DIŞ POLİTİKADA
YAŞANAN "ÇOK ÖNEMLİ" BAZI GELİŞMELER İLE
YÜRÜTÜLEN
SEÇİM KAMPANYALARI HAKKINDA BİR DEĞERLENDİRME
1 Kasım’da
yapılacak olan Milletvekili seçiminden kazançlı çıkmaya odaklandıkları bir
dönemde;
Piyasalarda çarşı, Pazar her
yerde, kendini gösteren ekonomik bir durgunluk var.
Başta ABD Doları ve Euro’daki
artışların; yaşamımızı her alanda olumsuz yönde etkilediği görülmektedir.
Bu gibi dışa bağımlılıktan
kaynaklanan olumsuz gelişmelerin nedenini, her vesile söylüyoruz. Köylünün
topraktan ve hayvancılıktan koparıldığı bir dönemde, üretimin ihmal edildiği,
çoğu
Alan da; bazı tarım ürünlerinin ve canlı hayvan ithalatının
da yapıldığı bir dönemde,
Yerli üretim ve sanayiinin ihmal
edildiği bir dönemde, şimdikinden daha farklı bir sonuç,
elbet te beklenemez…
Dünyada ABD Dolarının artmadığı,
hatta gerilediği halde, Türkiye’de değerinin artması;
Yukarıda verdiğim birkaç örnekten
de anlaşılacağı üzere; Ekonominin, dolayısı ile Türkiye’nin
iyi idare edilemediğindendir. Bunun sorumlusu da; şu an
Yönetimi elinde bulunduran AKP Hükümetinindir.
Her türlü yolsuzluğa bulaştığı
iddia edilen AKP Hükümeti’nin, kendini
kurtarabilmek
amacı ile hayati bir seçim öncesinde;
Halkımızı kandırıp, aldatmaya çalışması;
onların açısından normal karşılanabilir. Ancak,
Muhalefet Partilerinin de;
Ülkemizin temel sorunlarında,
plan ve proje üretemedikleri gibi,
AKP’ye set oluşturmadıkları, ya
da oluşturamadıkları da anlaşılmıştır.
Bu noktada onlardan da;
Türkiye’nin sorunlarına çare olacakları da beklenemez.
7 Haziran 2015 seçimi sonrasında
gördük; CHP, MHP ve HDP’nin Genel Başkanları, kendi aralarında anlaşıp, bizler
bir koalisyon Hükümeti kurmak istiyoruz diyemediler. 17 ve 25 Aralık yolsuzluk
ve rüşvet operasyonlarının soruşturulması konusunda, 4 Bakanın Yüce Divan’a
gönderilmesi konusunda, Seçim Barajının aşağıya çekilmesi konusunda; ellerine
geçen tarihi bir fırsatı değerlendiremediler…
Hep, birbirlerine laf
yetiştirmekle uğraşıyorlar…
Onun için bu Muhalefet Liderleri
ile Türkiye’nin sorunları çözülemez diyoruz.
Bu itibarla, Halkımızın bu
seçimlere ilgisinin az olduğu da gözlenmektedir.
Öyle anlaşılıyor ki, 1 Kasım’da
yapılacak olan milletvekili seçiminden de; farlı bir sonuç çıkmayacak.
En son yapılan anketlere
göre; AKP’nin oylarının % 40’ın altına
indiği görülmektedir. Gelişen iç ve dış olayların etkisi ile bu oran; daha da
aşağılara inebilir…
Dolayısı
ile 1 Kasım seçiminin sonrasında da;
Hiçbir Partinin tek başına
iktidar olamayacağı anlaşıldığından, ufukta; yine bir koalisyon Hükümeti
seçeneği görülmektedir…
Böylesi bir durum; Cumhurbaşkanı
Tayyip ERDOĞAN’ın beklentilerine ve ihtiyaçlarına cevap
vermeyeceğinden;
Muhtemelen, 7 Haziran seçiminin
sonrasında olduğu gibi, bir koalisyon Hükümetinin
kurulması yine
engellenecektir.
Belki de iş, kitabına
uydurularak; AKP Yönetiminde, bir Azınlık Hükümetinin kurulmasının
yolları aranacaktır
Ülkenin iç ve dış sorunları da
artacağından, muhtemelen 2016’da;Türkiye yeniden
bir erken seçime
gitmek zorunda kalacaktır.
Türkiye
1990’lardan itibaren, Emperyalist bir kuşatma altında olduğundan, günümüzdeki
sorunların kaynağı da, buradan kaynaklanmaktadır…
Bu noktada Siyasi Liderlerin,
bağımsız hareket ettikleri, ya da edebildikleri de söylenemez…
Türkiye’nin
silkinip, yeniden kendine gelmesi lazım…
Meclis dışında kalan, diğer
Siyasi Parti Liderlerinin çoğu ile de, bir yere varılamayacağı görülmektedir.
Dolayısı ile yeni Liderlere ve
yeni bir yol haritasına ihtiyaç vardır. Bu konuya ayrıca değineceğim…
Türkiye’de istikrar ve siyasi
dengenin yeniden tesis edilebilmesi;
Merkez Sağ bir Partinin güçlenip,
Meclis’e girmesi ile mümkün olacağı da anlaşılmıştır...
Sırtını yabancı bir devlete
dayamak sureti ile Türkiye’nin hiçbir sorunun halledilemeyeceğini, herkesin
görüp, anlamaları lazım.
En önemlisi de vatandaşlarımızın;
Siyasilerin, bol keseden
vaatlerine, ya da, bazı Devletlere atıp, tutmalarına kanmamaları lâzım…
Milletvekili
Adayları, herhangi bir kişi olmamalı…
Türkiye’nin
bir sorununu çözebilecek derecede iyi eğitimli, tecrübeli ve donanımlı olmalı…
Sıradan mühendis olmak yetmez, sıradan
doktor olmak yetmez, sıradan iktisatçı olmak yetmez!...
Bu gibiler; Türkiye’de şu konu da
en iyi benim, diyebilmeliler…
Dolayısı ile de Halkımız, hangi
Siyasi Partiden olursa olsun, kendisinden oy isteyenlere, öncelikle şunu
sormalıdır:
Senin eğitimin ne, ilgi alanın
ne, Türkiye’de hangi sorunu çözeceksin gibi sorular sorup, cevabını almalıdır.
Siyasi Parti Genel Başkanlarında
da, bu gibi özelliklerin bulunmasının yanın da ayrıca;
Devlet İdaresinde de görev yapmış
olması, önemli Makamlarda bulunması, yani Devletin İşleyişini bilmesi, tercih
nedenidir.
Birde Siyasi Parti Genel
Başkanlarının; Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş felsefesi ve Onu kuranlarla, bir
sorununun, bir takıntısının olmaması gerekir…
Halkımızın bu gibi konulara çok
dikkat etmesi gerekir…
Bu gibi konulara, benim web
sitemdeki makalelerde çok değindim. Ayrıca 7 Haziran 2015 Milletvekili
Bildirgemde ve 2007’de AKSU TV’de ki konuşmamda da, bu gibi konular hep var…
Her vesile ile söylüyorum; ben
bir Enerji uzmanıyım ve Türkiye’nin enerji sorunlarını çözmeye talibim.
Örnek olması bakımından, tarım,
hayvancılık, eğitim gibi temel ve değişik bazı konularda ki, araştırmalarımı
da, yakın bir gelecekte sizlere aktarmak istiyorum…
Eğer Biz;
Bölgemizde ve Dünyada oyun kurucu
bir Devlet olmak istiyorsak;
Önümüze her konu da gelişmiş bir
süper Devleti olma hedefi koymamız lazım. Amerika Birleşik Devletleri, Almanya, İngiltere,
Fransa, Japonya…gibi, hatta onlardan daha ileri de olan bir Devlet olmak gibi…
Peki bu gibi Devletler; Türkiye’nin
kendileri gibi, hatta kendilerinden daha ileride olmasını isterler mi? Elbette
istemezler…
Dolayısı ile süper bir dünya
Devleti olmayı; ancak kendi imkânlarımızla yapabiliriz…
Bu konuda gelişmiş Batı
ülkelerindeki sistem ve metotlardan, elbette yararlanacağız…Ama daha ilerisini,
kendi çalışmalarımız ile, başaracağız…
Bazı vatandaşlarımız, özellikle
de AKP’li bazı Siyasiler;
İstanbul Boğazı’nın altından
geçip, Asya’yı Avrupa’ya bağlayan Marmaray projesi ile gurur duyduklarını
söylüyor ve bundan siyasi bir rant yaratmaya çalışıyorlar. Nihayetinde ben de
Marmaray’dan geçtim. Güvenlik açısından, benim de bazı kuşkularım var… Ama
vurgulamak istediğim husus şudur:
Örneğin ben;
Bir Türk, bir Müslüman ve bir
Mühendis olarak;
Eğer kendimi bilgi, tecrübe ve
donanım açısından, bir Japon, bir Alman, bir Amerikalı Mühendisten aşağıda
olduğumu görürsem, bundan utanç duyarım.
Dolayısı tüm Vatandaşlarımızın ve
tüm Siyasilerin de; meselelere bu açıdan bakmaları halinde; bütün sorunlar
çözülebilir ve Türkiye bir dünya Devleti olabilir.
3.Üncü Boğaz Köprüsünü yapan bir
Japon firmasının Mühendisi’nin, hiçbir ölüm ve yaralanma olayı olmamasına
rağmen, kelepçelerin iyi sıkılmamasından kaynaklanan olayda; yaşanan olaydan,
kendini sorumlu tutup, intihar etmesi;
Bizdeki tüm Siyasilere bir örnek
olmalı…
Ben bu gün, geldiğimiz durumu bu
şekilde özetledikten sonra, günümüzdeki gelişmelere, özet halinde ışık tutmak
istiyorum.
10 Ekim
2015 Cumartesi günü, Barış Mitingi için, Türkiye’nin değişik yerlerinden gelen
vatandaşlarımızın, Ankara Tren Garı’nda, bir canlı bombanın üzerindeki
patlayıcıları patlatması neticesinde, 100’e yakın vatandaşımız hayatını
kaybetmiş, çok sayıda vatandaşımızda yaralanmıştır.
Ölenlere Tanrı’dan rahmet
diliyorum.
Bu Barış Mitinginin 1 Kasım
Milletvekili seçimi öncesinde, HDP’nin, bir Seçim faaliyetleri arasında
değerlendirmek lâzım.
Bu Barış Mitingine katılanların
hepsinin Kürt ve HDP’li olduğu da söylenemez.
Malûmunuz olduğu üzere, Türk
Silahlı Kuvvetleri TSK’nın, PKK’ya karşı başlattığı mücadele sonunda; PKK’nın
gerilemeye başladığı ve çok kayıplar verdiğini biliyoruz.
Bu noktada Kandil’deki PKK
Yöneticilerinden Cemi BAYIK’ta ateşkese razı olduklarını beyan ediyordu.
Halkların Demokrasi Partisi
HDP’nin, PKK’nın Meclis’teki uzantısı olduğunu da biliyoruz…
Bu Mitingte muhtemelen, zaman
zaman devam eden Askeri operasyonların durdurulması istenecek ve AKP Hükümeti
ile onun uygulamadaki fiili Lideri durumundaki Cumhurbaşkanı Tayyip ERDOĞAN’da
protesto edilecekti…
Şiddete baş vurulmadığı taktirde,
Demokratik Hakların kullanılması açısından,bu gibi mitinglerin yapılmasında bir
mahsur, bir kısıtlama olamazdı tabi ki…
Bu noktada şu hususu da
hatırlatmamız lazım:
Nasıl ki, 7 Haziran Milletvekili
seçiminde HDP seçim barajını aşıp, Meclis’e 80 Milletvekili ile girdi; bundan
sonrasında, ilişkiler bozuldu, HDP’nin teröre destek veren bir siyasi parti
olduğu belirtilerek hedefe oturtuldu…
Halbuki, 7 Haziran seçimine kadar,
AKP ile HDP Açılım-Saçılım ortaklığı
içinde idiler. Oslo’da PKK Temsilcileri ile AKP Hükümeti arasında gizli
görüşmelerin yapıldığı da, artık, herkes tarafından bilinmektedir…
Geçmişteki HDP, PKK ve AKP
arasındaki işbirliği neticesinde;
PKK güçlenip, silahlanmış ve
ortaklık bozulunca da; Türkiye’yi kan gölüne çevirmiştir…
Gelinen noktada, bu hususu da,
göz önünde bulundurmak lazım…
Bu gibi konulara, daha önceki
makalelerde de yer verildi. Bu itibarla burada, bu kadar açıklamayı, yeterli
buluyorum.
11 Ekim Akşamı FOX TV’de
yayınlanan bir haberi size aktarma isterim.
Patlama esnasında, orada bulunan
katılımcılardan biri, canlı bombalardan biri ile göz göze gelmişler.
Anlattıkları şöyle:
Canlı bomba, şüpheli hareketlerle
dikkat çekiyormuş. Başında siyah sarık, sırtında cübbe, ayağında şalvar varmış
ve sakallı imiş…
Buradaki tarif; canlı bombanın
IŞİD militanı olduğunu çağrıştırıyordu. Nitekim Güvenlik kaynakları da, canlı
bombanın; IŞİD militanı, bir terörist olduğu yönünde bir kanaat açıkladı.
Burada sorulması gereken soru şu:
Katılımcılardan biri, canlı
bombayı görüp, şüpheleniyor da; .Peki, Milli İstihbarat Teşkilatı MIT, niye
zamanın da tespit edemiyor, ya da diğer güvenlik birimlerinden biri;
Niye fark edip te, etkisiz hale
getiremiyor?...
Diğer bir garip durum da şu:
Canlı Bomba üzerindeki
patlayıcıları patlattıktan sonra;
Sağ kalanlar, ya da kaçabilecek
durumda olan yaralılar, panik içinde kaçmaya çalışırken; polisler, niye biber
gazı sıkıyorlar, Tomalardan ise, niye su sıkılıyor? Peki bu yapılanlara ne
demeli?...
Böylesi bir durunda, yaralı
olanlardan bazıları da;
Polisin düşmanca davranışı
neticesinde, hayatını kaybetmiş olamaz mı?…
Sorulması gereken sorulardan
bazıları da şunlar:
Gaziantep katliamı oldu, Suruç
katliamı oldu, Reyhanlı katliamı oldu, Diyarbakır katliamı oldu ve daha bazı
katliamlar…
Bu katliamı yapanlardan; hayatta
kalanlar yakalanıp, gereği yapıldı mı, bu katliamların planlayıcıları tespit
edilip, bir şeyler yapıldı mı?
Ya da, Polis Müdürlerinden,
MİT’ten, ya da diğer üst düzey Bürokratlardan görevden alınanlar oldu mu? Ya da
İçişleri Bakanı sorumluluk duyup, istifa etti mi?..
Başbakan Ahmet DAVUTOĞLU, Ankara’da Tren
Garı’nda yaşanan bu son patlama ile ilgili olarak açıklama yaparken;
Başta Suruç Katliamı olmak üzere
bazı katliamları yapanların ismini açıklarken;
Başta Suruç Katliamı olmak üzere
çoğu militanın yakalanıp, Adalete teslim edildiğini açıkladı.
HDP Eş Başkanı Selahattin
DEMİRTAŞ; bu açıklamalara binaen şu cevabı verdi:
Suruç Katliamını ve daha başka katliamları
yapanların, parçalanıp öldüklerine vurgu yaparak;
Başbakan Ahmet DAVUTOĞLU’nun
yalan söylediğine dikkat çekti ve istifa etmesi gerektiğini söyledi…
Öyle anlaşılıyor ki, AKP Hükümeti
başta kaldığı sürece; kendi döneminde yaşanan bir çok olayın, arka planı
maalesef anlaşılamayacak!...
7 Haziran seçimi sonrasında eğer,
bir koalisyon Hükümeti kurulabilmiş olsaydı; belki bunların çoğu yaşanmazdı!
Bu gün, 7 Haziran Milletvekili seçimi
sonrasında oluşan Halk iradesi; gasp edilmiş durumda.
Ve AKP, tek başına İktidar
olabilecek sayıda Milletvekili çıkaramadığı halde
5 Aydan beri Türkiye’yi yönetmeye devam
ediyor…
RUSYA’NIN; SURİYE’YE MÜDAHALESİ VE BEŞŞAR ESAD’IN YANINDA YER ALMASI BAĞLAMINDA;
RUSYA’NIN; SURİYE’YE MÜDAHALESİ VE BEŞŞAR ESAD’IN YANINDA YER ALMASI BAĞLAMINDA;
Rusya, Suriye Lideri Beşşar
ESAD’’ın talebi üzerine;
Suriye’yi muhalif güçlerden
temizlemek maksadı ile Suriye’ye girmiştir.
Böylesi bir girişim; Suriye’nin
toprak bütünlüğünün korunması açısından, doğru ve haklı bir girişimdir.
Aslında böylesi bir girişimi
Beşşar ESAD, daha ilk başta da yapabilirdi. Ama buna; o günkü dünya koşulları
nedeni ile belki Rusya yanaşmamıştır…
Ama zaman içerisinde; Amerika
Birleşik Devletleri ABD’’nin, Irak’ın Kuzeyi’ndeki, Özerk Kürt Bölgesi’nin
petrollerini, Akdeniz’e ulaştırabilmek açısından;
Suriye’nin Kuzeyi’nden bir
koridor açmak niyetinde olduğu, tam olarak anlaşıldığından, zamanlama açısında,
Rusya’nın müdahalesi; isabetli ve etkili olmuştur.
Malûmunuz olduğu üzere;
Suriye’nin Kuzeyi ve Türkiye’nin Güneyi’nde
Suriye topraklarında Kantonların
oluşması ve Akdeniz’e Bağlamak için, az bir mesafe kalmışken;
Rusya’nın Suriye topraklarında
muhaliflere karşı, havadan müdahale etmesi; Amerika Birleşik Devletleri’nin
Planını bozmuştur.
Suriye ve Irak’ın toprak
bütünlüğünün korunması;
Türkiye’nin de toprak
bütünlüğünün korunması ile eş değerdedir. Bu bakımdan, Rusya’nın Suriye’deki
Askeri müdahalesi; Türkiye’nin Güney sınırının korunması açısından da, faydalı
olmuştur. Ancak;
Rusya’nın
böylesi bir fırsat ve Beşşar ESAD’ın talebi üzerine, Suriye topraklarına girmiş
olması,;
Türkiye’nin gelecekteki âli
menfaatleri açısından çok sakıncalıdır…
Zira Suriye; Rusya’nın çıkarları
açısından da, son derece stratejik anlamda çok önemli olduğundan;
Bu vesile ile oraya iyice
yerleşir ve bir daha da, oradan çıkmak istemez…
Zaten Rusya’nın; Suriye’nin
Tartus Limanı’nda bir Deniz Üssü var. Bundan sonrasında, elbette yeni tavizler
de koparacak.
Suriye’de Rusya’nın askeri
açıdan, yeni tavizler koparması; ilerisi için, Türkiye’nin Güneyi’nde yeni bir
tehdit unsuru olarak, karşımıza çıkabilir…
Diğer yanlışlıklardan bazıları
ise şunlar:
1-Suriye, eski bir Osmanlı
Toprağıdır. Bu vesile ile orada yaşayanlara karşı, tarihi
Bir sorumluluğumuz da vardır.
Bu itibarla onlara sahiplenip,
ilişkilerimizi daha da kuvvetlendirmek varken;
Ayağımıza kurşun sıkarcasına
onları, neden Amerika Birleşik Devletleri’nin kucağına atıyoruz, ya da,
Rusya’nın müdahalesine bir zemin hazırlıyoruz?
2-Eski Başbakan, şimdinin
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip ERDOĞAN;
Kolu kanadı kırılmış bir Suriye
için; Angajman kuralları koyup, sınırımıza şu kadar mesafe
yaklaşırsan, yada
hava sahamızı ihlâl edersen vururum gibi sözler sarf edip; neticede Onların bir
Helikopterini, hava sahamızı ihlâl ettin gerekçesi ile düşürülmesi hususu,
hafızalarda iken;
Bu güne kadar Rus jetleri, kaç
defa hava sahamızı ihlâl ettiler, bizim F-16 lar ile havada
İt Dalaşı yaptılar.
Peki hava sahamızı defalarca
ihlâl eden Rus uçaklarından biri niye düşürülme di?
İş sadece, protesto etmekle
kaldı…
3- Bu güne kadar AKP’nin
yürüttüğü Açım-Saçılım çalışmaları, PKK’nın silahlanıp güçlenmesi ve Türkiye’yi
kana bulaması, Türkiye’nin Üniter yapısının bozulmaya çalışılması, sınırlarının
korumasız hale getirilmesi, Başta 2,5 milyon Suriyelinin sınırlarımızdan
rahatlıkla geçip, Türkiye’ye girmeleri;
Ki bunların bir kısmının mülteci olduğu da söylenemez. Bu
gibilerin; her türden, terörist guruplar olduğu da söylenmektedir...
Dolayısı ile AKP İktidara
geldikten sonra, karşılaştığımız bu gibi olumsuz gelişmelerin;
Amerika Birleşik Devletleri
yapımı, bir projenin uygulaması sonucunda, olduğu da;
Artık çoğu vatandaşımız
tarafından bilinmektedir.
Burada yanlış olan şey;
AKP Hükümeti’nin; ABD’’nin bu
uygulamalarının yanında, niçin yer aldığıdır, böylesi bir projeye niçin destek
verdiğidir…
Sonuç itibarı ile Ankara Tren
Garı’nda yaşanan patlama olayında; 97 vatandaşımızın hayatını kaybetmesi, 246
vatandaşımızın da yaralanması neticesinde görülmüş ve anlaşılmıştır ki;
Bu gün Türkiye’nin geldiği, ya da
getirildiği noktada, hiçbir kimsenin, mal ve can güvenliğinin olmadığı
anlaşılmıştır.
Dolayısı ile 1 Kasım 2015’te
yapılacak olan Milletvekili seçiminde de;
Seçim güvenliğinin sağlanacağı,
seçmen listelerinin doğruluğu, ya da neticenin, gerçekleri yansıtacağı
konusunda, çoğu vatandaşımızın, ciddi endişeleri var…
Saygılarımla.13 Ekim 2015 Salı
Makine Yüksek Mühendisi Ahmet YALVAÇ