Sevgili Okurlar, bu ana başlık
altında bu gün, 3. Makaleyi yazıyorum.
Eğer 1 ve 2 numaralı olanlarını okumayan
Arkadaşlarımız, bu makalelere de bir göz atarlarsa;
Anlam bütünlüğü açısından,
yararlı olur.
Ben münferit yazılar yerine;
Türkiye’yi ve Halkımızı meşgul
eden olayları, gelişmeleri, bir bütün olarak ele alıp; işin özünü ve perde
arkasını ortaya koymaya çalışıyorum,
Sorunları ve perde arkasını
ortaya koymaya çalışırken, çözümleri konusunda da, önerilerde bulunuyorum
B u itibarla benim makalelerim,
birbiriyle bağlantılı; analiz-sentez türü yazılardır.
Türkiye’nin geldiği, ya da getirildiği noktayı
ortaya koymaya çalışırken;
Haber niteliği olan, yazılı ve
görsel basınımızda yer alan, bazı konulara da, orijinal hali ile yer vermeye,
gayret ediyorum.
Netice
itibariyle, Türkiye’nin içinde bulunduğu kaos ortamından nasıl çıkabileceğine
ışık tutmaya çalışıyorum…
Duruma göre,
Seri yazı dizisine, bazen biraz ara verip, başka
konulara giriyor, gerek gördüğümde, kaldığımız yerden devam ediyorum.
Günün konularına geçmeden önce,
çok önemli iki hususa daha, dikkatinizi çekmek isterim.
1-BEN Anayurt Gazetesi’nde
yazarken;
NİÇİN OLMAMIZ GEREKEN YERDE
DEĞİLİZ başlığı altında, Toplumsal analiz niteliğinde, 8 makale yayınlamıştım.
Meraklı olan Sayın Okurlar;
Anayurt Gazetesi-Ahmet YALVAÇ-Niçin Olmamız Gereken Yerde Değiliz yazar ve
enter’e basarlarsa;
Bu yazılara, ulaşabilirler.
2-TÜRKİYE’NİN ETNİK KÖKENİ
Bu konuda yayınlanmış 21 makale
var.
Bu konu aslında bir Türk
tarihidir. Bazılarının sandığı gibi, Türklerin Anadolu’ya gelişlerinin; 1071’de
Selçuklu Sultanı Alparslan’ın, Bizans İmparatoru Romen Diogen’i, Malazgirt’te
yenmesiyle değil ; Milattan önce 10 Bin-15 BİN Yıl öncesine dayandığıdır.
Daha da önemlisi, Kürtlerin;
Türk’ün bir kolu olduğuna dair, bilimsel bir araştırmadır.
Bu yazı dizisine de eğer; Anayurt
Gazetesi-Ahmet YALVAÇ-Türkiye’nin Etnik Kökeni yazılır ve enter’e basılırsa,
ulaşılabilir.
Bu günkü konuları, şöyle sıralayabiliriz.
1-9.CUMHURBAŞKANI SÜLEYMAN
DEMİREL’İ ÖLÜMÜNÜN 1.YILINDA, RAHMETLE, MİNNETLE VE ÖZLEMLE ANIYORUZ.
9.Cumhurbaşkanı Süleyman DEMİREL,
17 Haziran 2015’te aramızdan ayrıldı.
Sayın DEMİREL, 1 Kasım 1924
yılında, Ispata-İslamköy’de doğmuştu.Buna göre; öldüğünde, 90 küsur yaşında
olduğu anlaşılıyor.
Bu vesile ile günümüz
Siyasilerine de örnek olması bakımından;
Sayın DEMİREL hakkında, kısaca
bir şeyler söylemek istiyorum.
Süleyman DEMİREL, Cumhurbaşkanlığı görevi sona
erdikten sonrada, köşesine çekilmemiş;
Türkiye’nin Birlik ve
beraberliğinin korunması konusunda, bilge kişiliği ile yeri geldiğinde, gerekli
tavsiyelerde bulunmuş, yapılması gerekenleri söylemiş, hep yönlendirici
olmuştur.
Bu itibarla, ülke konusunda,
kaygı duyan çoğu kişi, O’nu ziyaretle, görüşlerini alma gereğini duymuştur.
Ama Sayın DEMİREL’in dolaylı da
olsa, siyasetle ilgisinin devam etmesi;
AKP İktidarını ve O’nun lideri
Recep Tayyip ERDOĞAN’ın hoşuna gitmemiş olmalı ki;
Geçmişte görevi başındayken, bazı
konulardan, O sorumlu tutulmak, bir şeylerle ilişkilendirilmek istenmiştir.
Malûmunuz olduğu üzere,
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip ERDOĞAN, zor anlarda, ya da gerekli gördüğü
zamanlarda olmalı ki;
Mustafa Kemal ATATÜRK ve Silah
Arkadaşlarını geçtik; sorunun kaynağını,10-200 Yıl öncesine dayandırıyor…
Eğer mümkün olsa ve hayatta
olsalar, 150-200 Sene önce yaşamış, Padişahları ve bazı kişileri de sorguya
çekip, yargılayacak!...
Ya herkes kendi döneminden
sorumlu…
Ve herkes kendi döneminde işini,
en iyi bir şekilde yapsa, yapmaya gayret sarf etse, hiç bir sorun yaşanmaz!...
Ama burada amaç başka…
Bunun gibi, dolaylı da olsa,
iktidar baskısı;
Başta Süleyman DEMİREL olmak
üzere, bazı önemli kişilerin, zamansız bir şekilde, aramızdan ayrılmalarına;
Zemin hazırlamış olabilir…
Muhtemelen O’nun da bazı hataları
olmuştur ama
Ülkemiz adına yaptığı katkıların,
daha ağır bastığına inanıyorum.
Sayın DEMİREL, Halkın içinden
gelen, bir Köylü çocuğuydu. Bazıları O’nu Çoban SÜLÜ lakabıyla anarlardı.
Ama O, Köylü çocuğu olmaktan ve
kendisine yakıştırılan lakaplardan da, asla rahatsız olmazdı.
O’nun Isparta şivesiyle, kendi
mantık çerçevesi dahilinde yaptığı benzetmeler, verdiği cevaplar ile O’nun hoş
görüsü, Halkımızın hafızasına kazınmış ve çoğu Komedyenlere, malzeme olmuştur.
Ama Sayın DEMİREL, kendisinin
taklidini yapan Sanatçılara hiç tepki göstermez, hatta bundan büyük bir
mutluluk duyardı, hoş görüyle karşılardı…
Peki günümüz Türkiye’sinde,
Yönetimi elinde bulunduranlar için, aynı
şey söylenebilir mi?..
Gençliğimde, yıllarca önce bizzat
duyduğum ve yazılı basında da yer alan 2 örnek vermek istiyorum.
CHP’liler kızmasın, bir art
niyetimde yok; Sayın DEMİREL bir seçim kampanyasında, şöyle diyordu:
ADALET PARTİSİ, meyve dalı;
Cumhuriyet Halk Partisi, karaçalı…
Nihayetinde çocukların yaptığı tekerlemelere
benzeyen, bu ve bunun gibi daha çok sözler var…
Şimdi ilginç bir karikatürden
bahsetmek istiyorum:
Rahmetli, dolmayı çok severmiş. Annesi
de O’na kendi elleriyle dolma yedirmesini çok severmiş…
Bu bir çocukluk hikâyesi değil,
bu alışkanlık Sayın DEMİREL’in, muhtemelen Başbakan olduğu zamanda da devam
eden bir durum.
Neticede ilgili karikatürde Sayın
DEMİREL, sırt üstü uzanmış, başını, Annesinin dizlerine koymuş; Annesi de
Oğluna dolma yediriyor, yere dökülen pirinç tanelerini yerden alıyor ve birer
birer Oğul Süleyman’ın ağzına sokuyor.
Oğul Süleyman da bundan büyük bir
mutluluk duyuyor.
Ve Oğul Süleyman’ın gözleri ve yüz hareketleri, mutluluktan ilginç
şekiller alıyor…
Sayın Süleyman DEMİREL’in,
Toplumsal olaylarda ve Hükümeti protestolarda,
tarihe mal olmuş ilginç bir yaklaşımı, ilginç bir sözü vardı: YOLLAR YÜRÜMEKLE
AŞINMAZ…
O zaman böylesi bir söz ve
yaklaşım tarzı; vurdumduymaz, önemsemez olarak algılanırdı…
Ama böylesi serbest bir ortamda;
Öğrenciler ve Halk, protestosunu
yapar, yerine göre bağırır, çağırır, içini boşaltır ama Güvenlik güçleri ve
Polis;
Şimdi olduğu gibi, öğrencilere ve
Halka, şiddet uygulamazdı.
Ben Yüksek öğrenin için,
İstanbul’da okurken, bu gibi olaylara çok rastladım.
O zaman Toplumsal olaylara
müdahale eden Polisin, kıyafeti de şimdikinden farlı idi ve cam göbeği yeşil renkte
idi, başta beyaz miğfer ve belde beyaz kemer vardı
Her halde Toplum Polisinin Halka
ve öğrencilere şiddet uygulamadığından olmalı ki;
Toplum Polisinin Halk arasındaki
adı FRUKO idi.
Bilmeyenler, ya da unutanlar
için, söyleyelim; PEPSİ firmasının bir gazlı içecek türü. Fruko gazoz, Fruko
meyveli gibi
Yukarıda vurgulamaya çalıştığım
üzere, özellikle rahmetli Süleyman DEMİREL zamanında;
Halkın ve öğrencilerin, gösteri
ve yürüyüş hakkı ve protesto hakkını kullanarak tavrını, şikâyetini ortaya
koyması ve böylece boşalması;
Gelişmiş Batı demokrasilerinde, zaman
içinde daha da gelişen bir hoş görü ve olmazsa olmazlardandır.
Basın özgürlüğü de öyle…
Ama bu gün, her alanda
özgürlüklerin ve Hükümeti protesto hakkının
kısıtlandığını, giderek de, daraltıldığını görüyoruz…
Dolayısıyla bu gün;
Gösteri ve yürüyüş hakkının kullanılması
ve Basın özgürlüğü konusunda da;
Eskiye nazaran, bir geriye gidiş
söz konusudur.
Kimsenin mal ve canına kast
edilmediği, zarar verilmediği sürece, herkes, protestosunu rahatça yapabilmeli,
Güvenlik güçleri ve Polis, kimseye şiddet uygulamamalı, orantısız güç
kullanmamalıdır…
Bu vesile ile çoğu çevre
duyarlılığından kaynaklanan ve haklı nedenlere dayanan konularda, iyi bir
vatandaş olma çerçevesinde iyi niyetle yapılan protestolarda;
Özellikle İSTANBUL-Taksim, Gezi
Parkı olaylarıyla başlayıp, başka alanlara sıçrayan protestolarda, hayatını
kaybeden Gençlerimizi, Vatandaşlarımızı saygıyla, minnetle anıyor ve Tanrıdan
rahmet diyorum
Bu gibi konularda, hedef alınarak
sıkılan gaz fişekleri neticesinde gözlerini kaybedenlere, sıkılan gazla, ya da,
başka sebeplerden yaralananlara, sağlıkları olumsuz yönde etkilenenlere de;
Geçmiş olsun diyorum ve yeni
yaşamlarında kolaylıklar diliyorum.
İktidar ve Muhalefet Partileri arasında,
elbette o zaman da rekabet vardı.
Ama iktidardaki Süleyman DEMİREL,
muhalefet Partisi ve Liderlerine;
Şimdiki zamanda sıkça görmeye
alışık olduğumuz, ağza alınmayacak sözleri, hakaretleri asla telaffuz etmezdi…
Aynı zamanda şimdi olduğu gibi,
kendisini protesto eden, ya da eleştiren işçi, Köylü, memur, ya da bir
başkasına, öğrenciye; Askerlik yan gelip yatma yeri değildir, İşsizlik senin
sorunun, oyunu al kendine sakla, İsrail dölü, gibi hakaret ve aşağılayıcı
sözleri;
Süleyman DEMİREL asla
kullanmamıştır.
Ve bu özelliklerinde dolayı
Halkımız bu gün de, Sayın DEMİREL’i rahmetle, minnetle anıyordur.
Ben İstanbul’da Yüksek öğrenim
için bulunduğum ve çalıştığım süre içerisinde, okuduğum gazetelerden biri de; Milliyet
idi.
O zaman Milliyet’te çalışan ve
şimdi hayatta olmayan Bedri KORAMAN adında, bir karikatürist vardı.
Sayın KORAMAN, siyasi Parti liderleri arasındaki rekabeti,
çekişmeleri ve Toplumsal olayları;
Çok güzel ve anlamlı bir şekilde,
karikatürle ve mizahi yazılarla anlatmaya çalışırdı.
Bu karikatürlerde Süleyman
DEMİREL, Necmettin ERBAKAN, Bülent ECEVİT,İsmet İNÖNÜ Alparslan TÜRKEŞ,Osman
BÖLÜKBAŞI, herkes vardı…
Bedri KORAMAN’ın karikatürleri ve
mizah yazıları, sanıyorum hemen her gün ve manşetten yayınlanırdı.
Aslında Sayın Bedri KORAMAN’ın,
geçmişte yayınlanan bu karikatürleri, bir kitapta toplanmalı,
Başta Sayın Süleyman DEMİREL
olmak üzere, geçmişe yön veren siyasi kişilerin olumlu yönleri;
Başta şimdiki siyasetçilere örnek
olması,Halkımızın ve gelecek kuşakların da,istifadesine,sunulmalıdır.
Eğer bu gibi konular, ekranlara
taşınırsa, daha kısa zamanda, daha geniş kitlelere ulaşma imkânı da, ortaya
çıkar.
Şimdi siyasi baskı ve korkudan
dolayı, böyle karikatürlerin olmadığını görüyoruz. Muhtemelen şimdi, rahmetli
KORAMAN gibi karikatüristler de yok.
Zira baskı ve sansürün söz konusu
olduğu yerde, böyle güzel eserlerde ortaya çıkmaz, Bedri KORAMAN gibi
sanatçılarda, kolay kolay yetişmez.
Yakın zamanda aramızdan ayrılan, ünlü bir tiyatro
sanatçısı, hepimizin tanıdığı levent KIRCA vardı.
Oda siyasi baskılara ve stresli
ortamdan etkilenmiş olmalı ki; karaciğer kanseri dolayısıyla, genç sayılacak
yaşta, aramızdan ayrılıp gitti…
Sayın DEMİREL’e bazıları, bir zamanlar
Mason DEMİREL, Morrison DEMİREL derlerdi ve bu gibi sözlerle aslında, O’nu bir
şekilde küçümseyip, küçültmek isterlerdi
Ama O, Türkiye’yi idare ettiği
süre içerisinde; kimseyi birbiriyle takıştırıp-tokuşturmadı,
Kimseyi Dinine, İnancına ve Görüşlerine
göre ayrıştırmadı,
Kimseye sen Alevi’sin, sen Sünni’sin
demedi…
Sayın Süleyman DEMİREL, Askeri
darbe, ya da müdahalelerden en fazla mağdur olan kişidir.
Ama O, hiçbir zaman, Askerin
aleyhinde bir davranış içinde olmamış ve Türk Silahlı Kuvvetlerini
yıpratmamıştır.
Sayın
DEMİREL, Askeri müdahalelerle, 6 defa görevini bırakmak durumunda kalmış ama 7,sinde,
yine kendi gücü ile gelmesini bilmiştir.
İşte
Demokrasi Yönetimi ve Demokrasiye gerçek inanç budur…
Şimdi
birde; Türkiye’yi idare edenlere bakın!...;
Bırakın
İleri Demokrasi ve Halkın iradesi söylemlerini, Sayın DEMİREL örneğinden de
anlaşılacağı üzere;
Normal
Demokrasi konusunda da, eskiye nazaran, çok gerilerde kaldık.
RAHMETLİ
SÜLEYMAN DEMİREL’İN BİR LAKABI DA, BARAJLAR KIRALI İDİ.
Bir
kişinin Toplum yararına yapacağı faydalı işler ve koyacağı doğrudan katkı;
O kişinin yaşam felsefesi, aldığı
eğitim, tercih ettiği meslek ve mesleğinde, ne kadar başarılı olduğu ile de yakından
ilgisi vardır.
Süleyman DEMİREL, İstanbul Teknik
Üniversitesi İTÜ mezunu, bir İnşaat Mühendisidir. Su ve baraj konusunda ihtisas
yaparak, İnşaat Yüksek Mühendisi
olmuştur.
Süleyman DEMİREL, Türkiye’de
büyük kapasiteli Hidro Elektrik Santrallerinin kurulmasında, örneğin Keban HES
ve ATATÜRK HES ile HARRAN Ovası Sulama Tesisleri GAP gibi büyük yatırımların;proje
safhasında, ya da hayata geçirilişinde, hep O’nun emeği, katkısı vardır.
Ve Türkiye’nin sanayileşme
noktasında yaptığı, daha birçok faydalı işler…
Bu husus;
Konusunda uzman bir Yüksek
Mühendis, ya da konusunda uzman bir Kişinin, Devlet idaresinde bulunmasının;
Sorunların çözümü konusunda, ne
kadar önemli bir faktör olduğunu, yaşanan daha birçok örnekten görüyor ve
anlıyoruz.
Süleyman DEMİREL, Turgut ÖZAL gibi Başbakanlık
ve Cumhurbaşkanlığı yapmış kişilerin, Devlet Yönetiminde de başarılı olmalarının
temel nedenlerinden biri;
Elbette Mühendis kökenli
olmalarındandır…
DİĞER ÇOK ÖNEMLİ BAŞKA BİR
NEDENDE ŞU İDİ:
Bu kişiler, aldıkları iyi Eğitim,
bilgi, tecrübe ve donanım açısından, konularında uzman kişilerdi ve inançlı
insanlardı da ama
Dünya görüşleri; Merkez Sağ idi.
Dolayısıyla her görüşten, her
inançtan insana saygılı olmaları, hoş görülü olmalarının temel nedeni bu idi
Cumhuriyet’le Mustafa Kemal
ATATÜRK’le ve O’nun Silah Arkadaşlarıyla da, bir sorunları yoktu…
Bu gün yaşadığımız sorunlar;
3 Kasım2002’den itibaren bu güne
kadar, Türkiye’yi yönetmekte olan, Adalet ve Kalkınma Partisi AKP ve O’nun
fiili lideri durumundaki ve şimdinin Cumhurbaşkanı, Recep Tayyip ERDOĞAN’in;
Din eksenli bir Yönetim şekli
kurma ve dolayısıyla Türkiye’yi Cumhuriyetten, ATATÜRK İlke ve İnkilâplarından
uzaklaştırma niyet ve çabaları olduğunu, söyleyebiliriz.
Bu gün en garanti, en kestirme
yolun; İMAM-Hatip kökenli olmak olduğunu, görüyoruz.
İş öyle bir noktaya geldi ve
getirildi ki;
Düz Liselerin adı değiştirilip;
İmam-Hatip Lisesine dönüştürülmeye ve öğrencilerde;
İmam- Hatip Liselerine gitmeye
zorlanıyor.
Bu durumdan çoğu aileler
rahatsız. Çocuklarının İmam-Hatip Okullarında okumasını istemeyen varlıklı aileler, çocuklarını; büyük paralar
ödeyerek, ya Özel okullara, ya da, Yurt dışındaki okullara gönderiyorlar.
AKP İktidarının Din saplantısı
yüzünden, çok sayıda vatandaşımızın, Yüksek Öğrenim dışında; Lise öğrenimi
içinde, çocuklarını Yurt dışına göndermelerinden dolayı;
Milyonlarca, ya da Milyarlarca
paranın Yurt dışına çıktığına işaret ediliyor.
Bu gün Devlet ‘in Yönetim
Kadrosunun, en tepeden, en alta kadar;
Eğitim, bilgi, tecrübe ve donanım
açısından;
Eskiye nazaran, daha gerilerde
olduğunu gözlemliyoruz.
Türkiye’nin çoğu alanda, geriye
gidişinin, başarısız oluşunun, temel nedeni de, bu zaten.
2- CUMHURBAŞKANI RECEP TAYYİP
ERDOĞAN’IN, YÜKSEK ÖĞRENİM MUAMMASI!...
12 Haziran 2016 Tarihli Bir Gün
Gazetesi bu hususu, şöyle bir başlıkla özetlemiş:
DOKTORA ÇOK, DİPLOMA YOK.
Tabi ki burada sözü edilen
Doktora; fahri doktoradır.Fahri Doktorada, gerçek anlamda, bir Üniversitede bir
konuda Bilimsel araştırmalar yapıp, gerçek anlamda bir diploma almak, söz
konusu değildir elbet…
Bu gibi fahri Doktora unvanları
daha ziyade, bazı Yabancı devletlerin üniversiteleri tarafından ve daha çok siyasi
çıkar ve iyi ilişkiler çerçevesinde;
Daha önceleri Türkiye’nin
Başbakanı, şimdinin Cumhurbaşkanı sıfatıyla verilmiş, genelde siyasi
belgelerdir.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip
ERDOĞAN’ın Yüksek Öğrenim Muamması adı altıda, gündeme gelen husus;
Sayın ERDOĞAN’ın 4 yıllık bir
Eğitim kurumundan mezun olmadığı;
2 Yıllık olduğu hususu ağır
basan, bir Ön Lisans belgesinin olduğu,
Ama bununda gerçek olmadığı,
sahte oldu yönündeki iddialardır.
Bu konu ve iddiaların, Türkiye
çapında yazılı ve görsel basına ve sanal medyaya yansıması ve bu konunun büyük yankı
uyandırması, rencide edici ifadeler kullanılmasına rağmen;
Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin
Cumhurbaşkanı olarak tepede bulunması dolayısıyla;
Bu güne kadar, Diplomasını
çıkartıp, Kamu oyuna sunmamış, ya da sunamamış olması,
Türkiye Cumhuriyeti’nin bir
vatandaşı olarak, tabi ki, çoğu kişiyi üzüyor.
Böylesi bir konu, gelişmiş Batı
devletlerinde, örneğin Almanya, İngiltere, Fransa, Amerika, ya da Japonya’da
yaşansa;
Söz konusu olan kişi; ya
kendiliğinden istifa eder, ya da, Yargı yoluyla görevinden alınırdı…
Ben burada, konuyu kısaca
özetlemek istiyorum.
Eski CHP Milletvekili Melda ONUR,
sosyal Medyada paylaştığı bir bilgide, şu hususa vurgu yapıyor:
Sayın Melda ONUR da aynı Okuldan
mezun olmuş
MEZUNİYET TARİHİ, Sayın
ERDOĞAN’dan sonra olduğu halde;
Her nasılsa Sayın ERDOĞAN’ın,
Diploma numarası, Melda ONUR’un Diploma numarasından, daha büyük.
Melda ONUR, 1985’te mezun olmuş
ve Diploma numarası;2620,
Melda ONUR’dan sonra mezun olduğu
öne sürülen, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip ERDOĞAN, 1981’de mezun olmuş ve Diploma
numarası; 8345
Eski YARSAV Başkanı Ömer Faruk
EMİNAĞAOĞLU,
Yüksek Seçim Kurulu YSK’nın,
HDP’nin resmi talebi çerçevesinde; HDP’ye gönderdiği;
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip
ERDOĞAN’ın NOTER tasdikli diploması üzerinde;
13 hususta, çelişki saptamış.
Ben burada sadece, 5numarada yer
alan konu hakkında, bir şeyler söylemek istiyorum.
1981 Şubat’ta öğrenim bitirildiği
ifade edilmesine rağmen,1982’de kurulan Marmara Üniversitesi ve 1983’te kurulan
İktisadi İdari Bilimler Fakültesi ( Rektörlük açıklaması,sy2,prg 8 )
Burada da, bir çelişki olduğu
anlaşılıyor.
Diplomanın alındığı iddia edilen
1981’de; henüz faaliyete geçmemiş bir bölüm…
Sonra başka bir haber kaynağında
okumuştum; o tarihte mezun olanlar, bir araya gelip; anılarını
tazelemişler.Mezun olanlar arasında, Recep Tayyip ERDOĞAN’nı, net olarak,
görüp, tanıyan kişi yok…
7 haziran 2016 Salı; CUMHURİYET
Gazetesi’nin haberi:
DİPLOMASI SIR, DOSYASI KAYIP.
ERDOĞAN’ın, sahte olduğu iddiası
ile kamuoyunda tartışılan üniversişte diplomasına ilişkin, Marmara Üniversitesi
arşivine getirilen erişim kararı da, adliyede yok oldu.
AVUKATLARIN dosya numarası ile
yaptığı araştırma da, kararın trafik cezasına ilişkin olduğu ortaya çıktı.
Israr üzerine, adliyeden dosyanın
bulunamadığı,
Kayıtlarda da olmadığı, bilgisi
verildi.
3-MUHALET PARTİLERİ; CHP, MHP VE
HDP;
BU GİBİ ÖNEMLİ BİLGİLERİ NİYE
KULLANAMIYORLAR?...
Daha önceleri, CHP Trabzon
Milletvekili Avukat haluk PEKŞEN;
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip
ERDOĞAN’ın, her vesile yaptığı, yapmaya devam ettiği Anayasa ihlâlleri
karşısında;
CHP olarak,110 Milletvekili ile
Anayasa Mahkemesi nezdinde dava açıp;
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip
ERDOĞAN’ın azledilmesini isteyecekleri hususu, defalarca, Televizyon ekranlarında
yer almasına rağmen;
Bu güne kadar, resmi bir
girişimin yapıldığını duymadık…
Sayın Haluk PEKŞEN, sorunun
çözümünü, açık yüreklilikle ortaya koydu ama
Devamını CHP Genel Başkanı
sıfatıyla, Kemal KILIÇDAROĞLU’nun ; getirmesi
gerekiyordu, ama bir şey görmedik…
Dolayısıyla bu gün Türkiye’de,
özellikle bir Muhalefet, boşluğunun olduğu, ortaya çıkıyor.
CHP LİDERİ Kemal KILIÇDAROĞLU
görünürde bir şeyler yapmanın gayreti içerisinde. Ama elindeki kozları, yukarıdaki
örneklerden de görüldüğü üzere;
Kullandığı, kullanabildiği de
söylenemez.
Devlet BAHÇELİ ve Kemal
KILIÇDAROĞLU ile bir yere varılamayacağı ortada…
Halkların Demokrasi Partisi
HDP’nin kimi teslim ettiği bilindiğine göre;
Türkiye’nin bölünüp-Parçalanması
fikrinden vazgeçmediği süre içerisinde;
Bu Partinin başında kimin olduğu,
o kadar, önemli değil.
4-20 MAYIS 2016’DA
MİLLETVEKİLLERİNİN DOKUNULMAZLIKLARININ KALDIRILMASI;
367 OYLA, REFERANDUMA GEREK
KALMADAN KABUL EDİLDİ…
Böylesi bir husustan dolayı kimse;
Oh ne güzel, eşitlik sağlandı, böylece
Milletvekilleri de; işlediği suçlardan yargılanacak gibi, bir algıya
kapılmasınlar.
Milletvekillerinin
dokunulmazlıklarının toptan kaldırılmasında;
İktidarı bırakmak niyetinde
olmadığı, mevcut uygulamalarla da açıkça anlaşılan AKP ve O’nun fiili Lideri
konumundaki, şimdinin de Cumhurbaşkanı Recep Tayyip ERDOĞAN’ın İhtiyaç ve
maksat ve yöntemi biraz farklı…
Şimdi bu bağlamda, gelinen
noktayı, biraz açmaya ve muhtemel gelişmelere ışık tutmaya çalışalım.
BAŞTA
HDP ve CHP’DEN YETERİ KADAR MİLLETVEKİLİNİN; YARGI KARARI İLE VEKİLLİKLERİ
DÜŞÜRÜLÜRSE;
BİR ARA
SEÇİM, YA DA BİR GENEL SEÇİM OLABİLİR.
Eğer
amaç;
Siyasi
Partiler kanununa muhalefet ve Türkiye’nin bölünüp, parçalanmasına çalışan PKK
terör örgütüne destek veren ve o’nun Meclis’deki siyasi uzantısı durumunda olan
Halkların Demokrasi Partisi HDP’yi Meclis dışına atmak olsaydı;
Zaten
mevcut Anayasa ve Yasa hükümleri doğrultusunda; bunun nasıl olacağı belli…
Ama
İktidar Partisinin amacında bir aciliyet varsa, mevcut Anayasal ve Yasal
sürecin gerçekleşmesi, biraz zaman alabilir.
Bu
noktada şu soruyu da soralım:
7
Haziran 2015 Milletvekili seçiminden önce AKP ile HDP, sözde Barış süreci,
Açılım söylemleri ile Türkiye’nin bu gün, Terör bataklığına gelmesine, birlikte
vesile olmadılar mı?
HDP
Milletvekillerini, bu şekilde, Meclis dışına atsak bile;
CHP,
MHP ve bundan sonraki dönemlerde, diğer Partilerin, ya da,Bağımsızların durumu
nasıl olacak?...
KARAMAN’da Dinci ENSAR ve benzeri başka vakıfların
öğrenci yurtlarında, erkek çocuklarına yapılan cinsel taciz olaylarında, CHP
Lideri Kemal KILIÇDAROĞLU’nun;
Aile ve
Sosyal Politikalar Bakanı Sema RAMAZANOĞLU’nu görevini yapmadığı ve AKP
İktidarının;
Bu gibi
kuruluşları bir şekilde koruyup, kolladığını belirten konuşması ve başka tarafa
çekilen sözlerinden dolayı;
AKP
İktidarı ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip ERDOĞAN tarafından, nasıl hedef haline
getirildiğini, hep birlikte gördük ve yaşadık.
Herhalde
Kemal KILIÇDAROĞLU’na bu gibi konulardan dolayı da, Fezleke gelecek…
Dolayısıyla
bundan sonrasında, özellikle Muhalefet Milletvekillerinin,
Haklı
nedenlere ve yaptığı araştırmalara dayandırarak yaptığı konuşmalar nedeni ile
Çoğu hakkında
fezleke hazırlanacak…
Böylesi
bir durumda hangi Milletvekili, İktidar partisinden çekinmeden, korkmadan,
görevini yapabilir? …
Yargı’nın
bağımsız olmadığı algısının yaygın olduğu, yeni düzenlemelerle;
Yargı’nın
İktidara daha da bağımlı hale gelebileceği göz önünde bulundurulduğunda;
Milletvekillerinin
geleceği; bundan sonrasında;
Bir Hakimin iki dudağı arasından
çıkacak söze, karara bağımlı hale getirilmesi;
Hakla,
Adaletle, ne kadar bağdaşır?..
5-MİLLETVEKİLLERİNİN
DOKUNULMAZLIĞININ KALDIRILMASI TASARISI;
KOMİSYONDA
VE MECLİS’TE AKP, CHP VE MHP’NİN OYLARI İLE KABUL EDİLİP, ONAYLANMIŞTIR.
Bu
vesile ile bu konunun sorumluluğundan ve Ülkemiz adına yaratacağı zararlardan,
Muhalefet Liderleri olarak;
Birinci
derecede CHP LİDERİ Kemal KILIÇDAROĞLU ile ikinci derecede. MHP Lideri Devlet
BAHÇELİ sorumludur.
6-ŞEHİT CENAZESİ VESİLESİYLE
CAMİDE BULUNAN, CHP LİDERİ KEMAL KILIÇDAROĞLU’NUN;
ÖNÜNE MERMİ BIRAKILMASI
GİRİŞİMİNİ KINIYORUZ.
9 Haziran 2016 Perşembe SÖZCÜ
Gazetesi
İSTANBUL Vezneciler’de bombalı saldırıda şehit olan polislerimizin, Fatih Camii’ndeki cenaze töreninde, büyük bir skandal yaşandı. Cenazeye siyaset karıştırıldı.
ESARETE BAK
İSTANBUL Vezneciler’de bombalı saldırıda şehit olan polislerimizin, Fatih Camii’ndeki cenaze töreninde, büyük bir skandal yaşandı. Cenazeye siyaset karıştırıldı.
ESARETE BAK
Kalabalık arasında bulunan bir
kişi,önce protokolde bulunan Başbakan Binali YILDIRIM’ın yanına gitti.Aynı
kişi, ardından KILIÇDAROĞLU’nu sözde protesto edip,önüne mermi bıraktı.
GÖZALTINA
ALINIP, SERBEST BIRAKILDI.
Provokatörle birlikte, 4 kişi
gözaltına alındı.Bunlardan 3’ünün poliste sabıka kaydı çıktı.
Şimdi şu soruyu sormak gerekiyor:
1-Başbakan’nın yakınına kadar
sokulup, onunla sohbet eden kişi, aceba ayarlanmış bir AKP militanı mı?
2-İşlenen fiil öldürmeye niyet
konusunda, bir ihtar mahiyeti arzettiğinden, provokatör veherhalde yardımcılar
olduğu anlaşılan, diğer 3 kişi ile beraber, 4 kişi, gözaltına alındıktan sonra,
niye serbest bırakıldı?
3- Şehit cenazelerine katılan bir
Muhalefet Partisi Liderine, kim olursa olsunböylesi bir protesto ve ölümle
tehdit anlamına gelen. Önüne mermi bırakmak;
Bir saygısızlık ve aynı zamanda
bir haksızlık değil mi?...
4-Türkiye’yi 14 yıldan beri CHP
ve Kemal KILIÇDAROĞLU mu idare ediyor ki,
Şehit cenazelerinden,O’nu sorumlu
tutuyorsun?
Tabi bu da çok ilginç bir
yöntem.Sen daha önceleri, PKK’nın yöneticileri, elebaşları ileaçıktan ve
gizliden pazarlık içinde ol, sonrasında, suçu başkalarına at!...
Ben CHP’li değilim ama doğruyu
söylemek lazım…
Kemal KILIÇDAROĞLU’nun bazı
hareket ve konuşmaların doğru mu, yanlış mı olduğu tartışılabilir…
Ama bu konuda maruz kaldığı durum, çok yanlış ve
tehlikeli bir durum.
Yarın, bir gün, Sayın
KILIÇDAROĞLU’na birileri suikast düzenleyip, O’nü öldürseler;
Bunun müsebbibi kim olacak?...
7-MİLLİYETÇİ HAREKET PARTİSİ
MHP’DEKİ GELİŞMELER;ÜLKEMİZ ADINA, SİYASETEN GELİNEN ÇOK ÖNEMLİ BİR ADIMDIR.
Malûmunuz olduğu üzere,
Milliyetçi Hareket Partisi MHP,2002 Yılında;
Rahmetli Bülent ECEVİT’in
Başbakanlığı altında, O’nun Partisi Demokratik Sol Parti DSP ile bir koalisyon
hükümetinin içinde bulunuyordu.
MHP’nin Lideri Devlet BAHÇELİ;
Ortada çok önemli bir neden
yokken, kendi Teşkilatına da danışmadan, bir erken seçimden bahsetmiş, böylesi
bir açıklama sonucunda Türkiye hızla bir seçim ortamına sürüklenmiş, netice
itibarıyla da;
Baskın bir erken seçim sonucunda;
yeni kurulan ve Recep Tayyip ERDOĞAN’ın Genel Başkanı olduğu Adalet ve Kalkınma
Partisi AKP;
3 Kasım 2002’’de seçimi kazanıp,
iktidara gelmişti.
Yukarıda
da belirttiğim üzere, Devlet BAHÇELİ, 3 Kasım 2002 yılı öncesinden beri , Genel
Başkan olarak, MHP’nin başında,
Recep
Tayyip ERDOĞAN’da, 3 Kasım 2002’den bu yana 14 yıldır, iktidarda olan AKP’nin
başında ve şimdide, Cumhurbaşkanı.
Ne
Devlet BAHÇELİ’nin, ne de şimdinin Cumhurbaşkanı Recep Tayyip ERDOĞAN’ın,
bulundukları makamdan inmeye hiç niyetleri yok…
Ve bu
şartlar altında Türkiye bu günlere geldi…
AKP, 14
YILDIR İktidarda ama AKP’yi ve O’nun fiili lideri konumundaki Recep Tayyip
ERDOĞAN’ı bu güne kadar;
Ne
zaman zor bir durumda kalsa, hep MHP Lideri Devlet BAHÇELİ kurtardı.
Dolayısıyla
AKP’nin 14 yıldır iktidarda olması ve neticede bu gün, Recep Tayyip ERDOĞAN’ın,
Cumhurbaşkanlığı makamına kadar çıkması, sadece Recep Tayyip ERDOĞAN’ın kendi
kişisel başarısı değildir…
Bu
konuda dolaylı da olsa, hep, Devlet BAHÇELİ’nin yardım ve desteği vardır…
Bu gün
siyaseten gelinen noktada, AKP ve Recep Tayyip ERDOĞAN, parlatılıp iktidara
hazırlanırken, Merkez Sağında bir operasyonla çökertildiği,
Bunun
arkasında Amerika’nın olduğu ve Türkiye’nin bölünme noktasına, bu şekilde geldiği
de;
Artık Halkımızın büyük çoğunluğu
tarafından da, kabul edilen ve bilinen
bir husustur.,
Ama son
zamanlarda uygulamada başarısızlık ve bazı konularda, kendilerini dinlemediği,
asıl maksadının farklı olduğu anlaşılınca da;
Amerika’nın Recep Tayyip ERDOĞAN ile ters
düşmesi sonucunda, ABD tarafından üstünün çizildiği de, yaşanan çoğu örneklerden
anlaşılmaktadır.
Kiminle
ne kadar ilişkisinin olduğu bilinmez ama
Devlet
BAHÇELİ’nin de, yaşanan örneklere dayanarak, O’nun da bir görevli olduğu
kanısı, çok yaygın olan, bir başka husustur.
Devlet
BAHÇELİ’nin de,7 Haziran 2015’te yapılan Milletvekili seçiminde;
Ortaya çıkan bir koalisyon
Hükümeti kurabilme noktasında, bilerek, ya da bilmeyerek, CHP lideri Kemal
KILIÇDAROĞLU gibi, ortaya çıkan fırsatı, değerlendiremediğini görüyoruz.
Ama ben şahsen bu konuda Kemal
KILIÇDAROĞLU’nun; Recep Tayyip ERDOĞAN’ın niyetini iyi okuyamadığını ve bu
yüzden tuzağa düşürüldüğünü, düşünüyorum.
Neticede 1 Kasım 2015’de,’yapılan
bir erken seçim neticesinde AKP, % 50’ye yakın bir oyla, yeniden tek başına
iktidar olurken;
MHP ve HDP’nin Milletvekili
sayısında bir düşüş yaşanmış,
Hatta MHP; Milletvekili
sayısında, HDP’nin de gerisinde kalmıştır.
Tüm bu gelişmelerin ışığı altında geç de olsa,
MHP’de bir rahatsızlık ortaya çıkmış ve mutlaka bir şeyler yapma gereği ile bu
günlere gelinmiştir.
Bu gün, Devlet BAHÇELİ’nin
MHP’nin başında kaldığı sürece;
MHP’nin
seçim barajı altında kalacağı kanısı, hem MHP tabanında, hem de, Halkımız
nezdinde büyük kabul gören, bir husustur.
Eğer
Devlet BAHÇELİ, Muhalifler tarafından alaşağı edilir ve örneğin, Meral AKŞENER,
MHP’nin başına geçerse;
MHP seçim barajının altında
kalmayacağı gibi; MHP’nin oylarında bir yükselişte sağlayacaktır.
Böylesi bir husus AKP ve
özellikle Cumhurbaşkanı Recep Tayyip ERDOĞAN’ın seçim kazanma planlarını da
olumsuz etkileyeceği korkusuna dayandırılarak;
MHP tabanında, dipten gelen bir
dalganın da etkisiyle;
Meral
AKŞENER, Sinan OGAN, Ümit ÖZDAĞ, Koray AYDIN gibi muhaliflerin öncülüğünde başlatılan
isyan hareketi nin başarısız olması noktasında;
Yeterince delegenin imzasının
olmasına rağmen ve bir Mahkemenin, Atadığı Kayyum heyetinin 15 Mayıs 2016’da,
kongre yapılmasına karar verdiği halde;
Bu tarihte, kongre için, Büyük
Anadolu Oteli’ne gelmek isteyen, Muhalefet liderleri , Delegeler ve MHP’li taraftarlar;
Orada hazır bekleyen çok sayıda
Polis, bariyerler ve hazır bekletilen tazyikli su sıkma aracı Tomalar ile
engellenmeye çalışılmış ve Otele yaklaşmalarına, müsaade edilmemiş,
Ve orada toplanan Muhalifler, bir
bildiri yayınlayarak, topluca oradan ayrılmak zorunda kalmışlardır.
Ben burada hukuki süreçle ilgili
olarak, detaylara girmek istemiyorum ama
Konu, şu şekilde özetlenebilir:
Kongrenin yapılmasına karar veren
bir Mahkemenin kararı;
Başka bir Mahkemenin aldığı,
yürütmeyi durdurma kararıyla;
Kongrenin yapılması engellenmeye
ve zaman kazanmaya çalışılıyor…
Şimdi soru şu:
BİR Mahkemenin verdiği bir
kararı, diğer bir Mahkeme, nasıl bozabilir, ya da, nasıl aksi bir karar
verebilir?
Eğer bu gibi konularda, müracaat
edileceği bir yer varsa;
Bu da Yargıtay’ın ilgili
Daireleri olduğunu, bilmiyorlar mı?...
Neticede, yukarıda vurgulamaya
çalıştığım tıkanıklık, yine Yargıtay’ın kararı ile aşılmıştır. Ama gecikmeler
yaşanmıştır.
Adalet Bakanı Bekir BOZDAĞ’ın;
Yargı, Siyasi Partilere müdahale
etmemeli gibi sözleri; AKP tarafından, Yargı’ya müdahale ediliyor şeklinde,
yorumlara neden oldu.
15 Mayıs’ta 2016’’da yapılması
gereken MHP kongresi, Polis’inde engellemesi ile yapılamadı ama
19 Haziran’da daha büyük bir
katılımla, Tüzük kongresi yapılarak; engel teşkil eden ve sorun yaratan 12
madde değiştirildi.
Ve böylece şimdi, Devlet
BAHÇELİ’nin Muhaliflere karşı savurduğu, Partiden atarım anlamına gelen tehditlerin,
hava da kaldığını görüyoruz.
Devlet BAHÇELİ, Bayramdan sonra,
10 Temmuz’da, Genel Başkanlık seçiminin de yapılacağını söyledi ama
Bu defasında da, Muhaliflerin
kongrede değiştirdikleri 12 Tüzük maddesinin, geçersiz sayılması konusunda;
Başka bir hukuki sürecin
başlatıldığı söyleniyor. Sonucu, hep beraber göreceğiz…
Bu akşam ki bir Televizyon
haberinde;
YÜKSEK Seçim Kurulu YSK’nın 10
Temmuz 2016’da yapılacak olan Büyük kongrede;
Genel Başkan seçiminin
yapılamayacağına, hükmetmiş…
Bu gibi hususlar Demokrasi ile
yönetilen ve Hukukun üstünlüğü, tartışılmaz kabul edilen ülkelerde, asla
yaşanmaz,,,
Ya ortada, gerekli sayının üstüne
çıkıldığı bir Üst kurul delegesinin hazır bulunduğu; Noter tarafından da tescil
edilen bir Kongrede;
Değiştirilen tüzük maddeleri,
niçin kabul edilmek istenmez?
Allah mı yazdı, bu Tüzüğü ki?...
Belli ki Birileri, durumdan çok
rahatsız oluyor!...
Ama ben gelinen bu noktada;
Dipten gelen bu toplumsal
hareketi, hiçbir gücün engelleyemeyeceği, kanaatini taşıyorum.
Ama engel yaratmaya devam
edenlerin;
Bir şekilde, bu konunun altında
kalacaklarını düşünüyorum.
Benşahsen, Devlet BAHÇELİ’nin,
Koltuğunu kaybedeceğini düşünüyorum.
MHP de başlayan bu yeni sürecin,
Ülkemiz adına hayırlı ve faydalı olmasını dilerim.
20 Haziran 2016 Pazartesi SÖZCÜ
Gazetesi;
Burada MHP’deki Kongre ile ilgili bilgileri ve CHP Yalova Milletvekili Muharrem İNCE’nin,, başka bir Konuda ki, sözleri ve teşhisini görüyorsunuz…
Burada MHP’deki Kongre ile ilgili bilgileri ve CHP Yalova Milletvekili Muharrem İNCE’nin,, başka bir Konuda ki, sözleri ve teşhisini görüyorsunuz…
8-YENİ BİR ANAYASA YAPMAK VE
BAŞKANLIK SİSTEMİNE GEÇEBİLMEK İÇİN;
BİR ERKEN SEÇİM YAPILMASI,
VE AKP’NİN MİLLETVEKİLİ SAYISINI
ARTIRMASI GEREKİYOR…
Yukarıda da, vurgulamaya
çalıştığım üzere;
Eğer MHP’nin başından Devlet BAHÇELİ
gider ve O’nun yerine bir başkası, örneğin Meral AKŞENER gelirse;
MHP’nin baraj altında kalma
riskini ortadan kaldıracağı gibi, yapacağı hamlelerle;
Fazladan çıkaracağı Milletvekili
sayısı ile;
HDP seçim barajının altında kalsa
bile
AKP’nin seçim planlarını, önemli
ölçüde bozar…
Eğer Merkez Sağ’da bir toparlanma
olursa;
Türkiye’’nin önü, tamamen açıktır…
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip ERDOĞAN’IN
YENİ BİR Anayasa yapma ve Başkanlık sistemine geçme gibi çok önemli
değişikliklerin yapılabilmesi için, Meclis’ten geçebilmesi için;
400 Milletvekiline ihtiyaç
olduğunu;
Recep Tayyip ERDOĞAN, her vesile
söyledi ve söylemeye de, devam ediyor.
Ama siyasette MHP kanadında ve
Merkez Sağ’da yaşanacak olumlu gelişmeler;
AKP’nin ve Cumhurbaşkanı Recep
Tayyip ERDOĞAN’ın planlarını, suya düşürebilir.
Recep Tayyip ERDOĞAN’ın yaptığı
bütün Hamlelerin;
Risk alma ve sonuca gitme
yöntemlerine dayandığını söyleyebiliriz
Bu İTİBARLA Türkiye’de yaşanan
tüm siyasi gelişmelerin, bir amaca yönelik olarak, şekillendirildiğini,
şekillendirmeye çalışıldığını da,söyleyebiliriz…
Şimdi tekrar başa dönüyoruz.
Yeni bir Anayasa yapma ve Başkanlık sistemine geçilmesi gibi talepler de,Türkiye’nin
ihtiyacı değil;
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip
ERDOĞAN’ın ihtiyacıdır.
Sayın ERDOĞAN, bu güne kadar,
istediği her şeyi yaptı ama
Yaptığı yanlış işlerden, Anayasa
ve Yasa ihlallerinden dolayı da;
Şimdi olmasa bile ileride, sorgulanacağını
ve büyük cezalar alacağını da bildiğinden;
Şimdiden, ileri de sorgulanamayacağı,
ceza almayacağı, Kendisi için Anayasal ve Yasal güvenceler getiren ve tek
belirleyicinin de, kendisi olduğu bir idare sistemini getirmek istiyor.
Ve böylesi bir Düzen;
Gelişmiş Batı devletleri, Amerika
ve Fransa’da uygulan şekle de hiç benzemediği, Hukukun üstünlüğünün hakim
olmadığından hareketle;
Bunun adına Türk usulü, Başkanlık
sistemi deniliyor…
Bundan öncesinde, yine AKP
döneminde,Açılım-Saçılım çalışmalarını revaçta olduğu bir süreçte de;
Türkiye’nin hayrına olmayacağı,
yeni bir Anayasa yapma dayatmalarıyla karşı karşıya kaldık.
Sözde Akil adamlar görünümü
altında, ortaya sürülen Bölücülerin de, bütün çabalarına rağmen, bir sonuç
alınamadığından, Türkiye’nin gündeminden, çıkarılmak zorunda kalınmıştı.
Bu gün, yukarıda izah etmeye
çalıştığım üzere, başka amaçlarla da kamufle edilerek; Başkanlık sisteminin,
Türkiye’ye sağlayacağı ve mutlaka geçmek lazım gibi hususlarda pompalanarak;
Yeni bir Anayasa yapma konusu,
yeniden Türkiye’nin gündemine oturtulmaya çalışılıyor.
Geçmişte yaşadığımız, yeni bir
Anayasa yapma hamlesinde;
Başta Amerika Birleşik Devletleri
ABD gibi bazı emperyal Batılı devletlerin ve İsrail’in çıkarları olduğu ve
nihayetinde;
Türkiye’nin bölünüp-parçalanmasına yol açacak
olan eyaletler sistemine geçilmesi, bu maksatla Türkiye’nin Üniter yapısının
bozulmaya çalışıldığı,
Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran
Mustafa Kemal ATATÜRK ve Silah arkadaşları ve Onlar’ın ortaya koyduğu çağdaş
kuralların;
Bu konuda engel teşkil ettiğinden
hareketle;
Anayasa ve Yasalardan çıkartılmak
istendiği günler yaşadık.
Böylesi bir ortamda;
Cumhuriyet İdaresi ve
Kazanımlarına, Mustafa Kemal ATATÜRK Ve Silah Arkadaşlarına karşıtlık ortak
paydası olan ve 14 yıldan beri, Türkiye’yi idare eden AKP yönetimi ile
Bu günlere geldik ve sonuç ortada…
9-İDEOLOJİK SAPLANTILARIN ;IŞİD
VE PKK GİBİ TERÖR ÖRGÜTLERİ’NİN GELİŞMESİNE,
VE TERÖR FAALİYETLERİNİN
ARTMASINA NASIL ETKİ ETMİŞTİR?
YADA BU GİBİ TÖRÖR ÖRGÜTLERİ,
NİYE YOK EDİLEMİYOR?...
İşe,eskinin Başbakanı, şimdinin
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip ERDOĞAN ‘ın sözlerinden bir alıntı ile başlamak
istiyorun:
DİNDAR VE KİNDAR BİR GENÇLİK
YETİŞTİRMEK!...
Bu konuda 14 yılda, hayli mesafe
alındığını, söyleyebiliriz.
Eğer nsanlar ve özellikle de gençler;
Çalışıp, üretmeye, bir şeyler
yapmaya özendirilip, desteklenmezse,
Muzik ve sportif faaliyetlere yönlendirilmezse,bu gibi faydalı
işler yerine;
Kimseye ve Ülkemize de bir
faydası olmayan konulara, örneğin;
Mevcut Anayasamızın açık tarifine
rağmen;
Türkiye Cumhuriyetine vatandaşlık
bağı ile bağlı olan herkese Türk denir, açık tanımına rağmen;
Türkiye’de şu kadar Etnik gurup
var dersen,
Ve Türk ifadesini, Türk Milleti
tanımını ağzına almaktan imtina ederken,
Türk vatandaşlığının tanımını,
Anayasa’da değiştirmek istersen,
Cumhuriyet idaresi ve
Kazanımlarına inanmazsan,
Cumhuriyeti KURAN Mustafa Kemal
ATATÜRK ve silah Arkadaşlarını, Anayasa ve Yasalardan çıkarmaya ve Halkın ve
gençlerin gönlünden silmeye çalışırsan,
Devlet Okullarında, ATATÜRK ile
ilgili isim ve yazılara bile tahammül edemezsen;
23 HAZİRAN 2016 Perşembe SÖZCÜ
Gazetesi’nin haberi
Okullardan andımızı kaldırırsanız;
Böylesi bir ortamda ve böylesi
bir Eğitim kadrosu ile
Kaliteli bir Eğitim-Öğretim nasıl
yapabilirsiniz?
BÖYLESİ BİR ORTAMDA YETİŞEN ÖĞRENCİLERDEN,
Ülkemiz adına büyük işlrin yapılabileceği öğrenciler yetiştirileceğine, nasıl
inanırsınız?
Ne mutlu Türküm Diyene ifadesini,
dağlardan, taşlardan silmeye kalkarsanız;
T.C ifadesini, Resmi dairelerin
tabelasından silerseniz,,
23 Nisan Egemenlik ve Çocuk Bayramı, 19 Mayıs ATATÜRK’ü
Anma, Gençlik ve Spor bayramı, 30 Ağustos Zafer Bayramı ve 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı
gibi, milli Bayramlarımızı kutlamayı yasaklarsanız, ya da şeklen kutlamaya
dönüştürürseniz,
ATATÜRK anıtlarına, bu vesile ile
çelenk konulmasını, saygı duruşunda bulunulmasını yasaklarsanız,
ATATÜRK Heykel ve Büstlerini
kıranlara ses çıkarmazsanız, ya da bulup, gereken cezayı vermezseniz;
İşte o zaman Dinci kesiminden
gençler; Irak-Şam-İslam Devleti IŞİD Militanı olarak,
İnsanların kafasını, kolunu
kesip, onları katleden bir insan kasabı olmalarına yönlendirebilirsiniz.
Ya da, Ayrılıkçı olmaya temayül
insanların ve gençlerin;
Kendilerini ayrı bir Irktan
geliyormuş sanıp, ayrı bir Devlet kurma hayallerine kapılmalarına, Yabancı
devlet ajanlarının da kışkırtmasıyla, bölücü terör örgütü PKK’nın ya da başka
terör
gruplarının tuzağına düşüp, Türk’e ve Türkiye’ye düşman hale
gelmelerine vesile olursanız;
Böylece Askerimize kurşun sıkan,
Vatandaşlarımızın ve kendi Halkının da, mal ve canına, genç, yaşlı ve çocuk
demeden kast eden;
Canavar ruhlu insanların
yetişmesine, vesile olmuş olursunuz…
Ve gelinen noktada, hep acı ve
gözyaşı olur,
Analarda ağlar, babalarda
bağırır…
Ve Ülkemiz de, modern ve örnek
bir ülke olmaktan çıkar ve tipik bir orta Doğu devleti görünümü alır…
21 Haziran 2016 Salı, SÖZCÜ Gazetesi
21 Haziran 2016 Salı, SÖZCÜ Gazetesi
Eğer böyle giderse bir gün, Ülkemiz adına savaşıp ölmeyi göze alan, asker bulmakta zorlanacağız.
Ya da, her geçen gün Askerlerin
horlandığı, aşağılanıp, hapse atıldığı gibi sebeplerden dolayı;
AKP döneminde, Askeri Liselere
kayıt yaptıran öğrencilerin sayılarında, bir düşüş yaşandığını gözlemliyoruz.
Bu hususta,Ülkemizin geleceği
adına, endişe verici bir konudur.
Ve böylesi bir durum ancak;
Türkiye üzerinde emelleri olan,
emperyalist devletlerin işine yarar…
Saygılarımla, 28 Haziran 2016 Salı
Makine Yüksek Mühendisi Ahmet
YALVAÇ
Enerji Uzmanı - Gazeteci Yazar
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder