Sevgili Okurlar, bu başlık
altında inceleyeceğimiz konuları daha kolay anlayabilmek açısından;
Gerektiğinde,
Bundan önce yazılmış olan;
2-Ekim Teskeresi, IŞİD’e Karşı
mı, Yoksa Beşar ESAD’a Karşı mı Çıkartıldı başlığı altında yazılan makaleye bir
göz atmanızı öncelikle öneririm…
Şimdi hatırlatmak ve bazı
ipuçlarını vermek açısından, bu teskerenin hangi şartlar altında çıkartıldığı
konusunda, birkaç hususa tekrar dikkatinizi çekmek istiyorum
IŞİD Irak’’ın kuzeyindeki
topraklarda ilerleyip, katliamlar yaparken, gelinen noktayı dehşetle ve merakla
izliyorduk…
Özellikle de IŞİD’in; silahsız ya
da iptidai silahlarla kendilerini korumaya çalışan Türkmenleri katledip,
topraklarını da işgal ederken,
Amerika Birleşik Devletleri ve
müttefiki Batılı devletlerin sessiz kaldıklarını,
Bilhassa da AKP Hükümeti’nin
yeterince hassas davranmayıp, bir şeyler yapma konusunda isteksiz göründüğünü
de biliyoruz...
Ne zaman ki IŞİD, Kuzey Irak
Özerk Kürt Yönetimi topraklarını tehdit etmeye başladı,
Ne zaman ki IŞİD, Amerikalı,
İngiliz, Fransız gazeteci, ya da yardım kuruluşuna mensup 3-4 kişiyi boğazını
keserek katletti…
Ve nihayetinde Suriye’nin Kobani
yerleşim yerini kuşatıp, Kürtlerle çatışmaya başladı…
O zaman ABD ve müttefiki bazı
Batılı devletler bir şeyler yapma gereğini duydu…
AKP Yetkilileri ile eski Başbakan ve yeni
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip ERDOĞAN’ın, bütün örnekler ortada olmasına rağmen;
IŞİD’e bir türlü terörist örgüt
demediğini, diyemediğini de biliyoruz.
IĞİD’in yaptıkları konusunda bir
şeyler söylemek zorunda kaldıklarında ise;
IŞİD’e IŞİD unsurları tabirini
kullanıyordu…
Böylesi bir tanımlamada
hafızalarda…
Bu sebepten olmalı ki;
Amerika Birleşik Devletleri ile
onun öncülüğündeki bazı Batılı müttefikleri, IŞİD’le mücadele etmek için
birlikte hareket etme gereğini duyduklarında
Ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip
ERDOĞAN, Amerika’da iken;
Eski söylem ve tanımlamaların
değiştiğini görüyoruz…
Bu teskerenin gönülsüz
çıkartıldığını, IŞİD’e gönülsüz olarak ve kerhen
Ve de mecburiyetten olmalı ki;
Eski Başbakan, yeni Cumhurbaşkanı
Tayyip ERDOĞAN tarafından terörist bir örgüt denildiğini de biliyoruz…
Bu noktada bir Atasözünü
hatırlatmak istiyorum;
Gönülsüz aş, ya karın ağrıtır, ya
da baş…
Şimdi yakın bir geçmişe kısa bir
göz atalım.
AKP Hükümeti’nin IŞİD’e silah, teçhizat ve
eğitim yönünden yardım ettiği, katkı sağladığı gibi bilgiler de basınımızda
sıkça yer almış olan hususlar…
Bu itibarla AKP Hükümeti ve özellikle
de Cumhurbaşkanı Recep Tayyip ERDOĞAN’ın,
Özellikle Amerika Birleşik Devletleri ve
Batılı müttefikler ile
IŞİD’le mücadele konusunda ters düştüklerini,
hatta bu yüzden çok zorda olduklarını da söyleyebiliriz…
Ve Türkiye’nin IŞİD’le mücadele
ya da IŞİD’e müdahale konusunda ESAD şartını ortaya sürmesi,
Ortamı ve ilişkileri iyice
gerdiği anlaşılıyor…
Bu gibi manevralar, Türkiye’de AKP’nin, ya da
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip ERDOĞAN’ın fanatik hayranları tarafından usta işi
olarak algılansa bile;
Uluslararası camia da bir
geçerliliği, bir getirisi maalesef olmaz, bilakis yeni sorunlar yaratır…
Sonuçta siyaseten geldiğimiz
noktayı şöyle özetlemek mümkün:
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip ERDOĞAN’ın IŞİD’le
mücadele etmek istemediğinin anlaşılması;
PKK ve PYD’yi Amerika’nın ve
müttefiki Batılı devletlerin, yeni müttefikleri durumuna düşürmüştür…
Sadece bu sebepten dolayı; ABD ve
müttefiki bazı Batılı devletler, PKK’yi terörist örgüt listesinden
çıkarmışlardır.
Bu nedenle Amerika Birleşik
Devletleri, IŞİD’le savaşması için PKK ve PYD’ye silah veriyor.
Batılı müttefikleri de
görünürdeki bu sebepten dolayı, PKK ve bunun Suriye’deki kolu olan PYD’ye silah
vermek istediklerini beyan ediyorlar.
Bu gelişmeler yaşanırken;
Almanya’nın, Mesut Barzani’nin
Peşmergelerini Almanya’da eğittiği haberleri basınımıza yansıdı.
Fiilen gelinen bu noktada;
PKK Terör Örgütü emellerini
gerçekleştirme yolunda önemli bir mevzi kazanmış oldu…
Ve PKK ile etkin mücadele
konusunda, elimizin kolumuzun bağlandığını şimdiden söyleyebiliriz…
Ya da PKK’yı bitirmek
istediğimizde, şimdi Amerika’yı da karşımızda bulacağımızı unutmamamız
gerekiyor…
Diğer bir vahim hatada şu:
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip
ERDOĞAN, Suriye’nin kuzeyinde güvenli bölgeler, ya da tampon bölge kurulması
yönünde teklifte bulundu…
Böylesi bir teklifin mahzurlarını
da önceki makalede belirtmiştim…
Şimdi bu konuyu, geçmişte yaşanan
bir örnekle biraz açmaya çalışalım
Cumhurbaşkanı ve AKP Hükümeti,
Kuzey Irak Federe Kürt Devleti’nin, Amerika’nın
önderliğindeki birinci Körfez Harekâtı sonrasında,
Zamanın Türkiye Cumhuriyeti
Cumhurbaşkanı olan Turgut ÖZAL’ın tampon bölge, uçuşa yasak bölge formülü ile
kurulduğunu unutmuş gibi gözüküyor…
Aslında şimdi bunun gibi, IŞİD’de
bahane;
Zira bizler biliyoruz ki ABD ve
Batılı müttefikleri, daha önceleri de hep PKK’nın yanındaydılar.
PKK bunun için bitirilemedi,
Kuzey Irak Özerk Kürt Bölgesi de
onların yardımı ile ve böyle kuruldu…
Bu itibarla IŞİD ile etkin
mücadele, ya da bitirilmesi konusunda yapılması geren en önemli husus şu:
Eğer AKP Hükümeti isterse, Türk
Silahlı Kuvvetleri güney sınırımızı IŞİD’ten tamamen temizler.
Bunun birçok yolu var. Bunları da
önceki makalede anlattım…
ABD ve Müttefiklerine gerek
kalmadan Türkiye bu işi halletmelidir…
Böylece ileride muhtemelen;
ABD’nin ve Batılı müttefiklerinin yardım ve
destekleri ile
Suriye’nin Kuzeyi’nde başka bir Özerk Kürt
Bölgesi kurma hayalleri de şimdiden önlenmiş olur…
Böylesi bir yaklaşım, Türkiye’nin
birlik ve bütünlüğünün sağlanması
Ve ulusal çıkarlarımız açısından
son derece önemlidir…
Bu itibarla gelinen noktayı ve
Türkiye’nin içine düşürüldüğü durumu;
AKP Hükümetinin öngörüsüzlüğü, ya
da hatası olarak değerlendirmek mümkün…
KOBANİ PROTESTOLARI; BİZLERE PKK
VE YANDAŞLARININ ASIL NİYETLERİNİ ANLAMAMIZA VESİLE OLDU…
Bir önceki makalede, Kobani protestoları ve bu protestolarda ölenler konusunda da bir şeyler yazmıştım…
Bir önceki makalede, Kobani protestoları ve bu protestolarda ölenler konusunda da bir şeyler yazmıştım…
Sonrasında, bu protestolarda ölen
vatandaşlarımızın sayısının 48’ye kadar çıktığını duyduk,
Muhtemelen biraz daha yüksek de
olabilir.
Burada çok önemli 2 hususa
değinmemiz lazım.
Birincisi yeni Cumhurbaşkanı
Recep Tayyip ERDOĞAN çok kritik bir zamanda; Kobani, düştü, düşecek gibi bir
laf etmişti…
Tabi ki, Kobani protestolarının
zirve yaptığı kritik bir zamanda;
Devletin tepesindeki Kişinin
böylesi bir açıklama yapması da doğru değil…
İkincisi HDP Eş Başkanı Selahattin
DEMİRTAŞ’ın, Kürt vatandaşlarımızın ve taraftarlarının sahaya inmeleri
konusunda çağrıda bulunması da çok etkili olmuştu…
Gerçi ne Tayyip ERDOĞAN, ne de
Selahattin DEMİRTAŞ, verdikleri beyanatlarda kimseye ortalığı kırıp dökün,
vurup öldürün gibi şeyler söylememişlerdir ama
Eli sopalı, palalı, bıçaklı,
sakallı ya da cübbeli insanların beklenmedik bir şekilde ortaya çıkmış
olmaları,
Bizlere, bazı vatandaşlarımızın çatışmaya daha önceden hazırlandıkları,
fırsat kollar durumda bekledikleri kanaatini uyandırmıştır.
Yaşanan ölümler bu gibi
insanların çatışması sonucunda meydana gelmiştir.
Böylesi bir durumla ilk defa
karşılaşılmıştır.
Belli ki Halkımız provoke edilip,
daha büyük çatışmaların yaşanması isteniyor…
Meseleye bu yönden bakıldığında
Kobani protestolarının, bir isyan provası olduğu söylenebilir.
Ne var ki Halkımız, bütün
yaşananlara rağmen yine de sağduyulu olmayı tercih etmiştir…
Ama böylesi bir davranış, her zaman
olur anlamına gelmez!...
IŞİD’in Kobani’yi işgal etmesini,
orada katliamlar yapmasını bizler de istemeyiz ama
IŞİD’i protesto amacı ile
bazılarının, Devletin ve Halkımızın malına, canına zarar vermelerini, ortalığı
kırıp dökmelerini,
Bankalara ve marketlere zarar
vermeleri, paraları ve malları yağmalamalarını,
Belediye otobüslerini yakmalarını
da
Asla tasvip edemeyiz…
Bu gibi davranışlar;
PKK Terör Örgütü ve Yandaşlarının
kim oldukları ne yapmak istedikleri konusundaki niyetlerini anlamak açısından
da, bizlere çok önemli ipuçlarını vermiştir,
Sözde barışı sağlamak bahanesi
ile
Siyasilerin, PKK ile yaptıkları pazarlıklar ve
verilen ödünlerin de
Ne kadar yanlış, ne kadar bir aldatmaca
olduğunu da ortaya koymuştur…
Ayrıca bu vesile ile bir hususa
daha dikkatinizi çekmek istiyorum.
Gelinen noktada:
Askerlerimize pusu kurup, arkadan vuranlara,
Güneydoğuda yol kesip,
vatandaşlarımıza kimlik soranlara,
Askerlerimizi, Kaymakamlarımızı,
öğretmenleri, TIR şoförlerini kaçıranlara,
Halkımızdan vergi toplayıp,
Sözde Halk Mahkemeleri kuranlara,
Korku salıp, vatandaşlarımızı
canından bezdirenlere
Ve nihayetinde Güneydoğu Bölgemizi Türkiye’den
koparıp, ayrı bir devlet kurma niyet ve hevesinde olanlara,
Su soruları sormakta gerekiyor:
Türk
Silahlı Kuvvetleri’nin Kobani’ye müdahalesini hangi yüzle talep
ediyorsunuz!?...
Madem o
kadar güçlü ve kuvvetlisiniz de;
Neden
Kobani’ye gidip de, orayı IŞİD’den
kurtarmıyorsunuz!?...
Bu noktada PKK ve yandaşları ile
çözüm süreci adı altında pazarlık yapanlara da bir şeyler söylemek istiyorum:
Halkımızın büyük çoğunluğunun ve
aklı başında olan Kürt vatandaşlarımızın ki onlarında büyük çoğunluğu öyledir;
Bölünüp, parçalanma yanlısı
olmadığını,
Neden görüp, anlamıyorsunuz!?...
Türkiye Cumhuriyeti ve onun
silahlı gücü TSK’yi
Güçsüzmüş gibi gösterip, bir şey
yapamayız gibi bir algı yaratıp,
PKK Terör Örgütü ve Yandaşları
ile müzakere masasına oturuyorsunuz!?...,
Yaşanan bu örneklerle de;
PKK ve Yandaşlarının öyle
kuvvetli olmadıklarını,
Özellikle de Kürt Halkını temsil
etmediklerini,
Neden görüp anlamıyorsunuz!?..
Amacınız ne?...
Cumhurbaşkanı Tayyip ERDOĞAN ise;
Kobani’nin IŞİD tarafından kuşatılması vesilesi ile
200 Bin kişinin Türkiye’ye
sığındığını söylüyor.
Dolayısı ile Kobani’de başlayan
çatışma vesilesi ile Türkiye’ye geçenler, sadece Kobani halkı değil…
Ve dolayısı ile Tayyip ERDOĞAN
Kobani’de sivil halk kalmadı diye, meseleye vurgu yapıyor…
Demek ki şu anda orada bulunanlar
IŞİD ve onlarla savaşan PYD militanları.
Birde buna sonradan katılan PKK
militanlarını da ilave etmek lazım…
IŞİD’in Kobani’yi kuşatmasını 17 Eylül 2014 olarak kabul edersek;
17 Kasım itibarı ile aradan geçen
zamanın 63 gün olduğunu görüyoruz…
Amerika Birleşik Devletleri ve
onun Batılı müttefiklerinin, IŞİD mevzilerini sürekli havadan bombaladıklarını,
PKK ve PYD’ye silah ve lojistik yardım sağladıklarını da göz önünde
bulundurursak;
Haklı olarak şu soruyu sormak
gerekiyor:
Bu kadar yardım ve desteğe rağmen
Ve aradan 50 gün gibi uzun bir
zaman geçtiği halde;
Kobani IŞİD’ten halâ niye
temizlenemedi?...
Aslında sorunun cevabının çok
basit olduğu anlaşıldı.
Demek ki PKK ve PYD militanları
sanıldığı kadar eğitimli, ya da savaşçı değillermiş.
Böylesi bir sonuç, bizler
açısından çok önemli…
Peki Türkiye’yi yönetenler
böylesi bir hususu, bilemiyorlar mıydı?...
Bence bilmeleri lazım…
Demek ki AKP iktidarı,
Kan akmasın, analar ağlamasın
sloganları ile
Ve başkaca bir çaremiz kalmadığı
için
Milletimizin adına ve içimiz kan
ağlayarak;
PKK Terör Örgütü ve onun Lideri
Abdullah ÖCALAN ile
Barış süreci adı altında onlarla
masaya oturmak zorunda kaldık vurgusunu yapmaya çalıştıkları anlaşılıyor…
Ama böylesi bir yanıltma ve
çarpıtmanın da;
Dindar, muhafazakâr ve saf vatandaşlarımızın
oylarını almaya yönelik siyasi manevralar olduğu da,
Yaşadığımız örneklerle artık
anlaşılmıştır…
Dolayısı ile Halkımızın gerçek
anlamda huzur ve refaha kavuşması,
Türkiye Cumhuriyeti’nin Vatanı ve
Milleti ile bölünmez bütünlüğünün yeniden sağlanmasının
Ve devlet otoritesinin yeniden
tesis edilmesinin de;
AKP İktidarı ile mümkün olmadığı,
olamayacağı da artık anlaşılmıştır…
Dolayısı ile tek çözüm;
Cumhuriyetin kazanımlarına, Atatürk İlke ve İnkilâplarına yürekten inanan bir
ekibin iş başına gelmesidir…
Ve bu husus, ayrı bir yazı
konusudur…
PEŞMERGELERİN TÜRKİYE ÜZERİNDEN
KOBANİ’YE GEÇMELERİ;
Onun silahlı gücü, Peşmergeler
de; bağımsız bir devletin askerleri değil…
Bu teskerede adı geçen yabancı
devletler tanımından daha ziyade;
Amerika Birleşik Devletleri ile
onun Batılı müttefikleri; İngiltere, Fransa, Almanya… gibi devletler ile,
onların silahlı güçleri anlaşılmalıdır.
Dolayısı ile Kuzey Irak Federe
Kürt Bölgesi Yönetimi ile onun silahlı gücü Peşmergeler;
Amerika Birleşik Devletleri adına
iş yapan, ya da yapmak isteyen taşeronlardır…
Peşmergelerin Türkiye üzerinden
Kobani’ye geçmelerini Amerika Birleşik Devletleri’nin talep ettiği ve de
dayattığı bilinmektedir.
Peşmergelerin, 29 Ekim 2014
tarihinde, yani Cumhuriyet Bayramı’ında gündüzün şov yaparak bir kahraman edası
ile
Ve onları karşılayan bazı Kürt
vatandaşlarımızın arasından, sevgi gösterileri ile geçip gitmişlerdir.
Kaldı ki bu geçişlerin 23 ve o6
saatleri arası yapılması gerekiyormuş…
Ama bu yasağa uymadıkları
anlaşılıyor…
Bu geçişleri bizlerde televizyon
ekranlarından gördük, izledik.
Bu geçişlerde güçlü kamyonlar
kasalarında malzemeler, arkalarında toplar bulunduğu halde,
İntikal devam ediyordu.
Ağır silahlarla yol alan bu kamyonların
sayısının 40 kadar olduğu söyleniyordu.
Ve bu kamyonlardaki Peşmergelerin
elbiselerinin kollarında ABD bayrağı vardı ve elleri ile zafer işareti
yapıyorlardı.
Bazı Kürt vatandaşlarımız ise;
Biji OBAMA, biji serok OBAMA;
yaşa, varol, OBAMA diye
bağırıyorlardı...
Böylesi bir geçiş ve geçişin gece
saatlerinde yapılacağı şartlarına uyulmaması gibi fiili durumlar karşısında;
Yetkililerin bir şey yapamadık,
ya da yapamazdık gibi bahaneleri de varsa,
Buna da kimse inanmaz…
Böylesi bir fiili durum;
Türkiye Cumhuriyeti’nin
azametinin ve itibarının zedelendiği, görmezden gelindiği,
En önemlisi de;
Kuzey Irak Özerk Kürt Yönetimi
Başkanı Mesut Barzani’ye itibar kazandırma yönünde, önemli bir adım olduğu da
ortadadır.
Bu gibi uygulamalar, Mesut
BARZANİ’yi Kürtlerin hamisi gibi bir durumuna getireceğinden;
Türkiye Cumhuriyeti’’nin birlik,
beraberlik ve bütünlüğünü devam ettirmesi bakımından,
Çok büyük bir sakıncadır…
Ama AKP Hükümeti, zaten buna benzer şeyleri çok yapıyor…
Peşmergelerin bir kısmının
Urfa’ya uçakla geldiğini biliyoruz.
Bir kısmı da zaten karayolu ile
ve konvoy halinde, yukarıda da izah ettiğim üzere
Urfa’nın Suruç ilçesine intikal
etmişti…
Peşmergelerin sayısının 150 kadar olduğu söyleniyordu.
Ama gerçek rakamın ne kadar
olduğunu tam olarak bilemiyoruz…
Bunların tamamının Amerika
Birleşik Devletleri, ya da Alman vatandaşlığına geçmiş olan
Ama daha ziyade Körfez Savaşı
esnasında Irak’dan devşirilip götürülen Kürt gençleri olduğu
Ve bu gibi zamanlarda kullanılmak
için yetiştirildikleri anlaşılmaktadır.
Peşmergelerden 19’unun geçişler
esnasında konvoydan ayrılıp, kaçtıkları ama bilahare yakalanıp teslim
edildikleri de bilinmektedir.
Sonra Urfa-Suruç’ta
konakladıkları,
Burada bir lokantada kebap
yedikleri
Ama masrafını ödemedikleri de
Basınımızda yer aldı…
Sonradan duyduk ki; muhtemelen
şikâyet konusu olmuştur;
Ödenmeyen yemek paralarının Urfa
valiliği tarafından karşılandığını duyduk…
Hatta bir Peşmergenin;
kendisini görüntülemeye çalışan bir basın
mensubuna, önce Kürtçe bir şeyler söylediği,
Sonrasında silahını ateşlediğini,
Basın mensubunun kaçarak canını
zor kurtardığını da ekranlarda gördük…
Silahtan çıkan mermiler toprağa
saplanıyor ve toz kaldırıyordu.
Burada dikkat çeken ve sorulması
gereken en önemli sorular, şunlar:
1-Yedikleri yemeğin parasını
ödemeyenlere ne denir?...
Ve bu gibilerden nasıl bir fayda
beklenir?...
2-Peşmergelerin ödemedikleri
yemek paralarını;
Urfa valisi kendi cebinden mi
ödemiştir?
Yoksa Devletin kasasından mı
ödemiştir?...
Bu hususun, açıklığa kavuşması
lâzım.
Eğer Sayın Vali, bu parayı kendi
cebinden ödedi ise, bir problem yok…
Yok eğer;
Bu parayı Devletin kasasından,
yani Halkımızın parası ile ödedi ise,
Son derece yanlış bir şey…
Şimdi başka bir hususa daha
dikkatinizi çekmek istiyorum.
Peşmergelerin Türk topraklarında
intikalleri esnasında;
Yüzlerini;
Burunlarının yarısına kadar,
gözlerinin yakın bir mesafesine kadar,
Atkı benzeri bir şeylerle
kapattıkları
Ve dolayısı ile de kendilerinin
tanınmasını istemedikleri, gizlenmeye çalıştıkları da anlaşılıyordu…
Bu konuda kaygılarımızı
güçlendiren başka hususlar da var…
İddiaya göre;
PKK militanlarının bir kısmı,
Peşmerge statüsü ile
Konvoyla, ya da uçakla Kuzey Irak
Özerk Kürt Bölgesi’inden Türkiye’ye giriş yapmışlar…
Bu itibarla, Türkiye’ye giriş
yapan Peşmergelerin tamamının;
Kobani’ye gittiklerinden emin
değiliz…
TSK KOBANİ’YE MÜDAHALE
ETMEDİĞİNDEN, BARIŞ SÜRECİ BOZULMUŞ…
PKK ve Yandaşı HDP, son
zamanlarda,
Verilen sözler eğer tutulmazsa;
Barış süreci sona erer diye
tehditler savuruyordu…
Buna benzer tehditlerin, Kobani
protestoları esnasında da savrulduğunu gördük.
Burada ise Türk Silahlı
Kuvvetleri TSK’nın Kobani’ye müdahalesinin hedeflendiği anlaşılıyordu…
Ama olmadı…
Bu protestolarda toplam 48 kişi öldü…
Bu da büyük bir rakam ama
amaçlanan büyük bir kalkışma gerçekleşmedi…
Yukarıda da vurguladığım üzere,
böylesi bir husus;
Birlik ve beraberliğimizin kolay
kolay bozulamayacağı hususunda,
Bizlere büyük bir umut verdi…
Ama bundan sonrasında da, PKK ve
Yandaşlarının boş durmayacaklarını görüp anlamamız lazım…
Dolayısı ile
Sözde Kobani’ye gitmek üzere
Türkiye’ye giriş yapan Peşmergelerin bir kısmının Türkiye’de kaldıkları,
kalabilecekleri endişesi,
Ya da geçenlerin, sonradan
Türkiye’ye gelip, bir çatışma ortamı yaratacakları konusunda endişelerimiz var…
Ayrıca son zamanlarda;
Güneydoğu bölgemizde PKK’dan
kaçıp, 5 er ya da 8 er guruplar halinde, Jandarma’ya teslim olan militanlar
konusunda da endişelerimiz var…
Güvenlik güçlerine teslim olan bu
gibi PKK militanlarının 3-4 gün öncesine göre, toplam sayılarının 40 kadar
olduğu belirtiliyordu.
Acaba PKK taktik değiştirip,
sözde pişman olup, sığınmak gibi insani duygularla;
Türkiye’de büyük bir çatışma
başlatmak amacı ile
Eleman takviyesi mi yapmaya çalışıyor,
sorularını akla getiriyor…
KOBANİ’YE GEÇEN PEŞMERGELER’İN
IŞİD’LE SAVAŞMAK İÇİN DEĞİL;
DAHA ZİYADE, ORADA SAVAŞAN PKK VE
PYD MİLİTANLARINI EĞİTMEK ÜZERE GİTTİKLERİ ANLAŞILIYOR…
Bu gibi beyanatlar basınımızda da
yer aldı…
Çoğu Amerikan ve Alman vatandaşı
olan bu Peşmergelerin;
Kobani gibi özel yer ve özel
maksatlarda kullanılmak amacı ile devşirilip, eğitilen ve canının kıymetini
bilen, sözde bu gibi askerlerden;
Tabii ki IŞİD ile göğüs göğüse
çarpışmalarını beklemek te düşünülemez…
KOBANİ SORUNUNU TÜRKİYE’NİN KENDİ
İMKÂNLARI İLE ÇÖZMEYE ÇALIŞMASI EN DOĞRU BİR YAKLAŞIMDIR…
Böylesi bir hususu buraya kadar
değişik örneklerle ortaya koymaya çalıştım…
Bu amaçla Türkiye, öncelikle
Beşar ESAD’ı devirme sevdasından vaz geçmeli ve onunla işbirliği yapma yolunu,
tercih etmelidir…
AKP’NİN VE CUMHURBAŞKANI TAYYİP
ERDOĞAN’IN HALÂ ESAD’I DEVİRME SEVDASINDAN VAZGEÇMEDİKLERİ ANLAŞILIYOR…
Böylesi bir ısrardan olduğu anlaşılmış olmalı ki, ABD Başkanı OBAMA’nın danışmanlarının da telkinleri doğrultusunda;
Böylesi bir ısrardan olduğu anlaşılmış olmalı ki, ABD Başkanı OBAMA’nın danışmanlarının da telkinleri doğrultusunda;
İstemeden de olsa ESAD konusunda
politika değişikliğine gitmek istediği anlaşılmaktadır…
Böylesi bir politika
değişikliğine gerek duyulması;
Elbette PKK, PYD, Peşmergeler ve
Koalisyon güçlerinin havadan bombardımanlar ile
IŞİD’in yenilemeyeceği,
Kobani’den atılamayacağının görülüp anlaşılmasıdır.
Türkiye’nin de Kara Birlikleri
ile müdahaleye yanaşmak niyetinde olmadığı da anlaşıldığından;
Tabii ki böylesi bir politika
değişikliği kaçınılmaz oluyor…
ESAD Karşıtlarının Türkiye’de
eğitilecek olmaları da;
AKP’yi ve özellikle de
Cumhurbaşkanı Tayyip ERDOĞAN’ı memnun etmek için alınmış olan kararlar olduğunu
da söylememiz lazım…
Sınırlarımızın korunması ve sınır
güvenliğimizin sağlanması açısından;
Beşar ESAD’ı devirme sevdasından
vazgeçmemizi her vesile söylemeye çalışıyorum…
Ayrıca Rusya için;
Akdeniz’in ve özellikle
Suriye’nin ne kadar hayati bir konu olduğunu tekrar hatırlatmak zorundayım…
Zira Rusya’nın, Suriye’nin Tartus
limanında bir deniz üssünün ve savaş gemilerinin bulunduğunu tekrar
belirtmeliyim…
Ve Rusya ikna edilmeden Beşar
ESAD’ın devrilemeyeceğini,
Bu güne kadar gördüklerimiz ve
yaşadıklarımızdan sonra,
Mutlaka göz önünde bulundurmamız
gerektiğini tekrar vurgulamak istiyorum…
Bu konuda bir zemin hazırlamak
açısından;
ABD Dışişleri Bakanı John Kerry’nin,
Rusya Suudi Arabistan ve Katar’ı ikna turlarına başladığı söyleniyor…
ABD Yetkililerinin böyle bir
politika değişikliğini ön görmeleri sonucunda;
Suriye’nin kuzeyinde, uçuşa yasak
bölge oluşturulmasının da
Düşünülebileceğine vurgu
yapılıyor…
Böyle bir teklifin ilk başta
Cumhurbaşkanı Tayyip ERDOĞAN tarafından gündeme getirildiğini belirtelim.
Eğer böyle bir şey gerçekleşirse,
Kuzey Irak Özerk Kürt Bölgesi’nin
kurulmasında olduğu gibi,
Şimdi de
Suriye’nin kuzeyinde 2 inci bir
Özerk Kürt Bölgesi’nin kurulmasına öncülük etmiş olacağız…
Dolayısı ile böyle bir
girişimden, şimdiden vazgeçilmelidir.
Bu arada Rus Deniz Kuvvetleri’ne
bağlı savaş gemilerinin Kıbrıs’ın güneyi ile Suriye arasında kalan bölgede deniz tatbikatı yapacağı da
söyleniyor.
Bu son örnekten de anlaşılacağı
üzere
Rusya Akdeniz’deki çıkarlarından
vazgeçmek istemiyor
Ve dolayısı ile ESAD’’ın
devrilmesini de istemiyor…
Bu nedenle;
AKP Hükümetinin ve özellikle de
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip ERDOĞAN’ın,
Beşar ESAD’ı devirme sevdasından
vazgeçmesi gerekiyor.
Bu konudaki inadın ve ısrarın;
Türkiye’ye ekonomik açıdan çok
zarar vereceği gibi,
Sonuçta 3 üncü Dünya Savaşına da
neden olunabileceği,
Ya da kendimizi, büyük bir
Bölgesel savaşın içinde bulabileceğimiz ihtimalini,
Göz önünde bulundurmamız lazım…
Sonuçta şu hususa da vurgu yapmak
istiyorum:
Amerika Birleşik Devletleri
istemiş olsa bile
İşi oldubittiye getirip;
Peşmergelerin Türkiye üzerinden,
Kobani’ye geçmelerine müsaade etmiş olmak
Ve de Beşar ESAD’ı devirmek için;
ESAD Karşıtlarına Türkiye’de
eğitim verme konusunda ABD ile mutabık kalmak;
Günü geldiğinde,
Teröre destek veren ve bağımsız bir devleti
yıkmaya çalışan bir devlet konumuna düşüreceğinden,
Türkiye’yi ilerde, uluslararası
camiada çok zor bir duruma sokabileceğini, asla göz ardı etmemek lazım…
PKK TERÖR ÖRGÜTÜ’NÜN LİDERİ
ABDULLAH ÖCALAN İLE YENİ BİR BARIŞ MUTABAKATI YAPILMIŞ…
Kelin Merhemi Olsa, Önce Kendi
Başına Çalarmış…
3-4 Gün önce verilen bir habere
göre;
MİT Müsteşarı Hakan FİDAN, İmralı
adasında PKK Terör Örgütünün Lideri Abdullah ÖCALAN ile bir görüşme yapıp;
Yerine getirilmesi istenen bazı
konular hakkında mutabakata varmışlar.
Söylendiğine göre;
PKK, 2015 Haziran’ında yapılacak
olan Milletvekili seçimlerine kadar ki bu seçimim Nisan sonu, Mayıs başına da
alınabİleceği söyleniyor
Bir eylem yapmaması,
AKP Hükümetini zora sokmaması
konusunda anlaşmışlar…
Bu anlaşma metnini HDP’liler,
Kandil’e götüreceklermiş…
Kandil’dekilerin de zaten
Abdullah ÖCALAN’ı pek dinledikleri yok…
Onun için, kelin merhemi olsa,
önce kendi başına çalarmış tabirini kullandım.
Barış, ya da Çözüm Sürecini, bir
altın madeni gibi düşünürsek,
AKP Hükümeti, ne zaman darda
olsa;
Barış, ya da çözüm süreci
söylemleri ile
Gün kurtarılmaya çalışılıyor…
Ve biraz daha süre kazanılmış
oluyor…
Bu gibi söylemler kulağa hoş
geliyor ama
Çözüm süreci;
Türkiye Cumhuriyeti’nin bölünüp,
parçalanmasıdır….
Eğer Güneydoğu bölgemizde,
Türkiye Cumhuriyeti egemenlik haklarını PKK’ya devretmiş ise;
Bunun adı; olsa olsa ancak
çözülme süreci olur..
Güneydoğu bölgemizde Devlet’in
olmadığını yukarılarda örnekleri ile ortaya koyduk…
Öyle anlaşılıyor ki;
AKP Hükümeti, bir daha inmemek
düşüncesi ile iktidar olmuştur.
Temel siyaset ve yaklaşım böyle
olunca;
Bize yanlış olan ve yapılmaması
gereken şeyler,
AKP’nin amacına uygun ise;
Onlar için mubahtır, yanlış bile
olsa, yapılmasında bir sakınca yoktur…
Böylesi bir yaklaşım ve uygulama,
Bu gün Türkiye’nin yaşadığı tüm
sorunların temel kaynağıdır…
Saygılarımla. 17 Kasım 2014
Pazartesi
Makine Yüksek Mühendisi
Ahmet YALVAÇ