ŞAİBELİ 16 NİSAN 2017
REFERANDUMUNU NASIL OKUMALI?,
YÜKSEK SEÇİM KURULU,
YSK; İTİRAZLARA VERDİĞİ RED KARARI İLE SEÇİM GÜVENLİĞİNE GÖLGE DÜŞÜRDÜ, BUNDAN
SONRASINDA, NE YAPILABİLİR?...
Sevgili
Okurlar, 22 Haziran 2017 tarihi itibarıyla; Referandumun yapıldığı,16 Nisan
2017 tarihi arasında, 2,5 Aya yakın bir zaman geçti.
Bu
itibarla şimdi, Türkiye’nin geldiği, getirilmek istendiği nokta hakkında, daha
sağlıklı analizler yapabileceğiz.
Bu
referandum vesilesi ile şu hususu açık ve net bir şekilde, gördük ve anladık:
Uzun
zamandır görmeye alışık olmadığımız, hatta hasret kaldığımız;
Farklı,
hatta zıt görüşlere sahip Siyasi Partilerin ve Halkımızın büyük bir kısmının
ilk defa, Sağ-Sol demeden, bir amaç etrafında kilitlendiklerini, dayanışma
içinde olduklarını,
Mustafa
Kemal ATATÜRK ve Silah Arkadaşlarının kurup, bizlere emanet ettiği;
Çağdaş
Türkiye Cumhuriyeti’ni Koruma ve Kollama noktasında, O’na sahiplendiklerini,
Parlamenter
Demokrasinin faydasına inandıklarını,
Bu yüzden,
Kuvvetler ayrılığının devamını istediklerini,
Tek Adam
yönetimine dayalı sistemin, Ülkemize fayda getirmeyeceğine inandıkları için;
HAYIR
etrafında birleştiklerini,
Üzerlerine
düşen görevi, yapmak istediklerini,
Büyük bir
memnuniyetle gördük.
Ben bu
hususu çok önemsiyorum,
Ve bu zor
günleri de, atlatacağımıza inanıyorum.
Cumhurbaşkanı
Recep Tayyip ERDOĞAN’ın;
PKK ve HDP
Yöneticilerinin referandumda HAYIR oyu vereceklerini açıklamasından hareketle,
HAYIR oyu
vereceğini açıklayan Herkesi ve bütün Siyasi Partileri,
Teröre
destek veriyor benzetmesi ile suçlamasını da, doğru bulmuyorum.
Terörü ve
teröre destek verenleri asla tasvip etmeyiz ama
HAYIR oyu kullanacaklarını açıklayan herkesin, her
Kesimin kendine göre gerekçeleri var….
Bu
nedenler;
Yukarıda
saydıklarımın tamamı, ya da bir kısmı olabilir…
Yeni
Anayasa’ya göre;
Yasama,
Yürütme ve Yargı bağımsızlığının ortadan kalkması, tüm yetkilerin bir Kişide,
Cumhurbaşkanı’nında toplanmış olması; ortak noktalardan biri…
Bu noktaya
nasıl gelindiğini anlamak için;
Daha önce
yazılan Makalelere,yeni Anayasa metnine, önemli Kişilerin video kayıtlarına,
bir göz atmak lazım….
Bu
itibarla,
AKP
Hükümeti’nin ve Cumhurbaşkanı’nın;
Devletin
bütün imkânlarını kullanarak,
Eşit
şartlar altında yapılmayan,
Akla
hayale gelmeyen engellemeler in yaşandığı,
Yoğun bir
algı operasyonunun yürütüldüğü bir ortamda;
HAYIR
cephesinin aldığı sonucu,
Ben büyük
bir başarı olarak görüyorum.
Bu
nedenle;
HAYIR
konusunda uğraş veren tüm siyasi Partilerin Genel Başkanlarını ve
Yöneticilerini,
HAYIR oyu
veren tüm taraftarlarını,
Ve kesin
olarak bir Parti mensubu olmasalar bile mantıklarını kullanarak;
HAYIR oyu
veren tüm vatandaşlarımızı, gönülden kutluyorum.
Bu
itibarla ben, gelecek adına umutsuz değilim….
Her ne
kadar yeni Anayasa, % 51,41 oranında EVET oyları ile kıl payı kabul edilmiş
gözükse bile
Yaygın
kanaat; HAYIR oylarının EVET’lerden daha fazla olduğu; % 52-53 gibi, hatta daha
fazla olduğudur,
Mühürsüz
zarf ve oy pusulalarının kabulü ile HAYIR oylarının dengelendiği,
Kıl payı
da olsa öne geçtiği kanaatidir.
Bu
itibarla bu yeni Anayasa’nın Türkiye’nin sorunlarına çözüm olamayacağı gibi,
İçeride ve
dışarıda yeni sorunlar yaratacağı da, kesin!...
REFERANDUM’DA;
Ankara,
İstanbul, İzmir, Adana, Mersin gibi Büyük Şehirlerde, HAYIR oylarının fazla
çıkması;
AKP
Hükümeti ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip ERDOĞAN açısından,
Bir oy
kaybının yaşandığı, geriye gidişin söz konusu olduğudur.
Bu bir
güvensizlik işaretidir…
Şaibelide
olsa kabul edilen bu yeni Anayasa;
Tek adam
Yönetimine dayandığından,
Ve AKP’nin
iktidarı bırakmak istemediği de bilindiğinden,
Cumhurbaşkanı
Recep Tayyip ERDOĞAN’ın Partinin, başına geçip,
Bu oy
kaybını, bir şekilde telafi etmek istediği de, anlaşılmaktadır.
Biz
burada, bu başlık altında;
Bu ortama
nasıl gelindiğine,
Referandum
esnasında yaşananlara,
Referandum
sonrasındaki uygulamalara,
Yaşanan iç
ve dış gelişmelere ışık tutmaya çalışacağız…
Bu gibi
konularda;
Basınımıza
yansıyan ve haber özelliği olan hususlara da yer vererek,
Bir şeyler
söylemeye çalışacağız,
Ele
alacağımız başlıca konular şunlar.
1-% 51,41
EVET’LE KABUL EDİLEN YENİ ANAYASA; TOPLUMUN DEĞİŞİK KESİMLERİNE HİTABEDEN BİR
ANAYASA DEĞİLDİR… BU YÜZDEN,BEN BU ANAYASA’NIN DİKİŞ TUTMAYACAĞINI
DÜŞÜNÜYORUM….
Yeni
Anayasa’nın % 51,41 ile kabul edilmesi;
Toplum’un
ancak, yarısından biraz fazlası tarafından kabul edildiği anlamına gelir…
Zaten %
51,41 EVET’te şaibeli.
Anayasaların,
Toplumun geneline hitap etmesi ve kalıcı olması için;
% 70-80
gibi nitelikli çoğunlukla kabul edilmesi lazım.
Bir
Anayasa’nın Meclis’te doğrudan kabul edilmesi için; nitelikli çoğunluk 367 Milletvekilinin,
EVET oyu vermesi şartı da;
Toplumsal
mutabakat sağlanması ve kalıcı olmasına yöneliktir.
Bu
itibarla % 51,41 EVET oyu, Toplumsal mutabakat mantığı ile çelişmektedir…
Kenan
EVREN, ya da Darbe Anayasası diye yerden yere vurulan 1982 Anayasası bile;
Daha
DEMOKRATİK bir ortamda ve usulüne göre hazırlanmış ve % 92’ye yakın EVET oyu
ile kabul edilmiş,
Ve
Orgeneral Kenan EVREN’de aynı sonuçla, Cumhurbaşkanı seçilmişti…
Ama bu
gün; Türkiye’yi Yönetenlerin;
Türkiye
uçacak, Çağ atlayacak gibi söylemleri ve algı operasyonları ile
Ve
Devlet’in bütün imkânlarını kullanarak, Halkımıza sunulan yeni Anayasa;
Bütün
zorlamalara rağmen, ancak % 51,41 EVET’le kabul edilebilmiş,
Şimdinin
Cumhurbaşkanı da, Halkın ancak % 52’ye yakın bir kısmının EVET’ oyları ile seçilebilmiştir.
Bu
sonuçlarla, yukarıda da vurguladığım üzere;
Eskiye
nazaran, çok daha gerilerde olduğumuzu görüyoruz….
1982
Anayasası’nın nasıl bir ortamda ve nasıl bir yöntemle hazırlanıp, Halkımızın
onayına sunulduğu gibi konulardaki detayları;
Daha önceki
Makalelerde bulabilirsiniz…
2-BU YENİ
ANAYASA’NIN ACELEYE GETİRİLMESİNDEN; ORTADA BÜYÜK BİR PLANIN, YA DA BÜYÜK BİR
SORUNUN OLDUĞU ANLAŞILIYORDU ZATEN!…
BU VESİLE
İLE ŞAİBELİ BİR REFERANDUM VE ŞAİBELİ BİR EVET, SÜRPRİZ DEĞİL….
Anayasalar,
birlikte yaşama, Toplumsal mutabakat metinleridir.2 Hafta bibi çok kısa bir
zamanda, yangından mal kaçırıyormuş gibi jet hızıyla hazırlanıp, kavga- gürültü
ve siyasi oyunlarla, referanduma bırakılması da, bir tesadüf değil….
Bu süreci,
şöyle sıralayabiliriz.
1)Eğer Milletvekillerinin
Dokunulmazlıkları kaldırılmamış olsaydı,
Eş
Başkanlar dahil, HDP’li 12 Milletvekili, yargılanmadan, aceleye getirilerek,
apar-topar içeri alınmazdı…
Bu olayın
dolaylı bağlantısı ve amacı şu dur:
Başta AKP
kadrosunda yer aldığı iddia edilen 120-180 arasında, FETÖ’CÜ Milletvekillerine
ve Diğerlerine korku salınmış olmasaydı,
Yeni
Anayasa taslağının oylamasında, evet oyları 130 sayısının altında kalır,
Ve
amaçlarına uygun bir Anayasa hayali de, daha başlangıçta reddedilir,
Ve
referanduma da kalmazdı….
Milletvekillerinin
dokunulmazlıklarının kaldırılması gündeme geldiğinde;
CHP Lideri
Kemal KILIÇDAROĞLU, konuya balıklama atlamış ve bütün dokunulmazlıklar
kaldırılsın demişti…
Peki bütün
dokunulmazlıklar kaldırıldı mı? Kaldırılmadı…
Bu noktada
CHP Lideri Kemal KILIÇDAROĞLU;
Kurulmak
istenen tuzağı, tezgâhı göremedi ve dolayısıyla
Bu günlere
gelinmesine de, vesile oldu….
2)MHP
Lideri Devlet BAHÇELİ’nin durup, dururken, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip
ERDOĞAN’ın uygulamada bir Anayasa suçu
işlediğini ve buna uygun bir Anayasa yapmak gereği ile
BAŞKANLIK
SİSTEMİNİ ortaya atması ve bu günlere gelinmesinin;
Bir
tesadüf olduğunu kimse söyleyebilir mi?...
3)Nasıl
olduğunu tam olarak bilmediğimiz,15 Temmuz 2016 başarısız ve garip Darbe
girişimi ile ilgili olarak;
Bu Darbe
girişimi,engellenemez miydi?...
Yoksa
engellenmek mi istenmedi gibi sorular;
Hala tam
olarak, cevaplanmış değil…
Darbeyi
araştırma Komisyonu kuruldu,
Darbeyle
doğrudan ilgisi olmayan birçok kişi, Komisyona davet edilip dinlendi, soruları
cevapladı ama
Bu
soruların asıl muhatabı durumundaki MİT Müsteşarı Hakan FİDAN ile Genelkurmay
Başkanı Orgeneral Hulusi AKAR’ın da Komisyona davet edilip, dinlenmesi ve
soruları cevaplaması istendiğinde;
Üst İrade,
bu Kişilerin Komisyon da ifade vermelerine müsaade etmediği için;
Sorgulama
da, yapılamadı…
Bu yüzden
de, bazı önemli soruların cevabını bilemiyoruz ama
Başarısız
Darbe girişimi vesilesi ile
AKP
Hükümeti ve özellikle de Cumhurbaşkanı Recep Tayyip ERDOĞAN’ın siyaseten, büyük
bir fırsat yakaladığını ve bundan istifade etmek istediğini söyleyebiliriz.
Şimdi
Darbe gecesi ve sonraki süreçte yaşananlara bir göz atalım.
1)O gece
saat 23’ten itibaren, minarelerden salalar okunduğunu, Halkın camilerde
toplandığını,
2)Cumhurbaşkanı
Recep Tayyip ERDOĞAN’’ın Halkı sokaklara çıkmaya çağırdığını,
3)Bundan
sonraki günlerde,
Ankara’nın değişik semtlerinden, Kızılay-Güven
Park’a,EGO otobüsleri ile bir ay , bedava adam taşındığını,yiyecek-içecek
verildiğini, konuşmalar yapıldığını,
Bayram
havası estirildiğini,
4)Cadde ve
sokaklardaki reklam panolarında, buna uygun söylemlerle donatıldığını,
Ve bu
reklam panolarında hep, özellikle de Cumhurbaşkanı Recep Tayyip ERDOĞAN’ın,
Darbeyi önleyen Lider imajı ile ön plana çıkartılıp, parlatıldığını,
5)Bir ay
boyunca, yine Camilerden, hatırlatma babından olsa gerek, salalar okunduğunu,
Bir
şekilde Cumhurbaşkanı Recep Tayyip ERDOĞAN’ın isminin geçtiğini görüyoruz.
Büyük
işlerin başarılmasında katkı koyan Devlet Adamlarının, parlatılıp ön plana
çıkarılmasında, bir sakınca yok ama
Böylesi
bir tanıtım kampanyasını ve Dini figürlerin, siyaseten böylesine
kullanıldığını, ilk defa görüyoruz….
Bütün bu
yaşananlar;
Yakın bir
gelecekte, siyaseten bir şeylerin olacağının habercisiydi…
Ama ne
olacağını kimse tam bilmiyordu…
Sonrasında,
Devlet BAHÇELİ’nin bilinen açıklaması,
Baskın bir
Anayasa hazırlanması,
Referandum
ve nihayet bu günlere gelinmesi,
Şaibeli de
olsa, Referandumdan, az farkla EVET çıkması,
Ve
böylece, Türkiye’de rejimin değişmesine yol açacak, yeni bir Anayasanın
uygulamaya sokulması…
Bütün bu
gelişmelerin tesadüf olduğu söylenebilir mi? Bence söylenemez…
Bir
iktidar değişikliği olmadan, bu gibi sorulara, tam cevap bulmamız da, maalesef
mümkün değil….
4)Böylesine
kritik bir dönemece nasıl girdiğimizi anlayabilmek için;
Gerek bu konularda,
gerekse başka konularda, daha önce yazmış olduğum makalelere bir göz atmanızı
öneririm….
3-REFERANDUM
İLE İLGİLİ RAKAMSAL BİLGİLER…
Referandum
öncesinde, yayınlanan veriler şöyle:
Yurt
içinde kayıtlı seçmen ayısı: 55Milyon 336 Bin 960
Yurt
dışında kayıtlı seçmen sayısı: 2 Milyon 929 Bin 389
Toplam: 58
Milyon 266 Bin 349
Yurt dışı
oylarının;
57 Ülke,
119 Temsilcilik ve 32 Gümrük kapısında kullanılacağına, işaret ediliyor.
16 Nisan
2017 Referandum sonrasında, YSK’nın 27 Nisan 2017 tarihinde yayınladığı, kesin
sonuç:
EVET: %
51.41
Hayır: %
48.59
Katılım
oranı: % 87.45
EVET
oyları: 25 Milyon 157 Bin 463. % 51.41
HAYIR
oyları: 23 Milyon 779 Bin 141. % 48.59
Oy
kullanan seçmen sayısı: : 48 Milyon 374 Bin 576
Geçerli oy
sayısı: 47 Milyon 528 Bin 949
Geçersiz
oy sayısı: 862 Bin 251
Yurt içi
kayıtlı seçmen sayısı; birleştirme tutanaklarına göre: 55 Milyon 319 Bin 222,
Referandum
öncesi ve sonrasında, Yurt içi seçmen sayısında ki azalma:
55 Milyon
336 Bin 960-55 Milyon 319 Bin 222=17 Bin 738
Bu azalma
şuradan kaynaklanıyor:
Yüksek
Seçim Kurulu YSK;
Referandum
tarihi, seçmen sayıları ve referandum ile ilgili diğer bilgilerin, Resmi
Gazete’de yayınlanması ile
16 Nisan
2017 referandumun yapıldığı tarih arasında;
Vefat
eden, ya da hastanelerde olup ta, oy kullanamayan vatandaşlarımızdan
kaynaklanıyor. Bu itibarla, böylesi bir azalma olabilir….
Diğer bir
kontrol:
EVET
oyları: 25 Milyon 157 Bin 463,
HAYIR
oyları: 23 Milyon 779 Bin 141,
Geçersiz
oylar: 862 Bin 251,
Toplam: 49
Milyon 788 Bin 855
4-SEÇİM
KANUNU’NA GÖRE; MÜHÜRSÜZ
ZARF VE MHÜRSÜZ OY PUSULALARI GEÇERSİZ SAYILIYOR AMA….
YSK 12
Nisan’da mühürsüz olmaz dedi. Referandumdan 4 gün önce, bu uyarıyı yapan YSK,
Ne olduysa
oldu,16 Nisan’da bu kararından çark etti.
CHP
Milletvekili Erdal AKSÜNGER’in, bu konuda, 26 Nisan 2017’de,FOKS TV’de, İsmail
KÜÇÜKKAYA ile yaptığı söyleşi de, ilginç ayrıntılar var.Haber özelliği de
olduğu için, benim Web siteye koydum.Bir
izlerseniz, yararlı olur….
Şimdi
SÖZCÜ Gazetesi’nin haberine devam ediyorum.
Silahla
tehdit:
16
Nisan’da Türkiye’nin değişik bölgelerinde, usulsüz oy kullanan vatandaşlardan
biri de Rıdvan İ…oldu.
Bu
vatandaş,
MUŞ’un
Dağdibi sandığında oy kullandı. Oy kullandığı sınıfın önünde, elinde silahla
poz veren bu vatandaş, resmin altına şu notu yazdı:
Sandığımda
305 oy var.305’i de, EVET diye yazdı.
Yine
MUŞ’tan bir başka vatandaşımız da, 40 EVET oyu kullandığını yazmış ve bunu
Sosyal
medya da,
paylaşmış.
MUŞ-HASKÖY’
de bir başka örnek.
Bu
yerleşim yerinde bulunan 1031nolu sandıkta;
1 Kasım
2015 Milletvekili seçiminde: AKP 108, CHP 3, HDP ise 109 oy çıkmış.
16 Nisan
referandumunda ise:
EVET 290,
HAYIR’ a ise 2 oy çıkmış.
1022 No’lu
sandıkta 1 Kasım 2015 Milletvekili seçiminde AKP’ye 212, CHP’ye 1, HDP’e ise,97
oy çıkmış.
16 Nisan
referandumunda ise;
212 EVET,
2 HAYIR çıkmıştır.
1040 No’lu
sandıkta ise,274 EVET ile 1 HAYIR çıkmış…
Halbuki bu
sandıkta,1 Kasım 2015’te AKP 81, HDP ise 289 oy almıştı.
1039 No’lu
sandıkta,402 EVET oyu çıktı.HAYIR hiç çıkmadı.
Hâlbuki bu
sandıkta 1 Kasımda AKP 100, HDP’ ye 264 oy çıkmıştı.
Sandıklar
açılıp, oylar sayılmaya başlandığında, AKP’li bir Temsilci’nin verdiği bir
dilekçe ile Mühürsüz zarf ve oy pusulalarının da kabul edilmesi yönünde karar
verildiği belirtilmektedir.
Çok sayıda
mühürsüz oyun;
Sandıklar
açılıp, sayılmaya başladığı esna da, damgalandığı anlaşılıyor.
Bu şekilde
ki şaibeli oyların sayısının, 2,5 Milyon kadar olduğu iddia ediliyor.
5-REFRERANDUM
SONUÇLARINA; YSK’DAN SONRA, DANIŞTAY NEZDİNDE YAPILAN İTİRAZLARA DA, RED CEVABI
VERİLMİŞTİR…
Mühürsüz
zarf ve oy pusulalarının olduğu gerekçesi ile
Yapılan
referandumun yok hükmünde sayılması, ya da redde edilmesi için CHP, Vatan
Partisi ve
HDP tarafından yapılan baş vuruya;
Yüksek
Seçim Kurulu YSK, ret kararı vermiştir.
Halbuki
seçim kanununda; mühürsüz zarf ve oylar; geçersiz sayılır gibi net bir ifade
var.
Şöyle
olursa, böyle olur. Böyle olursa şöyle olur diye, yorum şeklinde bir ifade yok.
Bu
itibarla YSK Üyelerinden Cengiz TOPAKTAŞ, burada bir Anayasa ihlali olduğu
gerekçesi ile
YSK
tarafından alınan ret kararına katılmıyor ve şerh koyuyor.
Anayasa
Mahkemesi Başkanı ‘da yapılan bir toplantıda, konuşma sırasında, YSK’nın aldığı
karara bir gönderme yapar nitelikte bir cevapla şöyle diyor:
Kanunla
açık bir şekilde, ne yapılacağı ortaya konan bir konuda, yorumla, tersi bir
karar veremez,
Kimse
kendini Yasa koyucunun yerine koyamaz….
SÖZCÜ
gazetesinin haberine göre de;
12
Nisan’da YSK, mühürsüz zarf ve mühürsüz oy pusulaları kabul edilmez gibi
verdiği doğru kararı:
Referandum devam ederken, değiştirmiş olması, eski
kararı yok gibi sayması, çok manidar!...
CHP’nin
itiraz nedenlerinin bir sonuca bağlanıncaya kadar, Yürütmenin durdurulması
konusunda;
Danıştay
nezdinde yapılan başvuru da;
YSK
örneğinde olduğu gibi, bir Üyenin karara itiraz şerhine rağmen,
Yapılan
başvuru, reddedilmiştir.
6-CHP
LİDERİ KEMAL KILIÇDAROĞLU, REFERANDUM SONUCUNA, AYM VE AİHM NEZDİNDE ŞİKÂYETTE
BULUNACAKLARINI SÖYLEMİŞTİ… EĞER KEMAL KILIÇDAROĞLU, BUNU YAPMAZSA; BİR ÜST
AKIL YÖNLENDİRMESİ Mi, VAR? SORUSUNU,
AKLA GETİRİR….
CHP’nin
yeni Sözcüsü Bülent TEZCAN da, buna benzer sözler sarf etti ve gerekirse AYM ve
AİHM’ye gideceklerini söyledi ama
Bu konuda
Ajanslara düşen, Televizyonlarda söylenen, Gazetelerde yer alan bir haber yok.
Ama kesin
olan husus şu;
CHP
Trabzon Milletvekili Haluk PEKŞEN’in,AYM’ye bireysel baş vuru hakkı
çerçevesinde,baş vurduğudur.
Sayın
PEKŞEN’in vatansever olduğundan kuşkum yok ta;
Böylesi
çok önemli bir konudaki, AYM’ye kişisel başvurunun tamamen kendi tercihi mi,
yoksa, CHP Yönetimi’nin bir yönlendirmesi mi var? Bunu tam bilmiyoruz.
Cumhuriyet
Halk Partisi CHP’nin eski sözcüsü Prof. Dr. Selin( Sayek )BÖKE’nin, referandum
sonrasında, Sözcülük görevinden istifa ettiğini açıklarken;
Sarf
ettiği şu sözler çok manidar:
CHP
Yönetimini kast ederek;
Şaibeli
referandum sonuçlarını kabullenmiş gibi
görünerek, Hukuken bir şey yapılmadığını gördüğüm için ayrılıyorum anlamında
yorumlanacak sözler sarf etti….
Eğer CHP,
daha önce söylenildiği gibi Anayasa Mahkemesi AYM nezdinde, şaibeli referandum
konusunda, şikâyette bulunmazsa
Sadece bu
yüzden, son çare olarak, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi AİHM nezdinde, şikâyet
etme hakkını da, kaybetmiş olur….
CHP eski
Genel Başkanı ve Antalya Milletvekili Deniz BAYKAL’ın;
CHP Genel
Başkanlığı koltuğunda oturan kişiyi kast ederek,
2019
Milletvekili seçiminde, Cumhurbaşkanlığına Aday olmayacak kişi,
CHP Genel
Başkanlığı koltuğunda oturmamalı gibi,
Parti
içinde şimdiden, çok önemli bir tartışma başlattı….
Kemal
KILIÇDAROĞLU;
2019’da
Cumhurbaşkanlığına Aday olmayacağını,
Cumhurbaşkanı
Adayının Partiler üstü olması gerektiğini söylese de;
Ekmeleddin
İHSANOĞLU’ nu, MHP lideri Devlet BAHÇELİ ile ortak Aday gösterdiği,
Ve sonuçta
böylesi bir tercihin, Recep Tayyip ERDOĞAN’ın işine yaradığından ve bu günkü
ortama zemin hazırlandığından hareketle;
CHP’de
işlerin karışacağı,Liderlik yarışının kızışacağı, şimdiden anlaşılıyor….
Bu gibi
tartışmalarda normal ama
CHP,
AYM’ye Kurumsal başvuru yapmalıydı.
Eğer
yapmadıysa, büyük bir hata olur ve bir fırsat daha, böylece heba olmuş olur…
Böylesi
bir durum;
Akıllara
ister istemez, bir Üst aklın baskısı mı var sorusunu, akıllara getirir…
Vatan
Partisi ve HDP’nin, AYM nezdinde, referandum sonuçlarına itirazda
bulunduklarını, bu vesile ile belirtmiş olalım.
Anayasa
Mahkemesi AYM’ın kararını, merakla bekliyoruz…
7-SİYASİ
PARTİLER, REFERANDUM VESİLESİ İLE OLAĞANÜSTÜ DE OLSA KONGRE YAPIP, BİR DURUM
DEĞERLENDİRMESİ YAPMALI, GEREKİYORSA KADROLAR YENİLENMELİDİR…
Bu
referandumda, HAYIR Cephesinde yer alan herkes;
Kendi
değerlendirmesine göre, kendi imkânları dahilinde çok çalıştı, üzerine düşen
görevi yaptı ama
Şaibeli
bir şekilde EVET kazandı, en önemlisi de, yeni Anayasa uygulamalarına hemen
başlandı…
Demokrasiye
yeniden dönüş konusunda;
Zayıf bir
ihtimalde olsa, AYM’nin referandum sonuçları konusunda vereceği bir iptal
kararı, bir umut olabilir,
Ya da
AYM’nin olumsuz kararı karşısında, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi AİHM’ye
yapılan başvurudan da;
Büyük bir
ihtimalle, adil davranılmadığı, kuralların bilerek ihlal edildiği gibi
gerekçelerle olumlu bir sonuç çıkabilir.
Tabii bu
da, bir umut ışığıdır.
Ama hukuki
süreçte, herhangi bir şekilde, gecikme yaşanması,
Geriye
dönüşü zorlaştırır…
AKP’nin
bir acelesi olduğu kesin…
Bu
itibarla, AKP dışında da, siyasetle uğraşan herkes elini çabuk tutmalıdır…
Eğer AKP
ve o’nun fiili lideri konumundaki eskinin Başbakanı, şimdinin de Cumhurbaşkanı,
Recep Tayyip ERDOĞAN’ın;
Hangi
Dünya şartlarında iktidar olduğunu bilmezsek,
Merkez
Sağ’ın, nasıl ve niye dağıtıldığını bilmezsek,
Deniz
BAYKAL’ın, bir Kaset komplosu ile CHP Genel Başkanlığı’ndan, niye
uzaklaştırıldığını,
O’nun
yerine, Kemal KILIÇDAROĞLU’nun, nasıl geldiğini, ya da getirildiğini bilmezsek;
Milletçe
İçine düştüğümüz, düşürüldüğümüz durumun, vahametini anlayamadığımız gibi,
İyi
niyetli çabaların da, fazla işe yaramayacağını söyleyebiliriz.
Bu gün,
ORTADOĞU’nun Emperyalist devletlerce, kendi çıkarları doğrultusunda,
Yeniden
şekillendirilmek istendiğini,
Sınırların
yeniden çizilmek istendiğini bilmez isek
Nihai
hedefin, Türkiye’yi de bölüp, parçalamak olduğunu görmezsek, anlayamazsak;
Hiçbir
sorunu, çözemeyiz….
Türkiye’de
ve çevremizde yaşanan bu gelişmelerin;
Büyük
Ortadoğu Projesi BOP kapsamında yaşandığını, söyleyebiliriz.
Cumhurbaşkanı
Recep Tayyip ERDOĞAN da;
BOP Eş
Başkanlarından biri olduğunu, kendisi söylüyordu zaten…
Adalet ve
Kalkınma Partisi AKP ile o’nun fiili lideri konumundaki, şimdinin de
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip ERDOĞAN’ın 15 yıldan beri iktidarda olmasının
nedenleri artık biliniyor….
Bu gibi
konularda, çok yazıldı, çizildi ve yazılıp çizilmeye de, devam ediyor.
Bu güne
kadar alışık olmadığımız durum şu:
AKP ve
o’nun fiili lideri konumundaki Recep Tayyip ERDOĞAN;
İktidarda
kalmak, iktidarını devam ettirmek için, Sistemi sürekli zorluyor,
Kendi
amacına uygun hale getirmek istiyor,
Bütün
imkânlardan yararlanmakta kararlı olduğu da, her vesile anlaşılıyor.
Böylesi
bir durum; AKP ve Cumhurbaşkanı açısından normal karşılanabilir ama
Bölesi bir
durum karşısında, Muhalefet Partileri, ne yapıyor sorusuna da, cevap bulmamız
gerekiyor.
MHP lideri
Devlet BAHÇELİ’nin durumu malûm;
Önceden
Recep Tayyip ERDOĞAN hakkında hep, atıp, tuttu ama zor zamanlarda hep,
referandum örneğinde olduğu gibi,
Eski
Başbakan, şimdinin Cumhurbaşkanı Recep Tayyip ERDOĞAN’ın yanın da yer aldı...
Cumhuriyet
Halk Partisi CHP, Cumhuriyeti kuran Partidir. Bünyesinde çok sayıda bilgili,
tecrübeli, donanımlı kişi barındırıyor…
CHP LİDERİ
Kemal KILIÇDAROĞLU da;
Bilgili,
tecrübeli, konusunda uzman ve düzgün birisi olmasına rağmen, Dersimli Kemal
gibi, CHP’nin misyonu ile çatışan bazı söylem ve tavırları ve uygulamaları ile
Yine aynı
şekilde CHP’nin misyonuna uymayan, CİA’nın yan kuruluşlarından Strafor adına
hizmet verdiği bilgisi basında da yer alan ve TR 705 kodu ile tanınan,HDP’nin
politikalarına daha yakın olan, Sezgin Tanrıkulu gibi bazı kişileri de yanına
aldığı,
Bunların
dışında, Ana Muhalefet lideri sıfatıyla, Anayasa gereği kendine tanınan yasal
hakları, yeterince kullanmadığından kaynaklanan bazı sorunlar var.
AKP’nin ve
Cumhurbaşkanı’nın keyfi uygulamalarına, bilerek, ya da bilmeyerek, set oluşturamadığı,
engelleyemediği de, hep ortada.
Bu gibi
konularda çok örnekler verdim, çok yazdım.
Şimdi de
örnekler vereceğim, bir şeyler söyleyeceğim.
HDP’nin
durumu ise malûm…
Eş
Başkanlardan Selahattin DEMİRTAŞ’ın, özellikle, Cumhurbaşkanlığı seçiminde,
Ortaya
koyduğu performans ve olumlu yaklaşımları nedeniyle;
Kürt
olmayan bazı vatandaşlarımız da, bu Partiye oy verdiler ama
Selahattin
DEMİRTAŞ, PKK ile arasına mesafe koyamadığı, ya da koymasına müsaade edilmediği
için;
HDP,
Türkiye’nin Partisi olamadı…
Ve sonuçta
bu günlere gelindi…
HDP’nin,
referandumda HAYIR cephesinde yer almasının nedeni başka.
Bu gibi
hususlara, daha önceleri de değindim ama şimdi tekrar söylüyorum.
HDP
Yöneticileri de Tek adam yönetimine karşı olduklarını söylüyorlardı.,
Ayrıca,
önceleri gizlenip, inkâr edilen, sonrasında
kabul etmek zorunda kalınan, Açılım-Saçılım sürecinde, iktidarla
birlikte yapılan pazarlıklar ortada iken,
7 Haziran
2015 Milletvekili seçiminde;
AKP oy
kaybedip, tek başına iktidar olma şartını yitirmesinden sonra,
Öküz Öldü,
Ortaklık Bitti özdeyişi örneğinde olduğu
gibi
HDP ile
köprülerin atılıp, yolların ayrıldığını,
Onların
düşman ilan edildiğini görüyoruz…
Bu gibi
sebeplerden dolayı HDP’nin
Referandumda,
HAYIR oyu kullanacaklarını söyledikleri, anlaşıluyor….
Sonuç
itibarıyla bu gün, Türkiye’nin içine düştüğü, düşürüldüğü zor durumda,
Muhalefet
Partilerinin de, bir şekilde payının olduğunu,
Bilerek,
ya da bilmeyerek, bazı Siyasilerin bu sürece katkı koyduklarını, düşünüyorum.
Bu
itibarla, bu gün gelinen noktada,
Baş
tarafta da, vurguladığım üzere;
Bizlerin
dışında, Türkiye adına rol biçenlerin;
BOP
kapsamında, Amaca uygun bir Siyasi ortam yaratmak adına;
Gerek
Meclis içinde, gerekse Meclis dışındaki Muhalefet Partilerini de,
Yeniden
şekillendirmek suretiyle önlem aldıkları da söylenebilir…
Böylesi
bir Amaç doğrultusunda, zayıf ya da görevli bir Muhalefet yaratmak için;
Türkiye’nin
menfaatlerini savunan, onları ön plana çıkaran, dik duruş sergileyen, siyaseten
ağırlığı da olan lider Kişilerin,
Sistem
dışında bırakıldıkları da söylenebilir.
Bu
nedenle, referandum vesilesi ile ortaya çıkan durum bakımından;
Türkiye’de
Siyasi istikrar ve Dengenin yeniden kurulması noktasında,
Nerelerde
ve ne gibi hatalar yapıldığını anlamak ve bir durum değerlendirmesi yapmak ve
önlem almak açısından;
Gerek
Meclis içinde, gerekse Meclis dışındaki tüm siyasi Partilerde, Kongreler
yapılmasında, büyük yararlar var.
Bu vesile
ile
HAYIR
kampanyasında en fazla katkı koyanlar, plan ve projesi olanlar, ön plana
çıkartılıp,
Daha
etkili yerlere getirilirse;
Böylece
bütün Partilerde yeniden iyi bir başlangıç ve sıçrama yapılabilir.
Böylesi
bir hareket tarzı;
Siyasi
Partilerin, noksanlarını tamamlayıp, güçlenmeleri,
İktidar
Partisine karşı;
Şimdiden
bir blok oluşturmanın başlangıcı da, yapılmış olur…
Referandumdum
kampanyasında, HAYIR cephesinde öne çıkan kişilerden biri de, Saadet
Partisi’nin Genel Başkanı Temel KARAMOLLAOĞLU idi…
Bu isim,
Din referanslı oyların, yeniden şekillenmesi açısından önemli.
Çok önemli
diğer bir durum da şu:
Yeni
Anayasa gereği Cumhurbaşkanı Recep Tayyip ERDOĞAN,
AKP’ye
yeniden üye olup, Partinin başına geçti,
Ankara,
İstanbul, İzmir, Adana gibi Büyük Şehirler de, niye oy kaybettikleri konusunda
da,
bir durum
değerlendirmesi yapıp,
İktidarını
nasıl devam ettireceğinin yollarını aramaya başladığı anlaşılıyor.
Eğer
baskın bir erken seçim olursa, kimse şaşırmasın!...
Bu
bakımdan, tüm Siyasi Partilerde kongre yapılıp, kadroların yenilenmesinde,
hazırlıklı olunmasında, büyük yararlar var….
MHP için
bir şey, söyleyemem. Devlet BAHÇELİ’nin şimdi Kongre yapacağını da sanmıyorum
Zira
MHP’deki keyfi ve maksatlı duruma isyan edip, kongre yapılmasında ısrar eden;
Başta
Meral AKŞENER olmak üzere, Prof.Dr. Ümit ÖZDAĞ, Prof. Dr. Yusuf HALAÇOĞLU,
Sinan OĞAN ve Koray AYDIN gibi muhaliflerin çabaları,
Değişik
şekildeki engellemeler sonucu, bir fayda vermedi…
Üstelik bu
gibi Muhaliflerin, bir şekilde MHP’den kopmalarına da, bir vesile oldu.
Eğer şu
an, bir erken seçim olsa, Devlet BAHÇELİ yüzünden MHP’nin ;
Seçim
barajı altında kalacağı, kesin….
MHP’den
kopan Muhaliflerin;
Yeni bir
Parti mi kuracakları, yoksa, bir şekilde, başka bir Partinin yanında mı yer
alacakları, henüz belli değil….
Bu gibi
Muhalifler, MHP’nin oylarını toplamak için, başka bir Parti kurmak isteseler
bile
Böylesi
bir girişimin faydası olmaz….
Bu
itibarla eğer MHP’li Muhalifler, yeni bir Parti kurmak yerine
Başka bir
Partinin yanında, iltihakla değil de, ittifakla yer alırlarsa, Türkiye
açısından, daha yararlı olur.
Bence en
doğru seçim;
İttifakla,
Adalet Partisi AP’nin yanında yer almalarıdır.
Eğer bir
seçim olur ve Adalet Partisi’nin Meclis’se girme imkânı olursa,
Bu
Arkadaşlar, ister AP çatısı altında yollarına devam ederler,
İster
AP’den ayrılıp,kendi yollarına, devam ederler….
Şimdi
konuya yeniden CHP ve Kemal KILIÇDAROĞLU ile devan ediyorum.
Başta
Genel Başkan Kemal KILIÇDAROĞLU olmak üzere, bütün CHP’liler;
Referandumda
HAYIR cephesinde, Kurumsal olarak, en fazla katkı koyan kesim…
Herkes çok
çalıştı, elinden geleni yaptı…
Kemal
KILIÇDAROĞLU;
Cumhurbaşkanı
Recep Tayyip ERDOĞAN’ın referandum kampanyası süresince, hep kendisinden
bahsettiği,
Terör
dahil yaşanan bir çok sorundan onu sorumlu imiş gibi göstermesi,
Ağır ve
sert sözlerle ona gönderme yapması karşısında,
Çok
ağırbaşlı davrandı, ölçüyü kaçırmadı,
Referandum
sonuçları açıklanırken de, ortamı germemeye, çok özen gösterdi…
Ben bu
hususu, Kemal KILIÇDAROĞLU adına, bir artı puan olarak görüyorum.
Kemal
KILIÇDAROĞLU,
Referandum
kampanyası devam ederken, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip ERDOĞAN’a çok önemli ve
iddialı bir teklifte bulundu ve dedi ki:
Gel, yeni
Anayasa konusunu, istediğin bir Televizyon kananında tartışalım….
Ama
böylesi bir teklifin kabul görmediği anlaşılıyor…
Kemal
KILIÇDAROĞLU, karşılıklı tartışma konusunda, çok başarılı…
Geçmişte
bunun 2 önemli örneğini gördük…
Keşke yeni
Anayasa konusunu Cumhurbaşkanı Recep Tayyip ERDOĞAN;
Televizyon
kanallarında, rakipleri ile tartışmış olsaydı,
Demokrasi
ve inandırıcılık açısından çok yararlı olurdu…
Konuyu
şuraya getiriyorum:
Aleviler
aslında düzgün insanlardır….
Alacak-verecek,
hak-adalet gibi konularda, Alevi vatandaşlarımızla, genelde bir sorun yaşanmaz…
Alevi
Vatandaşlarımız, ATATÜRK İlke ve İnkilaplarına ve Cumhuriyet’in kazanımlarına,
yürekten inanan insanlardır….
Ama
siyasette sadece düzgün insan olmakta yetmiyor…
Karşınızda;
iktidarı bırakmak istemeyen ve bu konuda kararlı olduğu anlaşılan,
Kendi
amaçları doğrultusunda, mevcut bütün imkânlardan yararlanmak isteyen,
TÜRKİYE’NİN
yönetim şeklini de değiştirmek isteyen, ki öyle oldu,
Bir Siyasi
irade var.
Bu hususu,
kimse görmezden gelemez…
Bu noktada
ben;
Kemal
KILIÇDAROĞLU’nu, Ana Muhalefet lideri olarak,
Anayasa ve
Yasaların kendisine tanıdığı haklardan yararlanma noktasında, isteksiz
davrandığını,
Ya da bu
haklardan, yeterince istifade etmediğini,
Bunun
nedenlerinin de, tam olarak bilinmediğini düşünüyorum.
Şu veya bu
şekilde kurulan, kurulmak istenen siyasi tuzakları da görmediği, ya da
göremediği gibi gerekçelerle bu güne gelindiğinden,
Ayrıca
CHP’de de bir sıçrama yapamadığından;
Ben Kemal
KILIÇDAROĞLU’nu kusurlu görüyorum, yetersiz buluyorum.
Bu
itibarla, CHP’de de, bir Kongre yapılması ve bir Lider değişikliğinin olmasında
yarar var.
Eğer Deniz
BAYKAL, yeniden CHP’nin başına geçerse;
Hem Kaset
komplosu ile uğradığı mağduriyet önlenmiş olur,
Hem de
böylesi zor bir durumda, deneyimli bir siyasetçi olarak;
Cumhurbaşkanı
Recep Tayyip ERDOĞAN’a karşı,
Ciddi ve
de etkili olabilecek bir rakipte, şimdiden, ortaya çıkmış olur.
Eğer
Devlet BAHÇELİ ile Kemal KILIÇDAROĞLU;
Ekmeleddin
İHSANOĞLU’nu Cumhurbaşkanlığına ortak Aday gösterme konusunda ısrarcı
olmasalar,
Deniz
BAYKAL dahil diğer Aday olabilecek kişilerin, önünü tıkamasalardı;
Recep
Tayyip ERDOĞAN, Cumhurbaşkanı seçilemezdi ve bu günlere de, gelinmezdi.
Zira
Prof.Dr.Ekmeleddin İHSANOĞLU’nun Adaylığına, ciddi itirazlar vardı.
Toplumda
yeterince tanınmadığı,
Babasının
ATATÜRK ve Cumhuriyet karşıtlığı,
Ya da
Emperyalist devletlerin Adayı gibi şaibeli gerekçelerle karşı çıkılıyordu,
Ve
kazanamayacağına inanılıyordu,
Nihayetinde
de öyle oldu…
Kemal
KILIÇDAROĞLU ile Devlet BAHÇELİ’nin;
Ekmeleddin
İHSANOĞLU konusunda ısrarlarının perde arkasını ve detaylarını,
Bu gün
bile tam olarak bilemiyoruz…
Eğer şöyle
bir yöntem uygulansaydı,
Kimsenin
bir itirazı olmaz ve Türkiye açısından da, daha iyi olurdu:
Gerekli
şartları sağlayan herkes, Cumhurbaşkanlığı’na Aday olsalardı,
Ve bütün
Adaylar, kura ile esleşip, Televizyonlarda tartışıp, performanslarını,
bilgilerini ortaya koysalardı, soruları cevaplandırsalardı;
Birinci
turda, az oy alanlar elenir,
2. Turda,
2 Aday olacağından;
Bunlarda
yine, Televizyon ekranlarında kendi aralarında tartışır, soruları
cevaplandırır,
Ve bu
turda, en güçlü ve donanımlı olan kişi, Cumhurbaşkanı seçilirdi…
Gelişmiş
Batı Demokrasilerinde, hep, böyle oluyor.
Ekmeleddin
İHSANNOĞLU konusunda ısrarın, diğer Aadaylara yolların kapanması sonucunda,
CHP içinde
de müşterek Adaya oy verme konusunda kırılmalar yaşandığını,
Az farkla
da olsa, % 51,7 oyla, Recep Tayyip ERDOĞAN’ın Cumhurbaşkanı seçilebildiğini,
söylememiz lazım.
Bu
itibarla; Eşit olmayan şartlarda, hakkın ve adaletin gözetilmediği ve rekabete
dayalı olmayan bir ortamda yapılan seçimlerde,
Sadece
seçimin yapıldığı, söylenebilir!….
Eğer Deniz
BAYKAL, ya da, başka Adayların önü bilerek tıkanmasaydı;
Deniz BAYKAL,
büyük bir ihtimalle, Cumhurbaşkanı seçilmiş olurdu,
Ve
dolayısıyla, bu günlere de gelinmezdi….
8-YENİ
ANAYASANIN, BOP KAPSAMINDA; TÜRKİYE’YE BİR DAYATMA OLDUĞU SÖYLENEBİLİR…
Eğer
Tepedeki bir Siyasetçi, Amerikan yapımı, BOP Projesi Eş Başkanlarından biri
olduğunu, açıkça söylüyorsa;
Gün gelir
önünüze bir Fatura koyarlar.
Ve siz bir
tercih yapma durumunda kalırsınız….
Böylesi
bir açmazdan kurtulmanın yolu;
Bir
iktidar değişikliğidir.
O zaman,
Cumhurbaşkanı açısından;
Topu Taç’a
atma imkânı da hasıl olur….
9-CİA
TÜRKİYE ŞEFİ, PAUL BERNARD HENZE’NİN TÜRKİYE RAPORU:2006 YILI….
Başkanlıkla
ilgili en çarpıcı ifadeler ise eski CIA Türkiye şefi Paul Bernard Henze'nin
2006'da Beyaz Saray'a sunduğu Türkiye raporunda yer almıştı.
Henze’nin
başkanlığı açıkça savunduğu ifadeleri şöyleydi: " Türkiye'nin bu şekliyle, Amerikan politikalarının yanında
olacağından emin olamayız.
Ülkeyi
kuranlar, denetim mekanizmasını çok sıkı tutmuşlar.
Hükümeti
ikna ettiğimizde Meclis; Meclis'i ikna ettiğimizde, ordu; orduyu ikna
ettiğimizde yargı karşımıza geçebiliyor.
Eğer
Amerika'nın çıkarı Türkiye'de bir federal devlet kurulması ise mutlaka ve
öncelikle yargı, ordu, Meclis ve hükümeti tek elde toplayan başkanlık rejimine
geçilmelidir.
Bir kişiyi
ikna etmek, birbirini denetleyen yapıyı ikna etmekten çok daha kolay olacaktır.
Eğer o bir
kişi Amerikan çıkarlarına yardım etmek konusunda tereddüt ederse;
Bir kişi
üzerine kurulmuş yapıyı yıkmak Amerika için sorun olmaz.”
Böylesi
bir Raporun varlığı, artık çoğu kişi tarafından biliniyor ve her vesile dile
getiriliyor.
Eğer
mevcut durum bu ise, Türkiye büyük bir sorunla, karşı karşıyadır.
Kıssadan
hisse ile bizim bilmemiz gereken husus şu:
Amerika,
İngiltere, Fransa gibi gelişmiş Batı devletlerinde;
Basında
özgür olduğundan, çoğu bilgiler gizlenemiyor.
Bazen de,
bilerek sızdırılıyor.
ÖRNEĞİN;
BOP
kapsamında, yeniden şekillendirilmiş, Türkiye’den de parça koparıldığı açıkça
görülen haritanın;
Amerika
Birleşik Devletleri Savunma Bakanlığı Pentagon tarafından hazırlandığı,
biliniyor.
Peki,
Amerika bunu inkâr ediyor mu, yalanlıyor mu? Hayır.…
Yani Batı
devletleri, kendi çıkarları doğrultusunda hareket ettiklerini, gizlemiyorlar,
bunu açıkça, belli ediyorlar.
Peki biz
Milletçe, hak ve menfaatlerimizi, yeterince koruyup, kollayabiliyor muyuz?
Kurulan
tuzakları görebiliyor muyuz?...
10-ANAYASA
MAHKEMESİ AYM; SİSTEMİN BİR SİGORTASIDIR… PEKİ KEMAL KILIÇDAROĞLU, ANA
MUHALEFET PARTİSİ LİDERİ OLARAK, ANAYASA İHLÂLLERİNDE; SİSTEMİ VE DEMOKRASİYİ
KORUMAK ADINA, AYM NEZDİNDE, KAÇ BAŞVURU
DA BULUNDU?...
Eğer Sayın
KILIÇDAROĞLU, bu gibi konularda titiz davranıp, görevini, yeterince yapmış
olsaydı,
Kendisine,
CHP’ye ve Sisteme kurulan, kurulmak istenen tuzakları zamanında fark eder, bu günlere, gelinmezdi…
Bazı
örnekler:
1)Örneğin,
yeni Anayasa, tartışmalı bir şekilde, Meclis’te kavga- gürültü arasında, bir
oldubitti ile kabul edildikten sonra;
Anayasa
Mahkemesi’ne gidecek mi siniz diye sorulduğunda;
Dedi ki,
Millet karar versin!...
Millet
kararını verdi ama
Kanuna
aykırı bir şekilde, mühürsüz oy ve mühürsüz zarfların YSK tarafından kabul
edilmesi ile Seçime gölge düştü ve yeni Anayasa, % 51, 41 EVET’le kabul edilmiş
oldu…
2)Eğer 7
Haziran 2015 Milletvekili seçimi sonrasında;
Bir
Koalisyon Hükümetinin kurulmasının istenmediğinin farkına varıp, işi uzatmaya
bırakmadan
geri çekilse,
Ve durumu
Halkımıza açıklasaydı,
45 Günlük
süre dolmaz ve Hükümet kurulamıyor gibi gerekçelerle, Cumhurbaşkanı Recep
Tayyip
ERDOĞAN, erken seçim kararı alamazdı…
3)Burada
işin püf noktası şu:
Eğer
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip ERDOĞAN, 45 günlük süreyi; CHP, MHP ve HDP arasında,
uygun bir şekilde pay etseydi ve tarafsız davransaydı,
Bir
Koalisyon Hükümeti, büyük bir olasılıkla, kurulabilirdi…
Bu
noktada, bir hak ihlâlinin olduğu da, ortada…
Böylesi
bir durumda, Hükümet kurulamıyor gibi gerekçelerle, muhtemelen bir erken seçim
de, yapılamazdı…
Peki Sayın
KILIÇDAROĞLU, bu noktada,Anayasa Mahkemesine, niye baş vurmadı?...
Şunu demek
istiyorum:
YARGI,
nasıl ki, Türkiye Cumhuriyeti’nin sigortalarından biri ise
Muhalefet
Partileri ve özellikle de, Ana Muhalefet Partisi de, Türkiye Cumhuriyeti’nin
sigortalarından
biri…
Bu nokta
da, CHP’ye ve onun Genel Başkanı Kemal KILIÇDAROĞLU’na büyük bir görev ve sorumluluk
düşüyor…
YARGI
SİSTEMİ’nin harekete geçmesi için, Ana Muhalefet Partisi CHP’nin AYM’ye baş
vurması gerekiyor…
4-Recep
Tayyip ERDOĞAN,
Gerek,
henüz Başbakanlık Makamında iken, Cumhurbaşkanı Adayı olarak ortaya çıktığında,
Gerekse,
referandum kampanyası süresince,
Seçim
yasaklarına uymadı, Devlet’in bütün imkânlarından tek taraflı olarak
yararlandı,
Cumhurbaşkanlığı
yeminine uymadı,
Yüksek
Seçim Kurulu YSK’nın da, bu gibi konularda,
Recep
Tayyip ERDOĞAN’a gerekli uyarılarda bulunmadığı, ya da gereğini yapmadığı da
ortada iken;
Kemal
KILIÇDAROĞLU, bu gibi konularda,
AYM’ye
niye başvuru da, bulunmadı?...
Eğer
başvursaydı;
Büyük bir
ihtimalle, bu günlü ortama gelinmezdi…
5) Mevcut
Anayasamıza göre, Cumhurbaşkanı’na;
Tarafsız
olduğu, tarafsız olması gerektiği
Ve Yürütme
ile de, doğrudan bir işinin, bir ilişkisinin olmadığı gibi gerekçelerle,
Örtülü
ödenekte konulmamıştı.
Ama AKP
Hükümeti, Anayasa’ya aykırı olmasına rağmen,
Cumhurbaşkanı’nın
Halk tarafından seçildiğini gerekçe göstererek,
Cumhurbaşkanı’nın
da Örtülü ödenek kullanmasına yol veren Kanun’un çıkartıldığını,
Muhalefet
Milletvekillerinin itirazlarının dikkate alınmadığını, görüyoruz.
Bundan
sonrasında Başbakanlık Örtülü ödenek bütçesinin,Cumhurbaşkanı ile ortaklaşa
kullanıldığını
görüyoruz.
Özellikle
referandum vesilesi ile Örtülü ödenekten, 1 Milyar TL kadar harcama yapıldığı
bilgisi, basınımıza da, Yansıdı.
Burada
sorulması gereken soru şu:
Ana
Muhalefet Partisi Lideri olarak Kemal KILIÇDAROĞLU,
Gerek
Cumhurbaşkanı’nın da Örtülü ödenekten yararlanmasının önünü açan yasanın iptali
konusunda,
Gerekse
Örtülü ödeneğin amacı dışında kullanıldığı hususunda,
AYM
nezdinde, bir niye şikayette bulunmamıştır?
6)Hatırlanacağı
üzere, Cumhuriyet Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Can DÜNDAR ile aynı
Gazetenin
Ankara Temsilcisi Erdem GÜL’ün, MİT Tırları ile ilgili olarak, yaptıkları haber
nedeni ile tutuklanmaları karşısında, Anayasa Mahkemesi AYM’ye müracaatlarında;
Yargılanmadan
tutuklandıkları için, bir hak ihlali olduğu kanaatine varmış,
Ve bu
Kişilerin tutuksuz yargılanmaları konusunda, tahliyelerine karar vermişti.
Cumhurbaşkanı
Recep Tayyip ERDOĞAN, böylesi bir durum karşısında, ne demişti?
AYM’nin
aldığı karara uymuyorum, saygı da duymuyorum.
Hâlbuki
hukuk, herkesi bağlar.
Başka bir
örnek:
Cumhurbaşkanı
bir defasında, dedi ki:
İsteseniz
de, istemeseniz de; Türkiye’de sistem, artık değişmiştir.
Bizim
sistemimiz: Demokratik, Laik bir Hukuk devleti idi.
Peki Kemal
KILIÇDAROĞLU, bu gibi örnekler karşısında;
AYM’ye bir
şikâyette bulundu mu? Bulunmadı…
Bu
itibarla;
CHP
Yönetiminde, mutlaka bir lider değişikliğinin olması, Yönetim kadrolarının
yenilenmesi gerekiyor…
11-İLERİ
DEMOKRASİ SÖYLEMLERİ İLE TÜRKİYE’NİN GELDİĞİ NOKTA…
Adalet ve
Kalkınma Partisi AKP ve O’nun fiili lideri konumundaki, şimdinin de
Cumhurbaşkanı
Recep
Tayyip ERDOĞAN;
Fırsat
buldukça her vesile eleştirdiği,
Türkiye
Cumhuriyeti’nin Anayasa ve Yasalarının kendisine tanıdığı haklardan
yararlanarak,
Milletvekili
oldu, Başbakan oldu, Cumhurbaşkanı oldu.
AKP’nin
iktidara geldiği, 3 Kasım 2003’ten başlayarak, aradan geçen 15 yıla yakın süre
içerisinde;
İleri
Demokrasi söylemleri ile….
Kendinden
önce Türkiye’yi idare edenlerin yaptıkları çoğu önemli hizmetleri görmezden
gelerek, eleştiriler yönelterek,
Mustafa
Kemal ATATÜRK ve İsmet İNÖNÜ’yü kast ettiği anlaşılan,2 Ayyaş’ın çıkardığı
yasallar diyerek…
Hatta
Türkiye’yi yöneten ve mevcut sorunları çözmek ve Türkiye’yi daha ileri götürmek
vaadi ile Halktan oy isteyenler, kendileri değilmiş gibi,
Meşrutiyet’e
kadar uzanan,140-150 yıl gibi uzun bir zaman diliminde, görev yapan Devlet
adamlarını, sorumlu tuttuklarını, suçladıklarını görüyoruz.
Yunanistan,
3 Kasım 2002 yılına kadar, bize ait olan 18 Adamızı işgal etti ama
Yetkililer,
bir şeyler yapmak yerine,
LOZAN
anlaşmasına imza koyanları suçladılar….
Şimdi
Yunanlılar işgal edilen Adalarımızda, kuzu çevirmesi yapıyorlar,
Askeri
tatbikat icra ediyorlar.
Her vesile
kendilerinin daha büyük hizmetler yaptıklarını ve yapmaya devam edecekleri
algısını yaratmaya çalıştılar.
Netice
itibarıyla,
Geçen 15
yıllık bir süre içerisinde;
Cumhuriyet
değerlerinden, ATATÜRK İlke ve İnkilaplarından adım adım uzaklaşmaya
çalışıldığını, İran gibi, Suudi Arabistan gibi, İslami kurallara göre yönetilen
bir Devlet yaratma özlemi içinde olduklarını ve bu yolda hayli mesafe
alındığını,
Amaçlarına
uygun olacak şekilde, mevcut kurallara uymadan ve bir dayatma ile hazırlanan
yeni Anayasa’nın,
16 Temmuz
2017 tarihinde yapılan referandumda,
Mühürsüz
zarf ve mühürsüz oyların, şaibeli bir şekilde kabul edilmesi neticesinde,
Amaca
ulaşma yönünde, bir adım daha atıldığını görüyoruz.
Bu yeni
Anayasa ile
Yasama-Yürütme
–Yargı bağımsızlığına dayalı Parlamenter sistemin rafa kaldırıldığını,
Dolambaçlı
yollarla, tek kişinin hükümranlığına bağlı, çoğunluk partisi dönemine girdik.
18
Maddelik Anayasa metnine, bir göz atıldığında, Türkiye’nin ne kadar zor bir
döneme girdiği, kolayca anlaşılabilir….
Yeni
Anayasa hükmüne göre;
Cumhurbaşkanı
Recep Tayyip ERDOĞAN,
AKP’ye üye
oldu ve sonrasında, AKP Genel Başkanı oldu.
Recep
Tayyip ERDOĞAN şimdi hem AKP Genel Başkanı, hem de Cumhurbaşkanı,
Üstelik,
Cumhurbaşkanın, tarafsız olacağına dair ettiği yemin, yeni Anayasa’da da,
yerinde duruyor.
Herhalde
bunu kaldırmayı unutmuşlar.
Bu çelişen
bir durum.Peki şimdi ne olacak?...
Hakimler
ve savcılar Kurulu HSK,
Yine yeni
Anayasa hükmüne göre1 ay sonra, yapılacak atamalarla, yeniden seçilecekti…
Bu yeni
Anayasa’nın tam uygulamasına 2019 yılında başlanacak dense de,
Ağırlaşan
iç ve dış sorunlar nedeniyle, baskın bir erken seçim olabilir….
Bu hususu
tekrar hatırlatmak isterim.
Bu gün
gelinen noktada,
Kabul
edildiği şaibeli olan yeni Anayasa ile rtaya çıkan uygulamaları, sorgulamak
durumundayız.
Hak ve
Adalet’in hakim olmadığı,
Yargı
bağımsızlığının zedelendiği,
İnsan hak
ve hürriyetlerinin kısıtlandığı bir ortamda,
Gelecek
günlerin şimdikinden daha iyi olacağını,
İnsanların
huzur ve güven içinde yaşayacağını, kimse iddia edemez…
Dindar ve
muhafazakâr görünümlü bazı vatandaşlarımızın,
Sadece
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip ERDOĞAN’n söylemlerinden etkilendikleri, ona
inandıkları için,
Daha iyi
bir Türkiye umudu ile
Referandumda,
yeni Anayasa metnini okuyup, araştırmaya bile gerek duymadan, gözleri kapalı oy
verdikleri,
EVET oyu
kullandıkları da, bilinen bir gerçek.
Yeni
sistemde,
Bu gibi
vatandaşlarımızın da, yaşamlarında bir rahatlama olmadığını görmeleri,
İşsizlik
sorununa çözüm bulunamadığı,
Çocuklarını
okutamadıkları, ya da, istedikleri okula gönderemedikleri
Zeytinliklerinin
ve arazilerinin talan edilmek istendiği,
Sularının,
meralarının elinden alınmak istendiği bir ortamda,
Madenlerde
ve çeşitli işlerde, gerekli önlem alınmadığı için, hayatını kaybedenlerin
sayısında, artışlar devam ettikçe,
Özellikle
artan terör faaliyetleri ve evlatlarını, şehit vermeleri ve bir şekilde zarar
görmeleri neticesinde,
İktidara
karşı güvenin azalacağını, huzursuzluğun artacağını söyleyebiliriz.
FETÖ’cü
bahanesiyle bu gün, işinden atılanların sayısının 100 bin, hatta daha fazla
olduğu söyleniyor.
Binlerce
Muhalifin ve Akademisyeninde;
FETÖCÜ
olmadıkları halde,FETÖCÜ iddiasıyla
işinden gücünden olduğu, içeri atıldığı da iddia ediliyor….
Sadece
Muhalif olduğu için, 150’ye yakın Gazetecinin içeride olduğu bir ortamda,
Huzur ve
güvenden kimse bahsedemez.
Bu gibi
nedenlerle, Toplumda her geçen gün huzursuzluğun artacağını, güvenin
azalacağını düşünüyorum.
12-MİT
TIRLARI DAVASI’NIN SONUÇLANMASI, CHP İSTANBUL MİLLETVEKİLİ ENİS BERBEROĞLU’NUN
TUTUKLANIP, İÇERİ ATILMASI, VE TÜRKİYE’NİN SURİYE POLİTİKASI…
Önce kısa
bir bilgi verelim.
Hatırlanacağı
üzere;
19 Ocak
2014 tarihinde, Suriye’deki Türkmenlere yiyecek, gıda ve ihtiyaç maddeleri
taşıdığı iddia edilen MİT’e ait TIR’ların,
Adana’da
Savcılık tarafından durdurulup, aranması neticesinde,
Çok
miktarda silah ve cephane taşıdığı bilgisi, basınımıza yansımıştı.
Böylesi
bir haber üzerine, Suriye Türkmen Meclis’i yetkilileri,
Kendilerine
böylesi bir yardımın ulaşmadığını beyan ettikleri bilgisi de, yine basınımıza
yansımıştı.
Bu
yardımların kime gittiği konusunda, İnternette çok sayıda bilgi ve yorum var…
Ama ben,
yukarıda sunduğum kısa bilgiyi, yeterli
görüyorum….
Zira bu
konu,
AKP
iktidarının, bu güne kadar uyguladığı, dış politika ile de, ilgili bir konu.
Bu konuda
da, kısaca bir şeyler söyleyeceğim.
Bu
TIRLARIN aranmasına müsaade eden 2 Savcı, açığa alınmıştı.
Diğer
yandan konu ile ilgili olarak;
Devlet’e
ait gizi bilgileri basına sızdırdığı iddiasıyla, CHP İstanbul Milletvekili Enis
BERBEROĞLU ile
Böylesi
bir bilgiyi haber yaptıkları gerekçesi ile de,
Cumhuriyet
Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Can DÜNDAR ile aynı Gazetenin Ankara Temsilcisi
Erdem GÜL hakkında da, dava açılmıştı.
Enis
BERBEROĞLU, Milletvekili olduğu ve o günkü şartlarda dokunulmazlığı olduğu
için,
İş, sadece
dava aşamasında kalmıştı.
Ama Can
DÜNDAR ile Erdem GÜL,
Henüz
Yargılama tamamlanıp, mahkûmiyet kararı verilmeden,
içeri
atılmışlardı.
Anayasa
Mahkemesi’ne yaptıkları kişisel başvuru neticesinde de,
AYM, bu
Gazetecilerin yargılanmadan tutuklanmalarında, hak ihlali olduğu kanaatine
vararak,
Tutuksuz
yargılanmak üzere, tahliyelerine karar vermişti…
Ve nihayet
MİT Tırları ile ilgili olarak, İstanbul 14.Ağır Ceza Mahkemesi’nde açılan dava,
14 Haziran 2017tarıhinde sonuçlanıyor.
Buna göre,
Enis BERBEROĞLU’na verilen müebbet hapis cezası, 25 yıl, ağır hapis cezasına
çevriliyor, Can DÜNDAR ile Erdem GÜL’ün dosyaları ayrılıyor ve yargılamanın
devamına karar veriliyor.
Can
DÜNDAR, Türkiye’ye gelmeyip, Yurt dışında kaldığı için, yargılama, gıyabında
devam ediyor. Ama Erdem GÜL, Türkiye’de kaldı…
Enis
BERBEROĞLU’nun içeri alınması üzerine,
CHP Genel
Başkanı Yetkili Kurulları topluyor ve ne yapılacağı konusunda, bir karar
alınıyor,
Ve verilen
mahkûmiyet kararını protesto etmek üzere,
Ankara-Güvenpark’tan,
İstanbul-Maltepe Ceza Evine kadar,
21 Haziran
2017 Çarşamba günü sabahleyin FOX TV’yi izlerken,
MİT
Tırları’ındaki malzemelerin kime gittiği konusunda,
Eski
MHP’li, yeni AKP’li; Merhum Alparslan Türkeş’in oğlu, Tuğrul TÜRKEŞ’in de,
Televizyonda
yaptığı açıklamalardan dolayı yargılanması için;
CHP
Yönetimi’nin, Savcılığa suç duyurusunda, bulunacakları bilgisi, vardı.
Bilindiği
üzere 2015 yılında, Tuğrul TÜRKEŞ;
Bir
Televizyon kanalında, bu TIRLARDAKİ silahlar, Vallahi de, Billahi de,
Türkmenlere gitmiyordu…
Bu
programı, bende izledim, bu sözleri bende duydum…
Şimdi soru
şu:
CHP’nin
böylesi bir şikâyeti, resmen gerçekleşirse,
Devlet’e
ait gizli bilgileri alenen ifşa ettiği için,
Savcı,Tuğrul
TÜRKEŞ hakkında, ne yönde karar verecek!?...
Şimdi AKP
Hükümeti’nin, bu güne kadar, uyguladığı, dış siyaset konusunda, kısaca bir
şeyler söylemek istiyorum.
Keşke,
Amerika’nın Orta Doğu’ya, Bölgemize yerleşme ve Orta Doğu’yu yeniden
şekillendirme kapsamında,
Buralarda,
Demokrasiyi getireceğim görüntüsü ile
Irak’ı,
Suriye’yi karıştırmak istemesini,
Türkiye’yi
yönetenler, bu hususu, bir fırsatmış gibi algılayıp,
Beşar
ESAD’ı düşman ilan edip, devirmeye çalışmasalardı,
Emevi
Camii’nde Namaz kılacağız gibi ifadeler, kullanmasalardı,
Beşar ESAT
Ülkesini korumak adına;
Rusya’dan
yardım istemek zorunda kalmasaydı!?...
Bu gün
gelinen noktada, Rusya, Suriye’ye iyice yerleşti,
Yeni
Askeri üsler kurdu.,
Türkiye’yi
de tehdit edecek S300 füzelerinin, daha gelişmişlerini,yerleştirdi.
Rusya, ABD
ile anlaşmış olmalı ki;
Rusya’da
Amerika ile birlikte;
PKK ve
PYD’yi tehdit olarak görmediğini açıkladı…
Amerika’nı
yeni Başkanı, Donald TRUMP;
PKK ve
PYD’ye Tanksavar, Uçaksavar gibi ağır silahlar ve başka mühimmatlarda verdi.
Bütün bu
silahlar ve 2 Süper güç arasındaki anlaşma ve verilen silahlar,
Türkiye için, büyük bir tehdit….
Türkiye için, büyük bir tehdit….
Suriye’de
olduğu gibi, Irak’ta da dışlandık.
Eylül
2017’de Kuzey Irak Kürt Bölgesi Yönetimi Başkanı, Mesut BARZANI, Özerklik için,
referandum yapılacağını söyledi.
ABD’nin
Suriye’nin Kuzeyi’nde bir Kürt koridoru oluşturmasını önlemek için;
Türkiye
FIRAT KALKANI adlı askeri operasyonu başlatarak, bu işi şimdi, önlemiş gibi
görünse bile Suriye ve Irak, bölünüp, paylaşılmanın aşamasında…
Bu konuda,
Türkiye’nin yapacağı, fazla bir şey kalmadı…
Şu hususu
da, kimse aklından çıkarmasın:
Amerika
bizden çok uzakta olduğu için, zorda kalırsa, bölgeden çekilebilir.
Ama Rusya
bize yakın olduğu, Güney’e inmesi ve yerleşmesi, onun için tarihi bir strateji
olduğundan,
Rusya’yı,
Suriye’den Irak’tan çıkarmak çok zor, hatta imkânsız….
Bu gibi
yanlışların bedelin, gelecek kuşaklar mutlaka ödeyeceklerdir…
Yanlışın
neresinden dönülürse, kârdır derler ya!...
Eğer
Türkiye;
Merkezi
Irak Yönetimi ve Suriye’de Beşar ESAD ile anlaşma yoluna gider,
Rusya ve
Iran gibi bölge ülkelerini de yanına alarak,
Bölgeyi
teröristlerden temizlersek;
Türkiye’nin
de, sınırlarını, güvence altına almış oluruz.
Yapacak,
fazla bir şey kalmadı.
Üstelik
3,5 Milyon Suriyelinin yarattığı uyum sorunu ve 25 Milyar Dolar gibi,
astronomik masraf, ekonomimize de, zarar vermeye başladı.
Eğer
böylesi Akılcı bir yol izlenirse,
En azından
Ülkemizin her tarafına dağılmış olan Suriyeli ve Iraklı göçmenlerin, kendi
topraklarına gönderilme, imkânı da, ortaya çıkmış olur.
13-CHP
GENEL BAŞKANI KEMAL KILIÇDAROĞLU’NUN; ANKARA- GÜVENPARK’TAN,
İSTANBUL-MALTEPE’YE KADAR DEVAM EDECEK OLAN,
ADALET VE
DEMOKRASİ YÜRÜYÜŞÜ…
yürüyüşün 5, gününde,
CHP
Lideri, başlattığı yürüyüşle ne istediğini açıkladı: Adalet, Barış, Huzur.
Yeni Anayasa’nın
bir şekilde kabul edildiğini göz önünde bulundurursak;
Demokratik
hakları kullanmaktan başka bir alternatifin kalmadığını görürürüz.
Görüldüğü
ve anlaşıldığı üzere;
21 Haziran
2017 Çarşamba günü itibarıyla, İstanbul yolunda, 120 Kilometre yok
katedilip, Çamlıdere, yol ayrımından, Bolu’ya doğru ilerledikleri anlaşılıyor.
Kırma,
dökme gibi taşkınlık hareketleri de yaşanmadığından,
Kimse bu
girişimi, küçültücü ve tahrik edici beyanlarla geçiştirmeye,
Demokratik
hak ve bu hakkın kullanılmasına müsaade edilmesini,
Bir
lütufmuş gibi göstermemeli…
Yürüyüşe,
ayrılık yanlısı bazı ı sol örgütlerin ve temsilcilerinin de katılımı,
Ve bu gibi
katılımcılardan dolayı, Türk Bayrağı ve ATATÜRK Posterlerinin taşınmadığı gibi,
bilgiler
var.
Eğer Türk
Bayrağı ve ATATÜRK Posterleri de taşınırsa,
Toplumun
genelinden katılımlar olur.
HAYIR
kampanyasında olduğu gibi, bu Adalet ve Demokrasi yürüyüşü,
Birlik ve
Beraberliğimizi perçinlemesi açısından,
Demokrasiye,
Türkiye Cumhuriyeti’ne sahiplenme açısından, çok yararlı olur…
Demokrasi
ve Adalet Yürüyüşü ile ilgili olarak,
basınımıza yansıyan bazı diğer haberler şöyle:
2)21 Haziran 2017
Çarşamba SÖZCU.
Deniz
BAYKJAL, Adalet Yürüyüşü ‘yle ilgili konuştu.
ZORLAMA
OLURSA MİLYONLAR YÜRÜR.
CHP ESKİ
Genel Başkanı Deniz BAYKAL, henüz yürümeyen ama zorlamalara başvurulursa,
kesinlikle yürüyecek olan milyonlar var dedi ve ekledi:
İKTİDAR, adalet
konusunda toplumsal tepkiyi, saygıyla
karşılamalı. Adalet maalesef, korku kaynağı haline gelmiştir.
Böyle bir
tabloda Ana Muhalefet, tabii ki yürüyecektir.
Dayatma,
meydan okuma, kimseye fayda getirmez.
SÖZCÜ’ye
vurgu:
SÖZCÜ ve
CUMHURİYET’in inandırıcı olmayan iddialarla,darbe tartışmasınıniçine çekilmek
istenmesi,
FETÖ ile
mücadeleyi, ciddi şekilde inandırıcılıktan uzaklaştırıyor,
Şaşırtan
tahliyeler ise, yrgıda tereddüt yaratıyor.S.10
3)21 Haziran 2017
Çarşamba Cumhuriyet.
Kılıçdaroğlu,
Adalet Yürüyüşü’nün 6.gününde Erdoğan’a yanıt verdi:
Yargıya
talimat verdiğini ispatlarsam, istifa edecek misin?
SARAY’A
REST ÇEKTİ
Yargı’ya
talimatı ispatlarım
Diğer bir
önemli haber:
Avrupa
Parlamentosu, Türkiye taslak raporunda OHAL tutuklamalarını kınadı:
SERBEST
BIRAKIN
Avrupa
Parlamentosu Türkiye Raportörü Kati Piri’nin hazırladığı 2016, Türkiye Rapor
taslağı, AP Dış ilişkiler Komisyonu’nda kabul edildi.
Raporda
Türkiye’ye ağır suçlamalar yöneltilirken;
Önceki
Taslakta, müzakereler, askıya alınsın, olarak yapılan çağrı,
Bu defasında,
gecikmeden askıya alınsın olarak değiştirildi.
RAPORDA
OHAL MAĞDURİYETLER HATIRLATILARAK,
Yayın
organlarının kapatılması,
Gazetecilerin,
Akademisyenlerin, Yargıçların, İnsan Hakları savunucularının tutuklanması
kınandı.
Herhangi
bir suça karıştığı ispatlanmadan, içeri alınan bütün tutukluların,
Derhal ve
koşulsuz olarak, serbest bırakılması çağrısı yapıldı.
Ben, AP
Parlamentosu, Dış İlişkiler Komisyonu’nun bu raporu ile ilgili olarak şunları
söylemek isterim.
Bu rapor
ve içeriği göz ardı edilemez ve edilmemeli…
Cumhurbaşkanı
Tayyip ERDOĞAN;
Dış
kaynakların bu gibi raporları, açıklamaları karşısında;
Onlar
kendi işne baksın…
Onlar
olmasa da, olur,
Biz kendi
yolumuza devam ederiz…
Ya da AP
Parlamentosu Başkanı Marten Scuhulz’un, uyarı mahiyetindeki sözlşerine karşılık
olarak; Cumhurbaşkanı Recep Tayyip ERDOĞAN’ın,
Sen sus,
sen kim oluyorsun ya…………gibi ağır ve aşağılayıcı sözlerinin,
Türkiye’ye
asla bir faydası olmaz, bilakis çok zararı olur….
Avrupa
Birliği ülkeleri, en fazla ticari ilişkilerimizin olduğu topluluk.
Sadece
Almanya’da,3 Milyonun üzerinde vatandaşımız var.
Diğer
Avrupa Birliği ülkelerinde yaşayan vatandaşlarımızı da dahil edersek,
Avrupa’da
5 Milyon vatandaşımızın olduğunu ve bu vatandaşlarımızın ekmek parası
kazandıklarını düşünürsek;
Bu gibi
beyanlar, Avrupa’da yaşayan vatandaşlarımızı da, büyük bir sıkıntıya sokar…
4)21 Haziran 2017
Çarşamba YENİÇAĞ
İPTAL
KARARINA REST
Zamanı
gelmiş bir düşünceyi önlemeye
Ne
Yargının, nede kimsenin gücü yetmez.
ANKARA
3.Asliye Hukuk Mahkemesince, MHP’nin 19 Haziran 2016’da yapılan Olağanüstü
genel kurulunun iptaline.
Bu genel
kurulda alınan tüm kararların yokluğununa karar vermesi tepki çekti.
Sosyal
Medya hesabından açıklama yapan Meral AKŞENER, şu değerlendirmeyi yaptı:
Yargı
yoluyla bir Partinin kongre yapması engellenebilir,
Yargı
yoluyla, bir Partinin Genel Başkanının değişmesi, engellenebilir.
Ancak
yargının da;
Yargıyı,
Muhalif Partilere karşı kendi silahı olarak kullanan,
Ezici
hakim gücün de, engelleyemeyeceği bir şey var.
O da, Milletimizin
kötü gidişattan, duyduğu rahatsızlık ve bundan kurtulması yolunda,
Giderek
artan istek ve arzusudur.
Bunu
engelleyecek bir güç, Dünya da yok.
Sonuç
olarak, zamanı gelmiş bir düşünceyi önlemeye;
Ne
Yargının, ne de kimsenin gücü yetmez.
Diğer bir haberde
şöyle:
ÇAMLIDERE
SAPAĞINDA, GRUP TOPLANTISI
CHP Lideri
KILIÇDAROĞLU;
Meclis
yerine bu kez, yürüyüş güzergâhında kurulan kürsüye çıktı,
Adaleti
savunmak için, kimseden izin alınmaz dedi.
Tüm
Mağdurlar için yürüyoruz dedi…
14-CUMHUR
BAŞKANI, MUHALEFET LİDERİNE ELEŞTİRİLER
YÖNELTMEK YERİNE; KILIÇDAROĞLU’NUN, TELEVİZYONDA TARTIŞALIM ÖNERİSİNİ KABUL
EDERSE, ÇOK YARARLI OLUR….
Böylesi
bir yöntem;
Özellikle
15 Temmuz 2016, Başarısız darbe girişiminden bu yana,
Yaşadığımız
bir çok sorunları ve ortada dolaşan ve basına da yansıyan bir çok spekülasyonları da, konuşmak
açısından, büyük bir fırsat….
Cumhurbaşkanı
, bence bu öneriyi ve fırsatı kaçırmamalı.
Zira CHP
Lideri Kemal KILIÇDAROĞLU;
Her
vesile, Cumhurbaşkanı’nı, Televizyonlarda, tartışmaya davet ediyor….
15-ASKER
YEMEĞİ, BİR TİCARET ALANI HALİNE GETİRİLEMEZ….
Manısa’da
üst üste yaşanan asker zehirlenmelerine, şaşırmıştık, nasıl oluyor bu iş diye.
Zira
bizler biliyorduk ki, Asker yemeklerini, kışlalarda askerler, kendileri
yaparlardı.
Ve bu güne
kadar, Askerlerin toplu olarak, yemekten zehirlendikleri vakasına,
rastlamamıştık.
Acaba
yemekleri, taşeron firmalara mı yaptırıyorlar diye düşünürken, Manisa’daki son
zehirlenme vakası sonrasında;
Bu işte
de, Taşeron kullanıldığı anlaşıldı…
Her
nasılsa Yetkililer, çok sayıda Askerin;
Yedikleri
yemekten zehirlendiklerini söylüyorlardı ama
Her
nasılsa, bu konuya kimse girmiyordu.
Böylesi
bir rezalet, Batı ülkelerinde yaşansa, Hükümet düşerdi….
Maalesef,
bizim ülkemizde oluyor, böyle şeyler…
Eğer bu
iş, Türkiye genelinde;
Diğer
Kışlalarda da uygulanıyorsa, durum çok vahim.
Emekli
Koramiral Can ERENOĞLU, bu konuya şöyle vurgu yapıyor:
Askerin
yemeğini, savaşta da, şirket mi getirecek?
Şimdi
sizlere, bu konuda basında yer alan haberleri aktarıyorum.
19 Haziran 2017 Pazartesi, SÖZCÜ
Gazetesi
CHP,
Askerlerin zehirlenmesi araştırılsın dedi, reddettiler. Askeri Hastahaneleri,
Sağlık Bakanlığı’na bağladılar. Bu da yanlış tabı…
Eğer bir
savaş olsa, durumumuz, nice olur!?...
Askeri
Hekimlik, ayrı bir ihtisas konusu, ve de, bir Disiplin işli.
Sivil
Doktorlar ve Sivil Persoelle, bu işi, asla yürütemezsiniz!...
16-ADAMINA
GÖRE ADALET OLMAZ….
Burada
vereceğim 2 örneğin;
Yandaş
diye adlandırdığımız İktidar yanlısı bazı gazetelerin Yazarlarını bile, isyan
noktasına getirdiğini,
Böylesi
bir durumun, çoğu vatandaşlarımızı da rahatsız ettiğini,
Vicdanlarını
sızlattığını,
Adalet
Sistemine güvenlerinin azalmasına vesile olduğunu görüyoruz.
Eğer
Adalet’in siyasallaştığı görüntüsü hakim olmaya başlamışsa;
Adalet
Mekanizması’nın, İktidar tarafından, kendi amaçları doğrultusunda kullanıldığı,
kullanabileceği endişesini de,
beraberinde getirir….
Bilindiği
üzere; İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Kadir TOPBAŞ’ın damadı,
FETÖ’nün
İş Adamları Teşkilatı TUSKON Üyesi ve Yöneticilerinden, İş Adamı Ömer Faruk
KAVURMACI ile AKP’nin Kurucularından ve Meclis Eski Başkanı, Manisa
Milletvekili Bülent ARINÇ’ın Damadı,
Yıldırım
Beyazıt Üniversitesi, Dahili Tıp Bilimleri Kürsüsü Anabilim Dalı Öğretim üyesi,
Doç.Dr. Ekrem YETER,
FETÖ’CÜLERİ
Devlet’ten temizleme operasyonları kapsamında,
2 Eylül 2016 Tarih ve 673 nolu KHK kapsamında
ihraç edilmiş,
Her 2
sanıkta FETÖ kapsamda tutuklanmıştı ama sabit adresleri var, ya da adresleri
belli, kaçma tehlikeleri yok gibi gerekçelerle tutuksuz yargılanmak üzere,
aradan çok geçmeden tahliye edildiklerini görüyoruz.
Tahliyesi
Toplumun daha fazla tepkisini çektiği anlaşılan Ömer Faruk KAVURMACI,
Bir süre
önce, tekrar içeri alındı.
Ben burada
özellikle, Ömer Faruk KAVURMACI’nın,
Tahliyesinin
nedenlerinden biri olarak gösterilen sağlık raporu konusunda bir şeyler
söylemek istiyorum.
6 Mayıs 2017 Cumartesi SÖZCÜ
Sağlık
raporunu, özel hastaneden almışlar. Ayrıca hapiste yatan, 31 Epilepsi hastası
var.
CHP’li
Barış YARKADAŞ,fetö’den 8 ay hapis yatan ve 165 yıl hapsi istenen KAVURMACI’nın,,
tahliyesindeki ilginçlikleri anlattı…
Bu 2
Damadın Kayınpederleri, Kadir TOPBAŞ ile Bülent ARINÇ’ın;
Damatlarının
tahliyeleri konusunda, bir girişimleri olmayabilir….
Ama gerek
Kayınpederlerin, gerekse bu Kişilerin;
FETÖ ile
Siyasi İktidar arasında, geçmişe dair önemli bilgilere sahip oldukları ve bu
bilgilerin açıklanması durumunda, işlerin karışacağı ve budan siyaseten zarar
görüleceği endişesi, ya da gerçeğini, kimse inkâr edemez….
DAMATLARIN
tahliye edilmesini;
13 Haziran 2017 Cumartesi SÖZCÜ,
manşetten şöyle vermiş:
BİZDE
DAMAT ADALETİ İSTİYORUZ…
Topbaş ve
Arınç’ın FETÖ’den tutuklu damatlarının serbest bırakılması haberi yüzünden,
tutuklanan Gökmen ve Mediha’yı, böyle isyan ettirdi…
SÖZCÜ
Gazetesi ile Cumhuriyet Gazetesi, iktidarın baskısı altında,
Cumhuriyet’e
daha önceleri saldırılar olmuş, operasyon başlatılmıştı,
Nihayetinde
SÖZCÜ’de operasyona maruz kaldı. Gökmen ULU ile İnternet sorumlusu Mediha
OLGUN,29 gündür içeride
Bu gün
gelinen noktada, yapılan haksızlıkların, yanlış uygulamaların, farklı Adaletin;
Türkiye’de
Muhalif Gazeteler ve Yazarlarına, Muhabirlerine,
Muhalif
Sivil Toplum Liderlerine,
Muhalif Bürokratlara,
İktidar
sopası olarak kullanıldığı görüntüsü, algısı hakim…
Böylesi
bir durum ve manzara;
Batı
demokrasilerinde, asla yaşanmayan, hoş görülmeyen şeylerdir…
Basımıza
yansıyan, günümüzle de ilgili olan, diğer bazı haberler de şöyle:
4 Nisan 2017 Salı SÖZCÜ,
CHP lideri
KILIÇDAROĞLU iddiasında ısrarlı
180
Vekilde ByLock var Neden korkuyorsunuz?!
15
Temmuz 2016 darbe girişimi
aydınlatılmadı….
Çünkü
darbenin siyasi ayağı,Hükümetin içinde….
Bu haberle
ilgili olarak şöyle bir şey söylenebilir:
Bir erken
seçim, ya da.2019’da yapılacak Milletvekili seçimine,
Damatlar
örneğinde olduğu gibi,
Hesaplaşmanın
başlayacağı,Meclis içindeki tüm FETÖ yanlılarının, liste dışı bırakılacağı
anlaşılıyor….
2)27 Nisan 2017 SÖZCÜ,
Ne kadar
AKP’li yönetici vara yargıya soktular.
900 Hakim
alındı.800’ü AKP’li çıktı…
Yargıda
benzeri görülmemiş kadrolaşmayı,CHP’li Barış YARKADAŞ,ortaya çıkardı….
YARKADAŞ,
AKP, Yargı kurumlarına yerleşiyor dedi….
Sonuç
itibarıyla şöyle bir şey söylenebilir:
Özellikle
HAK ve ADALET konusundaki şaibelerin, ortadan kalkması lazım….
Bu vesile
ile Şeker Bayramınızı da, kutlar,
Sağlık,
Mutluluk ve Başarılarla,
Nice yeni
Bayramlara ulaşmanızı dilerim.
Saygılarımla
24 Haziran 2017 Cumartesi.
Makine Yüksek
Mühendisi Ahmet YALVAÇ
Enerji Uzmanı-Gazeteci Yazar
Gazeteler (ekli ve içinde):
1) 04 Nisan 2017 Salı, SÖZCÜ
2) 19 Nisan 2017 Çarşamba, SÖZCÜ
3) 19 Haziran 2017 Pazar, SÖZCÜ
4) 20 Haziran 2017 Salı, SÖZCÜ