11 Şubat 2019 Pazartesi

Asıl ihtiyacımız; demokrasi, hak, adalet, devlet işlerinde şeffaflık ve liyakattır… "Makine Yüksek Mühendisi Ahmet YALVAÇ Enerji Uzmanı – Gazeteci Yazar" + Alternatif- 03 Şubat 2019- Sabahattin Önkibar- Ulusal Kanal

ASIL İHTİYACIMIZ; DEMOKRASİ, HAK, ADALET, DEVLET İŞLERİNDE ŞEFFAFLIK VE LİYAKATTIR… BU GÜN GELİNEN NOKTADA, TÜRKİYE SİYASETEN KİLİTLENMİŞTİR, AKP İSLAMİ TEMELDE İDEOLOJİK BİR PARTİDİR, BAŞKANLIK SİSTEMİ’NE GEÇİLMESİ İLE İŞLER DAHA DA ZORLAŞMIŞTIR. BU NOKTADA CUMHURBAŞKANI’NA VE TÜM KANAAT ÖNDERLERİNE DÜŞEN ÖNEMLİ GÖREVLER VARDIR!...

Sevgili Okurlar,
Bu günde başlıktaki konularla ilgili güncel ve önemli haberlere yer vereceğiz,
Böylece değişik örneklerle İçinde bulunduğumuz zor durumu, anlamaya çalışacağız,
Başlıktaki konular,
Bu gün gelinen noktada hem Halkımızın büyük bir bölümünün talebidir,
Hem de, siyaseten içine düştüğümüz, ya da düşürüldüğümüz zor durumdan nasıl çıkılacağının da; yolu dur, anahtarıdır.
Adalet ve Kalkınma Partisi AKP,
3 Kasım 2002 tarihinden bu yana,
Kesintisiz 16 yılı aşkın bir süreden beri, Türkiye’yi tek başına idare etmesine rağmen;
Başlıkta vurgulamaya çalıştığım,  temel prensiplere, uymadığı, ya da uymak istenmediği için;
Türkiye sonunda ekonomik krizle karşılaşmıştır.
Başkanlık Sistemi gelirse;
Türkiye uçacak denildi ama Türkiye ne uçtu, ne de kaçtı,
Bilakis uçacak derken, yere çakıldı.
Bu başlık altında incelemeye alacağımız başlıca konular şunlar:
1-BİZLERE BAŞKANLIK SİSTEMİNİ ÖNGÖREN DE AMERİKADIR. PAUL BERNARD HANSE’NİN WASHİNGTON RAPORU.
CİAE’nın Ankara Masası Şefi Paul Bernard HANSE,
2006’da Washington’a bir Rapor gönderiyor. Bu Rapor kısaca şöyle:
Eğer Amerika’nın menfaati Türkiye’nin Eyaletler Sistemine veya Federatif bir yapıya geçmesinde ise
O zaman bütün yetkilerin tek kişide toplandığı bir Başkanlık Sistemine geçmek lazım…
Eğer bu kişi,
Amerika’nın çıkarlarına hizmet etmekte bir tereddüt gösterirse;
O tek kişiyi tesirsiz hale getirmek,
Amerika için sorun olmaz!...
Bu Devleti Kuranlar,
Kontrol mekanizmasını öyle sağlam yapmışlar ki;
Hükümeti ikna etseniz, Meclis’i ikna edemiyorsunuz!,
Meclis’i ikna etseniz, Yargı’yı ikna edemiyorsunuz!,
Yargı’yı ikna etseniz, Türk Silahlı Kuvvetleri TSK’yı ikna edemiyorsunuz!
Bu itibarla
Bu gün Siyaseten geldiğimiz nokta ile içine düştüğümüz zor durum,
Paul Bernard Hanse’nin,
Bizler için öngördüğü hususlarla,
Aynen uyuşuyor
Ve AKP 31 Mart 2019’da Ankara, İstanbul, İzmir, Adana gibi Büyük Şehir Belediyelerini alacak olursa,
Paul Bernard HANSE’’nin hazırladığı rapor,
Gerçekleşme yönünde
Bir adım daha ileri gitmiş olacak!
Bundan sonrasında,
Cumhurbaşkanı ve AKP’nin de Genel Başkanı olan Sayın Recep Tayyip ERDOĞAN’ın,
Hedef 2023 olarak açıkladığı;
Türkiye Federatif bir yapıya, ya da EYALETLER SİSTEMİ’ne geçebilir.
Sayın ERDOĞAN’ın bu videosunu izlemenizi öneririm.
Bu sitede gerilerde var…
Eğer AKP, Ankara, İstanbul, İzmir, Adana gibi Büyükşehir Belediyelerini kazanacak olursa,
Parlamenter Sisteme geri dönüş umudu da, neredeyse imkânsız hale gelmiş olacak!
Bu itibarla AKP’nin bu seçimi kazanabilmek için, her türlü imkânı kullanacağını, her yolu deneyeceğini düşünebiliriz.
18 Ocak 2019 Cuma, SÖZCÜ
Yerel seçimlere 72 gün kala, şikâyetler peş peşe geliyor.
Yıkık evlere, ahırlara, seçmen doldurmuşlar.
Artvin’de harabe haldek6 boş evde, 97 seçmenin kayıtlı olduğu ortaya çıktı. Samsunda bazı uzak mahallelerdeki ahırlara, seçmen taşındığı belirlendi.
Herhalde Suriyelileri bu gibi şlerde kullanmak ve oylarını almak çok kolay olacak.
2-MECLİS BAŞKANI BİNALI YILDIRIM, İSTANBUL BÜYÜK ŞEHİR BELEDİYESİ İÇİN AKP ADINA ADAY GÖTERİLDİ AMA GÖREVİNDEN NİYE İSTİA ETMEDİ, YA DA ETTİRİLMEDİ?
Mevcut Anayasa gereği,
Bin Ali YILDIRIM’ın İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı’na AKP adına Adaylığı resmen ilan edildiğine göre,
Meclis Başkanlığı görevinden istifa etmesi gerekiyordu ama etmedi, ya da istifa etmesi istenmedi….
Bu sorunun gizlenen asıl cevabını;
Cumhurbaşkanı ve AKP’nin de Genel Başkanı Sayın Recep Tayyip ERDOĞAN’ın,
Hedef 2023 yılı için, söylediklerinde bulabilirsiniz.
Deniliyor ki Bin Ali YILDIRIM, hem Başbakanlık yaptı, hem de şu an da, Meclis Başkanı.
Eğer İstanbul’u kazanırsa,
Böylesi bir durumda İstanbul Valisi ve İç İşleri Bakanı bir yazı ile Bin Ali YILDIRIM’ı görevden alabilir…
Bu noktada önemli Makamlarda bulunan böyle birisini rencide olmaktan korumak adına,
Cumhurbaşkanı Yardımcısı görevi de verildiği zaman,
İlginç bir durum ortaya çıkıyor.
Anayasa’nın eşitlik prensibi gereğince,
Eğer İstanbul Büyükşehir, Belediye Başkanı’na tanınan böylesi bir görevi,
Diğer Büyükşehir Belediye Başkanlarına da, tanımak gerekiyor.
Böylesi bir uygulama,
Büyükşehir Belediyelerinin Merkezi idareden kopmalarının da önünü açıyor,
Bir şekilde Eyaletler Sistemine yol veriyor….
Böylesi bir hususu göz ardı edemeyiz.
Bu itibarla eğer AKP,
Ankara, İstanbul, İzmir, Adana gibi Büyükşehir Belediyelerini kazanamazsa,
Demokrasiye yeniden dönüş yolunda,
Bir umut ortaya çıkmış olacak,
Türkiye’nin Eyaletler Sistemine geçmesinin yolu da, kapanmış olacaktır.
3-AŞIRI UÇ PARTİLER; TÜRKİYE’NİN SORUNLARINI ÇÖZEMEZLER, BİLAKİS; YENİ SORUNLAR YARATIRLAR
Böylesi bir durumu da,
Geçen 16 yıl içerisinde yaşayarak gördük!...
Parlamenter demokrasiyi beğenmedik,
Yeni vaatlerle tek kişinin egemenliğine bağlı,
Başkanlık Sistemi’ne geçmiş olduk!...
Adalet ve Kalkınma Partisi AKP,
Demokrasinin kendisine tanıdığı haklardan faydalanarak, iktidara geldi ama
Aradan geçen 16 yıl içerisinde,
Her geçen gün Demokrasiden uzaklaştık…
AKP mevcut kurallara uyup, Halkın daha rahat ve daha huzurlu yaşamasını sağlamak, Türkiye’yi her alanda daha ileri götürmek yerine,
Kendi ideolojisini yerleştirmeye çalıştı.
Başkanlık Sistemine geçilmesi de, Halkımızın talebi değildi…
Yeni Anayasa’nın Meclis’in gündemine taşınmasından;
Komisyonlarda tartışılmasına,
Referanduma kalmasından;
Yeni Anayasa’nın Halka tanıtılmasına,
Ve nihayet Referanduma sunulmasından;
Sonuçlarının kabul edilmesine,
Cumhurbaşkanlığı seçiminin yapılması, sonuçlarının kabul edilmesine varıncaya kadar,
Bütün aşamalar,
Hep dayatma, hep kural ihlâlleri ile dolu!...
Bu gün siyaseten gelinen nokta da,
Kitabına uydurularak, Parlamenter Sistem sonlandırıldı ama
Halkımızın büyük çoğunluğunun gönlünde kabul edilmiş değil.
Bu gün gelinen noktada AKP’ye oy verenler arasında da hoşnutsuzluk var…
Ve bu hoşnutsuzluğun giderek arttığını gözlemliyoruz…
Hükümet yanlısı AKİT Gazetesi Yazarı Abdurahman DİLİPAK gibi daha önce, AKP ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip ERDOĞAN’ın yanında yer alan, başka Yazarlar da bu gün,
AKP’yi eleştiren yazılar kaleme almaktadırlar.
Böylesi bir yön değiştirme;
AKP’yi zor günlerin beklediğinin işaretidir..
Aynı görüşten gelen Saadet Partisi ile, Temel KARAMOLLAOĞLU’nun liderliğinde, zaten baştan beri AKP2e karşı…
AKP Din eksenli aşırı bir uç Partidir,
Eğer yarın, Irkçılık temelinde aşırı bir Sağ Parti,
Ya da Marksist-Leninist bir ideolojiye sahip, aşırı bir sol Parti iktidara gelse,
Hepsi kendi ideolojilerini yerleştirme gayreti içerisinde olur.
Onun için diyoruz ki aşırı uç Partiler, Türkiye’nin sorunlarını çözemezler, bilakis, yeni sorunlar yaratırlar.
Biz bu gün Dünya’nın en kritik bölgesinde yaşıyoruz.
Emperyalist güçler bizleri hiç bir zaman rahat bırakmamışlardır, rahat bırakmazlarda!
Alınacak önlem ve yapılacak iş;
Öncelikle Halkımızın doğru bilgilenmesidir.
Siyasi Partiler,
Aklın, Bilimin, Mantığın ışığı altında bir şeyler yapsınlar,
Herkes huzur ve güven içinde olsun,
Türkiye’yi her alanda daha üst noktalara götürsünler yeter.
Şu hususa da vurgu yapmamız gerekiyor:
Siyasi Partilerin amaç ve ihtiyaçları ile Vatandaşlarımızın ihtiyaçları,
Bazen birbirinden farklı olabiliyor…
Eğer birinin yaptığını diğerleri bozarsa olmaz!...
14 Ocak 2019 Pazartesi, SÖZCÜ.
Devlet İhlaszedeler için, acilen harekete geçmeli,
Yargı kararına rağmen belediye vazgeçmedi.
Şehit parkına Arap oteli dikecekler.
Trabzon Beşikdüzü Belediyesi, halkın nefes aldığı, 10 dönümlük Kent Parkını,
Yargının 2 kez iptal etmesine rağmen,
Arap sermayeli Al Ajaji şirketine sattı.
Bu gazetede haber özelliği olan diğer önemli konular da şunlar:
CHP’li Özgür ÖZEL, SÖZCÜ’ye konuştu.
Başkanlık Sisteminden AKP’li bile hoşnut değil.
ÖZGÜR ÖZEL, bazı AKP’li Milletvekillerinin Başkanlık Sisteminden memnun olmadıkları yönündeki görüşlere yer veriyor.
Gemiyi yürütemiyorlar…
Bu gibi sözler, yukarıda da değindim;
Sadece Özgür ÖZEL’in tespitleri değil.
Böylesi bir hoşnutsuzluk, giderek, belirginleşiyor ve artarak devam ediyor!...
Engin ALAN Paşa önemli bir konuya işaret etmiş.
Ve şöyle devam ediyor:
Amerika’nın hedefi, Suriye’de Kürdistan’ın ikinci ayağını kurmak.
Bu gibi konulara değinmeye devam edeceğiz
Birde bu gazetede haber özelliği olan bir başka önemli haber daha var.
MERMİ GİBİ EKMEKTEDE İNDİRİM YAPIN başlığını taşıyan haber.
MKE’nin mermide % 7,5’luk enflasyon indirimi yapmasına karşılık;
CHP’li Çetin ARIK, bu indirim ekmekte de yapılsın diyor.
Çetin ARIK, haklı ama bu işin vahametinin farkında değil!...
Türkiye’de bireysel silahlanma zaten had safhada.
Birde mermi fiyatlarını ucuzlatmak niye?
Eğer bir yönlendirme, bir provokasyon olursa, silahsız vatandaşlarımızı kim koruyacak!?...
Eğer ülkede huzur ve güvenin sağlanması isteniyorsa,
Bireysel silahlanma azaltılmalı,
Mermide pahalandırılmalı!...
Bu hafife alınacak bir konu değil
4-SÜPER GÜÇLERİN LİDERLERİNİ KONUŞTURAN, ONLARI GÜÇLÜ YAPAN DA; DEVLETİN EKONOMİK GÜCÜDÜR,TEKNOLOJİ DE GELDİĞİ NOKTADIR!...
Daha alt seviyelerde olan Devletlerin ve Halkının da;
Bu gerçeği unutmamaları, göz ardı etmemeleri gerekir.
Uluslar arası ilişkilerde her zaman haklı olanlar kazanmıyor,
Bu gibi işler bir güç meselesi, bir imkân meselesidir aynı zamanda!...
Siyasiler amaca uygun ve Halkın hoşuna gidecek söylemlerle
Ya da Süper Güçlerin liderlerine Eyyy’lerle başlayan sert sözler sarf edip,
Biz kendi göbeğimizi kendimiz keseriz,
Dünya 5’ten büyüktür gibi sözlerle,
İşleri bir süre idare edebilirsiniz ama
Halk tarımdan, hayvancılıktan, üretimden bir şekilde soğutulmuş, koparılmış ise,
Dünyanın her tarafından, canlı hayvan, et ve tarım ürünleri ithal etmek zorunda kalıyorsanız;
Yatırımlar ve harcamalar, şeffaf değilse,
Hazineden ve Halkın cebinden, yanlış işlere para aktarılıyorsa;
Ekonomik kriz kaçınılmazdır.
Böylesi bir durum;
Devleti Yönetenlerin içeride ve dışarı da, işlerini zorlaştırır,
Ellerini, kollarını bağlar.
Bu gün  içinde bulunduğumuz zor durumun özü ve özeti bu dur!...
5-YAP-İŞLET- DEVRET MODELİ PROJELER, ASTARI YÜZÜNDEN PAHALI OLAN PROJELERDİR. HALKIMIZA VE HAZNE’YE DAHA FAZLA YÜK OLMADAN; BU PROJELERİN GERÇEK DEĞERLERİ TESPİT EDİLİP, ÖDEME YAPILMALI, FİRMALARIN ELİNDEN ALINMALIDIR!...
Böylesi bir konuya kendi tecrübelerime ve gördüklerime dayanarak,
Rakamsal bilgilerde vermeye çalışacağım
3 Ocak 2019 Perşembe SÖZCÜ
Osmangazi Köprüsü’ne yapılan % 45 rekor zam böyle dedirtti.
Büyük ikramiye köprüyü yapan müteahhite vurdu.
Çünkü müteahhite günlük geçiş garantisi verildiği için,,vatandaş geçse de, geçmese de Devlet para ödüyor.Döviz kuru artınca, fatura daha da kabarıyor.
Şimdi Osmangazi Köprüsüne yapılan % 45’lik zammı birkaç yönden incelemeye alalım.
1)Dolardaki artış durduğuna göre
Bu köprüye yapılan % 45’lik zam doğrudan, müteahhitin cebine gidiyor demektir.
2) Böylesi bir zam, Devletin kasasına gitse
Bir şey diyemeyeceğim ama
Böyle olduğunu hiç sanmıyorum…
Şimdi sizlere yap-işlet-devret modelinin niye pahalı ve astarı yüzünden pahalı olduğu konusunda, bir şeyler söylemek istiyorum.
En ekonomik yatırım kredisi;
Devletten-Devlete alınan kredi ile yapılan yatırımlardır.
Ama bir Devletin Kurumu,
Başka bir Devlete, bir yatırım için kredi açacaksa,
Öncelikle bir plan, bir proje ve bir fizibilite raporuna dayandırmalıdır.
Eğer ortada böylesi bir hesap-kitap ve fizibilite raporu yok sa;
Kara düzen projelere hiçbir Devlet kredi de vermez!...
Bu itibarla Türkiye’ de yap-işlet-devret projeleri,
Daha çok birilerini zengin etmek için,
Tercih edildiği anlaşılıyor…
3)Ben Termik Santrallerden biliyorum.
Bir doğal gaz çevrim Santralinin 1 Megavat için maliyeti;
Normalde 250 Bin Dolar / Megavat saat
4)Eğer yap-işlet-devret modelinde ise
Megavat maliyet 1Milyon250 Bin Dolar’a yükseliyor.
Yani, yap-işlet-devret modeli;
Normal santrale göre 5 kat daha pahalı oluyor.
Zira yabancı bankalar ve kredi kuruluşları,
Şirketlerin güvenilirlikleri Devlete Nazan daha düşük olduğundan,
Kredi faizleri ve masraflar, daha yüksek oluyor.
Bu gibi projelerin maliyetleri yüksek olduğundan,
Şirketler bu maliyeti ve kârlarını da ilave edince,
Ortaya astarı yüzünden pahalı bir durum ortaya çıkıyor.
Şimdi anladınız mı? Yap-işlet-devret modelinin çok pahalı olduğunu?
5) Şimdide Osmangazi Köprüsü’nü hangi firmalar yapmış,
Krediyi hangi bankalar vermiş?
Bir de konuyu bu açıdan incelemeye alalım.
Osmangazi Köprüsü’nü yapan firmalar, daha doğrusu bu köprünün ortakları, ya da işletici firmalar diyelim.
İşletici firma; OTOYOL AŞ.
OTOYOL AŞ ise şu firmalardan oluşuyor.:
ÖZALTIN, YÜKSEL İNŞAAT, NUROL,MAKYOL, ASTALDİ gibi firmalar….
Bu Projeye kredi veren Bankalar:
AKBANK, HALK BANKASI, ZIRAAT BANKASI, VAKIF BANK, GARANTİ BANKASI, YAPI KREDİ BANKASI, FİNANS BANK
Bu Projenin toplam maliyeti 1 Milyar Dolar’a yakın.
Burada yer alan özel bankalar için, bir şey diyemeyeceğim ama
Devlet Bankalarının verdiği krediler tartışılabilir.
Zira örneğin Ziraat Bankası’nın asıl görevi;
Ziraatin ve hayvancılığın gelişmesinde, çiftçiye köylüye destek olmak,
HALK BANK’ın görevi;
Esnaf ve sanatkâra destek sağlamak,
VAKIF BANK ise;
Adından da anlaşılacağı üzere,
Vakıf eserlerinin korunmasında, restorasyonunda, destek sağlamak.
Burada amaç dışı bir kredi kullanıldığı anlaşılıyor.
Eğer Devlet Bankalarının amaç dışı kredi açma işini,
 Banka Üst Yönetimine bıraksalar;
Böyle bir işe onay vereceklerini hiç sanmam!...
Bu noktada şu soruyu sormak gerekiyor:
Adı geçen Firmalar, ceplerinden hiç para harcamadan,
Özel Bankaların ve Devlet’in Bankalarından aldıkları paralarla,
Böylesi kârlı ve zahmetsiz işler yapıp, Hazine’den de para çıkmasına vesile oluyorlarsa,
Bu işi Devlet kendisi niye yapmıyor?
Devlet’in parasıyla iş yapmak,
İlave yükü de, yine Devlet’e ve Halkın sırtına yüklemek!...
Nasıl bir alış-veriş bu!?...
6-EKONOMİK KRİZ ATLATILDI MI?
 Dolar 7,20 TL’yi gördü ama
Bir süre sonra, 5 TL’nin üzerine geriledi.
Bu nokta da piyasalara, kaynağı belirsiz para girdiği anlaşılmaktadır.
Suriye’de iç savaşın devam ettiği bir zamanda,
Ayrıca Amerika ve Rusya’nın,
Suriye’de bir güç yarışı içinde oldukları, bir yer kapma gayreti ile
Suriye tarafında güney sınırımıza yerleşmeye çalıştıkları bir zamanda,
Özellikle de AKP için son derece hayati bir öneme sahip olduğu bilinen yerel seçimler öncesinde,
Herkesin aklındaki şu soru çok önemli:
Acaba çok kritik bir zamanda,
Türkiye adına, bazı tavizler mi verildi?
Bu gibi konularda bazı gelişmelerin ışığı altında bir şeyler söylenebilir ama
Asıl sorunun boyutunu, 31 Mart yerel seçimler sonrasında öğreneceğiz.
 Türkiye’nin AKP döneminde katlanan dış borç yükünün vahameti şurada:
Şu an Özel sektörün ve Devlet’in dış borç yükü,
500 Milyar Dolar’a yakın.
Bu borç yükünün aylık taksit ödemelerini, ödeyebilmek için, yine dış kaynak bulmak gerekiyor….
Demokrasinin ve Hukuk Devletinin tartışmalı olduğu bir Devlete kimse kolaydan, borç para vermez!...
Sorun da zaten buradan kaynaklanıyor!...
7-AMERİKALI PAPAZ BRUNSON’UN KURAL İHLÂLİ YAPILARAK SERBEST BIRAKILMASI İLE SUUDİ GAZETECİ CEMAL KAŞIKÇININ İSATANBUL’DA SUUDİ BAŞKONSOLOSLUĞU’NDA KATLEDİLMESİNİN ARDINDAN, DOLARDA BİR GEVŞEME VE SABİTLENME, HATTA PARA GİRİŞİ OLDUĞU DA SÖYLENEBİLİR AMA..
Birbirinden ayrı ve farklı olan bu 2 konu;
Her şeyden önce Türkiye’nin imajına büyük zarar vermiştir…
Şimdi çok önemli bu 2 konu üzerinde kısaca bir şeyler söylemek istiyorum.
Papaz kılığındaki Amerikalı Ajan Brunson, hakim karşısına çıkmadan 1 gün öncesinde,
Başka bir Savcı atanmış,
Daha öncesinde, Papaz BRUNSON’u suçlayarak, hapse atılmasına neden olan gizli tanık ta,
Bu noktada, daha önce yaptığı suçlamaların tersi beyanda bulunarak,
Serbest bırakılmasına vesile olmuştur.
Papazın serbest bırakılmasında, işin kitabına uydurulduğu ortada.
ABD Başkanı Donald TRUMP,
Papaz BRUNSON’un serbest bırakılması dolayısıyla, Sayın ERDOĞAN’a teşekkür ediyor.
Tahliye öncesinde ise
Eğer serbest bırakılmazsa, bunun sonuçları ağır olur, yaptırımlar uygulayacağız gibi tehditkâr davranışlarda bulunuyordu.
Böylesi bir tahliyede,  şu soru sorulabilir:
Suçsuzdu, niye tutukladın?
Suçlu idi, niye serbest bıraktın?
Bu konu, Türkiye aleyhine dava açılacak kadar çok önemli bir durumdur.
Papazın Kitabına Uydurularak, serbest bırakılmasının ardından,
Doların ve Euro’nun ateşinin düştüğünü görüyoruz.
Böylesi bir formül yerine,
Ekonominin gördüğü zarar nedeniyle,
Eğer varsa, Cumhurbaşkanı’nın özel bir yetkiye dayanarak,
Papaz serbest bırakılsaydı, daha doğru olurdu!...
Papaz 12 Ekim 2018’de serbest bırakılıyor.
Suudi Gazeteci Cemal KAŞIKÇI’nın ise;
2 Ekim 2018’de Suudi Arabistan’ın İstanbul Başkonsolosluğu’na girdikten sonra bir daha, oradan çıktığını gören yok…
Cinayetin, Suudi Arabistan’ın Washington Baş Konsolosluğu’nda işlenmesinin planlandığı,
Ama ABD Başkanı TRUMP’ın bu, cinayetin Amerikan Halkına anlatılamayacağı sebebinden hareketle
Suudi ARABİSTAN’ın İstanbul Baş Konsolosluğu’na kaydırıldığına değinilmektedir.
Cemal KAŞIKÇI cinayetinin,
En ince noktasına varıncaya kadar, planlanmış bir cinayet olduğu anlaşılıyor.
Cemal KAŞIKÇI’’nın Müslüman Kardeşlerin Temsilcisi ve savunucusu olduğu,
Bu yüzden ABD ve Suudi Arabistan Kraliyet Ailesi tarafından istenmediği anlaşılıyor.
Bu vesile ile Cumhurbaşkanı Recep Tayyip ERDOĞAN’a da bir mesaj verildiğine dikkat çekilmektedir.
Cumhurbaşkanı Sayın Recep Tayyip ERDOĞAN’ın Müslüman Kardeşler’e, Muhammed Mursi’ye muhabbeti olduğu,
Bu yüzden de sık sık RABİA işareti yaptığını da herkes biliyor…
Bu itibarla Cumhurbaşkanı Sayın Recep Tayyip ERDOĞAN’a aba altından, sopa gösterildiğine de vurgu yapılmaktadır.
Bu gibi nedenlerle Türkiye’nin Cemal KAŞIKÇI’’nın öldürülmesini istediğini de,
Kimse söyleyemez.
Ama istemeyerek de olsa;
Bu cinayete engel olmadığı, olamadığı da orta da!...
Şimdi böylesi bir kanaatin daha doğru olduğunu,
Olayların akışından hareketle ortaya koymaya çalışalım.
 Cemal KAŞIKÇI,
Tanıştığı Türk kızı ile evlenme evraklarını tamamlamak için,
2 Ekim 2018 Tarihinde, Suudi Arabistan’ın İstanbul Başkonsolosluğu’na giriyor.
Konsolosluğa girmeden önce,
Nişanlısına sıkı tembih ediyor ve diyor ki;
Eğer Konsolosluğa girdikten sonra,
Dışarı çıkmam uzun sürerse,
Derhal, Emniyeti ara!...
Cemal KAŞIKÇI bir türlü dışarı çıkmayınca kız, emniyeti arıyor,
Ama haber Türkiye’de her yerde çalkalanırken;
Türk Emniyeti, Baş Konsolosluğa cinayetin delillerini bulmak için, ancak 13 gün sonra girebiliyor.
Sorun da bura da zaten!...
Gerçekten cinayetin nasıl işlendiğini anlamak, delillere ulaşmak niyetinde olan bir Emniyet Teşkilatı,
Cinayet işlendikten 13 gün sonra mı, Başkonsolosluğa girer?...
Muhtemelen cinayet öncesinde, Kraliyet Ailesi tarafından Türk Yetkililere bilgi verilmiş,
Kendilerine yardımcı olunması istenmiş olabilir…
Suudi Arabistan Kraliyet Ailesi ile Türk Yetkililer arasında,
Daha önceden başlayan iyi ilişkilerin ve aşırı muhabbetin olduğu da, herkes tarafından bilinen bir husustur…
Cinayetin işlendiği gün,
2 Özel uçakla Suudi Arabistan’dan, 15 kişilik bir infaz ekibinin elini kolunu sallaya sallaya gelip,
Cinayeti işleyip, cesedi de bir şekilde parçalara ayırıp, götürdükleri,
Sonrasın da ise,
Yine ellerini kollarını allaya sallaya Türkiye’den ayrıldıkları bilinmektedir.
Aynı şekilde, Başkonsolosun da elini kolunu sallaya sallaya Türkiye’den ayrılmasına ne diyeceksiniz?
Katiller Türkiye’den ayrıldıktan, kuşu elden kaçırdıktan sonra,
Türkiye cinayete karışanların, Türkiye’ye iadesini istiyor.
Niye versinler ki!?...
Böylesi bir durum Avrupa’da Amerika’da olabilir mi? Elbette olamaz!
Yetkililer,
Konsolosluğun dokunulmazlığı var demesin!...
Eğer orta da, bilerek, planlanarak işlenen bir cinayet söz konusu ise işler değişir.
En azından, aynı gün ve aynı saatlerde Türk Polisi ve Türk istihbaratı, Başkonsolosluğu ablukaya alır, çıkanı tutuklayıp, götürürlerdi.
Bazıları böylesi bir tedbir ve alıkoyma karşısında,
Suudi Arabistan ile ilişkiler kopabilirdi diyebilirler ama
Kopacaksa kopardı!...
Bu 2 olayla, Türk Milletinin Tarihten gelen hak ve Adalet duygusuna ve Asaletine gölge düşürülmüştür…
Türk Milletinin böylesi Kirli İşlere, Kirli İlişkilere ihtiyacı yok!...
Devleti Yönetenlerin ve Yakınlarının;
Parasal konulardan uzak durmaları, Yabancı Devlet Adamlarından bağış, ya da uçak gibi çok pahalı hediyeler kabul etmemeleri gerekir.
Bizler bu güne kadar böyle gördük.
Suudi Arabistan Yetkililerinin Bilal ERDOĞAN’ın TÜRGEV Eğitim Vakfı’’na 100 Milyon Dolara yakın, 99 Milyon 990 Bin 990 Dolar gibi para gönderildiği söylense de,
Bu paranın, Bilal ERDOĞAN’ın hesabına yattığı iddia edildiği, basınımıza yansıyan haberlerden dir.
Birde deniliyor ki,
Sevda Tepesi’nde arazi alan Suudi Arabistan Kralı’na, imar izni verilmesinin,
Bu gibi işlerle bir ilişkisi var mı?...
 8-BU GÜNÜ ANLAYABİLMEK İÇİN; AKP’NİN HANGİ DÜNYA ŞARTLARINDA İKTİDAR OLDUĞUNA BAKMAK LÂZIM.
Bu itibarla daha önce yayına koyduğum Makaleye ve daha gerilere bir göz atmanızı öneririm.
Bu gün burada, AKP’nin kim tarafından ve nasıl iktidara taşındığını,
Bir de Strateji Uzmanı-Gazeteci-Yazar Erol MÜTERCİMLER’in ağzından dinleyeceğiz..
Burada birde şu hususa vurgu yapmak lazım:
Buradan hareketle
Amerika Birleşik Devletleri bir Siyasi oluşumun, iktidara gelmesine zemin hazırlarken,
Birde amaca uygun muhalefet inşa etme yönünde de, çapa sarf ettiği söylenebilir…
Bu sebepten olmalı ki:
Bilerek ya da bilmeyerek,
Başta MHP Lideri Devlet BAHÇELİ’nin ve CHP Lideri Kemal KILIÇDAROĞLU’nun,
AKP’ye yardımcı oldukları, Sayın Recep Tayyip ERDOĞAN’ın işini kolaylaştırdıkları söylenebilir.
Birbirine zıt görüşte olan MHP lideri Devlet BAHÇELİ ile CHP Lideri Kemal KILIÇDAROĞLU’nun,
Toplumda yeterince tanınmayan ve kişisel oyu bulunmayan Ekmeleleddin İHSANOĞLU’nu ortak Cumhurbaşkanı Adayı olarak gösterip,
Sayın Recep Tayyip ERDOĞAN’ın kazanmasına vesile olmuşlardır.
Böylesi bir durum,
Ekmeleddin İHSANOĞLU’nu bir Üst Akıl mı önerdi sorusunu akla getiriyor. ...
Bu sadece bir örnek!...
9-BOP EŞ BAŞKANLIĞI; SAYIN CUMHURBAŞKANI RECEP TAYYİP ERDOĞAN AÇISINDAN AĞIR BİR YÜK, TÜRKİYE’NİN GÜVENLİĞİ VE GELECEĞI AÇINDAN, ÇOK ÖNEMLİ BİR SORUN. BÖYLESİ AĞIR BİR YÜKÜN ALTINDAN NASIL KALKILIR?...
Biz burada öncelikle Genişletilmiş Büyük Ortadoğu Projesi BOP’un ne olduğunu, kim tarafından kurulduğunu, tekrar ortaya koymaya çalışacağız,
Sonrasında,
Şimdinin Cumhurbaşkanı ve AKP’nin Genel Başkanı,
Eskinin Başbakanı ve AKP’nin Kurucu Lideri Sayın Recep Tayyip ERDOĞAN’ın sözlerine,
Bu kapsamda yaptıklarına değineceğiz,
BOP Eş Başkanlığı’nın;
AKP’nin hangi Dünya şartlarında ve kimler tarafından ve nasıl kurulduğu ile ilişkisi var.
Sonuçta,
Bu konuda da bir şeyler söylemeye çalışacağız.
Sonrasında,
Bu BOP belasından nasıl kurtulacağımız konusunda, önerilerde bulunacağız…
Amerika Birleşik Devletleri Eski Güvenlik Danışmanı ve sonrasında ABD’nin Dış İşleri Bakanı olan Condelezza Rice,
7 /8/ 2003 tarihinde Washington Post Gazetesi’nde yazdığı Makalede,
BOP’u şöyle tarif ediyor:
FAS’tan Basra Körfezi’ne kadar, 22 İslam Ülkesinin sınırları ve Rejimleri değişecek!...
Bu kapsamda, Libya Lideri Muammer Kaddafi öldürüldü, Libya parçalandı,
Bu konuda Türkiye’de, Koalisyon güçlerinin yanında yer aldı.
O Muammer Kaddafi ki 1974 Kıbrıs Barış Harekâtında Türkiye’ye FANTOM uçaklarını,
Ve bizim uçaklarımız için yakıt göndermiştir.
Zira harekât için, Batı bizlere yakıt vermek istemiyordu, sorun çıkartıyordu.
Muammer Kaddafi’ye karşı Batı güçlerinin yanında yer almakta;
Türk Milleti olarak bize yakışan bir tutum, bir davranış değil!...
Libya’dan Sonra Tunus’ta ve Mısır’da darbe oldu,  rejim ve liderler değişti.
Irak parçalandı,
Suriye’de iç savaş çıkartıldı,
Condelezza RİCE,
Türkiye’nin de Rejiminin değişeceğine ve parçalanacağına vurgu yapıyordu..
Tarihe dikkat;
7/ 8/ 2003
Bu tarihte AKP henüz yeni kurulmuş ve henüz iktidarda değil.
AKP bu tarihten 4 ay sonra, 3 Kasım 2003’te iktidara geliyor.
Yıl 11 Ekim 2016;
MHP Lideri Devlet BAHÇELİ, Meclis’te yaptığı Grup konuşmasında,
Beklenmedik biz zamanda ve beklenmedik bir çıkışla, özetle şöyle diyor:
Cumhurbaşkanı Sayın Recep Tayyip ERDOĞAN’ın,
Yasalara ve Anayasa hükümlerine uymadığı, bu gibi konularda suç işlediği,
Sonuçta bu fiili durumun,
Anayasa ve Yasalar açısından suç olmaktan çıkarılması için,
Başkanlık Sistemi’ne geçilmesini, Buna uygun bir Anayasa yapılması yönünde,
Bir öneride bulunuyor.
AKP hızla kolları sıvıyor, Anayasa tasarısı, Komisyon’a geliyor,
Komisyonda kavga, gürültü ve oldubittilerle, bütün itirazlara rağmen kabul edilip, Meclis’in gündemine geliyor.
Ocak 2017’de Referandum şartıyla kabul ediliyor,
16 Nisan 2017’de yapılan referandum da,
% 51.4 ile kabul ediliyor.
YENİ ANAYASA’nın % 51,4 ile kabul edilmesi konusunda şu hususa vurgu yapmak istiyorum.
ZATEN % 51,4’de şaibelidir ve zorlama ile acak bu orana kdar çıkılabilmiştir.
Bu husus işin sadece bir tarafı.
Bu oran, Halkımızın nitelikli çoğunluğunu değidir.
 % 75-80 hatta daha yüksek oranla kabul edimiş olsaydi,
Nitelikli çoğunluğun Anayasası diyebilirdik.
Ama şimdi Çoğunluğun Anayasası diyemiyoruz.
 Referandum öncesinde, Yeni Anayasa’nın tanıtılması dahil, referandum sonuçları dahil,
Bütün aşamalar,- kural ihlâli, oldubittiler, hile ve hurda ile dolu.
MHP Lideri Devlet BAHÇELİ’nin daha önceki tarihlerde, yaptığı konuşmalarda,
Başkanlık Sistemini yerden yere vuran konuşmalarını, internetten bulabilirsiniz.
Peki MHP Lideri Devlet BAHÇELİ’nin eski söylemleri ortada iken,
Beklenmedik bir zamandaki U dönüşü ile
Türkiye’de Rejimin değişmesine yol vermesini,
Nasıl değerlendirmek lâzım!?...
Bu günün siyasetçilerinden beklentimiz şu:
Mevlâna’nın söylediği üzere;
Ya Dediğin Gibi ol,
Ya olduğun Gibi Görün!...
Böylece, MHP Liderinin girişimiyle başlayan,
Ve 24 Haziran 2018’de yapılan bir erken seçimle,
Uygulamaya konulan yeni Anayasa ve geniş yetkilerle donatılan Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi;
2006’da CİAE’nin Ankara Masası Şefi Paul Bernard  HANSE’nin, Türkiye için ön gördüğü Yönetim biçimini ve Washhington’a yazdığı raporu yukarı da gördük.
Gelinen nokta,
Bu raporun aynısı!...
Condelezza RİCE’ın 7/ 8 / 2003’te söyledikleri ile,
Paul Bernard HANSE’nin bizler için öngördükleri aynen uyuşuyor.
Şimdi yıl 2019!,
 Cumhurbaşkanı ve AKP’nin Genel Başkanı Recep Tayyip ERDOĞAN’ın ,
Suriye konusunda, Amerika’ya esip gürlemesine karşın,
BOP sürecinin işlediğini görüyoruz.
Umarız Türkiye parçalanma tehlikesini de atlatır!...
Bu gün geldiğimiz nokta;
Türkiye’nin sorunların üstesinden gelmede,
Tarihsel sınavıdır.
Ben şahsen bu zor günlerinde geride kalacağına inanıyorum.
Aşağıda, ABD Savunma Bakanlığı PENTAGON tarafından çizilen, bu güne kadar aksi iddia edilmeyen,
Ve Türkiye’nin de itiraz da bulunmadığı,
Bölünmüş Ortadoğu haritasını,
Tekrar koyuyorum.
Burada Toprak kaybedip, yeniden şekillenen Ortadoğu Devletlerini görüyorsunuz.
Bu harita da Türkiye’den de koparılan topraklar var.
BOB HARİTASI
SAYIN ERDOĞAN’IN BOP HAKKINDAKİ SÖYLEMLERİ.
1)Eskinin Başbakanı Sayın ERDOĞAN,
14 Şubat 2004 tarihinde Fatih ALTAYLI’ya,
TEKE TEK Programında, BOP konusunda şöyle diyor:
Hani Amerika’nın Genişletilmiş Ortadoğu Projesi var ya!
Bu kapsamda Diyarbakır bir yıldız olabilir.
Biz bu konuda yollar, köprüler, hava alanları gibi alt yapıları yapıp,
Diyarbakır’ı şimdiden hazırlıyoruz gibi
2)12 Ocak 2009’da,
Başbakan Sayın ERDOĞAN, AKP’nin Meclis’deki Grup Toplantısında şöyle diyor:
Biz Genişletilmiş Ortadoğu ve Kuzey Afrika Projesi Eş Başkanlarından biriyiz,
Bu konuda görevlerimiz var,
Biz bunu yapıyoruz….
Sayın ERDOĞAN’IN BOP Eş Başkanlığı ile ilgili söylemlerini internetten kolayca bulabilirsiniz.
3)CHP’nin Grup Başkan Vekili Emine Ülker TARHAN,
16 Nisan 2012 tarihinde Meclis Başkanlığı aracılığı ile
Başbakan Sayın Recep Tayyip ERDOĞAN’a şu soruları yöneltiyor:
BOP Eş Başkanlığı görevini size kim verdi?,
Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin bu konuda bir onayı var mı?,
Amerika’ya Türkiye adına,
Ne gibi taahhütlerde bulundunuz? Gibi sorular…
Ama Sayın Emine Ülker TARHAN,
Bu sorulara bir cevap alamıyor.
Ve sonuçta bu günlere geliyoruz…
BATI DEMOKRASİLERİNDE;
Böylesi bir şey olmaz olamaz!...
Eğer böylesi bir durum olursa;
Bunun hukuken ve siyaseten bir sonucu olur.
 Şimdi söyleyeceğim konular yazılı basınımızda da, bir şekilde yer aldı ama
ULUSAL KANAL’dan Teoman ALİLİ;
Başbakan Sayın Recep Tayyip ERDOĞAN ile Cumhurbaşkanı Abdullah GÜL’ün,
BOP kapsamında Amerika ile yaptıkları yazılı taahhütlere yer veriyor.
Bu bilgilere de internet üzerinden, HERKES ulaşabilir.
Dolayısıyla burada verdiğim bilgileri, yeterli görüyorum.
Sayın ERDOĞAN’ın,
Hedef 2023 için söyledikleri,
Eyaletler sisteminden korkmamamız gerekir gibi söylemleri de,
Ne kadar özendirilerek söylense de,
BOP KAPSAMINDA BİR AMAÇTIR,
Türkiye’nin bölünüp parçalanmasına sebep olacak,
Çok vahim bir konudur.
Sayın ERDOĞAN,
Açılım-Saçılım çalışmalarını,
PKK Sorumluları ile yapılan açık ve gizli görüşmeleri,
Ve PKK^nın Meclis’teki Siyasi ayağı HDP ile işbirliğini de,
Hep BOP kapsamında yürüttü.
Sadece Kürt oldukları, ya da bu Partiyi bir umut olarak görüp inandıkları için,
Bu Partiye gönül verip oy veren Vatandaşlarımızı,
Ve böylesi Yöneticileri,
Vurguladığım hususlardan ayrı tutuyorum.
Sonunda AKP;
7 Haziran 2015’te yapılan Milletvekili seçiminde,
Oy kaybedip, azınlığa düşünce,
Öküz Öldü Ortaklık Bitti misali,
HDP ile yollarını ayırdı ama
AKP yinede kendini tam anlamıyla,
Bir daha toparlayamadı ve bu günkü kritik ortama girildi.
Bu husus,
Geçte olsa, bazı vatandaşlarımızın gerçeği görmeleri ve tehlikeyi sezinlemeleri sonucudur.
9-EĞER CUMHURBAŞKANI RECEP TAYYİP ERDOĞAN, AMERİKA’YA RAĞMEN, KOMŞULARIMIZIN TOPRAK BÜTÜNLÜĞÜNE SAYGI GÖSTERMEK KAPSAMINDA; ÖRNEĞİN SURİYE’DE, BEŞAR ESAD İLE ANLAŞIR VE BİRLİKTE SURYE’Yİ TERÖRİST GÜRUPLARDAN TEMİZLERSE, BOP PROJESİ DE AKAMETE UĞRAR!...
Böylesi bir husus,
Zararın neresinden dönersen kârdır kapsamında,
Hem Türkiye açısından, hem de Sayın ERDOĞAN açısından,
En doğru, en hayırlı bir iş olur!...
Böylesi bir durumda;
Amerika’yı karşısına alır, bundan siyaseten zarar da görebilir ama
Sonuçta güney sınırımız yeniden güvenli hale gelir,
Suriye ile ekonomik ve siyasal ilişkiler düzelir.
Güney illerimizde ve Türkiye’nin diğer yerlerinde üretilen malların,
Suriye üzerinden Arap ülkelerine gitmenin yolu açılmış olur.
Suriye’de güven ve istikrar sağlanınca,
Türkiye’deki Suriyelilerin,
En azından bir kısmı kendi topraklarına dönme imkânı olur.
Böylece Türkiye’nin yükü de, azalır….
BİZİM AKP ÖNCESİNDE SURİYE İLE ÖNEMLİ BİR SORUNUMUZ YOKTU…
Gerçi baba Hafız ESAD zamanında,
PKK’a destek olunuyordu ama
2. Ordu Komutanı Orgeneral Atilla ATEŞ’ın kararlı tutumu,
Hatay’dan yapığı konuşma,
Ve Hükümetin de bu Paşamızın arkasında durması sonucu,
Suriye Hükümeti PKK Lideri Abdullah ÖCALAN’ı Suriye’den çıkarmak zorunda kaldı.
Oğul Beşar ESAD zamanında, Türkiye ile ilişkilerde, iyi yönde gelişmeler oldu.
Beşar ESAD ve Eşi Esma Türkiye’de tatile geldiler.Suriye Hükümeti ile Türkiye arasında ortak BAKANLAR Kurulu toplantısı yapıldı.
Şimdi böylesi iyi ilişkilerden sonra,
Şu soruyu sormamız gerekiyor:
Br gün öncesinde Kardeşim dediği Suriye Lideri Beşar ESAD,
Bir gün sonra nasıl oluyor da?
Birden bire ESED oluyor?
Bütün bu ani tavır değişikliklerinin,
BOP kapsamında gerçekleştiği söylenebilir.
Sayın ERDOĞAN,
Beşar ESAD’ın, ne zaman gideceğini de söylüyor;
Bu hafta gidecek, önümüzdeki hafta gidecek gibi ertelenen sözler.
Ama nasılsa, Beşar ESAD, bir türlü gitmiyor.
Ve her geçen gün,
Yerini aha da sağlamlaştırıyor….
Sayın ERDOĞAN bide diyor ki;
İnşallah Şam’da Emevi Camii’ne namaz kılacağız!...
Tabi ki Beşar ESAD bir türlü gitmeyince;
Emevi Camii’nde namaz kılma işi de, bir türlü gerçekleşemedi…
Böylesi ir niyetin amacı şu:
Böylesi bir beyanatla,
Sen Suriye’yi işgal edeceğin yönündeki bir niyetini de,
Açığa vuruyorsun.!...
Bu gibi beyanatlar,
Türkiye’yi uluslar arası ilişkilerde zor durumda bırakır.
Türkiye’yi uluslar arası ilişkilerde işgalci bir Devlet durumuna sokar.
10-SURİYE2NİN KUZEYİNDE BİR GÜVENLİ BÖLGE OLUŞTURULMASI; İLERİDE BURADA BİR KÜRT DEVLETİ’NİN KURULACAĞININ BİR ÖN HAZIRLIĞIDIR; BUNA MÜSAADE EDİLMEMELİDİR!...
Yaşanan şu gerçeği unutmamak lazım.:
Irak’IN Kuzeyi’nde de, önce uçusa yasak bölge ilan edilmiş. Sonrasında,
 Bu Bölge nerdeyse Irak Hükümeti’nden bağını tamamen koparmış hale geldi.
Şimdi burası ÖZERK KÜRT BÖLGESİ oldu.
Eğer FIRAT’ın Doğusu’nda, Kuzey Irak benzeri bir durum oluşur ve Güvenli Bölge ADI ALTINDA Amerika’nın ve Yandaşı Devletlerin kontrolünde bir Güvenli Bölge oluşursa;
Zaman içerisinde, burada da, Özerk bir yapı oluşur
Sonrasında bu yapı;
Kuzey Irak Özerk Kürt Bölgesi ile birleşip,
Bağımsız bir Kürt Devleti kurma yönünde, büyük bir adım atılmış olur.
Sonrasında sıra;
Türkiye’den Toprak koparmaya gelir…
Bu nedenle Türkiye;
Burada bir Güvenli Bölge kurulmasına karşı çıkmalı!...
Zaten bu Güvenli Bölge’de Türkiye’nin görev almasını da istemiyorlar ama
Türkiye’yi Yönetenler,
Dahil edilmelerini istiyorlar.
Yapılacak en doğru işi tekrar söylüyorum:
Türkiye, Beşar ESAD ile işbirliği yapıp,
Suriye’yi birlikte bütün terörist unsurlardan temizlemeli,
Ortamı Amerika, Rusya, ya da diğer Emperyalist Devletlerin menfaat alanı olmaktan çıkarmalıdır.
11-EĞER TEKRAR PARLAMENTER DEMOKRASİYE, YA DA AMERİKA’DA OLDUĞU GİBİ KUVVETLER AYRILIĞINA DAYALI BAŞKANLIK SİSTMİNE GEÇİLİR, VE CUMHURBAŞKANI TEKRAR TARAFSIZ HALE GELİR VE AKP İLE İLİŞKİSİNİ KESERSE; ABD VE DİĞER EMPERYLİST DEVLETLER ESKİSİ GİBİ SIKIŞTIAMAZLAR…. HEM KENDİSİ,HEM DE TÜRKİYE RAHATLAR!...
Böylesi bir durumda, Cumhurbaşkanı sayın Recep Tayyip ERDOĞAN,
Amerika’nın çıkarımıza olmayan talepleri karşında,
Topu taç’a atıp, artık ben eskisi gibi
Her şeye ben karar veremiyorum deyip,
İşin içinden sıyrılabilir.
Tek çare bu!...
Sayın ERDOĞAN’ın yakın çevresi ve Akil Adamlar;
Sayın ERDOĞAN’ı bu konuda ikna etmeye çalışmalıdırlar.
AMERİKA’NIN SURİYE’DEN ASKERİNİ ÇEKİYOR GÖRÜNTÜSÜ; YENİ STRSTEJİ GEREĞİDİR.
Bu itibarla
Amerika Suriye’den çektiği askerlerini,
Kuzey Irak’a kaydırmıştır.
Irak’ta zaten Amerika’nın işgali altında dır.
20 BN TIR DOLUSU SİLAH, NEREYE GİTTİ?
Bu silahların YPG’ye verildiği iddialarının dışında,
İslami Terör Örgütlerinin eline geçtiği iddiaları da, ortalarda dolaşıyor.
Bu silahların,
Türkiye’de kritik ve zor bir zamanda,
Türk Halkına karşı kullanılacağı iddiaları var!
Böylesi bir husus ta,
Asla göz ardı edilecek bir konu değildir!...
12-ŞU ANDA TÜRKİYE’NN EN ÖNEMLİ SORUNU, SEÇİM GÜVENLİĞİDİR.
Zira Halkımızda, demokratik kurallarla, tarafsız bir seçimin yapılacağına,
Ya da normal şartlarda bir iktidar değişikliğinin olacağına inançları,
Her gecen gün azalıyor.
Birde Sosyal Medya da dolaşan şöyle bir iddia var:
Eğer Cumhurbaşkanı ve AKP’ninde Genel Başkanı Sayın Recep Tayyip ERDOĞAN;
Eğer 31 Mart 2019’da apılacak olan yerel seçimlerde,
Ankara, İstanbul, İzmir, Adana gibi Büyük Şehir Belediyelerini kaybedeceğini anlarsa;
O zaman örneğin Suriye’ye,
Askeri gerekçelerle bir harekât düzenleyebilir,
Ülkenin içinde bulunduğu zor şartlar,ya da tehlike nedeniyle,
Seçimleri bir kararla erteleyebilir.
Zaten Sayın ERDOĞAN DİYOR Kİ,
Ordumuz hazır;
Ansızın Suriye’ye girebiliriz.
Bu da, gelecek açısından önemli bir ipucu….
Eğer seçimler zamanında yapılmazsa,
Ya da seçim güvenliği ve Halkın iradesinin doğru yansımadığı inancı, örneklerle ortaya çıkarsa,
Bir kıvılcımla,
Toplumda bir kargaşa çıkabilir!
Bu ihtimali de, göz ardı etmemek lazım…
İşin zorluğu şurada
Bu konudaki sorunları şu şekilde özetlemek mümkün:
1)Sayın ERDOĞAN;
Hem AKP’nin Genel Başkanı,
Hem de CUMHURBAŞKANI olduğundan;
Buna göre bir değerlendirme yapalım.
Meseleye AKP Genel Başkanı sıfatıyla bakarsak eğer;
31 Mart 2019’da yapılacak yerel seçimlerde,
Özellikle Ankara, İstanbul, İzmir ve diğer büyük şehirlerde,
Belediye Başkanlıklarını, kendi Partisinin almasını ister.
Meseleye Cumhurbaşkanlığı açısından baktığımızda da;
Kararname çıkarma yetkisi nedeniyle
Önemli kurumları,
AKP kazanacak, şekilde, düzenleyebilir.
Nitekim, 24 Haziran 2018’de yapılan Cumhurbaşkanlığı ve Milletvekili seçiminde,
YSK, kendi yayınladığı yönetmeliğe aykırı olarak;
Mühürsüz oyların da kabulü ile şaibeli kararlar verdiği halde,
Sayın ERDOĞAN,
Yüksek Seçim Kurulu YSK’nın görev süresini
31 Mart 2019’da yapılacak seçimlerin sonrasına ertelemiştir.
Böylesi bir durumun,
YSK’nın AKP lehine ve onun kazanması yönünde tercih yapacağı,
İnancını yaratıyor.…
2)Aynı YSK, 24 Haziran 2018’deki Cumhurbaşkanlığı seçiminde,
Sayın ERDOĞAN,
YSK’nın seçim sonuçlarını beklemeden,
Cumhurbaşkanlığını kendisinin kazandığını açıkladı.
YSK böylesi bir görev ihlâİi konusunda,
Hiçbir şey söylemedi....
3)31Mart 2019’da yapılacak yerel seçimlerde,
YSK, Devlet’in imkânlarını kullananlar olursa;
 İkazda bulunup, görevini yapacak mı?...
4)Suriyelilere her türlü maddi-manevi destek sağlandı,
Buna ilaveten,
Vatandaşlık verilmesi doğru değil.
Oy kullanmaları da doğru değil!
Ne yapmışlarda
Onlara vatandaşlık hakkı veriliyor?,
Belli ki, böylesi bir düzenleme ile
Onların oylarından istifade edilmek isteniyor!...
 Böylesi bir husus;
AKP lehine haksız bir kazançtır,
Ve seçim hilesidir.
Seçimlerde parmak boyası kullanmaktan niye vazgeçildi?
Bunu nasıl değerlendireceğiz!?...
13-TÜRKİYE’DE YARGI NE KADAR BAĞIMSIZ?...
4 EYLÜL 2018 Salı CUMHURİYET
Bu otobüs nereye gidiyor?
Konu şöyle: yeni Adli yıl açılışı için hakim ve savcılar belediye otobüsü ile Saray’a taşındı. Törene katılmak zorunlu tutuldu.
Yargıtay Başkanı konuşmasında ATATÜRK’ten bahsetmedi, dini referans gösterdi.
Burada yanlış, yada yadırganacak husus, şu:
Eğer zorunluluk olmasa, Yargı mensupları, Saray’a gitmezlerdi!.
Eğer Cumhurbaşkanı;
Yargı mensuplarının yaptıkları toplantıya katılsa,
Siyasete fazla değinmeden, Siyasilere çatmadan,
Yargı Bağımsızlığının önemine ve gerekliliğine değinip, oradan ayrılsaydı,
Çok daha yararlı olurdu.
Eğer az da görülse,
Yargı tarafsız davranıp, beklenen doğru kararı verdiğin de de;
Bu sefer Saray’ın hışmına uğruyor.
O zamanda Sayın Cumhurbaşkanı Recep Tayyip ERDOĞAN;
Böylesi bir kararı Verenleri, siyasi davranmakla suşluyor.
Örneğin Okullardaki öğrenci Andı’nı İktidar kaldırıyor.
Birileri şikâyetçi olup, durumu Yargı’ya taşıyor.
Nihayetinde Yargı doğru karar veriyor ve böylece ÖĞRENCİ Andı’nın yeniden okunmasının yolu yeniş den açılıyor.
Bizlerde ilk okulda okurken, bu Andi söylerdik hep.
Bu andı okumak istiyorum. Türk’üm,Doğruyum, Çalışkanım, Büyüklerimi saymak, Küçüklerimi sevmek,Varlığım Tür Varlığı’na armağan olsun!
Sonradan bu Andımıza Ey yüce ATATÜRK,
Kurduğun yolda,
Gösterdiğin hedefe ulaşacağıma gibi ufak ilaveler yapıldı
Peki böylesi bir Andımızın neresi yanlış!?...
Burada ATATÜRK ile ilgili yüceltici ifadeler var.
Herhalde, bu ifadelerden rahatsızlık duyulmuştur.
Ama bu ve benzeri konularda rahatsızlık duyanlar;
Varlıklarını Bu Devleti kuran Mustafa Kemal ATATÜRK ve Silah Arkadaşları’na borçlu olduklarını unutmamalıdırlar!
 Amerika’da Avrupa’da ve daha birçok yerde, uygar Devletlerde,
Hiçbir kimse Devleti kuranlara saygısızlık etmez!
Ülkeyi Yönetenlerin asıl görevi;
Bulundukları ülkeyi, her alanda ileri götürmek,
Kendi ülkesindeki vatandaşların sorunlarını çözmek,
Daha yaşanır ve daha mutlu, daha refah hale getirmektir!
Bunun haricinde, siyasi saplantılar;
Hiç kimseye faydası olmayacak olan, siyasi ve de gereksiz  konulardır!..
Bu ve buna benzer başka saplantılar sebeyiyle,
Aşırı uç Partiler Türkiye’nin sorunlarını çözemezler,
Bilakis yeni sorunlar yaratırlar diyorum.
14-AKP’DEN ÖNCE TÜRKİYE’YÖNETENLER; GENELDE YÜKSEK EĞİTİMLİ, BİR KONUDA UZMAN VE ÖNEMLİ GÖREVLERDE BULUNMUŞ KİŞİLERDİ!, REJİMİ DEĞİŞTİRMEK GİBİ BİR NİYETLERİ VE MERAKLARI DA YOKTU!...
Daha önceleri de değindim;
 Eski Başbakan ve Cumhurbaşkanlarından rahmetli, Süleyman DEMİREL ve Turgut ÖZAL;
 İstanbul Teknik Üniversite İTÜ mezunu Yüksek Mühendislerdi.
Uluslar arası Camiada, meslekleri ile hayatlarını devam ettirebilecek, Uzman kişilerdi.
Rahmetli DEMİREL,
İnşaat Yüksek Mühendisi, Baraj konusunda uzman bir kişi idi. Barajlar Kralı diye anılırdı’
Rahmetli Turgut ÖZAL,  Elektrik Yüksek Mühendisi ve bir Ekonomist ti.
Turgut ÖZAL,
Türkiye’de, bağlamalı telefonlardan, otomatik sisteme geçilmesi,
Uydu yayıncılığına başlanması ve özel Televizyonların hayatımıza girmesi ve bu günlere gelinmesinde,
Büyük emekleri olmuştur.
Kendilerini rahmetle, minnetle anıyorum.
Her iki Devlet Adamı da hoş görülü insanlardı,
Basın üzerinde baskı oluşturmaya, onları yönlendirmeye hiç çalışmazlardı.
Türkiye’yi Yönetenlerden sadece Başbakan Bülent ECEVİT ile
Eski Cumhurbaşkanlarından rahmetli Celal BAYAR,
Lise mezunu idiler.
Rahmetli Celal BAYAR, Galip Hoca lakabıyla anılan bir Kuvayi Mİliyeci idi
Rahmetli Bülent ECEVİT ise Robert Koleji mezunu idi. Çok iyi derecede İngilizce bilirdi.
1974’te Kıbrıs’a çıkartma yaparak,
Hem soydaşlarımızı, Rum’un, Yunan’ın katliamından kurtarıp,
Türkiye’nin de güvenliğine katkıda bulunan,
Ve KKTC’nin kurulmasına ve bu günlere gelinmesine vesile olan,
Ulusal bir Kahramandı!...
Üstelik denir ki, kendisinin Cumhurbaşkanı seçilmesi için,
Eğitim seviyesinin Lise düzeyine indirilmesini teklif edenler olsa da;
Kişiye özel değişiklik yapılması doğru olmaz der ve kabul etmez!
AHMET NECDET SEZER’in de, adını yâd etmek lazım.
Sayın Ahmet SEZER de,
Halkımızın büyük bir kısmının saygı ve sevgisini kazanmış bir kişi.
Kendisi Anayasa Mahkemesi Başkanlığı’ından, Cumhurbaşkanlığı’na;
Siyasi Parti Liderlerinin önerisi ve Milletvekillerinin onayı ile getirilmiştir.
Sayın SEZER, çok az konuşan, reklamdan hoşlanmayan, Anayasa ve Yasalara harfiyen uyan,
Kararlarında tarafsız olan,
Düşüncelerinden taviz vermeyen,
Trafikte, kırmızı işikta bile duran,
Kendisini Halktan ayrı tutmayan bir kişiliği vardı.
Bu yüzden olmalı ki;
Aralıksız 2 defa Cumhurbaşkanı seçildi.
Adalet duygusu öyle ön plana çıkmış ki!;
Oğlunun düğününde,
Kendi yakın çevresini davet etmiş, sanıyorum 50 kadar davetli.
Sayın SEZER,
Düğün başlamadan önce, evdeki elektrik sayacının sarfiyetini kaydediyor,
Düğünden sonra, kontrol ediyor,
Sanıyorum 16 TL farkı, kendisi cebinden ödüyor!
Böylesi hak ve adalet duygusu,
Bizleri çok onurlandıran ve gelecek kuşaklara,
Örnek teşkil edecek, çok önemli bir konu.
Sayın SEZER, Cumhurbaşkanlığı’ndan ayrıldıktan sonra,
Ankara, Gölbaşı’nda Hacılar Köyü’nde bir ev alıp,
Siyasetten uzak, sade bir vatandaş gibi hayatını devam ettiriyor.
Bu noktada belki şu düşünülebilir:
Ülkemizin çok zor olduğu günümüzde;
Eski bir Cumhurbaşkanı olma sıfatıyla,
Hayatta olan ve önemli görevlerde bulunan eski Siyasetçilerin aksine,
Sayın SEZER’in siyasetten uzak bir hayat sürmesi,
Belki tartışılabilir ama
Böylesi bir yaşam tarzı,
Onun kendi tercihidir…
Sayın SEZER’i,
Siyasi Hayatımıza yaptığı olumlu ve de önemli katkılarından dolayı,
Saygıyla ve takdirle anıyoruz!...
15-VARLIK FONU’NA DEVREDİLEN KURUMLAR
Kaynak:
6/2/2017, YENİÇAĞ Gazetesi.
Konu özetle şöyle:
Bakanlar Kurulu’nun Kararıyla, aşağıdaki Şirketler,
Bir günde Varlık Fonu’na devredilmişlerdir.
Burada konuyu,
Bu şirketlerin Hazine payları,
Ya da ödenmiş sermayeleri açısından ele alacağız.
Varlık Fonu’na devredilen, Devlet’e ait Şirketler:
1)ZİRAAT BANKASI,
Hazine payı, % 100,
Ödenmiş sermaye, 5 Milyar TL .
2)HALK BANKASI,
Hissesinin % 51, 11’i
3)PTT, Posta Telgraf İşletmesi Anonim Teşkilatı.
Hazine payı, % 100
Ödenmiş sermayesi,981,5 Milyon TL.
4) Türk Telekom,
 Hazine’ye ait % 6, 68’lik kısmı,
 4)Türk Hava Yolları THY.
Hisselerinin % 49,12’si,
5)ETİ MADEN,
Hazine payı, % 100,
Ödenmiş sermayesi, 600 Milyon TL,
 5)BOTAŞ,
 Boru Hatları İşletmesi,
Hazine payı, % 100,
Ödenmiş sermayesi,4,15 Milyar TL
6)TPAO
 Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığı,
Hazine PAYI, % 100,
Ödenmiş sermayesi,3 Milyar  TL,
8)ÇAYKUR,
Çay İşletmeleri Kurumu,
Hazine payı,% 100,
Ödenmiş sermayesi 1,49 Milyar TL
9)Savunma Sanayi Destekleme Fonu’na dair 3 Milyar TL’nin 3 ay sonra yerine konması kaydıyla ödünç alınan para,
10)BİST, Hazine’nin % 73,6 payı,
432,2 Milyon TL,
11)TÜRKSAT,
Hazine payı % 100,
Ödenmiş sermayesi, 1,49 Milyon TL
 12)Borsa İstanbul, Anonim Şirketi,
Hazine payı, % 73,6
Ödenmiş sermayesi, 423 Milyon TL.
VARLIK FONU’na devredilen taşınmazlar:
Bunların adedi;46.
Bulundukları yerler:
Antalya’da 26
Çamyuva,Kemer,Kiriş,Manavgat gibi turistik yerler.
Aydın’da;
Kuşadası,
İzmir’de;
Özdere ve Selçuk,
Muğla’da, Bodrum,
İstanbul’da, Bakırköy’de
YENİÇAĞ’da, konu ile ilgili olarak, ilginç bir haber daha var.
VARLIK FONU’nu ABD eski Başkanlarından;
OBAMA ve CLİNGTON pazarlayacak!...
80 YILLIK BİRİKİM;
15 Yılda satıldı!...
VARLIK FONU’nun sonu;
DÜYUN-U UMUMİYE!...
Yukarıda listesini gördüğünüz,
Devlet’e ait Bankaların, Sanayi kuruluşların ve para getirecek diğer stratejik birimlerin de,
Özelleştirilmesinin önü açılmış oluyor.
6 / 2 / 2017’den günümüze,
Bir yıl gibi bir zaman geçmiş….
Bakanlar Kurulu’nun çıkardığı bir Kararname ile
VARLIK FONU’n da toplanan son Milli Varlıklarımızdan,
Elden çıkartılanların dışında,
Elde kalanların da;
İçinde bulunduğumuz ekonomik kriz şartlarında,
Bir süre sonra elden çıkartılacağı, düşünülebilir!.
Bu Bankaların, sanayi kuruluşlarının, stratejik yatırımların ve turistik bölgelerdeki taşınmazların,
Elden çıkarılması sonucu,
AKP’yi belki bir süre daha ayakta tutabilir ama
Elde avuçta bir şey kalmadığından, üretimde olmadığından;
Düyun-u Umumiye benzetmesi gibi,
Bizleri şimdikinden çok daha zor günlerin beklediğini söyleyebiliriz!.
İnsanların unuttukları, ya da hesaba katmadıkları çok önemli bir hususta şu:
70-80 Sene önce kurulan bu kuruluşların,
Kağıt üzerinde gösterilen semayeleri, mal varlıklarının gerçek değerlerini anlayabilmek açısından şöyle düşünmek lazım:
Eğer biz bu kuruluşları yeniden kurmaya çalışsak;
Ne kadar paraya kurabiliriz.
Bu Kuruluşların sermayesi ve mal varlıkları,
Satış değerleri ile mukayese edilemeyecek kadar,
Astronomik rakamlara fırlar!...
Bu vesile ile
Devlet’e ait bu mal varlıklarının elden çıkarılması sonucu;
Yerli ve yabancı birçok kişi, ya da Kuruluşa haksız kazanç sağlanabileceği de muhakkak!
Burada çok ilginç olan başka bir konu da şu:
Milli Piyango, Şans Oyunlaı ve At Yarışları gibi Kurumlar da,
Varlı Fonu’na devrediliyor.
Belli ki bunlar da;
Özelleştirme kap*samında elden çıkarılacak, satılacak!
Bu noktada şu soruyu sormak lazım:
Bu gibi Kuruluşların Devlet’e bir zararı yok,
Ve altın yumurtlayan ve Devlet’e de paasal yönden çok katkısı olan kuruluşlar.
Peki mevcut durum bu ise
Bu Kuruluşları elden çıkarmak niye?
1)Bu Kuruluşların Devlet’e ait taşınmazları varsa,
Böylesi bir satışla, bu taşınmazlar da,
Muhtemelen yok pahasına elden çıkarılacak,
2)Devlet’e ait taşınmazlarla,
Devlet’in Kasasına akan milyonlar,
Bu defasında,
Bazı Yandaşların kasasına akacak!...
ASIL OLAN ŞUDUR:
Devleti Yönetenlerin, İktidarı elinde bulunduranların;
Kendilerinden önceki iktidarlar döneminde yapılanları,
Bir şekilde elden çıkarmak, satmak yerine;
Kendileri de ilaveten,
Bir şeyler yapmak gayreti ve çabası içinde olmalıdırlar.
Eğer kendileri bir şeyler yapmak yerine,
Başkalarının yaptıklarını, elden çıkartıyorlar,
Ya da satıyorlarsa;
Bar!, şunu yaptık, bunu yaptık diye reklam yapmasınlar!...
9 Ocak 2019 Çarşamba, SÖZCÜ.
Burada haber özelliği olan, güncel ve önemli konular, şunlar:
1)Trump’ın Danışmanı Bolton umduğunu bulamadı.
Pos bıyık arkasına bile bakmadan gitti.
İşin özü şu:
Amerika, bizdeki Yerel seçimler öncesinde,
Suriye’nin kuzeyinde, kendileri adına taviz verilmesini istiyor.
AKP ve Cumhurbaşkanı Sayın Recep Tayyip ERDOĞAN ise
Siyasi kaygılarla,
 işi geçiştirmeye çalışıyor,
Ve isteseniz de, istemeseniz de,
Güney sınırımızı, PKK ve PYD gibi terörist unsurlardan temizleyeceğiz gibi
Seçim kazanmaya yönelik sözler sarf ediyor.
Ama gerçek durumu, seçim sonrasında göreceğiz.
Fakat Surye konusunda şu hususu, tekrar vurgulayabiliriz:
Bu gün gelinen noktada Amerika’yı ve Rusya’yı Suriye’den çıkartıp atmak,
Öyle kolay bir konu değil…
Oy peşindeki iktidar, kesenin ağzını iyice açtı.
1)Kredi kartı borcunu ödeyemeyenler için Ziraat Banksı, ucuz kredi verecek,
2)Sosyal yardım alanların elektrik faturasının 80 TL’sini Devlet ödeyecek,
3)Patronlara verilen sosyal sigorta teşvik primlerinin oranı artırıldı.
CHP Lideri Kemal KILIÇDAROĞLU’nun sorusu;
Seçimden sonra İMF’e gidecek misin?
Sayın KILIÇDAROĞLU’nun sorusu,
Yerel seçimlerden sonra,
Muhtemelen yaşayacağımız, zor günlerin habercisi durumunda!...
AKP ne pahasına olursa olsun,
31Mart’taki yerel seçimleri kazanmak istiyor ama
Makalenin başında vurgulamaya çalıştığımız temel konulara da uymadığı,
Ya da uymak istemeyeceği gibi nedenlerle
Ekonomik krizin ve yaşayacağımız çöküntünün etkilerinin derinleşeceğini,
Şimdiden tasavvur edebiliriz!...
Sizlere bu vesile ile
Bir toptancı esnafın sözünü, sizlere hatırlatmak isterim.
Bu kişi büyük çapta iş yapan birisi.
HALK BANKASI’ından kredi talep etmiş, bütün evraklar tamam ama
Her gittiğinde Banka görevlisi diyormuş ki; kasada para yok.
Bu yüzden biraz beklemen lâzım.
Devletin Bankalarındaki paraları,
Amaçları dışında, başka yerlerde kullanırsan eğer;
Gün gelir şimdi verdiğim örnekte olduğu gibi,
Kasada esnafa verecek para kalmaz!
Ziraat Bankası’nın, Vakıf Bank’ın paralarını başka işlerde kullanırsan,
Gerçek ihtiyaç. Sahiplerine verecek para kalmaz.
16-CUMHURBAŞKANI EVDEKİ BİR BABA GİBİ, TARAFSIZ OLMALI, YÖNLENDİRİCİ VE UZLAŞTIRICI OLMALI, PARAYLA PULLA BİR İLGİSİ, İLİŞKİSİ OLMAMALI!... SİYASİ KARİYERİNİN NOKTALANDIĞI, SON YER OLMALI!...
Böylesi bir husus,
Yukarıda da vurguladığım üzere;
Cumhurbaşkanı’na,
Emperyalist devletlerin, aleyhimize olan taleplerini geri çevirme noktasında;
Hem kendisini, hem de Türkiye’yi çok rahatlatacaktır!...
En doğru, en kestirme yol bu!...
İşte bu konuda Akil Adamlara ve Kanaat önderlerine, büyük sorumluluklar düşüyor!...
HALKIMIZIN HUZUR VE GÜVENE İHTİYACI VADIR. ÖNEMLİ MERKEZLERDE POLİSİYE TEDBİRLERİ GÖRMEK İNSANLARI RAHATSIZ EDİYOR! BİR POLİS DEVLETİNE DOĞRU GİDİŞATTAN, TÜRKİYE KURTULMALIDIR!...
 Herkesin bildiği üzere Ankara da Kızılay,
Başkentin merkezidir,
 Herkesin en çok geldiği yerdir.
Sonunda 2018’i de geride bıraktık…
Kızılay ve civarı, benimde sıkça gelip geçtiğim yerdir.
Yılbaşı akşamı, Ankara – Güven Park’ta Oran dolmuşuna bindim.Bir saat kadar sonra, dönüşte yine dolmuşla buraya gelmek isterken,300-400 metre kadar geride, Genel Kurmay kavşağında,
Yolu kum kamyonları ve polis barikatı ile kapatmışlar.
Hava soğuk, bazı yerlerde de, kar ve buz var!
Birde yaşlı ve yürüme engelli insanların, bu mesafeyi yürüyerek gitmek zorunda olduğunu düşünün!...
Kızılay’a vardığımız da da, tabi ki evimize gitmek için,
Semt otobüsüne binmek lazım ama
Kısa aralıklarla her taraf, polis barikatları ile giriş ve çıkışlarda sorun yaşıyoruz, zaman kaybediyoruz.
Tabi ki eğlence yerleri de Kızılay’da.
Hava soğuk ama genelde yılbaşı akşamlarında görmeye alışık olduğumuz, güzel ortam hakim!
Sanki heme3an kar yağacakmış gibi.
Tabi ki özellikle gençler;
Yeni yıla giriş akşamının vermiş olduğu sevinç ve heyecanla,
Kızılay’da olmayı tercih ediyorlar.
Bu gibi mekânlarda, özel günlerde,
İnsanların bir araya gelmek, hoşça vakit geçirmelerini sağlamak açısından,
Başka anlamlara çekmek,
İnsanların bir araya gelmelerini engellemek için,
Polisiye tedbirler almak hem gereksiz, hem de doğru bir şey değil!
Bu gibi polisiye önlemleri,
KIızılay’a ve Anıtkabir’e giden yolların kum kamyonları ile kapatılmasını,
Yılbaşı akşamlarında, ATATÜR’’ü Anma günlerinde,
 Cumhuriyet Bayramı ve diğer Milli Bayramlarımızda,
Hep görüyoruz!...
AKP İktidarı;
Halkın gönlünde yer etmiş olan ATATÜRK sevgisini,
Cumhuriyet’in kazanımlarına yürekten bağlılığını,
Bu gibi engellemelerle ve daha başka önlemlerle azaltmaya çalışıyorlar ama
Bu gibi engellemelerin, genç-yaşlı her kesiminde bir şekilde tepki yarattığını gözlemliyorum.
Eğer siz, inanç ve siyasi görüşleri ne olursa olsun,
Yaşam alanlarına fazla müdahale etmeye, ortamı kendi görüş ve amacınız doğrultusunda yeniden şekillendirmeye çalışırsanız!,
Toplumda bir şekilde gerilim ve hoşnutsuzluk oluşur ve zaman içerisinde,
Toplumdaki bu gerilim,
Patlama noktasına gelir ve bunu da, kimse engelleyemez!...
Bu gün gidişat,  bu yönde.
Kızılay-Yüksel Caddesi, polisin karargâhı durumunda.
Kızılay,
Bütün ulaşım araçlarının gelip geçtiği yerdir.
Siyasi kaygılarla,
Özel günlerde,
Halkımızın bu gibi mekânlara giriş ve çıkışları zorlaştırmanın kimseye faydası olmaz!
17-ÖFKELİ KONUŞMA; BİR HİTABET TARZIDIR AMA HALKIMIZIN BİR KESİMİNDE YARATTIĞI ALGI NEDENİYLE SAYIN ERDOĞAN’A OY DA GETİRİYOR!...
Sayın ERDOĞAN,
2008’de bir konuşması esnasında,
Sayın BAYKAL’a bolca eleştiriler yöneltiyor,
Başka konulara da değindikten sonra;
Üslubu nedeniyle kendisine eleştirenlere cevap niteliğinde olsa gerek,
Şu karşılığı veriyor:
Öfke de bir hitabet sanatıdır diyor.
16/2/2008’de, Sayın ERDOĞAN’ın yol arkadaşı ve Başbakan eski Yardımcılarından,
Sayın Abdüllatif ŞENER ise;
Böylesi bir söze,
Antalya Sanayiciler Odası’nın bir etkinliğinde şu değerlendirmeyi yapıyor:
Öfkeli konuşma;
Bir hitabet sanatı olamaz!,
Ancak bir konuşma tarzı olabilir.
Sayın Abdüllatif ŞENER’in böylesi bir yaklaşımı,
Doğru ve yerinde bir söz.
Ben burada,
 Konu başlığını açmadan önce,
Sayın ERDOĞAN’ın,
Deniz BAYKAL’ya yönelttiği sert eleştiriler konusunda bir şeyler söylemek istiyorum.
AKP, 3 Kasım 2002’de yapılan bşr erken seçimi kazandığında,
AKP’nin Genel Başkanı Sayın ERDOĞAN,
Henüz Milletvekili bile değildi.
Bu yüzden Sayın Abdullah GÜL,
Başbakanlık görevini yürütüyordu.
Sayın ERDOĞAN,
Anayasa’ya aykırı olan bir konuşmasından dolayı,
Hapis cezası almış ve siyasi yasaklı duruma düşmüştü.
Bu yüzden de, Milletvekili Adayı bile olamıyordu.
Tamda bu sırada, Sayın BAYKAL,
Şöyle diyordu:
Seçim kazanan bir siyasi Partinin Genel Başkanının,
Milletvekili seçilememesini, Demokrasimiz açısından bir noksanlık olarak görüyorum Bu
yüzden
Sayın BAYKAL’ın önerisi ve desteği ile
Bir Anayasa değişikliği yapılıp,
Siirt’ten bir Milletvekilinin istifa ettirilmesi sonucunda,
Yapılan bir seçim neticesinde;
Sayın ERDOĞAN,
Meclis’e girme şansı elde etti ve bu günlere geldi.
Netice itibariyle,
Sayın ERDOĞAN’ın;
Bu gününü borçlu olduğu Deniz BAYKAL’a saygı gösterip, minnet duyacağı yerde;
Ağır eleştiriler yöneltmesini,
Ben ahlâki açıdan doğru bulmuyorum.
Sayın ERDOĞAN’ın sert üslubunun kendisine ve Türkiye’ye etkilerini şu şekilde özetleyebiliriz:
1)ABD Başkanı TRUMP, Rusya Lideri PUTİN, ya da büyük ve prestijli bir Avrupa Devletinin Liderine karşı,
Eyyy! TRUMP, Eyy! PUTİN, eyy! MERKEL gibi meydan okuyan, ya da küçümseyen ifadeleri sonucunda;
Açık, ya da gizli bir şekilde tepkisini çekerken,
İve bu yüzden bu gibi Devletlerle ilişkilerimiz gerginleşirken,
İçeride ise özellikle kendi tabanına ve Halkımıza,
Süper güçlerin Liderlerine bile meydan okuyor algısı ile
Siyaseten oy alma ve sempati kazanma hesabı yapıyor görüntüsü veriyor.
2)Avrupa Parlamentosu Başkanı Martin SCHULZ,
Bir defasında Türkiye ile ilgili olarak, verdiği beyanatta,
Türkiye’de basının ve Yazarların baskı altında olduğuna vurgu yapıp,
Görevlerini özgürce yapamadıklarına değiniyor,
İçeride çok sayıda tutuklu gazeteci olduğuna dikkat çekiyor.
Sonuçta Türkiye’de demokrasinin kurallarının işlemediği gibi değerlendirmeler de bulunuyor…
Böylesi konu ve sözlere, Sayın ERDOĞAN’ın yanıtı ise şöyle:
Sen kim oluyorsun? Terbiyesiz! Gibi aşağılayıcı ifadeler…
Yaa bu Kişi;
 450 Milyonluk Avrupa Birliğinin Parlamentosu’nun Başkanı,
Muhtemelen birkaç üniversite bitirmiştir,
Biz Avrupa Birliğine girmek için, uzun yıllardan beri mücadele ediyoruz.
Böylesi aşağılayıcı ifadeleri ve yaklaşım tarzını,
AKP’nin tabanı hoş karşılayabilir, ilave oy da getirebilir ama
Böylesi bir hitap tarzı doğru değil!...
Böylesi bir yaklaşım tarzının altında yatan başka nedenler de olabilir!...
3)Sayın ERDOĞAN’ın siyaseten, aşağılayarak, küçülterek, küçümseyerek istifade ettiği Siyasilerden biri, hatta en başta olanı;
CHP Lideri Kemal KILIÇDAROĞLU’dur.
Aslında Sayın KILIÇDAROĞLU, düzgün birisi ve bir hesap uzmanı…
Ama Sayın ERDOĞAN,
Siyaseten kendisi açısından bir altın madeni kadar kıymetli olan,
Bu kaynaktan aşağılama ve itibarsızlaştırma yöntemi ile azami şekilde yararlanıyor, istifade ediyor.
Birde Kemal KILIÇDAROĞLU’na sıkça tazminat davaları açıyor.
Yaa Adamın parası kalmamış, tazminatı ödemek için,
Evini satmak zorunda kalmış.
Sayın ERDOĞAN,
Referandumu tanıtma sürecinde,
Anayasa’yı tanıtacağı yer de,
Zahmetsiz bir yola girdi;
Sesini sektirerek, Eyyy! KILIÇDAROĞLU ile başlayan sözlerle
Kampanyayı tamamladı.
Bu seçim döneminde de, şu önerimi tekrarlıyorum.
Cumhurbaşkanı ve AKP’nin de Genel Başkanı Sayın Recep Tayyip ERDOĞAN,
Kemal KILIÇDAROĞLU ile birlikte bir Televizyon Programına çıkarlarsa çok yararlı olur.
Sayın KILIÇDAROĞLU da, böylesi bir teklifi defalarca yaptı ama
Sayın ERDOĞAN’ın böylesi bir işe yanaşmak istemediği anlaşılıyor.
Televizyondaki risk şu:
Kim soruların altında kalırsa, ya da soruların altından kalkamazsa;
Onun kariyeri çizilir…
1 Şubat 2019 Cuma, CUMHURİYET
Burada haber niteliğindeki konular şunlar:
Diyanet, dindar nesil için, bir adım daha attı.
Çocuk imamlara Akran İmamlar, namaz kıldırıyor.
Diğer önemli haber de şu:
FETÖ’NÜN SİYASİ AYAĞI ERDOĞANDIR diyen KILIÇDAROĞLU’na, ispat hakkı tanınmadı,
DAVA kapatıldı.
Detay kısaca şöyle.
KILIÇDAROĞLU’nun böyle bir sözü karşısında,
250 Bin TL’lik tazminat davası açılıyor. Ama
İspat hakkı tanınmadan, dava kapatılıyor.
Kemal KILIÇDAROĞLU,
Çok iyi bir konuşmacı…
Hiçte küçümsenecek, hafife alınacak birisi değil!...
Daha önceki örneklerini gördük.
18-SAYIN ERDOĞAN; İYİ GİTMEYEN HER İŞTE, KENDİNE BİR DÜŞMAN YARATIYOR, VE ONU SORUMLU TUTUYOR. ZAMAN VE ZEMİNE AYARLI BİR POLİTKA İZLİYOR!...
Bu da, Sayın ERDOĞAN’ın, zor durumda siyaseten sıkça kullandığı yöntemlerden biri…
Bu konuda şu önekleri verebiliriz.
1)Devlet BAHÇELİ ile Sayın ERDOĞAN’ın;
Geçmiş de birbirilerine söylemediklerini bırakmadıkları da bilinen bir husus.
Ama Cumhur ittifakı dolayısıyla bir araya geldikleri de biliniyor.
Şimdilik eski söylenenler,
Bir süreliğine de olsa,
Unutulmuş gibi görünüyor.
2)FETHULLAH GÜLEN İLE ÖNCEDEN ÇOK İYİ ANLAŞAN İKİ DOST İDİLER, FETHULLAH GÜLEN; 17 VE 23 ARALIK 2013 TARHLERİNDE, PARASAL KONULARDA AYAĞINA BASINCA, DÜŞMAN KARDEŞLER OLDULAR, VE ŞİMDİ FETÖ TERÖR ÖRGÜTÜ İLE MCADELE EDİYOR…
Bu yüzden Asker-Sivil, her meslekten, her şten, suçlu-suçsuz çoğu insanın canı yandı,
Çoğu ocaklar söndü…
3) Dolar ve Euro’nun beklenmedik bir şekilde yükselmesini de;
Emperyalist devletlerin,
Türk Ekonomisini çökertmek istediklerine bağladı…
Bunda abartılacak bir şey yok!
Herkes, kendi çıkarını düşünür.
Tabi ki,
Halkımızın bir kısmı,
Maalesef bu gibi yönlendirme ve algı yaratma  çabalarına inanıyor!...
3)Sebze ve meyve fiyatlarında cep yakan artışlar karşısında da suçlu bulundu
Sayın ERDOĞAN,
Marketlerin boykot edilmesini istedi…
Eğer varsa,
Halkın yaşamını olumsuz etkileyen fırsatçılarla mücadele etmek gerekir ama
Üretim olmadan, birilerini suçlamamız,
Ya da düzlüğe çıkmamız da, maalesef mümkün değil!...
19-YOLUMUZ DEMOKRASİ VE SEVGİDEN GEÇSİN!...
Çiftçi, köylü, esnaf gibi bazı vatandaşlarımız,
Öğrenim kredisinin yetersiz olduğu, ya da şikayetçi olduğu başka sorunlar varsa;
Devlet’imizin başı olarak gördükleri ve bir şekilde yakınıda bulunmasını da fırsat bilerek,
Cumhurbaşkanı Sayın Recep Tayyip ERDOĞAN’a;
Şikâyetlerini, taleplerini, yüksek sesle dile getirdiklerinde,
Kalabalıkta seslerini başka türlü nasıl duyurabilirler ki?,
Sayın ERDOĞAN,
Bunları, kendisine yöneltilen kasıtlı bir tutummuş gibi algılıyor olmalı ki,
Bunlara çok sinirleniyor ve hakarete varan sözler sarf ediyor.
ÖRNEĞİN işsizlikten şikayet eden bir gence,
Gel ananı götür gibi tatsız sözler sarf edebiliyor,
Ya da başka örnekler!...
Bu gibi misaller, bir yazı konusu olacak kadar çok…
Ama konumuz bunlar değil.
Sayın ERDOĞAN’ın yakın çevresi ve korumaları da,
Bu konuda havaya giriyorlar!...
Örneğin bir kadın,
Evinin balkonundan,
Boş bir kutu alarak,
Yukarıdan aşağı doğru, ayakkabı kutusuu, ayakkabı kutusuu diye sesleniyor.
Korumaları hemen yukarı çıkıp,
Kadını alıp götürüyorlar.
Bir gazeteci Sayın ERDOĞAN’a şöyle bir soru yöneltiyorlar:
Fransa’da sarı gömleklilerin başlattıkları Hükümeti protesto eylemlerini nasıl karşılıyorsunuz?
Sayın ERDOĞAN’ın cevabı çok sert oluyor.
Sen seni bil, sen seni!patlatırlar enseni!...
Bu örneklerle şu hususu vurgulamak istiyorum.
Sayın ERDOĞAN ve yakınındakiler,
Bu gibi eleştirel konuları not edip,
Mümkünse, şikâyet konusu, ya da önerilerin, gereğinin yapılması hususunda,
Çaba sarf edilmelidir…
Cumhurbaşkanı Sayın ERDOĞAN,
Toplumun değişik kesimlerinden gelen,
Eleştiri, şikâyet ve taleplere karşı,
Eğer varsa, makul, mantıklı ve kucaklayıcı cevaplar vermeli,
Biraz hoş görülü olmalıdır.
Toplumda bu gibi sebeplerden dolayı biriken gerilimin,
Mutlaka azaltılması gerekir.
Buradan hareketle şu hususu vurgulamak sterim:
Yandaş olmayan Vatandaşlarımıza,
Sivil Toplum Örgütü Liderlerine,
Üniversite Rektörlerine,
 Protestocu öğrencilere ya da başkalarına,
Muhalif Gazete ve Televizyon Kanallarına,
Sert sözler, ya da tehditler yerine;
Daha yumuşak bir üslup kullanmalı,
Müdahaleci olmamalıdır!….
19-SAYIN ERDOĞAN’IN SİYASETEN GEÇMİŞTE SÖYLEDİĞİ SÖZLER
Bu gibi sözler,
Bu gün Türkiye’nin içinde bulunduğumuz zor durumu anlamak açısından, çok önemli
Şimdi detaylara girmeden kısaca bu konu hakkında da,
Bir şeyler söylemek istiyorum.
Günümüz teknolojisinde,
Artık hiçbir şey gizli kalmıyor.
1)DEMOKRASİ amaç değil, bir Araçtır,
Demokrasi bir Tramvay gibidir.
İstediğimiz durağa geldiğimizde ineriz!...
2)Amacıma ulaşmak için, Papaz elbisesi bile giyerim!...
Bu gibi sözleri, internetten bulabilirdiniz.
Ben bu gibi söz ve yaklaşımların;
Başlangıçta Sayın ERDOĞAN’a ait olduğunu düşünüyordum.
Bir defasında merek ettim ve şöyle bir başlıkla bir arama yaptım:
Siyasal İslam Nedir?
Meğerse böylesi söz ve yaklaşımlar;
Ilımlı  İslam,  ya da, Siyasal İslam’ın bir gereği imiş.
Siyasal İslam’ın, gerçek İslamiyet ile bir ilgisinin olmadığını, bu gibi makaleleri okuduğunuz da, daha iyi anlayacaksınız.
Böylesi bir İdeolojiyi, böylesi bir mantık yürütmeyi;
En iyi olarak,
Yabancı İslamologlar ve Yazarlar ortaya koyuyor.
Bunlar Kur-anı ve İslamitet’in temel kurallarını da öğrenmişler.
Diyorlar ki İslamiyet;
Doğruluk, dürüstlük, kul hakkına riayet, hak ve adalet gibi temel kurallara vurgu yapan bir Din…
Siyasal İslam, ya da Ilımlı İslam gibi konularda, bir Ayet de bulunmadığına dikkat çekiyorlar.
Bu gibi ideolojilerin çıkışı şöyle oluyor:
Başta ABD ve İsrail benzeri Emperyalist devletler;
Türkiye’yi kendi çıkarları doğrultusunda şekillendirmek, böüp parçalamak için,
Zayıf yönlerimizi, kültürümüzü ve genetik yapımızı incelemeleri,
Ve bu doğrultuda Sistem geliştirmeleri konusunda,
Bu gibi İslamolog Yazarlara ve Düşünce Kuruluşlarına görev veriyorlar.
Ortaya çıkan ve en etkin olacağına inandıkları yöntemleri, uygulamaya koyuyorlar.
İşte bu gün Siyaseten geldiğimiz noktanın özü ve özeti budur!...
Ama bu ve başka sebeplerden dolayı,
Kimseye kızamayız.
Toplum olarak,
Aklımızı kullanacağız,
Okuma ve araştırma ile doğru mantık yürütme ile
Çevremizde olup, bitenleri,
Doğru anlamaya çalışacağız!...
Gerisi kolay!...
20-BATI DEVLETLERİN DE, BAŞTA AMERİKA’DA; KİMSE DEVLETİ KURANLARA SAYGISIZLIK EDEMEZ VE ETMEZ!...
Zira buralarda yaşayan Halk ve değişik kademelerdeki Yöneticiler bilirler ki;
Bu gün ulaştıkları gelişmişliğin,
Yaşadıkları mutlu hayatın,
Geçmişte bu devleti kuranlar sayesinde olduğunu bilirler.
Bu yüzden onlara saygısızlık ta etmezler….
AMA BU GİBİ DEVLETLER ve buralarda yaşayan Halk,
Kültür ve düşünce farklılığından dolayı;
Önce kendi çıkarlarını düşünürler.
Bu yüzden, özellikle Amerika Birleşik Devletleri’nİn, BOP kapsamında;
Bizleri bölüp-parçalamak uğruna, geriletmek
Bilim, Teknoloji ve doğru Mantık yürütmekten uzaklaştırmak için;
Başta Mustafa Kemal ATATÜRK ve Silah Arkadaşları’nın görüş ve düşüncelerin, bir sorun olarak görüyorlar.
Bu yüzden birilerini de kullanarak,
Bu insanları karalamaya, onları Halkın gözünde, itibarsızlaştırmaya çalışıyorlar.
Bu gün Mustafa Kemal ATATÜRK ve Silah Arkadaşlarına yapılan saygısızlığın asıl nedeni budur.
Bu gün değişik Kademelerde Devlet’i idare edenler,
Ve Halkımızın iktidar yanlısı olan bir kısmı da;
Maalesef planlı bir şekilde yürütüldüğü de anlaşılan bir yönlendirme neticesinde,
Neredeyse, bu Devleti Kuranları,
Vatan haini ilan edecekler.
Tesadüfen de olsa bazı Dinci Sitelere girdiğinizde,
Özellikle Mustafa Kemal ATATÜRK’e öyle hakaretlerde bulunuluyor ki,
Aklı başındaki insanların kanını donduracak nitelikte.
Mustafa Kemal ATATÜRK karşıtlığı,
Azda olsa eskiden de vardı,
Ama şimdi had safhada!...
Diyanet İşleri Başkanı Ali ERBAŞ’ın,
Mustafa Kemal ATATÜRK’ün ölüm yıl dönümü olan, 10 Kasın 2018’den bir gün önce,
9 Kasım 2018’de, Mustafa Kemal ATATÜRK için;
Keşke Yunan kazansaydı diyen Kadir MISIRLIOĞLU’nu,
Tanınan lakabı ile Fesli Kadir’i ziyaret etmesine ne diyeceğiz?
Bu ne anlama geliyor?
Diyanet İşleri Başkanı Ali ERBAŞ;
Bu yöndeki eleştirilere sessiz kalıyor.
Ama görevden de alınmıyor.
Diyanet İşleri Başkanı muhtemelen kendi iradesi ile ve isteyerek de gitmemiştir.
Eğer AKP dışında, başka bir Hükümet zamanın da olsa,
Sebep ne olursa olsun;
Diyanet İşleri Başkanı görevinden istifa etmeden böylesi bir adamı asla ziyaret edemezdi!..
Pekii fesli Kadir’in ATATÜRK ve TÜRK düşmanlığı için ne diyeceğiz?
Acaba bu Adamın kökeninde mi bir şey var?
Ya da nerede okuduysa, aldığı eğitim ve telkinler doğrultusun da mı?
Böyle bir durum oluştu?
Bu gibi konularında araştırılması lazım!
İmam –Hatip Okullarındaki eğitim için, sizlere bir örnek vermek isterim.
Kökeninden de şüphe etmediğim ve tanıdığım,
İmam-Hatip mezunu bir genç bir sohbet esnasında şöyle diyordu:
Normal zamanlarda sınıflardaki duvara asılı ATATÜRK resmi,
Duvara dönük duruyor, ancak müfettiş geldiği zamanlar da düzeltiyorlar.
Bu anlattığım örnekten de anlaşılıyor ki;
ATATÜR’ÜN RESMİNE BİLE TAHAMMÜL EDİLEMEYEN BU GİBİ OKULLARDA,
Kim bilir! ATATÜRK’ten soğumaları, onu düşmanmış gibi algılamaları için,
Genç çocuklara daha neler anlatıyorlar!
Gördüğüm ve anladığım şudur:
İmam-Hatip mezunu olup ta,
AKP’ye oy vermeyen, ya da,Sayın ERDOĞAN’ı sevmeyen, takdir etmeyen yok gibi!...
Ama şimdi durum değişmiş gibi görünüyor.
Böylesi bir durum;
Rüzgârın ters yöne esmeye başladığının işareti gibi görünüyor.
21-NİÇİN OLMAMIZ GEREKEN YERDE DEĞİLİZ BAŞLIĞINI TAŞIYAN MAKALEYİ BULUP, MUTLAKA OKUYUN!...
Babadan oğla, adan kıza aktarıla ve onlarca, hatta yüzlerce, yıl içerisinde oluşan alışkanlıklarımızı,
Kültür yapımızı,
Genetik zaaflarımızı bilmeden, bu günü anlayamayız!
Dolayısıyla içinde bulunduğumuz,
Zor durumdan nasıl kurtulacağımızı da bilemeyiz.!
Cumhurbaşkanlığı’nın forsunda 16 yıldız var.
16.Yıldız, Türkiye Cumhuriyeti’ni temsil ediyor.
Gerçi şimdi Türkiye Cumhuriyeti’nin rejimi de değişti ya!
15.Yıldız, Osmanlı İmparatorluğu.
Diğer 14 Yıldız ise,
Daha önceki Tük İmparatorluklarını sembolize ediyor.
Eğer bizden önce kurulan ve yıkılan bu 15 büyük Türk Devlet, ya da  Türk İmparatorluklarının;
Nasıl kurulup, nasıl yıkıldıklarını bilmezsek;
Bu günü anlayamayız.
Bu itibarla,
Bu gün psikologlara,
Sosyologlara,
Tarihçilere,
Genetik uzmanlarına, büyük görevler düşüyor!...
TÜRK MİLLETİ’NİN  genlerin de idareci olmak var.
Ve bütün sorunların çözümü, nihayetinde gelip siyasete dayanıyor.
Bu itibarla, genlerimizde idareci olmak tutkusunun;
Siyaset ve siyasilere nasıl yansıdığı gibi konularda da,
Kısaca bir şeyler söylemek istiyorum.
Siyaset Halkımızın nazarında, önemli bir meşguliyet alanı,
Siyasi Partiler de önemli yerlerdir…
 Bizde çoğu insanda görevini en iyi yapma arzu ve gayreti henüz gelişmemiş ve yerleşmemiş olmalı ki;
 Devletle işleri olanların, örneğin bir işe girmek, bir sorunu olmak gibi konularda,
Kısa yoldan başvurabilecekleri yer;
Siyasi Partiler, ya da bunların aracılığı ve selamları ile 
D oğrudan yardım isteyecekleri yer de,
Ankara’da Türkiye Büyük Millet Meclisi ve Milletvekilleridir.
Bu nedenle Milletvekili olabilmek,
Bu yolla daha üst Makamlara da gelebilmek;
Yüksek eğitimli ve konularında uzman olan kişilerin hayali olduğu kadar,
Mesleksiz, ya da yüksek eğitimli olmayan,
Ama ağzı laf yapan,
Vasat insanlarında,
Kısa yoldan yükselebilecekleri ve hayallerini gerçekleştirecekleri yer de ,
Milletvekili olarak Meclis’e girmekten geçiyor:
Bu itibarla,
İçeride ve dışarıda yaşadığımız sorunların kısa zamanda çözümü,
Türkiye’nin de daha mutlu, daha refah bir yaşam alanı haline gelmesi,
Almanya, İngiltere, Fransa, Amerika,Rusya ve Japonya gibi,
Her alanda gelişmiş bir Dünya Devleti, bir süper güç olması için,
Benim gözlemim ve önerim şu dur
Daha önceleri de bu gibi konulara değinmiştim.
Şimdi tekrar kısaca bir şeyler söylemek istiyorum.
1)Meclis’te ki Milletvekillerinde çoğunluk,
Hukuk ve Avukat kökenlilerdedir.
Ama Meclis’te her Meslek grubundan Milletvekili olmalıdır..
Sivil Tolum Örgütleri kendilerini temsilen,
Yüksek Eğitimli ve konularında uzman kişileri,
Bir şekilde Meclis’e sokmanın yollarını aramalıdır.
2)Siyasi Partilerde Kontenjan Milletvekili Adaylığı, belli bir sayıda kabul edilebilir ama
Geri kalan diğer Adaylar,
Temayül yoklaması ile belirlenmelidir.
3)Milletvekili Adayları,
Askerliğini yapmış,
Yüksek Eğitimli ve konularında uzman kişilerden oluşursa,
Türkiye açısından çok daha yararlı olur.
4)Kesin bir kural olmasa da,
Ağzı laf yapsın ama
Parti Genel Başkanlarının da,
Yüksek Eğitimli ve konularında uzman kişiler arasından seçilmesi,,
En önemlisi de;
Türklükle, bu Devleti kuranlarla bir takıntısının olmaması gerekir.
BU İTİBARLA HALKIMIZA DA,
Okuma –araştırma ve doğru mantık yürütme gibi,
Faydalı alışkanlıkların kazandırılması noktasında,
Siyasi Partilere,
Ve Sivil Toplum Örgütlerine de,
Büyük görevler düşüyor!..
22-CUMHURBAŞKANI HER KONUDA GÖRÜŞ BEYAN ETMEMELİ, TEKNİK KONULARDA İLGİLİ BAKANLAR KONUŞMALI!...
Bu noktada şu soruyu sormak lazım:
Acaba, Bakanlardan her biri,
Kendi konularında uzman kişiler mi?,
Acaba bu Bakanlardan her biri;
Konularında, Türkiye’de en iyi olduklarını,
İddia edebilirler mi?
Yoksa bu Bakanlar, elemanlarından bilgi toplayıp,
Sayın Cumhurbaşkanı’na sunan bir sekreter gibi mi çalışıyorlar?...
Örneğin ben Enerji Uzmanı bir Makine Yüksek Mühendisiyim,
Ve Türkiye’nin Enerji sorununu çözmeye talibim.
Santrallerin bakım, onarım ve işletmeden kaynaklanan sorunları halletmek suretiyle
Aynı yakıtla,
Daha fazla  elektrik üretmek mümkün.
Bu nedenle
Vergi ve fonlardan indirim yapmadan,
Verimi artırmak suretiyle
 Elektrik birim fiyatlarını minimum % 50 ucuzlatabiliriz.
Yaptığım hesaplamada Kamu ve Özel sektörün elektrik birim fiyatları ise şöyle.
Bu hesap şekli, Elektrik Mühendisleri Odasının tertiplemiş olduğu 3.Enerji Sempozyumu kitabında var.20 Sayfalık kapsamlı bir Makale.
Kamunun ürettiği elektriğin birim maliyeti: 1,64 Cent / Kwwh,
Özel sektörün ürettiği elektriğin birim maliyeti: 6,354 Cent / Kwwh.
6,354/1,64=3,86. Yani Özel kesimin ürettiği elektrik,
Kamu Santrallerinde üretilen elektriğe nazaran; 3,86 kat daha pahalı.
Bu hesapta, Kamu Santrallerindeki, tesis maliyetleri hesaba katılmamıştır ama
Katılsa bile, Özel kesimin ki daha yüksek çıkar.
Böylesi bir husus,
Özelleştirmenin de mantığına uygun değil!
Bu gibi rakamsal bilgileri ve iddialı sözleri benden başka söyleyen yok.,
Santrallerden kaynaklanan hava kirliliğini azaltabilir,
SOMA, YATAĞAN, AFŞİN, ELBİSTAN gibi yerleşim yerlerini,
Ve bu yüzden artan hava kirliliğini ve kanser vakalarını azaltmak ta mümkün olduğu gibi!.
Toprağın kirlenip verimsiz hale gelmesini önlemek te mümkün.!
Enerji Sorunları ve Çözüm Önerileri konusunda yazdıklarıma bir bakmanızı öneririm.
STANBUL-Ambarlı da 2 Doğalgaz ve bir de fueloil ile çalışan olmak üzere,
3 Termik Santral var.
Soğutma suyu olarak, denizden yüzlerce, binlerce metre küp su çekiliyor ve gereksiz yere deniz ısıtılıyor ve buradaki canlı yaşamı olumsuz etkileniyor.
Böyle yapmak yerine,
Denize atılan atık ısı ile Ambarlı ve Avcılar semtlerinin sıcak su ve ısınma ihtiyaçlarında kullanılabilir.
Bunun için yeni projeler geliştirmek lazım.
Ayrıca bu gibi Termik Santral çevrelerinde seracılık ta yapılıp, bu yolla ilave kazanç ta elde edilebilir.
Havayı kirleten SO2 kükürt dioksit gazından,
Tarımda kullanılan Amonyum sülfat ve Amonyum nitrat veya Sülfirik asit elde etmek mümkün.
Ayrıca elektro filtrelerde tutulan uçucu kül,
% 8 oranında, çimentoya katıldığında akıcılık ve mukavemeti artıran önemli bir ham maddedir.
Ama bu küller doğaya atıldığında, toprağı kirleten bir madde oluyor.
Ayrıca kömür külü ayrıştırıldığında,
İçinde çok kıymetli olan bazı metalleri elde etmek de mümkün, Germanyum
Başka bir örnek;
CO2 Karbondioksit te, havayı kirleten ve atmosferde sıcaklığı artırp, sera etkisi yaratan ve iklim değişikliklerine sebebeb olan bir gaz.
İsrail’de kömür yok.
Kömürle çalışan bir termik Santral kurmak için,
İthal kömüre dayalı bir Termik Santral kurmuşlar.
Elektrik de elde ediyorlar ama
Asil amaç, CO2 Karbon dioksit elde etmek itiyorlar.
Okyanuslardaki yosunlar, havadaki CO2’İ yi alıp, O ve C oksijen ve karbon elementlerine ayırıyor. Yosun karbonu kendi bünyesine alıp, gelişiyor,
Oksijeni ise havaya bırakıyor.
Bu itibarla denizdeki yosunlar,
Atmosferdeki karbondioksit ve oksijen dengesini ağlayan çok önemli bir deniz bitkileridir.
İste İsrail, yosunların bu özelliğinden dolayı, ithal kömürle çalışan Termik Santral inşa etmiş.
Yosunun çok kullanım alanı var.
Gübre olarak kullanılıyor, kozmetik sanayinde kullanılıyor, yiyecek maddesi olarak kullanıyor.
İsrail’deki bu Termik Santralin yanında büyük havuzlar yapılmış,
Bu havuzlara bacadan çıkan gazlar gönderiliyor.
Yosunlar büyüdüğünde, biçilerek hasat ediliyor ve değişik alanlarda kullanılıyor.
Bilim ve bilgi,
Bu gibi konular için çok önemli ve çok gerekli.
Bu gibi teknik konular tamamen farlı bir şey!...
Acaba Bakanlardan da böylesi iddialı konuşanlar var mı?
Önerim şudur:
 Bakanlar Televizyonlara çıksınlar, konuşsunlar,
Otoritelerle tartışsınlar,
Hangi sorunu nasıl çözeceklerini anlatsınlar.
Eğer Bakanlar, konularında uzman kişilerden oluşurlarsa,
İşsizlik dahil, bütün sorunlar çözülebilir…
Eğer Bakanlar, Konularında uzman Kişiler değilse,
Bu Koltuklarda oturmamalıdır!...
Bu gün yaşadığımız sorunlar, ekonomik kriz de dahil;
Bu gibi  bir eksikliklerden kaynaklanıyor
3 Şubat 2019 Pazar, SÖZCÜ
 Faturalarımızda bedel adı altında neler var neler
Hayatımız bedel oldu.
Elektrikte  6, doğal gazda ve suda ise 3 ayrı bedel, faturaya yansıtılıyor.Bu yüzden faturalar kabardıkça kabarıyor. Olan yine vatandaşa oluyor.
Eğer İktidarın söylediği gibi çağ atladıksa,
Gelişmiş ülkelerdeki;
Elektrik, su, doğal gaz ve akaryakıt fiyatlarını açıklasınlar!
Bizler de böylece, Türkiye’de ki fiyatları, Batı’dakilerle mukayese etme imkânını bulalım.
23-HIZLI TREN KAZALARI KONUSUNDA NE SÖYENEBİLİR?...
9 kişinin öldüğü tren kazası acı gerçeği ortaya çıkardı.
Devlet sinyali alamadı
Sayıştay’ın raporuna göre Bakanlık,demiryolu projelerini sinyalizasyon sistemi olmadan teslim aldı.
Müteahhitlere de sinyalizasyon varmış gibi para ödedi.
Bu kaza Ankara-Konya seferini yapan YHT ile yol kontrolu yapan lokomotif ile çarpışması sonucu meydana geliyor ve kazada 9 kişi hayatını kaybediyor.
Daha öncede Çorlu’da,
9 Temmuz 2018’de İstanbul’a giden yolcu treni raydan çıkarak devrilmiş,
Sonuçta 24 Kişi hayatını kaybetmiş, 124 Kişide yaralanmış.
İddia, kötü hava şartları.
24 Kasın 2014’te İzmit-Pamukova’da hızlandırılmış tren kazasında,41 kişi hayatını kaybediyor.
O zaman Binali YILDIRIM, Ulaştırma Bakanı.
Bu  tren’e ilk hızlı tren. diyoruz ama aslında hızlandırılmış trendir.
Lokomotif eski tip,
Vagonlar eski tip,
Yol eski tip,
Cumhuriyet döneminden kalma normal tren hattı.
Lokomotif ve vagonlarda, bu eski yollara göre.
Sadece lokomotife gaz vermek suretiyle hızlandırıyoruz ve yanlış bir tabirle buna hızlı tren diyoruz ama değil!
Sonuçta viraja hızlı girdi bahanesi ile, makinist suçlu bulunuyor ve hapis cezasına çarptırılıyor.
Asıl suçlu;
Böylesi bir Lokomotif ve böylesi Vagonları hızlı tren olsun diye,
Eski tip rayların üzerinde,
LOKOMOTİFİ HIZLANDIRANDIR.
17 Aralık 2018 Pazartesi, SÖZCÜ
Ulaştırma Bakanı olarak,
Böylesi bir trene, gaz vermek suretiyle hızlandıran,
Ulaştırma Bakanı Binali YILDIRIM’dır.
Her nasılsa bizde;
Sorumlu olan siyasilerden ihmali olanlar,
Maalesef görevlerinden istifa etmiyorlar.
Bu da bir gelişmişlik ve bir Kültür meselesidir!...
24-YAZ VE KIŞ SAATI UYGULAMASINA NİYE GEÇMİYORUZ? AİLELER ÇOCUKLARINI NİYE KARANLIKTA OKULA GÖNDERMEK ZORUNDA KALIYORLAR?...
Yaz günlerinde günler uzundur.
Kış günlerinde ise
Günler kısadır.
AKP’den önce Türkiye’yi Yöneten İktidarlar,
Uzun yaz günlerinden daha fazla istifade etmek, özellikle de elektrik sarfiyatını azaltmak için,
Saatleri 1 saat geriye alırlardı.
Kısa olan kış günlerinde ise hayatı kolaylaştırmak ve elektriktende tasarruf edebilmek için,
Saatleri 1 saat ileri alırlardı.
Avrupa, Amerika ve daha birçok ülkenin uyguladığı sistem bu!
Dünyanın uyguladığı faydalı sisteme uymamak,
Saat farkının artması dolayısıyla
Bu gibi ülkelerle de birçok sorunu beraberinde getiriyor!
Şimdi meseleye, bizde yarattığı sorunlar açısından bakalım.
Şimdi Şubat ayındayız ve günler uzuyor ama
Şimdi bile örneğin Ankara’da saat 07’de, ortalık kapkaranlık!
Şimdi böyle bir durumda, çocuklarını okula göndermek zorunda olan Aileler,
Çocuklarına kahvaltı hazırlamak için, daha erken kalkmak zorundalar.
Sonra kahvaltıdan sonra çocuklarını giydirip, hazırlayacaklar,
Ve yine karanlıkta servise bindirip, okula yolcu edecekler,
Eğer bu Aile fertleri bir işte çalışıyorlarsa,
Zaman açısından ilave sorunları da eklemek gerekiyor.
Karanlıkta okula giden çocuklar, yolda başka sorunlar da yaşayabiliyor,
Bu çocuklar da bir isteksizlikte oluyor.
Şimdi Kış Saati uygulamamak konusundaki ısrarın nedeni konusunda bir şeyler söylemek istiyorum.
CHP ANKARA MİLLETVEKİLİ Bülent KUŞOĞLU’nun açıklamaları çok ilginç!
Hükümet Elektrik Üretim Şirketleri ile
Enerji alım garantili anlaşma yaptığı anlaşılıyor…
Sanayi kesiminde bir gerilemede söz konusu olduğundan,
Elektrik tüketiminde de, buna paralel olarak bir azalma oluyor.
Hükümet bu anlaşma gereği,
Tüketilemeyen elektriğin bedelini bu gibi Enerji Üretim Şirketlerine ödemek zorunda olduğu parayı;
Halkın sırtına yüklemek istiyor ve bu yüzden kış saatine geçilmesini istemiyor gibi sözler…
Sayın KUŞOĞLU, bu gibi sorulara cevap alamamış,
Yetkililer susarak, durumu geçiştirmeye çalışmışlar!
Böylesi bir husus;
Başka nasıl izah edilebilir ki!?...
25-DEVLET HARCAMALARINDA ŞEFFAF MIYIZ?, TASARRUFA RİAYET EDİYOR MUYUZ?, YARGITAY’IN RAPORLARINI DİKKATE ALIYOR MUYUZ!?...
4 Ekim 2018 Perşembe SÖZCÜ
Bu raporda Devlet’in harcamalarının   defterini tutan Sayıştay Başkanlığı’nın tespitleri çok önemli.
Burada savurganlık yapıldığı, harcamaların yerinde kullanılmadığı da anlaşılıyor….
Devlet’in Harcamalarının Deefterini tutmak için,
Adı tam böyle olmasa da,
Bu anlamda bir teşkilatı,  Sultan Abdülaziz kurdurduğu için,
Zira SÖZCÜ; konuya vurgu için,
 SAYIŞTAY’ın duvarlarını hep Sultan Abdülaziz’in resimlerinin süslediğine dikkat çekiyor.
İŞİN GARİP tarafı da şurada;
Bu raporun gereği yapılacağı yerde,
Bu raporu hazırlayanların daha sonraki tarihlerde görevlerinden alındığını görüyoruz.
İşte Türkiye’nin Siyaseten geldiği, getirildiği noktanın özü ve özeti bu dur.
HÜKÜMET VE BELEDİYELER OY ALABİLMEK İÇİN KAÇAK YAPILARA GÖZ YUMUYORLAR.
Onlar affetti, Yurttaşlar ödü başlığını atmış!...
Bu Gazete’de İstanbul-Maltepe’de, durduğu yerde çöken bir binadaki duruma dikkat çekiyor.
Günümüzde ise son bilgilere göre, bu kazada 21 vatandaşımız, enkazın altında kalarak hayatını kaybetmiş.
Bu konuda maalesef şöyle bir durum söz konusu:
Bir Belediye,
Hangi Partinin elinde ise,
8 Şubat 2019 Cuma, CUMHURİYET
O PARTİNİN Politikası, Belediye yönetimine de, maalesef yansıyor.
İstanbul’un taşı toprağı altındır derler ya! bu sebepten olmalı ki;
Uzun yıllardan beri elinde bulundurduğu İstanbul Büyük Şehir Belediye Başkanlığını,
Ne pahasına olursa olsun, bırakmak istemediği anlaşılıyor!...
26- REKLAM PANOLARINA YANSIYAN DEVLET’İN GÜCÜ VE SİYASETEN EŞİTSİZLİK!...
Ben 7 Haziran 2015’te yapılan Milletvekili seçiminde, Ankara 1.Bölgeden Bağımsız Milletvekili Adayı idim.
Tanıtım için 2 Adet normal Reklam panosu kiralamak istedim.
Bu eklam Panolarından her birinin 1 Haftalık kirası, 740 TL+ KDV idi.
Buna ayıracak yeteri param olmadığı için;
Bu 2 Reklam panosunu kiralayamadım…
Ankara’da 16 Bin reklam panosunun olduğu söyleniyor,
İstanbul^da 3 Kat fazlası olduğunu kabul edelim,
Sadece diğer Büyük Şehirlerdeki toplam panoları düşünürsek;
AKP’nin özellikle de Cumhurbaşkanı Sayın Recep Tayyip ERDOĞAN’ın kullandığı Panoların sayısı,
Sayı olarak, büyük rakamlara ulaşacağı kesin.
Eğer bu reklam panolarına para ödeniyorsa,
Ve haftalarca askıda kaldığı düşünülürse para ödeniyorsa,
Astronomik rakamlara ulaşacağı kesin.
Eğer Başta Ankara-İstanbul ve diğer Büyük Şehirlerdeki AKP’li Belediyeler üzerinden parasız yapılıyorsa,
Belediyeler üzerinden,
Muhalefet Partilerine  haksızlık yapılıyor dektir.
Muhalefet Partilerinin seçim döneminde bu reklam panolarından yeternce yararlanamadıklarını,
Yüksek kiralama bedellerini ödeyecek paralarının olmadığına bağlamak,
Daha doğru olur….
Birde şu husus dikkatimi çok çekti:
Reklam panolarında yer alan AKP’li Belediye Başkan Adaylarının yanlarında hep,
Cumhurbaşkanı Sayın Recep Tayyip ERDOĞANI’nın da yer aldığını görüyoruz.
Milletveki Adayları, önce kendilerine güvenmelidir!...
Bu itibarla AKP’NİN Üst Yönetim kadrosu’nda ve Belediye Başkan Adaylarında,
Seçimi kaybetme korkusu yaşadıklarını,
Ve bu itibarla işi sağlama almak istedikleri anlaşılıyor!...
27)BU YEREL SEÇİMLER, BELEDİYELERİN  VATANDAŞLARIMIZA SADECE DAHA FAZLA HİZMET GÖTÜRMELERİ İLE İLGİLİ DEĞİLDİR!... AYRICA SİYASETEN DEĞİŞTİRİLEN SİSTEMLE; DEVAM EDİP-ETMEYECEĞİMİZİN DE OYLANMASI NİTELİĞİNDEDİR….
Bu açıdan, 31 Mart 2019’da yapılacak olan yerel seçimler;
İktidar açından yolun sonu olacağı gibi,
Türkiye’nin Siyaseten geldiği, ya da getirildiği noktadan memnun olmayan Vatandaşlarımız ve bu paraleldeki Siyasi Partilerimiz içinde,
Bir umuttur.
Benim şahsi gözlemim şudur:
HALKIN TABANINDAN GELEN BİR DİP DALGASI VE BİR DEĞİŞİM İHTİYACINI 
gözlemliyorum.
Her Parti, kendisi açısından en uygun Adayları listeye koydu.
Bundan sonrasındaki durum;
Halkın iradesinin Sandıkta çalınmayacağına,
Muhalefet Partilerinin de bu nokta da yöntem geliştirmelerine,
Sandık görevlilerinin, görevlerini tam yapmalarına,
İl ve İlçe Seçim Kurullarının ve Yüksek Seçim Kurulu YSK’nın
Tarafsız davranıp, davranmayacağı ile ilgili bir konu…
Saygılarımla, 11 Şubat 2019 Pazartesi.
                                                Makine Yüksek Mühendisi Ahmet YALVAÇ
                                                    Enerji Uzmanı – Gazeteci Yazar
www.ahmetyalvac1946.blogspot.com

Kullanılan Gazetelerin manşetleri:

01. 18 Ocak 2019 Cuma, SÖZCÜ
02. 14 Ocak 2019 Pazartesi, SÖZCÜ
03. 3 Ocak 2019 Perşembe, SÖZCÜ
04. BOB HARİTASI
05. 4 EYLÜL 2018 Salı, CUMHURİYET
06. 9 Ocak 2019 Çarşamba, SÖZCÜ
07. 1 Şubat 2019 Cuma, CUMHURİYET
08. 3 Şubat 2019 Pazar, SÖZCÜ
09. 17 Aralık 2018 Pazartesi, SÖZCÜ
10. 4 Ekim 2018 Perşembe, SÖZCÜ
11. 8 Şubat 2019 Cuma, CUMHURİYET

2 yorum:

  1. Bu, böbrek satmak isteyen herkese açık bir ilan, böbrek nakli ihtiyacı olan hastalarımız var, bu nedenle böbrek satmakla ilgileniyorsanız, lütfen iowalutheranhospital@gmail.com adresindeki e-posta adresimizden bizimle iletişime geçin.
    Ayrıca +1 515 882 1607 numaralı telefondan whatsapp'ı arayabilir veya bize yazabilirsiniz.

    NOT: Güvenliğiniz garanti altındadır ve hastamız, onları kurtarmak için böbrek bağışı yapmayı kabul eden herkese büyük miktarda para ödemeyi kabul etmiştir. Sizden haber almayı umuyoruz, böylece bir hayat kurtarabilirsiniz.

    YanıtlaSil

  2. KREDİYE İHTİYACINIZ VAR MI?
    FİNANSAL YÜKÜNÜ KENDİNİZE TUTMAYIN ŞİMDİ HERHANGİ BİR KREDİ İÇİN% 2 DÜŞÜK İLGİDE İLETİŞİME GEÇİNİZ. stevewilsonloanfirm@gmail.com whatsapp: +16673078785

    Kredilerimiz maksimum güvenlik için sigortalıdır önceliğimizdir, Lider hedefimiz hak ettiğiniz hizmeti almanıza yardımcı olmaktır, Kredi programımız en hızlıdır.

    Seçtiğiniz herhangi bir para biriminde {ABD Doları, pound, Euro, Dinar, vb.) Ve krediyi geri ödemek için 1 ila 30 yıl süreyle (güvenli ve teminatsız) kredi veriyoruz.
    Herhangi bir krediye ihtiyacınız var mı ve düşük kredi puanınız mı var, Yerel bankalardan ve diğer finansal kurumlardan kredi almakta zorlanıyor musunuz? mali sorunun çözüm STEVE WILSON KREDİ FİRMA olduğunu.

    Şartlar ve koşullar çok makul ve düşünceli.
    Aşağıdakileri içeren çok çeşitli finansal hizmetler sunuyoruz: Noel Kredileri, İşletme Kredileri, Borç Konsolidasyon Kredileri, Bireysel Krediler, Araba kredileri, Otel kredileri, Öğrenci kredileri, Bireyler, şirketler için yıllık bazda% 2 düşük faiz oranına sahip Konut Refinansman Kredileri ve tüzel kişiler.

    İlgilenen adaylar bize e-posta yoluyla ulaşmalıdır: stevewilsonloanfirm@gmail.com. whatsapp: +16673078785 Uygulayın ve finansal esaretten arınmış olun.

    YanıtlaSil