1 Ağustos 2016 Pazartesi

BAŞARISIZ DARBE GİRİŞİMİ KONUSUNDA, NE SÖYLENEBİLİR?...

BAŞARISIZ DARBE GİRİŞİMİ KONUSUNDA, 
NE SÖYLENEBİLİR?...
             Sevgili Okurlar, 15 Temmuz 2016 Cuma günü akşamı;
Türk Silahlı Kuvvetleri TSK içine sızmış olan subaylar tarafından başlatılan başarısız Darbe girişiminde;
Hayatını kaybeden vatandaşlarımıza ve askerlerimize, Tanrıdan rahmet, yaralı olanlara da acil şifalar diliyorum…
Yakınlarını kaybeden Ailelere de, Allah, sabırlar versin.
Bu darbenin atlatılması ile Türkiye, büyük bir badirenin eşiğinden dönmüş oldu…
Milletimize geçmiş olsun.
Umarım, bir daha, böyle günler yaşamayız…
BİR SÜREDEN BERİ, DARBE YAPILACAĞI SÖYLENTİLERİ ORTALIKTA DOLAŞIYORDU ZATEN…
Ama her nasılsa, bazıları, Türkiye’de artık Darbeler döneminin kapandığını söylüyor ve bu nedenle de;
Artık bir Darbe yapılacağına, kimse inanmıyor, ya da, ihtimal vermiyordu..
Tabi ki, Darbe deyince akla ilk gelen Kurum; Türk Silahlı Kuvvetleri TSK olduğundan;
Genel Kurmay Başkanı, Orgeneral Hulusi AKAR, bir açıklama yapma gereğini duymuş,
Ve TSK’nın, böylesi bir işe girişmeyeceğini, özellikle vurgulamak istemişti…
TSK’nın büyük bir çoğunluğunun ve Komuta Heyeti’nin, bu işte yer almadığı görülüyor ama
Yine de, olanlar oldu…
Dolayısıyla, bundan sonrada, artık Darbeler dönemi bitti diye; kimsenin iddialı, konuşamayacağı anlaşılıyor…
En kestirme, en doğru yol;
Darbe yapılmasına zemin hazırlayan sebepleri, ortadan kaldırmak…
15 Temmuz 2016 Cuma günü,saat 23’te Darbe girişiminin başlamasından sonraki zamanda;
Uçakların Meclis’i bombaladığın da;
Bombalar, Toplantı salonunun hemen bitişiğinde olan, kapalı bahçenin çatısına düşüp, hasar yapmış ama şans eseri, can zayiatı olmamıştır.
Zira o vakit Meclis toplantı halindeydi…
Bombalama olayından sonra, Toplantı, sığınakta devam ediyor..
Daha önceleri her Partiden Milletvekilinin, birbirleriyle, tekme-tokat kavgalarını gördüğümüz manzara;
Bu defasında İktidar ve tüm Muhalefet Milletvekillerini ve Liderlerini, bir araya getirmiş
Ve herkes Darbeye karşı, tavır almıştır.
Böylesi bir tavrı, o an Meclis’te bulunan Parti Liderleri de, verdikleri beyanatlarla, ortaya koymuşlardır.
Böylesi bir tablo; Demokrasimizin geleceği ve Türkiye  açısından, bizleri umutlandırdı ve mutlu etti….
Her şerde bir hayır var derler ya;
Bu son olaydan sonra;
Özellikle,14 Yıldan beri Türkiye’yi idare etmekte olan Adalet ve Kalkınma Partisi AKP’nin ve onun fiili Lideri konumundaki ve şimdinin de Cumhurbaşkanı Recep Tayyip ERDOĞAN’ın, acaba nerede bir hata yaptık diye, kendilerine sormalarında yarar var diye düşünüyorum.
Böylesi bir soruyu, Meclis’deki Muhalefet Partileri Liderlerinin ve Milletvekillerinin;
Aynı şekilde, Meclis dışında kalan Siyasi partilerin ve taraftarlarının
Ve oy kullanan tüm vatandaşlarımızın da, acaba nerede hata yaptık diye, kendilerince, bir muhakeme yapmaları lazım….
Eğer herkes, iyi bir Vatandaş olma bilinci ile kendisine mantık çerçevesinde sorular sorar ve cevabını bulmaya çalışırsa;
Ancak o zaman, geleceğe umutla bakabilir ve bir daha böyle acılarla karşılaşmayız
En doğru yol;
Darbelerin her türlüsüne karşı olmaktır…
15 Temmuz 2016 Cuma günü saat 23’te başlayan ve 16 Temmuz 2016 Cumartesi günü, sabahleyin bastırıldığı açıklanan darbe girişiminden bu yana, geçen zaman içerisinde;
Darbe ile ilgili detaylarda ortaya çıkmaya başladı…
Bu nedenle şimdi olup- bitenler hakkında daha sağlıklı, daha doğru yorumlar yapabiliriz…
Ama bu konuda hala, çoğu insanın zihinlerini meşgul eden ve cevaplanması gereken sorular var…
Bu gün ele alacağımız başlıca konular şunlar:
1-DARBECİLERE KARŞI;
KORUMASIZ HALKIN SOKAKLARA, MEYDANLARA ÇIKMASINI İSTEMEK İVE SONUÇTA ONLARDAN ENGELLEME YAPMASINI BEKLEMEK;
ACABA TEK ÇARE MİYDİ?...
Söylendiğine göre darbe girişimi 16 Temmuz 2016 Cumartesi, saat 03’de başlayacakmış. Ama birilerinin bundan haberdar olmasından kuşkulanmış olmalılar ki;
Darbenin başlangıç saatini, 4 saat geriye; ; saat 23’e almak zorunda kalmışlar…
Darbe girişiminin başarısız olmasının, en önemli nedenlerinden biri bu…
Zira zaman Temmuz ayının ortası; havanın sıcak ve çoğu insanın dışarı da dolaştığı bir saat…
Aslında sorun, buradan başlıyor…
Bu güne kadar yapılan Darbe, ya da Darbe girişimleri;
Genelde sabaha karşı ve herkesin uykuda olduğu bir zamana denk getirilmiştir.
Ben Yazar olduğum için, haberleri ve önemli programları kaçırmamaya çalışıyorum. Saat 23’ten itibaren gece geç saatlere kadar, Darbe ile ilgili yapılan televizyon yayınlarını, an be an izledim.
                Cadde ve sokaklardan arabaların korna sesleri geliyordu.
                Sonra Cumhurbaşkanı Recep Tayyip ERDOĞAN, Halktan sokaklara, meydanlara inmeleri, çağrısında bulundu.
                Tabi ki amaç belli idi ve dolayısıyla, Darbeye engel olunmasını istiyordu
Saat 030’dan itibaren, Camilerin minarelerinden kısa aralıklarla, Darbe girişimi olduğunu, Halkın Camiye gelmeleri ve dua edileceği çağrıları yapılıyordu.
Zaten bu vesile ile de, herkes uyanıp, Televizyonlarının başına geçmiş, bazıları da, zaten çoktan sokaklara, yollara çıkmıştı…
Sonrasında örneğin bir grup askerin, İstanbul’da Boğaziçi Köprüsü’nü, zıhlı araçlarla, giriş-çıkışa kapattıklarının görüntülerini izledik.
İstanbul Polis Müdürü’nün de bir ekiple belli bir mesafede, Askerler ve zırhlı araçların önünde, konuşlandığını görüyoruz.
Sonrasında, Televizyonlardan ve Camilerden yapılan duyuru sonucunda; ellerinde Türk Bayrakları ile buraya gelen insanların, belli bir mesafede durdurulduklarını ve bu insanların, bir süre bu mesafede bekledikten sonra;
 Askerlerin ikazına rağmen, yavaş, yavaş tanklara doğru yaklaştıklarını,
Ölen ve yaralananların da, böylesi bir durumdan sonra yaşandığını görüyoruz..
Askerlerin, orada toplanan sivil Halka ateş etmek, onları öldürmek, onlara zarar vermek gibi bir niyetlerinin olmadığı anlaşılıyordu…
Sivil Halkın adım adım askerlere ve zırhlı araçlara yaklaşması sonucunda, yapılan ikazları da dinlemedikleri için;
Bu askerler, komutanlarının da zorlaması ile uyarı ateşi ettiklerini, sonrasında ölen ve yaralananların olduğunu görürsünüz…
Eğer rütbesiz askerler, Komutanlarının ateş emrinin hepsini uygulasalardı;
Belki yüzlerce, binlerce sivil insan hayatını kaybederdi ve Darbe girişimi de sonuçlanırdı…
Bu itibarla Darbe girişiminin önlenmesinde;
Korumasız sivil Halkın direnmesinin elbette etkisi ve rolü olmuştur.
Ama rütbesiz askerin olup-biteni anladıktan sonra, kendilerine verilen ateş emrine uymak istemedikleri için, darbe girişimi, başarılı olmamıştır.
Dolayısıyla rütbesiz askerler; aldıkları emri aynen uygulayıp, örneğin sivilleri tarasalardı, tankları bilerek, Halkın üstüne sürselerdi, kim, ne yapabilirdi ki?..
Onun için diyorum ki, asil ve kahraman Mehmetçiğin hakkını teslim edelim…
Bu noktada, özellikle, şu soruyu sormak isterim:
Emekli Tümamiral Soner POLAT;
24 Temmuz 2016 Pazar günü ulusal Kanal’da, ALTERNATİF Programında Darbede görev alan SUBAY ve Askerlerin sayısı konusunda, kendi hesaplarına dayanarak, rakamsal bir şeyler söyledi ve dedi ki:
Darbede görev alan Subay ve Askerin toplam sayısının en fazla 5 Bin kadar olduğunu düşünüyorum.
Hâlbuki TSK’nin personel sayısı 700 Bin. Dolayısıyla Darbe girişiminde görev alan Personel sayısının;
TSK’nin toplam sayısının yanında, devede kulak misali gibi olduğuna vurgu yaptı.
Dolayısıyla TÜRK Silahlı Kuvvetleri’nin çok büyük bir bölümünün, darbe ile ilişkisinin olmadığı, anlaşılıyor…
28 Temmuz 2016 Perşembe, SÖZCÜ Gazetesi:
 Genel Kurmay Başkanlığı’nın verdiği resmi rakamları paylaşıyor ve diyor ki:
O gece kullanılan silah ve asker sayısı açıklandı
İHANETİN DÖKÜMÜ…
Ve darbeye katılan asker sayısının da; toplam mevcudun; % 1,5 kadar olduğuna işaret ediliyor.
Sonuç itibarıyla, Darbeye katılan toplam Asker sayısı: 8651
1676 Er ve Erbaş.
Diğer bilgiler de şöyle:
36 F-16; 37 Helikopter;74 Tank; 172 Zırhlı araç ve 3 Gemi.
Bu rakamlarda, Emekli Tümamiral Soner POLAT’ın yaklaşık olarak bulduğu rakamlarda, bir abartı olmadığını ortaya koyuyor.
Ve sayının büyük payı; rütbeli Askerlerde
  Bu Gazetede, çoktandır görmeyi unuttuğumuz doğru ama geç kalınmış, başka paylaşımlarda da, bulunuyor;
Ve AKP Genel Merkezi’nin dış duvarında; bir tarafta büyük boy, Mustafa Kemal ATYATÜRK’ün resmi;
Diğer duvarda yine büyük boy bir, Türk Bayrağı asılmasına, vurgu yapmış…
Tabi ki, bu gibi görüntüler de;
Ülkemiz adına kaygı duyan herkesi mutlu ediyor…
Umarız, bu gibi görüntüler; bundan sonra da, devam eder…
Şimdi başarısız Darbe girişimiile ilgili değerlendirmelerimize devam ediyoruz.
Bu noktada sorulması gereken soru şu:
Eğer elinizde arta kalan bu kadar büyük bir Askeri potansiyel varsa,
Ya da elinizde büyük bir Polis ve Özel Harekât gücü varsa;
Niye bu korumasız Halkı, sokağa döküyor ve önleme yapmasını, istiyorsunuz?...
Örneğin, kayıtlarda  İstanbul’da37979 Polis görünüyor.Muhtemelen bu rakama,her sınıftan polis dahil edilmiştir.Yine de, büyük rakam…
Eğer rütbesiz askerler, kendilerine verile emri yerine getirip, ateşe devam etselerdi, ya da tankları Halkın üzerine sürüp, büyük can kayıpları yaşansaydı,
Ya da, IŞİD ve PKK gibi Terör örgütleri bombalı ve silahlı saldırı da bulunup, yine büyük can kayıplarına sebep olsalardı, bunun hesabını, cevabını kim ve nasıl verecek ti?...
2-TESLİM OLAN ASKERLERİN DÖVÜLMESİNİ, ONLARA EZİYET EDİLMESİNİ, BAZILARININ ÖLDÜRÜLMESİNİ ASLA DOĞRU BULMUYORUZ…
Yukarıda da vurgulama ya çalıştığım üzere, özellikle İstanbul’da Boğaziçi köprüsünü giriş ve çıkışa kapatan askerlerin, aslında Halkın üzerine ateş etmek niyetinde olmadıklarını, olup biteni anladıklarında da, sabahtan teslim olduklarını gördük…
Kendiliğinden teslim o0lan askerlere siz, niye eziyet ediyorsunuz, onları kemerle acımasızca, niye dövüyorsunuz, ya da onlardan bazılarını, niye öldürüyorsunuz?...
Şimdi yetkililere soruyoruz;
Askerlerimize böylesi eziyet edenleri bulup, gerekli cezaya çarptıracak mısınız?
Bazılarının öldürüldüğü, birinin boğazının kesildiği, birinin köprüden aşağı atıldığı ve sosyal medya da dolaşan görüntüler var…
Bunlar doğru mu?...
Eğer bunlarda doğruysa; yapanların yakalanıp, cezalarının verilmesi gerekir…
Teslim olan askerlerin, bel üstündekilerin çıkartılarak yarı çıplak bir şekilde, sağ ve sol taraftan polis refakati eşliğinde götürüldüğü, görüntülerine şahit olduk…
Bazıları bunlar, darbeye karışan askerler; onun için, polis marifetiyle götürmek zorundayız deseler bile
Türk Askerinin bilerek, ya da bilmeyerek, aşağılandığı, küçük düşürülmek istendiği algısı, daha yaygın…
Sonra Darbeye karıştıkları iddiasıyla;
Polis tarafından yakalanıp, ters kelepçe takılarak, yine polis tarafından rencide edici bir şekilde götürülmelerini de doğru bulmuyoruz.
Yakalanan bu Rütbeli subayların, hepsinin Fethullah’çı olduklarını kabul etsek bile;
Üzerlerinde Türk Silahlı Kuvvetleri’nin üniformasını taşıyorlar…
Sonuç itibarı ile bu gibi görüntü ve muamelelerin;
TSK’nin imajını olumsuz yönde etkileyeceği, ona zarar vereceği de ortada…
Şevki kırılmış, morali çökmüş bir Asker, PKK, PYD ve IŞİD gibi terör örgütleri ile nasıl, mücadele eder?
Ya da, bu manzaraları gören Yabancılar;
TÜRK Askeri’nin eskisi gibi kuvvetli ve savaşçı olduğuna, nasıl, inanır?...
Genelkurmay Başkanlığı, Askerlerine, niye sahip çıkmıyor, bu gibi konularda, niye bir şeyler söylemek, yapmak istemiyor?...
3-CUMHURBAŞKANI RECEP TAYYİP ERDOĞAN;
HALKTAN İKİNCİ BİR EMRE KADAR ALANLARDAN ÇEKİLMEYİN DEDİ…
PEKİ, DARBE ATLATILDI AMA HALA MEYDANLARI DOLDURAN YÜZLERCE, BİNLERCE İNSANIN TOPLANDIĞI YERLERDE;
EĞER, PATLAMA LAR OLUR VE ÇOK SAYIDA İNSAN ÖLÜRSE;
BUNUN SORUMLULUĞUNU, KİM ÜSTLENECEK?...
Darbe tehlikesi daha geçmedi gibi nedenlerle, insanları her gün meydanlarda toplamanın gerekli olmadığına inanıyorum.
Darbe girişiminin bastırıldığı 16 Temmuz 2016 Cumartesi gününden bu yana,15 günü aşkın bir süre içerisinde, bir patlama, bir can kaybının olmamasını, memnuniyetle karşılıyoruz…
Kimse bir patlama olmayacak diye de, bir garanti veremez…
Tedbiri elden bırakmamak için, böylesi bir hususa, dikkat çekmek istedim
Gerekenler zaten yapılıyor ve yapılacağı da anlaşılıyor…
Bu vesile ile artık, ülkemizin sorunlarına dönmemiz, çözüm üretmeye ve çalışmaya da, başlamamızın gerektiğini söylemek istiyorum.
Benim, Halkımızın güvenliği konusundaki kaygılarımın nedenini, şu şekilde özetleyebiliriz:
Bu tarihe kadar, çoğunu IŞİD’in yaptığı anlaşılan ve çoğunun canlı bomba o0lduğu anlaşılan 17 patlamada, yüzlerce insanımız, hayatını, kaybetti…
Ama hep istihbarat zafiyeti denildi ve konu geçiştirilmeye çalışıldı…
Halkımızın büyük bir bölümü, bu gibi, konularda;
Yetkililerin görevlerini yerine getirmediğine inanıyor…
Her nasılsa;
Darbe’den yaklaşık 1 Hafta öncesinden başlayarak, bu güne dek, Allah’a şükürler olsun ki, böylesi bir patlama olmadı.
İşin en ilginç yanı; bu süre içerisinde, Güneydoğu Bölgesi’nden, şehit haberleri de gelmedi. Varsa da, biz bilmiyoruz…
Bu da, sevindirici bir şey, tabi…
Darbe girişiminin bastırılmasından, birkaç gün sonrasında, küçük çaplı PKK saldırılarının yeniden başladığını, şehit sayısının 8-10’dan, 2-3’e indiğini görüyoruz…
Şimdi şehit sayısında tekrar artış olduğunu ve eski rakamlara çıktığını görüyoruz.
Tabi ki bu gibi konularında nedenini, tam olarak, bilemiyoruz…
Türkiye çapında, kutlamalar adı altında;
Merkezi meydanların araç trafiğine kapatılmasının, günlük yaşamımızı nasıl olumsuz etkilediği konusunda da, bir şeyler söylemek istiyorum.
Örneğin Ankara’da Kızılay meydanının, trafiğe kapatılması ile ilgili olarak, yaşanan sorunlar konusunda, bir şeyler söylemek istiyorum.
Kızılay  meydanı Ankara’nın merkezİ.
Bir semtten hareket edip, başka semtlere gidecek olan çoğu özel, resmiya da Toplu Taşım aracın da, geçmek, ya da uğramak zorunda olduğu bir yer.
Bu itibarla, Kızılay’dan geçmek zorunda olan araçlar;
Ya güzergâh değiştirip yolu uzatıyorlar,
Ya da özellikle Belediye otobüslerinin çoğu, yolcuları daha geride, örneğin Sıhhiye meydanında indirmek zorunda kalıyorlar.
Bu da, insanların fazla yol yürümelerine ve zaman kaybetmelerine sebebiyet veriyor.
Böylesi bir durum;;
İşyeri Kızılay’da olup ta, her gün gelip gitmek zorunda olan insanlar için de, sorun oluyor ve zaman kaybına neden oluyor…
4-DARBE GİRİŞİMİNİN BASTIRILMASINDAN MEMNUN OLDUK AMA
BU İŞİN AKP ADINA;
VE ÖZELLİKLEDE, CUMHURBAŞKANI RECEP TAYYİP ERDOĞAN İLEHİNE;
İMAJ TAZELEMEVE SİYASİ BİR YARAR SAĞLAMA DÜŞÜNCESİNİN OLDUĞUNU DA GÖZLEMLİYORUZ…
15 Temmuz darbe girişimi öncesinde;
Suriyelilerin Türk vatandaşlığına geçirilmek istenmesi,
Suriyelilerin vatandaşlarımıza saldırıp, huzursuzluk yaratmaları,
Ekonomik sorunlar,
Güneydoğu’dan her gün gelen şehit cenazeleri dolayısıyla Halktan gelen eleştiriler ve sönen ocaklar,
Bir türlü önlenemeyen canlı bomba eylemlerinde hayatlarını kaybeden çok sayıda vatandaşımızdan dolayı, Hükümete karşı güvensizlik,
Ve nihayet diploma tartışmaları gibi konulardan dolayı;
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip ERDOĞAN,zor günler yaşıyordu
15 Temmuz 2016 Cuma günü akşamı, Fethullah’çı Askerlerin Darbe girişimi ve Darbenin  bastırılması sonucunda;
 Tüm sıkıntılar unutuldu…
Ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip ERDOĞAN;
Çoğu insanın gözünde; Darbeyi önleyen Cumhurbaşkanı algısı oluştu…
Bu hususu bazı yazarlar; fırsatı ganimete çevirmek diye yorumluyorlar.
Herhalde şimdi bir seçim, ya da bir referandum olsa;
En büyük payı AKP ve Recep TAYYİP Erdoğan alır herhalde…
Kızılay’da her gün toplanan insanlar, hoperlörlerden yapılan konuşmalar, çalınan Mehter marşları,
Dağıtılan yiyecek içecek gibi yapılan ikramlar, bedava otobüs ve raylı sistemlerden yararlanma gibi imkânlar; ki bizim vatandaşlarımız, bu gibi işlerden çok hoşlanırlar…
Bu gibi konular seçim dönemlerin sıkca kullanılan ve oy olarakta karşılığı olan bir yöntem…
Meydanlarda ellerinde Türk Bayrakları, söylem ve mehter marşlarıyla çoşturulan insanlar,
Araçlarla Meydanlara gelirken,
Ve araçlarla Meydanlardan dönerken; bazı gençler vücutlarının üst kısmı arabadan dışarı çıkartıp, ellerindeki Türk Bayraklarını sallayarak, tezahürat yapıyorlar.Arabalarda, korna çalarak, iştik ediyorlar.
Yol boyunca bilbordlarda; seçim dönemlerini andıran ve Darbe konulu söylemler…
Tam bir Karnaval ve seçim havası…
Başbakan Binali YILDIRIM da havaya uydu
Ve O’da Darbe girişimi, nedeni ile yaptığı gezilerde, ellerinde bayrak olan topluluğa, hitap ediyor…
Ve bu vesile ile seçim içinde; şimdiden, yatırım yapmış oluyor.
EĞER SON BAHARDA BASKIN BİR ERKEN SEÇİM OLURSA;
KİMSE HABERİMİZ YOKTU DİYE ŞAŞIRMASIN…
DARBE GİRİŞİMİNİ ARAŞTIRMA KOMİSYONUN KURULMASI;  İYİ VE GÜZELDE…
Bu Komisyon’un yaptığı araştırmalar ve vardığı sonucun inandırıcı olması için;
                Partilerin Komisyona vereceği Üye sayısının; Partilerin Milletvekili sayısına göre değil de;
                Her Parti için, eşit sayıda Üye ile oluşturulması lazım.
Tersi bir durumda, böylesi bir Komisyon’un vardığı sonuç, inandırıcı da olmaz, bir fayda da sağlamaz…
31 Temmuz 2016 Pazar, CUMHURİYET Gazetesi;
MİT Akıncı Üssü ihbarını, saat 16.00’da verdi;AKAR’dan haber bekledi.
Eğer eşit sayıda Üyelerden oluşan bir Araştırma Komisyonu kurulursa;
Darbe girişiminin nasıl ve kimler tarafından başlatıldığı ve Sorumluluk makamında olanların;
Darbe girişimin başlamasında, bir kusurlarının ve bir maksatlarının olup, olmadığı, ortaya çıkar…
Zira Cumhurbaşkanı Recep Tayyip ERDOĞAN, Darbe girişimini, Eniştesinden,
Başbakan Binali YILDIRIM ise, korumalarından, eş ve dostlarından öğrenmiş…
Gerek Cumhurbaşkanı, gerekse Başbakan;
Bir istihbarat zafiyetinin olduğunu kabul ediyorlar. Ama her nasılsa, MİT Müsteşarı Hakan FİDAN, hala görevinin başında…
Sayın Cumhurbaşkanı böylesi bir hususu şöyle bir benzetme ile izah etmeye çalışıyor:
Dereyi Geçerken; At Değiştirilmez …
Böylesi bir yaklaşımda, doğru olamaz…
Sorumluluk Makamında olanlar, böylesi bir mazerette de bulunamaz ve bulunmamalıdırlar…
Zira Devlet’in bütün imkânları ve istihbarat bilgileri MİT’in elinde
Ve en önemlisi de Türkiye’de en kapsamlı, en modern, dinleme cihazlarının bulunduğu;
Askeri Elektronik Sistemler Komutanlığı ‘ da, TSK’den alınıp,,MİT’in hizmetine veriliyor.
Deniliyor ki; GES’deki dinleme cihazları sayesinde, örneğin gece saat 02, 03’de Diyarbakır’da , ya da başka bir Askeri hava alanında, bir savaş uçağı motorunun, çalışmaya başladığını, ya da bir Zırhlı Birlikler kışlasında, geceleyin, bir tankın çalıştığını duyulabileceğine işaret ediliyor.
Dolayısıyla MİT Müsteşarı Hakan FİDAN’ın, Askeri hava alanları ve bazı Zırhlı Birlikler kışlasında görülen olağan dışı hareketlilikten, bir darbe yapılabileceğini;
Saat16’da, hatta saat 15’de öğrendiğini,anlıyoruz.
Şimdi bu noktadan hareketle birkaç soru yöneltelim.
1-Hakan Fidan bu durumu saat 16’da,Genel Kurmay Başkanı Orgeneral Hulusi AKAR’a bildiriyor.
2-MİT Müsteşarı, doğrudan, Başbakan’a bağlı,
Fiili durum nedeniyle herkesin bildiği gibi;
Başbakan’da Cumhurbaşkanı’na bağlı…
3-Ben; MİT Müsteşarı’nın, Başbakan’ın ve Cumhurbaşkanı’nın dinlemeye takılmayan, özel telefonlarının olduğunu düşünüyorum.
Bu durumda Hakan FİDAN;
Başbakan’ı ve Cumhurbaşkanı’nı, telefon ile arayıp, niye haberdar etmedi?...
4-Diyelim ki; telefon konusu, biraz sakıncalı. Peki;
 Hakan FİDAN;Başbakan’ın, Cumhurbaşkanı’nın uçaklarından birine atlayıp; yarım saat, ya da bir saat içerisinde, Marmaris’te Cumhurbaşkanı’nın yanında, olamaz mıydı?...
Konuyu bu şekilde toparladıktan sonra, şu soruları da, soralım:
5-Genelkurmay Başkanı Hulusi AKAR, mademki Darbe olacağını anlamış,
TSK’nin büyük bir bölümünün, bu Darbe girişimine katılmadığı da, bilindiğine göre ve de vakit varken;
Genelkurmay Başkanı, neden Birliklerini arayıp da;
Uçaklar, henüz hava alanındayken,
Tanklar, henüz Birliklerinde iken,
Gemiler limanda iken;
Neden bu olay, dallanıp-budaklanmadan, geceye bırakılmış;
Bunca hasar olmuş ve 246 kişi hayatını kaybetmiş?...
6-Mevcut durum bu iken, nasıl oluyor da;
Genel Kurmay Başkanı derdest edilip, eli kolu bağlanıyor ve helikopter ile AKINCILAR üssüne götürülüyor.
7-Aynı şekilde diğer Üst rütbeli 2 Komutan’dan biri, Ankara’da, diğeri de İstanbul’da bir düğünde, baskın neticesinde yakalanıp, elleri ters kelepçe ile bağlanarak, onlarda, bir yerlere götürülüyor.
8-Diyelim ki Genelkurmay Başkanı ve diğer Üst rütbeli 2 Komutan, işin içinde değiller;
9-Ama atik davranıp, görevlerini yapamadıkları ve pasif kalp, derdest edildikleri ve Türk Silahlı Kuvvetleri’nin manevi şahsiyetini yaralayıp, aciz kaldıkları için, görevlerinden alınacaklar mıydı?
Hayır alınmadılar…
Hakan FİDAN yerinde. JANDARMA Genel Komutanı Orgeneral Galip MENDİ, Darbe girişimi neticesinde, Kalp krizi geçirdiği için, sağlık nedeniyle ayrılmak zorunda kalıyor;
Yerine de; Genel Kurmay 2.Başkanı Orgeneral Yaşar GÜLER, getiriliyor.
Gelişmiş Batı Demokrasilerinde;
Böylesi bir MİT Müsteşarı,
Genelkurmay Başkanı ve diğer Üst rütbeli Komutanlar, asla görevlerinde, kalamazlar.
5-YÜKSEK ASKERİ ŞURA YAŞ’TA SÜRPRİZ BİR SONUÇ ÇIKMADI;
AYNI KADRO İLE YOLA DEVAM…
Genel Kurmay Başkanı Orgeneral Hulusi AKAR.
Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Salih Zeki ÇOLAK.
Hava  Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Abidin ÜNAL.
Deniz Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Bülent BOSTANOĞLU.
Jandarma Genel Komutanı Orgeneral Yaşar GÜLER.
YAŞ Toplantısı öncesinde;
Kara Kuvvetleri Komutanlığı Kurmay Başkanı Orgeneral İhsan UYAR ile
EDOK Komutanı Kamil BAŞOĞLU,
Emeklilik için istifa dilekçelerini, Milli Savunma Bakanlığı’na vermişlerdir.
Darbe girişimine katıldıkları vesilesi ile
TSK’DEN,149’u General ve Amiral; 1 684 Subay ve Ast Subay ihraç edildi, yerlerine, başkaları atandı.
                Elde terfi ettirilecek yeteri kadar Kurmay Albay da, kalmadığından;
Bazı Albayların, Tuğgeneral’liğe terfi ettirildiklerini görüyoruz.
TSK’den ihraç edilenler nedeniyle, General ve Amiral konusunda, büyük sıkıntıların yaşandığı biliniyordu.
Ayrıca Hava Kuvvetlerinden atılan 300 kadar savaş pilotundan dolayı, büyük sıkıntı çekileceğine vurgu yapılıyordu.
Zira bir savaş pilotunun yetiştirilip, tecrübe kazanması için; 12 yıl geçmesi gerekiyordu.
Yaşanan bu gibi açıklarında;
Ergenekon, Balyoz, Poyraz Köy ve Askeri casusluk gibi uyduruk davalarla,TSK’den ilişkileri kesilen
Ama bu davaların düzmece olduğu, sonradan Yargı kararı ile anlaşılıp, beraat eden Subaylar la doldurulacağı düşünülüyordu;
Fakat genelde Albay rütbesinde olan küçük bir grubun, YAŞ kararı ile TSK’ye terfili olarak dönüşleri sağlansa bile
Çoğunluğun ve özellikle Üst düzey General ve Amirallerin, mağduriyetlerinin giderilip, TSK’ye dönüşlerinin sağlanmak istenmemesinde;
Asıl amacın başka olduğuna inanıyorum.
Bu gibi Subaylarda, bilgi, tecrübe, donanım hepsi var….
Ama ATATÜRK İlke ve İnkilapları’na ve Cumhuriyet’in kazanımlarına yürekten inandıkları,
TSK’nin Siyasallaştırılma çabalarına karşı durup, Siyasilerin emellerine alet olmayacakları,
Ve Darbe yapma potansiyelleri de var, gibi gerekçelerle
Türk Silahlı Kuvvetleri’ne yeniden girişlerinin yapılmak istenmediği düşünülebilir.
6-SİYASİ İKTİDARIN;
TÜRK SİLAHLI KUVVETLERİNİ YENİDEN ŞEKİLLENDİRME ÇABALARI…
Daha öncede Türkiye’de 1960’da, 1980’de Askeri Darbeler oldu.
Şimdiki gibi, sadece girişimde de kalmadı…
1960 Darbesinde, Demokrat Pati’nin Başbakanı Adnan MENDERES, Dış İşleri Bakanı Fatin Rüştü ZORLU, Dış İşleri Bakanı Hasan POLATKAN, idam edildiler.Bu Darbelerden siyaseten çok zarar görenler oldu…
1980 Darbesinde;
Rahmetli Bülent ECEVİT, Süleyman DEMİREL ve çok sayıda siyasetçi, hapis yattı, siyaseten, yasaklı oldu…
Ama bu siyasetçilerden hiçbiri TSK’nin yapısıyla oynamadılar.
Tarafsız kaldılar.Ama TSK’nin güçlü olması konusunda, her türlü desteği verdiler.
Rahmetli Süleyman DEMİREL: Darbe ve muhtıralarla, 6 defa gitti, 7. Defada, kendi gücü ile tekrar geldi…
Böylesi bir Ordu ile Türkiye Cumhuriyeti;
Amerika’ya rağmen, İngiltere’ye rağmen, Yunanistan’a rağmen, Kıbrıs Adası’na çıkarma yaptı.Yıl:1974
TÜRK Silahlı Kuvvetleri TSK’nin içinde, yuvalanmış Fethullahçı Subayların Darbe girişiminde bulunmalarını, elbette tasvip etmiyoruz.
Ama bu vesile ile Siyasetçilerin de, böylesi Stratejik bir kurumu, kendi isteklerine göre şekillendirmek istemelerini de, doğru bulmuyorum.
Eğer Fethullah GÜLEN  mensupları, TSK dahil, tüm stratejik kurumlara sızıp, yerleştiler ise;
Bunların çoğu AKP hükümeti zamanında oldu…
Eskinin Başbakanı, şimdinin Cumhurbaşkanı Recep Tayyip ERDOĞAN, bir defasında, Fethullah’çılar için şöyle demişti;
Ne istediler de vermedik ki…
Şimdi sizlere, yaşadığımız bu Darbe girişiminde yaşanan ilginç bir örnek vernek istiyorum
Genel Kurmay Başkanı Orgeneral Hulusi AKAR’ın Emir Subayı ile Koruması,
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip ERDOĞAN’ın  3 Emir Subayı ve Koruması’nın da Fethullah’çı oldukları anlaşıldı.
Ama bu kişiler, sözde inançlı insanlardı ve 5 vakit namazlarını da kılıyorlardı.
Ama bu kişiler Genel Kurmay Başkanı’nın ve Cumhurbaşkanı’nın canına kast etmek istediler..
Ama Marmaris’te Alevi Türkmen bir Polis;
Marmaris’te, Cumhurbaşkanını, Kaldığı otelde; suikastten korumak için, canını verdi.
Şimdi soru şu:
Bu Görevlilerden hangisini, tercih edersiniz?
Koskoca Osmanlı imparatorluğu, nasıl çöküp, dağıldı?
Yeni eri Ordusu’nun içine, yapıya uygun olmayan eş-dost ilişkileri içinde, bazı kişilerin yapıya dahil edilmesi sonucunda;
Bu gibi faktörlerden dolayı, askerlik yapma ve savaş kazanma ,ikinci planda kalmış,
Yerine kurulan Nizamı –Cedid adıyla anılan ordu da, işi toparlayamamış ve sonuçta;
Koskoca Osmanlı İmparatorluğu dağılıp, parçalanmıştır.
1912’deki BALKAN Savaşlarında, Ordu’nun siyasete bulaştığı, politize olduğu gibi nedenlerle;
Bir avuç Bulgar militanlarına yenildik ve sonunda, Balkanlardan da kovulduk…
TARİH;tekerrürden ibaret derler.Eğer geçmişte yaşanan acı tecrübelerden ders almazsak;
Geleceğe umutla, nasıl bakabiliriz?...
Bu coğrafya da, kuvvetli bir Ordumuz olmazsa, bizleri yaşatmazlar.
Tek yol; ATATÜRK İlke ve İnkilapları’na ve Cumhuriyet’in Kazanımlarına, yürekten inanmak ve bu ilkelere bağlı kalmak…
Sonuç itibarı ile şunu söylemek isterim:
Jandarma Genel Komutanlığı’nın ve Sahil Güvenlik Komutanlığı’nın;
İç İşleri Bakanlığı’na bağlanması,
Genel Kurmay Başkanlığı’nın, Milli Savunma Bakanlığına bağlanması,
Askeri liselerin kaldırılması,
Terfide Kurmay olma şartının kaldırılması,
Harp okullarına İmam-Hatip ve diğer Meslek Liselerinden mezun olanların da  alınması ve daha bir çok konular…
Bu gibi değişikliklerle; Türk Silahlı Kuvvetleri’nin daha da güçleneceğine, vurucu gücünün daha da, artacağına kim inanır?..
Daha da önemlisi; bu gibi temel ve stratejik konularda;
Bir siyasi Parti tek başına karar veremez ve vermemelidir de…
Sonra bu gibi konular;
Kanun Hükmündeki Kararlarla asla yapılamaz, yapılması da, doğru değildir.
Muhalefet Partileri; CHP ve MHP, bu konuyu acilen, Meclis gündemine taşımalıdır…
Bilindiği üzere, OHAL yasası;
Acil durumlarda, olağanüstü zamanlarda;
Bazı TasarılarınMeclis’e sunulup, oylamasını beklerken, zaman kaybını önlemek açısında ve kısmen basit adli konularda;
Meclis’in Bakanlar Kurulu’na, bir süre için, verdiği bir yetkidir.
Burada bir acil  durum yok ki…i
Bu konu, bütün Partilerle konuşulup karar verilmesi gereken,
Hat ta, referanduma sunulması gereken, çok önemli, çok hayati bir konu…
7-KIŞLALARIN, ASKERİ BİRLİKLERİN, ŞEHİR DIŞINA ÇIKARILMAK İSTENMESİNE;
 NE DEMELİ?...
 Askeri Birliklerin şehir dışına çıkarılması gibi konular da, daha önceleri de birileri tarafından gündeme getirilmişti…
Şimdi: TSK içine sızmış olan, Fethullah’çı  Subayların,giriştikleri başarısız Darbeyi bahane ederek;
Sanki Türk Silahlı Kuvvetleri’nin tamamını  suçluymuş gibi bir algı yaratarak, O’nu küçük düşürme, manevi şahsiyetine zarar verme girişimleri de, asla doğru değildir,
Sonuçta  arazilerine el konulmak istenmesinin arkasında da, Ticari amaçların olduğunu da, söyleyebiliriz..
Başbakan Binali YILDIRIM’ın,Darbe girişiminin, bertaraf edilmesinden sonra;
KAZAN’da yaptığı mitingde;
Orada bulunan AKINCILAR Hava Üssü’nün kapatılacağını, arazilewrinin de, piknik alanı yapılacağını söyledi,
Başka bir konuşmasında da, elinde mikrofon;
Tankların, şehrin içinde, ne işi var diye bağırıyordu…
Aslında bu gibi konuşma ve beyanatlar; maksadı aşan söylemler olarak değerlendirilse bile;
Sonuçta Türk Silahlı Kuvvetleri’nin manevi şahsiyetine, farkında olmadan, büyük bir zarar veriliyor…
Bakın ANKARA-Etimesgut, Zırhlı Birlikler Eğitim ve Tümen Komutanlığı’nın giriş kapısının önünü, Ankara-Büyük Şehir  Belediyesi;
Çöp kamyonları ve iş makineleriyle kapatmış…
Yani Ankara Büyük Şehişr Belediye Başkanlığı da, işini gücünü bırakıp;
Türk Silahlı Kuvvetlerini karalama ve küçültme, kervanına katılmış…
30 Temmuz 2016 Cumartesi, AYDINLIK Gazetesi.
Bakın bu konuyu, nasıl yansıtmış: Siz o çöp kamyonlarını ve iş makinelerini, gidin, Adana’da , Amerika Birleşik Devletleri’nin kontrolündeki;
İncirlik Hava alanının önüne koyun…
Zira Darbe günü akşamı, havalanan F-16 savaş uçaklarının yakıt ikmali;
Bu Hava Üssü’nden kalkan Tanker uçakları tarafından, havada yapılmıştı…
Şu hususa da dikkatinizi çekmek isterim:
Asker, elindeki arazileri boş bırakmıyor. Oraları aynı zamanda ağaçlandırıyor, yeşil kuşak haline getiriyor.
Bu gibi faaliyetler çevre kirliliğinin önlenmesi ve Halkımızın sağlığı açısından da, son derece önemli, son derece faydalı şeyler…
Sonra TSK tasarruf gibi konulara da, azami dikkat ve özeni gösteren bir kurum…
KIZILAY’a yakın bir yerde olan, Genel Kurmay Başkanlığı’nın, pencerelerine bir bakın;
İlk yapıldığı gibi, pencere çerçeveleri; elle kaldırıp indirmeli.
Birde Büyükşehir Belediyesi’nin, aşağı yukarı her yıl, özellikle de seçim zamanlarında, kaldırım taşlarını gereksiz yere söküp, yerine, yenilerini döşemesi,
Ve bu yolla, Halkın parasını çarçur etmesini düşünün…
Dolayısıyla sorumluluk Makamında olanların, Birilerini suçlarken;
İğneyi öncelikle, kendilerine batırmaları lazım…
Sonra bu Askeri Birlikler ilk defa kurulurken, yer seçimini Yapanların;
Okuma-yazma bilmeyen insanların örneğinde olduğu gibi;
Parmaklarını kullanarak, hesap yaptıklarını mı sanıyorsunuz?..
Sonra şehir dışında da, yer mi kaldı ki?...
TSK’nin elinde bulunan arazilerin parasal değeri, Örneğin Etimesgut, Kızılay, Dikmen gibi yerlerde;
Bu gün itibarıyla, çok yüksek…
Eğer TSK, bu arazilerden çekilse;
Emin olun buralarda, ne AVM’ler, ne binalar yapılır?…
Kimler zengin olur?..
8- DARBE GİRİŞİMİNİN BLANÇOSU:
23 Temmuz 2016 Cumartesi, Cumhuriyet Gazetesi.
44530 Kişi, Kamu’dan atıldı
Darbe girişiminin ilk haftasında, bilanço şöyle:
246 Kişi hayatını kaybetti.
1537 Kişi yaralandı,
10 Bin 410 kişi, gözaltına alındı,
4 Bin 60 kişi tutuklandı,
Gözaltına alınan Asker sayısı 7 Bin 423,
Tutuklanan Asker sayısı 2 Bin 430,
DARBE girişiminden sonra;
2 Bin 14 Hakim ve Savcı, gözaltına alındı,
1366’sı tutuklandı,
Kamu’dan uzaklaştırılan personel sayısı 44 Bin 530,
FETHULLAH GÜLEMN Cemati’ne ait olduğu öne surülen 1669 okul , kapatıldı…
9-TEMENNİMİZ:
Darbe girişimi ve uzantıları araştırılırken;
Ümit ve temenni ederiz ki;
Sapla saman birbirine karıştırılmasın,
Yeni mağdurlar oluşmasın ve küskünler oluşmasın,
Hukuk’un ve Evrensel kuralların dışına çıkılmasın,
Ve ADALET YERİNİ BULSUN…
Saygılarımla 1 Ağustos 2016 Pazartesi.
                             Makine Yüksek Mühendisi Ahmet YALVAÇ
                              Enerji Uzmanı – Gazeteci Yazar

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder