21 Kasım 2016 Pazartesi

BAŞKANLIK SİSTEMİ TARTIŞMALARI…Makine Yüksek Mühendisi Ahmet YALVAÇ, Enerji Uzmanı – Gazeteci Yazar

BAŞKANLIK SİSTEMİ TARTIŞMALARI…
Sevgili Okurlar, aslında bu konu;
Adalet ve Kalkınma Partisi AKP ve onun fiili Lideri konumunda ki, şimdinin de Cumhurbaşkanı Recep Tayyip ERDOĞAN’ın;
 Hangi Dünya şartlarında ve hangi ortamda iktidara geldiğinin hikâyesi,
Ve Recep Tayyip ERDOĞAN’ın, iktidarı bırakmamak ve sürekli kılmak için;
Hayal ettiği Yönetim şeklini oluşturmak hususunda, belki de hayatının, en büyük hamlesidir…
Biz burada bu aşamaya nasıl gelindiğini,
Bunun Siyasete yansımalarını,
Basında çıkan haberlerle de, destekleyerek,
Konunun anlaşılmasına çalışacağız.
Bu kargaşa ve macera ortamından Türkiye’nin nasıl çıkacağı konusunda da, önerilerde bulunacağız…
1-MHP LİDERİ DEVLET BAHÇELİ’NİN BAŞKANLIK ÇIKIŞI VE SONRASINDA, YAŞANANLAR…. 
Başarısız 15 Temmuz 2016 Darbe girişimi konusunda tartışmalar devam ederken;
Milliyetçi Hareket Partisi MHP’nin Genel Başkanı Devlet BAHÇELİ’nin, beklenmedik bir zamanda sarf ettiği sözler;
Siyasette bomba etkisi yarattı, Başbakan Bin Ali YILDIRIM ile Cumhurbaşkanı Recep Tayyip ERDOĞAN’ın dillerinden düşürmedikleri Başkanlık sistemini n, yeniden Türkiye’nin gündemine oturmasına vesile oldu…
Ve bir bakıma Devlet BAHÇELİ, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip ERDOĞAN’ın ekmeğine yağ sürmüş oldu…
Zira böylesi bir talebin gerçek sahibi; Cumhurbaşkanı Recep Tayyip ERDOĞAN dır.
Diğerleri, Cumhurbaşkanı’nın talep ve ihtiyacından dolayı destekliyor…
Bu defasında geriye dönüş yok gibi…
Nisan 2017’de bir referandum ve işler yolunda gider ve referandum yolu açılırsa;
2017’nin Eylül, ya da Ekim ayında bir erken seçim görünüyor…
Ben şahsen, Başkanlık sistemine geçmeye yol verecek bir Anayasa değişikliği talebinin;
Bütün bu zorlamalara rağmen, Meclis’ten geçmeyeceğini düşünüyorum…
Devlet BAHÇELİ’nin, Başkanlık sistemine geçilebileceği konusundaki sözleri ile
Bu konuda AKP’ye destek verebilecekleri  hususundaki sözleri, çok manidar….
Özetle şöyle:
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip ERDOĞAN, uygulama itibarıyla bir Anayasa suçu işliyor…
Fiili duruma uygun bir Anayasa değişikliği yapılabilir…
Biz MHP olarak, böylesi bir Anayasa değişikliğine Meclis’te evet deriz.
Sonuç itibarıyla Devlet BAHÇELİ, ince bir hesapla, Başkanlık sistemine geçiş işine, Millet karar versin gibi bir yaklaşımla, topu taç’a atarken;
Muhalefet Partisi olduğundan hareketle, AKP’nin yanlış ve maksatlı uygulamalarına, kendi imkânları dahilinde dur demesi gerekirken;
Laf kalabalığı ederek ve hedef saptırarak, AKP ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip ERDOĞAN’ın yanında olduğunu, yaşanan bu son örnekle de, bir defa daha ortaya koymuştur.
Hukuk karşısında herkes, eşittir ve mevcut Anayasa ve Yasalara uymak zorundadır.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip ERDOĞAN da, mevcut Anayasa ve Yasalar çerçevesinde, Cumhurbaşkanlığı Makamına oturmuştur…
Bu nokta da, Devlet BAHÇELİ’ye şu soruyu sormak gerek:
Eğer ortada işlenen, işlenmeye devam eden bir Anayasa suçu varsa;
Suç işleyen için, gerekli hukuki işlemler mi yapılır?
Yoksa islenen suçu meşrulaştırmak için;
Hukuki yollar mı aranır?...
Böylesi bir Sisteme yol verecek Anayasa değişikliğinin, bu günkü Meclis aritmetiği nedeniyle, doğrudan kabul edilemeyeceği ortada olduğundan;
Umutların, 2017’nin Nisan ayında yapılabileceği  Referanduma kaldığı anlaşılmaktadır….
MHP Lideri Devlet BAHÇELİ’nin 2017’nin Nisan ayında, Meclis’teki oylamada, Anayasa değişikliği teklifinde grup olarak evet oyu kullanacaklarını açıklasa da;
MHP tabanından gelen tepkilerin etkisi ve kendi siyaset anlayışlarına da ters olduğu gerekçesiyle
MHP de Başta Prof.Dr. Ümit ÖZDAĞ, Prof.Dr. Yusuf HALAÇOĞLU olmak üzere 5 Milletvekilinin, Patiden ihraç edilme riskini göze alarak şimdiden, hayır oyu vereceklerini açıklamaları nedeniyle;
Böylesi bir Anayasa değişikliğinin Referanduma götürülebilmesi için, 330 evet sayısına ulaşılabileceği de garanti değil…
MHP Yönetimi ile Parti tabanı arasındaki görüş ayrılığının, Devlet BAHÇELİ’nin kişisel tutumu nedeniyle giderek arttığını ve isyan noktasına vardığını düşünürsek;
Meclis’te referanduma yol verecek Anayasa değişikliği oylamasında, Devlet BAHÇELİ’ye rağmen, hayır oyu kullanacak MHP Milletvekili sayısının daha da artacağı anlaşılmaktadır.
Ben şahsen böylesi bir Anayasa değişikliğinin, 1 Mart 2003 Teskeresi’nde de olduğu gibi,
Bütün zorlamalara rağmen, kabul edilmeyeceğini;
Referandum şartı ile de olsa;
Başkanlık sistemine, geçit verilmeyeceği kanaatini taşıyorum.
Devlet BAHÇELİ, zor anlarda hep sahnede…
Bilindiği üzere, 3 Kasım 2002 öncesinde, yani AKP İktidara gelmeden önce;
Rahmetli Bülent ECEVİT Hükümeti’nde, MHP; Koalisyon ortaklarından biriydi.
Amerika, Irak’ı işgal etmeyi kafasına koyduğunda;
Bülent ECEVİT ile yapılan görüşmelerde;
Sayın ECEVİT’in, İşgal güçlerinin Türkiye üzerinden, Irak’a girilmesine müsaade edilmeyeceği ve kendilerine yardımcı olunmayacağı gibi kesin bir tavrı karşısında;
Amerika destekli ekonomik bir kriz çıkartılmış, birçok banka ve şirket iflas etmiş, ekonomi de, çökmüştü…
Tamda böylesi bir ortamda;
Devlet BAHÇELİ, kendi Grubuna bile danışma gereğini duymadan, bir erken seçim sözünü ortaya atmış,
Nihayetinde ECEVİT Hükümeti bir erken seçim kararı almak zorunda kalmıştı…
Ve sonunda seçim olmuş, Adalet ve Kalkınma Partisi AKP, İktidara gelmişti ve 15 yıldan beri de iktidarda…
Gitmeye hiçte niyeti yok…
Eğer rahmetli Bülent ECEVİT, Amerika’nın taleplerine direnmeyip, Onlarla iş birliği yapmaya yönelseydi;
ECEVİT HÜKÜMETİ, elbette alaşağı edilmek istenmez,
AKP ve Recep Tayyip ERDOĞAN da, iktidar olma yönünde hazırlanıp, desteklenmez,
Ve bu günlere gelinmezdi!...
Bu konuya, ayrıca değineceğiz…
Devlet BAHÇELİ ile yaşanan,başka bir örnek:
Devlet BAHÇELİ ile Kemal KILIÇDAROĞLU’’nun, ne hikmetse; Toplumda yeterince tanınmayan, oy olarak ta karşılığı bulunmayan,
Hatta Cumhuriyet’in kazanımlarına, ATATÜRK ilke ve İnkilaplarına ne kadar bağlı olduğu da tartışma ve şüphe konusu olan,
Ekmeleddin İHSANOĞLU’nu Cumhurbaşkanlığı için ortak Aday göstermeleri,
Ve başka adayların çıkmasına engel olmaları gibi
Nedenler ile
Recep Tayyip ERDOĞAN, Cumhurbaşkanlığı yarışına büyük bir avantajla girdi…
Sanki bir Üst Akıl, Recep Tayyip ERDOĞAN’ın Cumhurbaşkanı seçilmesini istiyordu.
Bu Üst akıl’ın, kendi çıkarları doğrultusunda hareket eden, Amerika Birleşik Devletleri olduğunu iddia edenler var.
Bu iddia ve yaklaşım, asla göz ardı edilemez…
Bu gibi konuların şimdi içinde bulunduğumuz Açmazlarla, mutlaka bir ilişkisi vardır…
Netice itibarı ile Recep Tayyip ERDOĞAN, Başbakanlıktan istifa etmeden, Cumhurbaşkanlığına Aday oldu.
Seçim yasaklarına uymadı…
Devletin ve Makamın bütün imkânlarından da yararlanarak, eşit olmayan şartlarda seçim kampanyası yürüttü.
Seçimi kazanıp, Cumhurbaşkanı seçildiğinde;
Anayasa gereği, Partisi AKP ile ilişkisini kesmesi gerekirken, kesmedi ve AKP’in kongresine de katılıp, oy kullandı.
Yine Anayasamıza göre Cumhurbaşkanı’nın görevi sembolik olduğu ve Yürütmenin işine karışmaması gerektiği halde;
Başbakanmış gibi Hükümet işlerini de yönlendirmeye çalıştı ve şimdi de aynen devam ediyor.
Seçim kazanmış olan Başbakan Ahmet DAVUTOĞLU’nu, beğenmemiş, ya da istediği gibi hareket etmemiş olmalı ki;
O’nu görevinden alıp, yerine Bin Ali YILDIRIM’ın önce AKP Genel Başkanı seçilmesini sağladı,
Sonrasında da, Başbakan olarak atadı.
Bu gibi uygulamalar ve yaklaşım tarzı; Cumhuriyet tarihimizde, ilk defa AKP ile yaşanan örneklerdir….
2) 7 HAZİRAN 2015 MİLLETVEKİLİ SEÇİM SONUCU; AKP İÇİN, BİR KIRILMA NOKTASI OLMUŞTUR…
AKP’NİN İKTİDARI BIRAKMAMAK İÇİN;
BÜTÜN İMKÂNLARI KULLANMAKTA KARARLI OLDUĞU ANLAŞILIYORDU…
Bu seçimde Halkımız; AKP Yönetiminden memnun olmadığını,
Türkiye’yi yönetemediğini,
Terörle mücadele etmek yerine;
PKK terör örgütünün dışarıdaki Yöneticileri ve PKK’nın Başı, İmralı’da hapis yatan Abdullah ÖCALAN’nın muteber kişiler konumuna sokulup;  kalan son çare imiş gibi, gizlice görüşülmesi, pazarlıkların yapılması,
Bu sürece, PKK’nın Meclis de ki siyasi uzantısı Halkların Demokrasi Partisi HDP ile
Bu Partinin KCK gibi Sivil Toplum Yapılanması ve HDP’li Belediye Başkanları’nı da, dahil etmek, lazım….
Habur da çadır Mahkemesi kurulması, teröristlere özel muamele ile sanki pişmanmış gibi gösterilmeye çalışılması…
Özellikle de Açılım-Saçılım dayatmaları, Akil adamlar gibi propaganda heyetlerinin oluşturulması,
Ve gizlenen hedefe uygun bir Anayasa yapılması ısrarı,
Vatan-Millet-Bayrak-Cumhuriyet-ATATÜRK İlke ve İnkilâplarına karşıtlık,
Milli değerlerimizin aşağılanıp, yok sayılmaya çalışılması,
Nihayetinde, değişik inanç gruplarına farklı bakış, farklı muamele. ..
Ve nihayetinde Türkiye’nin bölünüp-parçalanmaya çalışıldığı algısı gibi nedenlerle
O zamana göre, 14 yıldan beri, Türkiye’yi yöneten AKP iktidarına,
Bu vesile ile bir ders vermek istedi…
Geçmişte yaşananlar, asla unutulamaz, göz ardı edilemez…
Bu gibi özet bilgilerden sonra, şimdi tekrar, başa dönüyorum.
Halkımızın çoğunluğu bu gibi nedenlerden dolayı,
Bu seçimde tercihini, bir Koalisyon Hükümeti kurulması yönünde kullandı.
Şimdi bundan sonrasına geliyorum.
Bir tarafta Çoğunluğun oyunu ellerinde bulunduran Muhalefet Partileri;
CHP, MHP ve HDP ile
Diğer yanda iktidarı kaybeden, ama Hükümet olmaya devam eden bir İktidar partisi AKP ile
Anayasa gereği, Cumhurbaşkanı seçildikten sonra, Partisi ile ilişkisini kesmesi ve tarafsız olması gereken ama buna uymayan,
AKP’nin fiili Lideri konumundaki Cumhurbaşkanı Recep Tayyip ERDOĞAN….
Şimdi böylesi bir ortamda;
Niye bir Koalisyon Hükümeti Kurulmadığı, kurulamadığı, ya da kurulması neden istenmediği gibi konularda, bir şeyler söylemek istiyorum.
Aslında bu konuya baş tarafta, Devlet BAHÇELİ faktörünü anlatmaya çalışırken de değinmiştim.
Şimdi Başkanlık sisteminin tartışılmaya başlanması nedeniyle
İçinde bulunduğumuz durumun vahameti ve çok boyutlu olması nedeniyle
Kısmen de olsa, tekrar vurgu yapmak istiyorum.
Devlet BAHÇELİ’nin;
Bizim bilmediğimiz, bilmediğimiz için de, bir anlam veremediğimiz;
Zor anlarda, beklenmedik çıkışları ve hep AKP’nin yanında yer alması, onu kurtarmasının gerçek nedenlerini de,
İlerleyen zaman içerisinde, öğreneceğiz, herhalde….
Seçimin neticesi belli olduğunda, CHP Lideri Kemal KILIÇDAROĞLU,MHP Lideri  Devlet BAHÇELİ’ye dedi ki:
Gel, sen Başbakan ol, birlikte bir Hükümet kuralım.
Devlet BAHÇELİ olmaz dedi.
Eğer Devlet BAHÇELİ evet deseydi ve HDP’ye de, kapıyı kapatmasaydı;
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip ERDOĞAN;
İstese de, istemese de; Hükümet kurma işini, mecburen, böylesi bir İttifaka vermek zorunda kalırdı.
Cumhurbaşkanı Muhalefet Partisi Lideri Kemal KILIÇDAROĞLU’na Hükümet kurma işini verdi ama
Bir Koalisyon Hükümetinin kurulması istenmediğinden;
Formalite icabı, işler uzatmaya alındı, 45 gün süre dolunca da;
Hükümet kurulamıyor gibi gerekçelerle
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip ERDOĞAN,erken seçim kararı aldı..
AKP ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip ERDOĞAN, yukarıda da vurgulamaya çalıştığım üzere;
İktidarı bırakmak ta istemiyordu…
Devlet BAHÇELİ’nin bilinen tutumu,
Kemal KILIÇDAROĞLU’nun, kurulmak istenen tuzağın,
Zamanında farkına varamaması gibi nedenlerden dolayı
Halkımızın Muhalefet Partilerine sağladığı bir umut, bir çıkış yolu imkânı da,böylece, heba edilmiş oldu….
Böylesi bir örnekle;
AKP’nin bir daha gitmemek üzere, iktidara geldiği anlaşılıyordu…
Başkanlık sistemine geçiş tartışmalarını da, bu kapsamda değerlendirirsek;
Türkiye’nin getirilmeye çalışıldığı, noktayı, daha kolay anlarız…
Eski Başbakan ve Cumhurbaşkanlarından rahmetli Süleyman DEMİREL’in , ne kadar hoş görülü olduğu,
Askeri Darbeler ve Muhtıralar nedeniyle;
6 defa,  görevini bırakmak zorunda kalan,
Ama Demokrasiye olan inancı ve çalışmak suretiyle, 7. defa tekrar gelmesini bilen, İktidar olan bir Devlet Adamı sıfatıyla, tarihe geçmiştir.
Ama Cumhurbaşkanı Recep Tayyip ERDOĞAN;
O GÜNÜN Dünya şartlarında, nasıl iktidara geldiğini iyi bildiği,
Ve eğer, iktidar olma yolunda, bir defa tökezler ve ara vermek zorunda kalırsa;
Sayın DEMİREL örneğinde görüldüğünün aksine, bir daha iktidara gelmenin çok zor olacağını anlamış olmalı ki;
Geldiği noktada, İktidarı devam ettirmenin yollarını arıyor…
AKP ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip ERDOĞAN;
7 Haziran 2015 Milletvekili seçimini, niye kaybettiklerinin nedenini, iyi tahlil etti.
Bu yüzden Milliyetçi, Vatansever bir yol izleyip;
Yukarıda vurgulamaya çalıştığım ve Halkımızın önemli bir kısmını rahatsız eden, olumsuz uygulamalardan vazgeçmeye,
Bu olumsuz algıyı silmeye karar verdi…
Bu meyanda;
MHP ve HDP’nin de zayıflatılıp, nihayetinde; seçim barajı altında kalması da planlanıyordu…
Bu noktada, HDP ile de köprülerin atıldığını görüyoruz…
7 Haziran 2015 Milletvekili seçiminden sonra;
Her nasılsa, PKK terör örgütünün, yeniden silahlı eylemlere başladığını,
Eskiye nazaran daha fazla can ve mal kaybının yaşandığını görüyoruz…
Her gün 2-3-4-5…gibi artan rakamlarla;
Nerdeyse her gün, Asker, Jandarma, Polis ve Köy Korucuları gibi güvenlik güçlerimizden, Şehit haberleri gelmeye başladı,
Ayrıca PKK’nın ve sonradan ortaya çıkan Dinci terör örgütü IŞİD’in de;
Araçlara yüklenmiş büyük miktarda patlayıcıların infilak ettirilmesi, ya da canlı bomba eylemleri ile
Halkımıza da, büyük zayiatlar verildiği bir ortamda;
1 Kasım 2015’de yapılan erken bir seçimde;
Halkımız terör belasından kurtulmak adına;
AKP’ye yeniden oy verdi,
MHP ve HDP’nin oylarında bir düşüşle, daha az Milletvekili çıkardılar ama
AKP oyunu  tekrar artırarak, yine tek başına iktidar oldu.
Halkımız Devlet BAHÇELİ’ye çok kızmış olmalı ki; Milletvekili sayısında, bu seçimde HDP’nin gerisinde kaldı.
Eğer sözde Barış, Açılım-Saçılım sürecinde, PKK ile mücadeleden vazgeçilmeseydi;
PKK bu süreç içerisinde, Dağdan şehre inmez,
Silah ve mühimmat depolamaz,
Mahallelere ve yollara bombalı tuzaklar kurmaz,
Ve böylesine, büyük oranda, can ve mal kaybı da, yaşanmazdı…
3-MHP DE TEPKİ VE ÇATLAK BÜYÜYOR…
Devlet BAHÇELİ’nin, beklenmedik bir anda, Başkanlık çıkışı ile
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip ERDOĞAN’ın,  Anayasa’mıza göre suç sayılan fiili uygulamalarına,
Hukuki zemin hazırlamak için;
Başkanlık yolunda bir Anayasa değişikliğine gidildiğinde;
AKP’ye destek verecekleri yönündeki açıklamaları ve bu yöndeki ısrarına devam etmesi;
MH de ilave bir çatlak ve tepkinin doğmasına vesile oldu…
MHP Grup Başkan Vekili, Televizyon beyanatında;
Başkanlık sistemine yol verecek Anayasa oylamasında;
Kimse MHP Milletvekillerinin oylarını, çantada keklik görmesin mealinde çıkışı ile
Devlet BAHÇELİ’ye tepkisini de, bir şekilde ortaya koymuş oldu…
4-BAŞKANLIK SİSTEMİNDE, GENELDE İKİ PARTİNİN OLDUĞUNU;
ÜÇÜNCÜ BİR PARTİYE YER OLMADIĞINI; HERKES VE ÖZELLİKLE DE MUHALEFET MİLLETVEKİLLERİ BİLMELİDİR...
Bu noktada şu soruları soralım:
1-Şu anda zaten gelinen nokta itibarı ile
Muhalefet Partileri zayıflatılmaya çalışılmıyor mu? Çalışılıyor…
2-MHP ve HDP’nin oylarında bir düşüş yok mu? Var…
3-Eğer böyle giderse, ki öyle görünüyor;
MHP ve HDP’nin seçim barajı altında kalacakları açık değil mi?Büyük ihtimalle öyle….
Böylesi bir durumda,  akla şöyle bir soru geliyor:
Acaba Devlet BAHÇELİ;
MHP’yi ve Ülkücü Hareketi tasfiyemi etmek istiyor?...
4-Bizde siyasi Parti liderler, bir defa seçil dimi;
Bir daha Koltuğu, niye bırakmak istemezler?
Meral AKŞENER ile başlayan Muhalifler hareketi;
Yeterli Üst kurul delege sayını aştığı halde,
Bu girişim, niye engellendi, Kongrenin yapılması, niye engellendi?...
Bu işin, AKP’ye yaradığı belli değil mi?..
5-Meral AKŞENER’in başlattığı Muhalefet hareketinin Kongre talebine;
Yargı Kongrenin yapılması yönünde karar verdiğinde;
ADALET Bakanı Bekir BOZDAĞ şöyle bir beyanatta bulunmuştu :
Yargı siyasi partilerin iç sorunlarına karışmamalı gibi laflar etmişti.
Sonunda bütün Yargı yolları kapandı,
MHP’de Kongre yapılamadı,
Muhalifler, Partiden birer birer ihraç edilmeye başlandı…
Peki, bu duruma ne diyeceğiz?...
6-Cumhurbaşkanı Recep Tayyip ERDOĞAN, her seçim öncesinde;
Her vesile 400 Milletvekiline ihtiyaçları olduğunu, vurgulamadı mı? Vurguladı.
7-Peki bunun anlamı sadece AKP ve CHP’’nin, Meclis’te olacakları anlamına gelmiyor mu? geliyor…...
8-Başkanlık sisteminin en iyi yürüdüğü, yürütüldüğü yer;Amerika Birleşik Devletleri.
Ama orası bir Eyaletler ülkesi…
Yürütme, Yasama ve Yargı bağımsızlığı ve Hukukun üstünlüğünün geçerli olduğu bir yer.
Bizim mevcut Anayasamıza göre de;
Yasama, Yargı ve Yürütme birbirlerinden bağımsızdırlar ve Hukukun üstünlüğü söz konusudur.
Ama şimdi, fiiliyatta durum böyle midir?
9-Yasamanın, Yürütmenin bağımsız olduğundan, hukukun üstünlüğünden söz edebilir miyiz?...
10-Devlet BAHÇELİ; Cumhurbaşkanı Recep Tayyip ERDOĞAN’ın, mevcut Anayasa’ya uymadığını, Anayasa suçu işlediğini vurgulamadı mı? Vurguladı…
11-Türkiye otoriterleşmeye, tek Adam yönetimine doğru gitmiyor mu? gidiyor…
Peki böylesi bir durum ve gidişat ortada iken;
Başkanlık sistemine yol vermenin, kime yararı olacak?
12-Böylesi bir durum ve ortam da;
Ülkemizin bölünüp-parçalanmayacağını, kim garanti edebilir?...
5-BASINA YAPILAN BASKILAR, BAZI HDP MİLLETVEKİLLERİNİN TUTUKLANMASI,
KEMAL KILIÇDAROĞLU’NUN, BU GİBİ KONULARDA Kİ YAKLAŞIMLARI KONUSUNDA;
NE SÖYLENEBİLİR?...
1-Cumhuriyet Gazetesi’ne yapılan baskın ile bazı Yazar ve Yöneticilerinin tutuklanması…
Muhalif basına yapılan çoğu baskı ve yıldırma hareketlerinin, nedenini de ortaya koyacağı için;
Bu konuya biraz ağırlık vermek istiyorum.
Cumhuriyet Gazetesi, 7 Mayıs 1924 yılında, Yunus NADİ tarafından kurulmuştur. Yani, Cumhuriyet’in kurulmasından 7 ay kadar sonra.
Yunus NADİ daha önce, Kurtuluş Savaşına destek veren, Yeni Gün gazetesini çıkarıyordu.
Dolayısıyla Cumhuriyet Gazetesi, adından da anlaşılacağı üzere
Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş felsefesine, ATATÜRK ilke ve İnkilaplarına yürekten inan,
Ve bu değerleri yaşatmaya çalışan bir Yayın organı olarak, bu günlere gelmiştir.
Cumhuriyet ismini de, Mustafa Kemal ATATÜRK koymuştur.
Cumhuriyet Gazetesi, bir Vakıf tarafından yönetilmektedir.
Dolayısıyla bu Gazetenin yayın dışında; başka bir işi, başka bir geliri de yoktur….
ERGENEKON, BALYOZ, POYRAZKÖY… gibi kumpas davalarının, Türkiye’nin gündemine girdiği bir ortamda da;
Cumhuriyet Değerlerini, Cumhuriyet’in kazanımlarını savunmaya devam ettiği,
Ve AKP Hükümeti’nin yanlış uygulamalarını ortaya koyduğu,
Bu yöndeki eleştirel yayınlarına devam ettiği için;
Cumhuriyet Gazetesi’ne kaç defa baskın yapıldığı,
Suçluların cezalandırılmadığı, ya da cezalandırılmak istenmediği, günleri gördük,
O zaman 85 yaşında belki daha yaşlı olduğunu bildiğimiz, Gazetenin Genel Yayın Yönetmeni ve Baş Yazar, İlhan SELÇUK’un;
Sabahın köründe, Polis baskını ile evinden alınıp, hapse atılmıştı…
Neticede yaşlı ve sağlığı da yerinde olmadığı bilinen Sayın İlhan SELÇUK;
Kendisine reva görülen böylesi bir muameleyi, bir onur vesilesi yapıp, çok etkilenmiş olmalı ki;
Aradan çok geçmeden vefat etti…
İlhan SELÇUK’un vefatından sonra;
Cumhuriyet Gazetesi’nin Yönetimine getirilen Kişilerin,
Ya da, kendilerine bir Köşe verilen Yazarlarının;
Gazetenin kuruş felsefesinden çıktığını, çıkartıldığını iddia edenler olsa da;
Yapılan yayınlara, habercilik açısından bakmanın daha doğru olacağını düşünüyorum.
Genel Yayın Yönetmeni ve Baş Yazar Can DÜNDAR dönemi ile ilgili, bir şeyler söylemek istiyorum.
Sayın DÜNDAR bir ara, Suriye’ye insani yardım götüren , Milli İstihbarat Teşkilatı, MİT’e ait olan TIR kamyonları ile
Suriye’deki Cihatçılara silah ve cephane gönderildiğini ortaya koyuyor.
Kanıt olarak ta, Savcılığın dosyasında yer alan bir belgeyi kullanıyor.
29 Mayıs 2015 Cumhuriyet Gazetesi. Haber şöyle:
İşte ERDOĞAN’ın yok dediği silahlar.
Aslında Basına yansıyan bu TIR kamyonları;
Buz dağının, denizin üstünde kalan kısmı gibi…
Yakalanmadan önce, daha çok sayıda TIR Kamyonunun, Suriye’ye geçtiği anlaşılıyor.
Toplam sayının 2000 olduğu iddia ediliyor.
Can DÜNDAR’dan önce, bir ihbar üzerine, bu Kamyonlardan bir partiyi durdurup, arama yapmak isteyen bir Jandarma birliğinin Komutanının başına neler geldiğini de, daha önleri görmüştük…
Suriye’ye giden bu MIT’e ait TIRlar da kısmen yardım malzemesi olsa bile
Başka şeylerinde taşındığı ve bu gibi hususların, Halkımızdan gizlenmek istendiği de, kesin…
Şimdi tekrar Can DÜNDAR konusuna geliyorum.
Can DÜNDAR’ın böylesi bir haber üzerine;
Başbakan Ahmet DAVUTOĞLU, 29 Mayıs 2015 tarihinde, bir Fransız gazetesine ;
Bu TIR’lar ile ÖSO ve Suriye Halkına yardım malzemesi gönderildiğini söylüyor,
Ertesi günü, Bayır-Bucak Türkmenlerine yardım malzemesi gönderiliyordu şeklinde değiştiriliyor.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip ERDOĞAN, 2 Haziran 2015 tarihinde UÇAKLA Almanya’dan dönerken verdiği beyanatta, Can DÜNDAR’ın böylesi bir Haberine çok kızıyor ve bunun cezasını çekecekler, mealinde şeyler söylüyor…
Bayır-Bucak Türkmenleri de, böylesi haber üzerine
Kendilerinin bu şekilde, yardım almadıklarını söylüyorlar…
Nihayetinde Cumhuriyet’in Genel Yayın Yönetmeni Can DÜNDAR ile Ankara temsilcisi Erdem GÜL tutuklanıyor.
Can DÜNDAR ve Erdem GÜL;
Kişisel Hak ve Özgürlükler kapsamında, Anayasa Mahkemesine Kişisel Başvuru Hakkını kullanıyor ve şikayette bulunuyorlar …
Anayasa Mahkemesi verdiği bir kararla;
Can DÜNDAR ve Erdem GÜL’ün yaptıkları haber nedeni ile tutuklanmalarında, bir Hak ihlali olduğu sonucuna varıyor,
Ve tutuksuz yargılanmak üzere tahliyeleri yönünde bir karar veriyor.
Böylece Can DÜNDAR ile Erdem GÜL, serbest kalıyorlar.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip ERDOĞAN;
Anayasa Mahkemesinin böylesi bir kararı karşısında, şöyle bir beyanat veriyor:
Anayasa Mahkemesinin karına saygı duymuyorum ve uymuyorum…
Şimdi bu vesile ile bir şeyler söylemek istiyorum:
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip ERDOĞAN’ın, bir Gazeteciyi, yaptığı haber nedeni ile Böylesine hedef tahtasına oturtması,
Ve nihayet Anayasa Mahkemesinin, bu konuda verdiği karara kızıp, yukarıdaki sözleri sarf etmesi;
Doğruda değil, gerekli de değil…
Zira Cumhurbaşkanı Recep Tayyip ERDOĞAN da;
Mevcut Anayasamızın, Vatandaşlarımıza tanıdığı haklar çerçevesinde,
Cumhurbaşkanlığı gibi en yüksek Makama gelmiştir…
Ve nihayetinde, Cumhurbaşkanının bu gibi çıkışları;
Kendi Makamının meşruiyetini de, tartışılır hale getirir…
Bu noktada, günümüzde Başkanlık sistemine geçme konusunda, hararetli tartışmaların yaşandığı bir zamanda şunu söylemek isterim:
Hukukun üstünlüğüne ve Yüksek Yargının verdiği karara saygı duymuyorsak,
Eleştirel yönde bir habere tahammül edemiyorsak;
Mevcut sistemi değiştirmeye, Sistemi zorlamaya ne gerek var!...
15. Yılına girdiğimiz AKP Döneminde;
Özellikle yanlış dış politikalar nedeniyle,
Komşularımızla nasıl düşman olup, ticaretimizin azaldığı, iflasın eşiğine geldiğimiz ve Suriye bataklığına, nasıl düştüğümüz de ortada…
Eyyy Amerika, eyyy  Rusya, eyyy Birleşmiş Milletler, eyyy Nobel gibi meydan okumalara,
Şimdi Avrupa Birliği Parlamento Başkanı Martin Schulz ile Almanya da dahil oldu.   
Cumhuriyet Gazetesi’ne baskılar ve yıldırma hareketi devam ediyor,
9 Yönetici ve Yazar, gözaltına alınıyor….
Biz bu gibi uygulamaları;
Şu sebepten, bu sebepten gibi gerekçeler ortaya koymaya çalışsak bile;
Dünyayı, ikna edemeyiz…
Eğer mutlaka kaçabileceği bir suç, söz konusu değilse;
Basın mensuplarının tutuksuz yargılanmaları lazım.
İşte Avrupa Birliği Parlamento Başkanı Martin Schulz, bu gibi konularda, bir şeyler söyleme
gereğini duyuyor ve diyor ki:
Türkiye’de basın özgürlüğü yok, her geçen gün, demokrasiden uzaklaşıyor, Türkiye’ye
yaptırım uygulanmalı…
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip ERDOĞAN da, Schulz’a cevaben şöyle diyor:
EYYY Schulz, sen kimsin yaaa, haddini bil, terbiyesiz….
Bu noktada, şu soruyu soralım:
Başta Almanya da 3 milyonun üzerine olmak üzere, Avrupa Birliği Ülkelerinde toplamda 4-5
Milyon insanımız yaşıyor.
Bu Vatandaşlarımız, orada çalışıyor ve ekmek parası kazanıyorlar. Kazandıkları bu paraların,
Türkiye’ye de katkısı var…
Sonra ticaretimizin büyük bir kısmını bu ülkelerle yapıyoruz,
Paraya da ihtiyacımız var,
Gençlerimize, Halkımıza iş imkânı sağlamamız için, yatırım yapmamız da lazım…
Eğer herkese bu şekilde fırça atıp, aşağılamaya çalışırsak;
Kim bizimle iş yapmak ister?...
Tüm Dünya ile düşman oluruz, tek başımıza kalırız…
Böylesi bir durumda, Başkanlık gelse, ne olur?...
Gelmese, ne olur?...
2-HDP Eş Başkanları Selahattin DEMİRTAŞ, Figen YÜKSEKDAĞ ile bazı HJDP Milletvekillerinin
Tutuklanması…
Tutuklanma nedenleri şu:
Teröre destek  ve Mahkemeye gelmek istememek….
Sonunda polis marifetiyle baskın yapılıp, zorla götürülmüşler ve içeri alınmışlardır.
Burada şu kanaatimi söylemek isterim:
Teröre doğrudan, ya da dolaylı, kim destek veriyorsa; elbette yargılanmalıdır.
Ama şimdi burada size;
Üzerinde durulmayan, göz ardı edilmek istenen çok ince bir detaya değinmek istiyorum.
Bu konu da, Siyasi bir çıkar sağlama ve bir proje; daha ağır basıyor.
Yukarılarda, gidişattan yararlanarak; çıkar esasına dayanan, bu Siyasi bir proje hakkında, bir
şeyler söylemeye çalıştım. ..
Şimdi uygulamaya sokulan, bu hukuki süreç içinde, bir şeyler söylemek istiyorum.
Kültür Bakanı Prof. Dr. Nabi Avcı, şöyle bir beyanat verdi:
Gazetecilerin, Yazarların, tutuksuz yargılanmaları; evrensel bir kuraldır,
Milletvekillerinin de öyle…
18 Kasım 2016 Cuma, Cumhuriyet Gazetesi:
İçeriden ilk itiraz
Şimdi HDP EŞ Başkanları ile HDP’Lİ bazı Milletvekillerinin tutuklanmaları konusuna geliyorum.
Bu nokta da şu soruları soralım:
1-Eğer Mahkeme, HDP’Lİ Milletvekilleri değil de;
Herhangi bir Vatandaşımızı davet etse, gelmesini istese;
O kişi gelmem, diyebilir mi, ya da gelmem der mi?Demez de, diyemez de!...
2-Mahkemeye davet edildiği halde, gitmeyen, gitmek istemeyenler kim; HDP’Lİ Eş Başkanlar ve Milletvekilleri.
3-Şimdi şu hususa da, tekrar vurgu yapalım.
Halkların Demokrasi Partisi HDP’NİN, Siyasiler dahil, çoğu vatandaşımız;
Bu Partinin, PKK terör örgütünün siyasi bir uzantısı olduğunu, biliyor,
Ve Kürt olmadığı, PKK terör örgütünü tasvip, etmediği halde, Eş Başkan Selahattin DEMİRTAŞ’ın söylemlerinden etkilenerek, ya da belki bunlar bir şeyler yapar umudu ile
D aha önceleri CHP’ye oy vermiş bazı seçmenler ile yine CHP’YE  oy vermiş olan, aşırı soldaki bazı seçmenlerin tercihlerini;
Bu defasında, HDP yönünde kullanmaları neticesinde;
7 Haziran 2015 Milletvekili seçiminde, HDP;
80 Milletvekili ile Meclis’e girmişti.
Bu hususu da, unutmamak lazımdır.
4-Söz konusu olan taraf, HDP olunca;
İktidardaki Adalet ve Kalkınma Partisi AKP’NİN;
Ne kadar taraflı davrandığını, şu örnekle, gayet açık ve net olarak, görüyorsunuz:
15 Kasım 2016 Salı günü, Meclis’de ki  Grup Toplantısına;
HDP için gelen izleyicileri, KAPIDAN içeri sokmamışlar.
Dolayısıyla HDP’NİN, grup toplantısını yapacağı salondaki sıralar, bom boştu.
Peki, bu duruma ne diyeceğiz?
Bir yabancı Gazeteci, ya da yabancı bir Televizyoncu, bunun sebebini sorarsa, ne cevap vereceğiz?...
5-Eğer Milletvekillerinin dokunulmazlıkları kaldırılmamış olsaydı;
HDP’Lİ, ya da başka bir Partiye mensup, Milletvekilleri;
Mahkemeye çağrılabilir miydi, ya da, Polis marifeti ile gece eve baskın yapılıp, zorla, götürülebilirler miydi? Götürülemezlerdi…
6-Böylesi bir tasarının sahibİ kim? AKP
Destekçileri kim? Başta CHP
Peki CHP destek vermeseydi, bu tasarı, yasalaşabilir miydi?Yasalaşamazdı!...
Şunu demek istiyorum, muhtemelen CHP’Lİ Milletvekillerinden de, bu Tasarıya evet denilmemesi için; KILIÇDAROĞLU’nu uyarmışlardır ama
Doğru ve dürüst olmak adına olmalı ki;
Bütün dokunulmazlıklar, Bakanlar dahil…kaldırılmalı diyordu….
Sayın KILIÇDAROĞLU, düzgün ve iyi niyetli ama;
Kendisine, CHP Milletvekillerine ve diğer Siyasi Liderlere ve Milletvekillerine;
Siyasi çıkar sağlama adına, tuzak kurulabileceğini, görmedi mi, ya dagörmek istemedi mi?...
Şimdi ayıkla, pirinç’in taşını?...
İşte Milletvekillerine sağlanan dokunulmazlık zırhı;
Milletvekillerini, İktidar Partisinin çıkar amaçlı tuzaklarından korumak ve Milletvekillerinin korku ve endişeleri olmadan, görevlerini yapmalarına, imkân sağlamak açısından;
Dokunulmazlık zırhı gerekli görülmüştür…
CHP’ye oy veren bazı seçmenler ile aşırı soldaki bazı vatandaşlarımızın bu defasında,
Tercihlerini HDP yönünde kullanmaları sonucunda,
HDP Meclis’e girmiştir.
HDP, 7 Haziran 2015 de yapılan Milletvekili seçiminde, 80 Milletvekili çıkarmıştı.
Bu sayı, 1 Kasım 2015’te yapılan erken seçimde azalma gösterip;
MHP40, HDP ise,59 Milletvekili çıkarmıştı…
Şimdi HDP Eş Başkanları ile HDP’li bazı Milletvekillerinin tutuklanmalarının ne anlama geldiği konusun dada, bir şeyler söylemek istiyorum.
1-Bu Eş Başkanlar ve Milletvekillerinin tutuklanmasıyla;
Bunların Meclis’te görev yapmalarını, engellemiş oluyorsun.
2-Eğer Yargı, bu Eş Başkanlar ile Milletvekillerinin çağrıya uyup gelmedikleri hususuna karşılık gelen suç, onların hapse girmelerini gerektiren ceza ile birleştirip, gereği
İçin Meclis’e gönderseydi;
Toplam suç, hapse girmelerini gerektiriyorsa;
O zaman Meclis, HDP’nin, bu 2 Eş Başkanı ile, hapse atılan diğer Milletvekillerinin , Milletvekilliklerini düşürür ve hapse gönderebilirdi…
Peki, böyle bir yola, niye başvurmuyor?...
3-Diğer bir konu:
Faysal SARIYILDIZ ile bir başka HDP’’li Milletvekili, Almanya da firarda…
Üstelik Faysal SARIYILDIZ’ın arabasında, PKK’ya götürdüğü anlaşılan, silah ve cephanelerde, orta da.
Peki bu 2 Milletvekili’nin ,Milletvekillikleri  düşürüldü mü?...,
Maaşlarını, hala alıyorlar mı?...
4-HDP’nin Sözcüsü Ayhan BİLGEN dedi ki:
Tutuklanan Eş Başkanlar ile Milletvekilleri dolayısıyla,
Meclis de, Yasama görevine katılmayacaklarını,
Fiili durumu dışarıda Halka anlatacakları mealinde, sözler söyledi…
Mademki, hapiste olmayanlarda görevini yapmıyor, yapmak istemiyor;
O zaman hepsinin Milletvekilliklerini düşürüp;
Bu işi niye toptan halletmek istemiyorsunuz?...
Bu işi de yaparlarda, o zaman boşalan Milletvekillikleri için bir ara seçim yapmak gerekir…
Eğer böylesi bir durumda, ara seçim yaparlarsa;
Bu husus, Başkanlık sisteminin tartışıldığı,
Bir referandum kararı çıkma, yada bir erken seçim  ihtimali de, söz konusu olduğundan;
Bütün hesaplar, bu gibi ihtimallerde göz önünde bulundurularak yapılmalı,
Her durumda AKP,daha kârlı çıkmalıdır….
Hesap bu …
5 Meclis İçtüzüğü’ne göre;
Milletvekilleri devamsızlık yapsalar, suç işleseler, yada doğrudan istifa etseler bile;
İstifaların kabul olması, ya da Milletvekilliklerinin düşürülmesi için;
Meclis Genel kurulunun karar vermesi gerekiyor…
6-Başka bir sorunda şu:
Eğer HDP’Lİ Milletvekillerinin, Milletvekilliklerinin düşürülmesi durumunda;
Yine Meclis İçtüzüğü gereğince;
550 Milletvekilinin % 5’inin istifaları nedeni ile bir boşalma olursa;
O zaman 3 ay içerisinde, bir ara seçim yapılır…
7-Başkaca önemli bir durumda şu:
Son yapılan bir Milletvekili seçimi ile bir ara seçim arasında, 30 ay geçmesi gerekir gibi şartların olması lazım…
Bu gibi nedenlerden dolayı;
HDP’LİLER, ne yaparlarsa yapsınlar, nasıl bir suç işlerlerse işlesinler;
Her durumda, ne yapılacağına AKP;
Kendi çıkarları doğrultusunda, hareket edecektir…-
5-HDP’Lİ BELEDİYELERE KAYYUM ATANMASI HUSUSU….
Burada da ilginç bir durum var.
HDP’Lİ Belediye Başkanları da, PKK terörüne yardım ve yataklık ediyorlar gibi gerekçelerle görevlerinden alınıyor dense bile;
Görevlerinden alınıp, yerlerine Kayyum atıyorlar ama
Atanan Kayyumların, AKP lehine hizmet verecekleri kesin…
Şimdi bu noktada, şu soruları soralım:
1-Bu gibi HDP’li Belediyelerin;
Açılım-Saçılım süreci boyunca da PKK’ya yardım ve yataklık ettiklerini, bilmiyor muydunuz?
2-HDP’li eski Vekil , Diyarbakır’ın yeni Belediye Başkanı Gültan KIŞANAK ve başka HDP’lilerin;
Bir Bayram günü, Dağdan inen PKK’lı teröristlerle, dağ yolunda, sarmaş dolaş olup, öpüştüklerini görmediniz mi?
3-Bu buluşmaya Devlet, mani mi oldu?
PKK’lı  teröristlere bir operasyon mu yapıldı?...
Ama şimdi aynı Belediye ve aynı Kişilere;
Teröre ve teröriste yardım ve yataklık etme suçlamalarıyla,
Baskın yapıp, tutuklamalarda bulunuyorsunuz!...
4-Gelinen bu noktada, Kayyum atanan Belediyeler de;
Yeni bir Başkan seçmek için, Halkın iradesine başvurup,
Bir seçim yapacak mısınız?...
Yoksa atadığınız Kayyumlar, gerek gördüğünüz süreye kadar,
Bu görevlerde kalacaklar mı?...
6-BAŞKANLIK TARTIŞMALARI DEVAM EDERKEN;
BU DEFASINDA DA,
TECAVÜZCÜLERİ AKLAMA TASARISI TÜRKİYENİN GÜNDEMİNE DÜŞTÜ!...
CHP İzmir eski Milletvekillerinden Canan ARITMAN, 20 Kasım 2016 Pazar günü, ULUSAL KANAL da, ALTERNATİF programında şöyle dedi:
Türkiye’de her 4 kız çocuğundan 1’i ile
Her 5 erkek çocuğundan biri;
Cinsel istismar, ya da, cinsel tacize uğruyor…
Bu tasarı ile cinsel istismar, ya da cinsel taciz suçu işleyip, ceza evine düşenlere;
Ceza evinden çıkmaları konusunda, kolaylık, ya da, yeni imkânlar sağlıyor…
Örneğin eğer bir kişi, bir kız çocuğuna cinsel taciz, ya da cinsel istismar suçu işlediğinden dolayı, ceza evine girmiş ise;
Eğer bu suçu işleyen kişi, mağdur ile evlenmeyi kabul ederse,
Ceza evinden kurtuluyor…
Ceza evine gir4memiş ise, erteleniyor…
Şimdi bu noktada da-, şu soruları soralım:
1-Eğer tecavüze uğrayan çocuk örneğin 5-6-7 yaşlarında ise
Ya da 10-11-12- yaşlarında ise,
Yaa, bu yaştaki çocuklardan gelin mi olur?...
2-Eğer tecavüzü yapan kişi evli ise res mi nikah, nasıl kıyılacak?...
3-Diyelim ki tecavüze uğrayan kişi, çocuk değil de bir genç kız, ya da evli bir kadın,
Ve bu durumda tecavüzcüde evli olsun!...
O zaman nasıl çözeceksiniz bu sorunu!?...
Konuya nereden bakarsanız bakın, ahlâkın, hakkın, adaletin iflas ettiği bir noktadayız…
Eğer bu tası kanunlaşırsa;
Cezaevlerindeki 4000 kadar tutuklunun da serbest kalacağına dikkat çekiliyor…
AKP dönemi ile
Cinsel taciz, ya da tecavüz olaylarının arttığını,
Kadınların kılık ve kıyafeti nedeniyle tartaklandığı, tekmelendiği, bunu Yapanların;
Formalite icabı8 sorgulanıp, tutuklandığını,
Ama sonunda tekrar, tekrar serbest kaldığı gibi örnekler gördük…
Kadın cinayetleri de arttı…
Bu tasarının en ilginç yanlarından biri de şu:
Böylesine hassas boyutları olan, önemli bir konunun, normalde, kurulan bir Komisyonda görüşülmesi gerekirken;
Böyle yapılmıyor,
Ve bir Torba yasanın içine gizlenbmeye çalışılıyor…
Neyse ki bu durum;
Muhalefet Milletvekilleri tarafından fark edilip, sert tartışmalar başlıyor…
AKP Milletvekillerinin bir kısmı, sorumluluk almamak için, dışarı çıksalar da;
İçerde bulunan AKP’li Milletvekillerinin oyu ile gündeme alınıyor.
Bu Tasarı vesilesi ile söylemek ve vurgulamak istediğim husus şu:
Bunun gibi, ele avuca alınamayacak konuları gündeme getirmek suretiyle;
Kurmak istedikleri, ya da getirmek istedikleri düzenin;
Sözde şeriat kuralları ile yönetilen bir ülke yaratmak algı ve özlemi olduğu anlaşılıyor…
Ve diyoruz ki;
Her fırsatta ve önümüzde yaşamsal birçok konu ve birçok sorun varken;
Böylesine ele avuca alınamayacak konularla uğraşıp, Toplumu sürekli geriyor,
Ve germeye devam ediyorsanız;
Başkanlık Sistemi ile Türkiye’nin daha ileri daha çağdaş, daha gelişmiş bir noktaya taşına bileceğini,
Nasıl iddia edebilirsiniz, nasıl inandırabilirsiniz!?...
7-BAŞKANLIK SİSTEMİ BİZLERİN DEĞİL;
CUMHURBAŞKANI RECEP TAYYİP ERDOĞAN’IN İHTİYACI VE TALEBİDİR…
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip ERDOĞAN;
Yakın bir zamanda şöyle demişti:
1) İsteseniz de, istemeseniz de; Türkiye’de artık rejim değişmiştir gibi sözlerle
Asıl niyetini açıkça ortaya koyuyorsa;
2) Kurulan, ya da kurulmak istenen, yeni rejimin adı, nedir?...
Israrla ve her fırsatta gündeme getirilen Başkanlık sisteminin;
Demokratik, Laik ve hukuk Devleti  temelinde,kuvvetler ayrılığına dayalı, 93.yılını kutladığımız Cumhuriyet rejiminden daha iyi olduğunu, kim iddia edebilir? Elbette edemez…
3) Siyasi hedefleri doğrultusunda, Türkiye’yi dönüştürmekte kararlı olan bir İktidar;
Hoşuna gitmeyecek konuların gündeme getirilmesini , yada  Uygulamaları iyi niyetle yapılan eleştirileri hoş karşılar mı?karşılamaz!...Bunun bir çok örnekleri var…
4) Vatandaşlarımız Alevi, Sünni, İnançlı, İnançsız gibi etnik köken ve inanç temelinde ayrıştırılmak isteniyorsa…
5) Komşularımızla sıfır sorun politikası deyip, eğer bütün komşularımızla düşman hale gelmiş isek;
Bu yüzden ticaretimizde azalmış ve ekonomik krizin eşiğine gelmiş isek…
6) Bir Amerikan projesi olan, Ortadoğu ülkelerini, bu arada Türkiye’yi de bölüp parçalamaya yönelik olan, Büyük Ortadoğu Projesi BOP Eş Başkanı sıfatıyla;
Açılım-Saçılım çalışmaları kapsamında, PKK ile mücadeleyi bırakıp, onların silah ve cephane depolamalarına vesile olup, Amerika ile ters düştüğünüz ve PKK ile mücadele etmek gereğini duyduğunuzda;
Eğer her gün 3-4-5-6..gibi şehit cenazeleri geliyorsa…
7) Terörle mücadele edilmesini doğru buluyoruz ama bu konuda geç kalmış isek…
8-Güney sınırımızı Terörist unsurlardan temizlemek için Askerlerimiz Suriye ve Irak’a girmek zorunda kalmış ve ne olacağını bilmiyorsak…
9) Musul ‘un IŞİD’ten temizlenmesi noktasında, Amerika’nın başı çektiği ve 30 Ülkenin yer aldığı bir Koalisyon harekâtında;
Türkiye’nin pay almaması için, dışlanmış isek…
10) Sonuçta yanlış dış politikalar nedeniyle Türkiye Ortadoğu’da  dışlanmış ise…
Başkanlık sistemine geçmeye, ne gerek var?...
Bu sistemi niye tartışalım ki?
8. CUMHURBAŞKANI'NIN HALK TARAFINDAN SEÇİLMESİ TALEBİ DE TAYİP ERDOĞAN'DAN GELMİŞTİR. 
Cumhurbaşkanı’nı n Halk tarafından seçilmesi talebi de, o zaman Başbakan olan, şimdinin  Cumhurbaşkanı  Recep Tayyip ERDOĞAN’dan gelmişti…
Sonrasında Cumhurbaşkanı Abdullah GÜL, süresini tamamlayıp, yeni Cumhurbaşkanının seçilmesi gündeme geldiğinde;
Bu defasında  Muhalefet Partileri CHP ve MHP kanadında , sözde güç birliği olsuyn ve Halkın dertlerine çare olsun,
Türkiye Cumhuriyeti, daha iyi idare edilsin gibi gerekçelerle bir şeyler yapmak adına, arayışlara başlandığında;
Sanki daha uygun bir Başkası yokmuş gibi
Müşterek bir Aday olarak;
Kimsenin yeterince tanımadığı, beklemediği, tahmin etmediği;
Bu yüzden de oy olarak, Halkımızın nezdinde karşılığı olmayan,
Ayrıca ATATÜR ilke ve İnkilaplarına ve Cumhuriyet idaresinin kazanımlarına,
Ne derece bağlı olduğu hususunda da şüpheler olduğu bilinen;
Prof.Dr. Ekmeleddin İHSANOĞLU’nu ortaya çıkardıklarına,
Bir anlam verememiştik
Sonuçta bu konuya, o zamanda yeterince yer vermiştim.
Sanki bilmediğimiz bir güç;
Başbakan olan Recep Tayyip ERDOĞAN’ın, Cumhurbaşkanı olmasını istiyordu,
Ve planlamalarda, buna göre yapılıyordu…
Neticede, Recep Tayyip ERDOĞAN, Cumhurbaşkanı oldu ve bu günlere geldik.
Şimdi bütün işler yolunda gidiyormuş,
Başka bir sıkıntımız yokmuş gibi, Başkanlık sistemini tartışmaya başladık…
Yaa, bu Ülkede mevcut Anayasa ve Yasalar çerçevesinde, bir şeyler yapmak isteyene;
Bu güne kadar kim engel oldu?...
Recep Tayyip ERDOĞAN’da, mevcut Anayasa ve Yasaların kendisine tanıdığı hak ve imkânlardan yararlanarak, siyasete girmiş, Başbakan olmuş,
En  yüksek Makama  gelmiş,,Cumhurbaşkanı olmuştur.
Şimdi Cumhurbaşkanı Recep Tayyip ERDOĞAN’ın, geçmişte sarf ettiği sözlere bir bakalım.
Demokrasi bir amaç değil; bir araçtır.
Demokrasi bir Tramvay gibidir; istediğimiz durağa geldiğinde, ineriz…
Daha yakınlarda söylenen bir söz:
İsteseniz de, istemeseniz de; artık rejim değişmiştir…
Bizlerin bildiği ve 93 yıldır süre gelen Cumhuriyet idarsidir.
Peki Rejim değiştiğine göre; Yeni rejimin adı nedir?
Herhalde, Anayasamızda da yazıldığı üzere;
Türkiye Cumhuriyeti’nin tarifi şu:
Demokratik, Laik ve Hukukun üstünlüğüne dayalı,
Yargı, Yürütme ve Yasamanın birbirinden bağımsız olduğu bir Hukuk devletidir.
Geldiğimiz nokta da, bu kuralların uygulandığını, geçerli olduğunu, söyleyebilir miyiz?...
Biz burada, mevcut bilgilerden ve daha önce söylenmiş sözlerden de, yararlanarak;
Başkanlık Sistemi adı altında;
Zehir’in balmış gibi gösterilmeye çalışıldığı Başkanlık Sistemi ile
Asıl maksadın ne olduğunu,
Bu sistemle, Türkiye’nin nasıl bir maceraya  sürüklenmek istendiğini,
Yine mevcut bilgi ve belgelere dayanarak, ortaya koymaya çalışacağız.
Bizim asıl sorunumuz ve Siyasilerden talebimiz şudur:
Mevcut Anayasa ve Yasalar çerçevesinde olun,
Ve bu çerçeve dahilinde hizmet verin…
Bu gün, Mustafa Kemal ATATÜRK ve Silah Arkadaşları tarafından kurulmuş olan;
Çağdaş temeller üzerine oturtulmuş olan Türkiye Cumhuriye’i sayesinde;
Toplamda 1,5 Milyar olan İslam ülkeleri arasında,
En iyi durumdayız…
Doğrudan, ya da dolaylı yollardan;
Türkiye Cumhuriyeti’nin altının oyulmasını da, istemiyoruz…
Halkımız, Recep Tayyip ERDOĞAN’ı kıl payı da olsa yaklaşık,% 52 gibi bir oyla;
Cumhurbaşkanı seçtikten sonra;
Şöyle bir mantık yürüttüğü anlaşılıyor:
Mademki Halk beni Cumhurbaşkanı seçti;
Her şey, benim istediğim şekilde olmalı,
Ülkenin tek hakimi, ben olmalıyım…
Aslında illaki Halkın seçtiği bir Cumhurbaşkanı olmanın ve bu konudaki ısrarın başka nedenleri de olabilir…
Federasyon, ya da Eyaletler sistemi ile idare edilen ülkelerdeki sistemde;
Cumhurbaşkanlarının, Halk tarafından seçildiği yerlerdir…
Peki Başkanlık sistemine geçilirse;
Türkiye’de rejim değişir mi?,
Eyalet sistemine geçilebilir mi?...
Bu soruya da, cevap bulmaya çalışacağız…
Recep Tayyip ERDOĞAN’ın , Başkanlık sistemi konusunda ısrarcı olduğunu herkes bildiği için;
Gerek Başbakan, gerekse diğer Üst Yetkilile,gerekse AKP’li Milletvekilleri;
İsteseler de, istemeseler de;
Bu sistemi savunmak zorunda kalıyorlar ve gerçekten, istiyormuş gibi, görünmek zorunda kalıyorlar…
İşte içinde bulunduğumuz, birçok açmazın, temel nedeni;
İşin özü ve özeti budur…
Sorunlar, buradan kaynaklanıyor…
9. MEVCUT SİYASİ PARTİLER AÇISINDAN;
ACABA DEMOKRASİNİN NERESİNDEYİZ?...
Şimdi bu konuda da, bir şeyler söylemek istiyorum.
Cumhuriyet Halk Partisi CHP;
7 Haziran 2015 Milletvekili seçimi öncesinde;
Milletvekili Adayı olanların,
Sıralamadaki yerlerinin büyük bir kısmını;
CHP Teşkilatlarında Delege olarak kayıtlı ve oy kullanma yetkisine sahip olanların oyları ile,
Ve kapalı zarf usulü ile yapılan ön seçim ile belirlenmiştir…
Tabi ki burada kıstas alınan husus genelde;
Milletvekili Adaylarının Performansı,Partiye yaptıkları katkılarıve oy potansiyeli dir….
Peki böylesi krişterler,MHP ve İktidardaki Adalet ve Kalkınma Partisi AKP’de uygulanıyor mu? Hayır…
Hele AKP’de hiç değil…
Bir kişinin değil Milletvekili olması,
Milletvekilliğine Ady gösterilmesi bile
Recep Tayyip ERDOĞAN’ın onayına bağlı,
Her şey, O’nun 2 dudağı arasında…
Peki böylesi bir ortamda, demokrasi olur mu?,
Bu şekilde seçilmiş olan Milletvekilleri;
Bağımsız olarak ve kendi iradeleri doğrultusunda, oy kullanırlar mı?,
Yada kullanabilirler mi?...
Kaldır parmak ve indir parmak yöntemiyle,
Ve kendilerine verilen talimatlar doğrultusunda , oy kullanan Milletvekillerinin oyları ile alınan kararlar;
Ne derece, Ülkemiz menfaatlerine uygun olur?....
Onun için diyoruz ki;
İhtiyacımız olan tek şey; Demokrasinin kurallarının tam olarak işletilmesi,
Ve mevcut Anayasa ve Yasa hükümlerine;
Yan yollara sapmadan, aynen uyulması ve uygulanmasıdır….
10.GENİŞLETİLMİŞ BÜYÜK ORTADOĞU PROJESİ BOP İLE BÖLÜNMÜŞ, PARÇALANMIŞ BİR ORTADOĞU HARİTASI…
Harita 3: 2006 Yılında Açıklanan Harita IŞİD’in Amacını da Açıklıyor
Sonuç
Büyük resimden bakıldığında ABD’nin Ortadoğu’daki dönüşüm projesi hızla devam etmektedir. Bu projenin altında petrole dayalı küresel sermaye ve ona ev sahipliği yapan ABD’nin çıkarları yattığı için bölgede bize gösterilmeye çalışan her türlü tehdit aslında, bölesi bir hedefin var olmasından kaynaklanmaktadır.
Sonuç:
Bu projeyi göz önünde bulundurmazsak;
Bölünüp parçalanmanın ve nihai hedefin Türkiye’yi de bölüp parçalamak olduğunu,
Sıranın şimdi Türkiye’ye geldiğini, daha iyi anlarız.
Eskinin Başbakanı, şimdinin Cumhurbaşkanı Recep Tayyip ERDOĞAN’ın geçmişte söylediği sözler ortada.
Ben genişletilmiş büyük Ortadoğu Projesi BOP’un Eş Başkanlarından biriyim.
Diyarbakır, bu bağlamda bir Yıldız olabilir…
Diyarbakır’ın nasıl bir Yıldız olduğunu, olacağının sinyallerini de; hep beraber gördük, yaşadık…
PKK her tarafı yaktı, yıktı…
Bu gibi konulara, daha önceleri de, çok yer verdik…
PKK’nın, PYD’nin, DEAŞ’ın,IŞİD’in ve daha başka terör örgütlerinin kurucusu da;
Başta, Amerika Birleşik Devletleri ve bazı Emperyal güçlerdir…
Bu gibi terör örgütlerinin arkasında da, bu gibi Emperyal  güçler vardır…
Bu gibi terör örgütlerinden, hangisinin, öne çıkarılacağına,
Hangisinin tasfiye edileceğine de;
Kendi çıkarları doğrultusunda,
Bu gibi Emperyal güçler karar verir…
Şimdi, bu gibi haritalar ortada dolaşıyor iken,
Ve bu Haritanın Amerika Birleşik Devletleri tarafından hazırlandığı inkâr edilmiyor, yalanlanmıyorsa;
 Bu noktada şu önemli hususları göz önünde bulundurmamız lazım:
Recep Tayyip EROĞAN önderliğindeki Adalet ve Kalkınma Partisi AKP;
3 Kasım 2002’de yapılan bir erken seçim neticesinde İktidara geldiğinde,
AKP, seçimi kazanıp, tek başına iktidar olduğunda;
Genel Başkan Recep Tayyip ERDOĞAN;
Siyasi yasaklı olduğu için, Milletvekili bile seçilememişti.
Ve bu yüzden Başbakanlık görevini, eski Cumhurbaşkanı ve AKP’nin de kurucularından olan, Abdullah Gül yerine getiriyordu.
Mevcut durum bu iken, Recep Tayyip ERDOĞAN, Amerika’ya gitti,
Teamüllere aykırı olduğu halde;
ABD Başkanı, George W. BUSH tarafından Beyaz Saray’da bir Başbakanmış gibi karşılanıp, görüşüldü…
Bu görüşmede, neler konuşulduğunu, Türkiye adına, ne gibi taahhütlerde bulunulduğunu da bilmiyoruz…
Bu konuda, tutulmuş resmi bir kayıtta yok.
Amerika’nın kendilerine göre, resmen tuttukları bir kayıt, elbette vardır….
Ve Recep Tayyip ERDOĞAN;
Genişletilmiş Büyük Ortadoğu Projesi Eş Başkanlarından biri olduğunu,
Ve bu Projede görevlerinin olduğunu söylüyor…
PKK’nın, onun başı olan ve İmralı adasında, cezasını çekmekte olan Abdullah ÖÇALAN ile
PKK’nın Meclis’teki siyasi uzantısı olan, HDP’nin de taleplerinde;
Güneydoğu bölgemizde, özerk bir yönetim biçimi istediklerini,  her vesile ortaya koydukları da bilinmektedir….
Eğer PKK’nın, üst düzey Yöneticileri ve Abdullah ÖÇALAN muteber insanlar yerine konup,
Kapalı kapılar ardında ve Oslo da, yabancı bazı Emperyal devletlerinde Temsilcilerinin bulunduğu bir Toplantıda;
Bunun gibi, Türkiye’den kopmanın, yolları aranıyor, pazarlılıklar yapılıyor…
Gizli yapılan bu görüşmeler ve karşılıklı pazarlıklar;
Sonradan bir şekilde Basına yansıyor….
Bu gün geldiğimiz noktada;
Buraya kadar değişik şekillerde vurgulamaya çalıştığımız üzere;
7 Haziran 2015’de yapılan Milletvekili seçiminde AKP;
Uyguladığı yanlış politikalar sonucu oy kaybedip, tek başına iktidar olma şansını kaybedince;
Öküz öldü, Ortaklık bitti mantığı ile AKP;
PKK ve HDP ile yollarını ayırıp,
Milliyetçi bir pozisyon almaya ve terörle mücadele etmeye başladı…
Gerisi malûm…
Ama şu da, bilinen bir husus:
Yabancı devletler, bilhassa da, Amerika Birleşik Devletleri;
Kendilerine verilen sözlerin tutulmamasını,
Kendilerine yapılan yanlışları, ya da atılan kazığı,
Karşılıksız bırakmadıkları, bırakmayacakları da, yaşanan örneklerle ortada…
AKP’nin PKK ve HDP ile yollarını ayırmasını doğru buluyoruz,
Ama her zaman, hukukun içinde kalınmasını istiyoruz.
PKK ve onun Suriye’deki kolu PYD ile de, mücadele edilmesini,
Türk Silahlı Kuvvetleri’nin, bu maksatla Suriye’ye girmiş olmasını da
Doğru buluyoruz ama
Bu noktada Amerika Birleşik Devletlerini karşımıza aldığımız da, ortada…
Zira ABD,PKK ve PYD ile mücadele edilmesini, onlara operasyon yapılmasını da, istemiyor….
Sözde benzer amaçlarla Irak topraklarına da girdik.
Nihayetinde TSK, Suriye’de bazı Bölgeleri Terörist unsurlardan temizledi ama
Suriye ile olan 910 Kilometrelik güney sınırımızın, büyük bir kısmının;
Hala, Terörist unsurların kontrolünde olduğunu söyleyebiliriz.
Askerlerimiz uzun zamandır, Suriye de ama
AKP Hükümeti’ni
N politikasının, amacının, ne olduğu bilemiyoruz…
Sanki orada, Suriye bataklığına saplanmış gibiyiz…
Ve ayrıca, Musul’un yakınında olan ve daha önceden orada eğitim faaliyetleri veren Birliğimizi, takviye ettik.
Amerika’nın başı çektiği Koalisyon güçleri, İŞİD ile mücadeleye başladı ama
ABD; Türkiye’nin bu operasyona dahil olmasını ve Irak’tan pay almamızı istemediği için…
Koalisyon güçleri arasında da, yer alamıyoruz.
Aslında Türk Silahlı Kuvvetleri;
Pazarlıklarda bende varım demek için, Irak topraklarına girmişti…
Neticede uygulanan yanlış dış politikalar sonucunda;
Suriye ve Irak dahil; Ortadoğu’dan, dışlanmış olduğumuz, sonucuna varıyoruz….
Bu itibarla Cumhurbaşkanı Recep Tayyip ERDOĞAN’ın ,
Başkanlık sistemine geçme konusundaki ısrarından vazgeçmesini,
Türkiye adına endişe duyduğumuzu, bu vesile ile tekrar söylemek isterim…
11. ESKİ KÜLTÜR BAKANLARINDAN NAMIK KEMAL ZEYBEK’İN TELEVİZYONLARDA SÖYLEDİKLERİ…
Sayın ZEYBEK diyor ki;
AKP iktidara gelmeden önce, muhtemelen 2000 yılı öncesinde;
ABD Büyükelçiliğinde görevli, Siyasi İşler Müsteşarı;
Katıldığı bir toplantıda,Sayın ZEYBEK’e şöyle bir soru yöneltmiş:
Biz Türkiye’de, içinde Necmettin ERBAKAN’ın olmadığı,Ilımlı İslam modeli, siyasi bir oluşum kurmak istiyoruz.
Sende böylesi bir oluşumda, yer alır mısın diye sormuş…
Namık Kemal ZEYBEK de, hayır cevabını vermiş…
Şimdi yaşadığımız bu sürecin arkasında, kimin olduğu,
Ve AKP’nin nasıl ve hangi şartlar altında iktidar olduğu, ya da İktidara nasıl taşındığı konusunda ,
Yaşadığımız süreç ile ilgili olarak,
Türkiye’nin nereye götürülmek istendiğini,
Yaşadığımız örnekleri de, göz önünde bulundurduğumuzda;
Şimdi daha sağlıklı yaklaşım ve analizler yapabiliyoruz….
Sonuç itibarıyla Başkanlık sistemine geçme gibi maceralarla,
Türkiye’nin geleceğini, riske sokamayız…
Türkiye’nin tekrar huzur ve güvene kavuşması için, hepimizin ve bu arada, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip ERDOĞAN içinde daha hayırlı olacağına inandığım, tek yol, tek çözüm;
Bir iktidar değişikliğidir.
Eğer Türkiye’de bir iktidar değişikliği olursa;
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip ERDOĞAN;
Kendi Partisi dışında bir Hükümet kurulmuş olduğu noktasından hareketle;
Hükümet işlerine, şimdi olduğu gibi, doğrudan müdahale edemez,
Mecburen Anayasamızın, kendisine tanıdığı yetkiler bağlamımda hareket etmek zorunda kalır,
Ve böylece eğer, daha önceleri, Yabancı devletlere, özelliklede Amerika’ya verilmiş bir sözü ve bir taahhüdü varsa;
Çok gayret sarf ettim, yapmaya çalıştım ama
Gördüğünüz gibi şimdi, iktidar değişti ve kendi başıma karar veremiyorum deyip,
Kolayca işin içinden, sıyrılıp, çıkabilir…
Bu nedenle bir iktidar değişikliğinin, Cumhurbaşkanı Recep, Tayyip ERDOĞAN’ın da hayrına olacağı, kanaatini taşıyorum…
12. CUMHUR4BAŞKANI RECEP TAYYİP ERDOĞAN’IN ;
GEÇMİŞTE BAŞKANLIK VE EYALET SİSTEMİNE GEÇME GİBİ, KONULARDA Kİ;
DEĞERLENDİRMELERİ…
Bu konuşma kayıtları, internette, joutube de var.
Çoğu insan tarafından da biliniyor…
Tarih: 26 Temmuz 2014 Kanal 7 Televizyonu.
Burada Başkanlık, ya da Yarı Başkanlık ile yönetilen bazı gelişmiş Ülkelerde,
Böylesi bir Sistemin faydalarından bahsediyor…
Mayıs 2015, Kanal D, Hedef 2023 Programı
Taha AKYOL’un da konuk olduğu bir program.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip ERDOĞAN, bu programda;
Eyalet Sisteminin Osmanlı’da da, kullanılan bir sistem olduğuna vurgu yaparak;
2023’te, Türkiye’nin Eyaletler sistemine geçebileceğini söylüyor.
Sonuçta bu Televizyon programlarında, Başkanlık sistemi, ya da Eyaletler sistemine geçmenin faziletlerinden bahsederken;
Danıştay, Yargıtay ve Anayasa Mahkemesi, İdare Mahkemesi , Sayıştay …gibi Kurumların, kendilerinin iş yapma konusunda;
Hep engel çıkardıklarından bahsediyor…
Şimdi geçmişte söylenen bu sözleri;
Yok mu sayalım, duymazdan mı gelelim!?...
21 Kasım 2016 Pazartesi, AYDINLIK GAZETESİ’NİN MANŞETTEN VERDİĞİ HABER
Sonuç itibarıyla;
Başkanlık sistemine yol verecek bir Anayasa değişikliği;
Meclis’te Milletvekillerinin oylarıyla, toptan red edilmeli,
Ve sonu belli olmayan bir Macera da, bu şekilde, önlenmelidir…
Saygılarımla.21 Kasım 2016 Pazartesi
Makine Yüksek Mühendisi Ahmet YALVAÇ
Enerji Uzmanı – Gazeteci Yazar

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder