ÖNCELİKLE;
HUZUR VE GÜVENE İHTİYACIMIZ VAR…
HUZUR VE GÜVENE İHTİYACIMIZ VAR…
Sevgili Okurlar, 13 Mart 2016
Pazar günü, Ankara –Kızılay’da, PKK’lı olduğu söylenen, biri kadın, diğeri
erkek 2 teröristin, içinde bulundukları ve patlayıcı yüklü aracı, infilak
ettirmeleri sonucunda;
Kendileri ile beraber, 37 kişi
hayatını kaybetmiş, 125 kişi de yaralanmıştır.
Hayatını kaybeden
vatandaşlarımıza, Tanrıdan rahmet, kederli ailelerine de, baş sağlığı ve
sabırlar diliyorum.
Milletimizin başı sağ olsun
Yaralı vatandaşlarımıza da, acil
şifalar…
Ölen vatandaşlarımızın önemli bir
kısmının, Üniversite Seçme ve Yerleştirme Sınavı ÖSYM’den çıkan öğrenciler
olduğu bilinmektedir.
7 Haziran 2015 Milletvekili
seçiminden sonra, terör tırmanmaya başladı.
Diyarbakır, Şırnak, Cizre,
Silopi…gibi yerlerde,PKK terör örgütü militanları ile yapılan mücadele,Polis ve
Asker gibi güvenlik güçlerimizden, her gün şehit haberleri, dışarı çıkma yasağı
gibi hususlar, Halkımızı canından bezdirdi
Çatışma bölgelerinde yaşayan
vatandaşlarımız, güvenli yerlere ve Batıya göç etmeye başladı.
Türkiye her geçen gün, Irak, Suriye, Filistin gibi Ortadoğu ülkelerine
benzemeye başladı.
Çarşıda, pazarda, şu gün bir patlama
oldu, şu kadar ölü, şu kadar yaralı…
Biz Ortadoğu Ülkelerine
benzeyemeyiz, benzememeliyiz…
Terörle yaşamaya, niye mahkûm
olacağız?
Bu gün geldiğimiz noktanın
sebebini düşünüp, bulmamız lazım.
Onun için diyoruz ki, öncelikle;
huzur ve güvene ihtiyacımız var
Halkımızın büyük bir kesimi,
gidişattan memnun değil; huzursuz ve kendini güvende hissetmiyor. cinnet
getirme noktasında..
Durup, dururken başımıza birde
Suriye ve Suriyeliler sorunu çıkardık.
Kendi sorunumuz yetmiyormuş gibi
birde bu sorunlar çıktı.
Asker ve Jandarmayı geriye
çektik, sınırlarımızda güvenlik zafiyeti yarattık.
Savaştan kaçan Suriyelilerle
beraber, içeri hırsızlar, uğursuzlar, ajanlar, teröristler doldu…
Yakın ve uzak bir zamanda;
Bu yanlış Suriye politikasının
zararını, olumsuz yansımalarını, birçok alanda daha, çok göreceğiz…
Sözde, Ülkemizin yararı için,
Barış ve Kardeşlik için, Analar Ağlamasın, Babalar Bağırmasın sloganları ile
Açılım-Saçılım adı altında, PKK terör örgütü
Elebaşları ile Oslo’da kapalı kapılar ardında, gizli toplantılar yapıldığını,
onlara Türkiye’nin aleyhine olan birçok vaatlerde bulunulduğunu, sonradan
öğrendik.
Bunları şimdi saymaya gerek yok.
Zaten internette de var.
Bu vaatler çerçevesinde olsa gerek ki;
Asker ve Jandarma Güneydoğu
bölgemizde kışlasına, Polis karakola çekildi,
Teröristlere karşı operasyona
izin yetkisi, İllerde ki Valilere verildi.
Valilerin de, aman Açılım-Saçılım
bozulmasın gerekçesi ile
Görevlerini yaptıkları da
söylenemez.
Boşa geçen bu zaman içerisinde,
PKK terör örgütü, dağlarda ve yerleşim yerlerinde silah depoladı, tahkimatlar
yaptı, Teşkilatını güçlendirdi ve bu günkü zor günlere gelindi
Bu gün yaşadığımız ve hayatımızın
bir parçası haline gelen terör mağduriyetimizin temelinde;
Bu yanlış, Açılım-Saçılım
politikalarının da, elbette, büyük bir rolü vardır.
Teröristlerle pazarlık
yapılamayacağını, Ülkemiz adına yararlı bir sonuç alınamayacağını, herkesin,
özelliklede Yönetimi elinde bulunduranların bilmesi, anlaması gerekirdi…
Bu gerçeği bilmeyenlere, şu
Atasözümüzü hatırlatmak isteriz:
Geçti Bor’un Pazarı; Sür Eşeği
Niğde’ye…
Biz burada, Basınımızdan da
özetlerle, siyaseten geldiğimiz, getirildiğimiz noktaya, açıklık getirmeye
çalışacağız.
Koyduğumuz gazete manşetletleri,
jipeg hale getirildiğinden, küçülen gürüntü ve yazıları, okunacak şekilde
büyütebilmek için;
Eğer bilgisayarınızın mausunun
sol kısmına tıklarsanız, resim ve yazılar okunacak hale gelir.Böylece haber
niteliğindeki bazı konularla, bazı Yazar Arkadaşlarımızın görüşlerini de, bu
vesile öğrenmiş olursunuz.
Bu son patlama, Ankara’da 5 ay
içinde, 3.canlı bomba eylemidir…
Bakın bu hususu, 15 Mart 2016
SÖZCÜ Gazetesi, nasıl çarpıcı bir örnekle, ortaya koymuş!...
Patlamada arkadaşı feci şekilde
ölen bir genç, isyanını şu sözlerle haykırdı:
İktidarınız batsın, Paranız
batsın, Başkanlığınız batsın…
15 Mart 2016 Cumhuriyet.
17 Şubat2016 saldırısının
ardından, alınacak denilen tedbirler, lafta kaldı, Ankara 13 Mart 2016’yı
yaşadı.
Merasim Sokak saldırısından
sonra, ABD yeni saldırının adresini verdi ama sonuç değişmedi.
Ankara Emniyet Müdürlüğü’ne 5 ay
sonra, asaleten atama..
15 Mart 2016 günü bir TV
kanalında, İstanbul’da, Ankara- Kızılay katliamını protesto eden 50 kadar
boykotçuya polis, cop ve biber gazı ile karşılık vermiş…
Benzer manzaralar, Ankara’da
yapılan protesto eylemlerinde de, yaşanmış.
Eğer protestocular; Devletin ve
vatandaşın mal ve can güvenliğine bir zarar vermiyorlarsa;
Niye cop ve biber gazı
kullanıyorsun ki?!...
Daha önceleri de Polis, İstanbul’da
Taksim-Gezi Parkı eylemleri n de, ağaçlar kesilmesin diye direnen göstericilere
de; tazyikli su, biber gazı sıkmıştı.
Tabi cop da, Polisin sıkça
kullandığı, yardımcı aletlerden biri.
Polisin hedef alarak sıktığı
plastik mermiler sonucunda, ki bunlardan bir kısmının doğruluğu, kamera
kayıtlarından da görüldüğü üzere;
Çok sayıda vatandaşımız
yaralandı, gözünü kaybedenler oldu, sakatlananlar oldu, hayatını kaybedenler
oldu.
Gezi olaylarında yaşananları
protesto etmek için, Türkiye’nin değişik yerlerinde yapılan protesto
eylemlerinde de, benzer manzaralar yaşandı, hayatını kaybedenler oldu.
Manisa-Soma’da,
Karaman-Ermenek’te yaşanan maden kazalarında, yakınlarını kaybeden acılı
vatandaşlarımıza yapılan uygun olmayan davranış ve sarf edilen sözleri gördük…
Yakın zamanlarda, Ankara
–Kızılay’da yaşanan bu son olaydan önceleri de;
Özellikle Karadeniz bölgesinde
yaşayan vatandaşlarımızın, Nükleer Santral, Hidro Elektrik Santrali HES’lere
karşı çıkmaları, bu yüzden protesto eylemleri yaptıklarında da;
Güvenlik güçlerinin, özellikle
Polislerin; orantısız güç kullanılıyor diye de özetleyeceğimiz, karşı
hareketleri sıkça görüyoruz, duyuyoruz.
Karadeniz bölgesinden, sözde
geçirilecek yayla yolu projesi ne karşı çıkıp, ağaçlar kesilirse; doğanın
tahrip olacağına inanıp, protesto eden Köylü vatandaşlarımızın, sembol haline
gelen Havva nineye,
Ya da yine, Artvin ilimizde
Fırtına Deresi’inde yapılmak istenen HES projesine; doğanın tahrip edilmesini
istemiyoruz diye karşı çıkan, sıradan vatandaşlarımıza;
Ülkemizin gelişmesini
istemiyorlar gibi yakıştırmalarla ve onların arkasında birileri var diyerek,
Bu gibi toplumsal olayları
küçümseyip, şiddet kullanmak, doğru bir şey mi?...
Enerjiye de ihtiyacımız var. Ama
doğayı tahrip etmemiz de doğru değil…
Ben bir Enerji Uzmanıyım. Açın
bakın sayfama, neler, ne gibi önlemler önermişim, neler söylemişim?...?
Sosyal medyada, yüzlerce, beklide
binlerce mesaj, twet arasından eleştiri mahiyetinde olan bazılarını cımbızla
çeker gibi bulup,, hakaret anlamında değerlendiriyor, davalar açıyorsun da;
Niye halkı rahatlatacak,
sorunları çözecek bu projelere, önlemlere destek vermiyorsun, ya da
görmüyorsun?
Bu sözü sadece bir Kesimi hedef
alarak değil, herkes için söylüyorum.
Özellikle Karadeniz bölgemizde
rahatça uygulanabilecek ve toprağın su altında kalmasına, insanların
yerlerinden, yurtlarından uzaklaştırılmasına gerek kalmayan, benim
geliştirdiğim yeni nesil bir HES projesi var.
Bu aynı zamanda bir sel ve heyelan önleme projesidir de.
Niye bana destek vermiyorsun,
niye ekranlarını bana açmıyorsun?...
Demek istediğim husus şudur:
Eğer sen, vatandaşlarımızın
demokratik haklarını kullanıp, kendilerince yanlış işleri ortaya koymak
açısından, yaptıkları her protesto eylemini;
Bunlar, Hükümeti devirmeye
çalışıyorlar gibi algılayıp, Polisi vatandaşlarımızın üzerine sürer, orantısız
güç kullanmalarına da ses çıkarmazsan;
Bu Memleketin hali ne olur?...
İşte siyaseten geldiğimiz
noktanın özü, özeti bu…
Halkımız bir bunalım içinde…
Bu gibi konularda söylenecek çok
söz var. Ama konumuz, sadece bunlar değil.
Bu gibi konulara, yaşanan son
patlama vesilesi ile hatırlatma babında, mecburiyetten girdik…
Merak edenler, site arşivinden,
geçmişte yazılan makalelere, bir göz atabilirler.
Böylesi bir gidişattan, Ülkemiz
adına endişe duyuyoruz.
AKP döneminde bazı önemli
projeler yapılmış olsa bile;
Bu yapılanlar, huzur ve güvenden,
daha önemli olamaz…
Eğer AKP, vatandaşın hayrına bazı
işler yaptıysa, bunu görevi olduğu için yapmıştır.Onun için, bu gibi konuları
fazla abartmamak lazım.
Ama öncelikle huzur ve güvene ve
özgürce yaşamaya ihtiyacımız var.
Ankara’daki bu son patlama
sonrasında;
CHP İstanbul Milletvekili İlhan
KESİCİ, Dr. Erol MÜTERCİMLER’in de konuk olduğu;
Gürkan HACIR’ın yönettiği , HALK TV’deki bir programda, çok
yararlı şeyler söyledi…
Ama özetile şöyle dedi:
AKP Hükümeti ve şimdiki Cumhurbaşkanı Recep Tayyip
ERDOĞAN, uyguladığı yanlış dış ve iç
politika ve gerginlik siyaseti ile
Türkiye’yi çok yordu…
Sayın KESİCİ’nin bu gibi
değerlendirmeleri, yerinde ve doğru bir tespit…
SİLAHLI KUVVETLERİMİZİN VE
GÜVENLİK GÜÇLERİMİZİN ,TERÖRLE MÜCADELESİNİ ÖNEMSİYOR VE DESTEKLİYORUZ AMA
SÖYLEYECEKLERİMİZ DE VAR….
Konuya yukarıda da değindik;
Eğer PKK Terör Örgütü ve
mensupları ile müzakere yerine, mücadele strateji sibenimsenip, uygulanmış
olsaydı,
Asker, jandarma ve Polis gibi
güvenlik güçlerimizin, zamanında eli kolu bağlanmamış olsaydı;
Bu gün çok sayıda şehit verip,
özellikle Güneydoğu bölgemizde, yeniden sağlamaya çalıştığımız, bazı yerlerde
sonuç aldığımız terörle mücadele ve Devlet Otoritesinin yeniden tesis edilmesi;
Daha az şehitle başarılabilir ve
terör eylemleri, büyük şehirlerimizin, göbeğine kadar giremezdi,
Türkiye Geneline yayılamazdı…
EĞER CUMHURBAŞKANI, BEN BU
ANAYASA MAHKEMESİ’NİN KARARINA UYMUYORUM DİYORSA, YA DA ANAYASA VE YASA
HÜKÜMLERİ UYGULANAMIYORSA;
YENİ BİR ANAYASA YAPMAYA NE GEREK VAR, YA DA BAŞKANLIK SİSTEMİ GELSE,
TÜRKİYE ŞİMDİKİNDEN DAHA MI İYİ OLACAK?
HAZİRAN’DA YA DA EYLÜL’DE BİR ERKEN SEÇİM OLABİLİR Mİ?
VE AKP’DE GİDİŞAT NE DURUMDA?
Sevgili
Okurlar, tüm bu soruların cevabı;
İçinde bulunduğumuz kaos
ortamından, nasıl kurtulacağımızın da cevabıdır aslında…
Adalet ve Kalkınma Partisi AKP, 3
Kasım 2003’ten beri , İktidarda…
Yani yaşanan tüm
gelişmelerden, birinci derecede AKP
sorumlu.
Meseleye öncelikle bu açıdan
bakmak lazım…
Şimdi konuya giriyoruz.
29 Şubat 2016 Pazartesi çıkan
gazetelerde hep;
Anayasa Mahkemesi’nin, Cumhuriyet
Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Can DÜNDAR ile Ankara Temsilcisi Erdem GÜL’ün
tutuklu olmasında; hak ihlali olduğu kararına varmış ve bu Gazetecilerin
tahliye edilmesine karar vermişti.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip
ERDOĞAN ise;
Ben Anayasa Mahkemesi
AYM’nin bu kararına uymuyorum, saygı da
duymuyorum açıklamasını, yapmıştı.
Şimdi 17 Mart 2016 Perşembe
itibarı ile aradan 17 gün geçti .Böylesi
bir sözün topluma bazı yansımaları oldu.
Şimdi biz burada, bu yansımaya
bir örnekle işe başlayıp, sonrasında, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip ERDOĞAN’ın;
Bu açıklamalarının, ne anlama
geldiğini, yine Basınımızdan örneklerle ortaya koymaya ve konuyu açmaya
çalışacağız.
Böylesi bir açıklama ile Sayın
Cumhurbaşkanı, kendi meşruiyetini bile tartışılır hale getirmiştir.
1) 2 Mart 2016 Cumartesi SÖZCÜ
Gazetesi
İmam böyle yaparsa, cemaat de böyle yapar!...
Mahkemeye de kararına da SAYGI
DUYMUYORUM.
Çete kurmaktan yargılanan
sanıklar, Mahkeme heyetinin yüzüne bakarak; Mahkemeye de, kararına da saygı
duymuyorum. Siz paralelcisiniz, diye çıkıştı….
Bu örnekten de görüldüğü üzere, Cumhurbaşkan’nın
malûm beyanatından kısa bir süre sonra yaşanan bu örnek;
Cumhuriyet tarihimizde, ilk defa
rastladığımız çok vahim bir örnek olsa gerek…
Dolayısıyla, bundan sonrasında;
bu gibi vahim örneklere daha,çok rastlarsak, kimse şaşırmasın…
Şimdi tekrar başa dönüp,
Cumhurbaşkanı’nın malûm açıklamasının Basınımızda yansımalarına örnekler
vermeye
Ve böylesi bir beyanatın, ne
anlama geldiğini açmaya çalışalım.
2) 1 Mart 2016 Salı, SÖZCÜ
Gazetesi, şöyle bir başlık atmış: Bizde seni tanımıyoruz
29 Şubat 2016 Pazartesi, SÖZCÜ
Gazetesi: Birde Başkan olursa, vay bu ülkenin haline
Peki Amerika Birleşik
Devletleri’nde, Almanya’da, Fransa’da, ya da diğer Batılı devletlerde, bir
cumhurbaşkanı, böylesi bir ifade kullanabilir mi? Elbette kullanamaz.
Eğer kullanırlarsa, halk
sokaklara dökülür ve yasalarda; gereğini yapar….
Demek ki Türkiye’de yapılmak
istenen yeni bir Anayasa, ya da getirilmek istenen Başkanlık sistemi;
Daha Demokratik ve hukukun
üstünlüğüne dayalı bir Yönetim şekli değil de;
AKP’nin ve onun fiili Lideri
konumundaki, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip ERDOĞAN’ın ihtiyaçlarına cevap
verebilecek, maddeleri içeren bir Anayasa ile
Yine Cumhurbaşkanı Recep Tayyip
ERDOĞAN’ın ihtiyaçlarına cevap verebilecek bir Yönetim şekli olacak.
TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ, BU
KONUYU ACİLEN ELE ALMALIDIR.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip
ERDOĞAN; ben bu Anayasa Mahkemesi’nin verdiği kararı tanımıyorum, ona uymuyorum
dese de;
Mevcut Anayasanın kendisine
tanıdığı haklar ve sorumluluk çerçevesinde, Milletvekili seçilip Meclis’e
girmiş, Başbakan olmuş ve nihayet, Cumhurbaşkanı seçilmiştir.
Ve bu Anayasa ve hükümleri de, ha
lâ yürürlüktedir.
Bu itibarla, sorunun çözüm yeri,
öncelikle Türkiye Büyük Millet Meclisi’dir. Ve de öyle olmalıdır…
Peki bu güne kadar, bu konuda bir
şeyler yapıldı mı? Hayır…
Sadece cevaben bazı kişisel
açıklamalar, kısır çekişmeler…
Ve yaratılan yeni gündemler, ya
da ortaya çıkan yeni gelişmeler…
Ortada CHP, MHP ve HDP’nin
kurumsal kimlikleri ile ortaya konulan, ortak bir girişim, ortak bir tavır,
Maalesef yok…
Zaten bu güne kadar gördüğümüz
örneklerden de anlaşılacağı üzere;
Meclis’teki 3 Muhalefet partisi
,CHP, MHP ve HDP’nin 7 Haziran 2015 Milletvekili seçimi sonrasında ortaya
çıkan, bir Altın Fırsatı; bir Koalisyon Hükümeti kurabilme imkânını
değerlendiremediklerini de göz önünde bulundurursak;
Türkiye’de bir İktidar sorunu ile
beraber; birde Muhalefet Partilerinin beceriksizliğinden kaynaklanan, çok yönlü
bir sorunla karşı karşıya olduğumuzu söyleyebiliriz.
Bu noktada, mevcut Muhalefet
Partilerinin Liderleri ile
İçine düştüğümüz sarmaldan, öyle
kolay çıkabileceğimizi, maalesef söyleyemeyeceğim.
Ama ben, Gelecek adına, bütün
zorluklara rağmen, umutsuz değilim.
Türkiye’de yeni bir Oluşuma
ihtiyaç vardır ve içine düştüğümüz durumun vahameti ve çözüm yolları;
Mantık kuralları çerçevesinde ve
gelişmiş Batı devletlerindeki uygulamalardan da örneklerle, Halkımız
bilgilendirilmelidir…
Bence Türkiye’nin en acil
sorunu,;Anayasa ve yasa ihlallerinin, nasıl önleneceğidir.
AKP Grubu için, bir şey
söyleyemem ama
Muhalefet Partileri; CHP, MHP ve
HDP, birlikte hareket etmeli ve gereğini, mutlaka yapmalıdır…
Ayrıca bu gibi konularda, Anayasa
ve Yasa ihlâllerinde, ettiği yemine aykırı hareket etme gibi durumlarda;
Fazla teferruata girmeden, pratik
ve hızlı yöntemler geliştirilmeli, gelişmiş Batı devletlerindeki uygulamalardan
da, yararlanılmalıdır.
PEKİ CUMHURBAŞKANI RECEP TAYYİP
ERDOĞAN, BEN BU ANAYASA MAHKEMESİ’NİN VERDİĞİ KARARI TANIMIYORUM VE BU KARARA
UYMUYORUM DİYORSA, NE OLUR…?
Öncelikle Türkiye’nin Dış dünyada
itibarı kalmaz.
Türkiye’yi kimse ciddiye almaz…
Yabancı şirketler ve
girişimcilerde;
Hukukun üstünlüğünün olmadığı, yargı
kararlarının uygulanmadığı, ya da uygulamada, zorlukların yaşandığı, bir
ülkeye, yatırım yapmak içinde, gelmek istemezler.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip
ERDOĞAN’ın bu ve buna benzer çıkışları;
İç politikada bazı kesimlerde;
ya, kimseyi takmıyor, ne cesaretli bir adammış algısı yaratsa bile
Oy avcılığından başka bir işe
yaramaz…
ADALET VE KALKINMA PARTİSİ
AKP’NİN, İKTİDARI BİR DAHA BIRAKMAK İSTEMEDİĞİ ANLAŞILIYOR.
AKP, Mustafa Kemal ATATÜRK ve
Silah Arkadaşlarının kurduğu Türkiye Cumhuriyeti’nin nimetlerinden yararlanarak
iktidara gelmiştir. Ama Cumhuriyet rejiminden ve bu Cumhuriyeti kuranlardan,
hoşlandıkları da söylenemez. Bunu, yaşanan birçok örneklerden görüyor ve
biliyoruz.
Mevcut Anayasa ve Hukuk düzenine
uyacakları konusunda, bu güne kadar gelen standart yemini ederek, Meclis’e
girmişler ve iktidar olmuşlardır ama bu gün;
Bu yemine uymadıkları, uymak
istemedikleri de ortada…
Ve Türkiye’nin her geçen gün;
adım adım dikta rejimine doğru gittiğini, yine birçok örneklerden görüyoruz ve
anlıyoruz.
Ve AKP’nin, bir daha iktidarı
bırakmak istemediğini ve bunun zeminini hazırlamakta kararlı olduğu
da,anlaşılmaktadır….
Bu tespit, çok önemli bir
husustur
CUMHURBANI TAYYİP ERDOĞAN’IN;
EYY AMERİKA!, EY Y PUTİN!,EY RUSYA! EY BİRLEŞMİŞ MİLLETLER! GİBİ
SÖYLEMLERİNİN DE; TÜRKİYE’YE BİR GETİRİSİ OLMAZ…
Bu gibi söylemler aslında,
Türkiye’nin içine düştüğü, düşürüldüğü yalnızlığın, çaresizliğin, dışa vurması
olarak ta algılanabilir.
Devletler arasındaki ilişkilerde,
bu gibi söylemlerin bir etkisi, bir katkısı olmaz.
Devletler arasındaki ilişkilerde
geçerli olan şey; güç, kuvvet ve imkânlar meselesidir….
Bu gibi söylemler de; tribünlere
oynamak gibi bir şey…
Eğer bir referandum, ya da bir
erken seçim olursa;
Böylesi bir durumda, oy avcılığında, işe
yarayabilir.
Zaten AKP, algı operasyonundan,
hep yararlanıyor.
Şimdi Sayın Cumhurbaşkanı’nın, Rusya ve Amerika
Birleşik Devletleri ile de yaşadığı gerginliğin nedenini ve Eyy Amerika, Eyy Putin, Eyy Birleşmiş Milletler gibi çıkışlar
yapmasının nedenlerini de kısaca sıralamaya çalışalım
1-Suriye bizim, Güney komşumuz.
ABD, Kuzey Irak’ta Özerk Kürt
Yönetimi bölgesindeki petrol ve doğal gazı, doğrudan Akdeniz’e akıtabilmek
için, Suriye’nin Kuzeyi’nden, Akdeniz’e bir koridor açmak istiyor. Bunu artık
bilmeyen kalmadı. Bu konuda ABD, şu an itibarıyla hayli mesafe aldı. Nerede
ise; koridor, tamamlanacak.
2-Türkiye Güney sınırında, Suriye
tarafında; PYD, PKK, IŞİD ve daha başka terörist guruplar tarafından,
kuşatılmış durumda. Böylesi bir husus,Türkiye’nin güvenliği açısından da, büyük bir tehlike.
3-Şimdinin Cumhurbaşkanı Recep
Tayyip ERDOĞAN,AKP Hükümeti’nin Başbakanı iken; Kendisinin BOP Eş Başkanı olduğunu ve BOP’un faziletlerinden
bahsediyordu..
Bu kapsamda, ABD’in yanında yer
alıp, Suriye Lideri Beşar ESAD devrilmek istendi…
İşler ters gitti, 2011’den
beri,Besar Esad’ı deviremediler..
4-Koridor tamamlanmak üzereyken,
Beşar ESAD, Rusya’dan yardım istedi.
ABD’nin isteği ile olduğu
kuvvetle ihtimal, 25 Kasım 2015’de Türk F-16’LARI TARAFINDAN, Rus savaş uçağı,
Türk hava sahasını ihlal etti gerekçesi ile düşürüldü.
Bu uçak düşürme senaryosu ile
Türkiye’nin Suriye konusunda,
dışlanmak istendiğine vurgu yapılmaktadır.
Sonuç itibarı ile de öyle olduğu
anlaşılıyor.
5- Rus savaş uçağının düşürülmesi
sonucunda, savaş uçaklarımızın, Suriye sınırına yaklaşma konusunda çok temkinli
davrandıklarını
Ve bu yüzden, Suriye tarafındaki
terörist guruplara ancak 40 Km .
menzilli Fırtına Obüsleri ile karşılık vermek zorunda kaldığımız da,
bilinmektedir.
6-Rusya ile yaşanan uçak düşürme
krizi sonrasında,
Rusya ile ekonomik ilişkilerimizde bozulmuş ve
Türkiye’nin minimum 9 Milyar ABD Doları zarara uğradığı da,
Yetkililer, ya da Uzman kişiler tarafından
ifade edilmektedir.
7-PKK Terör Örgütü, yukarıda da,
vurgulamaya çalıştığımız üzere Açılım-Saçılım sürecinde, silahlanıp,
teşkilatlanmasını da, en üst noktaya getirdiğinden;
Koridor açma planının bir parçası
olarak, Suriye tarafında, Amerika’nın yanında yer aldığı,
Türkiye tarafında ise içeride
terör estirdiği, Devlet otoritesini yıkmaya çalıştığı, vatandaşlarımıza zarar
verdiği gibi nedenlerle,
Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti, PKK
ile mücadele etmek zorunda kaldı.
8-PKK ve bunun Suriye’deki
uzantısı PYD’nin terörist gurup olduğu
Ve bunlarla mücadele konusunda,
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip ERDOĞAN,ABD ile ters düştü…
9-Zaman değişti, çıkarlar
çatıştı…
Ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip
ERDOĞAN şimdi çok sıkıştı, kendi iktidarını ve geleceğini, Yeni bir Anayasa ve
Yasalarla, garanti altına almak istiyor…
10-PKK İLE MÜCADELE ETMEK ZORUNDA
KALINDIĞINDAN BU GÜN İÇİN;
YENİ BİR ANAYASA YAPMA KONUSUNDA, HDP’NİN DESTEĞİNİN OLMAYACAĞI DA ANLAŞILDIĞINDAN;
UFUKTA, YENİ BİR ERKEN SEÇİM GÖRÜNDÜĞÜNÜ SÖYLEYEBİLİRİZ.
YENİ BİR ANAYASA YAPMA KONUSUNDA, HDP’NİN DESTEĞİNİN OLMAYACAĞI DA ANLAŞILDIĞINDAN;
UFUKTA, YENİ BİR ERKEN SEÇİM GÖRÜNDÜĞÜNÜ SÖYLEYEBİLİRİZ.
11-AKP’de Parti içinde, gelinen
noktadan rahatsız olunduğu, Bülent ARINÇ gibi
bazı Kurucu ve Ağır topların muhalefetini de, göz önünde
bulundurduğumuzda;
AKP’nin zayıflayacağı, ya da,
dağılma sürecine girebileceğini de,söyleyebiliriz.
Saygılarımla 17 Mart 2016
Perşembe
Makine Yüksek Mühendisi Ahmet YALVAÇ
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder