26 Mayıs 2015 Salı

HALKIMIZA MESAJ; ANKARA 1. Bölge BAĞIMSIZ Milletvekili Adayı, Makine Yüksek Mühendisi Ahmet YALAVAÇ - Enerji Uzmanı - Gazeteci Yazar

HALKIMIZA Seçim Mesajı
Sayın Ankaralı Hemşerilerim;
Ben Makine Yüksek Mühendisi, Gazeteci-Yazar Ahmet YALAVAÇ.
Ankara 1. Bölgeden BAĞIMSIZ Milletvekili Adayı olarak karşınızda bulunuyorum.
 Çoğunuz biliyorsunuz ama hatırlatmak maksadı ile ben tekrar yazıyorum;1.Bölgedeki ilçeler şunlar:
Polatlı, Haymana, Sincan, Etimesgut, Çankaya, Mamak, Elmadağ, Gölbaşı, Balâ, Şerefli Koçhisar ve Evren.
Seçim Pusulasındaki yerim: Siyasi Partilerden sonra gelen Bağımsız Adaylar kısmında; 2. Sıra
Burada Ahmet YALAVAÇ’ın yanında ki yuvarlağın içine evet mührünü basıyorsunuz, sonra zarfa koyup, sandığa atıyorsunuz, Sıra numaraları; kura çekmek sureti ile belli olmuştur.
Ben Anayurt Gazetesi Eski Köşe Yazarlarındanım. Ve bir süreden beri kendi web sitemde yazıyorum.
Araştırmalarıma ve yazdığım makalelere Anayurt Gazetesi’nin arşivinden ve benim web sitemden ulaşabilirsiniz.
Beni tanıyanların çoğu; Soyadımı YALVAÇ olarak bilir. İkisinin de anlamı aynıdır ama doğrusu YALAVAÇ tır. Ve ben, web adresinde, mail adresinde YALVAÇ’ı kullanıyorum
Bu itibarla benimle iletişim kurmak isteyenler bu hususu göz önünde bulundurmalıdırlar.
YALAVAÇ, ya da YALVAÇ’’ın anlamı konusunda da, merak edenler açısından kısaca bir şeyler söylemek istiyorum. Benim Soyadım, Ailemin geçmişi ile ilgili
YALAVAÇ ya da YALVAÇ; ana  Türk boylarından birinin adıdır..
Eğer YALAVAÇ, ya da YALVAÇ, baba ise; KARAMAN ya da KÖSELER, onun oğulları gibidir.
Başka bir anlamı da şudur: LİDER
Ama buradaki lider sözü daha ziyade; İlmi ile yol gösteren anlamında anlaşılmalıdır…
Ben burada, Siyasi Parti Liderlerine güvenmeyip te; kime oy vereceğim diye bir arayış içinde olanlarla, aynı mantık çerçevesi içinde oy vermeye gitmeyeceğim diyen, ya da geçersiz oy kullanacağım diyen, Ankaralı Hemşerilerimin oylarına talibim
Merkez Sağ seçmenlerden de, oy ve destek bekliyorum. Halkımıza mesajım ve iş yürütme şeklim şöyle olacak:
-Milli konularda Hassasiyet
-Sorunlara Çözüm
-Halkımızla Yakın İlişki
-Hak ve Adaletten Ayrılmamak
Yeni Projelerle İyi Bir Başlangıç
-Ve ben Sizlerden biriyim.
Şu hususu öncelikle herkesin bilmesini isterim:
Daha önceki seçimlerde kime e oy vermiş olurlarsa olsunlar, 7 Haziran 2015’de yapılacak olan seçimde de kime oy vermiş olurlarsa olsunlar; ayrım yapmadan, çözülebilecek nitelikteki sorunları çözmeye çalışacağım ve asla git gel olmayacak…
Ben siyasi görüşleri ne olursa olsun; Halkımızın iş sorunlarının, geçim derdinin, yaşamsal sorunlarının öncelikle halledilmesinden yanayım.
Ve güncel sorunların süratle halledilip; Türkiye’nin gelişmiş Batı devletlerinin seviyesine gelmesi yolunda da katkı koymak istiyorum.
Bu konuda da bazı tahliller yapacağım ve bazı önerilerde bulunacağım ama
Öncelikle Türkiye Cumhuriyeti’nin bölünüp, parçalanma noktasına nasıl geldiği konusunda bir şeyler söylemek istiyorum.
Eğer bu hususun nedenlerini anlayamazsak; birlik ve beraberliğimizi de koruyamayız, hiçbir sorunu da çözemeyiz…
TÜRKİYE BU ORTAMA NASIL GELDİ?...
Hulki CEVİZOĞLU bir defasında ULISAL Kanalda, 5-6 ay kadar önce, belki de daha önceki bir zamanda, Türkiye’nin geldiği, getirildiği nokta için şöyle dedi:
1990’lı yıllarda Amerika Birleşik Devletleri Irak’ı işgal etmeyi kafasına koyduğunda ve nihayet 2002 yılı öncesinde; AKP ve Tayyip ERDOĞAN, parlatılıp iktidara hazırlanırken;
Merkez Sağ da, daha büyük bir operasyonla çökertilmiştir…
Araştırma şirketi sahibi ve CHP’li Hakan BAYRAKÇI da bir süre önce, bu konuda tamamlayıcı başka bir söz sarf etti ve dedi ki:
2007 Seçiminde;
DOĞRUYOL Partisi ile ANAVATAN Partisi’nin oy oranları, anketlere göre o zaman; % 17’yi gösteriyordu. Ama bu 2 Partinin niye birleşemediklerini bu güne kadar anlayamadım…
Ve bu gibi sebeplerden dolayı; DYP 2007’de % 9.98 ile seçim barajı altında kaldı. Bu konuda DYP’nin oylarının çalındığı iddia ediliyor.
