ardı
edilmemeli…
Yeniymiş
gibi, Halkımıza empoze edilmeye
çalışılan Başkanlık Anayasası’nın, aslında son hamle olduğunu, belirtmeliyim.
Daha önce
yaşanmış olan şu olayları, bir hatırlayın:
1)OSLO’da kapalı kapılar ardında, Hükümet Yetkilileri, PKK
terör örgütünün bazı Sorumluları, bazı Yabancı devlet Temsilcilerinin de
gözetiminde yapılan gizli görüşmeler ve yapılan pazarlıklar ile
2)İmralı’da Terörist Başı Abdullah ÖCALAN ile yapılan
görüşmelerde,
PKK’nın Meclis’deki Siyasi ayağı olan HDP ile yapılan
görüşme ve pazarlıklarda amaç ne ise,
3)Dağdan inip, özel bir amaç için gelen PKK’lı Teröristlere,
Habur’da kurulan Çadır mahkemelerinin amacı ne ise
4)Sözde barış süreci adı altında, PKK ile mücadele etmek
yerine, onların silahlanmalarına kimlerin talebi, ya da dayatması ile göz
yumuldu ise,
Bu yüzden onların Türkiye’yi nasıl bir kan gölüne
çevirdikleri göz önünde bulundurulursa,
5)Açılım-Saçılım adı altında, sözde Akil Adamlar marifeti
ile Türkiye’nin bölünüp-parçalanmasının alt yapısı, nasıl hazırlanmak istendi
ise ki, Halkımız bu gibi girişimlere asla kanıp. İtibar etmedi…
Bu gün bize Başkanlık Sistemi ile önümüze konan ve içmemiz
istenen zehir aynıdır.
Gelinen noktayı tekrar etmeye gerek yok.BAŞKANLIK SİSTEMİ
başlığı altında, yazılan Makaleye bir göz atın,ara başlıklara bir bakın.Sonra
dikkatinizi çeken bir yerden okumaya başlayın….
Biz burada bu gün, önümüze konan ve içmemiz ısrarla istenen
bu zehri;
Sizlere güncelleyerek ortaya koymaya ç.alışıyoruz,
Bu sarmal’dan Türkiye’nin nasıl kurtulacağının yollarını
ortaya koymaya çalışacağız…
Dolayısıyla burada bu gün;
15 Temmuz 2016 başarısız Darbe girişimini müteakiben;
Türkiye’de büyük bir algı operasyonunun yürütüldüğünü,
Müthiş bir Senayonun sahneye konduğu kanaatini taşıyoruz…
Nitekim terörle mücadele ediyor görüntüsü içerisinde,
25 Gün gibi kısa bir sürede, aceleye getirilerek,
Anayasa Komisyonu’n da, Muhalefet Milletvekillerinin
konuşmalarına da, imkân vermeden. kavga ve gürültüyle Meclis’e getirilen,
Meclis’te de aynı hızla ve aynı kavga gürültü ile ve yine
Devlet BAHÇELİ’nin bir türlü anlam verilemeyen desteği ile Referanduma kalan
bir Anayasa değişikliğinin, Türkiye’nin hayrına olacağını, kim düşünebilir?...
Devlet BAHÇELİ’nin daha önce Başkanlık Sistemi konusunda,
sarf ettiği zehir zemberek açıklamalar, sosyal medyada, dalga dalga yayılıyor…
Ne oldu ne yaşandı
da,Devlet BAHÇELİ,Başkanlık Anayasasının referanduma kalmasına vesile oldu?..
Halkımız, Referandumda HAYIR diyerek, sağ gösterip; sol
vuran Devlet BAHÇELİ’yi de, siyaset sahnesinden silip, atacaktır...
Burada Darbe Anayasası diye yerden yere vurulan 1982
Anayasası’nın nasıl ve hangi ortamda hazırlandığı,
Sözde sizin Başkanlık Anayasa Taslağından, kat be kat, daha
demokratik olduğu konusunda da, bir şeyler söylemeye çalışacağız.
Bir iktidar değişikliği olmadan, başımıza geçirilmeye
çalışılan çuvalın ne olduğunu, anlayamayız...
Bu itibarla burada biz;
Siyaseten geldiğimiz,
getirildiğimiz vahim noktanın değişik yönlerden analizini yapmaya,
Alınacak önlemlere,
Ve bu Anayasa değişikliğine, niçin HAYIR dememiz gerektiğini
ortaya koymaya çalışacağız
18 Maddelik Anayasa Taslağı metnini ve tahlilini, Makalenin
sonunda vereceğim.
CHP, büyük bir azim ve kararlılıkla ve teknik bilgilerle,
güzel ve başarılı bir HAYIR kampanyası
yürütüyor ama
CHP’nin söylemlerinin Merkez Sağ ile Dindar kesimi, HAYIR’a
ikna etmede yetmez.
Öncelikle Merkez Sağ bir Partinin öne çıkması ve onun
etrafında, toplanılması gerekiyor.
Bu Merkez Sağ Parti de, ADALET PARTİSİ dir.
Sonuç itibarıyla, ADALET PARTİSİ’nin de, kısa zamanda, etkin
bir şekilde, HAYIR kampanyasına
başlaması lazım
Ele alacağımız başlıca konular, şunlar.
1-BASINDA ÖNE ÇIKAN HABERLER
1)19 Şubat 2017 Pazar YENİÇAĞ GAZETESİ
Burada toplanan binlerce MHP’linin, Topluma verdiği mesaj
şudur:
Önceki beyanlarında, zehir-zemberek sözlerle Başkanlık
Sistemine karşı çıkıp, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip ERDOĞAN’ı ağır sözlerle
eleştiren. Devlet BAHÇELİ’nin;
Beklenmedik bir
zamanda, Başkanlık Tartışmalarını başlatmasını,
Recep Tayyip ERDOĞAN’ın ekmeğine yağ sürmesini,
Bazı Milletvekillerini de yanına alarak, Başkanlık Sistemine
yol verecek Anayasa Taslağına destek vermesini,
Değişim isteyen Milletvekillerini, saf dışı bırakmasını;
MHP Camiasının onaylamadığını ortaya koyuyor.
Böylesi bir manzara, Türkiye’nin bölünüp, parçalanmasına yol
açacak, Anayasa değişikliğinin,
Referandumda HAYIP oylarıyla, red edileceği umutlarını
artırıyor…
Toplantı Ankara- Yenimahalle’de Nazım Hikmet Kültür Merkezi
salonunda gerçekleşiyor.
Salon kalabalığa yeterli gelmiyor, dışarıda, ilave ekranlar
kuruluyor.
Söylendiğine göre, yollara dökülen binlerce MHP’liden ancak
çok az bir kısmı, Nazım Hikmet Kültür Merkezi’ne ulaşabilmiş.
Bazı yerlerde yollar kapatılıp, engellenmiş vs…
15 Büyük İlde bu gibi HAYIR kampanyalarına devam edileceği
söyleniyor…
MHP Tabanı, Devlet BAHÇELİ’nin;
Sonradan nasıl oldu da, Başkanlık tartışmalarını
başlatmasını ve Recep Tayyip ERDOĞAN’ın yanında yer almasını tasvip etmiyor
…
2)19 Şubat 2017 Pazar SÖZCÜ Gazetesi
Bu Anayasa Taslağı tepeden inmedir. Dayatmadır. Müellifi
belli değildir….Sahibi yok ama arkasındaki siyasi irade bellidir.Bu, tek adam
anayasasıdır.
Bunu söyleyince AKP’liler rahatsız oluyor ama gerçek budur.
BU HAYIR, MİLLETİN HAYIRIDIR.
Biz İktidarı İstanbul’daki Saraydan almışız. Ankara’daki o
onurlu Meclis’e getirmişiz. Şimdi onu Meclis’ten alacaklar, Beştepe’deki
Saray’a götürecekler.Oyunuzun kıymetini bilin.Bu HAYIR. Milletin, Halkın
hayrıdır.
CHP Yalova Milletvekili Muharrem İnce, bir başka yönden,yeni
Anayasayı şöyle eleştiriyor:
Genel başkanların arkadaşlarının çocukları, 18 yaşında mebus
olacak,18 bin lira maaş alacak.
Muharrem İnce, bu eleştirisine gerekçe olarak şu hususa
vurgu yapıyor:
Tamam, anladık da;
Sıradan bir Mehmet Amcanın, Hasan Amcanın çocuğunu, mebus
yapmayacaklar gibi itirazlar..
Bu Anayasa ile aynı zamanda, Milletvekili sayısı
550’den,600’e çıkarılıyor.
Bu konuda, bende bir şeyler söylemek istiyorum.
Milletvekili seçilme yaşının aşağı çekilmesi, sayının
artırılmasının sebebi;bence politik bir amaca yönelik.Üstelik, masraflarda
artıyor….
18 yaş, ancak bir Lise mezunu…
Peki Askerlik durumu, ne olacak?
Bizde bir söz vardır;
Askerliğini yapmayanı, Adamdan saymazlar, kız vermezler…
Eğer her konuda gelişmiş bir Dünya Devleti olma,
Amerika ile, Almanya ile,Japonya ile,ÇİN ile yarışma
niyetimiz var ise
Uzay yarışına da girmek istiyorsak,
Öncelikle Milletvekili seçilebilme yaşını aşağı çekmemek,
Milletvekili kalitesini de yükseltmek lazım…
Bu gibi konulara, daha önceleri de, çok değindim. Özetle
şöyle:
Milletvekili seçilecek kişinin ağzı da laf yapsın ama
Öncelikle 4 Yıllık bir Yüksek Eğitimi, mutlaka almış olması
lazım.
Sıradan Doktor olmak yetmez!...
Seradan Mühendis olmak yetmez!...
Sıradan İktisatçı olmak yetmez!...
Milletvekili olmak isteyen kişi diyecek ki;
Benim Eğitimim, Uzmanlık alanım şu. Bu konuda Türkiye’de en
iyi benim,
Ve Milletvekili olduğumda, Türkiye’nin şu sorununu çözeceğim
diyecek…
Peki var mı, böyle iddialı birisi?...
Örneğin ben Enerji Uzmanı Bir Makine Yüksek Mühendisiyim ve
Türkiye’nin Enerji sorununu çözeceğim diyorum.
Bu gibi konularda, benim Web sitemde çok sayıda plan ve
proje var.
İş gelip Siyasete dayanıyor….
Şu işi yap diyen
yok!...
Anlatılanları, yeni plan ve projeleri de anlayabilmek için;
belli bir Eğitime, belli bir Kültür seviyesine, ulaşmak lazım!....
Meclis’te Milletvekillerinin çoğunun asıl mesleği, Avukat…
Böyle olmaz!...
Her meslekten, her sınıftan, Milletvekili olmalı!...
19 Şubat 2017 Pazar tarihli SÖZCÜ Gazetesinde, önemli başka
bir haber daha var
HAYIR DİYENLERİN BAŞINA BUNLAR GELDİ:
ANAYASA referandumu için, HAYIR kampanyası yapan, 87 kişi
gözaltına alındı.2 Gazeteci,1 Profesör işinden atıldı, 36 kişi darp edildi.
Evet’çilerin ise sırtı sıvazlandı…
3)18 Şubat 2017 Cuma, BİRGÜN Gazetesi
8 Milyon AKP’li seçmen, Başkanlığa ikna olmadı.
Bence bu haber çok
önemli…
Ben hep, Halkımızın arasında dolaşan bir kişi olduğumdan,
Buna benzer durumlarla çok karşılaşıyorum.
Kimse Dindar kesimin,MHP’nin,Merkez Sağ kesimin oylarını,
çantada keklik sanmasın!...
2-BİZİM SİSTEMİMİZ, PARLAMENTER DEMOKRASİDİR.
Parlamenter sistem;
Yasama, Yürütme, Yargı?
Yasama, Meclis; Kanunları yapıyor,
Yürütme; Başbakan ve Bakanlar.
Meclis tarafından seçiliyor.
Yargı; Adalet sistemi, Anayasa Mahkemesi, Sayıştay,
Danıştay…
Yargı sisteminin, önceden kendi içinde, güvenli bir seçilme
sistemi vardı. Ama sonradan Yargı da, büyük ölçüde, yandaş hale getirildi.
Cumhurbaşkanının yetkileri semboliktirve tarafsız olması
gerekiyor.
Ama Cumhurbaşkanı Recep Tayyip ERDOĞAN;
Yasama, Yürütme ve Yargıyı, kendine ayak bağı olarak görüyor
ve bunlardan kurtulmak
istiyor.
Şimdi Cumhurbaşkanı’nın ettiği yemine bir bakalım.
Cumhurbaşkanı sıfatıyla,Devletin varlığı ve bağımsızlığını,
vatanın ve milletin bölünmez bütünlüğünü, milletin kayıtsız ve şartsız
egemenliğini koruyacağıma, Anayasaya,hukukun üstünlüğüne, demokrasiye, Atatürk ilke ve inkılâplarına ve lâik
Cumhuriyet ilkesine bağlı kalacağıma, milletin huzur ve refahı, millî dayanışma
ve adalet anlayışı içinde herkesin insan haklarından ve temel hürriyetlerinden
yararlanması ülküsünden ayrılmayacağıma,Türkiye Cumhuriyetinin şan ve şerefini
korumak, yüceltmek ve üzerime aldığım görevi tarafsızlıkla yerine getirmek için
bütün gücümle çalışacağıma Büyük Türk Milleti ve tarih huzurunda, namusum ve
şerefim üzerine ant içerim.
Sonra Cumhurbaşkanı dahil, herkesin mevcut Anayasa ve
Yasalara uyma zorunluluğu varken;
Koltuğa oturduktan ve işi sağlama aldıktan sonra;
Anayasa Mahkemesi ve
rejim hakkında sarf ettiği söz ve değerlendirmelere bir bakalım.
ANAYASA MAHKEMESİ’nin;
Cumhuriyet Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Can DÜNDAR ile
Ankara Temsilcisi Erdem
GÜL’ün yazdıklarından dolayı, tutuklanmalarında hak ihlali
olduğuna hükmederek, adı geçen Gazetecilerin;
Tutuksuz yargılanmak üzere, serbest kalmalarına karar
veriyor.
Ama Cumhurbaşkanı Recep Tayyip ERDOĞAN, bunun üzerine, şöyle
bir beyanat veriyor: Anayasa Mahkemesi AYM’nin Kararına saygı duymuyorum ve
uymuyorum.
Başka bir zamanda, Rejim hakkında da, şöyle diyor:
Artık mevcut sistem isteseniz de, İstemeseniz de,
değişmiştir diye herkese, her tarafa meydan
okuyor.
Meclis Başkanı İsmail KAHRAMAN ile bazı AKP’li Bakan ve Milletvekillerinin, Laiklik,
Anayasa, Cumhuriyet ve ATATÜRK karşıtı sözleri de ortada.
Başta Cumhurbaşkanı, bazı AKP’li Bakan ve
Milletvekillerinin;
Ettikleri yemine bağlı kalmamalarının nedeni ,şöyle
açıklanabilir:
Burada bir Takiye’nin söz konusu olduğunu görüyoruz.
Takiye; belli bir noktaya gelinceye kadar, asıl amacı
gizlemek şeklinde de, özetlenebilir.
Böylesi bir Düşünce şekli; Siyasal İslam’ın mantığı ile
ilgili bir husus,
Ve Siyasal İslam’ın gerçek İslam ile bir ilgisi, yok.
Bu gibi konularda, Siyasal İslam nedir başlığı altında;
Özellikle bazı yabancı İslamologların, günümüz siyasetine
ışık tutacak ilginç yaklaşımlarına da,
yervereceğim.
Peki mevcut durum bu ise;
Aceleye getirilerek, usule uymayan şekilde, kavga-nizah
hazırlanıp, önümüze konan ve tek
kişinin hükümranlığına dayalı Anayasa Taslağına, niye evet
diyeceğiz?....
Eğer ÇİN’den, Hindistan’dan, Pakistan’dan, Pul biber ve toz
sarımsak geliyorsa,
Mısır’dan maydanoz kurusu, Gürcistan’dan ot ve saman
geliyorsa,
Yurt dışından 90 Bin ton buğday ithal etmek zorunda
kalıyorsak ,
Tarım, Sanayi, Hayvancılık ölmüş ise,
İşsizlik kol geziyorsa,
DOLAR ve EURO, bir türlü frenlenemiyorsa;
Bunun sorumlusu, Anayasa ve Yasalar mı?...
Elbette bu gibi olumsuzluklardan da, mevcut Anayasa ve
Yasalar sorumlu değil…
İdeolojik bakış açısının hakim olduğu, Devlet kadrolarında,
liyakatin ön planda olmadığı bir Yönetimde, bundan farklı bir sonuç, elde
edilemez.
Yeni bir Anayasa konusundaki ısrar da,asıl maksat başka.
3-SEÇMEN LİSTELERİNİ İYİ KONROL ETMEK LAZIM,
MERKEZİ BİLGİSAYAR SİSTEMİNİ KULLANMAMAK LAZIM…
Eğer Suriyelilere oy kullandırılmazsa, seçmen kütükleri ile
oynanmazsa,
Bilgisayar oyunlarıyla fazladan evet yazılmazsa,
Ben HAYIR oylarının çok fazla olacağını düşünüyorum.
Amerika’da oyların toplanmasında, Merkezi sistem yazılımının
kullanılmadığına, işaret ediliyor.
Türkiye’de de, öyle yapılmalı,
Ve Bilgisayarlar, münferit olarak kullanılmalıdır.
Daha önceki seçimlerde, oy kullanan seçmen sayısının, gerçek
seçmen sayısından fazla olduğu örneklerine de rastlandı….
TÜİK’in verilerine göre rakamlar şöyle:
2002’de seçmen sayısı:41 Milyon 407 Bin,
2004 Yerel seçimlerinde:43 Milyon 552 Bin,
2 Yıldaki fark: 2Milyon 145 Bin.
2007’de: 43 Milyon 553 Bin,
Aradan 3 yıl geçmiş, 2007’de ki seçmen sayısı:43 Milyon 553
Bin.
Nerede ise,2004’deki seçmen sayısı ile eşit.Peki burada bir
anormallik yok mu?...
29 Mart 2009 Yerel seçimlerinde: 48 Milyon 6 Bin,
Bir önceki ile aradaki fark: 5Milyon. 47 Bin.
2 Yıllık arada artan seçmen sayısında da, büyük bir
anormallik var.
Burada da,2010 Anayasa referandumunda: 49 Milyon 446 Bin,
Bir önceki ile aradaki fark: 1 Milyon.440 Bin,
Aradaki, fark 3 Milyon 312 Bin.12 Haziran 2012 Seçimlerinde;
52 Milyon 758 Bin
Bu farklılıkların her birinin üzerinde durup, nedenlerinin
araştırılıp, analizlerin yapılması lazım.
Bu gibi farklılıklara ışık tutabilecek gelişmelerden biri
şu:
Türkiye’de nüfus sayımları, 1961-1997 Yılları arasında,
belirlenen tarihlerde;
İçişleri Bakanlığı’na bağlı, Nüfus ve Vatandaşlık Genel
Müdürlüğü ile Türkiye İstatistik Kurumu TÜİK işbirliği VE Hakim teminatı
altında yapılırdı.
Seçmen kütüklerini de, Yüksek Seçim Kurulu YSK, nüfus
sayımlarında elde edilen bilgilere dayanarak hazırlardı.
1997 Yılından sonra nüfus sayımı,adrese dayalı olarak
yapılmaya başlandı.
13 Mart 2008’de çıkarılan bir Kanunla, Seçmen Kütükleri’nin
hazırlanması YSK’nın elinden alınıp;
Nüfus İdaresi ve Vatandaşlık Genel Müdürlüğü’ne verildi.
Sorun da, bundan sonra başlıyor…
4-DÜNYADA PARLAMENTER SİSTEMLE YÖNETİLEN EN ZENGİN, 10 ÜLKE
Almanya,
İngiltere, Fransa, Norveç, Finlandiya, Amerika Birleşik Devletleri, Kanada,
Japonya, Avustralya, İtaya
Parlamenter Sistemin olmadığı ve Başkanlık sistemi ile
yönetilen çoğu, Lâtin Amerika ve Afrika Ülkeleri;
Demokrasi ve Hukukun üstünlüğünün olmadığı, Hak ve
Özgürlüklerin kısıtlandığı yönetimlerdir.
Bu gibi yerlerde Yöneticiler zengin, Halk ise
Dünyanın en fakir insanlarıdır.
Böylesi bir Sistemin, neresine özeneceğiz?...
5-EĞER TOPLUMDA BASKILAR DEVAM EDERSE;
HALKIMIZ İNADINA HAYIR DER…
Referandum sürecine girilmesiyle
HAYIR oyu kullanacağı belli olan kesimlere saldırı,
kundaklama girişimlerinin,
Ya da HAYIR oyu verecek olanlara, gözdağı verme
girişimlerinin artığını görüyoruz.
Çanakkale’de Meral AKŞENER’in Toplantı için tutuğu, müsaade
aldığı otel salonunun elektriklerinin kesilmesini, toplantının engellenmek
istenmesini asla tasvip etmiyoruz.
Buna benzer iptal ve engellemelerin, başka yerlerde ve
Başkalarına da, yapıldığını görüyoruz.
Bu gibi konularda Yöneticilerden görevlerini yapmalarını,
tarafsız davranmalarını bekliyoruz.
Nihayetinde bu,bir Milletvekili seçimi değil ki?...
Nihayetinde bir Halk oylaması!...
Bırakın Vatandaş, Toplantısını yapsın, engel çıkarmayıon!...
Vatandaş, özgürce tercihini yapsın, oyunu, kullansın!...
Niye korkuyorsunuz ki?...
Ama korkunun, ecele faydası yok…
ÖRNEKLER:
1)21 Şubat 2017 Salı, SÖZCÜ
Dün İstanbul’da, Müjdat GEZEN Kültür Merkezi’ni benzin döküp, yaktılar…
Peki failleri yakalandı mı, ya da bulundu mu?...
Burada 2 önemli haber daha var.
-ATATÜRK’SÜZ PARA 70 MİLYONA ÇIKLTI
Hatıra parada 5 binlik sınırı aşıldı. Piyasaya 70 milyon adet ATATÜRK’SÜZ, 15 Temmuz 1 lirası sürüldü.
20 MİLYON SİLAH SATIN ALDIK
Bireysel silahlanma rekor kırdı.Türkiye’de 17 milyonu
ruhsatsız,20 milyon silah olduğu açıklandı.
Peki böylesine silahlanmaya ne gerek var!?...
2)3 Şubat 2017 Cuma, SÖZCÜ Gazetesi
Silahlı 2 genç bu fotoğrafı, Başkanlık Sistemine HAYIR
diyenleri, sokakta böyle bekliyor olacağız notuyla paylaştı.
Peki bu 2 gence, hukuki bir işlem yapıldı mı?...
Burada çok vahim, bir haber daha var.
Genel Kurmay Başkanı ve Kuvvet komutanlarının Kardak’ta
Yunan’a gözdağı verdiği gün
Edirne’de Türk askerini AKP’li siyasetçilerin önünde diz
çöktürüp, hatıra fotoğrafı çektirdiler.
Peki. Buna ne diyeceğiz?...
6-HAYIR’CILARI, TERÖRİSTLERLE AYNI KEFEYE KOYMAK; DOĞRU BİR
YAKLAŞIM DEĞİL…
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip ERDOĞAN,bu mealde yaklaşımlarda
bulundu.
Benim bu konuda kişisel düşüncem şudur.
Eğer PKK, HDP ve FETÖ’cüler,ya da FETÖ suçlaması ile
işinden, gücünden olanların,HAYIR diyecekleri biliniyorsa
Bu gibi kesimlerin, niye HAYIR diyecekleri,nin, elbette
kendilerine göre, bir nedeni vardır.
Ama HAYIR oyu kullanacakların, çok büyük bir bölümü;
Ülkenin gidişatından kaygı duydukları içindir,
Türkiye’ye Vatana sahip çıkmak adınadır.
Bu kişiler işinde, gücünde olan, kültürlü, vatansever
insanlardır.
Bu husus, bu ayrıntı, asla göz ardı edilmemelidir….
7-TEK KİŞİ KANDIRILABİLİR, YA DA İKNA ETMEK, KOLAYDIR. AMA
ÇOĞUNLUĞU İKNA ETMEK, KANDIRMAK ZORDUR…
DEVLET İDARESİNDE EN DOĞRU YOL; ORAK AKILDIR.
ONUN İÇİN, DEMOKRASİDEN, PARLAMENTER SİSTEMDEN,
VAZGEÇEMEYİZ…
İyi bir örnek olduğu için,işe şuradan başlayalım.
1 Mart Teskeresi, Amerika Birleşik Devletleri’nin ihtiyacı
ve talebi idi.
Irak’ı işgal öncesinde, İşgal güçlerinin,Türkiye
üzerinden,Irak’a girmesi isteniyordu,
Ama siz, bütün imkânları kullanarak, bu Teskerenin,
Meclis’te onaylanmasını isteniz…
Sonuçta kendi Milletvekillerinizden bazıları da,HAYIR oyu
verek, red edildi
Eğer bu teskere geçmiş olsaydı, tam teçhizatlı 62 Bin
Amerikan Askeri, Türkiye’de kalacaktı.
Aslında bu, Türkiye’yi de işgal etmenin, bir başlangıcı idi
Dolayısıyla,1 Mart Teskeresi’nin reddedilmesiyle Türkiye,
işgal’in eşiğinden dönmüş oldu.
İncirlik dahil, Türkiye’de faaliyet gösteren Amerikan
tesislerinde görev yapan personel sayısının 1500 olduğu söyleniyor.
Burada soru şu:
15 Temmuz 2016, başarısız darbe girişiminin, Adana İncirlik
Üssü’nde planlandığı, ya da, Tanker uçaklarıyla destek verildiği biliniyor.
Peki, İncirlik Üssü’nü kapatabildiniz mi?,
Ya da Amerika’dan hesap, sorabildiniz mı?...
Mevcut durum bu idiyse;
Tam teçhizatlı ve içimize yerleşmiş olan, 62 bin Amerikan
Askerini, nasıl, çıkartacaktı nız?
Her HAYIR’da bir Hikmet var derler ya;
Bu Anayasa Taslağına HAYIR demede de, Türkiye açısından, bir
hayır vardır.
8-CHP LİDERİ KEMAL KILIÇDAROĞLU’NUN GRUP
TOPLANTISINDA, ANAYASA MAHKEMESİNE
GİTMEYECEKLERİNİ SÖYLEDİ…
Gerekçe olarak ta, buna Halkın karar vermesinin daha doğru
olacağını söyledi ama
Muhalefet Lideri olarak, bu hakkı, mutlaka kullanmalı…
Gerçi Yüksek Yargı’nın da siyasallaştığını, ya da böyle bir
görüntünün olduğu bilindiğinden, belki bir sonuç çıkmaz diye düşünülse de,
ANAYASA paketinin, Anayasa’ya aykırı hükümler içerdiği,
Anayasa Mahkemesi nezdinde mutlaka, şikayet etmelidir…
Eğer CHP Yönetimi, bunu yapmazsa, AKP ve Cumhurbaşkanı
Tayyip ERDOĞAN, bunu bir propaganda malzemesi olarak, kullanabilir.’
9-MEVCUT ANAYASAMIZA GÖRE CUMHURBAŞKANI’NIN TARAFSIZ OLMASI
GERKİYOR AMA…
Halkın EVET oyu vermesi için, Cumhurbaşkanı kampanyaya
çoktan başladı…
Bu konuda, seçim işlerinin usulüne uygun yapılması ile
doğrudan ilgili olan Yüksek Seçim Kurulu, bir uyarıda, bulunabilecek mi?
Ya da, CHP Yönetimi, bu konuda da, AYM’ ye bir başvuruda,
bulunacak mı?...
10-SİYASAL İSLAM NEDİR?...
Adalet ve Kalkınma Partisi AKP ve onun fiili lideri
konumundaki, şimdinin de Cumhurbaşkanı Recep, Tayyip ERDOĞAN;
Mevcut Anayasa ve Yasalar çerçevesinde, Türkiye
Cumhuriyeti’nin kendisine tanıdığı haklardan yararlanarak, Yönetime geldi.
AKP, 15 yıldan beri, iktidarda,
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip
ERDOĞAN, Başbakanlıktan sonra;
Yine Türkiye Cumhuriyeti’nin kendisine tanıdığı, haklardan
yararlanarak, mevcut Anayasa ve Yasalar çerçevesinde,
Devletin en tepesine, Cumhurbaşkanlığı koltuğuna oturduğunu
göz önünde bulundurursak;
Başkanlık Sistemi Anayasası ile
Türkiye’yi, Vesayetten kurtarıyoruz gibi sözler. Asla kabul
edilemez…
Burada maksat ve
amaç, başka.
Başımıza geçirilmek istenen çuvalın, ne olduğunu anlamak
için;
Şimdinin Cumhurbaşkanı Recep Tayyip ERDOĞAN’ın geçmişte
neler söylediğine bir bakmak lazım.
Bu gibi sözler, söylemler; internette var.
İsteyen herkes, bu gibi söz ve söylemlere, internetten
ulaşabilir.
1)Demokrasi bir amaç değil, bir araçtır,
Demokrasi bir tramvay gibidir, istediğimiz durakta ineriz…
2)Amacıma ulaşmak için.Papaz elbisesi bile giyer, görevime
devam ederim gibi…
Bazıları bu sözlerin sadece, şimdinin de Cumhurbaşkanı Recep
Tayyip ERDOĞAN’ait olduğunu söyleyebilir ama değil…
Bu gibi yaklaşım tarzı, Siyasal İslam, mantığı ile ilgili
bir şey olsa gerek…
Ve siyasal İslam’ın, gerçek İslam ile bir ilgisinin
olmadığını, burada tekrar hatırlatalım
Siyasal bir çıkar sağlamak için, Din’in kullanılmasına, ya
da, Din’in siyasete alet edilmesine; Siyasal İslam diyoruz.
Bu doğru…
Burada, Recep Tayyip ERDOĞAN’ın söylemleri ile
İslamologların, Siyasal İslam konusundaki söylemleri
arasında bir bağlantı var mı? Bu konuda bir şeyler söylemek istiyorum.
Sizlerinde bu gibi konulara doğrudan ulaşmanıza, yardımcı
olmak istiyorum.
Google’den Siyasal İslam nedir diye yazın ve enter tuşuna
basın.
Çok sayıda yerli ve yabancı İslamologun, değerlendirmelerini
göreceksiniz.
Ben bazı yabancı İslamologların değerlendirme ve verdikleri
bilgilerin, şu an Siyaseten geldiğimiz noktayı, daha iyi aydınlattıklarını
görüyorum.
Örnek olması açısından, bunlardan bazılarını.kopyalayarak
yapıştırdım.
Bu gibi Kişiler, beli ki, Kur-anı ‘da araştırmışlar.Ortak
görüş şu:
Kur-an’ın, genelde; bütün Dinlerce kabul gören, doğruluk,
dürüstlük, hak ve hukuk gibi insani değerler içerdiğine, işaret ediliyor…
Ama Siyaset ile ilgili keskin çizgiler içermediğine vurgu
yapılıyor.
Dolayısıyla gerçek İslam’la, Siyasal İslam’ın, doğrudan bir
ilgisinin olmadığı,
Ya da gerçek İslam ile Siyasal İslam’ın farklı şeyler
olduğunu söyleyebiliriz.
Aşağıda,
12/2/2002 tarinde, İslamolog Yazar Shaw’ın yaklaşımları çok ilginç.
Diğer
Yazarlar da şunlar:
17/4/2004 Mra,
7/9/2004 Carl Gustav
Bizdeki durumla, büyük bir benzerlik arz ediyor,
Bir
okuyun….
EKŞİ
SÖMZLÜK’ten…”iktidarda olmadigi yeri -ki iktidardan kasit seriat düzenidir-
nüfusunun %99'u müslüman bile olsa darül harb sayar.
buna göre cihad eder. bu cihad'da "papaz cübbesi giymek" dahil olmak
üzere her türlü hileye basvurmayi mübah görür. dolayisiyla birtakim siyasal
islamcilarin kafir saydiklari bir ülkede "vergi kacirmalarini",
"rüsvet, talan, hortum" düzeninde yer almalarini, "yalan
söylemelerini", "zekatlarini fakire degil partiye vermelerini",
"ulus karsiti unsurlarla isbirligi yapmalarini", "patlamalarla
yaptiklari katliamlarin hemen ardindan pismanlik yasasindan yararlanmak icin
pisman olduklarini söylemelerini" görünce sasirmamak gerekir. liderleri,
"cennetin kapisinda, sen niye kafir ülkende cihad etmedin, malini mülkünü
niye partine vermedin? diye soracagiz!" mealli nutuklar atarlar. son
derece örgütlüdürler. fisleme konusunda orduyu bile sollayacak bilgilere sahip
olduklari bir gercektir. her sitede, her sokakta kim kimdir, ne yapar bilirler.
kapitalizm ve emperyalizmle de celismemelerine hayret etmemek gerekir. zira
kapitalizm, darwin'in "güclü olan gücsüz olani ezer" ilkesine
dayanir. burada "evrim teorisi"ne hizmet ettiklerini anlamazlar.
postmodern neoliberallerle kesistikleri noktalardan biri de budur. siyasal
islam'in köklerini özellikle emevilerde
bulmak mümkündür.”
hakikat bunlarin disinda olsa gerektir.
hakikat bunlarin disinda olsa gerektir.
devamını okuyayım...
“ülkemiz içindeki siyasal islam'ın, söylem ve hareket olarak
benimsediği yolun, tüm anlayışını oturttuğu düşünce yapısının, biraz (çok değil)
irdelendiğinde aslında savundukları fikirlerin, arap milliyetçiliği olduğu
ortaya çıkıyor.
özellikle kurtuluş mücadelemizi reddeden bakışları, benim vatanıma değil, başkasının ülkesine (araba çoraba iran'a,vs) özenmeyi, imrenmeyi ve vatana hizmet etmeyi değil mümkün olduğunca sömürmeyi aşılayan anlayışları, fesin düşüp kelin görünmesine sebep.
özellikle kurtuluş mücadelemizi reddeden bakışları, benim vatanıma değil, başkasının ülkesine (araba çoraba iran'a,vs) özenmeyi, imrenmeyi ve vatana hizmet etmeyi değil mümkün olduğunca sömürmeyi aşılayan anlayışları, fesin düşüp kelin görünmesine sebep.
11-BAŞKANLIK
ANAYASA TASLAĞI, NASIL REFERANDUMA KALDI?
AKP’nin Başkanlık Sistemine yol verecek Anayasa değişikliği tasarısı;
339 evet oyu ile kabul edildi ve sonucu Referandumla Halk
belirleyecek.
Ret
oylarının sayısı, 142’de kaldı.
9 Ocak
2017’de başlayan 2.tur görüşmeleri de, 21 Ocak 2017 sabaha karşı , böylesi bir
sonuçla,,tamamlanmış oldu.
Cumhuriyet
Halk Partisi CHP;
Anayasa çalışmalarının usulüne uygun yapılmadığı, rahat bir tartışma
ortamının olmadığı ve Cumhuriyet rejiminin ruhuna aykırı maddeler içerdiği
gerekçesiyle
Anayasa Mahkemesine, iptal davası açacağını söyledi ama
Bu fikrinden, sonra vazgeçtiğine, yukarı da işaret etmiştim.
16 Nisan 2017’de Referandum var ama
Aynı gün, Olağan Üstü Hal Yönetimi OHAL ‘inde süresi
doluyor.
Ama bu
tarihte OHAL kalkar mı, bunu bilmiyoruz.
Fakat OHAL Yönetimi altında ve Bakanlar Kurulunun çıkardığı
Kanun Hükmündeki Kararnameler; KHK’ların geçerli olduğu bir ortam da;
Halk’a gidilmesi de, doğru değil…
Çoğu bu kapsamda, şu anda 142 Gazeteci ve Yazarın içeride
olduğu söyleniyor.
Gazeteci ve Yazarlara isnat edilen suçlar; yazdıkları ile
ilgili,
Ve içeri alınanlar da, muhalif Kişiler.
Eğer kaçmalarını gerektirecek sabit bir suçları yoksa içeri
alınmamaları gerekir…
Siz muhalif Gazeteci ve Yazarları, yazdıklarından dolayı
içeri atıyorsanız;
Bu yargısız bir infaz anlamına gelir,
Peki böylesi kritik bir dönemde Halkı kim aydınlatacak?...
Zaten Görsel ve Yazılı Basının çok büyük bir kısmı Yandaş….
Başkanlık Anayasası görüşülmeye başlandığında;
Protesto için,, Meclis önünde toplanan kalabalığa,
Kadın-Erkek, genç-yaşlı demeden,-4 derecede basınçlı su
sıkıyor, şiddet uyguluyorsun!...
Yani herkes sizin her yaptığınızı doğru kabul edip, alkış mı
tutsun?...
Anayasa oylamasının referandum şartıyla kabul edilmesinden
sonra,
Sonuç
AKP’li Milletvekilleri tarafından alkışlanırken;
CHP ve
HDP’Lİ Milletvekilleri durumu protesto ederek, salondan dışarı çıktılar.
Bu durumu;
22 Ocak
2017 tarihli SÖZCÜ Gazetesi şöyle yansıtmış:
Vekilleri de ikiye böldüler…
Bu noktada
bizde bir ilave yapalım;
Sadece Milletvekilleri değil, Halk ta ikiye bölündü…
CHP Antalya Milletvekili ve eski Genel Başkan Deniz BAYKAL’ın,
Tarihe not düşen şu sözleri çok önemli:
Eğer bu Anayasa Taslağı, Halkımız tarafından reddedilirse
Türkiye’nin önü açılacak ve büyük fırsatlar çıkacaktır...
SÖZCÜ’nün manşetinde, şu hususa da, dikkat çekiliyor:
Meclis,1924
Anayasası yapılırken bile daha demokratikti. Muhalifler rahat konuşabiliyordu.
Hukuk bilgisi olmayan, sıradan vatandaşlarımızın;
Böylesi bir Anayasa değişikliği ile yapılmak istenen
şeyleri, tam anlamaları da, maalesef mümkün değil…
Hukuk tahsili yapanların da, peş peşe numaraları sıralanan ve yürürlükten kaldırılması
istenen maddelerin ne olduğunu anlaya
bilmeleri için;
Geriye dönüp, her madde üzerinde çalışma yapmaları gerekir…
Eğer mevcut durum bu ise sıradan bir Vatandaş, yapılmak istenen şeyin doğru mu, yanlış mı olduğunu,inereden bilecek?...
Eğer mevcut durum bu ise sıradan bir Vatandaş, yapılmak istenen şeyin doğru mu, yanlış mı olduğunu,inereden bilecek?...
12-EĞER MİLLETVEKİLLERİNİN DOKUNULMAZLIKLARI KALDIRILMAMIŞ
OLSAYDI…
HDP Eş
Başkanları Selahattin DEMİTAŞ ve Figen YÜKSEKDAĞ da dahil, HDP’li 12 Milletvekili Hakim kararı ile
tutuklanmamış olsaydı;
Anayasa
Tasarısı, Referanduma kalmaz reddedilirdi.
Böylesi
bir hususun doğrudan bir etkisi olmasa bile
Dolaylı
bir etkisinin BÜYÜK olduğu kesin…
Bu
itibarla burada bu konuyu biraz açmamız
gerekiyor.
Halkların
Demokrasi Partisi HDP’nin Bölücü Bir
Parti olduğu, zaten adından belli….
Dolayısıyla
HDP’nin;
PKK terör
örgütünün Meclis’te siyasi ayağı olduğunu ve her vesile Türkiye’nin Üniter
yapısının bozulmasına yönelik söylem ve eylemlerde bulunduklarını ve ÖZERK bir
yapı istedikleri de, herkes tarafından biliniyor…
Böylesi
bir hususu, Vatandaşlarımızın büyük bir kısmı, elbette kabul edemezdi…
Ama bazı
Vatandaşlarımızın sadece Kürt oldukları, ya da, şu anda tutuklu olan HDP Eş
Başkanlarından Selahattin DEMİRTAŞ’ın, başta Cumhurbaşkanlığı seçiminde olmak
üzere;
Cumhurbaşkanı
adaylarından biri olarak ortaya koyduğu performans ve insani yaklaşımlar
nedeniyle;
Kürt
olmayan bazı vatandaşlarımız tarafından da itibar görmesi neticesinde;
HDP, 7
Haziran 2015 Milletvekili seçiminde, 80 Milletvekili çıkarmıştı…
Bu husus,
AKP’nin yeniden tek başına iktidar olmasında, en önemli engellerden biri idi ve
mutlaka bir şeyler yapılması gerekiyordu.
Bu gibi
konulara, yeri geldiğinde, her vesile değinmeye çalıştık.
Bu gerçek,
asla göz ardı edemeyeceğimiz hususlardan biri.
Dolayısıyla
7 Haziran 2015 Milletvekili seçiminden, günümüze kadar yaşanan gelişmelerde;
HDP Eş
Başkanları Selahattin DEMİRTAŞ ile Figen YÜKSEKDAĞ ve 12 HDP’li
Milletvekilinin, Referandum öncesinde tutuklanıp, ceza evine konulmalarının;
AKP’nin ve
onun fiili lideri konumundaki, şimdinin de Cumhurbaşkanı Recep Tayyip
ERDOĞAN’ın, Referandum’dan da galip çıkma hesapları ile ilgili olduğu
söylenebilir …
Gerçi HDP
Eş Başkanları ve toplamda 12 Milletvekili tutuklanmamış olsaydı;
Elbette
eski Yol Arkadaşları AKP ile yollarının niye ayrıldığını ve Referandum’da niye
HAYIR oyu kullanacaklarını, herhalde anlatırlardı….
Ama
böylesi bir hususun, yeni, Anayasa taslağının Meclis’te oylama esnasında;
Evet
oylarını ne kadar azalttığı, ya da HAYIR
oylarını ne kadar artırdığı konusunda, kesin bir şey, söyleyemeyiz….
Ama burada
Milletvekili dokunulmazlıklarının kaldırılması ve akabinde, Eş Başkanlar
dahil,HDP’li 12 Milletvekili’nin tutuklanması ile şöyle bir hedef amaçlanmış
olabilir:
Diğer
HDP’li ve AKP’li Milletvekillerine, özellikle de AKP içindeki çok sayıda
FETHULLAH’çı Milletvekillerine verilmek istenen mesaj şu idi:
Eğer
Meclis’te Referandum da, evet oyu kullanmazsanız, sizleri de, içeri alırız
mesajı vardı.
İşte yeni
Anayasa taslağının Referanduma kalmasında, böylesi bir zorlamanın etkili olduğu
söylenebilir.
Oylamaya
katılan toplam Milletvekili sayısı ve kullanılan oyların, ne yönde olduğunu
tahlil ettiğimizde;
Önümüze
ilginç bir taplo çıkıyor.
Şimdi bu
taployu göz önünde bulundurarak, bir şeyler söylemeye çalışacağız.
HDP,
kendilerine uygulanan maksatlı ve antidemokratik uygulamalardan dolayı;
Meclis
çalışmalarına katılmayacaklarını, daha önce söylemişlerdi…
HDP’nin
Milletvekili sayısı.59.
Bu yüzden
kullanılan oy sayısı, 488’de kalıyor.488+59=547. Toplam Milletvekili sayısı 550
olduğundan, toplamda da bir düşüklük var.Tabi ki Meclis Başkanı, oy
kullanamadığından, toplam sayıdan düşüyoruz.
MHP’nin
Milletvekili sayısı, 39. Hayır oyu verecekleri belli olan 6 Milletvekilini
çıkarırsak; EVET vermesi gereken Milletvekili sayısı ,33.
AKP’nin
Milletvekili sayısı 317. EVET oyu vermesi gereken Milletvekili sayısı,315.
TOPLAMDA
,EVET demesi gereken Milletvekili sayısı;33+315=348 olması gerekiyor ama 339^’
kalıyor.
Dolayısıyla
beklenen EVET oylarında da, bir fire
var.
2
Milletvekili boş oy kullanmış.1 oyda, geçersiz sayılıyor….
Nereden
baksanız bir isteksiz, bir güvensizlik var…
Bu
itibarla, bütün uğraşma, bütün zorlamaya rağmen;
HAYIR
çıkarsa, kimse şaşırmasın!...
Meclis’te
Milletvekili sayısı, AKP, Milletvekillerinin dokunulmazlığını kaldırmak
istediğinde;
CHP Genel
Başkanı Kemal KILIÇDAROĞLU, kurulmak istenen tuzağı göremedi ve teklife
balıklama atladı, bütün dokunulmazlıklar kaldırılsın dedi…
İyi
niyetinden ve saflığından olmalı ki, CHP grubu olarak destek vereceklerini
söyledi…
Peki bütün
dokunulmazlıklar kaldırıldı mı? kaldırılmadı…
O güne
kadar, HDP’nin,PKK terör örgütüne destek verdiği,PKK’nın Meclis’deki uzantısı olduğu bilin mi yor
muydu?biliniyordu…
Bunun için
dokunulmazlıkların kaldırılmasına da, gerek yoktu.
Cumhuriyet
Baş Savcısı, kapatma davası açabilir ve Anayasa Mahkemesi, işlenen Anayasa suçu
da sabit olduğundan;
HDP’yi
toptan kapatabilirdi.
Ama bu
yola gidilmedi. Niye? Maksat, Bağcıyı Dövmek; Üzüm yemek değil
Ama
böylesi bir durum nedeniyle Meclis İç tüzüğü nedeni ile Üye tamsayısı olan550
Milletvekilinden,% 5’nin boşalması durumunda, bir ara seçim gerekiyordu.
Böylesi
bir durum da, siyasi çıkar hesaplarına uygun düşmemiş olmalı ki;
Sorun,
Milletvekillerinin dokunulmazlıklarının kaldırılmasında bulundu.
Eğer HDP
Milletvekilleri, tutuksuz olarak yargılamaya devam edilseydi,
Ve
işledikleri suça karşılık gelen ceza tespit edildikten sonra içeri alınsaydı;
Belki buna
da, bir şey denemezdi
Ama siz, bazı Milletvekillerini içeri almak
suretiyle, onların görevlerini yapmalarına engel olmuş oluyorsun.
Birde şu
var:
Hep Millet
iradesinden bahsediyoruz ya!...
Yargı
suçlu bulsa bile, bir Milletvekili’nin hapse atılması için,Milletvekilliği’nin
düşürülmesi gerekmez mi?...
Bunların
hiç biri yapılmıyor…
Unutulmamalı
ki: Hukuk, herkese lazım…
Diğer bir
yanlış konuda şu:
Siz aynı
mantıkla, teröre destek verdikleri gibi gerekçelerle, bazı HDP’li Belediye
Başkanlarını görevden alıp, yerlerine kayyum atadınız…
Peki Kanunun tanıdığı süre içerisinde, o bölgede
yeniden bir seçim yapıp,yeni Başkanı belirlemek gerekmez mi?...
Bizlerin
HDP’lileri savunduğumuz falan yok…
Bizler HDP
ve uyguladığı siyasete hep karşı olduk…
Ama HDP’ye
uygulanan yöntemin, yanlış olduğunu söylüyoruz.
Böylesi
bir durumda, Referandumda HAYIR oyu kullanacaklar diye
HDP’lilere
kızmanın bir anlamı var mı?...
Hep
vurguluyoruz; Düne kadar onlarla, hep, Kol kolaydınız…
Bu gün,Öküz öldü,Ortaklık bitti noktasındasınız!...
Bu gün,Öküz öldü,Ortaklık bitti noktasındasınız!...
13-SİYASİ PARTİLER VE SİVİL TOPLUM ÖRGÜTLERİ,
HALKIMIZI NASIL AYDINLATMALI,HANGİ YÖNTEMİ KULLANMALI?...
Bu 18 maddelik karmaşık Anayasa Taslağını, Halkımızın
rahatça anlayabileceği hale getirip, kitapçıklar hazırlamaları ve Halka
dağıtmaları,
Ve kapalı salon toplantıları ile Halkımızı aydınlatmak üzere
Türkiye’nin her tarafına dağılmalıdırlar…
Mümkün olduğunca, görseller, hazırlayıp, internet ortamında,
mümkün olduğunca, çok kişiye ulaşması sağlanmalıdır.
CHP Antalya Milletvekili ve CHP Eski Genel Başkanı Deniz
BAYKAL’ın güzel ve kolay anlaşılır bir videosu var.
Ama Yapılması gereken çok önemli işlerden biri de şu:
Saf, Dindar, okuyup araştırma merakı olmayanlar dahil;
Belli bir yaş üstü Vatandaşlarımızın çoğu, maalesef
Bilgisayar kullanmasını, İnternetle değişik ve doğru bilgilere ulaşmasın
bilmiyorlar.
Eğer Siyasi Partiler ve Sivil Toplum Örgütleri, parasız
Bilgisayar kursları tertip ederler ve Teknolojinin bu imkânından Halkımızın
yararlanmasını sağlarlarsa,
Bu kritik ve zor bir zamanda, çok büyük bir hizmeti, yerine
getirmiş olurlar….
14-KONUMUZ, YENİ BİR ANAYASA’NIN HALKIMIZA SORULMASI AMA
BAZI İNSANLAR İŞİ ŞÖYLE ANLIYOR:
TAYYİP ERDOĞAN GİDERSE, YERİNE KİM GELECEK?...
Şimdi anladınız mı? İşin farklı ama çok önemli başka bir
boyutunu…
Buradan hareketle, bilinçli ve kültür seviyesi yeterli olan
Vatandaşlarımızın Hayır diyeceklerini düşünsek bile
Diğer Vatandaşlarımızın saplantıları, ya da, yanlış
yaklaşımlarına da, cevap olacak nitelikte, bir şeyler söylememiz gerekir…
Başkanlık Sistemine, ya da Tek adam yönetimine, niçin karşı
olduğumuzu anlatırken;
Toplumun genelini rahatlatacak, tüm sorunlara çare olacak
yeni plan ve projeleri de ortaya koymaya çalışacağız. İşsizlik, Eğitim,
Ekonomi, Sağlık, Üretim, Geçim derdi İç ve Dış siyaset, Terörün bitirilmesi,
Dolardaki tırmanışın önlenmesi, geriye çekilmesi gibi…
Demek istediğim husus şu ki:
Yeni Anayasaya ve Başkanlık Sistemine hayır kampanyasına
başlarken;
Siyasi Partiler ve Sivil Toplum Örgütleri, bir seçime gidiyorlarmış
gibi bir hava içerinde, hazırlanmaları, Halkın karşısına, öyle çıkmaları lazım…
Şu hususu da unutmamak gerek:
CHP Lideri Kemal KILIÇDAROĞLU ve CHP Grubu, Meclis’te canla
başla, bir Cengâver gibi mücadele etti.
Özellikle Deniz BAYKAL’ın CHP adına, Meclis’te konuşması çok
yararlı oldu.
Sayın BAYKAL’ın konuşması, CHP’nin dışında da, Ülkemizin
geleceğinden endişe duyan herkese bir umut, bir güven, bir heyecan verdi…
Bu itibarla bu konuşma bandını yayınladım,
Ve Sayın BAYKAL
hakkındaki olumlu kanaatimi de, bir Makale ile ortaya koydum,
Ayrıca yaşadığımız çok kritik ve zor günlerde;
CHP Yönetiminin, Sayın BAYKAL’dan daha fazla istifade
edilmesine de, vurgu yaptım.
Ama CHP Yönetimi, ne kadar güzel çalışırsa, çalışsın;
Merkez Sağ kesim, ya
da MHP tabanına fazla bir etkisi olmaz….
Merkez Sağ kesimden bir Siyasi Partinin öne çıkması lazım.
Şu anda Meclis dışında kalan 28-30 kadar Siyasi Partiden
sadece, ADALET PARTİSİ’nin Halkımız için bir umut olduğunu ve umut vermeye
devam ettiğini görüyoruz….
AP Genel Başkanı Prof. Dr Vecdet ÖZ’ün 6 Ocak 2017
tarihinde, HALK TV’de Yazı İşleri Programı’nda,
Gazeteci-Yazar Can ATAKLI ile yaptığı söyleşiyi de, yayınladım.
ADALET PARTİSİ’nin gösterdiği performans konusundaki
görüşlerimi de;
BAYKAL örneğinde olduğu gibi, bir Makale ile ortaya koydum.
Sayın Prof.Dr. Vecdet ÖZ’ün şu yaklaşımı çok ilginç. Sayın
ÖZ diyor ki:
Bize Lideriniz kim? diye soruyorlar.
O da diyor ki; biz Belediye’den gelmedik…
Biz bir Bilim adamıyız ,ADALET PARTİSİ’nin Gençlik kollarından geliyoruz, Sağlık
Bakanlığı’nda Müsteşarlık yaptık, Devleti tanıyoruz, Siyaseti de biliyoruz
gibi….
Prof. Dr.Vecdet ÖZ’ün konuşmasının da, Deniz BAYKAL
örneğinde olduğu gibi;
Halkımız nezdinde büyük bir kabul gördüğü, telefonların
kilitlendiği anlaşılıyor.
Vecdet Hocaya Ulusal Kanal ve diğer Kanallarda, yeterince
yer vermelidir…
ADALET PARTİSİ’ne MHP ve diğer Partilerden katılanlar var…
Ben MHP’den büyük katılımların olacağını düşünüyorum.
Devlet BAHÇELİ’nin tutumu yüzünden, MHP’den kopan
Teşkilatlar ve Üst kademe, ADALET PARTİSİ’nde iltihak etmeden de yer
alabilirler.
Meclis’e girdikten sonra isterlerse, bu yapıda kalabilirler,
ya da ayrılıp, kendi başlarına Meclis’te yollarına devam edebilirler…
MHP ile yoıllarını ayıran Muhalifler, bir Parti kursalalar
bile, ya da bir başka Parti ile birleşmek isteseler bile
Meclis’e girebileceklerini, sanmıyorum.
Ama yukarıda da, vurgulamaya çalıştığım üzere;
ADALET PARTİSİ’nin bünyesinde yer alırlarsa, olur.
Böylesi bir yapılanma ile
Halkın, Lideriniz kim, ya da Tayyip ERDOĞAN giderse, yerine
kim var? sorusu da, bu şekilde cevabını
bulmuş olacak…
Türkiye Cumhuriyeti’ne damgasını vuran, bu 2 değerli
Devlet Adamının, bu özelliklerini
gençlerimize tanıtmak,
Yaşlıların da, hafızasını tazelemek açısından,bir şeyler
yapmak lazım.
AKP ve Tayyip ERDOĞAN, iktidar olmadan önce;
50 Yıla yakın bir süre, Türkiye’yi Merkez Sağ iktidarlar
yönetmiştir.
Ama bu süre içerisinde kimseyi, takıştırıp,
tokuşturmamıştır.
Cumhuriyet Rejimi ile Mustafa Kemal ATATÜRK ve Silah
arkadaşları ile bir sorunu olmamıştır,
Toplumu dönüştürmeye çalışmamıştır.
Eski Cumhurbaşkanı ve Başbakanlardan rahmetli Süleyman
DEMİREL;
Askeri darbelerden en fazla mağdur olan Devlet Adamı
olmuştur ama
Hiçbir zaman Askerle uğraşmamış ve Askerin vurucu gücünü
azaltmamıştır…
Askeri darbe ve muhtıralar sonucu, 6 defa gitmiş, çalışarak
7. Defa geri gelmesini bilmiştir.
Sonra rahmetli Süleyman DEMİREL ve Turgut ÖZAL da;
Basına karşı, insanlara karşı çok hoş görülü kişilerdi.
Cumhuriyet’ten bu yana İktidarlar bağlamında, Politik Hoş
görü, Politik nükte, Politik Mizah ve Basın Özgürlüğü gibi konularda 2 günlük
bir Sempozyum da düzenlemek istiyorum.
Bu konuda Sitede bir de çağrım var, bir göz atın. Konu ile
ilgili Arkadaşlardan katkı bekliyorum.
Her 2 Lider de, Cumhurbaşkanı olduktan sonra;
Partileri ile ilişkilerini kesmişlerdi…
Peki şimdiki Cumhurbaşkanı Recep Tayyip ERDOĞAN, niçin öyle
değil?...
15 Yıldan beri İktidarda olan AKP’nin ve şimdinin
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip ERDOĞAN’nın Toplumu kendi amaçları ve düşüncesi
doğrultusunda yönlendirme ve dönüştürme çabaları
İçinde olduğunu görüyoruz
Böylesi bir çaba ve yönlendirme sonucu olmalı ki;
Referandumda, bazı insanlar. ikna etmek, Hayır demelerini
beklemek,
maalesef, mümkün değil…
Bu gibi insanların oranı muhtemelen % 10-15 kadardır.
Ben Halkın içinde çok dolaşan birisiyim. İçlerinde çok
yakından tanıdığım, alış-verişte düzgün
ve gerçekten dindar insanlar da tanıyorum.
Aramızda ki
samimiyete de dayanarak, kimseyi kırıp, incitmeden siyasi konularda da,
sohbete de giriyoruz.
Bu gibiler
dahil, çoğu Vatandaşımızın, Anayasa maddeleri konusunda, değişikliğin ne
getirip, ne götürdüğü hakkında, hiçbir bilgisi yok.
Ama buna rağmen evet diyeceklerini söylüyorlar.
Ortaya koydukları gerekçelerin aslında Anayasa ile bir
ilgisi yok.
Örneğin diyorlar ki;
Bizler yağ kuyruklarını, benzin, mazot kuyruklarını gördük.
SSK’da ilaç kuyruklarında beklediğine vurgu yapıyor,
Marmaray’ı, Boğaziçi köprülerini, Oto yollarını örnek
gösteriyor ama
Bu gibi alt yapı hizmetlerinin pahalıya mı, ucuza mı
yapıldığı, yolsuzluk olup, olmadığı gibi
konular üzerinde durmuyorlar…
AKP döneminde Yunanlıların işgal ettiği 18 Adamızı
sorduğunda da;
Buna inanmak istemiyorlar…
Eğer toprak işgali konusu Yunanistan, ya da başka bir Ülkede
yaşanmış olsa, Halk büyük bir
tepki gösterir ve Hükümetler bunun altından kalkamazlar….
B u gibi yaklaşımların;
Bizim insanımızın genetik yapısıyla da ilgili olduğunu
düşünüyorum ve bizim Kültürümüzle de
ilgili olsa gerek…
Biz duygusal bir Toplumuz. Bize birileri bir iyilik
yaptıkları, bize yardım ettikleri zaman;
Bir minnet duygusu duyuyoruz…
Anlaşılan odur ki bizler genellikle;
Sebep ne olursa olsun,kim ne derse desin; sevdiklerimize toz
kondurmak istemiyoruz….
Bu gibi özellikler;
Başka Milletlerde olmayan, güzel Hasletlerdir ama
Milli ve önemli konularda, bazen bu özelliklerin zararını
görüyoruz….
Bizde Gazete okuma oranı % 6 kadar…
İktidarın ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip ERDOĞAN’ın söylem ve
yönlendirmelerinden ve aldıkları sosyal yardımların etkisi altında olan
vatandaşlarımızın büyük bir kısmı;
Muhalif Gazete ve muhalif Televizyon kanallarını da
izlemediklerinden,
Doğru bilgilere maalesef ulaşamıyorlar.
Bu husus, çok önemli bir durum…
Bu noktada, Meclis dışındaki siyasi Partilere, Bilim
Adamlarına ve Kanaat Önderlerine;
Halkımızın doğru bilgilendirilmesi hususunda, önemli
görevler düşüyor….
16-TÜRK MİLLETİ YÖNETENLERE BAĞLI OLARAK, GÜN GELMİŞ, DÜNYA
İMPARATORLUKLARI KURMUŞTUR
AMA GÜN GELMİŞTİR, YİNE YÖNETENLERE BAĞPLI OLARAK, TÜM
KAZANIMLAR SIFIRLANMIŞTIR,
VE YABANCILAR,BİZİM ZAAFLARIMIZDAN,HERZAMAN
YARARLANMIŞLARDIR.
Yukarıda, Halkımızın duygusal özelliklerinden kaynaklanan, yaşadığımız bazı
sorunlara değindim.
Bu gibi konuların devamında şunları söylemek isterim:
Çinliler Türk akınlarını durdurmak için toplam uzunluğu 8851,8 Kilometre
uzunluğunda, bu güne kadar gelen,
görkemli ÇİN Seddi’ni inşa etmişler ama
Türk akınlarını durdurmaya, yine de engel olamamışlar.
Sonuçta Türk Hakanlarına, Türk Prenslerine, Çinli Cariyeler
göndermişler,
Kardeşi, Kardeşe düşman edip, aralarında savaş çıkarmışlar,
Böylesi bir yöntem, günümüze kadar, süre gelmiştir.
Dini yozlaştırıp, bizi gerçeklerden uzaklaştırmak için,
sahte imam yetiştirip, yıllarca bazı yerlerde, imamlık yaptırmışlar,
Ama bizler bunun farkında olmamışız.
Sizlere bu konuda, yıllarca önce, bir Televizyon kanalında
dinlediğim bir savaş hikayesini anlatmak istiyorum.
1.Dünya
Savaşı sırasında Osmanlı Askerleri, Flistin’de İngilizlere esir düşüyorlar.
İngiliz
Subay, esir Türk Askerlerini sıraya diziyor ve Türkçe olarak sırayla, adlarını
ve nereden geldiklerini soruyor.
Birisi,
Bilecikliyim deyince; İngiliz Subay duraksayıp, soruyor ve diyor ki;
Sen falanca
Cami’de ki İmamı tanır mı sın?bizim Asker şaşırıyor, nereden bilsin?...
İngiliz
Subay devam ediyor ve ekliyor; görsen tanır mısın? tanırım diyor.
İngiliz
Subay şapkasını çıkarıyor ve bizim Askerin yüzüne bakıyor; bizim Asker, hemen
tanıyor, evet o İmam, sensin diyor…
Şimdi anladınız mı? bizleri hurafelerle kimlerin
kandırdığını bizleri yanlış taraflara, nasıl yönlendirdiklerini,
Bu gibi sahte Din Adamları ve Misyonerler, İçimizden de
Bazılarını seçip yetiştirmişler…
Böylece Birileri dışarıdan, Bizimkiler içeriden;
Halkımızı Pozitif Bilimlerden uzak tutmaya, Her Koyun Kendi
Bacağından Asılır,
Bana Değmeyen Yılan Bin Yaşasın gibi bize ait olduğunu
sandığımız ama bize ait olmayan bu gibi sözleri;
Bize empoze etmeye, bizi yozlaştırmaya, duygusuzlaştırmaya
çalışmışlar,
Bizleri Mühendislik Bilimlerinden, Modern Tıptan, Fen,
Edebiyat, Mantık, Felsefe ve Güzel Sanatlardan uzak tutmaya çalışmışlar,
Sonunda Osmanlı İmparatorluğu’nu yıkmışlar.
Emperyalist Batı; şimdi de, amaçlarından vazgeçmiş değil…
Demek istediğim husus şudur:
Bizden önce kurulup, yıkılan 16 büyük Türk Devleti, ya da
İmparatorluğu’nun nasıl kurulup, nasıl yıkıldıkları konusunda;
Tüm Tarihçileri,Psikologları,Sosyologları. Toplum
Bilimcilerini ve Genetik Uzmanlarını, göreve davet ediyorum.
Böylesi kritik bir zamanda, bu gibi konularda, bütün
iletişim imkânlarını kullanarak, Televizyonlarda, kapalı Salon toplantılarında
ve daha başka yolları da kullanarak,
Bildiklerini Halkımıza aktarmalı, Onların bilgilenmelerine,
yardımcı olmaları gerekir.
Böylesi bir hususun, bir Vatan borcu, iyi bir Vatandaş
olmanın gereği olarak düşünüyorum.
17-CUMHURBAŞKANI RECEPTAYYİP ERDOĞAN’IN ACELESİ NİYE?...
7 Haziran 2015 Milletvekili seçiminde AKP oy kaybedip, tek
başına iktidar olma şansını
yitirince, işler zora girdi.
İç ve Dış hesaplar değişti…
Ama AKP ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip ERDOĞAN İktidarı da
bırakmak istemiyordu.
Bu yüzden PKK ve onun Suriye’deki uzantısı PYD terör
örgütleriyle mücadele etmeye
Başlayınca da;
Amerika ve HDP ile ters düştü,
IŞİD ile mücadele
konusunda isteksiz davrandı ve Amerika’nın yanında yer almak
İstemedi,
Üstelik iç cephede mevzi kazanmak adına; Eyyy’lerle başlayan
vurgularla Anmerika’ya, Rusya’ya, Birleşmiş Milletler’e, NOBEL’e, Almanya’ya,
Avrupa Birliği’ne, Irak Cumhurbaşkanı İBADİ’ye ağır sözlerle kafa tuttu…
Sonuç itibarıyla üretime dayalı bir Ekonomi de olmadığından,
üstelik savurganlıkta yapıldığından, gelir azaldı, borçlar çevrilemez noktaya
geldi.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip ERDOĞAN;
Halkı Dolar bozdurmaya çağırdı ise de, bunun kalıcı bir
etkisi olmadı…
Döviz yükselmeye devam ediyor…
Eğer böyle giderse, AKP’nin yakın bir zamanda, doğabilecek
ekonomik çöküntünün ve muhtemel bir sosyal patlamanın altından kalkamayacağını
da görmüş olmalı ki;
Şimdiden istediği gibi bir Yönetim şeklini hayata
geçirebilmek için, tek başına düğmeye bastığı anlaşılıyor.
Yukarıda da, vurguladığım üzere hesapta beklenmedik sapmalar
olduğundan;
Hedefi de zamanlama olarak, biraz öne almanın söz konusu
olduğu, daha ağır basıyor…
18-İNSANLAR, MANTIK ÇERÇEVESİNDE KENDİLERİNE ŞU SORULARI DA
SORMALIDIRLAR:
1)Yoksa Türkiye’nin bölünüp, parçalanmasına yol açabilecek
böylesi bir Anayasanın hazırlanması için;
Sizi bir zorlayan mı var?...
2)FETHULLAH’ÇI Darbe girişimini bahane ederek, Türk Silahlı
Kuvvetleri TSK’nin;
Sivilleşme adı altında, yapısıyla, niye oynadınız?
Üstelik Kanun Hükmündeki Kararname KHK’lar ile…
3)MİT Müsteşarı Hakan FİDAN ile Genel Kurmay Başkanı
Orgeneral Hulusi AKAR’ın;
Darbeyi Araştırma Komisyonu’nda ifade verip, soruları
cevaplamasına, neden izin vermediniz?...
4)15 Temmuz başarısız Darbe girişimi sonucunda, büyük bir
fırsat yakaladınız;
Meclis’i devre dışı bırakıp, daha önce yapamadığınız birçok
işleri bu vesile ile OHAL kapsamında ve Kanun Hükmündeki Kararnameler KHK’lar ile yapıyorsunuz,
Aradan 6 aydan fazla zaman geçti ve referanduma da,
gidiyoruz, OHAL’ı niye kaldırmıyorsunuz?...
19-DARBE ANAYASASI DİYE ADLANDIRILAN 1982 ANAYASASI;
SİZİN BAŞKANLIK ANAYASANIZDAN, ÇOK DAHA MÜKEMMELDİ VE ÇOK
DAHA DEMNOKRATİK BİR ORTAMDA HAZIRLANMIŞTI…
Şimdinin Cumhurbaşkanı Recep Tayyip ERDOĞAN;
Her vesile yerden yere vurduğuğu ve halen yürürlükte olan bu
Anayasa sayesinde, bu günlere gelmiş,
Ve Devletin en üst makamı, Cumhurbaşkanlığı koltuğuna
oturmuştur…..
Şimdi de yürürlükte olan ve bu güne kadar kırpıla, kırpıla
kuşa çevrilen 1982 Anayasası;
7 Kasım 1982’de referanduma sunuldu, Halkın % 91.7’sinin
evet oyları ile kabul edildi,
Darbenin lideri Kenan EVREN de, Halkın aynı oranda ki,%91.7’sinin
evet oyu ile Cumhurbaşkanı seçildi.
Ve 9 Kasım Kasım 1982’de Resmi Gazete’de de yayınlanarak,
yürürlüğe girdi.
Gerçek bu iken;
Bu Anayasayı Darbe Anayasası, Askeri vesayet gibi
söylemlerle, yerden yere vurmak;
Ne kadar doğru, ne kadar samimi?...
Ama şimdinin Cumhurbaşkanı Recep Tayyip ERDOĞAN, henüz
Başbakan iken, istifa etmeden;
Devletin bütün imkânlarını kullanarak, eşit olmayan bir
ortamda yarışa girmiş ve bütün zorlamalara karşın;
Ancak Halkın % 51,7’sının evet oyları ile Cumhurbaşkanı
seçilebilmiştir.
Sayın BAYKAL’ın da vurguladığı üzere Cumhurbaşkanı Recep
Tayyip ERDOĞAN;
Cumhurbaşkanı seçildiği, Halkın % 51,7’sinin evet oyu ile
Halkın tamamına, hükmetmeye çalışmaktadır.
Üstelik Cumhurbaşkanı seçildikten sonra;
Partisi AKP ile ilişkisini kesmemiş, ettiği namus ve şeref
üzerine yemini de hiçe sayarak;AKP Kongresinde,oy kullanmıştır..
Şimdi de yine Devletin imkânlarını kullanarak ve tarafsız
olması gerekirken, meydanlara inip, Halkı, evet demeleri için, ikna etmeye,
etkilemeye çalışıyor…
Başkanlık Sistemine yol verecek, Parlamenter Sistemi de,
ortadan kaldırmaya yönelik olan bir Anayasanın kabulü için;
Halktan oy isteyecek…
Şimdi, 1982 Anayasası’nın nasıl bir ortamda, ne kadar bir
zamanda ve kimler tarafından hazırlandığı gibi konularda da, bir şeyler
söylemek istiyorum.
12 Eylül 1982 Tarihinde yapılan Askeri müdahale sonucunda,
mevcut Hükümet görevden alındığı ve Türkiye Büyük Millet Meclisi de
feshedildiğinden;
Devlet İşlerinin nasıl yürütüleceğine;
Kenan EVREN’in Başkanlığında, Kara Kuvvetleri Komutanı
Nurettin ERSİN, Hava Kuvvetleri Komutanı Tahsin ŞAHİNKAYA, Jandarma Genel
Komutanı Sedat CELASUN’dan oluşan,GÜVENLİK KONSEYİ tarafından karar veriliyordu
…
DANIŞMA MECLİSİ;
Güvenlik Konseyi, 29 Haziran 1981 Tarih ve 2485 Sayılı
kanunla, Danışma Meclisi’nin oluşturulmasına ve bu MECLİS’de görev alacak
Üyelerde aranan kriterleri belirliyor.
Yüksek Öğrenim görmüş olmak,
30 Yaşını doldurmuş olmak,
11 Eylül 1982 tarihinde, bir Siyasi Partinin üyesi olmamak.
Bu esaslar dahilinde,
Valilerce önerilen ama nihai kararı Konseyin verdiği,
Konusunda uzman Bilim Adamı, Gazeteci ve Sivil Toplum Örgütü
Liderlerinden, 160 Kişiden müteşekkil, bir Kurucu Meclis oluşturuldu.
Valiler, o İlden seçilecek Üyenin, 3 katı fazla aday tespit
ederek, Güvenlik Konseyi’ne sundu.
Güvenlik Konseyi de, bu üyeler arasından, değerlendirme
yaparak;
160 kişiden oluşan, Danışma Meclisi oluşturuldu.
Danışma Meclisi’nin Başkanı, Prof. Dr. Sadi IRMAK idi
KURUCU MECLİS
160 Üyeden oluşan Danışma Meclis’i Üyeleri ile Güvenlik
Konseyi Üyelerinden oluşan Meclis’e;
Kurucu Meclis diyoruz.
Konsey’in ataması ile
bir Başbakan ve Bakanlar Kurulu da oluşturulup,
Günlük işler de, yürütülmeye başlandı.
Şimdi 1982 Anayasa metninin nasıl hazırlandığı, konusuna
geliyorum.
ANAYASA KOMİSYONU’NUN KURULMASI
160 Kişiden oluşan Danışma Meclisi, kendi arasından 15
Kişiyi, Yeni Anayasa Taslağını hazırlamaları için, görevlendiriyor.
Böylece Anayasa Komisyonu da kurulmuş oluyor. 23 Kasım 1981
Komisyonun başına, Anayasa Hukukçusu, Prof.Dr Orhan
ALDIKAÇTI getiriliyor.
Anayasa Komisyonu, çalışmalarını tamamlayarak, Danışma
Meclisi’ne sunuyor.
17 Temmuz 1982
Danışma Meclis, hazırlanan yeni Anayasa Taslağını gözden
geçirmeleri için;
Çok sayıda Kişi ve Kuruluşa gönderiyor ve yazılı görüş
istiyor.
Bu süreç 4 Ağustos 1982’başlıyor.23 Eylül 1982’de sona
eriyor.
Kişi ve Kuruluşlardan gelen öneri ve talepler, Anayasa
Komisyonunda tekrar görüşülüp, gereği yapıldıktan sonra Danışma Meclisi’ne
gönderiyor.Danışma Meclisi, Tasarıyı tekrar görüşüp, tartıştıktan sonra;
Güvenlik Konseyi’ne gönderiyor.
Tasarı Güvenlik Konseyi’nin de kontrolünden geçiyor.
Son olarak Kurucu Meclis’in onayını da aldıktan sonra,24
Eylül 1982 Tarih ve 2707 sayılı kanunla kabul ediliyor.
Ve yukarıda da vurguladığım üzere, Halkımızın % 91,7’’nin
eet oyları ile kabul ediliyor.
Kenan EVREN’de, yine Hakımızın % 91.7’sinin evet oyu ile
Cumhurbaşkanı seçiliyor .
Şimdi bu noktada, bazı tahliller yapmak istiyorum.
1-Bu Anayasanın hazırlanmasında, Siyasi Partilerin müdahil
olmamalarından,
Ve Siyasi Parti Liderlerinin kendi çıkarları doğrultusunda,
yönlendirme yapamadıklarından,
Ve Anayasa Komisyonuna seçilenlerin de, konusunda uzman
olduklarından,
Şimdi çıkarılan Başkanlık Anayasa Taslağından, daha
tarafsızdır ve kalite de, şimdikinden,
daha yüksektir.
2-Anayasa Komisyonu Üyeleri ve Danışma Meclisi Üyeleri
Yüksek Eğitimli, 30 Yaşını
doldurmuş ve seçkin kişilerden oluştuğundan;
Şimdikine göre daha sağlıklıdır.
Bu Kişilerin Cumhuriyetle, Mustafa Kemal ATATÜRK ve Slah
Arkadaşları ile de bir sorunları
olmadığından, asla bölücü bir Anayasa da değildir.
3-1982 Anayasası, Danışma Meclisi’nin kurulması ile
başlayıp,
Anayasa Komisyonu’nun çalışmaya başlaması,
Ve Halk oylamasının yapıldığı tarihe kadar geçen süre;
Başlangıç 29 Haziran 1981, bitiş Tarihi 24 Eylül 1982
Tarihinde kabul ediliyor ve hazırlık süreci de, böylece tamamlanmış oluyor.
Aradan geçen süre, yaklaşık 24 ay.
Anayasa Komisyonu’nun çalışmalarını tamamlayıp;
Çok sayıda, Uzman kişi ve Kuruluşun yazılı olarak,
görüşlerini bildirmeleri için geçen süre ise, 1,5 ay kadar…
Hâlbuki Başkanlık
Anayasa Komiyonu’nun kurulması, çalışmalarını tamamlaması ve Meclis’te kabul
edilmesi için geçen toplam süre 10 gün.
Mecli’te, Anayasa değişikliği Tasarısının 2 turda görüşülmesi
için, geçen 15 gün süreyi de dahil edersek;
Başkanlık Sistemine yol verecek Anayasa çalışmaları, 25
günde, tamamlanmış oluyor…
Dolayısıyla,bu yeni Anayasa’nın, Türkiye’nin hayrına
olacağına kim inanır?...
20-TÜRKİYE’DE ASKERİ DARBE VE MUHTIRALARIN VERİLMESİNDE,
ASIL GEREKÇE NEYDİ?...
Bilindiği üzere Türkiye 2.Dünya savaşına girmedi.
Başta İngiltere, Türkiye’nin savaşa girmesi için, o zaman
Cumhurbaşkanı olan İsmet İNÖNÜ’nün kıvrak manevraları ve büyük gayreti
sayesinde;
Türkiye bu savaşa bulaşmadı ama
Her an bir savaşa da, hazırlıklıydı.
Rusya Devlet Başkanı STALİN, Türkiye’den Toprak talebinde
bulunuyor,Kars ve Ardahan’ı istiyordu.
Zaten Sovyetler Birliği sınırında, mevzilerde kazılmış,
hazır bekleniyordu…
İsmet İNÖNÜ’nün STALİN’e cevabı şu oluyor:
Alabilirsen, gel diyor.
İsmet İNÖNÜ’nün bu kararlı duruşu etkili olmuş olmalı ki,
STALİN,Türkiye’ye saldırmaya cesaret edemiyor.
Bu bakımdan, genç Türkiye Cumhuriyeti’nim 2.Dünya savaşına
katılmaması, çok yararlı oldu.
İsmet İNÖNÜ, Sovyet tehdidini iyi algıladığından,
Diğer yandan, Amerika Birleşik Devletleri’nin desteğini de
almak istiyordu.
Bu yüzden, Türkiye’ye destek amacıyla, bir Amerikan savaş
gemisi, Karadeniz’e girdi, Hopa’ya kadar gitti.
STALİN’in Türkiye’ye saldırmaya cesaret edememesinde, bu
gövde gösterisinin de etkili olduğu, düşünülebilir.
Sonuçta şuraya gelmek istiyorum:
Türkiye, Sovyet tehdidi neticesinde, 1950’de Demokrat Parti
Döneminde,Başbakan Adnan MENDERES zamanında, NATO’ya girdi
NATO’ya girmeyi çabuklaştırmak için, KORE’de savaştığımız,
çok sayıda şehit verdiğimiz de, söylenebilir.
Şimdi bu ön bilgilerden sonra, şuraya geliyorum:
2.Dünya Savaşı sonrasında Dünya; Amerika Birleşik Devletleri
ve Sovyetler Birliği olmak üzere,2 kutba ayrılmıştı.
Amerika Birleşik Devletleri, Sovyetler Birliği’ne
karşı,Türkiye’yi ön karakol olarak görüyordu…
Bu itibarla Türk Silahlı Kuvvetleri’nin vurucu gücünün
azalmasını istememiş,
Siyasi İktidarların, Sovyetler Birliği’ne, ya da başka bir
tarafa kaymak istediği zaman da;
Askerlerden az, ya da çok yararlanma yoluna gitmiştir.
Dolayısıyla bu güne kadar, Türkiye’de yaşanan Askeri
Darbeler ve Askeri Muhtıralarda;
Amerika Birleşik Devlşetleri’nin az, ya da çok etkisi,
mutlaka olmuştur.
Amerika Birleşik Devletleri, kendi çıkarları doğrultusunda,
Din Devleti kurma, ya da rahatsız olma nedeniyle
ERBAKAN Hükümetine, Askeri muhtıra verdirdiği de
söylenebilir.
Bunların hepsi doğrudur ama
Yapılan Askeri Darbe ve Askeri Muhtıralar da
Türkiye’yi idare eden Siyasilerin, kusurlarının olduğu da göz ardı edilmemeli
Türkiye’yi idare eden Siyasilerin, kusurlarının olduğu da göz ardı edilmemeli
Ama bizim Askerimiz, düzeni sağladıktan sonra,
Kışlasına çekilmesini de, hep bilmiştir.
Yukarıda, Darbe Anayasası diye yerden yere vurulan 1982
Anayasası’nın nasıl bir ortamda, nasıl bir titizlikle hazırlandığını,
Ve Halkımızın % 91,7’sinin evet oyu ile kabul edildiğini,
Kenan EVREN’in de, aynı oranda Evet
oyu ile, Cumhurbaşkanı seçildiğini, gördünüz.
Bakmayın siz, bizim Halkımız Askeri sever.
Sonuç olarak Türk Silahlı Kuvvetleri TSK;
Türkiye Cumhuriyeti’ni koruyup- kollama noktasında,
Türkiye’ye hep, sahiplenmiştir.
Ama 1990 yılında, Sovyetler Birliği’nin dağılması sonucunda,
Dünya Amerika ile tek kutuplu
hale gelmiş,
Bu itibarla, Sovyetler Birliği de tehdit olmaktan çıktığı
için;
Türk Silahlı Kuvvetleri ‘nin yapısı ve vurucu gücünün yüksek
hale gelmesi,
Amerika’nın kendi çıkarlarına göre, BOP kapsamında tehlike arz ettiğinden;
Ergenekon, Balyoz,
Poyrazköy , Askeri casusluk gibi düzmece davalarla,zayıflatılmış,
AKP ile de, 15 Temmuz 2016 tarihinde, Amerika destekli olup,
Fethullah GÜLEN Cemaatine mensup bir grup Subayın girişimiyle başlatılan,
başarısız darbe girişimi bahane edilerek;
Sözde Sivilleşme adı altında, TSK’nın taşınmazlarına el
konulmuş,
Temel yapısı da bozularak, Siyasallaşması yolunda, adımlar
atılmıştır.
Bu gibi örneklerden de
anlaşılacağı üzere,Muhalefet Partileri,şu veya bu şekilde, gerektiğinde AKP’yi
frenleyemedikleri, ya da yetersiz kaldıkları da anlaşılmaktadır.
Bu da, ayrı bir konu…
21-GENİŞLETİLMIŞ BÜYÜK ORTADOĞU PROJESİ BOP EŞ BAŞKANLIĞI ,
BÜYÜK BİR ENGEL…
Kimin neyin Başkanı, ya da neyin Eş Başkanı olduğu, kimseyi
ilgilendirmez de,
Eğer söz konusu Kişi, bir Devlet Yöneticisi ise
Ve söz konusu Proje, bir Amerikan yapımı ise
Bu Proje ile Atlas Okyanusu’nda FAS’TAN başlayıp, PAKİSTAN’a
kadar uzanan ve aralarında Türkiye’nin de bulunduğu, 20 İslam Ülkesinin
sınırlarının değişeceği, açıkça ifade ediliyorsa;
Bu her Türk Vatandaşını ilgilendiren bir konudur.
Şimdi burada biraz durup,PKK terör örgütü Yçneticileri ile
PKK’nim Meclis’deki siyasi uzantısı Halkların Demokrasi Partisi Yetkilileri ve
AKP Hükümeti arasında;
Gizli, ya da açık bir şekilde yürütülen pzarlıklarda, ne
konuşulduğunu anlamaya çalışalım
PKK terör örgütünün arkasında, Amerika Birleşik Devletleri
ABD var.
PKK ve HDP, Özerklik istediklerini, her zaman ve her vesile
açıkça söylüyor.
Peki bunlarla gizli, ya da açık görüşmelerde, yapılan
pazarlıklarda, ne görüşülüyordu dersiniz?...
Tabi ki PKK ve HDP,, YA DA kandil’İN TALEPLERİNİN NASIL
GERÇEKLEŞECEĞİNİN YOLLARI ARANIYOR…
KANDİL; PKK terör örgütünün, Kuzey Irak’ta Kandil Dağı’ndaki
Merkezi.Abdullah ÖCALAN’da PKK terör örgütünün Başı ve İmrali Adası’nda,
hapiste.
Görüşme trafiğine bazen Abdullah ÖCALAN’da katılıyor…
Tekrar etmeye gerek yok…
Sözde Akil Adamlar adı altında, Yandaşlardan ekip kurup,
Halkı ikna etmeye çalıştılar, olmadı,
Anayasa’yı değiştirmeye çalıştılar olmadı,
Şimdi son hamleyi deniyorlar…
Türkiye içeride ve dışarı da, çok zorda
Ekonomik zorluklar, ya da Ekonomik çöküntü de, işin cabası.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip ERDOĞAN,bence çok zorda…
Risk alıp, son bir hamle yapmak istiyor.
Şunu demek istiyorum:
Eğer bir amaç uğruna, Emperyalist olduğu bilinen, bir
Yabancı Devletle iş birliği içinde olursan,
Onun projesinin bir parçası olursan;
Gün gelir önüne bir fatura koyarlar.
Eğer dediklerini yapmazsan,sana,ya da Ülkemize bir türlü
zarar verirler…
Bize allayıp, pullayarak, aceleye getirilen,
Parlamenter Demokrasiyi ortadan kaldıracak ve sonuçta,
Türkiye’nin bölünüp, parçalanmasına da, vesile olacak,
Sözde Başkanlık Anayasası’nın, Türkiye’ye ne faydası olabilir?...
Teknik bir konu, sözde sahalara inmekle, Muhtarları
toplayıp, nutuk çekmekle olmaz…
Bence işin en doğrusu, Projenin sahibi
sıfatıyla,Cumhurbaşkanı Recep Tayyip ERDOĞAN;
Televizyonlarda, Tartışma programlarına katılmalı…
Bir öneri:
Moderatör, Uğur DÜNDAR olsun,
Konuşmacılar da, duruma göre, Deniz BAYKAL, yada Kemal
KILIÇDAROĞLU olsun,
Ya da, Muhalif olduğu bilinen, tanınmış bir Anayasa
Hukukçusu olsun.
Bence, en kestirme, en etkili bir tanıtım programı bu olur.
Bütün Türkiye, Hatta bütün Dünya, bu Tartışma programına
kilitlenir!...
Bu haritada, Türkiye’nin Güney doğusundan, Kuzeydoğusuna
kadar büyük bir toprak parçasının koparıldığını,
Bu Parçanın; Suriye den, Irak tan koparılan parçayla
birleştirilip; Büyük Kürdistan Devleti’nin kurulduğunu,
Suriye’nin, Irak’ın, Suudi Arabistan’ın bölünüp,
parçalandığını,
Buralarda küçücük Devletlerin kurulduğunu görüyorsunuz…
Sözü şuraya getirmek istiyorum:
Genişletilmiş Büyük Orta doğu Projesi, ABD esKİ Güvenlik
Danışmanı ve sonrasında Dış İşleri Bakanı Kondelezza Rice’nin tanımı ile şöyle:
Kuzey Afrika’da Fas’tan, Ortadoğu ve Pakistana kadar yer
alan Müslüman ülkelerin sınırları de
Bu kapsamda Libya, Tunus ve Mısır’da Yönetimler değişti,
Irak ve Suriye iç savaşta.
Şimdi de sıranın; ana hedef ve Anahtar Ülke, Türkiye’ye
geldiği anlaşılıyor.
Şimdi de Cumhurbaşkanı Recep Tayyip ERDOĞAN’n geçimşte
söylediklerine, bir bakalım
1)2015 de Kanal 7de Eyaletler ve Başkanlık sisteminin
faziletlerinden bahsediyor,
2)2016’da Kanal D de Hedef 2023 Programında, Türkiye’nin
2023’te Eyaletler sistemine geçebileceğini söylüyor…
Bu gibi konulara da, önceki Makalede detaylı olarak
değinmiştim…
22-TÜRKİYE’NİN BAŞKANLIK SİSTEMİ’NE DEĞİL;
BİR İKTİDAR DEĞİŞİKLİĞİNE İHTİYAÇ VARDIR…
Eğer AKP dışında başka bir Parti tek başına iktidar olursa,
Ya da, içinde AKP’nin olmadığı bir Koalisyon Hükümeti
kurulabilirse;
O zaman Cumhurbaşkanı Recep Tayyip ERDOĞAN, Anayasamızın
kendisine tanıdığı sınırlar dahilinde, görev yapmak zorunda kalır.
Zira böylesi bir durumda yeni Başbakan ve Bakanları; kendi
isteği doğrultusunda, yönlendiremez,
Başbakanı görevden alamaz, ya da bir Başkasını Başbakan
olarak atayamaz.
Ahmet DAVUTOĞLU ile Bin Ali YILDIRIM örnekleri ortada…
23-BİR İKTİDAR
DEĞİŞİKLİĞİNİN DİĞER BİR FAYDASI DA ŞU.
AKP’nin, hangi Dünya şartlarında iktidar olduğunu da, bundan
önceki Makalede etraflı olarak anlatmaya çalıştım
Eğer bir iktidar değişikliği olursa;
Böylesi bir durumda, şimdinin Cumhurbaşkanı Recep Tayyip
ERDOĞAN’ın, Yabancılara verdiği bazı
sözleri, yerine getirememe, mazereti de ortaya çıkar…
O zaman şöyle diyebilir:
Artık başka bir Parti iktidarda ve bu sebepten her şeye
kendim karar veremiyorum der,
Ve Topu taç’a atar…
24-15 TEMMUZ
2016’DAN SONRA, TERÖR EYLEMLERİNDE BÜYÜK BİR ARTIŞ OLDUĞUNU GÖRÜYORUZ
Bu sorunun nedenlerini de, tam olarak bilemiyoruz.
Bu konuyu Bazıları, Amerika’nın AKP’yi ve Cumhurbaşkanı
Recep Tayyip ERDOĞAN’ ı zora sokmak
amacına yönelik olarak;
Terör faaliyetlerini n Türkiye çapında artmasını istemesine
bağlayanlar olsa bile
MİT Müsteşarı Hakan FİDAN,Emniyet Genel Müdürü gibi
İstihbarat ve Güvenlik işlerinden doğrudan sorumlu olan, Üst düzey
Görevlilerin, niye görevlerinden alınmadıkları hususun da, sorular var….
Halkımızın güvenliğinin bile sağlanamadığı,
Kimsenin bu günden yarına, başına ne geleceğini bilemediği
bir ortamda,
Başkanlık Sistemi konusunda, niye böylesine, ısrar edilir
ki?....
15 Temmuz 2016 tarihinden bu yana, geçen süre içerisinde;
1000 kadar Asker, Polis gibi güvenlik güçleri ile sivil
Vatandaşımızın hayatını kaybettiği anlaşılıyor.
Şimdi yakın zamanda yaşadığımız birkaç terör olayına
değinelim ve bir değerlendirme yapmaya çalışalım.
10 Aralık 2016 akşamında, İstanbul’da, Beşiktaş-Vodafon
Arena stadında, 2 canlı bomba eyleminde30’u polis, 39 Vatandaşımız, hayatını
kaybetti, 166 kişi de, yaralandı…
Ölen sayısında artış olduğundan, ilk andaki yaralı sayısı
166 da, biraz azalma olmuştur.
1)12 Aralık 2016
Pazartesi, Aydınlık Gazetesi
BOMBANIN 10 HEDEFİ
Genel Kurmay Eski İstihbarat Başkanı Emekli Kor General
İsmail Hakkı PEKİN, bu 10 nedeni şöyle açıklıyor:
1)PKK ile yeniden masaya oturulması,
2) Fırat Kalkanı Harekatı’nın durdurulması,
3) FETÖYE operasyonların engellenmesi,
4) Kıbrıs konusunda taviz verilmesi,
5)Rusya, Çin ve İran ile ilişkilerin dondurulması,
6)mülteciler konusunda Avrupa’nın isteklerinin yerine
getirilmesi,
7) Karadeniz’de NATO daimi gücüne izin verilmesi,
8)Musul operasyonuna Türkiye’nin karışmaması,
9)Türkiye’nin ŞİÖ örgütünden vazgeçirilmesi,
10)Yerel para birimleri ile ticaretin engellenmesi
Bu gibi hususlar, asla göz ardı edilecek konular değil…
PKK ve diğer terör
örgütleri ile mücadele edilmesini, elbette isteriz,
Ulusal
çıkarlarımız doğrultusunda, Amerika ve Avrupa devletlerinin dışında, Şanghay
İşbirliği Örgütü ülkeleri ile de ilişkilerimizin geliştirilmesini, elbette
isteriz ama
Eğer bir İktidar değişikliği olmazsa;
BOP Eş Başkanlığı’ndan dolayı, bağımsız hareket edemez,
Türkiye’nin hak ve menfaatlerini, kolay savunamazsınız. Zira
önünüze, fatura koyarlar
Bu itibarla İsmail Hakkı PEKİN Paşa’nın, 10 Aralık 2016
Cumartesi akşamı yaşanan terörist saldırıların nedeni olarak
Yukarıda sıraladığı 10 Maddede şaşılacak bir taraf, bir
abartı yok…
M. İlker YÜCEL de,
Aydınlık ta, başka bir konuya dikkat çekmiş.
Sayın YÜCEL şu hususa, özellikle vurgu yapıyor:
11 Aralık 2016 tarihinde, yani patlamanın yaşandığı,
Cumartesi akşamının sonrası sabah;
Biri hariç, Yandaş Gazeteler; patlama olayını, ölen ve
yaralananları, küçücük haberlerle geçiştirmeye çalışmışlar…
Maksat; Başkanlık Sistemi, gölgelenip, zarar görmesin…
Yandaşlığın, bu kadarı da, olur mu? oluyor işte…
Şimdi patlamanın 2. Günü yayınlanan, bir Yandaş Gazetenin
haberine geliyorum.
Asıl şaşılacak yaklaşım burada…
2) 12 Aralık 2016 Pazartesi, YENİ AKİT Gazetesi
Ya Arkadaşlar bu başlık, bu sözler, ne anlama geliyor?
10 Aralık 2016 Cumartesi akşamı, 2 canlı bomba eylemi olmuş,
birçok polis ve sivil vatandaşımız hayatını kaybetmiş ve çok sayıda yaralı var.
Aradan henüz 1 gün geçmiş, ortalık, darmaduman ama
Hükümet yanlısı bir Gazete, böylesi bir başlık atmış…
Ne demişler; Koyun Can Derdinde, Kasap Et Derdinde…
Ben böylesi haberlere asla yer vermemde;
Sosyal Medya da, öylesine spekülasyonlar yapılıyor ki;
Bu vesile ile bir şeyler söylemek istiyorum.
Bazı vatandaşlarımızın, böylesi bir haber üzerine, sarf
ettikleri sözlere de yer vermiyorum ama
Şu hususa da, tekrar vurgu yapmak lazım:
7 Haziran 2015 Milletvekili seçiminden sonra, terör
faaliyetlerinin arttığını,
Asker, polis, Jandarma gibi güvenlik güçleri ile çok sayıda
vatandaşımızın, hayatını kaybettiğini görüyoruz.
15 Temmuz 2016’dan bu yana ise
Aynı şekilde hayatını kaybedenlerin sayısının, 1000’e
yaklaştığını görüyoruz.
Yetkililerden kimse suçu kabullenmiyor ama
Yeterince önlem alınmadığı ve gerekenin yapılmadığı da
ortada
Ne MİT Müsteşarı, ne
de bir başka Yetkili, sorumluluk duygusu ile ne kendiliğinden istifa ediyor,
Ne de Üst Makamdakiler, ihmali olanları, görevlerinden
almıyorlar…
Şimdi YENİ AKİT Gazetesinin haberine, kaldığımız yerden,
devam ediyoruz.
Ya Başkanlık Ya Kaos başlığından sonra;
Birde; 2023 ve 2071 Hedefinden söz ediyor. Yani demek
istiyor ki;
Eğer Başkanlık Sistemi kabul edilmezse; bu 2 hedefe de,
ulaşılamazmış…
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip ERDOĞAN’ın, bir Televizyon
programında;
Türkiye’nin 2023 yılında, Eyaletler sistemine geçebileceğin
söylediğine;
Hem yukarıda, hem de daha önceleri vurgu yapmıştım…
Başka bir Televizyon Programında da, Başkanlık Sisteminin
faziletlerinden bahsediyordu…
Bu gibi programlar ve sarf edilen sözleri, bir araya
getirdiğinizde;
Gizlenmeye ya da, bir şekilde kamufle edilmeye çalışılan
asıl niyetin, başka olduğunu fark edebiliyorsunuz…
Şunu demek istiyorum:
Kimsenin can ve mal güvenliğinin olmadığı,
Bu günden yarına, başına ne geleceğinin belli olmadığı,
Anayasamızda açıkça ifade edildiği;Türkiye Cumhuriyeti bir
Hukuk Devletidir ilkesine rağmen,
Bu İlkeden her geçen gün uzaklaşıldığını gözlemlediğimiz bir
ortamda;
7 yıl sonrasının daha
iyi olacağını, nasıl söyleyebiliriz?..
50 Yıl sonrası için, hiçbir şey söyleyemeyiz…
Dolayısıyla 2023 ve 2071 tarihleri, Türkiye Cumhuriyetinin
yerinde yeller estiği, ya da rejimin değiştiği tarihler olabilir…
Eğer Başkanlık Sistemine geçilirse, 2071 Yılında;
Bu Toprakların, elimizde kalacağını bile kimse iddia edemez…
Yabancılara Toprak satışlarını inceleme altına aldığımızda,
bu endişelerimizin, şimdi bile ne kadar yerinde olduğunu, hatırlatmak isteriz.
1071 Yılı, Türk tarihinin dönüm noktalarından biridir. Bu
konuya değineceğim.
Ama Adalet ve Kalkınma Partisi AKP ve onun fiili Lideri
konumundaki, şimdinin de Cumhurbaşkanı Recep Tayyip ERDOĞAN’ın;
Söylediği sözleri, verdiği beyanatları, görmezden gelemeyiz,
yok sayamayız…
Geçmişte söylenen sözleri, verilen beyanatları, bir
hatırlayalım….
Açılım-Saçılım söylem ve Eylemlerinin revaçta olduğu bir
dönemde;
Sözde Açılım- Saçılım
görüşmeleri olumsuz etkilenir gerekçesi ile
Örneğin Maçlarda, Toplu yürüyüşlerde Türk Bayrağı taşımak,
satmak, neredeyse suç teşkil eder hale gelmişti…
Örneğin Bursa’da oynanan Ermenistan-Türkiye futbol maçında,
stat dışındaki Türk Bayrakları toplatılmıştı…
Milli maçlarda isteyen Türk Bayrağını, isteyen Ermeni
Bayrağını taşır. Devlet’e düşen görev şu:
Eğer provokatif eylemler yapan olursa,
Bu gibilere engel olmak, yakalayıp, gereken cezayı vermek…
Ya da başka örneklere de rastladık;
İşi Türk Bayrağı satmak olan seyyar bir satıcının, göz
altına alınıp, sorgulandığı günleri gördük,
Arabasına ATATÜRK
resmi yapıştırdığı için, polislerin durdurulup, Toplumu ayrıştırmak,
tahrik etmek gibi yakıştırma suçlamalarla, ceza kesilmek istendiği, örneklere
rastladık…,
Şimdinin Cumhurbaşkanı Recep Tayyip ERDOĞAN’ın;
ATATÜRK ve İsmet İNÖNÜ’yü kast ederek söylediği anlaşılan;
İki Ayyaş’ın çıkardığı Yasalar gibi aşağılayıcı sözleri,
Resmi Dairelerden TC ibarelerinin kaldırılması gibi
uygulamaları gördük.
Yine şimdinin Cumhurbaşkanı Recep Tayyip ERDOĞAN’ın, sözde
Açılım-Saçılım bozulmasın gibi nedenlerle,
Türk Milliyetçiliğini ve bütün Milliyetçilikleri ayağımın
altına alıyorum gibi söz ve yaklaşımlarını;
Görmezden gelip, unutalım mı?...
Kaldı ki Türk Milliyetçiliği, Etnik anlamda söylenmiş, sarf
edilmiş bir sözde değil.
Bu söz aslında, her Etnik kökenden Türk vatandaşının,
Türkiye’ye sahiplenmesi,
Türkiye’nin hak ve menfaatlerini koruyup, kollaması şeklinde
anlaşılmalıdır….
Okullardan Andımızı, kaldırdınız…
Bizlerde bu andımızla okula başladık, büyüdük…
Andımızın sözlerini, bir hatırlayalım:
Türküm,
Doğruyum,
Çalışkanım,
Yasam; Büyüklerimi saymak, Küçüklerimi saymak,
Yurdumu, Milletimi,
Özümden, çok sevmektir,
Varlığım; Türk varlığına, armağan olsun.
Yeni nesillere okutulan Andımıza ATATÜRK ile başlayan küçük
ilaveler yapıldı;
Ey büyük ATATÜRK, açtığın yolda, gösterdiğin hedefe,
durmadan yürüyeceğime,
Ant içerim gibi sözler araya şıkıştırıldı…
Şimdi soru şu:
Burada sarf edilen Türklük kavramının etnik anlamda
olmadığını, yukarıda, başka bir vesile ile söyledik.
Peki burada, yanlış olan ne?...
Aksine her şey güzel ve birleştirici…
Çeşitli bahanelerle, Milli Bayramlarımızın yasaklandığı, ya
da kısıtlama getirildiği örnekleri de orta da…
ATATÜRK Heykel ve Büstlerine kısıtlama, ya da yasaklama
getirildiği, hatta Meclis’te ATATÜR’ün Mareşal üniformalı resminin kaldırıldığı
günleri de gördük,
Yada ATATÜRK Heykel ve Büstlerine saldırılar yapıp, kırıp-
döken,
Ama faillerinin bulunmadığı, ya da bulunamadığı günler
yaşadık.
Şimdi faili bilinen bir konuya geliyoruz….
Daha yakın bir zamanda, Rize’nin ana meydanında, 30 yıldan
beri orada bulunan ATATÜRK heykelinin;
Duyarlı çoğu
Vatandaşımızın bütün uyarılarına rağmen;
AKP’li Belediye Başkanı tarafından, yerinden sökülüp, hurda
araba lastiklerinin arasında, rencide edici bir şekilde,kamyonla başka yere
taşınmasına, ne diyeceğiz?...
Rize Belediye Başkanı’nı anladık…
Peki daha Yukarıdakilerin, bir tepkisi, ya da bu Hatanın
telafi edilmesi yönünde bir girişimleri oldu mu? olmadı.
Eğer olsaydı, ATATÜRK Heykelini, yeniden, yerine
yerleştirirlerdi,
Belediye Başkanını da, görevden alırlardı…
Peki bu yapıldı mı? Yapılmadı…
Aslında bu konu, uzun zaman öncesinden beri gündemdeydi.
ATATÜRK heykelinin yerine, çay bardağı konulacağı
söyleniyordu…
Gösterilen tepkiler üzerine, bu konu biraz ertelenmişti,
Bu defasında, kaldırılan Heykelin yerine, 15 Temmuz
şehitlerinin heykelinin konulacağını söylediler.
Bu noktada şu soruyu sormak gerekiyor:
Çay bardağı, ya da 15 Temmuz şehitleri heykellerini koyacak,
başka bir yer bulamadınız mı da?;
ATATÜRK Heykelini kaldırıyorsunuz?...
Niyetin tamamen başka olduğu açık…
Dünya da birçok ülkede, 28 yerde, ATATÜRK Heykeli, ATATÜRK
Büstü, ATATÜRK Caddesi, ya da Parkı bulunduğunu, hatırlatalım.
Bu konuya dair detaylı bilgiler, Foto Galeri bölümünde var.
Arzu eden Arkadaşlar, oradan yararlanabilirler.
Yürekleri sızlatan bu görüntülere ve yapılan saygısızlığa;
Üstelik Ülkemizin bölünüp-parçalanmak istendiği,
Vatandaşlarımızın can ve mal güvenliğinin olmadığı,
Hatta sık sık Birlik ve Beraberlik içinde olmamıza vurgu
yapıldığı bir dönemde yapılmasına,ne diyeceğiz?...
Eğer Mustafa Kemal ATATÜRK, 10 Kasım 1938, ölümünden bu
yana;
Aradan geçen 78 yıl içerisinde, Dünya’nın değişik yerlerinde
28 yerde, ATATÜRK adını taşıyan, park ve caddeler ile Heykelleri, Büstleri
bulunuyorsa
Bütün çabalara rağmen, Halkımızın büyük bir bölümünün
kalbinden, bu sevgiyi sökemiyorlarsa,
Herkesin bundan, bir ders çıkarması lazım…
Mustafa Kemal ATATÜRK’ün, Çanakkale’de ölen, Avustralya-Yenizelanda
askerleri ,ANZAK’lar için, 1934 yılında ANZAK Annelerine hitaben yazdığı mektup
ta, bakın neler demiş?:
Şu sözün güzelliğine bakın!...:
Evlatlarını uzak diyarlardan Harbe gönderen Analar;
Gözyaşlarınızı dindiriniz.
Evlatlarınız, Bağrımızdadır, huzur içindedirler, rahat rahat
uyuyacaklardır.
Bu Topraklarda canlarını verdikten sonra,
Artık bizim Evlatlarımız olmuşlardır….
İşte Mustafa Kemal ATATÜRK’e, Türkiye’de ve Dünya’da bu
kadar değer verilmesinin, sevilmesinin nedeni;
İnsanı vasıflarının ve yapıcı tarafının, her zaman, ağır
basmasındandır.
Bu vesile ile şunu demek isterim:
Türkiye’yi Emperyalist Devletlerin işgalinden kurtarıp,
Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran, Milli bir Kahramana böylesi bir saygısızlık, asla
yapılamaz, yapılmamalıdır…
Milli Kahramanlarına sahip çıkmayan Milletler, ayakta
kalamaz…
25-1071 TARİHİ, ANADOLU’NUN ADININ; TÜRKİYE OLARAK
DEĞİŞTİĞİ, YA DA YAZILDIĞI TARİHTİR
Şimdi bu noktadan hareketle, günümüzde yaşadığımız olaylar,
ya da geldiğimiz nokta arasında bir bağlantı kurmak istiyorum.
Bu konu çok önemli…
1071 yılı, Selçuklu Sultanı ALPARSLAN’ın;
MUŞ’un Malazgirt
ovasında, Bizans İmparatoru Romen Diogen’in, 200 Bin kişilik ordusunu yendiği
tarihtir.
Bu tarihten itibaren, Oğuz Boyları büyük kitleler halinde,
Anadolu’ya giriş yapmaya başlamış,
Ve bu tarihten sonra;
Anadolu’nun adı Türkiye olarak değişmiştir.
Türkiye adını koyanlarda, Türkler değildir; İtalyanlardır.
Turchia, Turcho mania. Yani Türklerin yoğun olarak yaşadığı
yerler, ya da Türk topraklarıdır.
Bu konuda, Türkiye’nin Etnik kökeni adı altında, Anayurt
Gazetesi’nde 21 Makale yazdım.
Bu Makalelere Anayurt Gazetesi-Ahmet YALVAÇ-Türkiye’nin
Etnik Kökeni yazar ve enter’a basarsanız, bu makaleler önünüze, peş peşe
geliverir…
Bu Makaleler, benim web sayfamda da, var.
Bu vesile ile şu hususu, tekrar vurgulamak isterim:
Bu Makaleler, aslında bir Türk tarihidir.
Bazılarının sandığı gibi Türklerin Anadolu’ya geliş
tarihleri, 1071 değil;
Milattan, binlerce yıl öncesine dayandığıdır.
Daha da önemlisi, Kürtlerin; Türk’ün bir kolu olduğudur.
Bu husus, tarihsel olarak, doğru olduğu gibi, genetik bilimi
açısından da doğru olduğu, ortaya konmuştur.
Eğer bu gibi Bilgiler;
Türkiye’yi İdare
eden,
Vatanın ve Milletin Bölünmez Bütünlüğünü sağlamakla doğrudan
görevli Siyasiler tarafından,
Bütün iletişim imkânları kullanılarak, Halkımıza duyurmuş
olsalardı;
Türkiye’de
terör, bu noktaya gelir miydi!?...
Bu gibi konuları Halkımıza duyurmak, maalesef bizim gibi
Yazarlara düşüyor.
Ve bu bilgilere, köşesinde en fazla yer veren bir Yazar
olduğumu da, bu vesile ile söylemek isterim.
ÇİN kaynaklarına göre Türk; asalet ve asaletli insan
anlamına gelmektedir.
Mustafa Kemal ATATÜRK’ün, Türkiye’yi işgal etmeye gelip,
Çanakkale’de hayatını kaybede ANZAK Askerleri anısına;
Annelerine hitaben söylediği sözleri, yukarda okudunuz.
İşte bu da, bir Asalet göstergesidir…
Bakın kısa bir süre önce Ankara da gittiği bir fotoğraf
sergisinde, konuşma yaparken,
Türkiye’nin kendisini korumakla görevlendirdiği polis memuru
Mevlüt Mert ALTINTAŞ tarafından, arkadan 9 el ateşle vurularak öldürülen
Rusya’nın Ankara Büyükelçisi Andrey, KARLOV;
Yanına niçin koruma almak istemezmiş; biliyor musunuz?...
Sayın KARLOV, korumalar eşliğinde dolaşmaktan da pek
hoşlanmazmış.
Bunun gerekçesini de, şöyle açıklıyor:
Türkler mert insanlar, suçsuz insanlara, zarar vermezler…
Ama gel gör ki siyasal İslamcı olduğu anlaşılan, 22
yaşındaki polis memuru, Mevlüt Mert, ALTINTAŞ;
KARLOV’u arkadan vuruyor….
Sadece bu örnek bile bugün, geleneklerimizden;Bizi, Biz
yapan, kurucu değerlerden, ne kadar uzaklaştığımız, ya da uzaklaştırıldığımızı
gösteriyor olması açısından, çok önemli…
Eğer Türkiye’nin Etnik Kökeni Başlığı altında, 21 Makale ile
aktardığım bilgileri;
Vatanın ve Milletin bölünmez bütünlüğünü de sağlama, devam
ettirme konusunda;
Doğrudan görevli ve sorumlu olan ve Devleti idare eden
Siyasiler,
Bütün iletişim imkânlarını kullanarak, Halkımıza duyurmuş
olsalardı;
Bu gün bazı insanlar, kendilerini ayrı bir ırktan sanıp,
terör belasına da, bulaşmaz ve Ülkemiz, kan gölüne dönmez, bu günlere
gelmezdik….
Bu gibi bilgileri Halkımıza duyurmak,
Maalesef bizim gibi Yazarlara kalıyor.
Ve 21 Makale ile bu bilgileri Köşesinde Halkımıza aktaran
tek Yazarım.
Şimdi çok önemli bir konuya daha giriyorum.
Selçuklu Sultanı ALPARSLAN’ın 50 Bin kişilik Süvari
birliğinin;
Bizans İmparatoru Romen DİOGEN’in 200 Bin kişilik ordusunu
nasıl yendiği, konusunda da, bir şeyler söylemek istiyorum.
Bazıları buna hazır cevap; Din kuvveti diyebilir.
Ama meselenin aslı, maalesef bu değil.
Romen Diogen’in ordusunun içinde, Kıpçaklar, Kumanlar,
Bulgarlar gibi, Hıristiyan Türklerden oluşan bir grup vardı.
Bu Hıristiyan Türk askerler, gönülleri el vermemiş,
Türklüklerini hatırlamış olmalılar ki;
Savaşın en kızgın anında;
Selçuklu Sultanı ALPARSLAN’ın tarafına geçiyorlar,
Ve bu husus, savaşın da, kaderini belirliyor ve savaşı
ALPARSLAN kazanıyor.
Bu bakımdan,Başkanlık Sistemi ile 2071 yılı hdefi,asla yan
yana, getirilemez!...
Böylesi bir
husus;
Zor anlarda Din mi daha ön planda, yoksa Etnik köken mi ön
planda sorusunu da çağrıştırdığı için;
Bu sorunun doğru cevabı,
Türkiye’nin bölünüp parçalanmaya çalışıldığı günümüzde, çok
önemli.
ATATÜRK İlke ve İnkilaplarına, Cumhuriyet’in kazanımlarına
yürekten inanan,
Türkiye Cumhuriyeti’ne Vatandaşlık bağı ile bağlı olan
herkes Türk tür tanımına göre
Etnik köken olarak, Türk olmasa bile, tanım gereği Türk
sayılan, aklı başında ve kültürlü vatandaşlarımız;
Yaşadıkları Toprakların ve kendilerine emanet edilen Türkiye
Cumhuriyeti’nin bölünüp, parçalanmasına,
Rejimin değişmesine, asla müsaade etmezler,
Buna gönülleri de, razı olmaz…
Dolayısıyla bu gün, Türklüğün ve Milli değerlerimizin,
ATATÜRK ve İnönü gibi milli Kahramanlarımızın itibarsızlaştırılmaya
çalışıldığı, bir İktidar döneminde;
Eğer Eyaletler sistemine yol verebilecek olan, Anayasa
değişikliği dayatmaları ile birde Başkanlık Sistemi gelirse;
1071’de adı Türkiye olarak değişen Anadolu’nun;
2071’de Türkiye olarak kalacağına, aklı başında, kim
inanır?...
Dolayısıyla Mecliste AKP Milletvekillerinin dayatması,,
kavga ve gürültü ile ayrıca usule aykırı bir şekilde, tartışılmaya imkân da
tanınmadan,geçirilmeye çalışılanAnayasa Taslağının;
Referanduma da gerek kalmadan, Milletvekillerinin oylarıyla,
Tamamen reddedilmelidir…
Şimdi AKP Dönemi ile gelinen noktayı, geleceğimiz adına;
Başka bir yönden, daha değerlendirmek istiyorum.
Türkler genetik
olarak kin tutmayan, ayrımcılık, ya da ırkçılık yapmayan bir Millettir.
İşte bu yüzden Tarih boyunca İmparatorluklar kurmuş ve bu
özelliğinden dolayı, kendi
Yönetimi altında ki
başka Toplumları da, barış ve güven içinde yönetmiştir.
Bu gün İran’ı bile 800 Yıl Türk Hakanlar, yönetmiştir.
Şah Rıza PEHLEVİ ile İran’da Yönetim, tekrar Perslerin
yönetimine girmiştir.
Şu anda bile, İran’ın yarısına yakını Türk tür.
Bundan önceki İran Cumhurbaşkanı, Ahmedi Necad’ın;
Babasının Azeri,
Anasının,Orta Asya kökenli bir Türk olduğu, bilgisi mevcut.
Yani etnik köken olarak, Türk olmak, ya da Vatandaşlık
tanımı gereği, Tür’üm demek;
Asla utanılacak bir şey, değildir…
İran’ın Dini Lideri Ayetullah Ali Hamaney de Türk tür.
Cumhurbaşkanlığı’nın forsunda 17 Yıldız bulunmaktadır.
Bu Yıldızlardan her biri, bir Türk Devletini sembolize
etmektedir.
Bizden önce, 16 Türk Devleti kurulmuş, Türkiye 17.Türk
Devleti.
Bizden önce kurulup, yıkılmış olan büyük Türk Devletlerinin,
nasıl ve kimler tarafından kurulduğunu,
Kimler tarafından ve nasıl yıkıldığını bilmezsek;
Bu gün, Türkiye Cumhuriyeti’ne siyaseten kurulan tuzağı
anlayamayız…
Bu konuda, Tarihçilere de, önemli görevler düşüyor.
Kültürlü ve bilinçli olan herkes, bu işi ciddiye almalı,
Az sayıda ki, Hükümet yanlısı olmayan birkaç Televizyon
kanalının yayınlarının dışında,
Kapalı salon toplantıları ile Halkımız, bilgilendirilmelidir.
Bu noktada, şu hususu da, vurgulamak isterim:
Türkleri savaşla yıkamayacaklarını görüp, anlayan rakip
Milletler;
Çözümü, çeşitli yollarla, içten çökertmekte bulmuşlar…
ÇİN Seddi’nin de, Türk akınlarından korunmak için
yapıldığını, çoğunuz biliyorsunuzdur.
Ama ÇİN Seddi’nin de, Türk akınlarını durdurma konusunda,
yeterli olmadığını görmüşler,
Ve başka yöntemler uygulamaya başlamışlardır…
Örneğin Çinli Prensesleri, Türk Hakanları, ya da,
Şehzadelerle evlendirmeye başlamışlar,
İç karışıklık çıkartmışlar…
Bazen de Dini kullanarak, bizim gelişmemizi engellemişler,
Misyoner ve Casusluk faaliyetleri ile bizleri yanlış taraflara
yönlendirmişlerdir.
AKP iktidara gelmeden
önceki yıllarda,
Bazı emperyalist Devletlerin, sanki Müslüman mış gibi,
Tarikatlara, maddi-manevi yardımda bulundukları, onları besledikleri yönünde,
Televizyonlarda gündeme gelen, yayınlar vardı…
İnsanlarımızın, bunu sorgulaması lazım;
Yabancı bir Devletin İstihbaratı, bir çıkarları olmasa,
neden kendilerine yardım etsin?
Prof. Dr. Necmeddin ERBAKAN ile REFAH Partisi döneminde;
Siyasal İslam’ın palazlanmaya çalıştığını söylesek bile
Sayın ERBAKAN, Milli idi,
Batı’ya ve İsrail’e hep karşı idi…
Ama Recep Tayyip ERDOĞAN, Yönetimindeki Adalet ve Kalkınma
Partisi AKP ile
Türkiye’de Siyasal İslam, iyice yerleşti,
Ve bu günkü boyutlara ulaştı…
AKP iktidara gelmeden önce;
PKK bitme noktasına gelmişti,
EL KAİDE,EL NUSRA, IŞİD ve PYD, DEAŞ gibi terör grupları
yoktu.
Şimdi, daha önceleri Irak’ta, Afganistan’da, Suriye’de, neredeyse
her gün görmeye alıştığımız, şurada patlayan bir bomba ile şu kadar insan öldü,
şu kadarı yaralandı gibi haberleri, şimdi, Türkiye’de yaşamaya başladı…
Terörle yaşamayı, kabul edemeyiz,
Bir Ortadoğu Ülkesi gibi olamayız….
1 Ocak 2017 sabahında, yine bir patlama haberi ile
sarsıldık.
İstanbul-Kuruçeşme’de, 31 Aralık 2016 akşam ı, büyük bir
eğlence mekânı , REİNE de;
Eğlenmek ve hoşça vakit geçirmek için, çok sayıda
Vatandaşımız ile Yabancı turistin olduğu yer;
Uzun namlulu bir silahla, biri tarafından taranıyor.
Sonuçta ilk belirlemelere göre;
39 kişi hayatını kaybediyor,60 kişi de yaralanıyor…
Yine her seferinde olduğu gibi, önce yayın yasağı
getirilerek, Halkın haber alma hakkı engelleniyor,
Sonrasında, Yetkililer, gerekenler, mutlaka yapılacak,
Birlik ve Beraberliğe, her zamankinden daha fazla,
ihtiyacımız var,
Bizi asla bölemeyecekler…
Bu gibi lafları bir tarafa bırakın,
Sorumluluk duygusu duyup, birileri istifa etti mi ?etmedi...
Şimdi 10 Aralık 2016 Cumartesi gününden sonra,13 gün içinde
yaşananlara, kısaca bir göz atalım.
3)Aradan 1
Hafta geçiyor, 17 Arlık 2016 Cumartesi günü;
Kayseri Komando Tugayı’nda, çarşı iznine çıkan sivil
kıyafetli Askerler, sivil Halk otobüsüne bindirilip, yollanıyor.
Ama nedense
korumaya yönelik, hiçbir güvenlik önlemi alınmıyor…
Sonra Askerleri taşıyan sivil otobüse, bomba yüklü araç
yaklaşıyor ve patlatılıyor.
Bu saldırıda 14 Askerimiz şehit oluyor, 34 kişide
yaralanıyor.
Terörün kol gezdiği bir ortamda, böylesi bir ihmal olur mu?
4)Aradan 2
gün geçiyor, 19 Aralık 2016 Pazartesi günü, Rusya ‘nın Ankara Büyükelçisi
Andrey, KARLOV, Koruma Polisi Murat Mert ALTINTAŞ tarafından vurularak
öldürülüyor.
21 Aralık 2016 Çarşamba tarihli BİR GÜN Gazetesi, bu konuyu
çok çarpıcı bir başlıkla şöyle yorumlamış:
8 Yaşındaki çocuk, 14 yıl sonra, nasıl Cihatçı oldu?...
İşte bu husus; bu gün, geldiğimiz noktayı, çok açık bir
şekilde, ortaya koyuyor…
Kılık- kıyafeti yüzünden otobüste ve parklarda dolaşan
kadın, ya da kızlar darp ediliyor ve failleri, bulunamıyor, yada gerekli cezaları
almıyorlarsa?...
Tedbir alınmadığı için, Adana Aladağ ilçesinde kız
öğrencilerin kaldığı yurtta çıkan yangında;
Acil çıkış merdivenine açılan kapı kilitli olduğu için,
çıkılamadı ve 12 öğrenci yanarak can verdiyse,
Bu çocukların Aileleri korkudan olsa gerek, şikâyetçi
olmadıklarını söylüyorlarsa,
Bunları tarafsız olma, objektif olma adına söylüyorum;
Birilerİ bu olumsuz yaklaşımlardan etkilenmiş olmalı ki;
9 Nisan 2014’te Meclis’te Kemal KILIÇDAROĞLU’na yumruk
atıldı,
20 Mayıs 2016’da Ankara-Kocatepe Camii’nde, Şehit cenazesine
gittiğinde yumurta atıldı…
8 Haziran 2016, İstanbul Veznecilerdeki patlamada şehit olan
polislerden birinin cenazesi için Camiye giden KıILIÇDAROĞLU, protesto edildi.
Birisi önce Ulaştırma Bakanı Bin Ali YILDIRIM ile biraz
sohbet ettikten sonra
KILIÇDAROĞLU’na yaklaşarak, önüne mermi bıraktı.
Savcı yakalanan 4 kişinin, ifadesini aldı ama sonra, geri
bırakıldı…
25 Ağustos 2016’da
Artvin-Şavşat yolunda, suikast düzenlendi. KILIÇDAROĞLU şans eseri kurtuldu
ama, koruma konvoyunda bulunan Jandarmalardan biri şehit oldu….
Ve nihayet 10 Aralık 2016Cumartesi akşamı, PKK’lı
teröristlerce patlatılan 2 canlı bombe eyleminde, hayatını kaybeden
Polislerimizin birinin;
Kayseri’deki Camide, Cenaze töreni için, Kemal KILIÇDAROĞLU
adına, peş peşe gönderilen 2 çelengin de;
Şehit Ailesine mensup olduğu söylenen biri tarafından,
parçalandığını gördük.
Çelengi parçalayan kişi sakallı birisiydi Başka bir Akrabası
Bayan ise;
Kemal KILIÇDAROĞLU’nun çelengini, bu cenazede görmek
istemiyoruz diye çıkış yapmış….
Birileri, kendi yakının cenazesinde, bazı Siyasetçilerin
bulunmasını istemeye bilir, ya da, gönderdiği çelengi kabul etmeyebilir ama
Bir kesim, diğer bir kesime öylesine düşman haline gelmiş
ise
Bunun sebepleri üzerinde, mutlaka durmak lazım.
Burada doğru olmayan husus şu:
Cumhuriyet Halk Partisi CHP muhalefette, bu Partinin Genel
Başkanı Kemal KILIÇDAROĞLU da yürütmenin Başı, ya da, Başbakan değil….
Dolayısıyla CHP ve Kemal KILIÇDAROĞLU’nu, meydana gelen bu
gibi patlamalar sonucunda, hayatını kaybedenlerden sorumlu tutmakta doğru
değil,
Nezaket gösterip, şehit cenazelerine katıldığında;
Birileri tarafından protesto edilmesi, önüne mermi
konulması, ya da, gönderdiği çelengin parçalanması da, doğru değil..
Kemal KILIÇDAROĞLU’na tehdit, ya da saldırı gibi olayları
yapanların çoğu bilindiği ve yakalandığı halde;
İfadelerinin alınıp, serbest bırakıldığı, gerekli cezayı
almadıkları da ortada…
Bunu nasıl değerlendireceğiz?...
Şunu demek istiyorum:
Bu gibi olaylarla, AKP ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip ERDOĞAN’a
doğrudan bir yöneltme yapmak istemiyorum ama
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip ERDOĞAN ve bazı AKP’li Yönetici,
ya da Milletvekillerinin üslubundan olsa gerek;
Halkımızın bir kısmı, maalesef olumsuz yönde etkileniyor…
Eğer şu veya bu şekilde Türkiye’de Ana Muhalefet Partisi ve
onun lideri de dışlanmaya çalışılıyorsa,
Onun da can güvenliği kalmamış ise
AKP Hükümeti’nin Darbe bahanesiyle, Halkımızdan gizlemeye
çalıştığı, gizli bir ajandasının olduğu şüphelerini de, kuvvetlendiriyor…
3)OHAL kapsamında, Türk Silahlı Kuvvetleri TSK’nın temel
yapısının değiştirilmesi,
TSK’nın Taşınmazlarına ve Arazilerine el konması,
Sivilleşme adı altında, TSK’nın siyasallaştırılmasının
önünün açılması,
7 Haziran 2015 Milletvekili seçimi öncesinde, AKP ile HDP
arasında bir sorun mu vardı? Yok tu,
Ve iyi anlaşıyorlardı….
OSLO da, İmralı da, Açılım – Saçılım görüşme ve
Pazarlıklarını gizli ya da açık bir şekilde, birlikte yaptıkları da, artık
bilinen bir husus…
7 Haziran 2015 Milletvekili seçiminde AKP, tek başına
iktidar olma şansını yitirince;
MHP ve HDP’nin ilk aşamada, oylarının geriletilmesi,
Daha sonrada, seçim barajı altında kalmaları gerekiyordu…
Bu noktada HDP ile
Öküz Öldü, Ortaklık Bitti misali, yollar ayrıldı, düşman
ilan edildi…
12-Öyle anlaşılıyor ki AKP Hükümeti, başı ne zaman sıkışsa,
yeni bir konu bulup, Türkiye’nin gündemine oturtuyor, bu sefer bunu tartışmaya
başlıyoruz…
Bu defasında da,küçük yaştaki kız ve erkek çocuklarına cinsel taciz, ya da
tecavüz suçlarından mahkûm olanları kurtarmaya
yönelik yasa tasarısı, Türkiye’nin gündemine oturmuştu;
Neyse ki Halkın büyük bir tepkisi ile karşılaşınca;
Tasarı; Cumhurbaşkanı Recep Tayyip ERDOĞAN’ın da uyarısıyla,
AKP tarafından geri çekilmek zorunda kaldı
Eğer Mahkûm olan kişiler, evlenmeyi kabul ederse hapisten
kurtulacaklardı…
Bu gibi konuların, ele alınacak, mazur gösterilecek bir
tarafı da yok…
Sonra Adana da bir özel yurtta çıkan yangında, 12 kız
öğrencinin yanarak ölmesi gibi hususlar;
Bardağı taşıran, son damlalardır…
25-27 Şubat 2017 Pazartesi , SÖZCÜ Gazetesi
SÖZCÜ Gazetesi, Siyaseten geldiğimiz, getirildiğimiz durumu, son bir örnekle, çok iyi özetlemiş!...
SÖZCÜ Gazetesi, Siyaseten geldiğimiz, getirildiğimiz durumu, son bir örnekle, çok iyi özetlemiş!...
Eyy Amerika diyecek kimse yokmu?
Amerika PKK ve PYD’yi
terörist olarak kabul etmiyoruz deyip, silahlandırırken.
Rusya’da PKK ve PYD’yi terörist olarak kabul etmiyoruz dedi…
Şimdi anladınız mı? Türkiye’nin Siyaseten nasıl bir noktaya
geldiğini, ya da, getirildiğini…
Onun için, Türkiye’nin ihtiyacı ve talebi olmayan bu
Anayasa’ya HAYIR deyip;
Önce önümüzü görmemiz lazım…
Böylesi bir sonuç, hem Türkiye hem de Cumhurbaşkanı Recep
Tayyip ERDOĞAN açısından hayırlı olur.
Zira , SÖZCÜ’nün bu son haberinden de anlaşılacağı üzere;
BOP Projesi devam ediyor.
Referandum da HAYIR
çıkarsa,Top, Taç’a çı mış olacak…
18 Maddelik Anayasa teklifini ve yorumunu, bundan sonra
yapacağım
Bu Referandumun, Türkiye’nin önünün açılmasına, sorunların
çözümüne, içine düştüğümüz, ya da düşürüldüğümüz, kaos ortamından kurtulmamıza,
vesile olmasını diliyorum.
Makine Yüksek Mühendisi Ahmet YALVAÇ
Enerji Uzmanı – Gazeteci Yazar
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder