23 Nisan 2018 Pazartesi

Tsk’nın Afrin Harekâtı Konusunda Ne Söylenebilir? Türkiye’de Gündeme Dair Başka Önemli Konular Nelerdir? Tüm Bu Gelişmelerin, Seçim Kazanmayla Bir İlgisi Var mı?... Amerika’nın Suriye’ye Füze Şovu; Bu Konuda Ne Söylenebilir? Ve Nihayet Mhp Lideri Devlet Bahçeli Erken Seçim Bombasını Patlattı. Kısa Bir Özet: AHMET YALVAÇ

TSK’NIN AFRİN HAREKÂTI KONUSUNDA NE SÖYLENEBİLİR?
TÜRKİYE’DE GÜNDEME DAİR BAŞKA ÖNEMLİ KONULAR NELERDİR?
TÜM BU GELİŞMELERİN, SEÇİM KAZANMAYLA BİR İLGİSİ VAR MI?... AMERİKA’NIN SURİYE’YE FÜZE ŞÖVU; BU KONUDA NE SÖYLENEBİLİR? VE NİHAYET MHP LİDERİ DEVLET BAHÇELİ ERKEN SEÇİM BOMBASINI PATLATTI
KISA BİR ÖZET:
Sevgili Okurlar,
Ben bağlantıları ile kapsamlı analizler yapan, çok yönlü bir yazarım.
Bu yüzden Makaleler, bazen biraz gecikiyor….
Bu Makaleye uzun süren AFRİN harekâtını ve nedenlerini, sonuçlarını değerlendirmek maksadıyla başlamıştım.
Makalenin başlığından da anlayacağınız üzere;
AFRİN Harekâtı dahil, siyaseten yapılan bütün çalışmaların, bir seçim kazanmaya,
Erken, ya da baskın bir erken seçime hazırlık mahiyetinde olduğunu gözlemliyor,
Bu hususu Basınımıza yansıyan örneklerle de, ortaya kotmaya,
Ülkemizin böylesi bir siyasal karmaşadan nasıl kurtulacağına,
Önerilerde bulunmaya çalışıyordum….
Tahminlerimin doğru olduğunu, yanılmadığımı gördüm.
Zaten bu Makalede, bu gibiğ konuların detaylarını göreceksiniz.
Askerlerimiz, gecikmelide olsa, AFRİN’e girdiler ve orasını teröristlerden temişzlediler.
Bu konuda da, aşağıda bir bütün olarak , yorumlar var…
Türkiye’nin yaşadığı ekonomik krizlerin ve dış siyasette yaşadığı yalnızlık neticesinde,
Rusya’ya yaklaşması,
Rusya-Türkiye-İran bağlamında, sıcak ilişkilerin başlaması,
Türkiye’nin Amerika ve NATO ekseninden çıkıyormu endişesiyle,
ESAD’ın kendi vatandaşlarına kimyasal gaz kullanıp, katliamlar yapıyor görüntüsü verilerek,
Amerika Birleşik Devletleri’nin öncülüğünde;
ABD-İngiltere VE Fransa’nın;
Suriye’nin Askeri tesislerine, bir saat süren füze şovunu görüyoruz.
Aşağıda bu konu ile de, b,ilgiler var.
Türkiye’de gündem öyle hızlı değişiyorki;
Neredeyse her hafta, gündemine yeni bir olay, ya da, yeni bir konu girdiğinden;
Çok önemli ve acil konular bile, önemini kaybediyor, unutulmaya başlıyor ve ne olduğunu tam anlayamadan, gündemden düşüveriyor.
Aslında böylesi bir husus;
Adalet ve Kalkınma Partisi AKP’nin, 3 Kasım 20032ten Türkiye’yi nasıl idare ettiğinin bir özeti olduğunu söyleyebiliriz.
AKP’nin bütün uygulamalarında;
Kafasında hayal ettiği yönetim şeklini getirmeye çalıştığını,
Devlet Kadrolarında, bilgi, tecrübe ve liyakatın çok önemli olmadığı,
Her vesile Sistemin zorlandığı görüşü hakim,
Sivil Toplum Örgütleri STK ve uzman Kişilerden gelen yapıcı önerilerin, eleştirilerin bile
Hükümetin çalışmalarına, iş yapmalarına engel olmaya çalışıyorlar gibi yaklaşımlarla,
Karşıt görmüşte, ya da kendilerinden olmayan herkes,
Ağır eleştirilere maruz kalıyor….
Ve sonuçta Türkiye;
Ekonomik, sosyal, siyasal…her alanda dibe vuruyor,
İçeride huzursuzluk arttığı gibi, Dünyada her geçen gün daha da, yalnızlaşıyoruz…
Bu Makalede, Hükümetin uyguladığı yanlış politikalar sonucunda,
Türkiye’nin Orta Doğu bataklığına nasıl düştüğü, düşürüldüğü konularına da,
Işik tutulmaya çalışılmıştır.
Burada, öncelikle Hükümetin uyguladığı, yanlış, ya da hatalı dış politikalar neticesinde,
Gelecek nesillere büyük sorunlar aktardığımızı söyleyebiliriz.
Ve nihayet;
MHP Lideri Devlet BAHÇELİ’nin, bu defasında da, beklenmedik bir şekilde, erken seçim yapılması şart çıkışıyla;
Türkiye’nin baskın bir seçim ortamına sürüklendiğini görüyoruz.
SEÇİM TARİHİ: 24 Haziran 2018.
Gerekçe ekonomik şartların ve yaşanan dış ilişki ve gerginliklerin;
Ülkenin güvenliğini ve ekonomisini tehdit eder boyutlara ulaşması dr.
Sonuçta16 Nisan Referandumu öncesinde;
Eğer bu yeni anayasa kabul edilirse,
Türkiye’nin her açıdan uçacağı iddia ediliyordu ama
Bu gün gelinen nokta da,
Türkiye’nin her açıdan dibe vurduğunu görüyoruz.
Bu defasında da, yeni vaatler ve savunma taktikleri ile, yine Halkımızdan oy isteyecekler…
Türkiye’de Huzur VE Güvenin yeniden inşası ve tüm göstergelerin, yükselişe geçmesi için;
Bir İktidar değişikliğine,
Yeni Yüzlere, yeni Siyasetçilere ihtiyaç olduğunu söylemek lazım.
Bir İktidar değişikliğinin olması,
Ya da Cumhurbaşkanlığı Makamı’nın yeniden bağımsız hale gelmesi,
AKP’nin Genel Başkanlığını bırakması,
Özellikle Cumhurbaşkanı Recep Tayyip ERDOĞAN’ın elini çok rahatlatacaktır.
AKP; 16 yıldır iktidarda…
Eğer bir iktidar değişikliği olursa;
Ve Recep Tayyip ERDOĞAN, tekrar Cumhurbaşkanı seçilse bile
Başta ABD ve diğer Emperyalist ülkelerin dayatmaları karşısında,
AKP artık tek başına iktidarda değil, bu yüzden söylediklerinizin hepsini yerine getiremiyorum gibi gerekçelerle,
Topu Taca atabilir….
Bu Makalede, bu gibi konular da incelemeye alınmıştır.
Şimdi zor zamanlarda MHP Lideri Devlet BAHÇELİ’nin, bir şekilde hep AKP’nin yanında yer aldığı,
Yine bir şekilde Recep Tayyip ERDOĞAN’ın Cumhurbaşkanı seçilmesinde de katkısı odlunu söylememiz lazım.
Devlet BAHÇELİ’nin bir şekilde AKP’ye Cumhurbaşkanı’na destek olmasının nedenlerini tam olarak bilemiyoruz.
Zira İdeolojik olarak, bu 2 Parti birbirlerine, taban tabana zıt.
Üstelik normal zamanlarda birbirlerine söylemediklerini bırakmadıkları da, herkesin bildiği şeyler…
Devlet BAHÇELİ, 3 Kasım 2003’de ECEVİT Kabinesi’nde koalisyon ortağı iken;
Irak’a bir Amerikan müdahalesi söz konusu olduğu bir zamanda,
Durup dururken, yetkili kurullarına da danışmadan, beklenmedik bir anda,
Erken bir seçim çğrısı yapması,
Neticede ECEVİT Hükümeti’nin yıkılmasına ve 3 Kasım 2003’te AKP’nin ve Recep Tayyip ERDOĞAN’ın Partisi AKP’nin iş başına gelmesine vesile olmuştur.
Recep Tayyip ERDOĞAN, o zaman yasaklı olduğu için, Milletvekili bile değildi ama
AKP’nin Genel Başkanı sıfatıyla,
Teamüllere aykırı olduğu halde,
Beyaz Saray’da ABD Başkanı George W. BUSH ile tek başına görüşmüştü…
Bu toplantıda, neler konuşulduğunu, kimse tam olarak bilemiyor…
Neticede Devlet BAHÇELİ;
AKP’ye ve o’nun fiili Lideri konumundaki Recep Tayyip ERDOĞAN’a;
İktidar kapısını açan bir anahtar oldu.
Sonrasında, Başkanlık Sistemine geçilmesi ve bu konuda yeni bir Anayasa yapılmasında,
Sonuçta Türkiye’de Rejimin eğişmesine vesile oldu…
Şimdi de, erken bir seçim çağrısı ile, siyasetin fitilini yine ateşledi.
Bu noktada şu soruyu sormak lazım:
Amerika ve bazı Müttefikleri’nin Cumhurbaşkanı Recep Tayyip ERDOĞAN’ı artık istemedikleri, desteği çektikleri, üstünü çizdikleri görüşü de hakim.
Acaba bu noktada;
AKP’yi ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip ERDOĞAN’ı bitirme noktasında da,
Bir anahtar rolü mü oynayacak?
Bunu da tam bilemiyoruz.
Eğer bir İktidar değişikliği olur ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip ERDOĞAN;
Böylesi bir baskın erken seçimden zarar görürse;
O zaman böylesi bir sonuç, kendiliğinden ortaya çıkar.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip ERDOĞAN,
Her vesile bir erken seçime karşı olduğunu,
Önümüzdeki seçimlerin zamanında yapılacağını söylese de;
Cumhur ittifakı nedeniyle
Devlet BAHÇELİ’nin erken seçim çıkışı ile
Cumhurbaşkanı’nın tarihi daha erkene alıp, 24 Haziran 2018 olarak belirlenmesinin de,
Tesadüfi olmadığına vurgu yapılıyor.
Yükselişte olan İYİ PARTİ ve onun Lideri Meral AKŞENER ile
Son zamanlarda Saadet Partisi Lideri Temel KARAMOLLA’nı mantıklı ve doğru yaklaşımları;
Halkımıza yeni bir umut vermeye başlamaları hususu,
Belliki Devlet BAHÇELİ ve AKP’yi rahatsız ettiği anlaşılıyor….
Türkiye’nin Siyaseten geldiği getirildiği noktayı anlayabilmek açısından;
Daha önce yayınlamış olduğum Anayurt Gazetesi’nde yazdığım Makalelere ve daha sonraları bu Sitede yayınladığım Makalelere bir göz atmanızda fayda var….
AMERİKA’NIN SURİYE’YE FÜZE ŞOVU…
Türkiye’nin AFRİN’e girmesi ve orayı teröristlerden temizleyip,
Güney sınırımızın bir kısmını güvenlik altına alması.
Ve sonuçta Türkiye’nin mecburiyet karşısında Rusya’ya yanaşması,
Rusya ile Askeri ve Ekonomik ve Teknik anlamda işbirliğine girişmesi,
Rusya’ya bağımlılığının artması,
Amerika Birleşik Devletlerini rahatsız ediyor.
RUTİN, Recep Tayyip ERDOĞAN ve Hasan RUHANİ’nin birlikte çektirdikleri üçlü resim;
Amerika’yı, Müttefiklerini, NATO’u çok rahatsız ediyor.
Böylesi bir yakınlaşma ile ilgili olarak;
ABD senatosunda, bir Senatör soruyor;Biz bu resmin neresindeyiz?...
Tabi ki böylesi bir rahatsızlığın devamı geliyor.
Beklenmedik bir zamanda,
Durup dururken Suriye’de Doğu Guta da;
Kimin yaptığı tam olarak anlaşılamayan, kimyasal gaz kullanılması sonucu
ABD Başkanı Donald TRUMP;
Hemen bilgisayarın başına geçip, şu mesajı yayınladı:,
PUTİN de, cevabi mesajda dedi ki:
Sen masum insanlara füze atacağına;
Bu akıllı füzeleri, teröristlere at…
22 Kasım 2017 Rusya-Soçhi
Sonuçta, ABD öncülüğünde, İngiltere ve Fransa’nın da desteklediği askeri güç;
1 Saatlik süre içerisinde savaş gemilerinden atılan füzelerle,
Suriye’ye ait askeri üsler vuruluyor.
120 kadar füze atıldığı, bunlardan, 70 kadarının;
Rus yapımı Hava Savunma sistemi tarafında, hedefe ulaşmadan vurulup, imha ediliyor.
Bu harekât sınırlı kalıyor.
Bir saatlik böylesi bir füze savaşı neticesinde;
Amerika ve Rusya kendi geliştirdikleri sistemleri, bu vesile ile denemiş oldular.
Böylesi bir deneme, bizim gibi Ülkelere füze satıp, yeni ticari alanlar açmak açısından, bir fırsat olarak değerlendirilebilir.
Ama bu gibi gerginlik ve dalaşmalar devam ederse,
3.Dünya savaşının başlamasına sebep olabilir.
Türkiye dahil, Orta doğu ülkelerini Yönetenlerin,
ABD ve Rusya’nın ve başka Emperyal devletlerin asıl amacının;
Orta Doğu’ya barış ve huzur getirmek adına değil,
Orta Doğu ve Suriye’ye çöreklenmelerinin temel nedeninin;
Buralardaki petrol, doğalgaz ve diğer yer altı zenginlikleri nin üstüne konmak olduğunu,
Bilmeleri ve anlamaları lazım.
B u nokta da, Halkımızın da, doğru bilgilenmesi,
Siyasilerin her söylediklerini de, önce bir mantık süzgecinden geçirmeleri lazım…
Ele alacağımız başlıca konular şunlar:
1-TÜRKİYE’NİN AFRİN HAREKÂTI
Türk Silahlı Kuvvetleri TSK’nın,
Türkiye’nin güney sınırında güvenliği sağlamak ve buraları teröristlerden temizlemek maksadıyla;
Suriye’nin AFRİN bölgesine yaptığı Askeri harekâtı destekliyoruz,
AKP Hükümeti’nin ve diğer Siyasi Partilerin, AFRİN harekâtının gerekliliği konusunda mutabık kalmalarını,
Halkımızın da böylesi önemli ve hayati bir konuda, Siyasetçilerle birlikte, Ulusal bir konuda kenetlenmiş olmalarını,
Büyük bir memnuniyetle karşılıyoruz.
Ancak böylesi bir müdahalede geç kalındığı ve bu yüzden bazı sorunlar olduğunu ve zorluklar yaşandığını görüyoruz.
Bu konuda da, söyleyeceklerimiz var…
Bu harekâtta, Şehitlerimize Tanrıdan rahmet, yaralı Askerlerimize acil şifalar diliyoruz, tüm Askerlerimize saygı ve sevgilerimizi gönderiyoruz.
AFRİN harekâtı 20 Ocak 2018 tarihinde başlamıştı…
Bizler günleri saymaya başlarken,
Nihayet 18 Mart 2918’ sevindirici haber geldi;
Askerlerimiz AFRİN’in Merkezine girdi….
19 Mart 2018 Pazartesi, 
KORKUSUZ Gazetesi
Çanakkale Zaferi’ni kutlayan Türkiye, AFRİN’den de müjdeli haber geldi. Çifte Zafer…
57 Gün süren bu harekât süresince;
50’ye yakın askerimiz şehit oldu.200’den fazla yaralımız var.
Netice itibariyle bütün yollar gelip, siyasete dayandığından;
İçeride ve dışarıda yaşadığımız sorunlar, ya da geldiğimiz nokta konusunda da, bir şeyler söylemeye, bir analiz yapmaya çalışacağız.
2-AFRİN’İN HARİTADA YERİ VE ÖNEMİ
Şimdi aşağıda gördüğünüz harita da,
Türkiye’nin, güney sınırımızda;
Uluslar arası boyutu da olan, çok zor, çok karmaşık bir durumla karşı karşıya olduğunu,
Bir taraftan başta PYD ve PKK olmak üzere birçok terör örgütü ile
Diğer yandan, Amerika ve Rusya tarafından,
Kuşatıldığını görüyoruz.
Bu kuşatmaya ABD öncülüğündeki Koalisyon güçlerinin Üslerini de ilave etmek lazım…
AFRİN; Hatay ilimizle sınır.
Burada Rus birliklerini görüyorsunuz.
Şimdi burada birde küçücük bölgede yeşil alanda, Türk Birlikleri ve Türkiye destekli muhalif guruplar var.
3- ÖSO’YU, KİM KURMUŞTUR VE GERÇEKTE BİR BARIŞ ÖRGÜTÜ MÜ DÜR? TÜRKİYE AÇISINDAN YASAL BİR STATÜSÜ VAR MIDIR?
Muhalif guruplardan Özgür Suriye Ordusu ÖSO;
BOP kapsamında Amerika tarafından kurulan,
Beşar ESAD’ı devirip, Suriye’yi kendi amaçları doğrultusunda yeniden şekillendirmeye yönelik bir oluşumdu,
Yandaş ve silahlı bir milis gücüydü.
Bu itibarla ÖSO’yu gerçekte bir barış örgütü olarak adlandırmak, doğru olmaz.
Biri adına meşru bir devleti yıkmak için kurulduğundan;
Bir terör örgütü olarak adlandırılabilir…
Türkiye’nin de Büyük Ortadoğu Projesi BOP kapsamında,
Eğit-Donat şeklinde, bu örgüte destek verdiği,
Baştan itibaren, Basınımıza yansıyan bilgiler arasındadır.
ÖSO;
Beşar ESAD’a muhalif sivil ve asker kişilerle, Beşar ESAD’ın ordusundan firar eden subay ve askerlerden,
Ve içinde değişik örgütleri de barındırdığı anlaşılan bir oluşumdur.
Şimdi gelinen noktada ÖSO’nun, ABD tarafından kullanılmadığını,
Bunun yerine, başta PKK ve PYD ile ilişkilerini daha üst noktaya getirdiğini görüyoruz ama
Türkiye’nin bu Örgütle ilişkilerini ve işbirliğini;
Daha üst noktalara çıkardığını görüyoruz.
ÖSO’nun FIRAT KALKANI ve AFRİN Harekâtlarında;
Türk Silahlı Kuvvetleri TSK ile birlikte harekâta katıldığını,
Öncü, ya da tamamlayıcı bir faktör olarak,
TSK’nın girdiği yerleri teröristlerden temizlemede kullanıldığını görüyoruz.
Böylesi bir durum, bu güne kadar alışık olmadığımız, görmediğimiz bir uygulama…
Bu konuda,
Halkımızdan ve siyasilerden gelen itirazlar var;
TSK ile ÖSO arasında nasıl bir bağ, nasıl bir ilişki olduğunu,
Herkes merak ediyor, öğrenmek istiyorlar ama
Cumhurbaşkanı ve AKP’nin de Genel Başkanı Recep Tayyip ERDOĞAN,
Siyasilerin ve Halkın sorularına cevap vermek, kuşkuları gidermek yerine;
Onlara çok kızıyor,
ÖSO’nun terörist bir örgüt olmadığı ve Türkiye için faydalı işler yapan bir oluşum anlamına gelen şeyler söylüyor.
Halkımızdan ve Siyasilerden gelen itirazın temel noktası şu:
Türk Silahlı Kuvvetleri TSK’nın Askeri gücü, imkânları ve terörle mücadelede tecrübesi ortada iken;
Bizim bilmediğimiz bir şey mi var da! ;
Bizden olmayan bir yapıya ihtiyaç duyuluyor?...
Bu gibi konularda itirazı olanlar ve bazı Yazarlar,
Özellikle şu hususa dikkat çekiyorlar:
Resmi bir statüsü olmayan,
Emir komuta zincirinin nasıl işlediği tam bilinmeyen bir Yapının;
Şimdi olmasa da, ileride hukuki açıdan,
Türkiye’yi, uluslar arası camiada çok zora sokacağına işaret ediyorlar,
Türkiye’nin teröre destek veren Ülke konumuna düşebileceğine dikkat çekiliyor.
Merak konusu olan diğer bir hususta şu:
ÖSO, Türk Silahlı Kuvvetleri ile operasyonlara da katıldığından, bir personelmiş gibi çalıştığı görüntüsü de var.
Dolayısıyla bu Militanlar için, bir ödenek konması, maaş ödenmesi gerekmez mi?
Bu konularda merak ediliyor ama bilgi veren yok.
Örneğin,17 Şubat 2018 Cumartesi, Bir Gün gazetesinde şöyle bir haber var:
KUVAYİ MİLLİYE KESMEDİ; ÖSO, DEVLET SIRRI OLDU..
Detay şöyle:
CHP Milletvekili Murat EMİR;
TSK’nın Zeytin Dalı Harekâtında, işbirliği yaptığı ÖSO’nun,
Suriye’de hangi muhaliflerden oluştuğu yönünde,
Bilgi edinme Kanunu çerçevesinde, Başbakanlık İletişim Merkezi BİMER’e soru yöneltiyor.
İlgili Birim de; Devlet Sırrı gerekçesi ile soruya cevap veremeyeceğini söylüyor…
ÖSO militanlarının, bir defasında, ESAD’ın askerlerinden birinin boğazını kesip öldürdükten sonra,
Kalbini çıkartıp, hart diye ısırdıkları görüntüsü basınımıza yansıdı.
Dolayısıyla bizden olmayan, bu gibi insan kasaplarını da barındıran bir örgütü,
Kuvayi Milliye diye tanımlamak, ne kadar doğru?...
ÇANAKKALE VE KURTULUŞ SAVAŞI KAHRAMANLARINI;
KUVAYİ MİLLİYE’YE ÖRNEK GÖSTEREBİLİRİZ….
Buradan da anlaşılacağı üzere Kuvayi Milliye;
Vatanı düşman işgalinden kurtarmak için,
Türk, Kürt, Alevi, Sünni, Rum, Ermeni, her etnik kökenden insanların,
Böylesi bir amaç uğruna, canlarını ortaya koyanlara;
Kuvayi Milliye diyoruz.
Dolayısıyla Vatan diye adlandırdığımız;
Doğup büyüdüğü, yaşadığı Toprakları, Düşman işgalinden kurtarmak için,
Canını ortaya koyup savaşmak, bir Kuvayi Milliyedir.
Kuvayi Milliye böylesi bir amaç uğruna, tek başına, yada, bşrden fazla kişiden oluşan bir milis gücüdür.
Kahraman Maraş ve Gazi Antep’in, Kurtuluş savaşında;
Yaşadıkları yeri düşman işgalinden kurtarmak için, kendi başlarına oluşturdukları milis gücüne ÇETE diyoruz.
Yine bu da, bir Kuvayi Milliye dir.
Dolayısıyla Kuvayi Milliye olmak için, Müslüman olmakta gerekmiyor.
Çanakkale’de görev yapan şu 2 Askerin kıyafetlerine bir bakın, lime lime
Yeterince yiyecek, içecek yok.Perişanlık diz boyu!...
Ama bütün bu yokluklara rağmen azım ve kararlılar…
Maaşta almıyorlar…
Dolayısıyla ÖSO Militanlarına;
Olsa olsa,  CİHATÇI denilebilir.
Cihatçı da;
Din adına savaşan, Din adına canını ortaya koyan demektir.
Yukarıda, ÖSO’nun Amerika tarafından ve BOP kapsamında kurulduğundan,
Ve emperyalistlerin emellerine alet olduklarından,
Bunlara Cihatçı demekte tam doğru değil…
4- ÖSO MİLİTANLARI’NIN YERİNE;
TÜRKİYE’DEKİ SURİYELİ GENÇLERDEN YARARLANILAMAZ MI?...
Bence yararlanılabilir ve yararlanılmalıdır da!...
Böylesi bir tercihin faydası ve mantığı şurada:
Eğer TSK;
Türkiye’de yaşayan ve askerlik çağına gelmiş, sığınmacı Suriyeli gençleri,
Eğit-Donat kapsamında hazırlayıp, ÖSO’ya yaptırılan işlerde kullanırsa;
Buna kimse itiraz edemez.
Zira vatanlarını teröristlerden temizlemeye çalışıyorlar denir.
Bu gibi gençler hem TSK’ya yardımcı olup, Türkiye için çalıştıkları,
Hem de ülkelerini teröristlerden ve emperyalistlerden kurtarma gayretlerinden dolayı;
T.C Vatandaşlığına geçmeleri de kolaylaşır.
İktidar;
Askerlik çağına geldiği halde, bu görevi yerine getirmeyen, ya da Askerlik yapmak istemeyen, Suriyeli sığınmacı gençlere, Vatandaşlık hakkı vermemelidir
5-TC VATANDAŞI OLMANIN BİR BEDELİ VARDIR…
VE SURİYELİ SIĞINMACILAR;
ÖNÜMÜZDEKİ SEÇİMLERDE OY KULLANMAMALIDIRLAR.
İktidar Partisi AKP;
Kendine özgü nedenlerle, Suriyeli sığınmacılara Nüfus Kâğıdı verip,
2019’da, ya da erkene alınan bir erken genel seçimde,
Onların oylarını almak isteyebilir.
Ama Halkımızın büyük bir kısmı;
Hem bu konuda, hem de Suriyeli sığınmacılara tanınan ayrıcalıklardan rahatsız.
Benzer haklar;
Maalesef, Türkmenlere ve diğer Soydaşlarımıza tanınmıyor.
Bu gibi konularda verilecek çok örnekler var ama
Konumuz bu değil… Bu sadece bir hatırlatma…
18 Şubat 2018 Salı, SÖZCÜ Gazetesi, buna benzer başka bir konuya, ilginç ve doğru bir yaklaşımla, şöyle bir başlık atmış:
Siz Seferberlik Görev Emrini, Suriyelilere çıkartın!...
Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Recep Tayyip ERDOĞAN,
Gaziantep ve Kahraman Maraş’ta yaptığı miting de, bizi de AFRİN’e gönderin diyenlere şöyle demiş;
Seferi Görev Emri’ne hazır olun demiş!...
CHP Genel Başkan Yardımcısı Erdoğan Toprak’ta, böylesi bir söze karşı;
Gazetedeki başlığı söylemiş.
Siz Seferi Görev Emri’ni,
Suriyelilere çıkarın.
Bende buradan hareketle, daha münasip bir cevapla;
Başlıktaki soruyu soruyorum,
ÖSO Militanlarının yerine;
Suriyeli gençlerden yararlanılamaz mı? diyorum.
6-SURİYELİLERİN YAŞADIĞI TOPRAKLARDAN KOPUP,  TÜRKİYE’YE SIĞINMAK ZORUNDA KALMALARININ SORUMLULUĞU DA;
SİYASİLERE AİTTİR.
Bizim Halkımız kadirşinastır,
Zulme uğrayanlara, ya da kendine sığınanlara, kucak açar,
Yemez, yedirir. Giymez giydirir. Ama bu gün;
Suriyeli sığınmacılar vesilesi ile gelinen noktadan,
Bu konunun siyasi çıkar vesilesi olmasından,
Ve Türkiye’nin geleceği açısından endişeli ve rahatsız..
Şimdi konuyu, kısaca biraz açmaya çalışalım.
Bu gün Türkiye’de sayıları 3 Milyonun üzerinde, muhtemelen 4 Milyon Suriyeli sığınmacı var.
Bunların çoğunu,
Canlarını kurtarmak için, Türkiye’ye giriş yapmak zorunda kalan insanlar olarak kabul edebiliriz.
Ama bu masum insanlarla birlikte, değişik terör örgütlerine mensup insanların da,
Bu vesile Türkiye’ye girdiklerini söyleyebiliriz.
Dolayısıyla Türkiye’de AKP döneminde başta IŞİD ve PKK terör örgütlerinin sebep oldukları katliamlardan, 
Sebep oldukları maddi ve manevi zararlardan,
Birinci derecede 16 Yıldan beri Türkiye’yi idare etmekte olan AKP iktidarı sorumludur…
Suriyeli sığınmacıların sayısı;
Doğum vesilesi ile hızlı bir şekilde artıyor.
Bu nedenle;
Türkiye’nin Demografik yapısının yakın bir gelecekte değişeceğini,
Bu açıdan eğer 15-20 sene sonra,
Bu defasında da, Arap milliyetçiliğinin başlayacağını,
Onlarında özerklik istiyoruz diye tutturup,
Başımıza yeni sorunlar açarlarsa, kimse şaşırmasın!...
Bu insanların yaşam tarzları ve kültür yapıları farklı olduğundan;
Türkiye açısından bir uyum sorununun yaşandığını, yaşanacağını şimdiden görüyoruz, anlıyoruz. Hızlı bir şekilde doğum yoluyla sayıları hızla artan bu insanların;
Kültür yapıları farklı bir toplumdan geldikleri için,
Suriye’de iç savaş bitip, kalıcı barış sağlansa bile
Türkiye’nin Suriye’ye göre çok daha gelişmiş bir Ülke olmasından hareketle
Sayıları muhtemelen 4 milyonun da üzerinde olan bu sığınmacıların çoğunun Türkiye’de kalmak isteyecekleri de kesin…
7-KARDEŞ ESAD, NASIL ESED OLDU?
İşte bu sorunun cevabını bulabilirsek;
Milletçe yaşadığımız travmaların çıkış yolunu da, bulmuş oluruz…
AKP’nin hangi Dünya şartlarında ve kimlerin desteği ile iktidar olduğunu bilmezsek;
Bu gün yaşadığımız birçok sorunun gerçek nedenini anlayamayız.
Onun için mutlaka bir iktidar değişikliğine, ihtiyaç var diyoruz.
Biz Türk Halkı olarak;
Suriye Lideri Beşar ESAD’ın,
Kendi Halkına zulmetmesini,
Masum insanları öldürmesini elbette istemeyiz.
Ama bir gün önce ESAD dediğin Suriye Liderine,
Öbürsü gün ESED denilmesini,
Düşman ilan edilmesini, doğru bulmuyoruz.
Hatırlanacağı üzere şimdinin Cumhurbaşkanı Recep Tayyip ERDOĞAN;
Suriye Lideri Beşar ESAD ile Türkiye’de Ailece tatil yapmışlar,
Suriye ve Türkiye’nin Bakanlar Kurulu, müşterek bir toplantı ile bir araya gelmişlerdi
Böylesi bir yakınlaşma, herkesi çok umutlandırmıştı,
Ve ticari ilişkilerimizde en üst noktada iken;
Beşar ESAD ile iplerin kopartılmasını, düşman ilan edilmesini,
Siyaseten de doğru bulmuyoruz.
Şimdinin Cumhurbaşkanı Recep Tayyip ERDOĞAN;
2011’de verdiği beyanatta, Şam’da Emevi Camii’nde, inşallah namaz kılacağım demişti.
Bu söz, Suriye’yi işgal edeceğim, anlamına gelmiyor mu?
Beşar ESAD’ın gideceğine,1-2 hafta gibi kesin bir ifade kullanmıştı.
Beşar ESAD’ı gönderemedi..
Bu konu, Recep Tayyip ERDOĞAN’ın anlamsız ısrarı,
Ve uygulanan yanlış, ya da hatalı dış politika nedeni ile
Türkiye’nin de imajına gölge düşürdü, güvenilirliğini azalttı.
Eğer böylesi bir durum, ya da yanlış politikalar sonucu,
Bir şekilde Ülkelerine zarar veren Yöneticiciler Batı’da olsa;
Görevlerinde kalamazlar,
Ya da kendiliğinden, görevlerinden istifa ederler.
Bu Topraklar, Bizlerin,
AKP’yi Yönetenlerin de övündükleri;
Osmanlı’nın tabasıydı.
Bizler bu Ülkeyi, niye Emperyalist Devletlerin kucağına atıyoruz?
Niye onların çıkarlarına alet oluyoruz?
Eğer bizler Türklüğümüzle, Osmanlı ile övünüyorsak;
Böylesi bir durum ve böylesi bir politika, Bizlere yakışmaz.
Ve diyoruz ki;Rusya’nın Amerika’nın Suriye’de ne işi vardı?...
Böylesi bir durum:
Türkiye’nin şimdi ve gelecekte de,
Güvenliği açısından büyük bir tehdit.
Ve uygulanan bu yanlış politikaların sonucunda şimdi diyoruz ki:
Rusya’yı ve Amerika’yı artık çıkarabilir misin, bu Topraklardan?
İşte bundan dolayı da, bir iktidar değişikliğine ihtiyaç var diyoruz.
EĞER BU GÜN BİR ANKET YAPILSA?
AKP’ye oy veren vatandaşlarımızda dahil, Halkımızın büyük bir kısmının,
Uygulanan Suriye politikasını tasvip etmediğini,
Muhtemelen % 80-90’ının, Suriyelilerden ve bunlara tanınan ayrıcalıklardan rahatsız olduğunu düşünüyorum,
Böylesi bir ankette dense ki;
Suriyelilerin Türkiye’de kalmasını,
Vatandaşlık verilmesini,
Oy kullanmalarını istiyor musunuz?
Ben % 90 ve üzeri HAYIR çıkacağını düşünüyorum.
İŞTE SİZLERE SURİYELİLERLE İLGİLİ RAKAMSAL BİLGİLER.
10 Mart 2018 Cumartesi, SÖZCÜ Gazetesi
1)3 Milyon 548 Bin 648 Suriyeli Türkiye’ye sığındı.
2)Bunlardan 1 Milyon 200 Bini ameliyat oldu,
3)55 Bini vatandaşlığa alındı.,
4)30 Milyar Dolar harcandı,
311 Bin bebek doğdu
3-AMERİKA VE RUSYA’YI, SURİYEDE’DEN VE SINIRIMIZDAN SÖKÜP ATMAK MÜMKÜN MÜ?
Şimdi haritayı incelemeye,
Ve Türkiye açısından bir sorunun, bir tehlikenin olup, olmadığına bir bakalım.
Türkiye’nin Suriye ile olan güney sınırı, 911 Kilometre.
Daha öncede FIRAT Operasyonu yapılmıştı.
Neticede AFRİN ve FIRAT Operasyonları ile Türk Silahlı Kuvvetleri’nin,
Güney sınırımızın güvenliğini sağlamak için, Suriye’ye girdiği yerler;
911 Kilometre olan Güney sınırımızın yanında,
Devede kulak gibi kalır.
Bu harekâtlar ile
Güney sınırımızdan Akdeniz’e uzanan bir Kürt Koridoru’nun açılması, şimdilik engellenmiştir.
Ve mesele budur.
Haritada kahverengi ile gösterilen ve Irak sınırına kadar uzanan bölge;
Amerika’nın kontrolünde.
Burada Amerika’nın dışında, Koalisyondaki diğer devletlerinde Birlikleri ,Üsleri var,
Buralarda Amerika’nın kurduğu, desteklediği terör örgütleri var.
Suriye konusunda söz sahibi Devletlerden biri de İRAN.
IRAN baştan beri Rusya ile birlikte Beşar ESAD’ın yanında
Rusya ve İRAN akılcı politikalar izleyip, Ülkelerinin çıkarlarını da koruyup kollamasını bildiklerinden;
Çok önemli kazanımlar elde etmiş durumdalar…
AFRİN’in alınmasıyla;
ABD’nin Akdeniz’e ulaşan bir koridor açma girişimi, şimdilik engellenmiştir.
Ama Büyük Ortadoğu Projesi BOP, adım adım ilerlemeye devam ediyor.
22 Mart 2018 Perşembe 
YENİÇAĞ Gazetesi de, yukarıda değindiğim gibi;
İşin özüne değinmiş!
PENTAGON’un 2006’daki haritasında;
FIRAT’ın doğusunun BOP Projesi olduğuna dikkat çekmiş….
Bunda şaşılacak bir şeyde yok….
Şimdinin Cumhurbaşkanı Recep Tayyip ERDOĞAN da,
BOP’un Eş Başkanlarından Biriyiz diyordu….
Eğer harekâtı doğuya doğru genişletip,
Güney sınırımızı tüm terörist gruplardan temizlemeye kalksak,
O zaman karşımızda, ya Amerika’yı, ya da Rusya’yı bulacağız
Ve özellikle bu 2 Devletle çatışmayı göze almak durumundayız.
Bu da mevcut durumlar karşısında mümkün gözükmüyor.
Bundan sonrasında muhtemelen şu olur:
İktidarı da rahatlatmak ve seçim öncesinde bazı tavizler karşılığında;
AFRİN ve Fırat’ın Batısı’na kadar olan yerler,
Türkiye’nin kontrolünde bırakılır,
Ve bundan sonrasında Amerika ve Rusya Suriye’ye iyice yerleşir.
İleriki zamanlarda, başka iktidarlar zamanında fırsat kollar ve Akdeniz’e koridor açmaya çalışır.
Konuyu şuraya getiriyorum:
Eğer önümüzdeki seçimde bir iktidar değişikliği olursa;
Mevcut durumun daha da kötüleşmesi önlenmiş olur.
Bu itibarla bu gün gelinen noktada;
Gereğini yaparız,
Bedeli ağır olur gibi söylemler ve Yandaş gazetelerde atılan manşetleri,
Daha çok, seçmene yönelik, siyasi söylemler olarak değerlendirmek, daha doğru bir yaklaşım olur…
Şimdi sizlere çok önemli bir şey daha söylemek istiyorum
Türkiye’de Yabancılara Toprak ve Mülk satışlarını inceleme altına aldığınızda;
Bu konunun Milli Güvenliğimizi tehdit eder boyutlarda olduğunu görürsünüz,
Gelecek kuşakların önüne büyük ve yeni sorunlar koymuş olduğunuzu görürsünüz.
Örnek bu gün, Hatay Toprağı’nın büyük bir kısmı, yabancıların eline geçmiş durumda.
Eğer bir gün Amerika Akdeniz’e koridor açma imkânını bulur ve Güney sınırımıza tamamen yerleşirse;
Akdeniz’e en kısa yol; Hatay Topraklarından geçmektir.
Eee, Hatay Toprağı’nın büyük bir kısmı zaten, Yabancıların eline geçmiş!...
Buna ne diyeceksiniz?
Siyasilerin yaptıkları hataların sonucunu şimdi görüyoruz, ileri de mutlaka göreceğiz….
AFRİN harekâtında da gördük;
Yapacağımız harekât öncesinde, Suriye’nin hava sahasını kullanmak için,
Ruslardan onay almadan, uçak kaldıramıyoruz.
2 Rus savaş uçağının, Türkiye tarafına girip, hava sahamızı ihlâl ettiler gerekçesi ile
Uçaklardan birini düşürdüğümüzden bu yana;
Durum böyle…
Siyaseten yapılan böylesi bir hatanın zararını fazlası ile çektik.
Bu olayla ilgili olarak, uçağı düşürme talimatını kimin verdiği konusunda yapılan açıklamalarda,
O zaman Başbakan olan Ahmet DAVUTOĞLU , emri ben verdim demiş,
Sonrasında Cumhurbaşkanı Recep Tayyip ERDOĞAN sahiplenmişti.
8-AFRİN KONUSUNDA;
AMERİKA’NIN RAHATSIZ OLDUĞU KESİN,
ACEBA HÜKÜMET İLE AMERİKA ARASINDA,  BİR PAZARLIK MI VAR?...
26 Şubat 2018 Pazartesi, 
AYDINLIK Gazetesi
Görüşmeyi Bakanlardan sakladılar. Konu kısaca şöyle:ABD Güvenlik Danışmanı Mc Master ve ABD Dışişleri Bakanı Tillerson’un Ankara ziyaretleri kayıt altına alınmadı.Uzun süren görüşmelerin içeriği sır gibi saklanıyor.
Ve bu gazetede, Kırmızı Bültenle aranan PYD Terör Örgütü’nün başı Salih Müslüm, Çek Cumhuriyeti’nde yakalanıyor.
Bu arada 2 Çek vatandaşının, PYD nezdinde savaşmak suçundan, 2 yıldan beri hapishanede olduklarını öğreniyoruz.
Şimdi soru şu:
Salih Müslüm’ün Türkiye’ye iadesi şartı ile hapiste tutulan 2 Çek vatandaşı hapisten çıkarılıp,
Çeklere teslim edilemez miydi? Sorusu akla geliyor ama.
1-2 gün içinde Salih Müslüm’ün serbest bırakıldığını görüyoruz.
Buna ne diyeceğiz?
Tercümanlığını Dışişleri Bakanı Mevlüt ÇAVUŞOĞLU yapıyor. Görüşmeye ABD Büyükelçiliğinden ve Türk Dışişleri’nden kimse çağrılmıyor.
Tillerson ile Cumhurbaşkanı arasındaki baş başa geçen görüşme, 3,5 saat sürüyor.
Tillerson ile yapılan gizli görüşmeler ile ilgili olarak;
İYİ PARTİ Genel Başkanı Meral AKŞENER;
Şeker Fabrikalarının özelleştirilmesinin,
Bu gizli görüşme sonucunda, alınmış olacağına dikkat çekiyor.
Ne konuşulduğunu tam olarak bilmediğimiz bu gizli görüşmeden sonra,
Aradan çok geçmeden,
ABD Başkanı Donald Trump;
Kendisinin getirdiği Dışişleri Bakanı Rex Tillerson’u ani bir kararla görevinden alıyor ve yerine,
CİA Başkanı Mikel POMPEİ’yi getiriyor.
Yeni Dış işleri Bakanı Mikel POMPEİ;
İRAN ve ÇİN’i  ABD açısından, öncelikli çok önemli 2 hedef olarak görüyor.,
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip ERDOĞAN’ı da;
İhvan-ı Müslümin( Müslüman Kardeşler ) ve buna benzer İslami terör örgütlerine duyduğu ilgi, sempati dolayısıyla da;
Bir tehdit unsuru olarak gördüğüne, işaret ediliyor.
Bu ani görev değişikliğinden sonra;
Rex Tillerson ile Cumhurbaşkanı Recep Tayyip ERDOĞAN arasında geçen 3,5 saatlik gizli görüşmenin detaylarından bazılarını da öğrenmiş bulunuyoruz.
ABD Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü,
Sorulan bir soru üzerine;
Suriye’de Menbiç konusunda Türkiye ile aralarında bir anlaşma olmadığını ifade etti.
Bunun anlamı açıkça şu:
Belli ki Türk yetkililer,
ABD’nin PYD’den desteğini çekmesini ve Menbiç’i tahliye etmesini talep etmiş olmalılar…
Ama ABD buna karşı çıkmış!...
Burada vurgulamaya çalıştığım çok önemli husus şu:
Tüm Yetkilerin Tek kişide toplanması,
Yetkili Kurumların devreden çıkartılması,
Ülkemizin menfaatleri ve Devletin sürekliliği açısından son derece sakıncalı.
İşte detayları sır gibi saklanan bu görüşmede, kayıt tutulmadığından;
Varılan mutabakat, reddedilebiliyor…
Mesele bu!...
Diğer bir sorunda şu:
Eskinin Başbakanı, şimdinin Cumhurbaşkanı Recep Tayyip ERDOĞAN;
Daha önceleri Büyük Ortadoğu Projesi BOP Eş Başkanlarından Biri olduğunu defalarca söyledi…
Bu projenin sahibi kim? Amerika!
Bu itibarla eğer bir gün gelir, Amerika ile ters düşerseniz.;
Sizin şahsınızda, Türkiye adına tavizler koparmaya çalışırlar…
Burada hep vurgulamaya çalışıyoruz;
Bu aşamadan sonra ne Amerika’yı, ne de Rusya’yı Suriye toraklarından söküp atmak,
Şimdilik mümkün görülmüyor.
Amerika ve Rusya kendi çıkarları doğrultusunda;
Aralarında anlaşabilirler,
Bu yüzden gelinen noktada Türkiye’nin işi çok zor…
Eğer bir iktidar değişikliği olur ve Cumhurbaşkanlığı Makamı tekrar tarafız Hale gelirse,
AKP ile ilişkisini keserse;
Cumhurbaşkanı dahil herkes için, çok daha iyi çok daha faydalı olur.
Böylesi bir durumda;
Kimse Türkiye’den taviz koparmaya çalışamaz!...
AFRİN HAREKÂTI NİYE BÖYLE UZUN SÜRDÜ?
AFRİN harekâtı 20 Ocak 2018 tarihinde başladı19 Mart 2018 tarihinde,
Askerlerimizin AFRİN’in merkezine girmesi ile tamamlanmış oldu.
Buna göre harekât 56 gün sürmüş
Bu süre, AFRİN gibi küçük bir yer için, uzun bir süre.
Kaldı ki 20 Temmuz 1974 Kıbrıs Barış Harekâtı,
5 Gün sürmüştü.
Bu harekât hem çok daha zor hem de daha kapsamlı idi.
Böylesi bir husus hem Siyasi, hem de askeri açıdan çok mükemmel ve titizlikle hazırlanmıştı.
Bu harekât, başka Ülkelere de askeri tarih ve askeri strateji açısından,
Ders niteliğinde bir örnektir.
Şimdi Askerlerimiz canları pahasına;
AFRİN’i teröristlerden temizlemeye çalışıyorlar ama
AKP Hükümeti bu müdahaleyi şimdi değil de 2011’de yapsaydı;
Hem bu kadar uzun sürmez, hem bu kadar şehit ve yaralı olmaz, hem bu kadar masraf olmazdı!
Hem de bölge Halkı, yerinden yurdundan ayrılıp, Türkiye’ye akın etmek zorunda kalmazdı!
Bakın, bunun yerine Türkiye ne yaptı?
29 Ekim 2014’te PEŞMERGE güçleri 80 araçlık bir konvoy, top ve diğer ağır silahlarla Habur Gümrük Kapısı’ndan Türkiye’ye giriş yapıyor, sonrasında ÖSO ile birlikte,  
Mürşitpınar Sınır Kapısı’ndan, Kobani’ye;
IŞİD’in PYD kuşatmasını yarmak ve PYD’ye destek olmak için gidiyorlar.
Başka bir örnek:
Httpwwwsabah.com
16 Şubat 2016’da 500 savaşçı militan, Türkiye üzerinden Halep-Azez’e geçiyorlar.
Haber şöyle devam ediyor:
IŞİD’in Kobani saldırılarında,
PYD’lileri koruyan ÖSO Militanları,
Bu defasında da,
Halep-Azez hattında ilerleyen ve Türkiye tarafına da atışlar yapan PYD’li militanlara engel olmak için,
Suriye’ye geçiyor.
Burada kafa karışıklığı yapan çok önemli bir hususa değinmek istiyorum.
ÖSO; bir taraftan PYD’yi IŞİD’ten korumak için çalışırken, diğer taraftan gün geliyor, onunla savaşıyor…
Nasıl oluyor bu işler!?...
Nihayetinde bizim Yetkililer de, ÖSO’yu Kuvayi Milliye olarak tanımlıyorlar…
Bu 2 örnekte de Peşmerge ve ÖSO militanlarının Türkiye üzerinden Suriye’ye geçerek, Suriye’deki iç savaşa müdahil olduklarını görüyoruz.
Üstelik bu gibi hususlar;
Yetkili Makamların bilgisi dahilinde oluyor,
Ya da bir kısmını, Yetkili makamlar görmezden geliyorlar.
Türkiye üzerinden, Suriye’ye savaşçı militan intikaline göz yummak;
Türkiye’nin Suriye iç savaşına doğrudan müdahil olduğu anlamına gelir.
Gün gelir böylesi bir durum;
Türkiye’yi Uluslar arası Camiada çok zor durumda bırakabilir.
Eğer Türkiye;
Doğru olmayan bu uygulamalar yerine;
Türk Silahlı Kuvvetlerini kullanarak;
Güney sınırımızda terörist yapılanmayı önleme yoluna gitseydi;
Sınırımıza ne Amerika, ne Rusya, nede diğer terörist gruplar yerleşemezdi…
Eğer Beşar ESAD’ı devirmek saplantısı içerisinde olmayıp;
Beşar ESAD ‘ ile birlikte teröristlerle mücadele etseydi,
Bu sorunların hiçbiri olmazdı!...
Bu nedenle meydanı boş bulan Terör grupları;
Geçen zaman içerisinde,
Buralara tahkimat yapmışlar,
Tüneller kazmışlar…
Bu sebepten uçaklardan atılan bombalardan fazla etkilenmedikleri,
Askerlerimizin de, bu şekilde tahkim edilmiş, korunaklı bir bölgeye girmesi zaman alıyor, zor oluyor.
Tabii ki İstihbarat Örgütü MİT bu gibi yerleri, daha önceden tespit edip, koordinatlarını, gerekli yerlere göndermiş olsalar;
Toplarımız ve uçaklarımız,
İsabetli atışlar yaparlar ve hedefleri imha ederlerdi
Harekâtın uzama nedenlerinden biri bu olabilir.
BAŞKA BİR ÖRNEK:
Açılım-Saçılım sürecinde de;
PKK ile mücadele etmek yerine PKK ile müzakere yapmayı tercih ettiğimizden;
1 Kasım 2012’de Kandil’den gelen 34 PKK’lı teröristi,
Habur’da içeri sokmadık mı?
Onlar için çadır mahkemeleri kurup, pişman olmadıklarını söyledikleri halde,
Görmezden gelip temize çıkarılmadılar mı?
Neticede Türkiye’ye bu şekilde giriş yapan teröristlerin silahlandıklarını,
Diyarbakır’ın Dağ Kapı ve Türbelerin bulunduğu Cami bölgesinde tüneller kazdıklarını,
Buralara silah ve cephane depoladıklarını,
Bu tünelleri savunma ve saldırı amaçlı kullandıklarından;
Buraları da teröristlerden temizlemek için;
Çok şehit vermiştik.
BAŞKA BİR HABER:
Google’ye şöyle bir soru yöneltin:
Türkiye’den Suriye’ye kaç IŞİD’li terörist geçti?
Ben bunlardan sadece birine değinmek istiyorum.
T24.com.tr/haber…
Bir yılda Türkiye’den 4 Bin 37 IŞİD’li terörist, Suriye’ye geçmiş.
Bu haber 7 Temmuz 2016 Asosiated Press kaynaklı.
Vurgulamaya çalıştığım bu gibi hususlar sonucunda;
Geç müdahale sonu Askerlerimiz fazla zayiat verirken;
Diğer yandan Türkiye’nin yol geçen hanına dönmesinden dolayı;
Türkiye’de PKK ve IŞİD’in saldırıları sonucu çok sayıda insanımız hayatını kaybetmiştir.
HAZİRAN 2015 MİLLETVEKİLİ SEÇİMİ SONUCUNDA, AKP OY KAYBINA UĞRADIĞINI GÖRÜNCE;
AÇILIM-SAÇILIM ASKIYA ALINIYOR, HDP İLE YOLLAR AYRILIYOR,
İşte terörle mücadelede geç kalınmasının asıl nedeni bu.
Ve AKP Hükümeti terörle mücadeleye başlıyor,
Ve nihayet AFRİN Harekâtı ile
AKP, bu durumdan siyaseten yararlanmak istiyor…
ULUSÇA DESTEK VERDİĞİMİZ AFRİN HAREK’TI;
ÇIKAR AMAÇLI SİYASİ MALZEME OLARAK KULLANILMAMALI…
AFRİN harekâtının basınımızda nasıl yansıdığına, burada örnekler vereceğiz.
2 Şubat 2018 Cuma, 
SÖZCÜ Gazetesi, konuyu şu başlıkla vermiş:
Türk Ordusu’nun operasyonları bir Partinin değil, Türk Milleti’nin operasyonudur.
Burada Türkiye’nin Askeri operasyonların dışında, diğer önemli sorunlarının neler olduğu gibi konularda da, önemli haberleri görüyorsunuz.
SÖZCÜ’nün manşetten verdiği haberi yadırgamamak lazım aslında….
Harekâtla birlikte, reklam panolarında, Cumhurbaşkanı’nın AFRİN’le ilgili söylemlerinin;
AKP adına da bir reklam gibi düşünülebilir.
Daha önceki iktidarlar döneminde, bu gibi Milli meselelerin, reklam panolarına yansıdığını, pek görmedik….
SİYASİ REKLAMLAR VE İLAN EDİLMEMİŞ BİR ERKEN SEÇİMİN HAZIRLIKLARI…
Panolardaki Siyasi Reklamların çoğunun, hatta tamamına yakınının;
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip ERDOĞAN ile ilgili olduğunu,
Ya da AKP’yi ön plana çıkardığını görüyoruz.
AFRİN’in teröristlerden temizlenmesini,
Ve terörle mücadele edilmesini bizler de gönülden destekliyoruz ama
Bu gibi Milli meselelerin siyasi bir malzeme yapılmasını doğru bulmuyoruz.
Örnekler:
1)Bu Mücadele Milletimiz ve Ülkemiz İçin Bir Beka meselesidir.
Hemen yanında Cumhurbaşkanı Recep Tayyip ERDOĞAN’ın resmi.
2) Ankara’da bir EGO otobüsünün üzerinde gördüm;
Vatanı Sevmek,
İmamın gereğidir.
Bu reklamı kimin verdiğini bilmiyoruz ama
Vatanı, yaşadığı toprakları sevmek için,
Sadece Müslüman olmak, ya da İnançlı olmakta gerekmez…
İyi bir vatandaş olmanın gereği;
Dini, inancı, mezhebi, etnik kökeni ne olursa olsun;
Yaşadığı Toprakların hak ve menfaatlerini koruyup, kollamak,
Bu uğurda canını da ortaya koyabilmektir.
Özellikle böylesi bir reklam;
Özellikle toplumu ayrıştırdığı ötekileştirdiği için,
Çok sakıncalı…
3) Kutlu Yürüyüşe Devam
Arkadaşlar!;
Sırbistan’dan ve Dünya’nın her tarafından canlı hayvan, ya da et alıyoruz,
Bulgaristan’dan saman alıyoruz,
Üreten değil tüketen bir toplum haline gelmişiz…
Üretim durduğuna göre ekonomi dibe vurduğuna, yaşam daha da zorlaştığına göre;
Herhalde burada kast edilen husus;
Parlamenter sisteme dayalı olmayan, dini esaslara göre yönetilen bir idare arzusu olsa gerek.
4) Milletimizle Birlikte Daha Yeşil Bir Türkiye
Orman ve Su İşleri Bakanlığı’nın reklamı
Ve yanda, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip ERDOĞAN’ın resmi
Daha yeşil bir Türkiye hepimizin arzusu ama
Bu noktada şu hususları da göz önünde bulundurmamız lazım:
Bütün itirazlara rağmen, 3.Hava Limanı inşasına devam edildi,29 Ekim 2018 Cumhuriyet Bayramı’nda açılacağı söyleniyor.
Peki burası bir ormanlık arazi değimliydi?
Ege Bölgesi’nde Termik Santral inşa etmek için, zeytin ağaçlarının kesildiği haberi var.
Artvin-Cerattepe’de ormanlık alanda maden ocağı açılmak istendiğinde;
Köylüler niye isyan etti?
Daha çok örnekler var…
İklim değişikliğinin yaşanması,
Ankara, İstanbul ve daha birçok yerleşim alanlarını aniden bastıran sağanak şeklindeki yağmurlar neticesinde,
Sel basması;
Yeşil alanları azalması sonucudur.
Bu gibi konuları Toplumun en az yarısı biliyor.Hatta yarısından çok fazlası.
Bu gibi konular ve Halkın itirazları, maalesef yandaş gazetelerde ve televizyonlarda yer almıyor.
Halkımızda okuma merakı olmadığından,
Ve bir kesimde hep, yandaş gazeteleri okudukları ve yandaş Televizyonları izlediklerinden,
Bu gibi konulardan haberi olmuyor.
Bir kesimde Cumhurbaşkanı Recep Tayyip ERDOĞAN’a inandıkları, ya da onun konuşmalarının etkisi altında olduklarından;
Bu gibi itirazlara inanmakta istemiyorlar.
Bu da bir Türkiye gerçeği…
Siyasi reklam kampanyasına son zamanlarda MHP’nin de dahil olduğunu görüyoruz
Bir afiş üzerinde MHP Lideri Devlet BAHÇELİ’nin resmi,
Sonra şu yazılar:
3)Milli Duruş
Şühedaya Vefa
Türkiye’ye Beka.
Bu reklam da Ankara’nın her tarafında var,
Eskişehir yolu ve Konya yolu üzerinde belli arlıklarda,
Elektrik direklerine asılmış.
AKP ve MHP’nin seçim ittifakı yaptıkları bilindiğine göre;
Bu gibi işaretler,
Yakında bir erken seçimin olacağına dair çok önemli ipuçlarıdır.
MHP’nin yukarıdaki reklamları da
MHP’nin İdeolojisi ile çatışan, ters düşen ifadeler…
Bu itibarla AKP ile MHP tavanda ittifak yapmış olalar bile
MHP tabanının oylarının  % 80-85’i muhtemelen İYİ Parti’ye gider…
Panolarda yer alan siyasi reklamların maliyetleri konusunda bir şeyler söylemek istiyorum:
Ben 7 Haziran 2015 Milletvekili seçiminde, Ankara 1.Bölgeden Bağımsız Milletvekili Adayı idim.
Başta Kızılay ve Merkezi yerlere birkaç reklam panosu kiralayıp, tanıtım yapmak istedim
Normal bir reklam panosunun 1 haftalık kirası;
KDV dahil 750 TL kadardı.
İşıklı olanlar daha pahalı…
Sonuçta yeterli bütçe olmadığı için;
Birkaç Pano kiralayamadım.
Ve tanıtım sorununu, başka şekilde halletmenin yollarını aradım…
Siyasilerin Türkiye çapında, ışıklı reklamlar dahil,
Binlerce, hatta yüz binlerce reklam panosu kullandıklarını bir düşünürseniz;
Bu iş için, çok büyük paraların gerektiği anlaşılıyor.
Ben buradan hareketle
Bu paraların nasıl karşılandığını merak ediyorum.
SİZCE BİR ERKEN SEÇİM VAR MI? BENCE VAR!...
Bu hususu;
Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Recep Tayyip ERDOĞAN adına çoğu  Aileye gönderildiği anlaşılan,
Dünya Su ve Orman Günü vesilesi ile
Orman VE Şu İşleri Bakanlığı’ndan gönderilen mektuplar…
ZARFIN üstünde Daha Yeşil Bir Türkiye İçin, Milletimizle El Ele sözleri yazılı.
Zarfın içinde 16 yıllık AKP döneminde,yollar, tüneller, şunları bunları yaptık gibi broşürlerle,
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip ERDOĞAN imzalı,
Yine AKP’nin icraatlarına yönelik ifadeler kullanılıyor…
Bide zarfın içinde küçük bir poşet kâğıtta, birkaç tane karaçam tohumu.
Cumhurbaşkanı adına gönderildiği anlaşılan bu mektuplarla yeşilin ve ağacın,
Ülkemiz için ne kadar önemli olduğuna vurgu yapılmak istense de;
Asıl amacın, seçmenlerden seçim için oy devşirmeye yönelik olduğu anlaşılmaktadır.
Çam tohumlarına gelince;
Ben çoğu insanın bu tohumları, bir yere dikeceği kanaatinde değilim…
Bu tohumları çöğe atacaklarını düşünüyorum.
Eğer gerçekten orman alanlarını artırmak istiyorsak,
O zaman Yetkililerce belli bir alan tahsis edilir, topraklı fideler hazırlanır,
Ve görevlilerin de yardımı ile bu fideler, toprağa yerleştirilir.
Kaldı ki ağaç dikecek yer kalmadığı gibi;
Orman ve ağaçlık alanlarda, yol, AVM ve başka maksatlar için, daraltılmaya ve yok edilmeye çalışılıyor.
Yukarı da bunun örneklerinden birkaç tanesini saydık.
Tohumdan vazgeçtik, fidelerle yapılacak yeşillendirme çalışmaları ile de,
Bir alanın ormanlık haline gelmesi için,
15-20 seneye ihtiyaç var…
Tohum dağıtma işi bir reklam ve algı yaratmaya yöneliktir…
Kısa bir süre önce, AKP’nin 2019’daki seçimlere hazırlanmak,
Oy kaybettiği yerlerde yeniden toparlanmak ve imaj tazelemek açısından;
18 Milyon seçmene ulaşmak istediği bilgileri vardı.
Yukarıda adı geçen bu mektup, gönderme girişimi ve ihtiyacı;
Yakında bir erken seçimin sinyalleri olarak algılanabilir.
Bu mektupla oy isteme girişiminden de anlaşılıyor ki;
AKP oy kaybettiği endişesi taşıyor,
Ve önümüz de ki seçimlerin, Çantada Keklik olmadığının farkında.
Bu mektuplar, apartmanların posta kutularına atılmış.
Burada doğru olmayan husus şu;
Bu güne kadar hiçbir Cumhurbaşkanı ve İktidar;
Oy kaybı endişesi ile böylesi bir yönteme başvurmadı,
İşlerin iyi gitmediği örneklerle ortada!...
Yeniden Parlamenter sisteme dönmemiz lazım…
Demokrasiye inanmamız ve güvenmemiz lazım…
İktidarlar geçicidir,
Millet ve Devlet bakidir!
Şartları fazla zorlamamak lazım!...
GÜVENLİ BİR SEÇİM VE GELECEĞİMİZ AÇISINDAN, EN ÖNEMLİ İHTİYACIMIZ;
YASAMA, YÜRÜTME VE YARGI’NIN BAĞIMSIZ OLMASIDIR….
16 Mart 2018 Cuma 
SÖZCÜ Gazetesi
Saadet Partisi Lideri Temel KARAMOLLAOĞLU’nun bu yöndeki görüşlerine yer vermiş.
Darbe döneminde hapse girdik, yine de hukuka güven vardı.
EĞER EŞİT ŞARTLARDA BİR SEÇİM YAPILMASI İSTENİYORSA;
RECEP TAYYİP ERDOĞAN, 2 GÖREVİNDEN BİRİNİ;
YA CUMHURBAŞKANLIĞINI, YA DA AKP GENEL BAŞKANLIĞI GÖREVLERİNDEN BİRİNİ BIRAKMALIDIR.
Eğer bu yapılmazsa, eşit şartlar altında bir seçim olmaz.
Şu anda zaten resmen ilan edilmemiş bir seçim çalışmaları ve seçim propagandaları yapılıyor.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip ERDOĞAN mitingler düzenliyor, Muhtarları Saray’da ağırlıyor…vs
Bir taftan bir eliyle Rabia işareti yaparken,
Diğer eliyle Bozkurt işareti yaparak, MHP tabanına selam göndermiş oluyor.
Örtülü ödenek var,
Devlet’in bütün imkânları kullanılıyor.
Resmen seçim çalışması başlamadığından;
YSK’nın bu konuda bir uyarısı da yok…
Zaten YSK’nın seçim çalışmaları başladığı zamanda bile
Devlet imkânlarının kullanıldığı gibi konularda, AKP’ye ve özellikle Cumhurbaşkanı’na bir ihtar, bir uyarı verdiğini görmedik.
Bu arada CHP Lideri Kemal KILIÇDAROĞLU’’na sık sık çatarak, onu teröre destek veriyor anlamına gelen sözlerle
Ağır eleştiriler yöneltiyor.
BENCE KILIÇDAROĞLU’NA AĞIR ELEŞTİRİLER YÖNELTİP, ONU AŞAĞILAYACAĞINA,
CUHURBAŞKANI RECEP TAYYİP ERDOĞAN;
KEMAL KILIÇDAROĞLU İLE TELEVİZYONDA TARTIŞMALIDIR.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip ERDOĞAN;
CHP Lideri Kemal KILIÇDAROĞLU’na Çarkçı Kemal diyor…
Günün şartlarına ve konuya göre çok ilginç ve de;
Onu aşağılayıcı, küçük düşürücü ifadeler kullanarak,
Ya da CHP’ye çatarak puan toplamaya çalıştığı söylenebilir.
Eğer Cumhurbaşkanı Recep Tayyip ERDOĞAN’ın, Kemal KILIÇDAROĞLU hakkında söyledikleri bir kitapta toplansa,
Herhalde bir kitabı doldurur.
Sonra Cumhurbaşkanı Recep Tayyip ERDOĞAN,
16 Nisan 2017 yeni Anayasa Referandumu’nda,
Yeni Anayasa’yı hukuksal yönden ve teknik açıdan savunması gerekirken de Hep ;
Kemal KILIÇDAROĞLU ve CHP’yi eleştiri üzerinden, puan toplamaya çalıştı…
Sanki Türkiye’yi yıllardan beri CHP ve Kemal KILIÇDAROĞLU yönetiyor da,
Bütün sorunlar buradan kaynaklanıyor görüntüsü ve algısının yaratılmak istendiği hakimdi.
Ben CHP’li değilim. Ama CHP, Cumhuriyet’i kuran bir Partidir.
Bütün zorluklara ve çalkantılı dönemlere rağmen, varlığını bu güne kadar devam ettirmiştir.
CHP’de; çok bilgili, tecrübeli ve donanımlı Milletvekilleri gelmiş, geçmiştir.
Bu gelenek ve bu yapı hala devam etmektedir.
Ben Kemal KILIÇDAROĞLU’nun Muhalefet yapma konusunda, bilerek, ya da bilmeyerek, yetersiz kaldığını düşünüyorum.
Örneğin Ekmeleddin İHSANOĞLU’nun,
Cumhurbaşkanlığına müşterek aday gösterilmesi konusunda;
Kemal KILIÇDAROĞLU ile Devlet BAHÇELİ’nin hangi nedenlerle birlikte hareket etme kararı aldıklarını;
Bu konuda bir Üst aklın etkisi, ya da yönlendirmesinin olup, olmadığını,
Toplum tarafından yeterince tanınmadığı,
Bu itibarla seçilme şansının az olduğu bilindiği halde;
Niye bu konuda ısrarcı oldukları,
Üstelik babasından dolayı;
Bu Aile mensuplarının göründüğü gibi olmadığı algısının yaygın olduğu bilindiği halde;  
Cumhurbaşkanlığına aday olacak CHP’lilere engel olmuş, neden yasak getirmiştir?
Sonuçta böylesi bir husus:
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip ERDOĞAN’ın;
Cumhurbaşkanı seçilmesine, vesile olmuştur.
Milletvekillerinin dokunulmazlıkları kaldırılsın dendiğinde;
KILIÇDDAROĞLU, Tuzağı görmedi, ya da göremedi,
Destek vermek suretiyle; bu tasarının kabulüne vesile oldu.
Eğer bu tasarı yasalaşmamış olsaydı;
Yeni Anayasa, Mecliste reddedilir, Referanduma da kalmaz ve bu günlere gelinmezdi
Ama ben bilerek, ya da bilmeyerek yapılan bütün bu hata, ya da yanlışlara rağmen,
Kemal KILIÇDAROĞLU’nun düzgün bir insan olduğuna inanıyorum.
Ben Sünni ve inançlı bir Müslüman’ım.
Ama Aleviler düzgün insanlardır,
Hakka ve Hukuka riayet ederler,
Ve Cumhuriyet’in, ATATÜRK İlke ve İnkilapları’nın ve Cumhuriyet’in savunucularıdır.
Ayrıca ben KILIÇDAROĞLU’nun teknik anlamda, hesap uzmanlığı alanında,
Bir Konuşmacı anlamında çok yetenekli olduğunu düşünüyorum.
Kadir TOPBAŞ ve Melih GÖKÇEK ile yaptığı Televizyon tartışmalarında bunu gördük.
Nihayetinde Kemal KILIÇDAROĞLU, Ana Muhalefet Partisi CHP’nin de Genel Başkanıdır.
Yetenekli Milletvekilleri, ya da Teşkilatlardan, kendisine çok önemli bilgilerin aktarıldığına inanıyorum.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip ERDOĞAN;
KILIÇDAROĞLU’nu ne kadar aşağılamaya, ya da ne kadar küçültmeye çalışsa da;
Öfkeye kapılmadan, Cumhurbaşkanı’ndan aşağı kalmıyor,
Hakaret etmiyor ama çok önemli iddialarda bulunuyor.
Bunlar yenir, yutulur gibi şeyler değil.
Tazminat davaları, ya da küçültücü sözlerle bu iddiaları geçiştirmek, mümkün değil.
Doğru da olmaz!...
KILIÇDAROĞLU’nun en son iddiası şu oldu;
FETÖ’nün en büyük Siyasi ayağı;
Cumhurbaşkanlığı köşkünde oturan Zattır;
Cumhurbaşkanı Tayyip ERDOĞAN dır.
Bu çok vahim bir söz, çok vahim bir iddia.
Bu itibarla Cumhurbaşkanı Recep Tayyip ERDOĞAN;
Böylesi vahim ve çok büyük bir suçlama;
 250 B in TL’lik tazminat davası açıldı gibi sözlerle geçiştirmek yerine;
KILIÇDAROĞLU ile kozunu, Televizyonlarda tartışmalıdır.
Böylesi bir tazminat davası Mahkemede kazanılmış olsa bile
Toplumun çok büyük bir kısmı;
Yargı’nın verdiği tazminat davasının doğru olduğuna inanmaz…
Eğer Kemal KILIÇDAROĞLU, iddialarını ispatlayamazsa,
Karizması çizilir ve CHP Genel Başkanlığı’ndan da, istifa etmek zorunda kalır.
Aslında böylesi bir fırsat kaçmaz!...
Böylesi bir Programın;
Türkiye’de siyasi tıkanıklığın önünün açılması hususunda da,
Çok önemli bir adım olur…
Televizyonda tartışma riski;
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip ERDOĞAN içinde geçerlidir…
CUMHURBAŞKANI RECEP TAYYİP ERDOĞAN;
AYNI ZAMANDA AKP’NİNDE GENEL AŞKANI OLDUĞUNDAN,
KEMAL KILIÇDAROĞLU İLE STATÜ BAKIMINDAN,
BİR SORUN OLMAZ.
ZİRA KEMAL KILIÇDAROĞLU’DA CHP’NİN GENEL BAŞKANI…
Eğer Cumhurbaşkanı Recep Tayyip ERDOĞAN,
Kemal KILIÇDAROĞLU, ya da bir başka siyasi Partinin Genel Başkanı ile tartışmam derse;
O zaman AKP Genel Başkanlığı görevinde vazgeçmelidir
Ama Kemal KILIÇDAROĞLU; Ana Muhalefet Partisi CHP’nın Genel Başkanı olduğundan;
O’nun la Televizyonda mutlaka tartışmalıdır.
BİR KİŞİNİN HER ŞEYİ BİLMESİNE İMKÂNDA DA YOK; GEREK TE YOK…
SADECE İŞE UYGUN KİŞİLERİ GETİRSİN YETER!...
Sizlere bu konuda, günümüze de ışık tutacak bir örnekle başlamak istiyorum.
ABD Başkanlarından Abraham LİNCOLN’ün eğitim derecesi; İlkokul mezunu.
Kilisede bir gün Papazın verdiği vaazı dinlemeye gittiğinde, Papaz Cemaate şöyle bir soru yöneltir:
Kim Cennete gitmek istiyor?
Tabi ki herkes el kaldırıyor.
Ama sadece Abraham LİNCOLN, el kaldırmıyor.
Bu durum papazın dikkatini çekiyor…
Papaz bu defasında da, şöyle soruyor:
Kim Cehenneme gitmek istiyor?
Bu defasında başta Abraham LİNCOLN olmak üzere, kimse el kaldırmıyor.
Sonuçta Papaz, Abraham LİNCOLN’a işaret ederek şu soruyu sorar:
Oğlum sen Cennete de gitmek istemiyorsun, Cehenneme de gitmek istemiyorsun!...
Peki, Sen nereye gitmek istiyorsun?der
Sence bunun nedeni ne?
Abraham LİNCOLN derki;
Ben ABD Başkanı olmak istiyorum.
Sonuçta LİNCOLN gün gelir, ABD Başkanı da olur.
Abraham LİNCOL’ün nasıl bir BAŞKAN olduğu konusunda da, bir şeyler söylemek istiyorum.
Birileri bir Bakandan çok şikâyetçidirler;
İnsanlara kötü davranıyor, zulüm ediyor gibi…
LİNCOLN bu kişiyi özellikle araştırır…
Sonuçta bu kişinin, son derece düzgün ve işini de çok iyi yapan biri olduğunu görür.
Ve bu kişiyi şikâyet edenlerin, düzgün insanlar olmadığı,
Şikâyet edilen bu Bakanı;
Kendi amaçları doğrultusunda kullanamadıkları için, ona çamur atmak istediklerini anlar ve Bakan böylece yerinde kalır…
Abraham LİNCOLN, böylesi bir yaklaşım tarzını, gerek görev süresi, gerekse bütün hayatı boyunca, kendisine bir yaşam felsefesi olarak benimser.
İşte Abraham LİNCOLN’un büyük bir Devlet Adamı olmasının ve aradan uzun yıllar geçmesine rağmen,
Hala sevilip, sayılmasının,
Unutulmamış olmasının asıl nedeni bu!...
Keşke Bizdeki Siyasetçiler de, asıl niyetlerini Abraham LİNCOLN örneğinde olduğu gibi, gizleyip saklama gereği duymadan ortaya koysalar!...
Burada Abraham LİNCOLN’un, fanatik bir Dinci olmadığı kesin.
Ama
En azından inançlı bir kişi olduğunu ve bu yüzden de Kilise’ye gittiğini,
Dine ve İnanç gibi konulara da karşı a olmadığını anlıyoruz.
Siyaset yapma şeklini de;
Topluma hizmet etmek için bir vasıta olarak gördüğünü,
Bu maksatla da, Hak ve Adaletten ayrılmak istemediğini,
Bilen insanlara ve Liyakata önem verdiğini görüyoruz.
Yani Abraham LİNCOLN, kendisine Akıl, Mantık ve Bilimi rehber ediniyor,
Dini ve İnanç gibi konuları işe karıştırmıyor,
Çıkar amaçlı da, kullanmak istemiyor…
Bu noktadan hareketle çok önemli olan şu hususa vurgu yapmamız gerekiyor:
Eğer bir Devletin başında Abraham LİNCOLN gibi Devlet Adamları olduğu sürece;
Devletin idare şekli ne olursa olsun;
İşler aksamadan, Hak, Adalet, Mantık ve Bilimin de ışığı altında; yürür ve çok faydalı sonuçlar da alınabilir.
Ama Abraham LİNCOLN;
ABD Başkanı seçildikten sonra da, mevcut sistemi değiştirmeye, yıkmaya çalışmamış,
Kendisini mevcut kurallar çerçevesinde sorunları çözmeye ve Amerika’yı her alanda,
Daha üst noktalara getirme gayret ve çabası içinde olmuştur.
Devlet İdaresinde;
Her zaman Kanuni gibi, Abraham LİNCOLN gibi, Mustafa Kemal ATATÜRK gibi idareciler olmayacağından;
Yaşanan deneylerden sonra,
Kuvvetler ayrılığına, Hukukun üstünlüğüne dayalı,
Parlamenter sistemde karar kılınmıştır.
Dolayısıyla tek kişinin hükümranlığına dayalı yönetimlerin garantili ve güvenilir olmadığını söylememiz lazım.
Bu gün Türkiye’de siyaseten gelinen noktada;
Halkımızın Yargıya, Hukuka karşı güvenin giderek azaldığını,
Ekonominin dibe vurduğunu,
Bilgi, Tecrübe ve Liyakata önem verilmediğini,
Üst noktalara gelebilmek için, İmam-Hatip kökenli olmanın yeterli olduğunu,
Köylünün hayvancılık ve üretimden koparıldığını,
Yurt dışından, sürekli canlı hayvan, et, hatta saman ithal edildiği, bilinen bir husus.
Ama AKP iktidarı, ortadaki bütün bu olumsuz tabloya rağmen,
İktidarı kaybetme korkusu ile
Maksada uygun yasal değişiklikler yapma gayreti içerisinde…
Bu gibi konularla ilgili olarak şunu söylemek isterim:
İster aşırı din eksenli bir Parti olsun,
İster ırkçılık ve kafatasçı bir Parti olsun,
İsterse Marksist, Leninist çizgide aşırı bir SOL Parti olsun; Demokrasinin nimetlerinden yararlanıp, iktidar olduklarında;
Maalesef sistemi kendilerine uydurmaya çalışıyorlar…
Bu itibarla Aşırı Uç Partiler, Ülke sorunlarını çözüp, daha yukarılara taşımak yerine;
İlave yeni sorunlar üretiyorlar…
Bu itibarla en iyi sistem;
Parlamenter Demokrasi, Hukukun üstünlüğü, Kuvvetler Ayrılığına dayalı Parlamenter Sistemdir.
Bu nedenle bizlere bırakılıp, emanet edilen;
Türkiye Cumhuriyeti’’nin kıymetini bilmemiz lazım.
Dolayısıyla bir kişinin her şeyi bilmesi mümkün de değil,
Gerekli de değil….
KÜLTÜREL ALIŞKANLIKLARIMIZI VE GENETİK ZAAFLARIMIZI BİLMEDEN,
MEVCUT SORUNLARI ÇÖZEMEYİZ,
GELECEK ADINA UYGUN HAMLELER YAPAMAYIZ.
Başlıktaki konuları;
Daha önceki yazılarımda NİÇİN OLMAMIZ GEREKEN YERDE DEĞİLİZ başlığı altında incelemeye çalıştım,
Bu konuya ilk defa Anayurt Gazetesi’nde yazdığım zaman da değindim.
Sonrasında yeni ilavelerle güncelledim
Bu yazıları okumanızı öneririm.
Şimdi burada birkaç örnekle özet bir bilgi sunmak istiyorum.
1)Cumhurbaşkanlığı Forsu’nda 16 Yıldız vardır.
Bu Yıldızlardan her biri, büyük Türk Devletlerini, ya da Türk İmparatorluklarını ifade etmektedir
16.Yıldız Türkiye Cumhuriyeti’dir.
Diğerlerini Osmanlı’dan başlayarak, geriye doğru sayın…
Bu Devlet, ya da İmparatorlukların nasıl kurulup, nasıl yıkıldıklarını;
Psikologlar, Sosyologlar ve Tarihçilerin ,
Televizyonlarda, konferanslarda, Halkımızın anlayacakları şekilde ortaya koymaları, aydınlatmaları gerekir
2)Bizim insanımızda doğuştan idarecilik merakı vardır.
Örneğin vasıfsız bir işçi  lazım.Bu bir şantiyede montaj faaliyetleri için,, yada bir yol inşaaında gerekli olabilir….
İşe girmeden önce her işi yaparım diye, dört takla atar ama
İşe girdiğinde çalışıp, iş üretmek yerine,
Kısa bir süre sonra, Montaj süperlizörü, ya da ekip başı olup,
Emreden  konumuna gelmek, idareci olmak ister…
Yani kimse önce ter döküp, işi öğrenmek, faydalı olmak, üreten olmak istemiyor..
Böylesi merakı şöyle bir benzetme ile ifade edebiliriz:
Bir Baş Olda; Ne Başı Olursan Ol…
Böylesi bir söz; bizde Atasözü haline gelmiştir.
Bu itibarla ister eğitimli, isterse eğitimsiz olsun;
Başladığı bir işte, işi iyice öğrenip, tecrübe kazanmayı beklemeden, kısa yoldan, yönetici olmak ister.
3)Yukarıda söyledik ya; insanların emek vermeden, ter dökmeden yönetici olmak istediklerini;
EEE, böylesi kısa yoldan, bir Baş olma hedefi olunca,
Tabi bir şeyler yapmaları da gerekiyor….
Böylesi bir ihtiyacı da karşılamak için, kendisini bir şeyler yapıyormuş gibi gösterebilmek için;
Sık sık, otobüs durakları değiştirilir,
Sokak ve cadde isimleri değiştirilir. Böylece kargaşa olur, bi,r karışıklık yaratılır.
Eski bilgilere ulaşmak zorlaşır….
4)Çoğu yöneticiler Kendisi yeni bir şey yapmak yerine,
Eskiden başkalarının yaptıklarını yıkmak, ya da değiştirmek suretiyle;
Bir şeyler yapıyor görüntüsü vermeye, kendini ön plana çıkarmaya çalışır.
Örnek: Ankara’da eskiden yapılmış Gençlik Parkı vardı.
Melih GÖKÇEK, bu parkı neredeyse tamamen yıktı, yerine kendi anlayışına göre, yeni bir yapı oluşturdu.
Hâlbuki Yöneticiler kendilerinden öncekilerin yaptıklarına dokunmadan,
Başka bir yerde Parklar. Bahçeler yapabilirler.
Bizler başkalarının yaptıklarını a, koruyup kollamıyoruz.
Şimdi de Parlamenter Demokrasiyi yikip, yerine tek Adam yönetimini getirmek istiyoruz…
ŞEKER FABRİKALARININ ÖZELLEŞTİRME ADI ALTINDA. ELDEN ÇIKARILMASIN DA, YA DA SATILMASINDA;
ISRAR NİYE!?...
CHP’nin Üst Yönetimi ve CHP Milletvekilleri;
Şeker Fabrikaları satılmasın diye diretiyorlar
Ama AKP Yönetimi ile AKP Teşkilatları ve AKP Milletvekillerinde, tık yok…
Her fırsatta, Halkın iradesinden bahsediliyor ama
Köylü. çiftçi, işçi, memur herkes, satılmasın diyor.
Türkiye’yi Yönetenler, bu konuda ısrar ediyorlar ve satmaya devam ediyorlar.
Eğer Halkın iradesine gerçekten güveniliyor ve bu konuda,
Fikri sorulmak isteniyorsa,
O zaman, Şeker konusu dahil;
Şeker Fabrikaları satılsın mı, satılmasın mı?
Suriyelilere vatandaşlık verilsin mi, verilmesin mi?
Suriyeliler seçimde oy kullansın mı, kullanmasın mı? gibi konular da,
Bir Referandumla Halkımıza sorulsun!...
Halkın iradesini bir görelim!...
10 Nisan 2018 Salı, MİLLİ GAZETE
4 Günde, 4 İlde, 4 Fabrika elden çıkarıldı. İkinci Satış geçen hafta Niğde-Bor ve Kırşehir Şeker Fabrikalarının ardından, dün de Çorum ve Yozgat Şeker Fabrikaları için, ihale yapıldı. Çorum Şeker Fabrikası’nın ihalesini 526 Milyon lira bedelle Safi Katı Yakıt A.Ş, Yozgat Şeker Fabrikası ihalesini ise 275 Milyon bedelle, Doğuş Çay kazandı.
Bu satışlar ihale ile yapılmış ama
Eğer biz bu Fabrikaları yeniden yapmak istesek;
Ne kadar paraya çıkar? İşin bu yönüne değinen soran yok.
Şeker İş Sendikası Genel Başkanı İsa GÖK;
Bu satışların şaibeli olduğunu söylüyor.
Örneğin Etimesgut Şeker Farikası’nın geniş bir arazisi var.
Sadece arsa bedeli bile çok para tutar.
Ben bu itibarla, satılan Şeker Fabrikalarında;
Büyük ihtimalle şeker üretilmeyeceğini,
Birilerinin arsa üzerinden büyük paralar kazana cağını düşünüyorum.
Bir siyasi Parti, yüzde kaç oyla iş başına gelirse, gelmiş olsun;
Bu gibi stratejik kuruluşlar, Meclis’te görüşülüp, tartışılmadan satılmamalıdır
Ben aynı zamanda bir kaynak uzmanıyım. Termik Santral ve Nükleer Santral kaynakçılığı konusunda da, iddialıyım.
Gazi Üniversitesi Mühendislik Mimarlık Fakültesi, Fen Bilimleri Enstitüsü’nde,
4340 Çeliğinin kaynak edilebilirliği konusunda kapsamlı bir tez hazırlarken,
Test parçalarının kaynak edilmesi işini;
Etimesgut Şeker Fabrikasının, Makine Bölümünde yaptım.
Bu Tez,
Kaynak Mühendisliği konusunda, Termik Santral Kaynakçılığında,
Türkiye’de bu güne kadar yapılmış en kapsamlı bir araştırma,
Profesyoneller için, bir el kitabı mahiyetinde bir kaynak.
Burada Kaynak Teknolojisine, kaynaklı yerin içyapısını anlama konusunda,
Benim geliştirdiğim, bir buluş şeklinde bir yöntemde var….
Ben özel sektörde de çalıştım.
Özel sektör işyerlerinde bile bu kadar sıkı çalışan, böylesi güzel işler yapan bir yer görmedim.
Bizler bu fabrikalardaki tecrübe ve bilgi birikiminden,
Başka yerlerde de yararlanacağımız yerde;
Bu gibi yerlerdeki bu bilgi ve tecrübe birikimini de, çöpe atıyoruz..
Bizde birileri yapıyor; yeni gelen idareciler; eskiyi yıkıyor, bozuyor, satıyor, talan ediyor!…vs.
Süreklilik yok!...
CHP AFYON Milletvekili Burcu SOYSAL’a bravo.
Burcu Hanım, Şeker Fabrikalarının satışı ile ilgili olarak, Meclis’te yaptığı konuşma da;
Şeker pancarının ve sonuçta Şeker fabrikalarının ülkemiz ve Halkımız açısından ne kadar önemli olduğunu,
Şeker pancarının ekonomiye, işsizliğe, hayvancılığa, sağlığa, toprağa, ne kadar faydalı olduğunu rakamlarla ortaya koydu.
Peki AKP Milletvekillerinden bu satışlara karşı çıkan bir Milletvekili oldu mu?,
Bu Milletvekilleri, Halkın karşısına çıkıp, hangi yüzle oy isteyecekler?...
11 Nisan 2018 Çarşamba SÖZCÜ Gazetesi Satışa çıkarılan 14 Şeker Fabrikası’ndan 13’ü AKP’ye Evet diyen illerde. EVET SATTILAR.
Şeker Fabrikalarının elden çıkarılmasının ardında, Nişasta bazlı Şeker üreten faprikalar olabilir…
Diğer bir gerekçede şu olabilir. Emin ÇÖLAŞAN’da bu konuya dikkat çekiyor ve diyor ki:
Elektriğe, Doğalgaza, akaryakıta, vergilere yapılan zamlar kafi gelmiyor olmalı ki;
Elde ne kaldıysa, Bütçe açığı kapatılmak isteniyor…..
TÜRKİY’NİN BİR SIÇRAMA YAPIP, HER ALANDA GELİŞMİŞ BİR DÜNYA DEVLETİ OLMASI İÇİN;
MİLLETVEKİLLERİNE VE PARTİ GENEL BAŞKANLARINA,
YENİ KRİTERLER GETİRMEK LAZIM…
Bu konuya en son, İYİ PARTi Genel Başkanı Meral AKŞER ile ilgili olarak, yazdığım makalede, Milletvekillerinin Kalitesi başlığı altında değinmiştim.
Şimdi bu konuya da, kısa bir özet sunmak istiyorum.
1)Meclis’te, Milletvekillerinin meslek gruplarına baktığımızda, genelde Avukat kökenli olanların çoğunlukta olduğunu görüyoruz.
Her Meslek grubundan Milletvekili olursa;
O meslek dalındaki sorunlara daha vakıf olacağından,
Sorunların tespiti ve sonuçta çözümü de, kolaylaşır.
2)Bütün sorunların çözümü, siyasilerin Eğitim seviyesi, Meslekte Yetkinlik ve Tecrübeye de dayandığından;
Milletvekillerinin ağzı da laf yapmalı ama
Kendi meslek dalında Türkiye’de en iyi olduğunu, iddia edebilmelidir.
Bu noktada sıradan bir Mühendis olmak yetmez,
Sıradan bir Doktor olmak yetmez,
Sıradan bir İktisatçı olmak yetmez…
Kendi meslek dallarında, Türkiye’de en iyisi olduklarını iddia edebilmeli
Meclis’e girdiklerinde, Türkiye’de şu sorunun çözümünde katkı koyabileceğim demeli, diyebilmelidirler.
Seçim kampanyası esnasında söylediği, vaat ettiği plan ve projeler,
Yapmayı taahhüt ettiği hususlar, bir dosya da, muhafaza edilmeli,
Gerektiğinde bu vaatler;
Sahibine hatırlatılmalıdır.
3)Genel Başkanın her konuda, belli bir sayıda, kontenjandan Aday gösterme hakkı olabilir ama
Milletvekili Adaylarına,
Kendilerini tanıtma hakkı verilmeli,
Kesin sonuç, önseçimle belirlenmelidir.
O zaman kendilerini seçen, seçtiren kişilere karşı,
Sürekli bağımlılık içinde olmazlar….
Böylesi ir Yöntemle seçilen Milletvekillerinin;
Genel Başkana kayıtsız, şartsız, biat etme durumu gibi sakıncalar da, ortadan kalkar.
Böylesi bir durum, Demokrasimizin gelişmesi,
Ülke sorunlarının çözümü açısından, daha yararlı olur…
KAMU KURUMLARININ KAYNAKLARI DOĞRU YÖNDE KULLANILIYOR MU?
Bu konuya cevap teşkil edecek bir örnek.
6 Nisan 208 Pazar, CUMHURİYET Gazetesi
Yeni operasyonun parası da halktan. YANDAŞ MEDYA2
Konuyu şöyle özetlemek mümkün:
SABAH ve ATV Grubu’nun 2008’de, TMSF tarafından, İktidara yakın Çalık Grubu’na satışında, kamu bankaları HALK BANK ve VAKIF BANK’ın kaynaklarından,750 Milyon Dolar kredi kullandırılmıştı.
DOĞAM MEDYA Grubu’nun da, DEMİRÖREN Grubu’na satılmasında da, ZIRAAT BANK’ın kaynaklarından 675 Milyon Dolar kredi kullandırılmıştır.
Kullanılan bu kredinin 2 yılı geri ödemesiz, gerisi, 10 yıl vadeli.
Satışın tamamının bedeli,916 Milyon Dolar.
Zıraat’ın kredisinde yanıtsız sorular.
Benzer sorular;
HALK BANK ve VAKIF BANK’tan alınan krediler içinde, söz konusu.
Halbuki Halk Bank, Vakıf Bank ve Ziraat Bank’ın kuruluş felsefesi;
Esnaf, Sanatkâr ve ziraatın gelişmesi için, köylüye, çiftçiye parasal kaynak sağlamak, destek olmak.
Bu gibi Kamu Bankalarından alınan kredilerin, esnaf, sanatkâr ve çiftçi ile üretim ile bir ilgisi yok.
Üstelik Ziraat Bankası, yakın zamanda çok sayıda Yabancı bankalardan, faizli para topluyor,
Öyle anlaşılıyor ki, bu paraları da, Medya alımında kullanıyorlar
Sonuçta Aydın DOĞAN Medya Gurubu’nun da el değiştirmesi sonucu;
Yüzde doksana varan Yandaş Medyanın oranı, daha yukarılara çıkıyor.
Bu satışın yakın bir zamanda gerçekleşmesinin, seçimle bir ilgisi yok mu, derseniz? Var tabi
 Adı geçen bu Kamu Bankalarının Genel Müdürleri ve Yetkili Kurulları;
Mevzuata aykırı olarak,
Böylesi büyük miktarda kredi vermeye kendi başlarına cesaret edemezler.
Yandaş ta, Hükümet yanlısı, ya da Hükümete yakın anlamında kullanılmaktadır
Yukarıda adları geçen Kamu Bankalarından, kendi kuruluş amaçları duşında;
Yandaş Medya yaratmak adına, birilerine para aktarmak zorunda kalıyorklarsa,
Esnaf ve sanatkarın, köylünün çiftçinin, hayvan üreticisinin niye zorda olduğu,
Sırbistan, veya birçok ülkeden, canlı hayvan ve et i,thal etmek,
Ya da çeşitli tarım ürünleri ithal etmek zorunda kalıyorsa,
Durum çok vahimdir.
BURADAN HAREKETLE şöyle bir sonuç çıkabilir:
1)Kamu Bankalarının parasal kaynakları amaçları dışında kullanılıyorsa;
Çiftçiye, köylüye,esnafa, sanatkâra, küçük ölçekli sanayiciye para kalmaz.
Ve sonuçta tarımda, hayvancılıkta dışa bağımlı hale geliriz,
Esnaf, sanatkâr ve küçük ölçekli sanayici, işlerini döndüremez hale gelir,
Dolar, EURO, yükselişe devam eder ve bütün ekonomik dengeler altüst olur
Dolayısıyla tarım ve hayvancılık gibi alanlarda da, dışa bağımlı hale gelmemiz kaçınılmaz olur.
2)Devletin harcamalarının denetçisi, muhasebecisi konumunda olan SAYIŞTAY görevini yapmıyor,
Yapıyorsa da;
Bu raporlar dikkate alınmıyor, gereği yapılmıyor sonucu çıkar.
Bu gibi eleştirel konularda, SAYIŞTAY raporlarının , dikkate alınmadığı örnekleri de, zaman zaman basınımıza yansıdı.
3)Yandaş basının toplamda yüzde oranın yükselmesin;
Kime faydası var? Siyasi İktidara, yani AKP’ye…
Dolayısıyla seçime az bir zaman kala, Yazılı ve Görsel Basının Amiral Amiral Gemisinin de,
Üstelik Devletin, Halkımızın parası kullanılarak, yandaş hale getirilmesinin;
AKP adına bir seçim kazanma operasyonu, girişimi olarak adlandırılabilir.
4)Bu itibarla, en iyi Yönetim şekli; tek Adama değil;
YASAMA, YÜRÜTME ve YARGI’nın bağımsız olduğu, Kuvvetler ayrılığı sistemidir.
Bu nedenle, yeniden Parlamenter Demokrasi ve Kuvvetler ayrılığı Sistemine, yeniden dönmemiz lazım.
SEÇİMDE PARMAK BOYASI KULLANILMALI,
MAKUL ORANIN ÜSTÜNDE BASILAN OY PUSULALARI DA,İMHA EDİLMELİDİR
Bu 2 konuda, seçim güvenliği, Hak ve Adaletin doğru yönde tecellisi için, çok önemlidir.
MUHALEFET BLOKU’U NUN ORTSK ADAYI, BAROLAR BAŞKAMI PROF.DR.METİN FEYZİOĞLU OLMALIDIR.
Ben Halkımızla iç içe olan bir Yazarım.Aklıma geldi bir defasında;
Tanımadığım insanlara, Metin F3YZİOĞLU hakkında ne düşünüyorsunuz, nasıl bi,ri diye sorular yönelttim,
Arkasından, FEYZİOĞLU; Cumhurbaşkanlığına Aday olmalı mı, sorusunu yönelttim.
Genç, Dinamik, Düzgün ve iyi bir Hukukçu olduğunu söylediler.
Cumhurbaşkanı seçilse, çok ta, iyi olur dediler
Tersi bir beyanda bulunan, yok gibi.
Buradan, Kıssadan Hisse ile şunları söyleyebilirim:
Cumhurbaşkanı’nın Prof.Dr. Metin FEYZİOĞLU gibi özelliklere sahip, bir Hukukçu Bilim Adamı olmasında,
Her açıdan, büyük yararlar var…
Eski Anayasa Mahkemesi Başkanlarından olup, Siyasi Partiler tarafından Cumhurbaşkanı seçilen Ahmet Necdet SEZER;
Bir Hukukçu olarak ta, görevini çok iyi yapmıştı.
Eğer Muhalefet Blok’u, Metin FEYZİOĞLU ile görüşür ve onu cesaretlendirirlerse çok iyi olur.
En azından FEYZİOĞLU’nun da, müstakbel Adaylardan biri olmasını sağlarlarsa,
Ona, Cumhurbaşkanlığı için, bir fırsat kapısını aralamış olurlar.
Sayın FEYZİOĞLU;
Birinci turda da, Cumhurbaşkanı seçilebilir.
CHP’NİN İYİ PARTİ’YE SEÇİME GİRME HAKKINI ALMASINDA, YARDIM EDEREK;
MUHTEMEL SEÇİM TUZAKLARINA ENGEL OLMUŞTUR.
Bazıları böylesi bir hususu yadırgasa, doğru bulmasa da;
Demokrasiyi kurtarmak, Hak ve Adaletin tecellisini sağlamak açısından,
Yapılacak, başka bir yol kalmamıştı.
Zira bir tarafta, Devletin bütün imkânlarını elinde bulunduran ve seçimi kazanmaya kararlı bir İktidr Partisi AKP ile
Her vesile AKP’nin yanında olan MHP Lideri Devlet BAHÇELİ var
Devlet BAHÇELİ’nin zor anlarda bir erken seçim çağrısı yapmasını, hep anahtar olmasının gerçek nedenlerini
Ve zır görüşlerde olmalarına rağmen, bir araya gelmelerinin nedenlerini de, bilmiyoruz.
Bu açıdan, beklenmedik bir zamanda;
CHP’nin hızlı bir kararla, İYİ PARTİ’ye destek olup,Meclis’te Grup kurmasına vesile olmasını,
Seçime girme hakkını kazanmasını sağlamasını çok önemsiyorum.
Bu vesile ile 24 Haziran 2018’deb yapılacak olan Milletvekili Seçimi’nin;
Milletimize hayırlı ve uğurlu olmasını diliyorum.
23 Nisan Egemenlik ve Çocuk Bayramı,
Bütün çocuklarımıza ve Türk Milletine kutlu olsun!
Bilindiği üzere 23 Nisan 1923 tarihi;
Anadolu’nun düşman işgalinden kurtarılmasından sonra;
Mustafa Kemal ATATÜRK ve Silah Arkadaşlarının öncülüğünde,
Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş tarihidir.
Bizler Aklın, Mantığın, Bilimin ve Çağdaş olmanın, geleceği görmenin kuralları içerisinde, bu günlere geldik,
Cumhuriyeti kurup, bizlere emanet ve armağan edenlerin,
Bu Vatan için canını ortaya koyan aziz şehitlerimizin ruhları şad olsun.
Kahramanlarımıza, binlerce teşekkürler!...
Cumhuriyet’le nice mutlu ve umutlu yıllara!...
Saygılarımla, 23 Nisan 2018 Pazartesi.
                                             Makine Yüksek Mühendisi Ahmet YALVAÇ
                                        Enerji Uzmanı – Gazeteci Yazar

Kullanılan Gazete Manşetleri:
1) 19 Mart 2018 Pazartesi KORKUSUZ
2) 18 Şubat 2018 Salı SÖZCÜ
3) 22 Mart 2918 Perşembe YENİÇAĞ
4) 26 Şubat 2018 Pazartesi AYDINLIK
5) 2 Şubat 2018 Cuma SÖZCÜ
6) 11  nisan 2018 Çarşamba SÖZCÜ

2 yorum:

  1. Ahmet YALVAÇ Çok çok anlamlı ve güzel bir yazı serisi içinde ele almış konuları.. Tebrik ediyorum.. Bu birikimle elimde olsa onu Enerji ve Tabi Kaynaklar abakanı yapardım..Ele aldığı konuları detaylandıran ve aralarında bir bağ kuran zihni takdir edilecek bir yetenektir.Dr. Suavi TUNCAY

    YanıtlaSil
  2. BU YAZIYA İLAVETEN ŞUNU BELİRTMELİYİM Kİ "Parti İçi Demokrasi ve Türkiye" adlı çalışmam aynı zamanda doktora konumdur.Lider sultasının olduğu yerde demokrasi asla yeşeremez. Atatürk gibi müthiş bilgi birikimi ve öngörüsü olan lider bile aralarında yemek toplantıları yaparak görüşleri dinler ve ortak karar almaya yönelik İKNA dediğimiz bir psikolojik süreci yönetirdi. Selamlarımla...

    YanıtlaSil