2007’de de, malûm sebeplerden dolayı Demokrat Parti İle Anavatan Partisinin birleşmesi; bir şekilde engellendi, Demokrat Parti de, seçim barajının altında kaldı…
Ve nihayet gelinen nokta da Merkez Sağ; 2002’den bu yana bir daha toparlanamadı.
Şu an itibarı ile de, kuşatma devam ediyor.. 
Süleyman SOYLU; Demokrat Partinin eski Genel Başkanlarından. AKP ve Tayyip ERDOĞAN hakkında söylemediğini bırakmıyordu, Demokrat Partinin paralarını çarçur ettikten sonra, yapılan borç nedeni ile Demokrat Partinin bazı taşınmazlarının da satılmasına vesile oldu…
Sonrasında koyu bir AKP’li oldu ve Tayyip ERDOĞAN’ın Yardımcısı ve savunucusu oldu…
Şimdi AKP kadrosundan Trabzon Milletvekili Adayı
Gültekin UYSAL; Demokrat Parti’nin şimdiki Genel Başkanı…
Bazıları onu genç ve pırıl pırl diye öne çıkarmaya çalışıyorlar ama genç ve pırıl pırıl olmak; Bir Siyasi parti Genel Başkanı için tek başına yeterli bir sebep değil.
Sonra 40 yaş ve üzeri çok ta genç bir yaş değil. Bu konuyu geçiyoruz.
30 Mart 2014 Yerel seçimlerde aldığı toplam oy ortada; % 0.04
Ama Demokrat Partinin kalkınması konusunda; ne kendinden Büyüklerin, ne de Küçüklerin önerilerini dinliyor…
İstifa edip, Partinin önünü de açmadı…
Muhtemelen ona da birileri bir görev vermiştir…
Demokrat Partinin taşınmazlarını satmaya devam ediyor…
Şimdi Demokrat Partiyi seçime sokuyor ama barajı aşacağını hiç sanmıyorum.
Olsa olsa bir bölen olur…
Eğer Gültekin UYSAL, istifa edip Demokrat Parti’nin önünü açmış olsaydı;
Küçük Partilerin hepsi, Demokrat Partinin çatısı altında toplanabilirdi ve seçim barajını aşabilecek birleşik bir güç oluşturulabilirdi. Ama olmadı…
Saadettin TANTAN ile bir süreden beri tanışıyoruz. Dik duruşu ile kendisini sever sayarım. Sayın TANTAN’ı dik duruşu nedeni ile Halkımızın da çoğu tanır ve sever…
Ve kendisi de zaten Merkez Sağ kökenli. ANAP zamanında İç İşleri Bakanı idi.
Sayın TANTAN’ın bu özelliğini göz önünde bulundurarak; ,
YURT Partisi etrafında 2-3 Partinin ittifakla birleşmesi sonucunda, barajı geçebilecek bir oluşum yaratmaya çalıştım…
Ama herkes birleşmenin kendi çatısı altında olmasını istiyordu…
Bu sebepten oluşum gerçekleşmedi…
Aslında CHP ve MHP Liderleri de; Dünya görüşü kendi Partileri ile aynı olan; DSP ve Büyük Birlik Partisi ile ittifakla birleşmek istemiyorlar…
Onlarda bu Partilerin Genel Başkanlarına;  Partinizi kapatın bize öyle gelin diyorlar…
Nihayetinde gördüm ve anladım ki; sorun küçüklerde de, büyüklerde de aynı. Herkes Aslan Payının kendisinde olmasını istiyor…
Bu husus, bizlerin genetik yapıları ile de ilgili olmalı…
Demek ki bizde uzlaşma kültürü henüz gelişmemiş…
Bu itibarla yaptığım analizlere; web siteme girerek bir göz atmanızı öneririm.
Neticede başka bir Partiye geçmekte istemediğimden;
Bağımsız Aday olmaya karar verdim.
BARIŞ YA DA ÇÖZÜM SÜRECİ DENEN HUSUS; TÜRKİYE CUMHURİYNİN BÖLÜNÜP PARÇALANMASINA GİDEN YOLDUR…
Bu konuyu şöyle bir benzetme ile açıklamaya çalışalım:
1-2002 Yılı Milletvekili seçiminde başında Tayyip ERDOĞAN bulunan AKP yerine; Başında Deniz BAYKAL’ın bulunduğu CHP Türkiye’nin yönetimine gelmiş olsaydı; böyle bir şey söz konusu olabilir miydi?...
Olamazdı tabi ki!..
2-Eğer Türkiye’nin Üniter Devlet yapısı bozulur ve Güneydoğu Bölgemiz; Özerk bir yapıya kavuşursa ne olur?
Aradan çok geçmeden bağımsız bir devlet olma talepleri başlar…
Peki böyle bir durum kimin işine yarar?...
Irak’ı sudan bahanelerle kim işgal etti ise; onun işine yarar.
Amerika Birleşik Devletleri Ortadoğu’daki enerji kaynaklarını kontrolü altında tutmak ve bu kaynaklardan yeterince yararlanmak için Ortadoğu’ya yerleşmek istiyor…
Ayrıca Kuzey Irak’ta ki petrolleri en kısa ve en güvenli yoldan Akdeniz’e ulaştırmak için Güneydoğu Bölgemizin Türkiye’nin kontrolünden çıkması gerekiyor…
Amaç; burada ABD’nin kontrolünde olan bir boru hattı geçirmek ve Akdeniz’e ulaştırmak…
Ayrıca Güneydoğu Bölgesindeki doğal kaynaklardan da yeterince yararlanmak…
Nihai hedef şu:
Türkiye’den bir parça koparmak, Irak zaten işgal edildi, İran’dan bir parça koparmak, Suriye’den bir parça koparmak. Daha sonra bu parçaları birleştirip; yine ABD’in kontrolünde büyük bir Kürdistan Devleti kurmak…
Ergenekon, Balyoz ve Askeri Casusluk ve benzeri davaların bir senaryo olduğu ve yukarda anlatmaya çalıştığım hususun gerçekleşmesi için planlandığı anlaşılmaktadır.
