17 Kasım 2014 Pazartesi

2 EKİM IŞİD TESKERESİ SONRASINDAKİ GELİŞMELER VE YORUMLARI…

2 EKİM IŞİD TESKERESİ SONRASINDAKİ GELİŞMELER VE YORUMLARI…

Sevgili Okurlar, bu başlık altında inceleyeceğimiz konuları daha kolay anlayabilmek açısından;
Gerektiğinde,
Bundan önce yazılmış olan;
2-Ekim Teskeresi, IŞİD’e Karşı mı, Yoksa Beşar ESAD’a Karşı mı Çıkartıldı başlığı altında yazılan makaleye bir göz atmanızı öncelikle öneririm…
Şimdi hatırlatmak ve bazı ipuçlarını vermek açısından, bu teskerenin hangi şartlar altında çıkartıldığı konusunda, birkaç hususa tekrar dikkatinizi çekmek istiyorum
IŞİD Irak’’ın kuzeyindeki topraklarda ilerleyip, katliamlar yaparken, gelinen noktayı dehşetle ve merakla izliyorduk…
Özellikle de IŞİD’in; silahsız ya da iptidai silahlarla kendilerini korumaya çalışan Türkmenleri katledip, topraklarını da işgal ederken,
Amerika Birleşik Devletleri ve müttefiki Batılı devletlerin sessiz kaldıklarını,
Bilhassa da AKP Hükümeti’nin yeterince hassas davranmayıp, bir şeyler yapma konusunda isteksiz göründüğünü de biliyoruz...
Ne zaman ki IŞİD, Kuzey Irak Özerk Kürt Yönetimi topraklarını tehdit etmeye başladı,
Ne zaman ki IŞİD, Amerikalı, İngiliz, Fransız gazeteci, ya da yardım kuruluşuna mensup 3-4 kişiyi boğazını keserek katletti…
Ve nihayetinde Suriye’nin Kobani yerleşim yerini kuşatıp, Kürtlerle çatışmaya başladı…
O zaman ABD ve müttefiki bazı Batılı devletler bir şeyler yapma gereğini duydu…
 AKP Yetkilileri ile eski Başbakan ve yeni Cumhurbaşkanı Recep Tayyip ERDOĞAN’ın, bütün örnekler ortada olmasına rağmen;
IŞİD’e bir türlü terörist örgüt demediğini, diyemediğini de biliyoruz.
IĞİD’in yaptıkları konusunda bir şeyler söylemek zorunda kaldıklarında ise;
IŞİD’e IŞİD unsurları tabirini kullanıyordu…
Böylesi bir tanımlamada hafızalarda…
Bu sebepten olmalı ki;
Amerika Birleşik Devletleri ile onun öncülüğündeki bazı Batılı müttefikleri, IŞİD’le mücadele etmek için birlikte hareket etme gereğini duyduklarında
Ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip ERDOĞAN, Amerika’da iken;
Eski söylem ve tanımlamaların değiştiğini görüyoruz…
Bu teskerenin gönülsüz çıkartıldığını, IŞİD’e gönülsüz olarak ve kerhen
 Ve de mecburiyetten olmalı ki;
Eski Başbakan, yeni Cumhurbaşkanı Tayyip ERDOĞAN tarafından terörist bir örgüt denildiğini de biliyoruz…
Bu noktada bir Atasözünü hatırlatmak istiyorum;
Gönülsüz aş, ya karın ağrıtır, ya da baş…
Şimdi yakın bir geçmişe kısa bir göz atalım.
 AKP Hükümeti’nin IŞİD’e silah, teçhizat ve eğitim yönünden yardım ettiği, katkı sağladığı gibi bilgiler de basınımızda sıkça yer almış olan hususlar…
Bu itibarla AKP Hükümeti ve özellikle de Cumhurbaşkanı Recep Tayyip ERDOĞAN’ın,
 Özellikle Amerika Birleşik Devletleri ve Batılı müttefikler ile
 IŞİD’le mücadele konusunda ters düştüklerini, hatta bu yüzden çok zorda olduklarını da söyleyebiliriz…
IŞİD’in gelip Kobani’ye dayanması
Ve Türkiye’nin IŞİD’le mücadele ya da IŞİD’e müdahale konusunda ESAD şartını ortaya sürmesi,
Ortamı ve ilişkileri iyice gerdiği anlaşılıyor…
 Bu gibi manevralar, Türkiye’de AKP’nin, ya da Cumhurbaşkanı Recep Tayyip ERDOĞAN’ın fanatik hayranları tarafından usta işi olarak algılansa bile;
Uluslararası camia da bir geçerliliği, bir getirisi maalesef olmaz, bilakis yeni sorunlar yaratır…
Sonuçta siyaseten geldiğimiz noktayı şöyle özetlemek mümkün:
 Cumhurbaşkanı Recep Tayyip ERDOĞAN’ın IŞİD’le mücadele etmek istemediğinin anlaşılması;
PKK ve PYD’yi Amerika’nın ve müttefiki Batılı devletlerin, yeni müttefikleri durumuna düşürmüştür…
Sadece bu sebepten dolayı; ABD ve müttefiki bazı Batılı devletler, PKK’yi terörist örgüt listesinden çıkarmışlardır.
Bu nedenle Amerika Birleşik Devletleri, IŞİD’le savaşması için PKK ve PYD’ye silah veriyor.
Batılı müttefikleri de görünürdeki bu sebepten dolayı, PKK ve bunun Suriye’deki kolu olan PYD’ye silah vermek istediklerini beyan ediyorlar.
Bu gelişmeler yaşanırken;
Almanya’nın, Mesut Barzani’nin Peşmergelerini Almanya’da eğittiği haberleri basınımıza yansıdı.
Fiilen gelinen bu noktada;
PKK Terör Örgütü emellerini gerçekleştirme yolunda önemli bir mevzi kazanmış oldu…
Ve PKK ile etkin mücadele konusunda, elimizin kolumuzun bağlandığını şimdiden söyleyebiliriz…
Ya da PKK’yı bitirmek istediğimizde, şimdi Amerika’yı da karşımızda bulacağımızı unutmamamız gerekiyor…
Diğer bir vahim hatada şu:
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip ERDOĞAN, Suriye’nin kuzeyinde güvenli bölgeler, ya da tampon bölge kurulması yönünde teklifte bulundu…
Böylesi bir teklifin mahzurlarını da önceki makalede belirtmiştim…
Şimdi bu konuyu, geçmişte yaşanan bir örnekle biraz açmaya çalışalım
Cumhurbaşkanı ve AKP Hükümeti,
 Kuzey Irak Federe Kürt Devleti’nin, Amerika’nın önderliğindeki birinci Körfez Harekâtı sonrasında,
Zamanın Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı olan Turgut ÖZAL’ın tampon bölge, uçuşa yasak bölge formülü ile kurulduğunu unutmuş gibi gözüküyor…
Aslında şimdi bunun gibi, IŞİD’de bahane;
Zira bizler biliyoruz ki ABD ve Batılı müttefikleri, daha önceleri de hep PKK’nın yanındaydılar.
PKK bunun için bitirilemedi,
Kuzey Irak Özerk Kürt Bölgesi de onların yardımı ile ve böyle kuruldu…
Bu itibarla IŞİD ile etkin mücadele, ya da bitirilmesi konusunda yapılması geren en önemli husus şu:
Eğer AKP Hükümeti isterse, Türk Silahlı Kuvvetleri güney sınırımızı IŞİD’ten tamamen temizler.
Bunun birçok yolu var. Bunları da önceki makalede anlattım…
ABD ve Müttefiklerine gerek kalmadan Türkiye bu işi halletmelidir…
Böylece ileride muhtemelen;
 ABD’nin ve Batılı müttefiklerinin yardım ve destekleri ile
 Suriye’nin Kuzeyi’nde başka bir Özerk Kürt Bölgesi kurma hayalleri de şimdiden önlenmiş olur…
Böylesi bir yaklaşım, Türkiye’nin birlik ve bütünlüğünün sağlanması
Ve ulusal çıkarlarımız açısından son derece önemlidir…
Bu itibarla gelinen noktayı ve Türkiye’nin içine düşürüldüğü durumu;
AKP Hükümetinin öngörüsüzlüğü, ya da hatası olarak değerlendirmek mümkün…
KOBANİ PROTESTOLARI; BİZLERE PKK VE YANDAŞLARININ ASIL NİYETLERİNİ ANLAMAMIZA VESİLE OLDU…
Bir önceki makalede, Kobani protestoları ve bu protestolarda ölenler konusunda da bir şeyler yazmıştım…
Sonrasında, bu protestolarda ölen vatandaşlarımızın sayısının 48’ye kadar çıktığını duyduk,
Muhtemelen biraz daha yüksek de olabilir.
Burada çok önemli 2 hususa değinmemiz lazım.
Birincisi yeni Cumhurbaşkanı Recep Tayyip ERDOĞAN çok kritik bir zamanda; Kobani, düştü, düşecek gibi bir laf etmişti…
Tabi ki, Kobani protestolarının zirve yaptığı kritik bir zamanda;
Devletin tepesindeki Kişinin böylesi bir açıklama yapması da doğru değil…
 İkincisi HDP Eş Başkanı Selahattin DEMİRTAŞ’ın, Kürt vatandaşlarımızın ve taraftarlarının sahaya inmeleri konusunda çağrıda bulunması da çok etkili olmuştu…
Gerçi ne Tayyip ERDOĞAN, ne de Selahattin DEMİRTAŞ, verdikleri beyanatlarda kimseye ortalığı kırıp dökün, vurup öldürün gibi şeyler söylememişlerdir ama
Eli sopalı, palalı, bıçaklı, sakallı ya da cübbeli insanların beklenmedik bir şekilde ortaya çıkmış olmaları,
  Bizlere, bazı vatandaşlarımızın çatışmaya daha önceden hazırlandıkları, fırsat kollar durumda bekledikleri kanaatini uyandırmıştır.
Yaşanan ölümler bu gibi insanların çatışması sonucunda meydana gelmiştir.
Böylesi bir durumla ilk defa karşılaşılmıştır.
Belli ki Halkımız provoke edilip, daha büyük çatışmaların yaşanması isteniyor…
Meseleye bu yönden bakıldığında Kobani protestolarının, bir isyan provası olduğu söylenebilir.
Ne var ki Halkımız, bütün yaşananlara rağmen yine de sağduyulu olmayı tercih etmiştir…
Ama böylesi bir davranış, her zaman olur anlamına gelmez!...
IŞİD’in Kobani’yi işgal etmesini, orada katliamlar yapmasını bizler de istemeyiz ama
IŞİD’i protesto amacı ile bazılarının, Devletin ve Halkımızın malına, canına zarar vermelerini, ortalığı kırıp dökmelerini,
Bankalara ve marketlere zarar vermeleri, paraları ve malları yağmalamalarını,
Belediye otobüslerini yakmalarını da
Asla tasvip edemeyiz…
Bu gibi davranışlar;
PKK Terör Örgütü ve Yandaşlarının kim oldukları ne yapmak istedikleri konusundaki niyetlerini anlamak açısından da, bizlere çok önemli ipuçlarını vermiştir,
Sözde barışı sağlamak bahanesi ile
 Siyasilerin, PKK ile yaptıkları pazarlıklar ve verilen ödünlerin de
 Ne kadar yanlış, ne kadar bir aldatmaca olduğunu da ortaya koymuştur…
Ayrıca bu vesile ile bir hususa daha dikkatinizi çekmek istiyorum.
Gelinen noktada:
Askerlerimize pusu kurup,  arkadan vuranlara,
Güneydoğuda yol kesip, vatandaşlarımıza kimlik soranlara,
Askerlerimizi, Kaymakamlarımızı, öğretmenleri, TIR şoförlerini kaçıranlara,
Halkımızdan vergi toplayıp,
Sözde Halk Mahkemeleri kuranlara,
Korku salıp, vatandaşlarımızı canından bezdirenlere
Ve nihayetinde Güneydoğu Bölgemizi Türkiye’den koparıp, ayrı bir devlet kurma niyet ve hevesinde olanlara,
Su soruları sormakta gerekiyor:
          Türk Silahlı Kuvvetleri’nin Kobani’ye müdahalesini hangi yüzle talep ediyorsunuz!?...
          Madem o kadar güçlü ve kuvvetlisiniz de;
          Neden Kobani’ye  gidip de, orayı IŞİD’den kurtarmıyorsunuz!?...
Bu noktada PKK ve yandaşları ile çözüm süreci adı altında pazarlık yapanlara da bir şeyler söylemek istiyorum:
Halkımızın büyük çoğunluğunun ve aklı başında olan Kürt vatandaşlarımızın ki onlarında büyük çoğunluğu öyledir;
Bölünüp, parçalanma yanlısı olmadığını,
Neden görüp, anlamıyorsunuz!?...
Türkiye Cumhuriyeti ve onun silahlı gücü TSK’yi
Güçsüzmüş gibi gösterip, bir şey yapamayız gibi bir algı yaratıp,
PKK Terör Örgütü ve Yandaşları ile müzakere masasına oturuyorsunuz!?...,
Yaşanan bu örneklerle de;
PKK ve Yandaşlarının öyle kuvvetli olmadıklarını,
Özellikle de Kürt Halkını temsil etmediklerini,
Neden görüp anlamıyorsunuz!?..
Amacınız ne?...
KOBANİ IŞİD’TEN HALÂ NİYE TEMİİZLENEMEDİ?..
Kobani’nin nüfusunun 46 Bin olduğu söyleniyor.
Cumhurbaşkanı Tayyip ERDOĞAN ise; Kobani’nin IŞİD tarafından kuşatılması vesilesi ile
200 Bin kişinin Türkiye’ye sığındığını söylüyor.
Dolayısı ile Kobani’de başlayan çatışma vesilesi ile Türkiye’ye geçenler, sadece Kobani halkı değil…
Ve dolayısı ile Tayyip ERDOĞAN Kobani’de sivil halk kalmadı diye, meseleye vurgu yapıyor…
Demek ki şu anda orada bulunanlar IŞİD ve onlarla savaşan PYD militanları.
Birde buna sonradan katılan PKK militanlarını da ilave etmek lazım…
IŞİD’in Kobani’yi kuşatmasını 17 Eylül 2014 olarak kabul edersek;
17 Kasım itibarı ile aradan geçen zamanın 63 gün olduğunu görüyoruz…
Amerika Birleşik Devletleri ve onun Batılı müttefiklerinin, IŞİD mevzilerini sürekli havadan bombaladıklarını, PKK ve PYD’ye silah ve lojistik yardım sağladıklarını da göz önünde bulundurursak;
Haklı olarak şu soruyu sormak gerekiyor:
Bu kadar yardım ve desteğe rağmen
Ve aradan 50 gün gibi uzun bir zaman geçtiği halde;
Kobani IŞİD’ten halâ niye temizlenemedi?...
Aslında sorunun cevabının çok basit olduğu anlaşıldı.
Demek ki PKK ve PYD militanları sanıldığı kadar eğitimli, ya da savaşçı değillermiş.
Böylesi bir sonuç, bizler açısından çok önemli…
Peki Türkiye’yi yönetenler böylesi bir hususu, bilemiyorlar mıydı?...
Bence bilmeleri lazım…
Demek ki AKP iktidarı,
Kan akmasın, analar ağlamasın sloganları ile
Ve başkaca bir çaremiz kalmadığı için
Milletimizin adına ve içimiz kan ağlayarak;
PKK Terör Örgütü ve onun Lideri Abdullah ÖCALAN ile
Barış süreci adı altında onlarla masaya oturmak zorunda kaldık vurgusunu yapmaya çalıştıkları anlaşılıyor…
Ama böylesi bir yanıltma ve çarpıtmanın da;
Dindar, muhafazakâr ve saf vatandaşlarımızın oylarını almaya yönelik siyasi manevralar olduğu da,
Yaşadığımız örneklerle artık anlaşılmıştır…
Dolayısı ile Halkımızın gerçek anlamda huzur ve refaha kavuşması,
Türkiye Cumhuriyeti’nin Vatanı ve Milleti ile bölünmez bütünlüğünün yeniden sağlanmasının
Ve devlet otoritesinin yeniden tesis edilmesinin de;
AKP İktidarı ile mümkün olmadığı, olamayacağı da artık anlaşılmıştır…
Dolayısı ile tek çözüm; Cumhuriyetin kazanımlarına, Atatürk İlke ve İnkilâplarına yürekten inanan bir ekibin iş başına gelmesidir…
Ve bu husus, ayrı bir yazı konusudur…
PEŞMERGELERİN TÜRKİYE ÜZERİNDEN KOBANİ’YE GEÇMELERİ;
2 EKİM TESKERESİ’NE AYKIRIDIR.
Zira Kuzey Irak Özerk Kürt Bölgesi; bağımsız bir devlet değildir.
Onun silahlı gücü, Peşmergeler de; bağımsız bir devletin askerleri değil…
Bu teskerede adı geçen yabancı devletler tanımından daha ziyade;
Amerika Birleşik Devletleri ile onun Batılı müttefikleri; İngiltere, Fransa, Almanya… gibi devletler ile, onların silahlı güçleri anlaşılmalıdır.
Dolayısı ile Kuzey Irak Federe Kürt Bölgesi Yönetimi ile onun silahlı gücü Peşmergeler;
Amerika Birleşik Devletleri adına iş yapan, ya da yapmak isteyen taşeronlardır…
Peşmergelerin Türkiye üzerinden Kobani’ye geçmelerini Amerika Birleşik Devletleri’nin talep ettiği ve de dayattığı bilinmektedir.
Peşmergelerin, 29 Ekim 2014 tarihinde, yani Cumhuriyet Bayramı’ında gündüzün şov yaparak bir kahraman edası ile
Ve onları karşılayan bazı Kürt vatandaşlarımızın arasından, sevgi gösterileri ile geçip gitmişlerdir.
Kaldı ki bu geçişlerin 23 ve o6 saatleri arası yapılması gerekiyormuş…
Ama bu yasağa uymadıkları anlaşılıyor…
Bu geçişleri bizlerde televizyon ekranlarından gördük, izledik.
Bu geçişlerde güçlü kamyonlar kasalarında malzemeler, arkalarında toplar bulunduğu halde,
İntikal devam ediyordu.
 Ağır silahlarla yol alan bu kamyonların sayısının 40 kadar olduğu söyleniyordu.
Ve bu kamyonlardaki Peşmergelerin elbiselerinin kollarında ABD bayrağı vardı ve elleri ile zafer işareti yapıyorlardı.
Bazı Kürt vatandaşlarımız ise;
Biji OBAMA, biji serok OBAMA;
yaşa, varol, OBAMA diye bağırıyorlardı...
Böylesi bir geçiş ve geçişin gece saatlerinde yapılacağı şartlarına uyulmaması gibi fiili durumlar karşısında;
Yetkililerin bir şey yapamadık, ya da yapamazdık gibi bahaneleri de varsa,
Buna da kimse inanmaz…
Böylesi bir fiili durum;
Türkiye Cumhuriyeti’nin azametinin ve itibarının zedelendiği, görmezden gelindiği,
En önemlisi de;
Kuzey Irak Özerk Kürt Yönetimi Başkanı Mesut Barzani’ye itibar kazandırma yönünde, önemli bir adım olduğu da ortadadır.
Bu gibi uygulamalar, Mesut BARZANİ’yi Kürtlerin hamisi gibi bir durumuna getireceğinden;
Türkiye Cumhuriyeti’’nin birlik, beraberlik ve bütünlüğünü devam ettirmesi bakımından,
Çok büyük bir sakıncadır…
Ama AKP Hükümeti,  zaten buna benzer şeyleri çok yapıyor…
Peşmergelerin bir kısmının Urfa’ya uçakla geldiğini biliyoruz.
Bir kısmı da zaten karayolu ile ve konvoy halinde, yukarıda da izah ettiğim üzere
Urfa’nın Suruç ilçesine intikal etmişti…
 Peşmergelerin sayısının 150 kadar olduğu söyleniyordu.
Ama gerçek rakamın ne kadar olduğunu tam olarak bilemiyoruz…
Bunların tamamının Amerika Birleşik Devletleri, ya da Alman vatandaşlığına geçmiş olan
Ama daha ziyade Körfez Savaşı esnasında Irak’dan devşirilip götürülen Kürt gençleri olduğu
Ve bu gibi zamanlarda kullanılmak için yetiştirildikleri anlaşılmaktadır.
Peşmergelerden 19’unun geçişler esnasında konvoydan ayrılıp, kaçtıkları ama bilahare yakalanıp teslim edildikleri de bilinmektedir.
Sonra Urfa-Suruç’ta konakladıkları,
Burada bir lokantada kebap yedikleri
Ama masrafını ödemedikleri de
Basınımızda yer aldı…
Sonradan duyduk ki; muhtemelen şikâyet konusu olmuştur;
Ödenmeyen yemek paralarının Urfa valiliği tarafından karşılandığını duyduk…
Hatta bir Peşmergenin;
 kendisini görüntülemeye çalışan bir basın mensubuna, önce Kürtçe bir şeyler söylediği,
Sonrasında silahını ateşlediğini,
Basın mensubunun kaçarak canını zor kurtardığını da ekranlarda gördük…
Silahtan çıkan mermiler toprağa saplanıyor ve toz kaldırıyordu.
Burada dikkat çeken ve sorulması gereken en önemli sorular, şunlar:
1-Yedikleri yemeğin parasını ödemeyenlere ne denir?...
Ve bu gibilerden nasıl bir fayda beklenir?...
2-Peşmergelerin ödemedikleri yemek paralarını;
Urfa valisi kendi cebinden mi ödemiştir?
Yoksa Devletin kasasından mı ödemiştir?...
Bu hususun, açıklığa kavuşması lâzım.
Eğer Sayın Vali, bu parayı kendi cebinden ödedi ise, bir problem yok…
Yok eğer;
Bu parayı Devletin kasasından, yani Halkımızın parası ile ödedi ise,
Son derece yanlış bir şey…
Şimdi başka bir hususa daha dikkatinizi çekmek istiyorum.
Peşmergelerin Türk topraklarında intikalleri esnasında;
Yüzlerini;
Burunlarının yarısına kadar, gözlerinin yakın bir mesafesine kadar,
Atkı benzeri bir şeylerle kapattıkları
Ve dolayısı ile de kendilerinin tanınmasını istemedikleri, gizlenmeye çalıştıkları da anlaşılıyordu…
Bu konuda kaygılarımızı güçlendiren başka hususlar da var…
İddiaya göre;
PKK militanlarının bir kısmı, Peşmerge statüsü ile
Konvoyla, ya da uçakla Kuzey Irak Özerk Kürt Bölgesi’inden Türkiye’ye giriş yapmışlar…
Bu itibarla, Türkiye’ye giriş yapan Peşmergelerin tamamının;
Kobani’ye gittiklerinden emin değiliz…
TSK KOBANİ’YE MÜDAHALE ETMEDİĞİNDEN, BARIŞ SÜRECİ BOZULMUŞ…
PKK ve Yandaşı HDP, son zamanlarda,
Verilen sözler eğer tutulmazsa;
Barış süreci sona erer diye tehditler savuruyordu…
Buna benzer tehditlerin, Kobani protestoları esnasında da savrulduğunu gördük.
Burada ise Türk Silahlı Kuvvetleri TSK’nın Kobani’ye müdahalesinin hedeflendiği anlaşılıyordu…
Ama olmadı…
Bu protestolarda toplam 48 kişi öldü…
Bu da büyük bir rakam ama amaçlanan büyük bir kalkışma gerçekleşmedi…
Yukarıda da vurguladığım üzere, böylesi bir husus;
Birlik ve beraberliğimizin kolay kolay bozulamayacağı hususunda,
Bizlere büyük bir umut verdi…
Ama bundan sonrasında da, PKK ve Yandaşlarının boş durmayacaklarını görüp anlamamız lazım…
Dolayısı ile
Sözde Kobani’ye gitmek üzere Türkiye’ye giriş yapan Peşmergelerin bir kısmının Türkiye’de kaldıkları, kalabilecekleri endişesi,
Ya da geçenlerin, sonradan Türkiye’ye gelip, bir çatışma ortamı yaratacakları konusunda endişelerimiz var…
Ayrıca son zamanlarda;
Güneydoğu bölgemizde PKK’dan kaçıp, 5 er ya da 8 er guruplar halinde, Jandarma’ya teslim olan militanlar konusunda da endişelerimiz var…
Güvenlik güçlerine teslim olan bu gibi PKK militanlarının 3-4 gün öncesine göre, toplam sayılarının 40 kadar olduğu belirtiliyordu.
Acaba PKK taktik değiştirip, sözde pişman olup, sığınmak gibi insani duygularla;
Türkiye’de büyük bir çatışma başlatmak amacı ile
 Eleman takviyesi mi yapmaya çalışıyor, sorularını akla getiriyor…
KOBANİ’YE GEÇEN PEŞMERGELER’İN IŞİD’LE SAVAŞMAK İÇİN DEĞİL;
DAHA ZİYADE, ORADA SAVAŞAN PKK VE PYD MİLİTANLARINI EĞİTMEK ÜZERE GİTTİKLERİ ANLAŞILIYOR…
 Bu gibi beyanatlar basınımızda da yer aldı…
Çoğu Amerikan ve Alman vatandaşı olan bu Peşmergelerin;
Kobani gibi özel yer ve özel maksatlarda kullanılmak amacı ile devşirilip, eğitilen ve canının kıymetini bilen, sözde bu gibi askerlerden;
Tabii ki IŞİD ile göğüs göğüse çarpışmalarını beklemek te düşünülemez…
KOBANİ SORUNUNU TÜRKİYE’NİN KENDİ İMKÂNLARI İLE ÇÖZMEYE ÇALIŞMASI EN DOĞRU BİR YAKLAŞIMDIR…
Böylesi bir hususu buraya kadar değişik örneklerle ortaya koymaya çalıştım…
Bu amaçla Türkiye, öncelikle Beşar ESAD’ı devirme sevdasından vaz geçmeli ve onunla işbirliği yapma yolunu, tercih etmelidir…
AKP’NİN VE CUMHURBAŞKANI TAYYİP ERDOĞAN’IN HALÂ ESAD’I DEVİRME SEVDASINDAN VAZGEÇMEDİKLERİ ANLAŞILIYOR…
Böylesi bir ısrardan olduğu anlaşılmış olmalı ki, ABD Başkanı OBAMA’nın danışmanlarının da telkinleri doğrultusunda;
İstemeden de olsa ESAD konusunda politika değişikliğine gitmek istediği anlaşılmaktadır…
Böylesi bir politika değişikliğine gerek duyulması;
Elbette PKK, PYD, Peşmergeler ve Koalisyon güçlerinin havadan bombardımanlar ile
IŞİD’in yenilemeyeceği, Kobani’den atılamayacağının görülüp anlaşılmasıdır.
Türkiye’nin de Kara Birlikleri ile müdahaleye yanaşmak niyetinde olmadığı da anlaşıldığından;
Tabii ki böylesi bir politika değişikliği kaçınılmaz oluyor…
ESAD Karşıtlarının Türkiye’de eğitilecek olmaları da;
AKP’yi ve özellikle de Cumhurbaşkanı Tayyip ERDOĞAN’ı memnun etmek için alınmış olan kararlar olduğunu da söylememiz lazım…
Sınırlarımızın korunması ve sınır güvenliğimizin sağlanması açısından;
Beşar ESAD’ı devirme sevdasından vazgeçmemizi her vesile söylemeye çalışıyorum…
Ayrıca Rusya için;
Akdeniz’in ve özellikle Suriye’nin ne kadar hayati bir konu olduğunu tekrar hatırlatmak zorundayım…
Zira Rusya’nın, Suriye’nin Tartus limanında bir deniz üssünün ve savaş gemilerinin bulunduğunu tekrar belirtmeliyim…
Ve Rusya ikna edilmeden Beşar ESAD’ın devrilemeyeceğini,
Bu güne kadar gördüklerimiz ve yaşadıklarımızdan sonra,
Mutlaka göz önünde bulundurmamız gerektiğini tekrar vurgulamak istiyorum…
Bu konuda bir zemin hazırlamak açısından;
ABD Dışişleri Bakanı John Kerry’nin, Rusya Suudi Arabistan ve Katar’ı ikna turlarına başladığı söyleniyor…
ABD Yetkililerinin böyle bir politika değişikliğini ön görmeleri sonucunda;
Suriye’nin kuzeyinde, uçuşa yasak bölge oluşturulmasının da
Düşünülebileceğine vurgu yapılıyor…
Böyle bir teklifin ilk başta Cumhurbaşkanı Tayyip ERDOĞAN tarafından gündeme getirildiğini belirtelim.
Eğer böyle bir şey gerçekleşirse,
Kuzey Irak Özerk Kürt Bölgesi’nin kurulmasında olduğu gibi,
Şimdi de
Suriye’nin kuzeyinde 2 inci bir Özerk Kürt Bölgesi’nin kurulmasına öncülük etmiş olacağız…
Dolayısı ile böyle bir girişimden, şimdiden vazgeçilmelidir. 
Bu arada Rus Deniz Kuvvetleri’ne bağlı savaş gemilerinin Kıbrıs’ın güneyi ile Suriye arasında kalan bölgede deniz tatbikatı yapacağı da söyleniyor.
Bu son örnekten de anlaşılacağı üzere
Rusya Akdeniz’deki çıkarlarından vazgeçmek istemiyor
Ve dolayısı ile ESAD’’ın devrilmesini de istemiyor…
Bu nedenle;
AKP Hükümetinin ve özellikle de Cumhurbaşkanı Recep Tayyip ERDOĞAN’ın,
Beşar ESAD’ı devirme sevdasından vazgeçmesi gerekiyor.
Bu konudaki inadın ve ısrarın;
Türkiye’ye ekonomik açıdan çok zarar vereceği gibi,
Sonuçta 3 üncü Dünya Savaşına da neden olunabileceği,
Ya da kendimizi, büyük bir Bölgesel savaşın içinde bulabileceğimiz ihtimalini,
Göz önünde bulundurmamız lazım…
Sonuçta şu hususa da vurgu yapmak istiyorum:
Amerika Birleşik Devletleri istemiş olsa bile
İşi oldubittiye getirip;
Peşmergelerin Türkiye üzerinden, Kobani’ye geçmelerine müsaade etmiş olmak
Ve de Beşar ESAD’ı devirmek için;
ESAD Karşıtlarına Türkiye’de eğitim verme konusunda ABD ile mutabık kalmak;
Günü geldiğinde,
 Teröre destek veren ve bağımsız bir devleti yıkmaya çalışan bir devlet konumuna düşüreceğinden,
Türkiye’yi ilerde, uluslararası camiada çok zor bir duruma sokabileceğini, asla göz ardı etmemek lazım…
PKK TERÖR ÖRGÜTÜ’NÜN LİDERİ ABDULLAH ÖCALAN İLE YENİ BİR BARIŞ MUTABAKATI YAPILMIŞ…
Bu hususa şu özdeyişle cevap vermek, daha doğru olur:
Kelin Merhemi Olsa, Önce Kendi Başına Çalarmış…
3-4 Gün önce verilen bir habere göre;
MİT Müsteşarı Hakan FİDAN, İmralı adasında PKK Terör Örgütünün Lideri Abdullah ÖCALAN ile bir görüşme yapıp;
Yerine getirilmesi istenen bazı konular hakkında mutabakata varmışlar.
Söylendiğine göre;
PKK, 2015 Haziran’ında yapılacak olan Milletvekili seçimlerine kadar ki bu seçimim Nisan sonu, Mayıs başına da alınabİleceği söyleniyor
Bir eylem yapmaması,
AKP Hükümetini zora sokmaması konusunda anlaşmışlar…
Bu anlaşma metnini HDP’liler, Kandil’e götüreceklermiş…
Kandil’dekilerin de zaten Abdullah ÖCALAN’ı pek dinledikleri yok…
Onun için, kelin merhemi olsa, önce kendi başına çalarmış tabirini kullandım.
Barış, ya da Çözüm Sürecini, bir altın madeni gibi düşünürsek,
AKP Hükümeti, ne zaman darda olsa;
Barış, ya da çözüm süreci söylemleri ile
Gün kurtarılmaya çalışılıyor…
Ve biraz daha süre kazanılmış oluyor…
Bu gibi söylemler kulağa hoş geliyor ama
Çözüm süreci;
Türkiye Cumhuriyeti’nin bölünüp, parçalanmasıdır….
Eğer Güneydoğu bölgemizde, Türkiye Cumhuriyeti egemenlik haklarını PKK’ya devretmiş ise;
Bunun adı; olsa olsa ancak çözülme süreci olur..
Güneydoğu bölgemizde Devlet’in olmadığını yukarılarda örnekleri ile ortaya koyduk…
Öyle anlaşılıyor ki;
AKP Hükümeti, bir daha inmemek düşüncesi ile iktidar olmuştur.
Temel siyaset ve yaklaşım böyle olunca;
Bize yanlış olan ve yapılmaması gereken şeyler,
AKP’nin amacına uygun ise;
Onlar için mubahtır, yanlış bile olsa, yapılmasında bir sakınca yoktur…
Böylesi bir yaklaşım ve uygulama,
Bu gün Türkiye’nin yaşadığı tüm sorunların temel kaynağıdır…
Saygılarımla. 17 Kasım 2014 Pazartesi
                                                                    Makine Yüksek Mühendisi 
Ahmet YALVAÇ