12 Kasım 2015 Perşembe

Olağan mı? Yoksa!.. "1 KASIM 2015 SEÇİM SONUCU BİR SÜRPRİZ Mİ?,,," Ahmet YALVAÇ

1 KASIM 2015 "MİLLETVEKİLİ GENEL SEÇİMİ" SONUÇLARI BİR SÜRPRİZ Mİ?,,,
Ahmet YALVAÇ
MAKİNE YÜKSEK MÜHENDİSİ
Gazeteci, Araştırmacı - Yazar
                Sevgili Okurlar,1 Kasım 2015 Milletvekili seçiminde, Adalet ve Kalkınma Partisi AKP’nin % 49,5 oy alarak; tekrar, tek başına iktidar olma şansını yeniden elde etmesi, elbette bir sürpriz…
                AKP’nin seçimi kazanmasını şu şekilde özetlemek te mümkün:
Kendisinden hesap sorulmasını istemiyordu ve bunun içinde; tek başına iktidar olması gerekiyordu ve öyle oldu. Gerisi teferruat…
Olup bitenleri anlayabilmek için; bundan önceki makalelere bakmanızı öneririm
Bu son seçimi de kazanarak, AKP’nin 4. defa tek başına iktidar olma şansını yakalamış olmasında, en büyük faktör; 
AKP’nin fiiliyattaki lideri konumunda olan ve şimdinin de Cumhurbaşkanı Recep Tayyip ERDOĞAN dır. Ama bu husus;
Türkiye’nin her konuda daha üst noktalara çıkartılması hedefinde, sorunların çözümünde, Türkiye’nin daha iyi idare edilmesi noktasında;
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip ERDOĞAN’ın başarılı olduğu anlamına gelmez.
Bu husus, daha ziyade; Recep Tayyip ERDOĞAN’ın başarılı bir algı operasyonu ile
Halkımızın önemli bir kısmını yönlendirip, kendi tarafına çekmesi, çekebilmesi ile ilgili bir konu…
Başka konularda var da; ben bu gün daha çok, bu konuda bir şeyler söylemek istiyorum.
Öncelikle şu hususu hatırlatmak isterim:
Ben bu gün, olumsuz gelişmelere ait birçok örnek ortada iken; Recep Tayyip ERDOĞAN’ı gözü kapalı destekleyen çok sayı da insan tanıyorum. Bu konuda aklın mantığın durduğu yerdeyiz.
Tabi ki bu konuda; AKP’ye oy veren seçmenin, genelde eğitim seviyesi ile ilgisi var, gelenek-göreneklerimizin, kültür yapımızın etkisi var, Dinin etkisi var, sonuçta genetik yapımızın etkisi var…
Recep Tayyip ERDOĞAN’ın konuşma şekli, çok kırıcı…
Muhalefete, ya da kendini eleştirenlere, ağıza alınmayacak sözler sarf ediyor; alçaklar, şerefsizler, ananı al götür, İsrail Dölü…
Yoksa biz, bağırıp-çağıran, muhataplarına argo kelimelerle karşılık veren insanlardan mı, hoşlanıyoruz?
Bu konuda psikologlara, sosyologlara, genetik uzmanlarına önemli görevler düşüyor.
Birde şu husus çok önemli:
AKP’nin iktidara geldiği 2002’den bu yana, Toplumda her geçen gün artan bir hoşnutsuzluk, bir muhalefet var…
İşçi, memur, emekli, çalışan, esnaf, çiftçi, köylü…çoğu kişi; gidişattan, halinden memnun değil Ama her defasında nasıl oluyor da, AKP oylarını artırıyor, kazanıyor? Sadece 7 Haziran 2015 Milletvekili seçiminde, tek başına iktidar olamamıştı.
Bu gibi konularda, yaratılan algı operasyonunun dışında, birçok seçim hilelerinin yapıldığı iddiaları, 0rtalıkta uçuştu;
Mükerrer oy kullanma, ölüleri bile seçmen yazma, sandık hırsızlığı, bilgisayar oyunları, elektrik kesilmesi, trafolara kedi girmesi gibi, akla, mantığa sığmayan birçok seçim hilesi…
Yüksek Seçim Kurulu’nun fazladan, niye çok sayıda oy pusulası bastırıyor gibi, bir çok konular.
Bir ara mükerrer oy kullanmayı önlemek açısından, parmağa özel mürekkep sürülüyordu. Sonradan bu uygulamadan vaz geçildi. Acaba neden?
Avrupa’da ve diğer gelişmiş bazı demokrasilerde, bizde halâ kullanılan ve birilerinin lehine oy kaydetmeye müsait olan, yazılım sisteminden, halâ niye vazgeçmediğimiz;
Seçimlere güveni azaltan en önemli faktörlerden biridir.
7 Haziran 2015’de yapılan Milletvekili seçiminde, Halkımızın % 60’a yakın bir kısmı; CHP, MHP ve HDP’ye oy vermek suretiyle, AKP’nin tek başına iktidar olmasını istemedi. Bu husus aynı zamanda; Cumhurbaşkanı Recep Tayyip ERDOĞAN için de, bir ihtar anlamını taşıyordu…
            Ama muhalefet partileri bir koalisyon hükümeti kurma noktasında, ellerine geçen, tarihi bir fırsatı değerlendiremediler…
        MUHALEFET PARTİLERİNİN BECERİKSİZLİĞİ VE ÖZELLİKLE DE; DEVLET BAHÇELİ’NİN ANLAMSIZ İNADI; AKP’NİN SEÇİMİ KAZANMASINDA ETKİLİ OLDU…
Özellikle MHP Lideri Devlet BAHÇELİ’nin, bir Koalisyon Hükümeti kurulması aşamasında;
PKK’nın Meclis’te ki Temsilcisidir gibi gerekçelerle, HDP ile bir arada olamayacaklarını söylemesi ve bu konudaki inadı;
AKP’ye ve Recep Tayyip ERDOĞAN’a, yeniden tek başına iktidar olmasını, Altın Tepsi içinde hediye etti diye de özetlenebilir.
Halkımız, Devlet BAHÇELİ’nin inadını;
MHP’nin oylarını % 4 düşürmek suretiyle ,cezalandırdı ama
Olan Türkiye’ye oldu.
Recep Tayyip ERDOĞAN’ın bu güne kadar seçimleri hep kazanmasının ardında;
Devlet BAHÇELİ’nin zor anlarda, Tayyip ERDOĞAN’a bir şekilde yardım edip, onu kurtaran bir görevli olduğu kanaati de; Halkımız arasında, yaygın bir görüştür.
Seçim sonrasında CHP, MHP ve HDP kanadında, parti tabanlarında büyük çatlaklar oluştu.
Şimdi bu gibi konularda, bir şeyler söylemek istiyorum.
HDP Lideri Selahattin DEMİRTAŞ,ın seçim kampanyası sırasında, PKK’nın eylem yapmasına karşı çıkması gibi hususlar;
Selahattin DEMİRTAŞ ile Kandil arasında ve PKK’nın diğer bazı üst yöneticileri arasında bir anlaşmazlık konusu haline geldiği ortaya çıktı…
Meğerse Selahattin DEMİRTAŞ’’ın suskunluğu, bu sebeptenmiş…
Selahattin DEMİRTAŞ, seçim kampanyası esnasında Recep Tayyip ERDOĞAN için;
Seni Başkan yaptırmayacağız konusuna, hep vurgu yaptı.
Ama seçim sonrasında görüldü ve anlaşıldı ki;
Selahattin DEMİRTAŞ, bu konuda aynı noktada duruyordu.
Ama malûm diğer yöneticilerin;
Başkanlık konusunu da tartışabiliriz gibi yaklaşımları, anlaşmazlığın devam ettiğini, ortaya koymaktadır.
Türkiye’nin Üniter yapısına aykırı söylemlerine, elbette katılamayız. Ama Halkımız arasında, Selahattin DEMİRTAŞ’a karşı bir sempatinin oluştuğunu da görüyorum.
AKP ve Tayyip ERDOĞAN’ın;
HDP’nin seçim barajı altında kalması için yürüttükleri kampanyaya rağmen;
HDP’nin seçim barajını aşarak, Meclis’e girmesini; Selahattin DEMİRTAŞ’a bağlamak, daha doğru bir yaklaşım olur.
Bu noktada HDP Lideri Selahattin DEMİRTAŞ’ın;
 CHP Lideri Kemal KILIÇDAROĞLU İle MHP Lideri Devlet BAHÇELİ’den daha karizmatik olduğunu söyleyebiliriz.
CHP ve MHP kanadında, kazanlar kaynıyor…
Kemal KILIÇDAROĞLU ile Devlet BAHÇELİ, koltuklarını kaybedebilirler.
Gelinen nokta itibarı ile Muhalefet cephesinde, yakın bir gelecekte önemli değişimlerin yaşanacağı anlaşılmaktadır.,
7 HAZİRAN 2015 SEÇİMİ SONRASINDA BİR KOALİSYON HÜKÜMETİ NİYE KURULAMADI?
Bu sorunu şöyle özetlemek mümkün:
1-İktidardaki Adalet ve Kalkınma Partisi AKP, 7 Haziran 2015 tarihinde yapılan Milletvekili seçiminde;
Aldığı 40,8 oyla, tek başına iktidar olma şansını kaybetmişti ve bir Koalisyon Hükümeti kurma ihtimali belirmişti…
Ne var ki uygulamadaki örneklerle de sabit olan; AKP’nin fiiliyattaki Lideri konumundaki, şimdinin de Cumhurbaşkanı Recep Tayyip ERDOĞAN;
Bir Koalisyon Hükümeti’nin kurulmasını istemediğinden dolayı;
45 Günlük süreyi;
Yeni Hükümeti kurmakla görevlendirdiği, kendi partisinin Genel Başkanı ve Başbakanı Ahmet DAVUTOĞLU vasıtasıyla doldurarak;
Hükümet kurulamıyor gerekçesiyle, Anayasamızın kendisine tanıdığı yetkiyi kullanmak suretiyle, erken seçim kararı aldı ve 1 Kasım’da malûm seçim yapıldı…
                Eğer Cumhurbaşkanı Recep Tayyip ERDOĞAN 45 günlük süreyi;
CHP, MHP VE HDP’NİN Genel Başkanları arasında eşit olarak, paylaştırmış olsaydı; Muhtemelen bir Koalisyon Hükümeti kurulabilirdi…
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip ERDOĞAN’NIN 45 günlük süreyi, kendi Partisinin Genel Başkanı
Ahmet DAVUTOĞLU ile doldurması, muhalefet liderleri; Kemal KILIÇDAROĞLU, Devlet BAHÇELİ ve Selâhattin DEMİRTAŞ’a görev vermemesi;
Cumhurbaşkanının tarafsızlık ilkesine ve teamüllere aykırı bir uygulamadır.
Eğer Yüksek Seçim Kurulu;
Bu konuda Cumhurbaşkanı’nın Anayasa ihlâli yaptığını belirterek, yaşanan mağduriyeti
Önleseydi, belki bir koalisyon Hükümeti kurulur ve 1 Kasım 2015 erken seçimi de olmazdı…
Bu itibarla Yüksek Seçim Kurulu da, bu konuda görevini yapmamıştır…
2-Eğer Muhalefet Partileri CHP, MHP ve HDP’NİN Genel Başkanları, kendi aralarında anlaşıp; bir Koalisyon Hükümeti kurmaya hazır olduklarını açıklamış olsalardı;
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip ERDOĞAN, Hükümeti kurma görevini, onlara vermek zorunda kalırdı.
Bu noktada Muhalefet Liderleri de, sınıfta kalmışlardır.
Bir Koalisyon kurma konusunda en fazla sorunu, MHP lideri Devlet BAHÇELİ çıkarmıştır.
CHP lideri Kemal KILIÇDAROĞLU, daha ilk başta Devlet BAHÇELİ’ye; istiyorsan, sen Başbakan ol demiştir. Ama Devlet BAHÇELİ, kabul etmemiştir
MHP; HDP için, PKK’ya destek veriyor gibi gerekçelerle, bir koalisyon kurmayacaklarını, her defasında söylüyordu…
Ama aynı Devlet BAHÇELİ, PKK’ya teröre destek veriyorlar gibi gerekçelerle, her defasında AKP’ye de çatıyordu ama Meclis Başkanı seçiminde, AKP’nin Adayı İsmet YILMAZ’IN seçilmesine vesile oldu…
Aslına bakarsanız AKP ve onun fiili lideri konumundaki Tayyip ERDOĞAN’ı zor anlarında hep; Devlet BAHÇELİ kurtarıyor…
Peki buna ne diyeceksiniz?
Diyelim ki kendi aralarında anlaşamadılar, ya da Cumhurbaşkanı Tayyip ERDOĞAN, kendilerine engel çıkartıp, Hükümeti kurdurmadı…
Şimdi sorulması gereken soru şu:
Seçimden önce AKP Hükümeti ve özellikle de Recep Tayyip ERDOĞAN’A;
17 ve 25 Aralık 2013, rüşvet ve yolsuzluk iddiaları için hesap soracaklarını söyleyip, duruyorlardı hep;
Peki hem bu gibi konularda, hem de seçim barajının % 10’un altına çekilmesi konusunda, niye bir kanun teklifi vermediler?...
Niye kaldır parmak, indir parmak yapıp ta, AKP’Yİ ve Tayyip ERDOĞAN’I, köşeye sıkıştıramadılar?
         ÇOĞU VATANDAŞIMIZIN AKP’Yİ DESTEKLEMESİNİN NEDENİ; ALDIĞI NSOSYAL YARDIMLARLA, EKONOMİK GÜÇLÜKLER.
Çoğu vatandaşımızın, kredi kartı borcu, ya da ev, araba gibi konularda borçlanmış olmalarının etkisi var. Dolayısıyla, bu gibi vatandaşlarımızda; eğer iktidar değişirse, borçlarını ödeyememe korkusu var,
Özellikle yandaş üst guruplara tanınan Devlet ihaleleri alma konusunda tanınan kolaylıklar var  gibi konularda ve değişik kesimlere, Halkımızın kültürüve genetik yapımızında elbette önemli Alınan Örneğin bu gibi ülkelerde, hatta Başkanlık sistemiyle yönetilen Amerika Birleşik Devletleri’nde bile kuvvetler ayrığı vardır. İktidarlar % kaç oyla gelmiş olurlarsa olsunlar; Yargı, Yürütme, Yasama, Basın hep bağımsızdır.
                Hükümeti idare edenler % şu kadar oy aldım diyerek; Anayasa,, Yargı, Milli Eğitim  gibi temel konularda, istedikleri gibi değişiklik yapamazlar. Devletin İdare şeklini, Rejimini değiştirmeye asla cesaret edemezler…
Bu gibi ülkelerde, özellikle Devletin dış politikalardaki temel hedefleri de; iktidarda kim olursa olsun, değişmez.
Bu itibarla Batı demokrasilerinde, seçimle iş başına gelen hükümetler;
Anayasa, mevcut Kanunlar ve teamüller çerçevesinde;
Halkın yaşantısını daha üst noktalara çıkarmaya, her alandaki sorunları çözmeye, sonuç itibarı ile Devleti her alanda yüceltmeye çalışırlar…
Eğer Batı demokrasilerinde Hükümetler, bunun tersi bir uygulama ortaya koyarlarsa; hangi siyasi görüşe sahip olursa olsun, zaten halk buna müsaade etmez. En azından, ilk seçimde oylarını düşürerek, gereken cevabı verir.
                Hani Yağmur Yağdı; Yarıklar Kapandı diye bir Atasözü var ya; merak edenler, benim web siteme girsinler, daha önce yazdıklarıma bir göz atsınlar…
                Nihayetinde burada, AKP Hükümetinin 1 Kasım 2015 seçiminde, böylesi bir sonucu nasıl aldığını tahlil etmeye çalışıyoruz.
                AKP ‘nin 4. Defa seçimi nasıl kazandığına ışık tutabilmek açısından;
                Bizim insanımızla, Batılı bir seçmenin davranışı konusunda ilginç, birkaç örnek vermek istiyorum.
                Yıllardır Arkadaşım olan ve aynı apartmanda oturduğumuz bir Arkadaşım, seçim günü bana şöyle dedi:
                AKP’ye oy ver AKP’ye; Hastane yapacak, Hastane!...
Ya,sırf Hastane yapacak gibi bir gerekçe ile bir Partiye oy verilir mi?...
Hastane yapmak, Okul yapmak gibi şeyler, zaten Hükümetlerin görevi.
Hastane yapmak, okul yapmak…gibi şeyler yapmak,elbette iyi de; ben bunların, kaliteli yapılıp, yapılmadığına bakarım, kanun ve yönetmeliklere uygun yapılıp, yapılmadığına bakarım. Ucuza mı, pahalıya mı yapıldığına bakarım…
                İstanbul’da oturan ve Tayyip ERDOĞAN hayranı bir Yakınım da, yukarıda bahsettiğim yakın bir arkadaşımın söylediğine benzer bir örnek verdi ve dedi ki: önceki Hükümetler zamanında, SSK’ nın Hastanelerinde saatlerce ilaç kuyruğunda beklerdik, şimdi beklemiyoruz…
Tabi ki bunlar işin olumlu yönleri.O kadar olumsuz yönleri de var ki; yapılan bazı iyi şeyler; perde gerisinde kalan olumsuz şeylerin gölgesinde kalıyor…
                Örneğin, önceki Hükümetler zamanında; çalışanlar, ya da emekliler; ister SSK, ister Emekli Sandığına mensup olsunlar, hastanelerde kayıt parası, eczanelerde ilaç farkı gibi konularda para ödenmezdi.
                Peki Yeşil Kartlılar için, Bütçeden yeterince para ayrılmış olsa; pirimi ödenen, emekli, ya da çalışanlardan; sağlık kesintisi yapmaya gerek kalır mıydı?...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder