CUMHURBAŞKANLIĞI
SEÇİMİ KONUSU…
Ahmet Yalvaç
Sevgili Okurlar, şimdi de
Cumhurbaşkanlığı seçimini; daha doğrusu kimin Cumhurbaşkanı seçileceğini, bunun
nasıl gerçekleşeceğini konuşmaya başladık…
Herkes, özellikle de muhalefet
partilerinin liderleri çok önemli bir hususu unutmuş gibi gözüküyorlar: Cumhurbaşkanının
Halk tarafından seçilmesi talebinin, bir ihtiyaçtan kaynaklanmadığını biliyoruz
Bu
talep, eski Cumhurbaşkanı Sayın Ahmet Necdet SESER’in görev bitimi sonrasında, kimin Cumhurbaşkanı
olacağı konusu söz konusu olduğunda gündeme gelmiştir
Öyle
anlaşılmaktadır ki, Adalet ve Kalkınma Partisi AKP, demokrasinin imkanlarını
kullanarak iktidara gelmiştir ama, iktidarı bırakmayı asla istememektedir
Dolayısı
ile, Cumhurbaşkanının Halk tarafından seçilmesi talebi ve bu maksatla yapılan
Anayasa değişikliğinin de, AKP Hükümeti’nin özellikle de Başbakan Sayın Tayyip
ERDOĞAN’ın gelecek adına siyasi çıkar hesaplarına dayandığını söyleyebiliriz.
Ahmet
Necdet SEZER’in görev bitimi sonrasında, kimin Cumhurbaşkanı olacağı konusu
gündeme geldiğinde ve mevcut hükümler doğrultusunda bu konu Meclis’de
tartışılmaya başlandığında, AKP işi yokuşa sürmeye başlamış, özellikle de
herkes, Başbakan Sayın Tayyip ERDOĞAN’ın ağzına bakmaya başlamıştı
Sayın
ERDOĞAN 15 gün bekledikten sonra, ,başka bir yol bulamamış olmalı ki, Sayın
Abdullah GÜL’ü aday göstermek zorunda kalmıştı. Neticede Milliyetçi Hareket
Partisi lideri Sayın Devlet BAHÇELİ’nin de desteği ile Sayın Abdullah GÜL,
Cumhurbaşkanı seçilmişti…
Burada
her nasılsa, AKP’yi zor günlerinde Sayın Devlet Bahçeli’nin kurtardığını da,
belirtmek zorundayız.. Zor anlardaki böyle bir desteğin nedeni ise, çoğu
vatandaşımız tarafından hala merak edilen bir husustur... Mevcut durum bu iken
özellikle de ortada çözülmesi gereken birçok acil sorunumuz varken, herkesin ve
bilhassa da muhalefet parti liderlerinin, Cumhurbaşkanlığı seçimine ve kimin
Cumhurbaşkanı olacağı konusuna kilitlenmiş olmalarını, hayretle izliyorum.
Bu
itibarla, Cumhurbaşkanlığı seçiminin bir süre ertelenmesinin, ya da eski usule
geri dönülmesinin, Türkiye’nin menfaatleri açısından daha yararlı olacağını
belirtmek istiyorum
Bu gün
siyaseten gelinen nokta da, yaşanan tüm sorunlarda, Adalet ve Kalkınma Partisi
birinci derecede sorumludur.
Ve
onun lideri Başbakan Sayın Tayyip ERDOĞAN, Cumhurbaşkanı olmak istemektedir. Eğer
mevcut durum bu ise, Sayın Erdoğan’ın Cumhurbaşkanı olup, olamayacağını
anlayabilmek için;
ÖNCELİKLE ŞU
HUSUSLARIN GÖZÖNÜNDE BULUNDURULMASI VE CEVAPLARININ VERİLMESİ LAZIM:
1-İç
ve dış güvenliğimiz tehdit ve tehlike altındadır
PKK Terör
Örgütü ile yapılan görüşmeler ve yapılan pazarlıklar neticesinde olmuş olmalı
ki, bu gün özellikle Güneydoğu bölgemizde Devlet otoritesinin olmadığı,
Halkımızın orada PKK’nın insafına terk edildiği, can güvenliğinin kalmadığı,
Teröristlerle
Polisinin ve Askerin mücadele etmediği, etmesinin de istenmediği,
PKK’nın bu
bölgemizde Halktan para topladığı,23 Nisan Çocuk Bayramı’nda bazı çocukları
kaçırdığı, ailelerinin feryatlarına rağmen çaresiz kalındığı, ya da bir şey
yapılmadığı, yapılamadığı,
PKK’nın
bu bölgemizde yapılandığı, bu konuya göz yumulduğu,
Böylelikle
resmen olmasa da Güneydoğu bölgemizin fiilen PKK’ya terkedildiği izleminin
yaygın olduğu, bazı yazılı ve görsel basın tarafından ve bazı konuşmacılar
tarafından özellikle vurgulanmaktadır.
Özellikle
Suriye sınırımız yol geçen hanına dönmüştür, giren çıkan belirsiz hale
gelmiştir. Sınırdaki vatandaşlarımızın can güvenliği de kalmamıştır.
Suriye
sınırından giren teröristlerin, Hatay’ın Reyhanlı ilçesi ile Gaziantep’deki
patlamalar neticesinde yaşanan can kayıpları ile ilgilerinin olduğu ve yine
yazılı ve görsel basınımızda yer alan hususlardır
ELKAİDE,
ELNUSRA gibi aşırı Dinci İslami terör örgütlerinin, Hatay, Gaziantep, Konya,
İstanbul-Ümraniye gibi yerlerde yuvalandıkları ve bu gibi örgütlere müsamaha
gösterildiği, korunduğu gibi hususlar ,basınımızda da yer alan malum
bilgilerdir Ayrıca Başbakan Sayın Tayyip ERDOĞAN, BOP Eşbaşkanı olduğunu
müteaddit defalar söylemiştir.
Ve Büyük
Ortadoğu Projesi BOP’un, Türkiye’yi de bölüp parçalamaya yönelik, Amerika
Birleşik Devletleri yapımı bir proje olduğu da bilinmektedir.
Yabancı
bir Devletin projesinde görevli olduğunu söyleyen bir Başbakan, Türkiye’nin hak
ve menfaatlerini nasıl koruyup, kollayabilir?..
Ve
Başbakan Sayın Tayyip ERDOĞAN’in Türkiye adına hangi taahhütlerin altına
girdiğini, ne gibi sözler verdiğin, yaşanan gelişmelerden tahmin ediyoruz ama,
tam bilmiyoruz, bilemiyoruz.
Türkiye’nin
bu gün siyaseten geldiği tehlikeli durum, BOP’la mı ilgi dir? Mutlaka
araştırılması, cevaplandırılması lazım dır…
2-Bu
gün sonuç itibarı ile Türk Silahlı Kuvvetleri TSK’nin genleri ile oynanmış, en
tecrübeli, en bilgili ve Ülkemiz menfaatleri açısından dik duruş sergileyen
değerli Komutanlar, bir şekilde yapıdan uzaklaştırılmak suretiyle, farkında
olmadan bile yapılmış olsa, Ülke güvenliğimize büyük bir darbe vurulmuştur.
Özellikle
Deniz Kuvvetleri’nin Komuta Heyeti’nin zayıflatılması sonucunda olmalı ki ,Kıbrıs
Rum Yönetimi Akdeniz’de KKTC’ ve Türkiye’yi dışlayarak petrol ve doğal gaz
aramaları başlatmış ve sonuçta doğal gazı bulmuştur.
Ama
netice itibarı ile bu fiili duruma sessiz kalınmış ve sineye çekilmiştir.
Ayrıca
2004’den itibaren Ege Denizi’ndeki 16 adamız Yunanistan tarafından işgal
edilmiş, geri alınması hususunda gereği yapılmamıştır.
3-Şimdi
de kuzeyimizde Ukrayna ve Rusya arasında egemenlik konusunda kriz patlak
vermiş, Rusya Karadeniz’’de bulunan Kırım yarımadasını fiilen işgal etmiştir
Şimdilerde
Ukrayna-Rusya arasındaki sürtüşme büyümüş, bölgemizde yeni bir savaş ihtimali
belirmiştir. 4 Mayıs 2014 Pazar itibarı ile, Ukrayna’ya bağl liman kenti
Odese’de çıkan çatışmada Ukrayna yanlıları, Rusya yanlılarının sığındığı binayı
ateşe vermişler, sonuçta 60 kişi feci şekilde yanarak can vermiş. Demek
istediğim husus şu: Kırım eskiden bir Osmanlı toprağı idi Şimdi bile orada
binlerce soydaşımız Tatar Türkleri bulunmaktadır.
Oradaki
soydaşlarımızın mal ve can güvenliklerinin tehlikede olmasının dışında, Karadniz’de
savaşın genişlemesi ve yayılma ihtimali bulunduğundan, TSK’daki, özellikle de Deniz Kuvvetleri’inde
ki Komuta Heyeti zafiyeti nasıl telafi edilecek?...
Başbakan
Sayın Tayyip ERDOĞAN, Silivri, Hasdal, Mamak…gibi ceza evlerinde tutulan TSK
mensubu Komutanlar için, onlara Cemaat kumpas kurdu demişti, peki sonrasında ne
yapıldı?... Eğer Başbakan Sayın Tayyip ERDOĞAN, bu düşüncesinde gerçekten
samimi ise, Türkiye’nin güvenlik zaafını da göz önünde bulundurarak, gereken
yasal düzenlemeyi de yapıp, zindanlardaki kumpas mağduru Komutanlar ile diğer
tutsakların biran önce serbest kalmalarını sağiamalı, özellikle Deniz
Kuvvetleri mensubu ve diğer askeri
personel görevlerine iade edilmelidir
Bu
konuda özellikle muhalefet partileri CHP ve MHP’ye ve Halkımıza büyük görevler
düşmektedir.
5-30 MART
YEREL SEÇİMLERİ YAPILDI AMA!...
Başbakan
Sayın Tayyip ERDOĞAN zorda kaldığında her vesile çözüm sandıkta diyordu ama ,30
Mart 2014 yerel seçimlerinde sandiğa da hile karıştırıldığını gördük.
Peki
seçimlerin güvenliğini sağlamak, gerekli önlemleri almak AKP Hükümeti’nin
görevi değil mi?... İstanbul, özellikle de Ankara’da yerel seçimleri CHP
kazanabilirdi ama olmadı. Seçmen kütüklerinde hileler, sandıktan çıkan fazla
oylar, CHP’den alınıp, AKP’e yazılan oylar, elektrik kesintileri, AKP’li bazı
Bakanların ve Milletvekillerinin Seçim Kurullarını ziyaretleri, Seçim Kurulları
ve nihayetinde Yüksek Seçim Kurulu YSK’nın AKP lehine verdiği kararlar,
İstanbul ve Ankara gibi büyük şehirlerde CHP’nin kaybetmesine neden olmuştur
Seçim
mağduru sadece CHP’de değildir. MHP ve BDP’de bundan yeterince nasibini
almıştır. Seçim hileleri sadece Ankara, İstanbul gibi şehirlerde değil,
Türkiye’nin her yerinde yaşanmıştır. Dolayısı ile, AKP her ne kadar % 43 gibi
bir oy aldı gibi gözüküyor ise de, gerçek oranın daha aşağılarda % 35-36 da
olduğu söyleniyor
Sayın
Erdoğan’ın her ne pahasına olursa olsun, Cumhurbaşkanı olmak istediği, bunun
içindir ki belli bir oy yüzdesini tutturmak istiyordu. Seçim hilelerine baş
vurulması da aslında bu amaca yönelik bir husustur. Eğer Başbakan Sayın Tayyip
ERDOĞAN, beklendiği gibi eğer,% 35-36 oy alsaydı, Cumhurbaşkanlığı’na aday
olabilir miydi?..
.Peki
mevcut durum bu ise, Cumhurbaşkanlığı seçimi yapıldığında da, seçime hile
karıştırılmayacağını kim garanti edebilir?...Bu şartlar altında yapılan bir
seçimle, Türkiye hangi sorununu çözebilir?
Bu
nedenle öncelikle seçim hileleri, resmi kişilerin yanlı hareketleri de dahil,30
Mart yerel seçimlerinde yaşanan sorunlar, mevcut kanun ve yönetmelikler de göz
önünde bulundurularak, ,bir daha hile yapılmayacak şekilde gerekli düzenlemeler
yapılmalı, seçim güvenliği mutlaka sağlanmalıdır.
Ankara’da
alınan seçim sonuçlarına Cumhuriyet Halk Partisi CHP, Anayasa Mahkemesi AYM
nezdinde itirazda bulunmuştur.
Cumhurbaşkanlığı
seçimi, Ankara konusunda AYM kararını açıkladıktan sonraki bir tarihe
bırakılmalıdır. Onun için ilk tedbir olarak Cumhurbaşkanlığı seçim şimdiden
ertelenmeli, ya da eski usule geri dönülmeli diyorum
6-17 ARLIK
2013 YOLSUZLUK VE RÜŞVET OPERASYONLARI İLE, DÖRT BAKANIN FEZLEKELERİ…
Eğer
17 Aralık 2013 tarihinde beklenmedik bir zamanda patlak veren ve ucu
Başbakan’a, onun oğlu Bilal’e ve diğer aile fertlerine, Bakanları; Muammer
GÜLER, Egemen BAĞIŞ, Zafer ÇAĞLAYAN, Erdoğan BAYRAKTAR ve bu bakanların
çocuklarına kadar uzanan yolsuzluk ve rüşvet operasyonları ile, Tape denile
telefon dinlemelerinin gereği yapılmış olsaydı, bu gün muhtemelen Hükümet bile
istifa etmiş olabilirdi
Ama
ortada çok cidi ve belirgin iddialar olmasına rağmen gereği yapılmak yerine,
operasyonları başlatan Yargı mensuplarına ve Emniyet mensuplarına, paralel
yapıdır, bize darbe yapıyorlar gibi bahanelerle olayı örtbas etmeye ve bu
gibileri görevden almaya, sürgün etmeye, haklarında soruşturma açmaya başlandı.
Peki
şimdi soru şu:
Bir
hukuk devletinde böyle bir hak, böyle bir davranış olabilir mi?...
Peki
böyle bir davranışı, böyle bir yaklaşımı, sıradan bir vatandaş ortaya koyabilir
mi idi?... Asla!... Bu güne kadar görülmüş ve anlaşılmıştır ki, Başbakan Sayın
Tayyip ERDOĞAN, amacına ulaşmak istediğinde, gerçekte olmasa bile, kendisine
hayali bir düşman yaratmakta ve bu hayali düşman konusundan, siyasi olarak
istifade etmek istemektedir
İçeride
kendi halkına, yaşananların hep dış güçler tarafından, faiz lobileri
tarafından..gibi mihkraklardan kaynaklandığını söyleyip, puan alsa bile,
böylesi yaklaşımlari ya da konulan yasaklaTürkiye’yi, Dış dünya karşısında çok
zor bir durumda bırakmaktadır.
Bizler
hiçbir taraftan değiliz; hak ve adaletten yanayız ve ülkemiz adına kaygı
duyuyoruz
Ve
BAŞBAKAN Sayın Tayyip ERDOĞAN Cumhurbaşkanı seçilse, şimdikinden daha farklı
bir Türkiye ile mi karşılaşacağız?...Bu konudan emin olmamız lazım
Bu
itibarla çok önemli bir konuda hukuki sürecin gereği yapılmadan, yolsuzluk ve
rüşvet iddiaları sonuçlanmadan seçime gidilmesi ve netice de siyasi bir çıkar
sağlanması, çok manidardır. Böyle bir şaibe altında olanlar, aklanmadan asla
Cumhurbaşkanlığına aday olamazlar, olmamalıdırlar. Bu konuda hukukçulara ve
özelliklede Yüksek Seçim Kurulu YSK’ya çok büyük görevler düşmektedir.
İşin
asıl vahameti şurada:
Çevre
ve Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktar şöyle dedi:
Bana
yöneltilen tüm suçlamalar ve yanlış işler, ;Başbakan’ın bilgisi dahilindedir ve
onun emri ile yapılmıştır. Ben istifa ediyorum ama, Sayın Başbakan’ın da istifa
etmesi gerekir.!... Ve Sayın Başbakan, Erdoğan Bayraktar’ın iddialarını
yalanlamadı…
Aradan
geçen 5 ay gibi uzun bir süre sonra ve 30 Mart yerel seçimlerinden sonra, 5
Mayıs 2014 Pazartesi günü sözde 4 Bakanın fezlekeleri Meclis’te görüşülmeye
başlandı.
Meclis
televizyonu kapalı, internet üzerinden yayın yok, sonuçta her şey gizlenmeye
çalışılıyor… Sözde dokunulmazlıklar kaldırılıp Yüce Divan’a sevkler yapılmadı,
Ama
sözde Araştırma Komisyonu kuruldu. Üye sayısı Muhalefet partilerinden 7, AKP’den
8., Öyle anlaşılıyor ki, bu komisyon işi uzatmaya alacak ve Cumhurbaşkanlığı
seçimleri sonrasına bırakılacak, nihayetinde bütçe görüşmeleri…vs sonrasına
ertelenecek, sonunda AKP ‘li komisyon
üyelerinin oyları ile, 4 Bakan sonuçta aklanıp ,rüşvet ve yolsuzluk
operasyonları da kapatılmış olacaktır.
Dolayısı
ile yolsuzluk ve rüşvet operasyonlarına adı karışan Bakanlar hakkında gerekli
hukuki işlemler yapılmadan, sonuçlanmadan, Cumhurbaşkanlığı seçimi yapılırsa,
aslında hukuki olarak geçersiz olacaktır.
EĞER BİR
KİŞİ CUMHURBAŞKANI OLMAK İSTİYORSA?...
1-Eğer
bu kişi Meclis’te ise, öncelikle dokunulmazlığını kaldırmalı, eğer bir dosyası
varsa, soruşturma açılmalı, ancak temize çıktıktan ve aklandıktan sonra aday
olabilmelidir.
2-Cumhurbaşkanı
olmak isteyen bir kimsenin Cumhuriyetin temel ilkeleri ile, kuruluş felsefesi
ile, Türklük ile, Atatürk ilke ve inkılapları ile bir sorunu olmamalı
3-Cumhurbaşkanı
olacak kişi, tercihen bir hukukçu olmalı. Eğer Yargıtay, Danıştay, ya da
Anayasa Başkanlığı gibi önemli görevlerde bulunmuş olursa, daha yararlı olur.
Cumhurbaşkanı
Devletin Başıdır, Ordunun Baş Komutanıdır ve dolayısı ile, Devletin de
sigortasıdır. Cumhurbaşkanının icraatın içinde olması gerekmez, sadece bilgisi,
tecrübesi ve Ülkemizin menfaatleri doğrultusunda hareket etsin, bazen
uyarılarda bulunsun, zor zamanlarda sigorta görevini yapsın kafi… İşte bundan dolayı, nihayetinde Ülkemizi
kaosa, felakete sürüklemeye açık olan, Cumhurbaşkanını Halkın seçmesi en
azından bizim yapımıza uygun değildir ve vazgeçilmeli diyorum
4-
Batı demokrasilerinde Cumhurbaşkanlığına aday olan kişiler, Meclislerde, ya da
Yönetimlerde olsalar bile, asgari 2 yıllık sıkı bir inceleme ya da hazırlık
diyebileceğimiz bir süre içinde, seçime girme aşamasına geliyorlar. Aslında
bizde de öyle olmalı
Zaten
Batıda da öyle oluyor, benim önerim şu:
Madem
ki Başbakan Sayın Tayyip ERDOĞAN Cumhurbaşkanı olmak istiyor, o zaman varsa
başka adaylar ile de televizyonlarda sırası ile teke tek serbest programlara
katılmalı, her konuda sorulan sorulara cevap vermeli…
Tabi
ki böylesi bir yarışma programında ,herkes kendi başınadır., Bilgi ve tecrübe yetersizliği nedeni ile zor
durumda kalan bir kişiyi kim olursa olsun, Halkımız onu tutmaz
Böylesi
bir yöntem en doğru olanıdır. Bu gibi televizyon programlarında Halkımız da
doğrudan Cumhurbaşkanı adaylarına sorular yöneltebilmelidir.
5-Eğer
Cumhurbaşkanını Halkımız seçecekse, adayların geçmişi ile ilgili her türlü
bilgiler ve uygulamalarını da bu vesile ile bilip, öğrenmeleri gerekir.
CUMHURBAŞKANLIĞI
YEMİNİ…
Özü
itibarı ile Milletvekili seçildikten sonra TBMM’de yapılan yeminle,
Cumhurbaşkanı seçildikten sonra TBMM’de edilen yemin, özü itibarı ile aynı.
Ben burada
Sayın Tayyip ERDOĞAN’ın, Cumhurbaşkanlığına aday olmasnı, vazgeçilmesi çok zor
bir arzu,bir istek olarak görüyorum. Ama ortada ettiği yemine ters düşen çok
ciddi Anayasal bir sorun var
Malumunuz
olduğu üzere, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının Adalet ve Kalkınma Partisi
AKP’yi kapatmak maksadı ile açılan davada Anayasa Mahkemesi, Anayasa’nın temel
ilkelerinden olan Laiklik ilkesine aykırı fiil ve eylemlerde bulunduğu, odak
olduğu konusunda AKP’yi suçlu buldu ve
karar oy birliği ile alındı. Ama AKP kapatılmamıştı.
Ve
Sayın Tayyip ERDOĞAN, o zaman da AKP Hükümeti’nin başı idi; Başbakan idi
Aslında bu
dava Başbakan Sayın Tayyip ERDOĞAN’a açılan bir dava idi. Şimdi soru şu:
Anayasa
suçu işlediği, Anayasa Mahkemesi tarafından da tespit edilip, sabit görülen bir
kişi, Cumhurbaşkanlığına aday olabilir mi?...
Eğer
bu husus göz önünde bulundurulmazsa, Sayın ERDOĞAN, Cumhurbaşkanı seçilse de,
şeklen yemin edecek ama ,inandırıcı olmayacak…
Buna ne
demeli?... Bu hususu hukukçuların tartışması ve Yüksek Seçim Kurulu’nun acilen
karara bağlaması lazım
HANGİ
İSİMLER CUMHURBAŞKANI OLABİLİR?
Bu
husustaki kanaatimi şu şekilde sıralayabilirim:
1-CHP’nin
eski lider Sayın, Deniz BAYKAL
Genel
Başkanlığı zamanında CHP’liler tarafından partiyi sağa yanaştırdığı söylense
bile, Ülkemizin menfaatleri, özellikle de terör karşısında sergilediği dik
duruş, popüleritesini sürekli artıyordu, eğer kaset skandalı ile önü kesilmemiş
olsaydı, yerel seçimlerde % 30 bandını yakalayabilirdi
Sayın BAYKAL aynı zamanda asıl
mesleği hukukçu olan bir bilim adamıdır
En önemlisi de; özellikle ABD’nin
Irak’ı işgali öncesinde 1 Mart teskeresinin Meclis’ten geçmemesinde en büyük
gayreti, çabayı gösteren kişidir. Asıl bu özelliğinden dolayı kaset operasyonu
ile devre dışı bırakıldığı anlaşılıyor. Bu itibarla eğer Cumhurbaşkanını Halk
seçecek se, öncelikle Sayın BAYKAL olmalı diyorum
2-Hüsamettin CİNDORUK
Asıl mesleği hukukçu. Eski TBMM
Başkanlarından ve Demokrat Parti eski genel başkanlarından. Sayın CİNDORUK,
AKP’nin Türk Halkına oldu bittiye getirip, kabul ettirmeye çalıştığı bölücü
Anayasanın Halkımıza anlatılmasında tüm Anadolu’yu dolaşmış, Halkımızın
aydınlanmasında, sonuçta bu Anayasanın Türkiye’nin gündeminden düşmesinde
önemli katkıları olmuştur. Çıktığı televizyon programlarında, AKP’nin
Türkiye’yi bölüp, parçalamaya çalışan politikalarına hep karşı çıkmıştır
O da Türkiye’nin birlik ve
bütünlüğünden yanadır.
4-Hasan KORKMAZCAN
Asıl mesleği hukukçu
Eski TBMM Başkan Yardımcılarından. Gördüğüm
ve bildiğim kadarı ile, Türkiye’nin birlik ve beraberliğinden
yana. Çıktığı televizyon programlarında bu yönde açıklamalar yapıyor, ilginç
şeyler söylüyor.
5-Prof. Dr Sayın Birgül Ayman GÜLER
CHP Milletvekili, mesleği tarihçi
Sayın Bir Gül Ayman GÜLER’de
Türkiye’nin birlik ve beraberliğinden yana birisi. Bu konuda tavrını açıkça
ortaya koyuyor ve Halkımız tarafından sevilen ve kabul gören hoş bir Hoca, hoş
bir bayan. Bende onun hakkındaki güzel düşüncelerimi Anayurt Gazetesi’nde
açıkça ortaya koydum.
Saygılarımla. 7 Mayıs 2014 Çarşamba