Ve bu itibarla sözde çözüm süreci altında yürütülen görüşme ve çalışmalarla;
Bir Anayasa suçu işlendiği ve bu suçu işleyenlerin; Bir gün mutlaka hesap vereceklerini unutmasınlar!... Sözde Çözüm süreci altında yapılan görüşmelerde; Bölücülerle gizli pazarlıklar yapılırken, onlara her türlü tavizler verilirken. ATATÜRK heykelleri yakılıp yıkılırken, Türk bayrağı gönderden İndirilirken;
Türküm demek, vatanın ve Milletin birlik ve beraberliğini savunmak bir suç sayılmaya başlandı…
Bu gibi konularda çok örnekler vermek mümkün.
Teröristlerle müzakere edilmez; mücadele edilir…
Eski Başbakanlardan Prof.Dr. Tansu ÇİLLER zamanında terör faaliyetleri bitme noktasına gelmişti…
Ama PKK terörü sıfır noktasında iken;2002 yılından itibaren, nasıl oldu da tırmanışa geçti ve bu günlere gelindi…
Eğer Siyasi iktidar Askerin elini kolunu bağlamasa; Türkiye asla bölünüp, parçalanma noktasına gelmezdi…
Gerisi teferruat…
Bu gün Siyaseten Türkiye’nin geldiği noktayı anlayabilmek için;
Mustafa Kemal ATATÜRK’ün Gençliğe Hitabesini tekrar tekrar okumak lâzım
KÜRTLER TÜRK’ÜN BİR KOLUDUR.
Bazıları Türklerin 1071’de Selçuklu Sultanı Alparslan ile Bizans İmparatoru Romen Diogen a arasında Muş’un Malazgirt ovasında yaşanan savaş sonrasında Anadolu’ya geldiklerini sanır. Bu husus doğru değildir… Zira Türklerin Anadolu’ya gelişleri Milâd’dan önce 10 Bin-15 Bin yıl öncesine dayanmaktadır.
1071 Tarihi ile Oğuz boyları büyük kitleler hainde Anadolu’ya gelmeye başlamışlardır
Anadolu topraklarının Türkiye olarak anılması da bu tarihten sonra olmuştur.
Anadolu’ya Türkiye adını İtalyanlar koymuştur
Turchia, Turchomania: Türklerin yoğun olarak yaşadığı topraklar.
KÜRTLER;
Türklerin; Yüksek rakımlı dağlarda ve karlık bölgelerde yaşayan ve genellikle hayvancılıkla uğraşan koludur. Kürt; karla-kışla eş değer anlamdadır.
Ve bu ismi Oğuz boylanın Başı; Oğuz Kaan koymuştur.
Bu gün AFGANİSTAN’da Herat nehri kenarında Timur’un Kürt Neşin adlı bir kış evi vardır.
Yine Oğuz Kağan’ın AFGANİSTAN’da’ Kürt Tag adını taşıyan bir kış evi bulunmaktadır.
Ben Türkiye’nin Etnik Kökeni başlığı altında Anayurt Gazetesinde 21 makale yazdım. Bu makaleleri herkesin okumasını öneririm.
Örneğin Kürtlerin bazıları kendilerini ayrı bir ırk,  ayrı bir Milletten sanır. Ama bu husus doğru değil…
Örneğin AKP’nin Diyarbakır Milletvekili Galip ENSARİOĞLU:
Aslında Ensari Türkmenlerindendir…
Türkiye genelinde Kürtlerin büyük bir kısmı; asla bölünme yanlısı değildir. Türkiye Cumhuriyeti’ne ve yasalarına  bağlı insanlardır.…
Ayrılık yanlısı olanların hepsinin Kürt olduğu da söylenemez…
Bunların bir kısmının Kürt, ya da Alevi kılığında gizlenmiş Ermeniler olduğu söyleniyor…
Dolayısı Kürtlerin ancak % 1 belki % 2’si ayrılık yanlısıdır.
Türkiye Cumhuriyeti’nin yasalarına bağlı ve iyi bir vatandaş olma bilincine sahip ve bunun gereğini yerine getiren gayrı Müslüm vatandaşlarımızla bizlerin bir sorununun olmadığını bu vesile ile hatırlatmış olalım…
HDP’nin  Kürtlerin temsilcisi olduğu da söylenemez..
Eğer HDP Güneydoğu Bölgemizden oy alıp, azımsanmayacak sayıda Milletvekili çıkartabiliyorsa; bunun müsebbibi Siyasi İktidardır.
Zira bu gün, Güneydoğu Bölgemiz; PKK’nın yönetimine bırakılmış durumda…
0rada yaşayan Halk, PKK’dan çekindiği için HDP’ye o veriyor.
Aslında orada Devletin Memurları var ama onlarda kendilerine verilen talimat gereği; aman Açılım-Saçılım bozulmasın gibi gerekçelerle elleri kolları bağlı durumda.
Ya da bu insanlar; özel olarak bu işe uygun kişilerden seçilip gönderiliyor.
Asker kışlasına çekilmiş. Ancak Devletin Valisi müdahale için izin verirse; Asker ancak o zaman müdahale edebiliyor… Buna dair Basınımızda çok örnekler var.
ZANNEDİLDİĞİ GİBİ GÜNEYDOĞU’DA KÜRTLER ÇOĞUNLUK’TA DEĞİL…
Bunun sebebi şu:
1071’den öncede Güneydoğu Anadolu’da Kürtler ve Türkler vardı ve yine birlikte yaşıyorlardı. Evlilikler dolayısı ile de zaten farlılıklar azalıyordu…
Sonra 1071 yılı ve sonrasında Bölgeye yeni gelen Oğuz boylarının burada yerleşmeleri ile zaten Türk nüfus daha da artmış, ayrıca evlilikler dolayısı ile karışıp kaynaşma da bu güne kadar devam etmiştir.
Bu Bölgede 1071’den sonra, 17 Türk beyliği kurulmuştur.
Ben bu Beyliklerin kuruldukları coğrafya ile kuruluş ve yıkılış tarihlerini de Köşemde yazdım.
Eğer Anayurt Gazetesi’nin arşivine girerseniz; benim bu konuda yazdığım makalelere ulaşabilirlsiniz…
Ayrıca İran menşeli olmasına rağmen; AKKOYUNLU ve KARAKOYUNLU devletleri de etnik köken itibarı ile birer Türk devletleridir.
16 ADAMIZ YUNANLILARIN İŞGALİ ALTINDA.
Ege ve Akdeniz’de bulunan ve Lozan Antlaşması hükümlerine göre Türkiye’ye ait olan 16 Adamız;
2004 yılından itibaren Yunanistan tarafından işgal edilmiştir…
Emekli Tüm Amiral-Gazeteci Yazar Türker ERTÜRK;
İşgal edilen Ada, Adacık ve Kayalıkların toplam sayısının; gerçekte 16 değil, 152 olduğunu beyan etmektedir…
Eski Başbakanlardan Sayın Prof. Dr. Tansu ÇİLLER zamanında Yunanistan;
İzmir açıklarında bulunan Kardak kayalıklarına Asker çıkartıp, bayrak dikmiş;
Başbakan Sayın ÇİLLERin kararlı tutumu neticesinde;
İşgalin başladığı günün ertesi sabahında, Yunan askeri o kayalıklardan çekilmiş, Yunanistan bayrağı da inmiş ve Türk askeri o kayalıklara çıkmıştır…
Ne yazık ki bu gün gelinen noktada; Kardak kayalıklarında da Yunanistan bayrağının dalgalandığı söylenmektedir. Türkiye Cumhuriyeti’nin sahip olduğu imkân ve kabiliyetler, Kardak krizinde de görüldüğü ve anlaşıldığı üzere; Benzer sorunları rahatlıkla çözebilirdi…
Adalarımız, adacıklarımız ve kayalıklarımız Yunanistan tarafından peş peşe işgal edilemezdi… Şu hususun bilinmesi ve unutulmaması gerekir:
Türkiye’yi İdare edenler;
Öncelikle devir aldıkları vatan toprağını, ya da topraklarını;
Koruyup, kollamak ve noksansız olarak teslim etmekle yükümlüdürler…
Bunun tersi bir durum ve davranışın;
Türkiye Cumhuriyeti yasalarına göre; Ceza Hukuku açısından da bir karşılığı vardır…
MİLLETVEKİLİ ADAYLARININ VE SİYASİ PARTİ GENEL BAŞKANLARININ TÜRKİYE’NİN BİR SORUNUNU ÇÖZEBİLECEK DRECEDE İYİ EĞİTİMLİ, TECRÜBELİ VE DONANIMLI OLMASI GEREKİR. TÜM BUNLARA İLAVETEN;
Siyasi Parti Genel Başkanlarının;
TÜRKİYE CUMHURİTETİ ve REJİMİ İle de; BİR SORUNUNUN BİR TAKINTISININ OLMAMASI GEREKİR…
Bu gün yaşadığımız sorunların temel kaynağı budur…
Vatandaşlarımızın da öncelikle;
Türkiye’yi yönetmek isteyenlerde, ister Milletvekili Adayı olsun, ister ki Siyasi Parti Genel Başkanı olsun; Bu gibi özelliklerin bulunup, bulunmadığına bakmalıdır…
Herkes siyasi görüşünü, Dini inancını kendisine saklasın…
Bu itibarla vatandaşlarımız, her siyasetçinin;
İşsizlik sorunu vardır, şunu yapacağım, bunu yapacağım gibi söylemlerine fazla itibar etmemelidir.
Eğer sen bir konuda uzman değilsen, hangi sorunu halledebilirsin ki…
Unutulmamalıdır ki Taşıma Su ile Değirmen Dönmez…
HALKIMIZ SİYASİLERİN HER SÖYLEDİNİ DOĞRU SANIP, ONLARA İNANMASINLAR…
Kendimize şu soruyu soralım:
Avrupa’ya gitmiş olanlarınız vardır. Ya da yakınlarınızdan Avrupa’da ki yaşantıyı ve oradaki halkın Siyasetçilere tavrını sizlere anlatmışlardır.
Orada Dini referanslı Siyasi Partiler olmak üzere, her görüşten Partiler vardır..
Ama oradaki halk öncelikle;
Kendini yönetenlerin yaşamsal ve günlük sorunlarını halledip, edemediklerine bakar…
Onların rejim ile oynamalarına, keyfi bir yöneyim şekli uygulamalarına asla müsaade etmez…
Hele hele topraklarının yabancı bir Devlet tarafından işgal edilmesini asla hoş karşılamaz…
BU GÜN SİYASETEN TÜRKİYE’NİN GELDİĞİ NOKTANIN ÖZETİ ŞUDUR VE YAPILACAK İŞLER DE ŞUNLARDIR…
Ben Türk ve inançlı bir kişiyim ve bir Müslümanım.
Bir Yüksek Mühendis olarak ta eğer;
Bir Almandan, bir Amerikalıdan bir Japondan mesleki ve bilgi açısından geride olduğumu görürsem; bundan utanç duyarım.
Ve diğer Türk ve Müslümanlarında aynı duygu, aynı düşünce ve aynı çalışma içerisinde olmasını isterim. Kendisini başka etnik Köken, ya da başka İnançlara ait gören, diğer Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarımız da;
İyi bir vatandaş olmanın bilinci ve gereği ile Türkiye Cumhuriyeti’nin altını oymaya çalışmamalı, Yabancılarla iş birliği içinde olmamalı, kendi bilgisi, becerisi ve ilgi alanı dahilinde pozitif yönde bir katkı koymaya çalışmalıdır…
Ve herkes; çalışmadan, üretmeden bir yere varılamayacağını da, görmeli ve anlamalıdır…
En önemlisi de tüm sorunların ancak;
Pozitif bilimlerin esas alındığında çözülebileceğini, herkesin görmesi ve anlaması lâzım.
Uygulama açısından bizden daha geri de olanlar değil, Batı standartlarında gelişmiş ülkelerdeki uygulamalar esas alınmalıdır.
Unutulmamalıdır ki; Dinimizi ve Kuranı da doğru anlayabilmek için;
Modern mantık ve felsefe bilgisini de bilmek lazım.
Osmanlı İmparatorluğu özlemi ve özentisi içinde olanlara da şu hususu hatırlatmak isterim:
Osmanlı İmparatorluğu’nun parlak dönemi ve tüm dünyaca örnek alınacak bazı uygulamaları;
Bizler için her zaman bir gurur, bir övünç kaynağı olmuştur.
Ama ne zaman ki; felsefe ve mantıktan, matematik, fizik ve diğer pozitif bilimlerden uzaklaşması sonucunda zayıflamış ve nihayetinde çökmüştür.
Tanrımıza şükürler olsun ki:
Anadolu’nun büyük bir kısmının işgal altında bulunduğu ve ümitlerin tükendiği bir anda;
Mustafa Kemal ATATÜRK ve Silah Arkadaşlarının ortaya çıkması ve neticede çetin geçen Kurtuluş Savası ve sonrasında kurulan Türkiye Cumhuriyeti’nin çağdaş devrim ve uygulamaları neticesinde;
İslam ülkeleri arasında en iyi bir örnek olarak, bu günlere geldik…
Unutmayalım ki; her zaman Mustafa Kemaller çıkmaz…
Ve bu gün; Mustafa Kemal ATATÜRK sayesinde geldiğimiz noktanın kıymetini bilelim…
Bu itibarla;
Bu günleri bizlere bahşeden Mustafa Kemal ATATÜRK ve Onun Silah Arkadaşlarını,
Bu vatan için canlarını feda eden aziz şehitlerimizi, rahmetle minnetle anıyorum.
Ayrıca Mustafa Kemal ATATÜRK sonrasında bu Ülke için; kendi bilgi ve tecrübeleri dahilinde bir şeyler yapmak isteyenleri de saygıyla rahmetle anıyorum.
Ben inanıyorum ki bu zor günleri de atlatacağız…
Ama yanlış olan şu:
Binbir zahmetle kurulup, bizlere bırakılan Türkiye cumhuriyetini;
Pozitif anlamda bir şeyler yapıp daha ileri noktalara taşıyacağımız yerde;
Sözde bir şeyler yapmak adına geriye götürme çabaları son derece yanlıştır…
Ve her defasında sıfırdan başlayamayız.
Halkımızın önemli bir kısmı; Türkiye’nin geldiği, getirilmek istendiği noktanın farkındadır.
Bu husus önemli bir kazançtır ve Ülkemizin geleceği adına kaygı duyan, duyarlı vatandaşlarımız için;
Bir umut, bir güvence kaynağıdır…
Ama yetmez…
Tüm vatandaşlarımızın bir Avrupalı gibi; okuma ve araştırma merakının artması ve bilinçlenmesi lazım…
TÜRK MİLLETİ OLARAK BAZI ZAAFLARIMIZ VAR…
Ben bu konuda Anayurt Gazetesi’nde 8 makale yazdım. Bunu Anayurt Gazetesi’nin arşivine girerek bulmanızı ve okumanızı öneririm.
Cumhurbaşkanlığının forsunda 17 yıldız bulunmaktadır.
Bu yıldızlardan 16’sı bizden önce kurulup, bilâhare yıkılmış olan Türk imparatorluklarıdır.
17.si ise;
Türkiye Cumhuriyeti’ni sembolize etmektedir.
Eğer bu Devletlerin, nasıl yıkıldıklarını araştırır ve çıkan sonuçtan;
Türkiye Cumhuriyeti’nin böylesi tehlikeli duruma nasıl geldiğinin ipuçlarını bulmaya çalışırsak;
Gereğini yerine getirir ve sorunu daha kolay çözeriz.
Bu noktada tarihçilere, psikologlara, sosyologlara çok önemli görevler düşmektedir…
Bu gün siyaseten gelinen noktada; her alanda çöküşün, geriye gidişin, çürümüşlüğün örneklerini yaşıyoruz ve sözün bittiği yerdeyiz.
Haktan, hukuktan, adaletten bahsedemeyeceğimiz günler yaşıyoruz.
Ve Türkiye bu gün bölünüp, parçalanma tehlikesi ile karşı karşıyadır.
Şu hususu özellikle herkesin bilmesi ve anlaması lazım:
İktidara gelen her Siyasi Parti;
Mevcut Anayasa ve Yasa hükümleri çerçevesinde iktidar olmuşlardır.
Meclis’e giren her Milletvekili ve Siyasi Parti Genel Başkanları gibi;
İktidar Mensuplarının da;
Mevcut Anayasa ve Yaslara uyma zorunluluğu ve bu konuda namus ve şeref üzerine edilen yeminleri vardır ve herkesin ettiği yemine sadık kalması gerekir…
Eğer bu gün Cumhurbaşkanı bile ettiği yemine rağmen ve tarafsız olması gerekirken;
Kendisinin Başbakanlık yaptığı, İktidardaki Adalet ve Kalkınma Partisi AKP Adına 400 Milletvekili istediği,
Başbakan gibi mitingler yaptığı, Muhalefet Liderlerini eleştirdiği ortada.
Peki bu durumu nasıl değerlendireceğiz?...
Siyasi iktidarlar, belli bir süre içerinde Halkın refah ve mutluluğunu yükseltecek şekilde bir çalışma içerisinde olmak, Türkiye’nin Dış dünyaya karşı hak ve menfaatlerini, şan ve şerefini koruyup kollamakla yükümlüdürler;
Türkiye’nin rejimini ve mevcut kurallarını değiştirmeye çalışmak için değil…
Bu noktada 7 Haziran 2015’deki Milletvekili seçimi, Türkiye Cumhuriyeti’nin bekası açısından son derece önemli ve hayati bir konudur.
Böylesi çok kritik bir zamanda, eskiye nazaran çok sayıda Bağımsız Milletvekili Adaylarının olması; Türkiye’nin selamete kavuşması açısından çok önemli bir fırsattır, duyarlı vatandaşlarımız açısından da bir seçenektir.
Benim gözlemlerim şudur:
Halkımız Siyasi Partilerin Liderlerine eskisi gibi inanmıyor ve söylemlerini de samimi bulmuyor.
Bu husus; toplumda uyanış ve sorgulamanın başladığını gösteren çok önemli bir gelişmedir.
YENİ BİR KOALİSYON DÖNEMİNE HAZIR OLALIM VE BU NOKTADA; MUHTEMELEN BİR BAĞIMSIZ MİLLETVEKİLİNİN BİLE;  ÇOK ÖNEMLİ OLDUĞU GÜNLER YAŞAYACAĞIMIZI GÖZ ÖNÜNDE BULUNDURALIM…
Koalisyondan hiç kimse korkmamalı. Gelinen noktada, böylesi bir durum;
Türkiye’nin düzlüğe çıkması açısından iyi bir başlangıç olabilir
Ama muhtemel bir AKP ve HDP koalisyonu; geldiğimiz noktada bir çözüm olamaz. Zira Açılım-Saçılım çalışmalarını bu güne kadar birlikte yürüttüler.
Eğer koalisyon altında birleşirlerse;  kaldıkları yerden devam ederler…
Muhtemel bir koalisyonun;
CHP ve MHP çatısı altında kurulabileceği daha büyük bir olasılıktır.
Bu seçimde kafa kafaya bir sonucun ortaya çıkabileceği de söz konusudur.
Örneğin 1-2 Bağımsız Milletvekilinin desteği ile
CHP-MHP koalisyonu kurulabilir.
Böyle bir desteğin mevcut olmaması durumunda meydan AKP ve HDPye kalabilir…
HALKIMIZ, SORUNLARA ÇÖZÜM ÜRETNLERE SAHİPLENİP; SİYASİLRDEN DE GEREĞİNİN YAPILMASINI İSTERLERSE; GERÇEK KALKINMA VE SORUNLARA ÇÖZÜM, O ZAMAN BAŞLAR…
Benim web sitemde 2 ayrı televizyon kanalında yaptığım canlı yayın kaydı var.
Birincisi 2007 yılında, Demokrat Partiden Kahraman Maraş Milletvekili Adayı olmam vesilesi ile AKSU Tv’de yaptığım konuşma…
Bu programda yukarda da vurguladığım üzere; konusunda uzman bir Yüksek Mühendis olarak;
Bu gün de aynen devam eden enerji sorunlarını çözmek isteğimi söylüyor ve bir Türk ve bir Müslüman olarak sorunlarımızı çözmek için;
Yabancı bir Devletin kuyruğunu yakalamaya çalışmanın yanlış olduğuna vurgu yapıyorum
Ve böyle bir hususun bize hiç yakışmadığını söylüyorum.
Eğer kendimize bir dünya devleti olma yolunda bir hedef koyarsak;
Uçağımızı, gemimizi, füzemizi ve her alanda ki teknolojiyi, bilimsel gelişmeleri kendi mühendisimiz, kendi sanayimiz ve de kendi paramızla yapmayı hedef olarak önümüze koyarsak,
Ve Eğitim dahil her konuyu, böyle bir hedef doğrultusunda şekillendirir ve gereğini de yaparsak;
Tüm sorunların çözülebileceğini söylüyorum.
Ve böylesi bir hususun; Ortadoğu’ ve tüm dünyada dengelerin yeniden sağlaması için, gerekli olduğunu söylüyorum…
Milletvekili Adaylarının öncelikle Türkiye’de bir konuda uzman olmaları gerektiği konusuna, o zaman da vurgu yapıyorum.
Peki bu sözlerin hangisi yanlış?..
Hepsi de doğru…
Aradan 8 yıl geçti; şimdi de aynı şeyleri söylüyorum. Ortada hiçbir gelişme yok…
Eğer bu sözleri duyan herkes, Basın da dahil; bir şeyler yapılması konusunda yetkililere öneride bulunup, gereğinin yapılması konusunda yetkilileri sıkıştırmış olsalardı;
Ben bu gün, aynı şeyleri tekrarlamak zorunda kalmazdım…
2007’deki seçimde Demokrat Parti seçim barajı altında kaldığından; her kesin hayalleri suya düşmüştü.
Bizler bu seçimde çok çalıştık
Konunun özü ve özeti şu;
Bu hususu baş tarafta söyledim ama tekrar vurgu yapmak istiyorum.
Türkiye’nin nasıl yönetileceği;
Dışarıda birileri tarafından, kendi çıkarları doğrultusunda planlanıyor
Ve planın uygulanması için de;
Bazı Siyasi Parti Liderinin eline tutuşturuluyor…
Ve böylesi bir uygulamadan gün geliyor, hepimiz bir şekilde zarar görüyoruz…
Türkiye’de sorunların bir türlü çözülememesinin en önemli nedenlerinden biri bu…
Dolayısı ile vatandaşlarımızın; Siyasileri gözlerinde fazla büyütmemeleri ve onların her söylediğini doğru sanıp; onları kayıtsız şartsız desteklemelerinin doğru olmadığına tekrar vurgu yapmak istiyorum…
İşte ben bu gün, bu sebepten BAĞIMSIZ Adayım ve Halkımızdan destek bekliyorum…
İKİNCİ BAND:
Burada Elektrik ve Doğalgaza Gelen Zamların Perde Arkasını otaya koymaya çalışıyorum.
Bu Programı çok önemli olduğu ve günümüzle de çok benzerlikleri bulunduğu için;
Kısa bir özetini sunmak istiyorum.
1-Elektrik ve doğalgaza gelen zamların asıl nedeni; Dolar’daki yükseliş değildir.
Bu husus; Bütçeye gelir temin etmeye ve açıkları kapatmaya yöneliktir…
Biz doğalgaz ve elektriği zaten pahalıya kullanıyoruz.
Bu konuda çok önemli olan başka bir hususta şu:
Örneğin Avrupa’da Rus doğalgazı kullanıyor. Ama Türkiye’den 2500-3000 Kilometre daha uzakta olan İspanya, Portekiz, Fransa; aynı doğalgazı bizden daha pahalıya kullanması gerekirken; maalesef daha ucuza kullanıyor.
Böylesi bir husus; Avrupa Devletlerinde asla yaşanmaz.
Halk bilinçli olduğu ve araştırmaya önem verdiğinden; işin doğrusunu öğrenir ve tepkisini ortaya koyar.
Nitekim Bulgaristan’da Hükümet elektriğe % 8 zam yaptığında Halk, boykota başlamış ve neticede Bulgaristan Hükümeti ancak 1 Hafta dayanabilmişti…
2-Şimdi tekrar BOTAŞ’ın tahsil edemediği alacakları konusuna geliyorum.
Ogün itibarı ile başta Belediyeler olmak üzere Kurumlar doğalgazı Devlet’in şirketi BOTAŞ’tan almaktadırlar.
Ama ANKARA Büyük şehir Belediyesi borca aldığı doğalgazı, peşin para ile vatandaşa satıyor. Ama topladığı paraları BOTAŞ’a yatırmıyor ve finans ihtiyaçlarında kullanıyor.
3-BOTAŞ alacaklarını tahsil edemediği, doğalgazı da kesemediği için; çalışanlarının maaşını ve yapması gereken yatırımları özellikle yabancı Bankalardan aldığı kredilerle karşılıyor.
Bu gibi konular elektrik ve doğal gaza zam yapmayı kaçınılmaz hale getiriyor.
4-Ankara Büyükşehir Belediyesi’nin yürüttüğü doğalgaz dağıtım faaliyetlerini özelleştirmesinin nedeni de; Büyükşehir Belediyesi’nin doğalgaz borçlarını tasfiyeye yönelik bir husus olduğu söylenebilir.
5- Yunanistan’a doğal gaz satmışız ama Yunanistan iflasta olduğundan; borçlarını ödeyemiyor. Ama bu günkü Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner YILDIZ, 2O12’nin başında şöyle diyor: Bu yıl çok soğuk geçiyor ve komşumuz Yunanistan üşüyor ve bu yüzden doğalgaz vanalarını yeniden açtık.
6-Ve ben soruyorum; Yunanistan’ın ödemediği doğalgaz borcunu hangi kalemlerden karşıladınız?...
7-Nasıl bir iyi komşuluk ilişkisi ise; aynı Yunanistan Ege ve Akdeniz’de bulunan 16 Adamızı, 2004’ten itibaren işgal ediyor.
Emekli Tümamiral Türker ERTÜRK, asıl rakamın 16 değil de; kayalıklarla beraber 152 olduğunu söylüyor.
Bu konu şimdi de güncel. Ama Hükümet Adalarımızın Yunanistan tarafından işgal edildiğini kabul ediyor. Ama verdiği cevaplar inandırıcı değil…
Şimdi işin ilginç olan başka bir tarafı da şu:
Böylesi bir hususu CHP ve MHP Genel Başkanları değil de; CHP’li Gürkut ACAR ve Kamer GENÇ gibi Milletvekilleri dile getiriyorlar.
 Eğer toprak işgali konusu, örneğin  Avrupa’da yaşansa; Hükümetler asla sessiz kalamaz; eğer sessiz kalırlarsa, Halkın gösterdiği aşırı tepki sonucunda istifa etmek zorunda kalırlardı..
Peki bazı insanlarımızın bu gibi konulardaki duyarsızlığına, ya da Adalarımızın işgal edildiğine inanmamasına ne demeli!...
Ve Halkımız;
 Devleti Yönetenlere ödenen paraların; kendilerinden toplanan vergilerden karşılandığını da unutmasınlar…
İLGI ALANIMDAKİ VE ÇÖZÜLMESİ GEREKEN ACİL SORUNLAR ŞUNLAR:
1-Elektrik birim fiyatları minimum % 50 ucuzlatılabilir
Kömürle çalışan Termik Santraller iyi işletilmediğinden; birim yakıtla daha az enerji elde ediliyor ve hava kirliliği oluyor..
Bu yüzden kömürle çalışan Termik Santrallerin bulunduğu bölgelerde, kanser vakaları artış gösterdiği gibi hayvan ve bitki sağlığı da olumsuz etkilenmektedir
2-Soğutma kulelerinden dışarı atılan atık ısıdan, yerleşim yerlerinin merkezi sistemle ısıtılmasında ve sıcak su temininde, ya da seracılıkta yararlanılabilir.
3-Kayıp-kaçak bedellerinin, borcunu ödeyenlere fatura edilmesi, hukuken yanlış olduğu gibi; özelleştirmenin amaç ve mantığına da aykırıdır.
4- kısa süreli elektrik kesintilerinin nedenini ben biliyorum.
Aslında elektriğe gelen zamlarla ilgili olarak daha önceleri; 18 Aralık 2001’de Cumhuriyet Gazetesi’nde 1.sayfada şöyle bir haber yer almıştı: 
Enerji Bakanlığı EÜAŞ Çalışanı Makine Yüksek Mühendisi Ahmet YALVAÇ, elektriğe % 100’ e varan zamların perde arkasını gözler önüne serdi…
Yıl 2001-2015, aradan 14 yıl geçmiş…Benzer konular, benzer sorunlar halâ var..
5- Şimdi 2 Nisan 2009’da CEM TV’de İstanbul Teknik Üniversitesi Maden Fakültesi’nden Prof. Dr. Güven ÖNAL ile çıktığım bir programdan bahsetmek istiyorum:
Kendisi ile Termik Santrallerde kömüre dayalı sorunların çözümüne yönelik eğitim programları ile başlayan bir dostluğumuz, bir samimiyetimiz var…
Netice saat 22’de başlayan bu program 24 haberlerinden sonrada devam etti. Net olarak 3 saat, belki biraz daha fazla.
Son sözlerimi şöyle tamamladım:
Devletin elinde 3’ü doğal gazla çalışan, 11’i kömürle çalışan olmak üzere toplam 14 adet büyük kapasiteli termik santral var. Bu termik Santrallerin bakım, onarım ve işletme ile ilgili sorunlarını 6 ay gibi kısa zamanda Dünya standartlarında halledeceğim. Ama bu sorunların çözümü Siyasi.
Zira ben bu sorunları halledeceğim diyorum ama
Bu Santraller Devlete ait ve birilerinin bana şu işi yap demesi lazım.
Böylesi bir sözü maalesef kimse, bu güne kadar söylemediği için; sorunlar bir türlü çözülemiyor…
Eğer gelişmiş Batı ülkelerinde, Bir Yüksek Mühendis, ya da bir Profesör TV’’de böyle bir şey söylese;
Yer yerinden oynar…
 Bu itibarla Halkımızın öncelikle, kendi sorunlarına sahip çıkması lâzım.
Asıl sorun burada…
Türkiye’de Enerji sorunu ve çözüm önerileri konusunda en kapsamlı araştırmalar bende.
Merak edenlerin; benim web siteme girip, yazdıklarıma bir göz atmalarını öneririm…
Eğer TV kanalları bana ekranlarını açarlarsa, gerekli bilgileri vereceğim,
Çözüm önerilerini de gelişmiş Batı ülkelerinden örneklerle de ortaya koymaya çalışacağım…
6-Yeni Hidro Elektrik Santralleri HES’ler konusunda;
Halkımızın boykot ve protestolarında;
Enerji üretilmesine karşı çıkıyorlarmış gibi bir anlamda çıkartılmamalıdır.
Eğer TV kanalları bana ekranlarını açarlarsa; bu konuda da bir şeyler söylemek istiyorum…
Ve daha önemlisi de; yeni nesil bir HES projesini de ortaya koyacağım…
7-Termik Santrallerin ve kömür ocaklarının özelleştirilmesi ve taşeron sistemine karşı çıkmak maksadı ile
İşçi Sendikalarının, Mühendis ve Mimar Odaları TMMOB ve daha bazı Sivil Toplum Örgütlerinin direniş ve eylemlerini doğru buluyorum ama
Niye karşı olduklarını; teknik ve strateji açısından da ortaya koyamadıkları için;
Sorunun çözümü konusunda maalesef yeterince etkili olamıyorlar…
8-Nükler Santral inşası konusu;
Türkiye için bir aciliyet değildir.
Enerjiye elbette ihtiyacımız vardır ama
Öncelikle Termik Santralleri iyi çalıştırmasını, bakım ve onarımlarını iyi yapmasını,
Hidrolik enerjiden, rüzgâr ve güneş enerjisinden yeterince yararlanmasını;
Gelişmiş Batı standartlarında halletmeyi öğrenmemiz lâzım…
Bu açıdan şimdilik bir aciliyet yok.
Eğer Nükleer Santral yapmamız gerekiyorsa
Öncelikle bunu kendimiz yapacak düzeye gelmemiz lâzım…
Başta Almanya ve Japonya gibi Nükleer enerjide gelişmiş ülkeler bile;
Nükleer Santralleri kapatmayı düşünürken, ya da yenilerini yapmak istemezken;
Bizdeki aceleciliğin nedeni ne?...
Elektrik üretiminde doğalgaza ve dolayısı ile Rusya’ya bağımlı hale geldik…
Eğer birde Nükleerde Rusya’ya bağımlı hale gelirsek;
Bunun telafi edilemeyecek derecede Siyasi sonuçlarını şimdi olmasa da;
Yakın bir gelecekte mutlaka göreceğiz…
Sorulması gereken başka bir soru da şu:
Rusya ile böyle bir sakınca varken;
Nükleer Santral konusunun aceleye getirilmesi ve işin Rusya’ya verilmesinde tercih ne olabilir?...
8-Sanayinin kaliteli eleman temininde çok büyük sorunları var.
Ve ben aynı zamanda bir kaynak uzmanıyım….
Bu konudaki araştırmalarımı ve önerilerimi görmek açısından;
Web sitemde projeler konusuna bir göz atmanızı öneririm
Sanayicilerimizin üretim ve diğer sorunlarını da biliyorum.
Çözüm konusunda onlara yardımcı olmak istiyorum.
9-Gelişmekte olan, ya da rekorlar kırdığımız iddia edilen bir Ülkede;
Atanamayan öğretmenler konusu olamaz…
Bu konuda şikâyet konusu olan yanlış, ya da maksatlı uygulamaların olduğu anlaşılmaktadır… 10-Ayrıca ben Köy Enstitüleri konusu ile de yakından ilgileniyorum.
Köy Enstitüleri daha geliştirilmiş şekli ile
Milli Eğitime yeniden monta edilebilir.
Böylece eğitimde üretime dayalı öğretmen ve öğrenci yetiştirmenin yolu tekrar açılmış olur.
Böylesi bir sistemde yetişen öğrenci ve öğretmenler;
Devlette olmasa bile;
Özel sektörde de çok rahat iş bulabilirler…
Ve hiçbir zaman asgari ücretle çalışmak zorunda da kalmazlar…
Bu vesile ile ANKARALI Hemşerilerime ve tüm Halkımıza saygı ve sevgilerimi sunuyorum
Ve her zaman sizlerin yanında olacağım.
Sorunları çözebilmek ve sizlere hizmet verebilmek için
Oylarınızla bana destek olmanızı bekliyorum. 23 Mayıs 2015 Cumartesi
                                                                     ANKARA 1. Bölge BAĞIMSIZ Milletvekili Adayı
                                                                       Makine Yüksek Mühendisi Ahmet YALAVAÇ
                                                                                     Enerji Uzmanı - Gazeteci Yazar

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder